19-06-2008, 10:45 | #1 |
|
Türkülerimiz
İç dünyamızı anlatan ezgilerdir türkülerimiz. Her türkünün de bir hikayesi vardır. Bazen bir olay, bazen bir heyecan ve bazen de bir acı üzerine doğar türküler... Bu yüzden hemen her türküde kendimize ait bir şeyler buluruz. Bu yüzden diyoruz ki “türkü, biziz.”
Yemen’ e gidip gelememenin, sevip de kavuşamamanın, askerin, gurbetin, geride kalanların adıdır türkü… Bazen bir kahramanlığın mertliğin, bazen bir aşkın, bazen de ölümün adı... Hiç birini diğerinden üstün tutamazsınız. Ege’ den dinleseniz Doğu Anadolu, Karadeniz’den dinleseniz Akdeniz alınır. Anadolu’dan dinleseniz, Trakya… Yozgat yöresinden “Hastane önünde incir ağacı” nı dinleyip, Malatya Arguvan’ dan “Sunam” ı dinlememek olur mu? Muğla’ dan “Ormancı” yı dinleyip de Erzincan’ dan ; “Şu yüce dağları duman kaplamış Yine mi gurbette kara haber var Seher vakti burada kimler ağlamış Çimenler üstünde gözyaşları var.”ı dinlememek…? Bir bozlak, ya da bir Kerkük türküsüne ne dersiniz? Ya Karadeniz’ den “Cerrahpaşa”yı? Bir de Volkan KONAK söylüyorsa değmeyin gitsin. Haydi, Turnalarla türküler gönderin bize. |
24-06-2008, 00:23 | #2 |
|
İlk türkü benden gelsin...
Hukuk sitesine göndereceğim ilk türkünün hikayesinin, bir hukukçuyu anlatmasını istedim.
BODRUM HAKİMİ Üstüne türküler yakılan hâkime hanımın adı Mefharet Tüzün, 24 Eylül 1951 yılında Bodrum’a tayin olmuş. Bodrum’a gelen ilk Bayan Hâkimlerden. 1954 yılında da intihar etmiş. Anlatılanlara göre intihar sebebi birkaç tane. Kaynakların en çok aktardığı; nişanlısının ölümünden sonra kendisini öldürmesi. Bir başka sebep: Hâkime Hanım Bodrumlu bir gence idam cezası vermesi. Ceza alan kişinin abisi Hâkime Hanımı Çatal Adaları’na kaçırarak tecavüz eder. Tecavüzden sonra meseleyi hazmedemeyen Mefharet Hanım kendisini öldürür. (Bodrum Hâkimi filminin konusu da buna yakın. Hatırlanacağı üzere filmde Hâkim Hanım sevdiği gence ölüm cezası verecektir. Sevdiği gence ölüm cezasını veremeyince Bodrum Hâkimi ikinci yolu seçmiş, aşkına yenik düşmüş, kendisini öldürmüştür) . Diğer bir sebepte: Âşık olduğu Bodrum Savcısının kendisini terk etmesidir. Bu konuyla ilgili de çeşitli söylentiler tespit edilmiştir. Ama maalesef kesin bir sonuca ulaşılamamıştır. Zira Hâkime Hanım Bodrumluların sevgisiyle efsaneleşmiş, anlatılan her hadise de artık bir rivayet olmuştur. Ama gerçek olan Hâkime Hanımın büyük aşkının hüsranla bitmesi ve Bodrumluların onu çok sevmesi, destanlaşan bu sevginin de Bodrum’da İz Bırakanlar takvimiyle gündeme gelip günümüze kadar ulaşmasıydı. Bulabilinen tek yazılı kaynakta 1996 yılında yayınlanan takvimdir. Takvim: Bodrum Çökertme Gazetesi’nin sahibi Miyase Kalan tarafından yayınlanmıştır. Kasım ve aralık ayları da Mefharet Hanıma ayrılmış. Bodrum’da İz Bırakanlar takviminin Mefharet Hanıma ayrılan yapraktaki hüzünlü resminin altında ise: Mefharet Tüzün Tavşanlı 1906 – 1954 Bodrum “Türkiye’nin ilk kadın hâkimlerinden olan Tüzün 24 Eylül 1951 yılında Bodrum’da göreve başladı. Keşiflere at sırtında gidip gelen Hâkime Hanım cesurluğu ve girişimciliği ile kısa zamanda yöre halkının sevgisini kazanmıştı. 1954 yılında kaybettiği nişanlısının ardından Tüzün’ün de beklenmedik ölümü Bodrum’da büyük bir üzüntü yarattı. Bodrumlular Hâkime Hanıma olan sevgilerini adına türkü yakarak yaşatmaya çalıştı” satırları yer almaktadır. Bodrum Hâkimi Mefharet Hanım, 17. 5. 1954, pazar günü, Ramazan Bayramına birkaç gün kala kalemi kırmış, kendi idam cezasını kendisi vermiş, 24. 9. 1951 tarihinde Bodrum’da başlayan Hâkimlik görevi de böylece sona ermişti. O artık yoktu. O; sözünü yerine getiren, nişanlısına kavuşan yeni bir hayatın Mefharet Hanımı. Türkülerde yaşayacak, Çelik Amcanın sazından çıkan nağmelerle hayatını sürdürecek bir Bodrum Hâkimiydi. O artık kara toprağın geliniydi. (Bodrum Hâkimi, Belkıs Öztin Koparanoğlu, Simge Kitapevi, Antalya 2002.) Bodrumlular erken biçer ekini Feleğe kurban mı gittin bodrum hakimi Nasıl astın mefaret hanım ipe de kendini Altın makas gümüş bıçak ile doğradılar tenini Şu bodrumun dağlarında ceylanlar dolaşır Kara haber mefaret hanım pek tez ulaşır Hakim hanımın memleketi kütahya tavşan Hakim hanım sen eyledin bizleri perişan http://www.baktabul.com/turkulerimiz...-hikayesi.html |
24-06-2008, 11:43 | #3 |
|
Yüksek Yüksek Tepelere Ev Kurmasınlar
Bu öykü Malkara köylerinden alınmış olup belli bir kişinin dilinden yazıya geçirilmiş değildir. Çevrede herkes tarafından bilinen bir öyküdür. Söylentiye göre, çok eskiden köyün birinde Zeynep isimli çok güzel bir kız vardır. Onaltıya yeni bastığında Zeynep'i köylerindeki bir düğünde aşırı (yabancı) köylerden gelen Ali isimli bir genç görür. Ali Zeynep'i çok beğenir ve köyüne döndüğünde kızın babasına hemen görücü gönderir. Zeynep'i Ali'ye verirler. Kısa bir zaman sonra düğünleri olur. Ali, Zeynep'i alıp aşırı köyüne götürür. Zeynep'in gelin gittiği köy ile kendi köyü arası üç gün üç gece çeker. Bu kadar uzak olduğundan dolayı Zeynep, anasını babasını ve kardeşlerini tam yedi yıl göremez. Bu özlem Zeynep'in yüreğinde her gün biraz daha büyüyerek dayanılmaz bir hal alır. Köyün büyük bir tepesinde bulunan evinin bahçesine çıkarak kendi köyüne doğru dönüp için için kendi yaktığı türküyü mırıldanır ve gözleri uzaklarda sıla özlemini gidermeye çalışırmış. Oysa kocası, Zeynep'in bu özlemine pek aldırış etmez. Kaldı ki eski sevgisi de pek kalmadığından kendini fazlaca horlamaya, eziyet etmeye başlar. Sonunda bu özlem ve kocasının horlaması Zeynep'i yataklara düşürür. Gün geçtikçe hastalığı artan Zeynep'in düzelmesi için, köyden gelip gidenler de anasının babasının çağrılmasını salık verirler. Başka çare kalmadığını anlayan Zeynep'in kocası da anasına babasına haber vermeye gider. Altı gün altı gecelik bir yolculuktan sonra bir akşam üstü Zeynep'in anası babası köye gelirler, Zeynep'i yatakta bulurlar. Perişan bir halde Zeynep hala türküsünü mırıldanmaktadır. Aynı türküyü anasına babasına da söylemeye başlar. Çevresindeki bütün köy kadınları duygulanıp göz yaşı dökerler. Annesi fenalıklar geçirir ve bayılır. Zeynep hasretini giderir, giderir ama artık çok geç kalınmıştır. Bir daha onmaz, sonu ölümle biter. Herkes Zeynep için göz yaşı döker. İşte o gün bu gündür bu türkü ayrılığın türküsü olarak söylenip durur. Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler Annesinin bir tanesini hor görmesinler Uçan da kuşlara malum olsun ben annemi özledim Hem annemi hem babamı hem köyümü özledim Babamın bir atı olsa binse de gelse Annemin yelkeni olsa uçsa da gelse Kardeşlerim yolları bilse de gelse Uçan da kuşlara malum olsun ben annemi özledim Hem annemi hem babamı hem köyümü özledim Kaynak: Türk Halk Müziği ve Oyunları Sayfa 164 Cilt1 Sayı4 Yıl1 - 1982 http://www.turkuler.com/hikayeler/hikayeler.asp |
24-06-2008, 12:56 | #4 |
|
Acem Kızı:
Malazgirt savaşı sonrası Orta Asya’dan göç eden Türkmen boylarından Acem Obası (Acem1)Türkmenler göç ederken İran'dan geçtiği için acem denilir (2)Iran'da yaşayan Azerilere verilen ad) adlı bir grup, Kırşehir civarına geldiklerinde yerleşmek için kendilerine bir yer aramaya başlarlar. Aşiretin bir çok obası, tokluların (bir yaşında koyun yavrusu, kuzunun büyüğü), koyunların bulunduğu bu güzel yere yerleşmeye karar verirler.Burası Kırşehir’in Kızılırmak kıyısındaki (bugün kasaba olan) Toklumen köyüdür. Buraya yerleşen grubun adı Acem Obası’dır. Burada yaşayıp bir ara obasını terk eden acem kızının öyküsü Toklumen’li Aşık Said’in telinde Acem Kızı türküsü olmuştur. Rivayet odur ki; Acem kızı, görenleri kendine hayran bırakacak güzellikte biriydi. Bembeyaz bir teni , simsiyah saçları , toprak rengi gözleri vardı. Her zaman o iri gözlerine çekik çekik sürmeler süslerdi. Her ne kadar çok hareketli gibi görünse de bir hüzün vardı gözlerinde gülümserken bile gitmeyen bir hüzün. Ali hep ovaya çalışmaya gittiğinde görürdü onu. Öyle güzeldi ki, kendini bakmaktan alıkoyamazdı. Bir yandan işini yapar bir yandan da sessizce ovanın ortasında açan çiçeği izlerdi. Acem kızı ara sıra başını kaldırır ve Ali'nin gözlerinin içine bakardı. Dudaklarında anlık bir gülümseme olur, sonra başını öne eğerdi. Bu bakış Ali’yi yer bitirir, gülümsesi ise dünyaya bedeldi. Geceler boyu Ali Acem Kızı’ nı göreceği sabahları bekler ve heyecandan uyuyamazdı. Bir gün tüm cesaretini topladı onunla konuşmaya karar verdi. Uygun zamanı bekledi ve onu yalnız kaldığı bir an yakaladı ve “ dur Acem Kızı korkma” dedi. “Seni her gün izliyorum gel benim sevdiğim ol” der demez Acem Kızı’nın gözlerinden bir damla yaş aktı ve koşarak uzaklaştı Ali'nin yanından.Ali anlam verememişti bu gözyaşlarına. O günden sonra Acem Kızı hiç gelmedi. Ali korktu ona bir şey mi oldu diye. Çok sonra öğrendi ki sevdiği kız başka bir köye ve üstelik yaşlı bir adama başlık parası için gelin verilmişti. Artık yaşamak anlamsız geliyordu Ali’ye. Ali günlerce ovada dolaştı ve bu türkü döküldü dudaklarından her soluğunda Acem Kızı diye haykırdı... Acem Kızı bu türküyü duydu mu ya da Ali'nin bu türküyü kendisine yazdığını biliyor mu bilinmez ama bizler yıllardır söyler ve yaşarız bu yarım kalan sevdayı. Çırpınıp da şan obaya çıkınca Eğlen şan obada kal Acem Kızı Uğrun uğrun kaş altından bakınca, Can telef ediyor gül Acem Kızı Seni seven oğlan neylesin malı, Yumdukça gözünden döker mercanı. Burnu fındık ağzı kahve fincanı, Şeker mi şerbet mi, bal Acem Kızı (Sevgi.name. Türkü Öyküleri ve Toklumen Web sitesinden) Not: Bazı kaynaklarda, türkünün aslının Sarıkamışlı Aşık Canani’ye, bazı kaynaklarda Sivaslı Aşık Hüseyin’e ait olduğu kaydı vardır. TRT Müzik Dairesi yayınlarında derlemenin Osman ÖZDENKÇİ tarafından yapıldığı bilgisi vardır. (Uygun bir zamanda da, memleketimin en tanınmış türkülerinden ve Sn Atahun'un çok sevdiğini bildiğim -halâ yazılmamış olursa- Zahidem türküsünü buraya taşımak isterim ) |
24-06-2008, 13:23 | #5 |
|
ORMANCI TÜRKÜSÜ
Muğla'nın Yatağan ilçesine bağlı Gevenes köyünde Mustafa Şahbudak adın da, 1922 yılında bir efe doğar. Babası ağadır, dolayısıyla Mustafa da bir ağa çocuğudur. Mustafa hiddetli bir kişiliğe sahiptir. Köy Muhtarı Tevfik Cezayirli en yakın canciğer arkadaşıdır. Herke bu ikilinin arkadaşlığına gıpta ile bakar Neredeyse her akşam köy kahvesinde bu iki arkadaş dama maçı düzenlerler iddialı ve dostça yapılan bu karşılaşmalar, kahvedekiler tarafından ilgi ile izlenir. Çünkü bu olayların mükafatını, izleyiciler almaktadır. 1946 yılı, Temmuz ayının sıcak bir gününde bu arkadaşlığa kan damlar, öfke seli karışır. Uğursu hadise cezaevinde sonuçlanarak, elli beş yıldır söylenegelen bir drama dönüşür. Sıcak bir temmuz günü Mustafa Şahbudak, her zamanki gibi yine köy kahvesi ne gider. O sırada kahveye Muhtar Tevfik Cezayirli'yi görmeğe, Yatağan ilçe Milli Eğitim Müfettişi ile tahsildar gelmiştir. Muhtar olmadığı için misafirleri her zaman olduğu gibi, Mustafa Şahbudak ağırlama görevini üstlenir. İki misafiri alıp yemeğe götürür. Döndüklerinde Muhtar'ı kendilerini bekler görürler. O gün iki misafirden izin isteyip, yine dama tahtasının başına otururlar. Oyunun yarısında orman memuru, Mehmet İn, çıkagelir. Mehmet, sarhoştur. Bir gün önce, komşu olan Çiftlik köyünde yangın olmuştur. 1946 seçimlerinin evrakları Yatağan'a gönderilecektir. Seçim evrakını Yatağan'a, köy bekçisinin götürmesi zorunludur. Ormancı ise, yangın evrakının bir an önce ilçeye götürülmesi için, bekçiyi Muhtar'dan ister. Muhtar: -Olmaz, daha acil olan seçim sonuçlarının ulaştırılması gerekiyor. Bekçiyi gönderemem der. Bunun üzerine Ormancı ile Muhtar arasında, bir tartışma başlar. Muhtar en sonunda: -Ayıp ediyorsun Mehmet, bize müsaade et, der. Ormancı kahveye girip tekrar geri döner, gelir. Dama masasını bir yumrukta darmadağın eder. Mustafa Şahbudak bu davranışa tahammül edemez ve Ormancı'ya bir tokat atar. Olayın büyüyeceğini anlayan köylüler, adamı alıp sakinleşmesi için kahvenin arka tarafına götürürler. Ormancı oradan bağırarak küfürler savurmaktadır. Küfürler Mustafa Şahbudak'ın tahammül sınırını daha da zorlar. Yerinden kalkar, Ormancı'nın üzerine yürür. Ormancı Mehmet'in, kamasını çıkarıp Mustafa Şahbudak'ın sol kolunun pazısından yaralar. O zaman, Mustafa Şahbudak Ormancıyı korkutmak için, belindeki tabancayı çıkarır, yere doğru ateş eder. İşte ne olursa, o an olur! Muhtar, Ormancı'nın ikinci kez kama vurmaması için elini tutar. Fakat, Mustafa Bey tetiği çoktan çekmiştir... Ormancı bunun üzerine kaçmaya başlar. Mustafa Şahbudak kaçmasın diye, bir el daha ateş eder. Bu ateş de öldürmek için değil, kaçmasına engel olmak içindir. ikinci atış üzerine Mehmet in, yere düşer. Arka cebinde tabaka olduğu için, ona hiç bir şey olmaz. Bu arada ne yazık ki, Mustafa Şahbudak, kaza kurşunu ile dostu Tevfik'i vurur. O günlerin imkansızlıkları içerisinde Tevfik'i, tahta bir sal üzerinde Muğla devlet hastahanesine götürürler. Tevfik, çok kan kaybetmektedir. Mustafa, Doktor Veli Bey'e: Babamın selamı var, bu adamı iyileştir. der. Veli Bey: -O ölecek, önce senin kolunu saralım. der. O sırada Tevfik eliyle işaret edip Mustafa'yı yanına çağırarak: -Ben ölüyorum hakkını helal et. der. Mustafa: -Hayır, sen ölmeyeceksin! derken ağlamaya başlar. Aslında orada herkes efelerin ağlamadığını bilir. Ancak Mustafa, arkadaşının bu durumuna dayanamamıştır. Gerçekten de biraz sonra Tevfik, hayata gözlerini kapar. Mustafa, en yakın arkadaşını öldürdüğü için polise teslim olur, Bu olay üzerine dört yıl ceza yer. Ceza. evindeyken her gece Tevfik rüyasına girer. Ancak Ormancı'ya kini gittikçe artar. Bu acı olaydan sonra köyde kalamayacağını anlayan Ormancı, tayin ister. Kavaklıdere Orman Müdürlüğüne atanır. Aslen Marmarislidir. Emekliliğinden sonra oraya yerleşir. Doksanlı yılların başında, kendi memleketi olan Marmaris'te ölür. Mustafa Şahbudak cezaevinden çıktıktan sonra, anılarla dolu o köyde yaşayamayacağını anlayıp, Muğla merkeze yerleşir. Çok sevdiği, günlerini birlikte geçirdiği arkadaşını Muhtar Tevfik Cezayirli'yi tek kurşunla öldürdüğünde arkada yirmi beş yaşında bir eş ve üç çocuk bırakır. Muhtar'ın eşi Pembe, bu acıya dayanamayınca birkaç yıl sonra aklı dengesini yitirir. Oğlanın biri İzmir'e yerleşir. Diğer oğlanla kız, köyde evlenirler ve hayatlarını orada sürdürmeye devam etmekteler. Yıllardır her şeyi unutmaya çalışan Mustafa'ya bir gün arkadaşları, Tahir Usta adında bir değirmenciden bahsederler. Bu değirmenci, annesinin akrabasıdır. Değirmenci Tahir Usta aynı zamanda türkü de bestelemektedir. İşte Gevenes köyünde yaşanan bu acı olay da bu kişi tarafından bestelenmiştir. Düğünlerde okunan, herkesin diline düşen türkü ''Ormancıdır.'' Bir gün, radyodan duyduğu bu türkü ile unutmak istediği olayları, tekrar yaşar gibi olur. Radyoyu kapatır, bu türküden çok incinmiştir. Ormancı türküde Ormancı adı ile, Mustafa Şahbudak ise ''Bay Mustafa" adı ile yer almıştır. Ormancı Mehmet'in bir anlık sarhoşluğunun musibetini, yıllarca pişmanlık duyarak ve memleketinde barınamayarak ödedi demek yanlış olur. Çünkü o türkü yaşadığı müddetçe kötü adam olarak anılacaktır ve tarihe öyle geçecektir.* ORMANCI TÜRKÜSÜ Çıktım Belen kahvesine baktım ovaya Bay Mustafa çağırdı, dam oynamaya, Ormancı da gelir gelmez, yıkar masayı, Söz dinlemez Ormancı, çekmiş kafayı Aman Ormancı, canım Ormancı Köyümüze bıraktın yoktan bir acı Gevenes' in ortasında, değirmen döner, Değirmenin suları, dağından iner, Ormancı'ya atılan kurşun, Tevfik' e döner, Tevfik' in feryatları, yürekler deler, Aman Ormancı, canım Ormancı Köyümüze bıraktın yoktan bir acı Gevenes' in suları hoştur içmeye, Üstünde köprüsü var, gelip geçmeye, Tevfik' imi vurdular, hiç mi hiç yere, Yazık ettin Ormancı, köyün iki gencine Aman Ormancı, canım Ormancı Köyümüze bıraktın yoktan bir acı *Derlemeyi yapan Kemal Erdinç. 1-Cumhuriyet Üniversitesi Türk Dili Okutmanı |
25-06-2008, 16:12 | #6 |
|
Çocuklarını Yemen illerinde kaybeden Anadolu halkının yürek burkan ağıdıdır "Yemen türküsü"...
Havada bulut yok, bu ne dumandır Mahlede ölü yok, bu ne şivandır Ana ben ölmedim, bu ne figandır Ano Yemen'dir, gülü çemendir Giden gelmiyor, acep nedendir Kışlanın ardında, üç ağaç incir Kolumda kelepçe, boynumda zincir Zincirin yerleri ne yaman sancır Ano Yemen'dir, gülü çemendir Giden gelmiyor, acep nedendir Kışlanın ardında sıra söğütler Zabitler oturmuş, asker öğütler Yemen'e gidecek bu koçyiğitler Ano Yemen'dir, gülü çemendir Giden gelmiyor, acep nedendir Kışlanın ardında redif sesi var Bakın çantasına, acep nesi var Bir çift kundurası, bir al fes'i var Ano Yemen'dir, gülü çemendir Giden gelmiyor, acep nedendir Kışlanın ardını duman bağladı Analar, babalar kara bağladı Yemen' e gidene herkes ağladı Ano Yemen'dir, gülü çemendir Giden gelmiyor, acep nedendir Kışlanın ardında yüzüyor kazlar Ayağım ağrıyor, yüreğim sızlar Yemen' e gidene ağlıyor kızlar Ano Yemen'dir, gülü çemendir Giden gelmiyor, acep nedendir Kışlanın ardında bir kırık testi Askerin üstüne sam yeli esti Gelinlik tazeler umudu kesti Ano Yemen'dir, gülü çemendir Giden gelmiyor, acep nedendir Yöre : Harput / Elazığ Not (1) : Nakarat bölümünde geçen "Ano Yemen' dir", bazı kaynaklarda "Eli Yemen'dir" olarak geçmektedir. Türkünün ait olduğu yöre dikkate alınırsa özellikle www.elaziz.net adlı kaynakta doğrusunun "Eli Yemen' dir olduğu ifade edilmekte ise de halk arasında "Ano Yemen'dir" şeklinde okunmaktadır. Not (2) : Yine aynı kaynak, "Burası Huş' tur, yolu yokuştur, giden gelmiyor, acep ne iştir." şeklindeki nakaratın sonradan ilave edildiğini ifade etmektedir. |
22-08-2008, 10:58 | #7 |
|
Türkünün hikayesi ;
Meyrik, Pazarcık' ın (Kahramanmaraş) Damlataş köyü' nün "Kantarma Obası" nda veremden ölen ve üzerine ağıtlar yakılan güzel bir gelindir. Meyrik, evlenmeden önce verem hastalığına yakalanır. Teyzesinin oğlu Hasan' la evlendirilir. Evliliklerinin daha 3 ncü ayında Meyrik hastalanır ve Kahramanmaraş Devlet Hastanesine kaldırılır. Çok geçmeden köye Meyrik' in ölüm haberi gelir. Kadınlar toplanır, ağıt yakarlar. Olayın en ilgi çekici yanı "Meyrik türküsü" nün ağıt olarak, o anda irticalen Meyrik gelin' in hem teyzesi hem de kayınvalidesi tarafından söylenmesidir. Yıl 1970' dir. Yöre : Kahramanmaraş (TRT kayıtlarında Antep olarak geçmektedir.) Kaynak : Kadir KURTYOL Maraş' tan bir haber geldi Dediler ki Meyrik öldü oy oy Keşke Meyrik ölmeseydi Kesileydi elim kolum. oy oy Oy Meyrik Meyrik Meyrik Ben kurbanam sana Meyrik Ben hayranam sana Meyrik Doktor yarayı kesiyor Gene Meyrik kan kusuyor oy oy oy Dediler ki Meyrik öldü Anası kime (bana) küsüyor. oy oy oy Oy Meyrik Meyrik Meyrik Ben kurbanam sana Meyrik Ben hayranam sana Meyrik Şu Meyrik' in acısına Çarşaf serin gecesine oy oy oy Keşke Meyrik ölmeseydi Sabır onun kocasına (anasına) oy oy oy Oy Meyrik Meyrik Meyrik Ben kurbanam sana Meyrik Ben hayranam sana Meyrik |
04-09-2008, 22:28 | #8 | |||||||||||||||||||||||
|
Var. Hiç sevmem. |
04-09-2008, 22:40 | #9 | |||||||||||||||||||||||
|
|
04-09-2008, 22:43 | #10 | |||||||||||||||||||||||
|
|
05-09-2008, 06:48 | #11 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
TAKVIMLERDEN HABERIN YOK MU Takvimlerden haberin yok mu geçiyor yıllar Bana küsmüş yüzüme gülmez zalim aynalar Kimimiz yorgun, kimimiz vurgun, kimi isyankar Aci gercek bu ömrümüz bir su ; geciyor yillar.. Vakit geç olmuş dönülmez yolmuş yürek bin pişman Bundan böyle bana meyler dost geceler düşman Hani nerde beklenenler Medet umduk senelerce Anılar hep dolu dizgin Bana hayır yok gecelerden.. (Gulay cok guzel soyluyor bu turkuyu.. hatta simdi dinliyorum.. offf offf) |
05-09-2008, 09:03 | #12 | |||||||||||||||||||||||
|
Ben de hiç sevmem ) |
05-09-2008, 10:42 | #13 |
|
Sayın Admin, "Ormancı Türküsünü Sevmeyenler Çalışma Grubu" istiyoruz.
|
05-09-2008, 11:52 | #14 | |||||||||||||||||||||||
|
Çok hüzünlü. Pazarcık'tan her geçtiğimde aklıma gelir bu türkü. Ağıt yakan burada Kaynana değil teyze modunda. |
05-09-2008, 12:34 | #15 | |||||||||||||||||||||||
|
Ama türkü sever'im, türkü dostu sayarım kendimi. Cengiz Bey ve aynı düşüncede olan arkadaşlar "Var,hiç sevmem" demişler. "Hüzünlenmem, hikayesini bilmem, türkü dostu değiliz" demiyorlar. "Ortak düzlem"deyiz yani. |
05-09-2008, 12:39 | #16 |
|
Zaten Cengiz Bey, Türküden çok Ormancı'ya gıcık olmuş.
|
05-09-2008, 12:46 | #17 |
|
Türküsever olduğumu, "sevmem" beyanımın yalnızca "Ormancı türküsü"ne yöneldiğini (yanlış foruma yazdığımı bile bile) i.e.
|
05-09-2008, 12:49 | #18 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Zaten Ormancı'ya herkes gıcık(mış). Bakınız:
|
05-09-2008, 14:51 | #19 |
|
Türkü Dostlarına...:)
NEFESİM NEFESİNE
Yatar gül harmanı gibi Canımın dermanı gibi Her yanında çiçek açmış Binboğa Ormanı gibi Nesine Yar Nesine Ölürüm ben Sesine Bir daha vursa idi Nefesim nefesine Canım sese mi geldin Kadem basa mı geldin Sağ olsam gelmez idin, Öldüm yasa mı geldin Nesine Yar Nesine Ölürüm ben Sesine Bir daha vursa idi Nefesim nefesine Saçın Yüzüme perde Yüreğim düştü derde Ayak üstü duramam Seni gördüğüm yerde Nesine Yar Nesine Ölürüm ben Sesine Bir daha vursa idi Nefesim nefesine KARACAOĞLAN Livaneli'nin sesi ile harika |
05-09-2008, 15:16 | #20 | |||||||||||||||||||||||
|
kesinlikle Teşekkürler Sayın Av-Ufuk |
05-09-2008, 16:14 | #21 | |||||||||||||||||||||||
|
|
05-09-2008, 19:01 | #22 | |||||||||||||||||||||||
|
Tabi ki ortak duzlemdeyiz.. Turku sevilmez mi hic.. Ama ben butun dunyanin turkulerini seviyorum.. |
05-09-2008, 19:33 | #23 | |||||||||||||||||||
|
|
05-09-2008, 19:59 | #24 | |||||||||||||||||||||||
|
Size ilginc gelecek belki ama "dahil" Sayin Konyali.. Hatta size bir tanesini onerecegim.. Lutfen dinleyiniz Om Mani Padme Hum |
21-09-2008, 01:59 | #25 |
|
Selanik Türküsü-Çalın Davulları... Çok sevdiğim bu Rumeli türküsünü sözsüz dinlediğimden olsa gerek mırıldanıyordum hep. Türkünün sözlerini buldum. Vikipedi Ansiklopedisi'ndeki bilgiler şöyle:
Selanik Türküsü Muzaffer Sarısözen'in Atatürk'ten derlediği meşhur Selanik türküsü. Erkan Oğur'un aranjmanı ile Ege'nin Türküsü (2001, Kalan) albümünde Cihat Aşkın, Ege Ensemble tarafından da yorumlanmıştır. "Çalın Davulları" olarak da bilinen türkünün sözleri: Çalın davulları çaydan aşağıya (Amman) Mezarımı kazın dostlar belden aşağıya Koyun sularımı kazan dolunca (Amman) Aman ölüm zalim ölüm Üç gün ara ver Al başımdan bu sevdayı Götür yare ver Selanik içinde selam okunur (Amman) Selamin sedası dostlar cana dokunur Gelin olanlara kına yakılır (Amman) Aman ölüm zalim ölüm Üç gün ara ver Al başımdan bu sevdayı Götür yare ver |
24-10-2008, 20:40 | #26 |
|
selanik türküsünü bende çok severim..Babaannem selanik göçmenidir bana hep onu hatırlatır.. bu türkünün bir bir kaç dizesi daha vardır:
Selanik Selanik viran olasın Taşını toprağını seller alası Sen de benim gibi yarsız kalasın aman ölüm zalim ölüm üç gün ara ver Al başımdan bu sevdayı götür yare ver Aman ecel canım ecel üç gün ara ver Al başımdan bu sevdayı götür yare ver |
25-10-2008, 11:45 | #27 |
|
Dün gece yar hanesinde yastığım bir taş idi.
|
25-10-2008, 11:56 | #28 |
|
bugün ben bir güzel gördüm
bugün ben bir güzel gördüm bakar cennet sarayından kamaştı gözümün nuru onun hüsnü cemalinden bahçanın kapısın açtım sanırsın cennete düştüm sevdim coştum helâllaştım bûse aldım yanağından salındı bahçaya girdi çiçekler selâma durdu mor menekşe boyun eğdi gül kızardı hicabından bahçanın kapısı güldür dalında öten bülbüldür emrah da bir edna kuldur bağışla geç günahından erkan oğur dan dinlemek ayrı bir zevk tabi |
25-10-2008, 12:26 | #29 | |||||||||||||||||||
|
Ben türkü sevmem. Hiçbirini. İç karartıcı bulurum. Belki Türkiye sınırları içinde hiçbir köyümüzün olmayışındandır. ( Balkan kökenliyim ) Benim için varsa yoksa pop müzik. Tempolu ve dans ettirenlerinden. |
25-10-2008, 14:01 | #30 | |||||||||||||||||||||||
|
Yavrusunu sinek kapmış olsa da mı? |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |