|
Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun] |
06-05-2011, 13:36 | #1 |
|
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 24.11.1965 tarih ve 685-428 sayılı kararının metnini arıyorum
Arkadaşlar,
Bana bir davam nedeniyle Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 24.11.1965 tarih ve 685-428 nolu kararının tam metni gerekmektedir. elinde olan arkadaşların bana göndermelerini rica ediyorum. Teşekkürlerimle Av. Nurten Çelik |
06-05-2011, 14:06 | #2 | |||||||||||||||||||||||
|
Kazancı'da bulamadım. Konuyu yazarsanız belki benzer kararlar bulunur. |
06-05-2011, 15:04 | #3 |
|
Sayın Meslektaşım,
Açtığım ecrimisil davasında müvekkilim vefat etti. Bir kısım mirasçıların bir mirasçı ile menfaat çatışması bulunduğundan, biz sadece bu davadaki hak ve alacaklar yönünden elbirliği ile mülkiyeti, hisseli mülkiyete dönüştürmek istiyoruz. Muris ecrimisil davasının görüldüğü yerden bir başka yere yerleşmiş ve ikametgahı farklı yerde. 644/son fıkrası nedeniyle dönüştürme davasının ecrimisil davasıyla aynı yargı yerinde görülmesini istiyorum. TMK 644. maddesinin son fıkrasına göre, kalıta dahil hak ve alacaklar nedeniyle İştirak halindeki Mülkiyetin Müşterek mülkiyete çevrilmesinde yetkili mahkemenin tesbitinde, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 13.10.1993 tarih ve 8273-9241 sayılı kararında söz edilen (ve benim aradığım HGK kararında,) dönüştürme davasının, kalıta dahil bir malın mülkiyet biçimini değiştirme amacını taşımadığı ve bu nedenle bu davada, HUMK 11. maddesinin uygulama alanı bulmayacağına ilişkindir. Yani murisin son ikametgahı mahkemesinde dava açmak mecburiyetimiz yok gibi anlaşılmaktadır. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin anılan kararının metnini isterseniz gönderirim. Burada hem hukuk ekonomisi ve hem de davalının ikametgahı mahkemesinin yetkisi nedeniyle, anılan HGK kararında kalıta dahil bir malın mülkiyet biçimini değiştirme kapsamınnda sayılmaması tezimi kuvvetlendirecektir. Aksi halde HUMK 11. maddeye dar yorumlayan bir yargıç, yetkisizlik nedeniyle davamı reddedebilir. Bildiğiniz gibi buradaki yetki kuralı yasa gereğince yargıç tarafından resen gözetilen kesin bir yetki kuralıdır. Sayın Kuru da, açılacak davanın miras şirketine değil de bir mirasçıya karşı açılması halinde de mirasçının ikametgahı mahkemesinin yetkili olduğunu ileri sürmektedir. Benim ihtiyacım olan karar, murisin ikametgahının 644/son maddesinin uygulanmasında kesin yetki kuralının uygulanmaması gerektiğine ilişkindir. İlginize teşekkür ederim. Nurten Çelik |
06-05-2011, 16:02 | #4 | |||||||||||||||||||||||
|
Kazancı'da beklediğiniz şekilde karar bulamadım. |
06-05-2011, 16:38 | #5 |
|
Meslektaşım,
Çabanız için çok teşekkür ederim. Sağolun Av.Nurten çelik |
06-05-2011, 16:55 | #6 | |||||||||||||||||||
|
Sinerji ve corpusdada değindiğiniz karar malesef bulunmamaktadır.bence yargıtay 2.hukuk dairesi kararında o dediğiniz karara değinilmiş.Dosyanıza Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin kararıda konulabilir diye düşünüyorum.
Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin anılan kararı ise ;
|
06-05-2011, 17:06 | #7 | |||||||||||||||||||||||
|
Bence asıl HGK'nın 28.01.2004 Tarih ve 13/43 sayılı kararı sizin işinize yarayacaktır. Ama bu da Kazancı'da yok. Karardan anladığım kadarıyla diğer hissedara gerek kalmaksızın davanıza devam edebileceksiniz. Başka üyeler kararı eklemezse, elimdeki kitapta tam metni var, size fakslayabilirim. |
06-05-2011, 17:20 | #8 | |||||||||||||||||||||||
|
T.C. YARGITAY Hukuk Genel Kurulu Esas: 2004/2-13 Karar: 2004/43 Karar Tarihi: 28.01.2004 TEREKEDEKİ HAKLARIN KORUNMASINA İLİŞKİN DAVALAR-MİRASÇI-TEREKEYE TEMSİLCİ ATANMASI ÖZET: Taraflar arasındaki dava, terekeye temsilci atanması istemine ilişkindir. Davacıların amacı terekedeki hakların muhafazasına ilişkin olup mirasçılardan her birinin terekedeki hakların korunmasını isteyebileceğinden terekeye temsilci atanmasına gerek bulunmamaktadır. Bu nedenle direnme karan usul ve yasaya uygundur. (743 S. K. m. 581) (4721 S. K. m. 640) (1086 S. K. m. 38, 43) Taraflar arasındaki "terekeye temsilci atanması" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Eskişehir 2. Sulh Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 17.04.2003 gün ve 2003/320 E. - 497 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 26.06.2003 gün ve 2003/8181-9695 sayılı ilamıyla; (…Dava terekeye mümessil tayinine ilişkindir. Davacılar Eskişehir 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/797 sayılı dosyasında muarazanın menini ve mülkiyetin tespitini istemişlerdir. Davanın mülkiyetin özüne yönelik olduğu dikkate alınarak yetki belgesi düzenlenmiştir. Medeni Kanunun 640/4. maddesi terekedeki hakkın korunmasına yöneliktir. Mahkemece işin esasının incelenip sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken isteğin reddedilmesi usul ve yasaya aykırıdır…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. TEMYİZ EDEN: Davacılar vekili Hukuk Genel Kurulu Kararı Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava terekeye temsilci atanması istemine ilişkindir. Davacılar vekilleri, davacıların Ç.M. Sanayi ve Ticaret A.Ş. aleyhine bir kısım menkul malların ortak murisleri A.Ç'ye ait olduğundan bahisle muarazanın men'i ve mülkiyetin tespiti davası açtıklarını, ancak ilgili mahkeme tarafından mirasçıların tamamının davacı olmaması nedeniyle A.Ç. terekesine mümessil tayini davası açmak üzere davacılara yetki verildiğini ileri sürerek ve bu yetkiye dayanarak muris A.Ç. terekesine mümessil tayinine karar verilmesini talep etmişlerdir. Davalılar vekili 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden sonra A.Ç. terekesine temsilci atanmasına gerek bulunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemenin, TMK'nun 640/4. maddesi gereğince mirasçılardan her birinin terekedeki hakların korunmasını isteyebileceği ve sağlanan korumadan bütün mirasçıların yararlanabileceğinden, terekeye mümessil tayinine gerek olmadığı, bütün mirasçıların birlikte hareketi olmaksızın bir kısım mirasçıların terekedeki menkul malların korunmasını ve terekeye aidiyetini isteyebileceği gerekçesiyle vermiş olduğu ret kararı, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş, mahkeme kararında direnmiştir. Yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık elbirliğiyle ortaklık halinde muarazanın men'i ve mülkiyetin tespiti davasını ortaklardan birinin tek başına açıp açamayacağı noktasında toplanmaktadır. Elbirliği mülkiyeti kanundan veya kanunda sayılmış olan sözleşmelerden doğar. Burada ortakların belirlenmiş payları olmayıp eşyanın mülkiyeti ortakların tümüne aittir. Miras ortaklığı da kanundan doğan bir elbirliği mülkiyeti olup MK'nun 640. maddesinde düzenlenmiştir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu yürürlüğe girmeden önce elbirliğiyle mülkiyet 743 sayılı Medeni Kanunun 581. maddesinde düzenlenmişti. Ancak uygulamada karşılaşılan bazı güçlüklerin giderilmesi için yeni düzenlemede MK'nun 640. maddesine dördüncü fıkra eklenmiştir. Maddenin gerekçesinde belirtildiği gibi, mirasta terekenin tabi olduğu elbirliği mülkiyetine yöneltilen en güçlü eleştiri, birlikte hareket etme zorunda olmaları nedeniyle mirasçıların bireysel olarak terekedeki hakların korunması amacıyla hareket edememeleriydi. Maddeye eklenen dördüncü fıkra, bu eksikliği giderme amacına yönelik olarak getirilmiştir. Bu hüküm, mirasçıların her birinin hakkını korumak için tek başına dava açmasına imkan sağlamakta ve sağlanan korumadan mirasçıların yararlanmasını öngörmektedir. Ayrıca davacı mirasçı davayı kaybederse bundan diğer mirasçılar etkilenmeyecektir. Her ne kadar MK'nun 640. maddesinin 2. fıkrasında mirasçıların terekeye elbirliğiyle sahip oldukları, sözleşme veya kanundan doğan temsil ya da yönetim yetkisi saklı kalmak üzere terekeye ait bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf edeceklerine dair hüküm bulunmakta ise de maddenin konuluş amacı ortakları diğer maliklerin yapacağı tasarruflara karşı korumaktır. Bu nedenle maddenin ortaklara zarar verici şekilde yorumlanmaması gerekir. Kaldı ki maddeye eklenen 4. fıkra ile mirasçılardan her birinin terekedeki hakların korunmasını isteyebileceği ve sağlanan korumadan mirasçıların hepsinin yararlanacağı açıkça belirtilmiş olup ortaklardan birinin açacağı dava ile tüm maliklerin hakkı korunmakta terekenin yararına bir sonuç doğmaktadır. Olağan koruma eylemleri ve buna bağlı olarak onarımlar, mahsullerin toplanması, bozulacak olanların satılması, acele olarak yapılması zorunlu bulunan işlemin yerine getirilmesi ile istihkak, el atmanın önlenmesi, tapu sicilinde hak sahipliğinin saptanması gibi taksimi mümkün olmayan talepler ortaklardan her biri tarafından dava yoluyla ileri sürülebilir. Somut olayda terekeye ait haklar üzerinde tasarruf değil muarazanın men' i ve mülkiyetin tespiti yani üçüncü kişiye karşı terekenin korunması istenilmektedir. O halde davacıların amacı terekedeki hakların muhafazasına ilişkin olup mirasçılardan her birinin terekedeki hakların korunmasını isteyebileceğinden terekeye temsilci atanmasına gerek bulunmamaktadır. Bu nedenle direnme karan usul ve yasaya uygun olduğundan onanmalıdır. Ne var ki, Özel Dairece davacılar vekilinin vekalet ücretine yönelik temyizi, bozma nedenine göre incelenmemiş olup, dosyanın davacılar vekilinin vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için Özel Daireye gönderilmesi gerekir. Sonuç: Davacılar vekilinin temyiz İtirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA ve dosyanın vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için Yüksek 2. Hukuk Dairesi'ne gönderilmesine, 28.01.2004 gününde oyçokluğu ile karar verildi. Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı |
06-05-2011, 17:26 | #9 | |||||||||||||||||||||||
|
Yukarıdaki karar ile forum sorusuyla aynı mahiyettedir. Koyulaştırdığım bölüm soru sahibinin işine yaracaktır. Sayın Tiryakim'e teşekkürler. |
06-05-2011, 17:38 | #10 | |||||||||||||||||||||||
|
Ancak yine aynı kitabın yazarı olan 3. HD Başkanı Nihat Yavuz'a göre, iştirak halinde açılacak ecrimisil davalarında, tüm maliklerin muvafakatı sağlanmalıdır. Aksi takdirde, terekeye temsilci atanması gerektiğini yazmaktadır. Yine elatmanın önlenmesi ile birlikte ecrimisil davası açılmışsa davaya devam olunur fakat sadece ecrimisil davası açılmışsa, tüm hissedarların iştiraki gerekir, denilmektedir. |
06-05-2011, 18:34 | #11 |
|
Konuya ilgi gösteren arkadaşlara çok teşekkkür ederim. Ecrimisil davası muris tarafından açılmıştı. Şimdi mirasçıların davaya katılmaları söz konusu. Ancak mirasçılardan biri, murisin izin ve onayı olmaksızın murisin taşınmazını kiraya vermişti ve biz açtığımız tahliye davası ile 3. şahsı tahliye ettirdik. (men-i müdahale değil çünkü mirasçılardan biri babasının kiracısı durumunda idi ve akde muhalefetten tahliye kararı verildi.) Tahliyeden sonra açtığımız ecrimisil davasında ise bu mirasçıya dava ihbar edildi fakat duruşmaya gelmedi. Davalı 3. şahıs ise mirasçı oğluna kirayı ödediğini iddia ediyor. Davaya tüm mirasçılar elbirliği hükümleri gereğince katıldıklarında, davalı 3. şahıs mirasçılardan birine ödeme yaptıığından dolayı davanın reddi tehlikesiyle karşı karşıyayım. Muris yaşasaydı ecrimisil kararı alınıp hüküm infaz edilecekti. Ve 3. şahıs ödeme yaptığı kişiye rücu edebilecekti. Bu para da terekenin aktifinde mevcut olacaktı. Ancak öldüğü için mirasçıları davaya dahil ettik. Karar kesinleştikten sonra ölseydi terekenin bir alacağından söz edecektik. Ancak henüz karar verilmemişti. Benim sıkıntım elbirliği ile mülkiyet hükümleri gereğince, davalı 3. şahıs borcunu ödemiş (mi?) sayılacak. Ben bu nedenle hisseli mülkiyete dönüştürmek ve taşınmazı kiraya veren mirasçının diğerlerinden ayrılmasını istediğim için 644 son fıkrası gereğince bu davaya ilişkin hak ve alacaklar için (taşınmazı değil, sadece hak ve alacağı konu alan) müşterek mülkiyete dönüştürme davası açmak istiyorum. Bu konuda yaptığım araştırmalarda Av. Şakir Balcı ve Nihat İnal'ın kitapları ile Baki Kuru'nun kitaplarında yer alan dolaylı bilgiye göre hak ve alacaklar için, bu hak ve alacağın bulunduğu yerdeki sulh hukuk mahkemesinde dava açabileceğimi düşünüyor ve ben de bunu istiyorum. 4 mirasçıdan 3'ünün vekiliyim ve davalı olacak kişi de hak ve alacağın bulunduğu yerde yaşıyor. Ama HUMK'taki kesin yetki kuralının açık almaması elimi kolumu bağlıyor. Yine de gönderdiğiniz kararın, sizin çizdiğiniz kısmın bir üst paragrafında yer alan şu bölüm benim işime yarayabilir diye düşünüyorum. "HYUYnın 11. maddesinde yer alan bu tabirin (kesin yetki kuralının) tüm kalıt mallarını kapsayan davaları belirlediği, MYnın 644. maddesinde açıklanan davanın, bir malın mülkiyet biçimini değiştirme amacını taşıyan kapsamda olmadığı sonuçuna varılmıştır" ifadesi bana umut veriyor. Ben terekeye temsilci atanması yoluna gitmek istemiyorum. Bu işleri zora sokar. İstediğim 644 son gereğince hak ve alacaklar için açılacak dönüştürme davasına ecrimisil davasının ve davalının bulunduğu yer mahkemesinde bakılabilmesi. Bilmem çok mu şey istiyorum? Yasada bu husus taşınmaz için uygulanmış ve gerekçesinde ise (davanın içeriği, araştırılacak konular, taksimin devamı niteliğinde bir itiraz olursa, bunu en iyi araştıracak yargıcın taşınmazın bulunduğu yer hakimi olması) hususuları yer alıyor.
Bununla ilgili (alacak ve menkullerle ilgili)henüz bir içtihat oluşmamış. Ancak (açılmış olan bir davadaki hak ve alacaklar) nedeniyle açılacak dönüştürme davasında da en iyi araştıracak yargıç bu davanın bulunduğu yer mahkemesi yargıcı olabileceği gibi, davalının (ve diğer mirasçılarının)ikametgahı da burada olmakla, karar verecek yargıcın bu hak ve alacakların bulunduğu yer sulh hukuk yargıcı olması ve taraflara bambaşka bir yargı alanına gitmek mecburiyeti yüklememesi yani usul ekonomisi gereği de bunu gerektirir kanaatindeyim. Emek ve zaman veren ve tartışan arkadaşlara katkılarından dolayı çok çok teşekkür ediyorum. Av. Nurten ÇELİK |
06-05-2011, 18:38 | #12 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın meslektaşım, Cevapları okuyunca açıkçası kafam karıştı. Siz, yukarıya alıntıladığım yer bakımından mahkemenin yetkisi ile ilgili kararı mı arıyorsunuz, yoksa terekenin korunması için her mirasçının dava açmaya yetkili olduğuna dair kararı mı? |
06-05-2011, 18:53 | #13 |
|
Sayın meslektaşım,
Dava oldukça karışık ve ben de belki biraz karışık anlatıyor olabilirim. Bunun için sizden özür dilerim. Ben hak ve alacağın dava edildiği yerde dönüştürme davası açmak istiyorum. Murisin son ikametgahı herkes için zor bir yerde. Bu nedenle ecrimisil davasının görüldüğü yargı yerinde davayı açmak için, HUMK nun 11. maddesinde yer alan kesin yetki kuralının uygulanarak yetkisizlik kararı verilmesinin önnüne geçmek için bu konuda varsa emsal kararı arıyorum. Teşekkürlerimle Av. Nurten Çelik |
06-05-2011, 21:01 | #14 | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Madde 576 - Miras, malvarlığının tamamı için mirasbırakanın yerleşim yerinde açılır. Mirasbırakanın tasarruflarının iptali veya tenkisi, mirasın paylaştırılması ve miras sebebiyle istihkak davaları bu yerleşim yeri mahkemesinde görülür. Sorunuzun yanıtının 576/2. maddede saklı olduğunu düşünüyorum. Tek bir davadaki muristen gelen hakkın; iştirak halinde mülkiyetten müşterek mülkiyete dönüştürülmesi davası açılmak sureti ile tek bir mirasçının kendi hakkını talep edebilir duruma gelmesinden bahsediyorsanız, davanızda yetkili mahkeme murisin yerleşim yeri mahkemesi değildir kanaatindeyim. Açacağınız dava "Mirasın paylaştırılması" kavramı içinde değildir bana göre. Aşağıda benzer bir karar daha var.
Aşağıdaki kararı da her ihtimale karşı ekliyorum. ))
Kolay gelsin, |
07-05-2011, 08:55 | #15 |
|
Sayın Meslektaşım,
Çabanız için çok teşekkür ederim. Ben de buna benzer bir Yargıtay kararından yola çıkmıştım, ama ifadesi çok karışık kaleme alınmıştı. Şimdi sizin bu gönderdiğiniz kararda ifade daha düzgün ve anlaşılır olduğundan ve tam da benim meramımı anlatan bir karar olduğundan bunu kullanacağım. Çabanız için çok teşekkür ederim. İyi çalışmalar ve iyi günler dilerim. Av. Nurten Çelik. |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Ceza kararının kesinleşmesine gerek olmaksızın hukuk hakiminin karar verimesine ilişkin Yargıtay kararı | outlawyer | Meslektaşların Soruları | 6 | 22-11-2010 18:36 |
Hukuk Genel Kurulunun 04/12/1984 Tarih ve 1984/12-527 Esas - 984 Karar sayılı kararı | Av. Caner | Meslektaşların Soruları | 9 | 24-10-2010 12:21 |
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.06.2006 gün ve 2006/485 E-483 K. Sayılı kararı | sarissa | Meslektaşların Soruları | 1 | 03-03-2008 13:13 |
Hukuk Genel Kurulunun 2004/11-359 E ve 2004/366 K sayılı kararı | elvankakici | Meslektaşların Soruları | 1 | 25-07-2007 12:04 |
Danıştay 12. Dairesinin 2002/5354 Esas Sayılı Kararının Tam Metni | Ahmet AHMETOĞLU | Meslektaşların Soruları | 2 | 17-01-2007 14:48 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |