|
Hukuk ve Felsefe Hukukun felsefi yönüne dair sohbetler. Hak, Hakkaniyet, Adalet, Eşitlik kavramlarına hukuk felsefesi gözüyle bakış |
Anket Sonucu: Hukukun önceliği kamu yararı mı kişi menfaatimidir? | |||
Kamu Yararıdır | 78 | 64,46% | |
Kişi menfaatidir. | 43 | 35,54% | |
Oy Verenler: 121. Bu ankette oy kullanamazsınız. (Anket no : 98) | |||
|
23-07-2006, 11:55 | #1 |
|
Sizce kanunlar kişi yararını mı , kamu yararını mı korumalıdır?
"Diyelim ki :bir binanin icerisinde 1000 kisi var ve bu binadakileri
rehin almis eli silahli bir kisi var.bu eli silahli kisi binadakilere diyor ki icinizde benim istedigim bir A sahsi var onu bana verin oldurecegim ve sizi bagislayacagim.bu gruptaki kisilerin ortak kararlari ile sectikleri bir sozculeri(lider) var ve bu lider silahli adamin teklifini kabul ederek A kisisini ona veriyor ve silahli kisi A sahsini oldurdukten sonra diger 999 kisiyi saliveriyor.ben ben de A sahsinin 1. derceden yakiniyim ve bu grup liderini dava ediyorum siz yargic olsaniz kimi hakli bulurdunz Saygılarımla.... Gökhan Tozoğlu |
23-07-2006, 18:25 | #2 |
|
1000 kişinin menfaatine karşı bir kişi korunmalı diyorum çünkü siyasi boyutunun yanı sıra olay psikolojik boyutuylada degerlendirilmelidir. Ve ortaya çıkan tablo digerinden daha vehim bir durum içermektedir bence.
Eger bi bütünlük varsa o bozulmamalıdır. Ya hep ya hiç diyorum. Saygılarımla... |
23-07-2006, 19:02 | #3 |
|
Sayın Tozoğlu,
Konu başlığınız ile verdiğiniz örneğin tam örtüşmediğini düşünüyorum. Çünkü: "Hukuk, kamu yararını mı yoksa kişisel yararı mı esas alır? " şeklindeki sorunuz tek başına seçmeli olarak değerlendirilemez. Hukuk, hem kamu yararını hem de kişisel yararı korur. Anayasanın 10. maddesi açıktır. Hukuk karşıısnda herkes eşittir. Hukuk kuralları karşısında gerek kamu ve/veya özel tüzel kişilikleri gerekse gerçek kişiler eşit mesafededir. Bunlardan birisini değerine tercih etmek, Anayasamızın 10. maddesinde düzenlenen "Eşitlik" ilkesini zedeler ve Anayasaya aykırı bir davranış, başka bir ifade ile hukuksuzluk olur. Kamu yararı gibi geniş yelpazeli bir kavram dahi söz konusu olsa Anayasanın eşitlik prensibi değişmez. Verdiğiniz örneğe baktığımızda ise, olay daha da vahimleşiyor. Hukuk kuralları duygusallık taşımaz. Ne 1 kişiyi kurtarmak için 1000 kişiyi ne de 1000 kişiyi kurtarmak için 1 kişiyi feda etmek, hukukta mümkün değildir. Belirttiğiniz örnek tamamen duygusal bir yaklaşımdır ve hukukla ilgisizdir. Düşünelim ki bahsettiğiniz kurguya göre dışardaki 1 kişiyi feda ettiniz ve size göre içerdeki 1000 kişi kurtuldu. Feda etme kararını kim verip, kim uyguluyor? Zabıta tedbiri mahiyetinde kolluk güçlerinin takdir yetkisini kullanması manasında soruyorsanız, bu tür bir feda etme lüksü hiç bir kolluk gücüne tanınmamıştır. Olaya BK. 52.de düzenlenen ıztırar hali noktasından yaklaşırsanız yanılırsınız ve can ile mala verilen zararı eş değerde tutmuş olursunuz. Iztırar halinde dikkat ederseniz büyük bir tehlikeden korunmak için başkasının malına verilen bir zarar da bile tazminat tamamen ortadan kalkmıyor. Böyle bir durumda kişi canına kast neticesi doğuracak feda etme eylemi, hiç bir koşul ve zeminde hukuka uygun kabul edilemez. |
23-07-2006, 20:02 | #4 |
|
kimse ölmesin ne 1 kişi için 1000 kişi ne de 1000 kişi 1 kişi feda edilmesin. Anayasa yaşam hakkını herşeyin üstünde tutar. Soruya soruyla karşılık vereyim diyelin söz konusu olaydaki 1 kişi herhangi bir kişi değil de cumhurbaşkanı,başbakan yani önemli lider olsa ne olur. acaba?( Anayasa'da eşitlik ilkesinden bahsediliyor ama maalesef sadece metin icinde kalıyor). Kanun yapmayı bilmiyor bizim ülkemiz dolayısıyla yeni yürürlüğe girmiş bi kanun daha 1 ay geçmeden değişikliğe uğruyor. Asıl önemli olan sağlam kanunlar yapmak güvenilir kanunlar yapılırsa herkes kendiğinden uygulanacaktır yeterki herkese uygulansın
saygılar |
25-07-2006, 15:41 | #5 |
|
Örneğe konu bin kişi birer kişiden oluşmuyor mu?Eğer kişi menfaati yerine kişi yararından bahsedersek her kişinin ayrı ayrı yararına olan hukuk kamunun yararını da temsil etmez mi?
Saygılarımla..... |
02-08-2006, 09:57 | #6 |
|
Olayı Türkiye boyutuyla ele alacak olursak sizce kanunlar kişi yararını mı kamu menfaatini mi korumaktadır?
Yani toplumun çıkarı mı üstündür. O çıkar karşısında bir kişinin çıkarı mı üstündür? |
02-08-2006, 16:36 | #7 |
|
sayın tozoğlu hukuk birey menfaatlerinden yola çıkarak kamu yararını korur ki verdiğiniz örnekten yola çıkarsak bi çıkmaza giriyoruz söz konusu kişinin hayatı hukuku' yaşama hakkı 'başlığında bir diğer kamusal yararın oluşumuna itmiştir sorunuza tutarlı bir cewap wermek mümkün değil çünkü kamu yararı we bireysel menfaat birbirininden ayrı düşünülemez kawramlar....
|
03-08-2006, 12:29 | #8 |
|
Bireylerin menfaatlerini toplarsak toplum menfaatini elde edebilir miyiz?
Yorumlardan birkaçını okudum deniyor ki 'Hukuk tek tek bireylerin menfaatini korursa aynı zamanda toplumun menfaatini de korumuş olar.' Bazı durumlarda toplumun menfaati ile kişinin menfaati çelişmiyor mu?
|
11-08-2006, 18:32 | #9 |
|
sevgili selvin apaydın ve soruyu icad eden düşünür arkadaşa
bi kere psikolojik açıdan baktıgımız zaman soyle genel bi yargıya varabiliriz....
büyükşehirlerde yasayan turk insanı kendisinden baskası öldü diye kolay kolay üzülmez...1000 kişi rehin alındıgına gore olay buyuksehirde... sonra turk insanı o rehin alınanlardan biri olmasa hatta kimse rehin alınmasa bile intihar etmeye dama cıkan biri uzun sure atlamazsa isyan eder ve adamı kendisi öldürür... ve soruyu soran arkadasım kimbilir senin yakının ne yapmıştırda bin kişinin içinden seçilip öldürülmüştür.... hem bence gurur duymalısın çünkü bin kişinin hayatına bedel birinin akrabasısın... hukuki yonune gelincede hakimin sırf davacının gonlu olsun hç ceza almadan gitti denmesin diye ufak bi ceza vermesi gerekir mesela 250YTL para cezası... |
13-08-2006, 21:28 | #10 |
|
İçinde bulunduğumuz toplumun insanlarını aşağılamak hiç kimsenin haddi değildir. 'turk insanı o rehin alınanlardan biri olmasa hatta kimse rehin alınmasa bile intihar etmeye dama cıkan biri uzun sure atlamazsa isyan eder ve adamı kendisi öldürür...'
Bizim burada irdelemeye çalıştığımız bireysel yarar kamu yararıyla çatıştığı zaman hangisinin tercih edilmesi gerektiğidir. Ve bu olayı sadece Türkiye anlamında değerlendirmemek gerekir. Saygılarımla... Ciddi yorumlarınızı bekliyorum. |
26-08-2006, 15:53 | #11 | |||||||||||||||||||||||
|
|
30-08-2006, 19:18 | #12 |
|
Bütün yorumları okudum ve nedense iki seçme hakkına indirgenmiş cevaplar hepsi de...Bir tarafta olayı Anayasa md.10 çercevesinde incelemişler ki herkes eşit denmiş diğer tarafta ise T.C vatandaşlarının (kendince öyle zannediyor!!!) düşünce yapısına göre bir cevap vermiş...Size bir örnek vereyim:Hastanedeki tek solunum cihazı kendisine bağlı olan ama sonuçta bunun bir biraz daha yasamasına sebep olacağı bilinen yaşlı bir hasta var.Yeni bir hasta geliyor ve yasaması için bu alete gerek var.Doktorlar burada bir seçim yapma durumunda kalacak ve birini seçecekler...Burada doktorlar yaslı adam yerine genç adamı bu cihaza bağladıklarında doktora o adamı öldürdüğü için bişey diyebilir miyiz?
Olayımızdan biraz farklı olmasına rağmen bazen hayatta seçim hakkının kullanılması gereken durumlar vardır ve bu anlardaki kararlar bazen dönülmesi güç yaraların açılmasına neden olur. Bunu kişisel hak mı kamu hakkı mı diye sergilemek yanlış yargıda bulunulmasına sebep olur. Unutmayalım sonuçta bu milleti de bir birey oluşturdu bu birey de bu toplum sayesinde var oldu.... saygılarımla!!! |
05-09-2006, 17:56 | #13 |
|
Kanunlar ilk önce kamu içindir diye düşünüyorum.Zaten kamunun içinde kişiyi de koruduğunu düşünüyorum.Kamuyu kapsaması kanunların çoğunluğun menfaatini koruması anlamına gelirken bunların içinde kişinin menfaatinide bir kenara atmaz.Kanun azınlığı da korur her zaman.Yani kurunun yanında yaşın yanmasını önlemek için vardır kanunlar fakat bu çok yanlış anlaşılıyor bazen.Tek kişi için kanun yapılıyor bu devlette diye düşünenlerimzi çok.Ama T.C. her zaman kanun devleti olmuştur ve olacaktır da.Gelişmeler olumlu yönde.Ama daha da caydırıcı olmalı kanunlarımız olacak da.
|
05-09-2006, 20:56 | #14 |
|
Aslında sorulan soruyu çok önemsiyorum. Güzel bir soru.
Fakat verilen cevapların biraz daha özenli olması gerekir diye de düşündüğümü belirtmeliyim. |
27-12-2006, 10:19 | #15 |
|
Arkadaşım;kamu dediğin şey zaten bireylerden oluş muyormu?Eğer bizler toplumun temel taşlarını birer birer feda edersek ortada kamu kalmaz değil mi?Şöyleki verdiğiniz örnek biraz uç olduğu için ben de uç bir cevap vermek zorundaydım kusura bakma...Ama temelde bu bir tercih meselesidir ve gönül ister ki kimseye zarar vermeyerek veya en az zararla olaylar çözülsün.Saygılarımla
|
01-01-2007, 00:28 | #16 |
|
Alternatİf ÇÖzÜmler
1_Olayda meşru müdafa vardır. Kişi kendi hayatını başka türlü kurtarma şansı yoksa sonuç bellidir.
2_Hukuk daima yapılacakların çok önceden karara alınması şeklinde işler yani olay doğumu sonrası uygulanacak karar oluşturulmaz.Eğer alınan karar baştan soyut olarak alınırsa hangisinin o eli silahlı adamın eline geçeceği belli değildir bu sebeple eminim hiç kimse önceden kendini de vurabilecek bir karara oy vermezdi. 3_Şu bir gerçek ki ele verilen kişinin toplum sayısı üstünlüğünden daha fazla işe yarayan gücü de olabilmektedir ülkelerde ve onlar sayı üstünlüğüne çok çok daha üstün gelebilmektedir. 4_Hukuk sayıya göre çalışmaz Adalet(Eşitlik, insana yakışırlık-karşındaki insan ise onu da kendi yerine koyarak ölçmek-) üstüne çalışır. Haksızlık varsa tazminat vardır, suç varsa ceza vardır. 5_Kamusallıkta OYBİRLİĞİ esası olsa idi bu sorunun cevabı daha kolay olurdu sanırım. 6_Hukuk bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığı ile asla yaşamaz. Birgün bir başına kalırsın ve güç birliği yapacağın kişileri tek tek satmış olursun salt egoizm için. 7_Hayatta iki kişi olsa idi ve kişilerden biri ölmek zorunda kalsa idi sanırım insanlar sosyal bir varlık olmak üzerine temellenmiş ise B şahsı duvarla muhabbet edemeyeciğine göre sanırım A şahsını asla satmaz idi. 8_ Burada asıl sorun sanırım BİREYLERİMİZİN kamusallık kavramını benimsememiş olmalarından ileri gelmektedir. Aile gibi düşünülse kimse babasını-çocuğunu satmak istemezdi sanırım. Kamusallık bu boyutta düşünülmüyor. Üzgünüm. |
01-01-2007, 16:00 | #17 | |||||||||||||||||||
|
Kişisel menfaat mi yoksa kamu yararı mı noktasındaki tercihi belirleyecek ve hatta bu tercihin sınırlarını çizecek olan cihet; bizatihi kanun ile düzenleme konusu edilen hakkın konusudur, diye düşünüyorum.
Yani yaşam hakkı sözkonusu olduğunda, hiçbir kanun toplum yararını, kişisel yararın önüne alamayacağı halde; mülkiyet hakkında, örneğin "18 uygulması" ile ferdi mülkiyet kamu yararı düşüncesi ile kamusallaştırılarak, kamu yararına öncelik tanınmaktadır. Saygılarımla. Ayrıca; Sayın mamaja,
Bu cevabı, sığ ve alaycı bulduğumu da belirteyim. |
03-01-2007, 23:45 | #18 | |||||||||||||||||||
|
.........
Aslına, kamuyu ve bireyi ayrı ayrı korumalı derim. Dengeli bir şekilde bu sağlanmalıdır. 999 kişiye karşılık 1 kişi olayında bence sorun kamu ve birey değil.Burda menfaatlerin birbirine göre durumu söz konusu. 1000 kişi kamuyu mu teşkil ediyor.Yada feda edilen 1 kişi kamuya ait değil mi? Bence burdaki sorun kamuyu veya bireyi korumak değilde; 1 cana karşılık 999 canı kurtarmak. Çok uç bir bir örnek ama yine de hiç bir canı feda etmeden kurtuluş yolu aranmalı, çünkü herkesin yaşama hakkı vardır, devlet bunu korumak zorundadır. Bu örnek, kanunların kamu yararını mı yoksa kişilerin yararını mı korumalı tartışmasına pek uygun değildir. Tamam; bu örneğe göre kanunlar kamu yararını korumalı diyelim.BENZER ÖRN:hasta, bir yıl içinde öleceği garanti gözü ile bakılan bir kişinin organları, acil nakil bekleyen 10 kişiye hayat verecek diyelim. Kamu yararını koruyacak olursak, bu kişiye ötenazi uygulayıp, diğer 10 kişiyi hayata döndürmemiz gerekecektir. Böyle bir şey mümkün mü? Peki mümkün olmaması kanunların kamu yararını korumadığı anlamına gelir mi? Bu yüzden bu tip örneklerin bu tartışmalar için uygun olmadığı kanısındayım. Kanunlar kamu yararını korurken, bireylerin yararlarını korumayı amaç edinmişlerdir. Yani bireyler için kamu yararını korumaktadır. Çünkü bireysiz kamu, susuz deniz... saygılarımla... |
03-01-2007, 23:48 | #19 |
|
Canı teslim etmek o kadar kolaty olama
Bence olaya şu yönlerinden bakılamsı gerekir;
|
05-01-2007, 15:23 | #20 |
|
Kanunların temel amacı ve yönelimi adaleti sağlamaktır.
Sn.tozoğlu'nun örneği yasal açıdan türlü biçimlerde değerlendirilebilir. Ancak, her değerlendirme içinde mutlaka adalete ilişkin bir soyutlamayı taşımak zorundadır. Bu tür senaryoların özelliği, senaryo hakkında yargıda bulunacakları, olağanüstü bir seçime zorunlu bırakmak suretiyle adalet, yasallık, meşruiyet gibi kavramların tartışılmasını sağlamaktır. Benim bir türlü anlayamadığım bu kavramların tartışılması için neden böyle 1 kişiye 999 kişi, venedikteki tacir, ağustos böceği yaşamalı mı gibi tuhaf örnekle ihtiyaç duyulduğudur. Ben, ortaokulda vatandaşlık dersi öğretmeni olsam belki bu yolu tercih edebilirim, pedagojik olarak yararlı olabilir belki. Ama bir hukuk sitesinde, özellikle felsefe ile ilgili bir başlık altında neden kavramları kavram olarak tartışma yönelimi az acaba? Bizler soyutlama yerine somut olay analizine daha yakın duruyoruz sanırım. Bir de biraz bulmaca çözmeyi seviyoruz, galiba. Herneyse, serzenişleri bir yana bırakırsak, olayımızda tek bir masumun canının hangi nedenle olursa olsun feda edilmesi durumunda adalet yara alacaktır. Sağ kalanların hepsi de bunun suç ortağı olacaktır. Saygılar. |
05-01-2007, 21:53 | #21 |
|
ALINTI: "Sn.tozoğlu'nun örneği yasal açıdan türlü biçimlerde değerlendirilebilir. Ancak, her değerlendirme içinde mutlaka adalete ilişkin bir soyutlamayı taşımak zorundadır."
Ahmet insandır. Somut (Genele göre özel) Her insan, insandır. (Soyut-Genel önerme) şimdi bu iki önermeye bakıldığında sanırım anlatılmak istenen şey aynıdır. Zaten bunun tartışmasını filozoflar uzun yıllar yapmışlardır. Hatta Lise Mantık kitaplarında bile görülür ki Aristo" nun öncül önermesindeki anlatılanın sonuç önermesinden hiç bir farkı olmadığını söyleyen filozoflar bile vardır. 1.Öncül önerme: Her insan ölümlüdür. 2. Öncül önerme: Aristo insandır. 3. Sonuç önerme: O halde, Aristo ölümlüdür. .....Şimdi burada görüldüğü gibi sonuçta anlatılmak istenen aynı fakat yalnızca ÖZNENİN KAPSAMI DEĞİŞMEKTEDİR...Fakat anlatılmak istenen sonuçta aynı değil midir. Tüm insanlar ölümlüdür derken Aristo da ölümlüdür denmiyor mu? Soyutlamanın nerede faydası vardır?: Bir olay gerçekleşmeden önce herhangi bir bilinen kişiden veya bir somut olaydan bahsetmeksizin SOYUT ÖNERMEYİ KURARSANIZ EŞİTLİĞİ(ADALETİ) YAKALAMIŞ OLURSUNUZ. Yok eğer somut olay gerçekleşince önermeyi kurarsanız, bu önermenin hangi olay için kurulduğu bellidir ve adaletin yani eşitliğin gerçekleştiğini söyleyemezsiniz. Önermeye ilişkin olay gerçekleşmeden önce herkes bu Önerme karşısında EŞİT MESAFEDEDİR..... ÖNERME(ÖNGÖRÜ) SOMUT OLAYDAN ÖNCE GENEL İÇERİKLİ OLARAK VAZ(KOYULURSA) EDİLİRSE EŞİTLİĞİ-ADALETİ SAĞLAR |
05-01-2007, 23:07 | #22 |
|
Soruyu kendi adıma, hukuk felsefesi başlığı altında, çok beğendiğimi ve yararlı bulduğumu belirtmekle söze başlamalıyım.
Verilen yanıtları biraz hızlı olmak kaydıyla okudum. Dikkatimi çeken bir cümleye yanıt vermekle başlamak istiyorum: "Hukukta duygusallığa yer yoktur." Katılmıyorum. "Hak ve Nasafet", "Adalet" ve biraz daha düşünürsem bulabileceğim başkaca nitelemeler de hukukta yerini bulan kavramlardır. Yine tabir-i caizse, biraz da duygusal kavramlardır. * Soruyu yanıtlamaya gayret etmeden önce, grup liderinin içinde bulunduğu halet-i ruhiyeyi değerlendirmekte (TCK da kast, saik) fayda var diye düşünüyorum. Soruyu belki yorumlamadan, grup lideriyle yer değişimi yaparak, kendimiz yanıtlamaya çalışmalıydık. Yani , siz grup lideri olsanız, ne yapardınız? Ben olsam, (sol yanımda kucağında bebekle ağlayan bir anne, babasının eline yapışmış korkuyla titreyen bir çocuk, ne olup bittiğini anlayamayan ama engellemelerden dolayı korku içinde bir yaşlı kadın ... vb. vb. diyerek olayı biraz daha dramatize de ederek) , 999 endişeli canın kurtulması karşılığı 1 can mı (ki grup lideri vasfıyla 999'un içinde ben de varım), yoksa ben dahil 1000 ölü ihtimali mi sorusunun cevabını vermekte oldukça zorlanırdım. Bir seçenek, gözümle gördüğüm, elimle dokunabileceğim A şahsını, kendi canım (ve diğerleri,ama bu seçme şansı şanssızlığı dolayısıyla hiç unutamayacağım öncelikle kendiminki) için bilerek ve isteyerek ölüme teslim etmek, diğeri, yaşamla kumar oynayarak A'yı ölümden kurtarma ihtimali, ki bu esnada ben dahil 1000 kişiyi de ölümle dansa davet etmiş olma kuvvetli ihtimali. Felsefe yapmak kolay olabilir.Ama kendi adıma derim ki, 999'u kurtarmak adına A'yı ölüme göndermişsem; A'nın ölümünden sorumluyum. Devamla, suçluyum. Olası kast kanımca tartışılmaz. Kast dahi tartışılmaz. Teslim ettiğim anda A ölecekse ve ben teslim ederken bunu biliyorsam; suçluyum. (Buraya duygusal bir açılım da yapalım: Cezai boyutu bir yana, bir şahsın ölümü karşılığında hayatlarının devamı güvencesine kavuşanlar, ölüme gönderdiklerinin anısıyla, zaten yaşarken -az ya da çok- ölmeyecek midir? ) Burada ceza hukukunun diğer prensipleri ve cezaya muhatap olmama kavramları tartışmaya açılabilir. Bunu ceza hukuku uzmanlarına bırakıyorum. * İkinci seçeneğin hayata geçtiğini varsayalım. A'yı grup lideri olarak teslim etmedim. Dolayısıyla ben dahil 1000 kişinin yaşam savaşının sorumluluğunu üstlendim. Burada suçtan söz etmek kanımca mümkün değil. Kaldı ki soru sahibi de bu seçeneği tartışmaya açmamış zaten. Özetlemek gerekirse: Grup lideri sıfatıyla A'yı ölüme terketmişsem, ölümden sorumluyum. Ceza yargıcı olsam, kendimi suçlu bulurdum. Öyleyse kanunlar kişi menfaatini mi korumalı, kamunun menfaatini mi? İlgisiz bulunabilen soruda, aslında bu seçme enikonu yoğunlaşıyor. 999 kişiden oluşan topluluk, kamuyu temsil ediyor. 1000'de 1 olanın da 1000'in içinde olduğunu düşünürsek, yine soruda geriye kalan 999 'un içinde de 1'lerin, 2'lerin (benzer ya da benzemez başkaca örneklerde) seçilme durumunda kalabileceğini de varsayarsak, 1'i korumak, -görece kamuya karşı kişiyi seçmek gibi görünebilecekse de- esasen 1000'i korumaktır diye düşünürüm. 1 varsa 1000 vardır. Saygılarımla... |
06-01-2007, 20:27 | #23 |
|
ALINTI Av.Şehper Ferda DEMİREL"den "Hukukta duygusallığa yer yoktur."
Katılmıyorum. ) Evet ben de katılmıyorum. Çünkü Empati hukukun en önemli özelliğidir. Kendini bir başkasının yerine koyarak kanunlar yapılır. Alıntı: Av.Şehper Ferda DEMİREL (Felsefe yapmak kolay olabilir). Valla felsefe yapmak emin olun hiç kolay değil. Dayanaksız olmuyor...hele hele mantıki danaksız asla olmuyor.....Saygılarımla |
08-01-2007, 20:50 | #24 |
|
ALINTI:IŞIL YILMAZ. Ama bir hukuk sitesinde, özellikle felsefe ile ilgili bir başlık altında neden kavramları kavram olarak tartışma yönelimi az acaba? Bizler soyutlama yerine somut olay analizine daha yakın duruyoruz sanırım.
BU CÜMLELER DE GÖSTERMEKTEDİR Kİ KAVRAMLAR DENİLEN ARAÇLAR-VASITALAR-İMKANLAR henüz gerektiği gibi sistematiğe-TASVİRE kavuşamamıştır. Elbette bazen bu imkan beyinde henüz var olmasa da en azından beyinde var olan somut bir olay var. İnsan beyni somut olayların resmini beyninde soyut bir resim olarak taşır. Zaten o konunun kendisi değil resmi-sureti olduğu için soyuttur biraz da. Şundan eminim SOYUTLUK-ŞEKLİLİK-YAPISALLIK gibi kavramlar üzerinde biraz daha tanımlamara ihtiyaç vardır ki onların TASVİRİ beyinde bir imkan olarak net yer alsın. Ney nerede, hangi somut olay için kullanılmalıdır. Daha doğrsu hangi KONUYA hangi YÜKLEM(KAVRAM) tahvil edilmelidir. Buradaki somut olaya yeni bir bakış açısı: Fiziki kanunlar der ki bir yerde aynı anda iki şey bulunmaz. Bir kişilik sandığa aynı anda iki kişi giremez.Bu aklımızın bir köşesinde kullanılacak bir imkan olarak kalsın şimdilik. Gelelim biz olaya. Olayda kanaatimce KAMUSALLIK kavramı tam bir tanımlamaya tahvil edilememiş. Daha açığı kamusallık kavramı yanlış bir kavrama tahvil edilmiş. Kamusallık; 1000 kişinin tek vücut olması, değil midir? şimdi ben 1000 kişiden 1 kişiyi ziyan etmekle örneğin tek bacaklarımdan birini alabilirsin ey silahlı kişi demiş olmuyor muyum? Demekki ortada bir kamusallık yok veya kamusallık yalnızca 999 kişi için gizli bir antlaşmayla gerçekleştirilmiş yani 1 kişiyi dışarda bırakan bir vücut var ortada ki bu bir kişi bu bütün vucudunun tırnağı bile değil demek ki. Demek ki olayda 999 kişilik bir kamu alanı var iken 1 kişi başka bir kamu alanıdır. Yani olayda İKİ AYRI EVREN vardır... Şimdi geliyoruz yukarıdaki aklımızda tutmuş olduğumuz imkana ve bunu da kullanarak KAMUSALLIK kavramını açıklamaya. Dedik ki bir mekanda aynı andı iki varlık yer almaz. Aslında bu çok derin bir içeriktir ve aslında kimi insanların TÜM EVRENSEL BAKIŞ AÇISIDIR. Şimdi ortada 1000 kişilik tek bir vücut var iken aynı yerde başka bir varlığın var olması mümkün müdür? Kanaatim aynı yerde aynı anda iki varlık bulunmaz. Bu anlamda-tahvilde-yüklemde 1 kişi 1000 kişinin içinde zaten vardır ve ayrı bir kişiliği yoktur. Yani ya 1000 kişilik tek bir vücut vardır ortada ya da 1000 adet ayrı ayrı 1 kişilik evrenler-varlıklar vardır ortada. Yani iki şey bir yerde değildir. Kamu yararları veya kamu imkanları önemli ise demek ki ortada varlığı olan 1000 kişilik tek vücuttur. Daha sınırda düşünmekte fayda vardır ki Anayasaların kamu yararı karşısında bireysel mülkiyet hakları kısıtlanabilir demesinde ORTADA VARLIĞI OLANIN kamu vücudu olduğu gerçekliktir. Demek ki şöyle düşünmemiz icap edecektir tüm bireysel mülkiyet hakları yani tüm bireysel haklar KAMUYA ait haklardır ki onlar KAMU bünyesinin birer UNSURU OLMAKTAN İBARETTİR. KISACA ORTADA TEK BİR VÜCUT-BÜNYE-VARLIK vardır ki o da KAMUDUR. BU KAMUSAL ALANDA HİÇ BİR UNSUR DİĞER UNSURUN İMKANLARINA ZARAR VEREMEZ. Büyük fabrikanın hiç bir dişlisi-unsuru BÜTÜNÜN işleyişine aykırı bir ÖNGÖRÜ İLE donatılmamıştır. SAYGILARIMLA |
09-01-2007, 09:26 | #25 |
|
İşbu yazı Sayın çalıkuşu-kamuran'ın yukarıdaki mesajından alıntılarla bir senaryo denemesidir:
Perde açılır : 1.000 kişiyi rehin alıp 1 kişiyi isteyen silahlı adam yakalanmış ve yargılanmaktadır. İlk duruşmasında dinleyiciler o kadar kalabalıktır ki, salona sadece felsefe derneğine üyelik kartını gösterenlerin girmesine izin verilmiştir. Silahlı adamın müdafi olan avukat parlak pembe takım elbise giymiş, cübbesini neredeyse omuzundan düşecek kadar arkaya atmıştır. Karşısında siyahlara bürünmüş 1.000 müdahil avukatı durmaktadır. Aşamalardan sonra müdafi avukat mantık ve felsefeye dayanan savunmasına geçer : “”” Fiziki kanunlar der ki bir yerde aynı anda iki şey bulunmaz. Bir kişilik sandığa aynı anda iki kişi giremez. Şimdi ortada 1000 kişilik tek bir vücut var iken aynı yerde başka bir varlığın var olması mümkün müdür? Kanaatim aynı yerde aynı anda iki varlık bulunmaz. Bu anlamda-tahvilde-yüklemde 1 kişi 1000 kişinin içinde zaten vardır ve ayrı bir kişiliği yoktur. Aynı şekilde, müvekkilim silahlı da olsa, aynı yerde başka bir varlık olamayacağından, kamu denilen şeyi müvekkilimi de dahil ederek tanımlarsak, kamu 1000 + 1 = 1001 dir. Yani 1001 kişilik tek bir vücut vardır ortada. Aksi düşünülürse 1001 adet ayrı ayrı 1 kişilik evrenler-varlıklar vardır demek gerekir. Yani iki şey bir yerde değildir. Kamu yararları veya kamu imkanları önemli ise demek ki ortada varlığı olan 1001 kişilik tek vücuttur. Dava bir kamu davası olduğuna göre, ortada sadece bir tek kamu vardır; 1001 ayrı kamu yoktur. KISACA ORTADA TEK BİR VÜCUT-BÜNYE-VARLIK vardır ki o da KAMUDUR. BU KAMUSAL ALANDA HİÇ BİR UNSUR DİĞER UNSURUN İMKANLARINA ZARAR VEREMEZ. Büyük fabrikanın hiç bir dişlisi-unsuru BÜTÜNÜN işleyişine aykırı bir ÖNGÖRÜ İLE donatılmamıştır. Bu nedenlerle müvekkilim sanığın suçlanması büyük bir mantıksızlıktır. Beraatini talep ediyorum. Mahkeme aksi kanaate varırsa vs vs vs .. " “”” 1.000 müdahil avukatı savunma karşısında çaresiz kalmıştır. Ağır Ceza Heyeti arka odaya görüşmeye çekilir. C.Savcısı kürsüde sair evraklarını imzalamaya devam eder. Mübaşir sandalyeye çöker. Katibenin elleri kucağında dinlenirken, gözleri hayallere dalar. Perde kapanır. |
09-01-2007, 17:10 | #26 |
|
Ancak bu kadar güzel ifade edilebilirdi. Kırmadan, dökmeden... öğreterek.
|
09-01-2007, 17:19 | #27 | |||||||||||||||||||
|
Sayın Sehper, Bu kavramlar (="hak ve nısfet (Nasafet)", "Adalet") duygusal kavramlar mıdır? Konuyu biraz açabilir miyiz? Bir söz vardı çok beğendiğim: Hakimler adalete göre, din adamları vicdanlarına göre haeket eder,karar verirler... Bizim ceza kanunumuzda da "vicdani kanaat" önemlidir. Ancak delilleri takdir ederken. Saygılarımla. |
09-01-2007, 17:21 | #28 |
|
Sayın Konyalı,
Yazdığınız senaryo,Şimdiye kadar okuduğum en harika senaryo idi. Saygılarımla |
09-01-2007, 23:59 | #29 |
|
3. PERDE ÖNCESİ 2. PERDE.
ALINTI: Diyelim ki :bir binanin icerisinde 1000 kisi var ve bu binadakileri rehin almis eli silahli bir kisi var.bu eli silahli kisi binadakilere diyor ki icinizde benim istedigim bir A sahsi var onu bana verin oldurecegim ve sizi bagislayacagim.bu gruptaki kisilerin ortak kararlari ile sectikleri bir sozculeri(lider) var ve bu lider silahli adamin teklifini kabul ederek A kisisini ona veriyor ve silahli kisi A sahsini oldurdukten sonra diger 999 kisiyi saliveriyor.ben ben de A sahsinin 1. derceden yakiniyim ve bu grup liderini dava ediyorum siz yargic olsaniz kimi hakli bulurdunz Saygılarımla.... Gökhan Tozoğlu ALINTI: ARMAĞAN KONYALI: İlk duruşmasında dinleyiciler o kadar kalabalıktır ki, salona sadece felsefe derneğine üyelik kartını gösterenlerin girmesine izin verilmiştir. Silahlı adamın müdafi olan avukat parlak pembe takım elbise giymiş, cübbesini neredeyse omuzundan düşecek kadar arkaya atmıştır. Karşısında siyahlara bürünmüş 1.000 müdahil avukatı durmaktadır. Aşamalardan sonra müdafi avukat mantık ve felsefeye dayanan savunmasına geçer :****Bir başka konuyla ilgili önerme: Felsefe şu ana kadar hiçbir şeyi başaramamıştır. *********** 1.PERDENİN SON KISMINI HATIRLATMA 1.000 müdahil avukatı savunma karşısında çaresiz kalmıştır. Ağır Ceza Heyeti arka odaya görüşmeye çekilir. C.Savcısı kürsüde sair evraklarını imzalamaya devam eder. Mübaşir sandalyeye çöker. Katibenin elleri kucağında dinlenirken, gözleri hayallere dalar. Perde kapanır. İkinci perde açılır. Olayda bilinmektedir ki silahlı kişi ile birlikte 1001 kişi varlık göstermektedir. Sayın hakim; eğer 1000 kişiden oluşan kamusal vücut varken ortada, sonradan 1 kişi de dahil edilmiş olduğuna göre artık esasa 1001 kişilik tek vücut bir kamusal vücudun varlığını alacağız demektir.Sayın Gökhan Tozoğlu” nun maddi olay olarak öne sürmüş olduğu meselede kamusal kesim 1000 kişiden mi ibarettir yoksa 1001 kişiden mi bunun açıklığa kavuşmasını talep ederken ben yine de senaryoyu maddi olay alarak İddiamı devam ettirmek istiyorum.ÖNCELİKLE CEZA DAVASINDA MADDİ GERÇEĞİN TA KENDİSİNİN ARAŞTIRILMASI KURALDIR. Senaryo ile iş yapılmasa da ….maddi olay olarak senaryoyu ele alalım. Ayrıca önemle belirtmek isterim ki sayın hakim Felsefenin yani düşüncenin varlığı önemsiz ise düşünme eyleminden başka bir araç ile KARŞI TARAFIN AVUKATLARININ SAVUNMA YAPMASINI talep ederim. Mesala ben karşı tarafın eliyle savunma yapmasını, beyin uzvunu asla kullanmamasını şiddetle istiyorum. Bizim kamusal bütünlüğümüz içinde düşünmek asil bir vazife iken felsefenin hiçe sayılması gibi bir TEZ ortaya atılmışlığını görerek bunu da karşı cevap olarak belirtiyorum. Bilindiği gibi bu 1001 kişilik vücudun ne şekilde işleyeceği baştan bütün tarafından belirlenmiştir. Fakat bu bütün içinde eline silahı alan kişilerden biri farklı bir öngörü ile bu bütünden ayrılmak çabası içine girmiştir ki bütünün tüm varlığını kendine tabi kılmak gibi bir gayesi beyan olmuştur eylemleri ile. Bu eli silahlı kişi bütün vücudun ayaklarından biri olsun ve diğer ayak ise A şahsı olsun. Beynin iki bölümünden bir tanesi ise Tüm vücudun temsilcisi olarak seçilmiş olayda tabi senaryoya göre. Artık ortada 1001 kişiyi temsil eden bir BEYİN yoktur. Dolayısıyla, ortada vücudun ayaklarından biri olan A evreni, eli silahlı diğer bacak olan B evreni ve bu vücudun geriye kalan kısmını temsil ettiğini iddia eden C evreni vardır. Katibemiz elleri kucağında dinlenirken, gözleri bütünün eski halini arama çabalırı için kapanmış ve bütünün eski halini gözlerini kapatıp hayal etmeye başlamıştır. Ortada şu an 3 adet kamusal alan vardır ve her biri aynı evren içinde değil ayrı ayrı evrenler içindedirler. Artık ortada 3 devletin mücadelesi vardır diyebiliriz. Bundan sonra ortaya çıkacak senaryolar bir kaostur. Çünkü tek bacaklardan biri ayrılmış ve kendi başına sanırım yol alamaz, diğer eli silahlı bacak sanırım geriye kalan kısmı hükmü altına alarak her dediğini yaptırabileceğini zannetmektedir ki……Ben kendim bir adet tahta bacak temin edebilirim. Sayın hakim Eğer A bacağı henüz bütünden koparılmamışsa elbet bu tek bacak yalnız başına yaşam şansının olmadığını ve bütünden koparılmak istemediğini şiddetle arzulamaktadır ki henüz koparılmamışsa bütüne iade edilmesi hususunda karşı taraf ile tekrar UZLAŞILMASI ve bütünün tekrar eski haline iadesini saygıyla ilk istek olarak beyan ederiz. Ayrıca eli silahlı B blokunun (bacağının) elinden silahın alınması ve tekrar bütünün isteklerine uyacak şekilde FORMATLANLASINI şiddetle talep ederiz. Eğer A bacağı bütünden koparılmış ise geriye kalan tüm bütünün TAKMA BACAKLA hayatını idame ettirmesine mahkum edilmesini ve Hayatını bütünün varlığını idame ettirmekle geçirmesini sağlayan B bacağına ise GERİYE KALAN BÜTÜNÜN bünyesinde bir defin yeri açılıp oraya törenle defnetmeye mahkum edilmesini saygıyla talep ederim. Bu defin yerinin KAMUSAL VİCDAN ALANI OLMASINI ve üzerinden gülleri eksik etmeyeceğini şimdiden beyan etmesini ve onun aziz hatırasına saygıyla her vakit selam vereceğini şimdiden beyan etmesini ve bu yönde GERİYE KALAN BÜTÜNE FORMAT ATILMASINI tarafınızdan talep ederim. Sonuç olarak; eğer A şahsımız henüz bütünden koparılmamış ise 1001 kişiden oluşacak bütüne YENİDEN BÜTÜNLÜĞÜNÜ KURMASI YOLUNDA SAĞLAM BİR FORMAT ATILMASINI ve dış evrenlere karşı korumasını daha sağlam yapabilmesi için BÜTÜNLEŞMENİN daha iyi YAPILANDIRILMASINI-FORMATLANMASINI saygıyla talep ederim. Yok eğer bunlara imkan yoksa…ben şimdilik geriye kalan bütünün ELİ SİLAHLI SAHSIN HÜKMÜ ALTINA GİREREK tek ayaklı olarak evine dönmesini öneririm. Yapacak bir şey yoktur. Olan bütünlüğe olmuştur. Tek yol iyi bir format atarak-ıslah ederek geriye kalan bütünün diğer uzuvlarını kaybetmesini şimdiden önleyip …..BÜTÜN FABRİKANIN tek bacağıyla işlevini görmesini sağlamaktır. Felsefenin gerekliliğini savunarak onun imkanlarını en güzele ulaşmak adına kullanmak dileğimi sunarak… GERİYE KALAN BÜTÜNÜ SAYGIYLA SELAMLARIM. 2. Perde bitmiştir. Sevgili katibemiz artık uyanır ve bütünü artık gözleriyle göremese de yazıyla yazabilmek için bu imkanı düşünmek gibi bir hayalle bulur. Artık düşüncesinde bütünlük gözlerinde ise eksiklik belirir. Gözlerini ne amaçla kapamıştır sizce |
10-01-2007, 00:39 | #30 |
|
hoş geldiniz
Yukarıda yazmış olduğum 2. perdeyi sunduktan sonra Sayın Armağan Konyalı" yı felfeciler-düşünürler içine müdahil olmuş olmasından dolayı saygıyla selamlarım..
Düşünmek eyleminde herkes birazcık nasıl düşündüğüne bakarsa bir serbestlik bir kalıpların dışına çıkma vardır. Yani her insan en soyut kavramı bile aklında en iyi bildiği bir kavarama tahvil eder. Bunu ben bizzat inkar edemiyorum. Çünkü bir soyut kavramı bildiğiniz bir kavrama tahvil etmezseniz o en soyut hatta bilginiz dışında olan kavramı bildiğinizi nasıl iddia edersiniz. Sevgilerle |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Neden Kanunlar Bir Kadını Korurken Ötekini Devre Dışı Bırakıyor | maitreya | Kadın Hakları Çalışma Grubu | 28 | 18-04-2008 19:37 |
Sinema - Tiyatro sizce hangisi | ali_soylu | Site Lokali | 24 | 26-09-2007 17:44 |
Sizce Yedieminler Nasıl Vergilendirilir | Ahmet BİRCAN | Hukuk Soruları Arşivi | 1 | 31-05-2006 14:42 |
Sizce Ne Yapılabilir | ayhan_bostan | Hukuk Soruları Arşivi | 4 | 11-03-2005 23:15 |
Sizce ? | sumru | Hukuk Soruları Arşivi | 8 | 11-05-2002 16:58 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |