15-11-2007, 12:00 | #1 |
|
İstanbul Ne Demektir? Gayri İstanbul Ne demektir?
Kimileri derki; İstanbul sen bir ömre bedelsin, kimileri de, Istanbul demek; ev ile okul veya iş arasında seyahat etmek demek..
Ya sizce İstanbul ne demek, İstanbul dışındaki yerler ne demek? Saygı ve Sevgi ile.. |
18-11-2007, 11:52 | #2 |
|
...bence istanbul bir şiirdir..ilhamdır...taşı toprağı altındır...mozaiktir...İmparatorlukların başkentidir..turizmdir işdir,işcidir...eğitimdir,kıtaların odaklaştığı yerdir..beni ben yapandır...
istanbul bana kucak acandır... Burada yaşamanın ayrıcalığıyla selam..... |
18-11-2007, 15:51 | #3 |
|
ŞİİR GİBİ ŞEHİR
Boğaz, mehtap, ut Şarkılar, şarkıların eskileri Rakının gravatlısı, Hayat Mecmuası, İstanbul hülyası Televizyonsuz mutlu cocukluğum İzmır radyosu Neşeli, fettan bir ses Bir bardak billur su İçindeki büyü Üstündeki buğu Gönül Yazar Şarkılar, en eski şarkılar İlk aşkım bir sır Ama ağaçlarda yazar Üçüncü Selim, Gol Kralı Metin Ve ben... İstan... İstan... İstan... Bul, bulabilirsen Gönül İstanbul'da Gül, gülebilirsen... Alıntı: http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=1987&page=2 |
18-11-2007, 16:39 | #4 |
|
İstanbul ve ben
Ne zaman Anadolu yakasına geçmek istesem vapuru tercih ederim.Mevsimlerden yazsa güverteye oturur;sıcacık gevrek simit ve çay eşliğinde denizin muhteşem görüntüsünü seyre dalarım.Mevsimlerden kışsa,kapalı kısımda cam kenarında oturur,bir yandan denizi seyreder,bir yandan çayımı yudumlarım.Deniz otobüsü denen "ruhsuz" deniz aracını binmek zorunda kalsam da bir türlü sevemem. Ara sıra tren yolculuklarını özler,Sirkeci-Bakırköy arasında aheste aheste giden; miyadı dolmuş trene biner,camdan; yüzlerce defa gördüğüm güzergahları ilk defa görmüş gibi heyecanla seyrederim. Beyoğlu en büyük tutkum,doğduğum,uzun yıllarımı geçirdiğim,gidemediğimde içimde özlemini büyüttüğüm semtidir İstanbulumun. Sinema salonları,tiyatroları,geleneksel muhallebeci dükkanları,lokantaları, yüzyılı aşkın senedir ayakta kalan binalarıyla büyülü bir semttir benim için. Boğaz, Emirganı,Lale Bahçeleri,Kasrları, Köşkleri,Aşiyanı,Hisarlarıyla çocukluğumdan bugüne kadar en güzel günlerimi geçirdiğim mekanlar. Beyazıt, Sultanahmet, Gülhane,Eminönü,Sirkeci, Tarihi eserleri,Mısır Çarşısı,Kapalı Çarşı gençilğimin ilk yılları,dershane arkadaşlıkları,Üniversite yılları,vize final heyecanları, ders notları, çay bahçeleri, Taksim,Şişli;Sinemaları,P...t turşucusuyla lisedeki kaçak günlerimin suç ortakları Adalar; Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımda maaile gittiğimiz, sonrasında toplu okul kaçamaklarının,grup gezilerinin vazgeçilmez mekanları Bakırköy-Ataköy; 40 senedir vazgeçemediğim,kopamadığım özlediğim yer;Çocukluğuma,gençlik yıllarıma,evliliğime,çocuğuma kucak açmış semtim.Bir zamanlar var olan ana baba ocağım; İçimdeki sızım. Sinanoba,bir zamanlar gelmek için can attğım şimdi ise gitmek istediğim ama bir türlü kopamadığm yer.Keşke bu kadar uzak olmasaydı;ömrümün yarısının geçtiği yerlere... İstanbulun bir ucunda; çöldeki vaha misali yeni semtim; 3 tarafı denizle,diğer bir tarafı gölle sınırlanmış; adeta cennetin bir parçası olan ama ulaşım bakımından cehennem azabı yaşatan beldem,acaba kurtulabilecekmiyim senden? |
18-11-2007, 17:48 | #5 |
|
Sıkıntıları fazla olsa da,hatta zaman zaman burda yaşamak istemiyorum da desem; diğer şehirlerde yaşayanlar alınmasınlar ama ne zaman İstanbul dışına çıksam aynı şeyi düşünürüm : İstanbul dışındaki her yer köy gibi..
|
18-11-2007, 20:00 | #6 |
|
İstanbul, inanılması belki güç ama aslında bir şehir demek!
Bazen ne muazzam bir yersin diyorum bazen ne diyeceğimi bilmiyorum... Zor bir şehir... Ama aslında buna neden olan İstanbul değil, biz insanlarız... Konu zor bir konu.Cevaplayabilmek için birikim şart. Biraz kültür, biraz felsefe, biraz sosyoloji,biraz tarih, biraz edebiyat, biraz kebap, biraz lahmacun, biraz Karadeniz pidesi bilmek lazım... |
18-11-2007, 21:49 | #7 |
|
İstanbul kişiye göre değşir.
İstanbul bakmakla görmek farkıdır. İstanbul'a güzel bakan güzelliğini çirkin bakan çirkinliğini görür. İkisi de yan ihem güzellik hem çirkinlik,İstanbul kelimesinin mana ve mefhumunda esasen mündemiçtir. |
18-11-2007, 21:54 | #8 |
|
İstanbul; şehre ilk ayak basanların boğaza karşı yüksek bir yere çıkıp "yenecem seni istanbul" diye bağırdıkları enterasan bir yerdir. İstanbul bugüne kadar bu meydan okumalara aldırış etmediği gibi onu yenen de henüz çıkmamıştır...
|
19-11-2007, 01:18 | #9 |
|
Şaire sormuşlar; A şehrinin nesini beğenirsiniz?' İstanbul'a dönüşünü 'demiş şair. Bu şiara uygun olarak, iş nedeniyle ne zaman İstanbul dışındaki bir şehre gitsem; x şehir ile İstanbul arasında falanca saatte olan direkt servis'in saatini beklemeksizin aktarmalı seferleri seçip bir an önce istanbul'a dönerim.
|
19-11-2007, 11:08 | #10 |
|
O Şair Yahya Kemal değil mi?
|
19-11-2007, 11:10 | #11 |
|
YAHYA Kemal Beyatlı, İstanbul sevgisiyle de tanınmıştır. İstanbul üzerine pek çok şiir yazmıştır. Anlatılan bir anekdot, Şair'in bu kenti nasıl sevdiğinin de güzel bir örneğidir. Bir sohbet sırasında Yahya Kemal'e, 'Ankara'yı hiç mi sevmiyorsunuz. Ankara'nın sevdiğiniz hiçbir yanı yok mu?' diye sormuşlar. Ünlü şair, 'Var, Ankara'nın en çok İstanbul'a dönüşünü seviyorum' yanıtını vermiş.
|
19-11-2007, 11:12 | #12 |
|
Rusya Büyükelçisi Peter Stegni'nin eşi Margarita Stegni, Ankara'da yaşamasına rağmen İstanbul hayranı. İstanbul için 'Büyük aşkım' diyen Stegni, bu sevgisini ünlü şair Yahya Kemal gibi dile getiriyor:
'Ankara'yı arabayla gezerek anlayamazsınız. Yürümeniz gerek. Yokuşlarını çok seviyorum. Gençlerin ve satıcıların çok olduğu Yüksel Caddesi'ni gezmekten hoşlanırım. Cıvıl cıvıl. Oradaki heykelleri seviyorum. En sevdiğim yol ise İstanbul istikameti!' devamla 'İstanbul benim büyük aşkım. Her gittiğimizde yeni yerler keşfediyoruz. İstanbul'a girdiğimiz anda 'Burası benim ikinci evim' diyorum. Sevdiğim yerler o kadar çok ki, hangi birini anlatacağımı bilemiyorum. Ve her gittiğimde aşık oluyorum.' |
19-11-2007, 12:16 | #13 |
|
her doğan gün yeniden,keşfedilen bir şehir...
ne yazarsanız yazın,bu istanbula dair... diyecek söz bulamaz yüzü kızarır şair... ezilir İstanbulun güzelliği altında... alternatif bulamaz özelliği altında... akdevrim.19.11.2007.istanbul |
19-11-2007, 14:24 | #14 |
|
İSTANBUL'U DİNLİYORUM
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı Önce hafiften bir rüzgar esiyor; Yavaş yavaş sallanıyor Yapraklar, ağaçlarda; Uzaklarda, çok uzaklarda, Sucuların hiç durmayan çıngırakları İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Kuşlar geçiyor, derken; Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık. Ağlar çekiliyor dalyanlarda; Bir kadının suya değiyor ayakları; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Serin serin Kapalıçarşı Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa Güvercin dolu avlular Çekiç sesleri geliyor doklardan Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Başımda eski alemlerin sarhoşluğu Loş kayıkhaneleriyle bir yalı; Dinmiş lodosların uğultusu içinde İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Bir yosma geçiyor kaldırımdan; Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar. Birşey düşüyor elinden yere;Bir gül olmalı; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Bir kuş çırpınıyor eteklerinde; Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum; Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum; Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından Kalbinin vuruşundan anlıyorum; İstanbul'u dinliyorum. Orhan VELİ |
19-11-2007, 14:36 | #15 |
|
Gayri İstanbul'un taşı taş,
Toprağı topraktır. Aldanmayalım, Uyanık olalım. Uyuyanları uyaralım. Yaşasınbendeyazdım diyen saygılarımla. |
19-11-2007, 15:15 | #16 |
|
istanbul olamaz ki
kapıp kacanın şehri... bir çağ acanın şehri... yazar ve şairlerin cennet diye durduğu hayalini kurduğu eşşiz şehir istanbul... edebiyat sanata insan olur burda kul... yabancı konuklarla karış karış gezdiğim, attığım her adımda bir duyguyu sezdiğim güzel şehir istanbul... bir insan sevdiğine ancak olur burda kul.. ........................ ........................ akdevrim.19.11.2007.istanbul... |
19-11-2007, 15:32 | #17 | |||||||||||||||||||
|
Anneannemle başlayıp yukarıya doğru, soyağacımdaki kadınları bağrında yaşatıp, bağrında uyutan şehir. Benim içinse, İstanbul, Mario Levi'nin anlattığı gibi... |
19-11-2007, 15:33 | #18 | |||||||||||||||||||||||
|
Yapmayın, etmeyin aziz meslektaşım! Bizler ki yıllardır taşını, toprağını altın sanır, altın bilirdik. Koşturur dururduk. Şimdi bunlar bildiğimiz taş, bildiğimiz toprak mı? gerçi iyi hoş, pek altına rastlamadık henüz ama yakındır diye bekleriz! ) Kat'iyen inanmayız efendim! Kat'iyen! Her tarafımız taş ve toprak görünümünde altındır efendim... En ürkmüş saygılarımla. |
19-11-2007, 17:57 | #19 |
|
Ayrılalı çok olmuş çook
Tanıyan, yaşayan herkesin aşık olduğu, her görenin sevgilisi olan bir yer daha var mı yeryüzünde?
Canım İstanbul Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar; Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar. İçimde tüten birşey; hava, renk, eda, iklim; O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim. ………. Necip Fazıl |
19-11-2007, 19:07 | #20 |
|
İstanbul, Kızkulesine bakıp, babanızın size 6 yaşınızdayken anlattığı kralın kızı, meyva sepeti ve yılan hikayesini düşünüp, "oraya gitmesek de olur" diye iç geçirmektir.
İstanbul, küçükken arşınladığınız İstiklal caddesini, orta yaşa yaklaşırken tanıyamamak, caddenin genişliğinin bunca daralmış,binaların ve insanların bunca küçülmüş görünmesine anlam verememektir. İstanbul, Beyoğlu sinemalarında film arası gezinen frigocuyu gözlemek ve gelişini mahçup bir şekilde yanınızdakine işaret etme gayretidir. Ben büyüyünce İstanbul küçüldü, ama coğrafyası genişledi! Ps: 22 no.lu mesajdaki ilk resim, Ortaköy mü ? |
20-11-2007, 15:57 | #21 |
|
Sipariştir :
Sis Sarmış ufuklarını senin gene inatçı bir duman, beyaz bir karanlık ki, gittikçe artan ağırlığının altında herşey silinmiş gibi, bütün tablolar tozlu bir yoğunlukla örtülü; tozlu ve heybetli bir yoğunluk ki, bakanlar onun derinliğine iyice sokulamaz, korkar! Ama bu derin karanlık örtü sana çok lâyık; lâyık bu örtünüş sana, ey zulümlér sâhası! Ey zulümler sâhası... Evet, ey parlak alan, ey fâcialarla donanan ışıklı ve ihtişamlı sâha! Ey parlaklığın ve ihtişâmın beşiği ve mezarı olan, Doğu’nun öteden beri imrenilen eski kıralıçesi! Ey kanlı sevişmeleri titremeden, tiksinmeden sefahate susamış bağrında yaşatan. Ey Marmara’nın mavi kucaklayışı içinde sanki ölmüş gibi dalgın uyuyan canlı yığın. Ey köhne Bizans, ey koca büyüleyici bunak, ey bin kocadan artakalan dul kız; güzelliğindeki tâzelik büyüsü henüz besbelli, sana bakan gözler hâlâ üstüne titriyor. Dışarıdan, uzaktan açılan gözlere, süzgün iki lâcivert gözünle nekadar canayakın görünüyorsun! Canayakın, hem de en kirli kadınlar gibi; içerinde coşan ağıtların hiç birine aldırış etmeden. Sanki bir hâin el, daha sen şehir olarak kuruluyorken, lânetin zehirli suyunu yapına katmış gibi! Zerrelerinde hep riyakârlığın pislikleri dalgalanır, İçerinde temiz bir zerre aslâ bulamazsın. Hep riyânın çirkefi; hasedin, kârgüdmenin çirkeflikleri; Yalnız işte bu... Ve sanki hep bunlarla yükselinecek. Milyonla barındırdığın insan kılıklarından Parlak ve temiz alınlı kaç adam çıkar? Örtün, evet ey felâket sahnesi... Örtün artık ey şehir; örtün, ve sonsuz uyu, ey dünyanın koca kahbesi! Ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar; Kaatil kuleler, kal’ali ve zindanlı saraylar. Ey hâtıraların kurşun kaplı kümbetlerini andıran, câmîler; ey bağlanmış birer dev gibi duran mağrur sütunlar ki, geçmişleri geleceklere anlatmıya memurdur; ey dişleri düşmüş, sırıtan sur kafilesi. Ey kubbeler, ey şanlı dilek evleri; ey doğruluğun sözlerini taşıyan minâreler. Ey basık tavanlı medreseler, mahkemecikler; ey servilerin kara gölgelerinde birer yer edinen nice bin sabırlı dilenci gürûhu; “Geçmişlere Rahmet! ” diye yazılı kabir taşları. Ey türbeler, ey herbiri velvele koparan bir hâtıra canlandırdığı halde sessiz ve sadâsız yatan dedeler! Ey tozla çamurun çarpıştığı eski sokaklar; ey her açılan gediği bir vak’a sayıklıyan vîrâneler, ey azılıların uykuya girdikleri yer. Ey kapkara damlariyle ayağa kalkmış birer mâtemi sembole eden harap ve sessiz evler; ey herbiri bir leyleğe yahut bir çaylağa yuva olan kederli ocaklar ki, bütün acılıklariyle somutmuş, ve yıllardır tütmek ne... çoktan unutulmuş! Ey mîdelerin zorlaması zehirinden ötürü her aşâlığı yiyip yutan köhne ağızlar! Ey tabi’atin gürlükleri ve nimetleriyle dolu bir hayata sâhip iken, aç, işsiz ve verimsiz kalıp her nâmeti, bütün gürlükleri, hep kurtuluş sebeplerini gökten dilenen tevekkül zilleti ki.. sahtadir! Ey köpek havlamaları, ey konuşma şerefiyle yükselmiş olan insanda şu nankörlüğe lânet yağdıran feryât! Ey faydasız ağlayışlar, ey zehirli gülüşler; ey eksinlik ve kaderin açık ifadesi, nefretli bakışlar! Ey ancak masalların tanıdığı bir hâtıra: Nâmus; ey adamı ikbâl kıblesine götüren yol: Ayak öpme yolu. Ey silahlı korku ki, öksüz ve dulların ağzındaki her tâlih şikayeti yapageldiğin yıkımlardan ötürüdür! Ey bir adamı korumak ve hürriyete kavuşturmak için yalnız teneffüs hakkı veren kanun masalı! Ey tutulmıyan vaitler, ey sonsuz muhakkak yalan, ey mahkemelerden biteviye kovulan “hak”! Ey en şiddetlikuşkularla duygusu kö¨rleşerek vicdanlara uzatılan gizli kulaklar; ey işitilmek korkusuyle kilitlenmiş ağızlar. Ey nefret edilen, hakîr görülen millî gayret! Ey kılıç ve kalem, ey iki siyasî mahkûm; ey fazilet ve nezâketin payı, ey çoktan unutulan bu çehre! Ey korku ağırlığından iki büklüm gemeye alışmış zengin – fakir herkes, meşhur koca bir millet! Ey eğilmiş esir baş, ki ak-pak, fakat iğrenç; ey tâze kadın, ey onu tâkîbe koşan genç! Ey hicran üzgünü ana, ey küskün karı-koca; ey kimsesiz; âvâre çocuklar... Hele sizler, hele sizler... Örtün, evet, ey felâket sahnesi... Örtün artık ey şehir; Örtün, ve sonsuz uyu, ey dünyanın koca kahpesi! T.Fikret –18 Şubat,1317- . Tevfik Fikret |
20-11-2007, 18:59 | #22 |
|
ISTANBUL AH ! ISTANBUL
bir yanın sarıyer, boğaz, gülmemeler sallanır bir yanın avcılar, Sultanbeyli, gök dolusu hüzün bin yağmur damlası bir yanın seksüeller, biseksüeller, transseksüellerde bir yanın koşup durur cevizlide bir sabah uyanır bakarsın yer gök sis bir sabah günlük güneşlik, uçurtmalar hazerfan ahmet çelebi bin kez bikri izale edilen bakir bir doktor raporuna darp ve cebir izi diye geçen şehir. Bin bir surat. |
20-11-2007, 19:10 | #23 | |||||||||||||||||||||||
|
SİS'ten ari yaşamak... Yani, şiirin bile güzelleştiremediği çıplaklık. T.Fikret'i net bakışı için, belki de kutlamalı. Aslında zindan olan İstanbul değil, insanoğlu gardiyan |
20-11-2007, 19:48 | #24 |
|
......istanbul......
şaire ve şiire bin kalbin attığı yer... ulaşılmaz duyguyla kalpleri donattığı yer... acıda olsa dostlar kaç devrin battığı yer... ruhum, canım, bedenim... istanbul artık benim bir tek varlık nedenim.... akdevrim.20.11.2007.istanbul Atatürk hava limanı... |
20-11-2007, 20:03 | #25 |
|
SİS
(SADELEŞTİRİLMİŞ GÜYA, Bu da sipariştir! Siparişci kardeş bak, valla bu son o'na göre! ) Sarmış yine ufuklarını inatçı bir sis, Bir akça karanlık ki bu gitgide artan. Basıncının altında silinmiş gibi her şey, Bir tozlu ve görkemli yoğunluk ki bakışlar Dikkatle işleyemez derinliğine, korkar; Ama layık sana bu karanlık, derin örtü, Layık bu örtünüş sana, ey sahnesi zulmün!'... 'Ey sahnesi zulmün... Evet, ey sahnesi her gösterişin, Ey facialarla bezenmiş parıltılarla dolu sahne! Ey parlaklığın, gösterişin beşiği ve mezarı; Doğunun ezelden beri hep göz alan kraliçesi; Ey kanlı sevgileri tiksinmeden, ürpermeden Besleyip büyüten zevk düşkünü göğüs, Ey Marmara'nın mavi kucağında Ölmüş gibi dalgın uyuyan canlı yığın; Ey köhne Bizans, ey koca gözbağıcı bunak, Ey bin kocadan artakalan kız gibi dul Hâlâ güzelliğinde tazeliğin büyüsü var, Hâlâ titrer üstüne bütün gözler senin. Dışardan, uzaktan açılan bakışlara süzgün Mavi gözlerinle ne uysal görünürsün.' 'Uysal, fakat en kirli kadınlar gibi uysal; Üstünde coşan gözyaşının hepsine hissiz. Temelin atılırken daha bir hayın el Yapına zehirli bir lanet suyu katmış sanki! Bir sahtecilik kiri dalgalanır zerrelerinde, Bir zerre temizlik bulamazsın içerinde; Hep sahteliğin, hep hasedin, hep çıkarın kirliliği; Yalnız bu... ve yalnız bunun yükselme ümidi. Milyonla barındırdığın cesetler arasından Kaç tane alın vardır çıkacak pak ve ışıklı? Örtün, evet ey facia... Örtün, evet ey kent; Örtün ve de sonsuz uyu, evrensel ******.' 'Ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar; Katil kuleler, kaleli, zındanlı saraylar; Ey anıların kurşun kaplı türbesi, ulu tapınak; Ey mağrur sütunlar ki bağlı birer dev, Geçmişleri geleceklere anlatmaya memur; Ey dişleri düşmüş sırıtan sur kafilesi; Ey kubbeler, ey şanlı yapıtlar, dualar için; Ey doğruluğun sözlerini taşıyan minareler. Ey damları çökmüş medreseler, mahkemecikler; Ey servilerin siyah gölgesinde birer yer Tutabilmiş nice bin sabırIı dilenci: ‘Geçmişlere rahmet!' diyen mezar taşları: Ey türbeler, ey her biri velveleli bir yad Uyandırarak sessiz soluksuz uyuyan atalar; Ey çamurla tozun savaştığı eski sokaklar; Ey her açılan gediğinden bir olay sayıklar Viraneler, ey it kopuğun uyuyup pustuğu yerler; Ey kapkara damlarla ayakta birer yası Temsil eden tasasız, çürük çarık evler; Ey her biri bir leyleğe, bir çaylağa yurt Gamlı ocaklar ki somurtmuş acılarla, Yıllarca zamandan beri tütmek ne... unutmuş; Ey midelerin sıkboğaz zehri önünde Her tür adiliği yutmakta olan kupkuru ağızlar; Ey doğa'nın bağışıyla en hazır, en nimet verici Yaratılmışken aç, tenbel ve kısır; Her nimeti, her lutfu, kurtuluşun bütün nedenlerini Gökten dilenen adi boyun eğme... ikiyüzlü gidi! Ey köpek sesleri, ey konuşma onuruyla seçilmiş İnsanda şu nankörlüğü lanetleyen haykırmalar; Ey faydası yok gözyaşları, ey acı gülmeler; Ey dertten ve aczden yakınan sözler, kinli bakışlar; Ey efsane boşluğuna yuvarlanmış anı: namus; Ey ikbal kıblesine çıkan yol: ayak öpme; Ey eli silahlı korku, ki ettiğin kötülükler yüzündendir, Öksüz, dul ağızlardaki her yakınış talihten; Ey kişiye dokunulmazlık ve özgürlüğe benzer Bir soluk alma hakkı veren kanun masalı; Ey gerçekleşemez vaat, ey ebedi ve mutlak yalan, Ey mahkemelerden bitevi sürülen hak; Ey kuruntular saldırısıyla duygusallık gücü gitmiş Vicdanlara dek uzatılmış hafiye kulakları; Ey işitilmek korkusuyla kilitlenmiş ağızlar; Ey hor görülen, kin duyulan ulusallık ünü; Ey kılıç ve kalem, ey iki siyasal mahkûm; Ey erdem ve edepten pay alanlar, unutulmuş yüzler; Ey korku yükünden iki büklüm gezer olmuş Eşraf ve bütün halk, o ün almış koca toplum; Ey önüne eğilmiş baş, ki ak pak fakat iğrenç; Ey taze kadın, ey onu takibe koşan genç; Ey hicranla vurulmuş ana, ey küskün duran eş; Ey kimsesiz, avare çocuklar... hele sizler, Hele sizler... Örtün, evet, ey facia... Örtün, evet, ey kent; Örtün ve de sonsuz uyu, evrensel ******!..' Tevfik Fikret (Ahmet Muhip Dıranas'ın sadeleştirmesi ile) |
20-11-2007, 21:13 | #26 |
|
sevgilerin şehrisin sana selam İstanbul...
seninle gururlanır sende yaşayan her kul... her yerin canlı tarih,güneş seni kıskanır... yazarlar ve şairler ilham cenneti sanır.. dokunsam yüreğine,sevgilerin boşanır... en güzel duygularla lalelerin kuşanır... sende nefes alırım,Tanrıma çok şükürler... bir sende doğar büyür,beynimdeki fikirler... düşünüyorum var mı gezmediğim bir yeri...? göz bebeğimde sanki İstanbulun gözleri... Sandım Tanrıya yakın,muhteşem yedi tepen... gökteki yıldızların dudaklarından öpen... Ah istanbul istanbul,göz bebeğim İstanbul... hayallerimin şehri,kelebeğim İstanbul.... akdevrim.20.11.2007.istanbul.Atatürk hava limanı... |
21-11-2007, 06:56 | #27 |
|
ey istanbul istanbul...
sevdanin aşkın şehiri.. sevginin taşkın şehiri.. dostluğun çoşkun şehiri.. ey istanbul istanbul... yazdım aklıma geleni.. sordum her kimse bileni seni yazmayan kalemi ansızın kırasım geldi... hangi yüreği ağlattın..? kime cantayı bağlattın..? herkese aş iş sağlattın.. candan öte can istanbul... bir sevgilin varmış senin... aşk içinde kormuş senin... hayat çokda zormuş senin... candan öte can istanbul... denizin boğazın vardır... bahar kış ve yazın vardır... dertli öten sazın vardır... candan öte can istanbul... AKDEVRİM.21.11.2007.istanbul... |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Sempozyum /İstanbul | yyyasemin | Hasta Hakları Çalışma Grubu | 0 | 30-10-2007 11:49 |
cmk ücretlerimizin çözümü için İstanbul Barosunda Toplantı - İstanbul | __av.zeynep__ | Adliye Duvarı | 5 | 28-03-2007 15:01 |
İstanbul Barosu : 23 Şubat 2007 İstanbul Adliyesi Önünde Buluşalım... | aqua | Hukuk Haberleri | 7 | 26-02-2007 14:24 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |