06-09-2011, 08:38 | #1 |
|
Ayaküstü
Sayın üyeler,
Akıllı insanların, "Düşündüğünün üstüne düşünebilen insan"lardan daha çok veya etkin oldukları sizce doğru mu ? Ve sorunların da nedeni olabilir mi? Paylaşımlarınız için teşekkürler... Konu bağlamında: İki ayak üzerinde duran ve gözleri ileri bakan canlı…( yaklaşık 6.5 milyon yıl önce…) Homo erectus (yaklaşık 1.8 milyon yıl önce) Homo tricapus (1.5 - 1.000.000 yıl arası) Homo neanderthalensis (yaklaşık 300 bin yıl önce) Homo sapiens (Akıllı insan)(yaklaşık 200.000 yıl önce) Homo sapiens sapiens, "Düşündüğünün üstüne düşünebilen insan" (Descartes,1596-1650)… xxx Homo sapiens idaltu, "Yaşlı bilge adam" (Soyu tükenmiş) xxx Keşifler ve icatlar >>>> Homo sapiens İnsanlık>>>>Homo sapiens sapiens xxx •Bebeklik (0-3 yaş) •Çocukluk (3-12 yaş) •Ergenlik (12-21 yaş) •Yetişkinlik (21-65 yaş) •Yaşlılık (65 yaş ve üzeri) xxx Descartes’ten günümüze… Bilimsel gelişme…. Düşünsel gelişme… |
07-09-2011, 10:33 | #2 |
|
Evet şuan ki ekolojik sistemin uğradığı zarardan anlaşıldığı üzere akıllı insan, düşündüğünün üstüne düşünebilen insandan ne yazık ki daha etkin. Ne yazık ki diyorum çünkü akıllı insan (homo sapiens) da doyumsuzluk vardır. Bu doyumsuzluk nedeniyle önümüze altın tepsiyle sunulmuş yaşamdan nasibini almamış bizler, en başta botanik ve zoolojiyi harap etmekte,sonunda da Homo sapiens sapiens(düşündüğünün üstüne düşünebilen insan) in kaçınılmaz sonunu hazırlamaktayız.
Oysa ki yaşam: kutsal metinler de dahi vurgulanmakta olan "doğayı koruma gerektiği" ne daha duyarlı olabilmek ve gerektiğinde kendimizi ekolojideki bir canlının yerine koyabilmektir. Konuyu kısa ve net özetleyebilecek Mahathma Gandhi' nin güzel bir sözü vardır Gandhi demiştir ki: “Dünya herkesin ihtiyacina yetecek kadarını sağlar, fakat herkesin hırsını karşılamaya yetecek olanı değil.” |
16-09-2011, 06:36 | #3 |
|
Düşünce üretim merkezleri...
Üretilen düşünceler üzerinde düşünme... Merkezleri! |
22-09-2011, 16:07 | #4 |
|
Ne kadar az biliyor ve düşünüyorsan o kadar mutlusun. Ben buna kısaca " Ne kadar ağaçsın(!) o kadar mutlusun" diyorum.
Bu taktirde akıllı insanın da düşünen olmasına rağmen, düşündüğünün üstüne düşünenden daha mutlu olması lazım. Daha mutlu olan insan daha etkindir. Hem, düşündüğünün üstüne düşünen insan olmak faaliyete son verebilir çoğu zaman. Mesela. Bir şey almayı düşünürsünüz ve onu alırsınız. Ama almayı düşünmenizin üstüne düşünürseniz ona ihtiyacınız olmadığına da karar verebilirsiniz ve almazsınız. Peki düşündüğünün üstüne düşünen insanın ilk düşündüğü yanlışken ikinci düşündüğü doğruysa o zaman daha etkin olmaz mı? Almayı düşünmüyordu ama bir daha düşündü aldı. Sanırım alışverişe çıkmak istiyorum. Acaba verdiğiniz tarih aralıklarına göre biz geriye mi gidiyoruz. Bana uyar. Çünkü ben ilk çağ insanı olmaya razıyım. Ama o koşullarda. |
22-09-2011, 20:06 | #5 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Bence doğru. Halkımız da aynı görüşü savunuyor: ''Akıllı evlenene kadar deli, torun sahibi olur.'' Sizin cümlenizi halkın diline çevirirsek: ''Düşündüğünün üstüne düşünebilen insan'' evlenene kadar ''sadece aklı olan ama düşündüğünün üstüne düşünemeyen insan'' torun sahibi olur. Halkın sözünü sizin dilinize evirirsek: ''Düşündüğünün üstüne düşünebilen insan'' ticarete atılana kadar ''sadece aklı olan ama düşündüğünün üstüne düşünemeyen insan'' holding sahibi olur.
Bence olmaz. İnsanlık henüz çok geri. İnsanlık henüz bencilliğinden ve saldırganlığından kurtulamadı. Bugünkü insanlığın üyesi olan insan düşündüğünün üzerine düşünse intihar eder. En iyisi, insanların birbirini yemediği yeni bir düzen kurulana kadar düşündüklerimiz üzerine düşünmemek diye düşünüyorum. Saygılarımla |
22-09-2011, 23:59 | #6 |
|
Homo Erectus`tan Homo sapiens`e
Haftalık Alman dergisi 'Der Spiegel'in online baskısında okuduğum bir makaleye göre homo erectusla homo sapiens arasındaki en büyük fark beyinlerinin hacminde görülüyor. Erectus'un beyni 800 ile 1300 kübik santimetre, sapiensin beyni buna karşılık 1200 ile 1700 kübik santimetre. Dik durmaya başladığımız andan itibaren beynimizin hacmi çoğalmış anlıyacağınız. Çoğalan beyin hacmi insanı alet yapmaya, toplu şekilde yaşamaya, kendisini dış tehlikelerden ve tabiatın kaprislerinden korunmaya yarıyacak barınaklar yapmaya yöneltmiş. Sadece bununla kalsa iyi, tabiatı ve çevreyi kendi gereksinimlerine ve arzularına uyacak şekilde değiştirmeye başlamış ve değiştirmiş insanoğlu. Tabiatta ve hayvanlarda halen var olan evolüsyon insanlarda yok olmaya başlıyor yavaş yavaş. Evolüsyona göre zayıflar, çevreye ve çevre koşullarına uyum sağlıyamıyanlar dışlanır. Cılız ve hastalıklı olanlara yaşam şansı tanınmaz. Bunun en iyi örneklerini arılarda gördüm bu sene. Arıcılığa başladıktan sonra bana şimdiye yabancı olan arılar alemini biraz da olsa tanıma fırsatı buldum. Arılar zayıf arıları ve üretime faydası olmayan erkek arıları öldürüyorlar, yahutta kovuyorlar aralarından, diğer kovanlara baskın düzenleyip ballarını yağmalıyorlar, kraliçesiz kaldıklarında yeni kraliçe yetiştiriyorlar, kovanlarını balla doldurduktan sonra balları çalınmasın diye koruyor ve saldırganlaşıyorlar. Misafirperverlikleri de var arıların, ama bu misafirperverlik sadece karnı tok olarak gelip kovanın önünde duran ve sığınma hakkı isteyen arılar için söz konusu, karnı aç olarak gelen arılar zorla geri çevrilir. Kışı ancak kuvvetli olan ve yeteri kadar bal biriktirmiş olan arılar atlatabiliyor. Hayvanlar aleminde tabii bir seleksiyon olduğu için kuvvetli ve çevreye dayanıklı olanlar yaşama şansı bulabiliyor ve bunların genleri gelecek nesillere geçiyor. Hayvanlarda ve tabiatta görülen tabii seleksiyon insanlarda yavaş yavaş kayboluyor. İnsan toplumlarında sadece güçlüler ve dayanıklılar değil, teknik ilerleme ve etik değerler sayesinde, zayıflar ve hastalarda yaşayıp genlerini gelecek nesillere verebiliyor. Tıp ve teknik gelişim tabii seleksiyonu geri plana itiyor. Tıp sayesinde hastalıklı olarak doğacağı anlaşılan bebekler daha doğmadan yok ediliyor. Doktorlar suni döllenmeyle göğüs kanseri riski olmayan çocukların doğmasını sağlıyabiliyor. Hasta kişiler ilaçlarla ve teknik aygıtlarla iyileştiriliyor ve çocuk yapabiliyorlar. Salgın hastalıklar binlerce ve milyonlarca insanın ölümüne yol açmıyor artık. Dişleri olmayan kişiler aç kalma tehlikesiyle karşı karşıya değil artık. Evolusyon biyologları insanlarda tabii seleksiyon olmadığı için, insanların evolusyonlarının sona erdiğini öne sürüyorlar. İnsan tabii seleksiyonun yerine suni seleksiyon koydu diye belirtiyor bir bilim adamı. Buna dayanarak İnsanların bir evrim devrimi yaptıkları belirtiliyor. Bu devrimin insan yaşamını uzatacağı ve hastalıkları azaltacağı belirtiliyor. Madalyon'un bir de öteki yüzü var, teknik ilerleme her zaman iyiyi ve güzeli getirmiyor. Bir bilim adamı şu uyarıda bulunuyor: Önümüzdeki bir milyon sene içinde ne olacak diye sormaya gerek yok, bin sene geçmeden insanlığın sonu gelecek ve insanlara teknikleri bile yardım edemiyecek. İnsanlar aptal çünkü! Felsefi açıdan: 'Düşünüyorum, öyleyse varım' diyen ve varlığının bilincinde olduğunu belirten insan, etikten yoksun ilerleme ve herşeyi elde etme hırsı ile hızla dünya üzerindeki varlığının sonunu getirdiğini düşünüyor mu acaba? Saygılarımla |
26-09-2011, 03:24 | #7 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Sayın Gemici, Düşünen insanın ürettiği düşünce üzerinde düşünenler az ya da etkin olmadıkları için mi... Saygılarımla |
10-01-2012, 19:58 | #8 |
|
"Düşünüyorum, o halde varım"
"Varım, o halde düşünmeliyim" |
11-01-2012, 12:47 | #9 | |||||||||||||||||||||||
|
- Yırtıcılar düşünürün varlığını farkedince ne olur? Düşünürler tarih boyunca öldürülmüş veya sürülmüştür. Düşünür düşündüğü için var olur ve düşündüğü için yok edilir. |
11-01-2012, 13:22 | #10 |
|
Bilgisayarımın olduğu masa da düşünüyor... Var olduğuna göre... Yoksa yok mu?
|
11-01-2012, 14:24 | #11 |
|
Düşünce ve düşünebilme yetisi, var olmanın bir gereği mi?
Var olmak ile yok olmak arasındaki en temel fark ne peki? Not: İnsanlık Tarihi: Homo Homini Lupus.Hukuk Fakültesi sınıf 1- Roma Hukuku Dersi-Öğrenilen ilk latince kelime |
11-01-2012, 14:42 | #12 | |||||||||||||||||||||||
|
Düşünemiyorsa yok. Biz var sanıyoruz. |
11-01-2012, 15:13 | #13 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Cüzdanımda 50. TL var şu an. Var olmak için düşünmek gerekiyor ise, mutlaka düşünüyordur bi şeyler köftehor. Sakıncalı şeyler düşünmediği sürece benim açımdan sorun yok. Peki ya düşünmeyi bırakırsa !! O vakit var olamaz.peki ben Eve gitmek için taksiciye ne ödeyeceğim.??! Bu soğuk ve yağmurlu havada eve kadar yürümek zorunda kaldığımı düşünmesi bile kötü! |
11-01-2012, 15:35 | #14 | |||||||||||||||||||||||
|
Var olan bir masa bile yapamıyorsak boşa düşünüyoruz o zaman. :P |
11-01-2012, 15:37 | #15 | |||||||||||||||||||||||
|
O zaman şöyle söylersiniz... Üşüyorum öyleyse soğuk. :P |
11-01-2012, 15:43 | #16 | |||||||||||||||||||||||
|
Pek çok şey vardır. Var olan şeylerin bazıları düşünmez bazıları düşünür. Düşünen her şey kesin vardır. Ben düşünüyorum, o halde kesin varım. :P Hissediyorum o halde de kesin varım... Yani netice de varlık ölçütü pek çok şey var. Descartes'ten iyi bilemem ama bence var olmakla yok olmak arasındaki temel fark, yok olmaya karar verme yetisidir. Yok olmaya karar veremeyen bir masa, yok olmaya karar veren bir insandan daha çok var olur mesela. |
11-01-2012, 15:47 | #17 | |||||||||||||||||||||||
|
Biz var-ediyoruz Üstadım. Nesneler insan düşüncesinin ürünüdür. Kendiliğinden ve tabii olarak vücuda gelmeyen herşey insanın eseridir ve bu dünyada, onun düşünüş ve yaratımının tezahürü olarak bulunmaktadır... |
11-01-2012, 16:07 | #18 | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Düşünce konusunda yazılanların bir kısmını yukarıya alıntıladım; 'düşünce' kavramı bazen ciddi, bazen şaka yollu ele alınmış. Düşüncenin genel kültürümüzdeki yeri konusunda bir iki ekleme de ben yapmkak istiyorum: Düşünme Allah kerim, Düşünmeden söyleme, Akıllı düşününceye kadar deli oğlunu evlendirir, Akıllı düşünesiye kadar deli bayram eder, Evvelinde düşünmeyen sonunda pişman olur, Ölümü ne kadar çok düşünürsen o kadar iyi yaşarsın, Akıllı söylemeden düşünür, akılsız düşünmeden söyler, Sarhoş ayılınca düşünmeye varır, Züğürt olup düşünmektense, uyuz olup kaşınmak yeğdir, Müflis olup da düşünmekten ise uyuz olup kaşınmak yeğdir, (Kaynak: Metin Yurtbaşı, Türkisches Sprichwörterlexikon) Nedir üzerinde tartıştığımız bu DÜŞÜNCE? Hepimiz düşünce kavramı konusunda aynı şeyleri mi düşünüyoruz? Türkçe'de 'Düşünenlerin Düşüncesi' diye bir deyim vardır; nasıl anlamamız gerekiyor bu deyimi? Düşünmeyenlerin düşüncesi yok anlamında mı, düşünmeyenlerin düşüncesi olamaz anlamında mı, yoksa düşünmeyenlerin düşüncesi değersizdir anlamında mı? Diyelim ki ben 'düşünmeyenlerin düşüncesi' dedim, doğru mu peki bu dediğim, olur mu düşünmeyenin düşüncesi? Var mı düşüncenin ne olduğunu bilen? Saygılarımla |
11-01-2012, 16:32 | #19 | |||||||||||||||||||||||
|
Ben de düşünceyle ilgili sözlere bir ekleme yapmak istiyorum: SONUNU DÜŞÜNEN KAHRAMAN OLAMAZ... Sizin eklediklerinizden de en çok "Züğürt olup düşünmektense uyuz olup kaşınmak daha iyidir." i beğendim. Türkçe'de "Düşünenlerin düşüncesi" diye bir deyim olduğunu bilmiyordum. Düşünmeyenlerin düşüncesine gelince... Düz mantıkla, elbette düşünmeyenin düşüncesi olamaz. Pekii bu bir anlamda düşüncesizlik mi demek? Düşüncesizlik demekse... Düşüncesizlik düşünmeyenlerin düşüncesi midir? Yoksa düşünenin sadece kendini düşünmesi midir? Hatta düşüncesiz insan o kadar düşüncesizdir ki en çok kendini düşünür... Düşünce konusunda ki düşüncelerime gelince de... Bazen düşünmemek istiyorum. Düşünmemek için duvara bakıyorum. O zaman da düşünmemek için duvara baktığımı düşünüyorum. Pekii ya aslında düşünen ben değilsem. O zaman düşündüğüm için boşa böbürlendiğim gibi, düşünmemek için de boşa uğraşıyorum demektir. Ben beni düşünenin düşüncesiyim belki sadece... Sadece bir yanılsamayım belki de... Bilemiyorum, bilemiyorum... Eskiden din konusunda çok düşünürdüm. Bu konularda derin bilgisi olan bir arkadaşım, yeterli alt yapıya sahip olmadan düşünürsem kafayı yiyebileceğimi ve yanlış düşüneceğimi söylerdi. Yani düşünce var düşünce var... Belki de düşünmeyenlerin düşüncesi budur... NOT: Ben olmayınca bu güller bu serviler yok. Kızıl dudaklar, mis kokulu şaraplar yok. Sabahlar, akşamlar, sevinçler tasalar yok. Ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok. Hayyam ... |
11-01-2012, 16:34 | #20 | |||||||||||||||||||||||
|
düşünmek : 1) a/ bildiklerini gördüklerine katması b/ gördüklerini bildiklerine katması 2) a/ gördüklerini bildiklerinden çıkarması b/ bildiklerini gördüklerinden çıkarması 3) bildikleriyle gördüklerini çarpması 4) bildiklerini gördüklerine bölmesi 5) gördüklerini bildiklerine bölmesi Özdemir Asaf |
11-01-2012, 17:22 | #21 | |||||||||||||||||||||||
|
Peki "var" nedir; "yok" nedir? Ayrıca hissediyorsam "ben" varım; ama "hissettiklerim" neden şu an yanımda yok Ben hem varım, hem yokum..Beni düşündüğünüz anda varım; düşünmediğinizde yokum..Hatta kayıbım Beni dizeleriyle destekleyen büyük üstada saygılarımı sunuyorum "Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey Dünyanın en güzel sesinden En güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey" Üstada göre ben "var"ım |
11-01-2012, 17:25 | #22 | |||||||||||||||||||||||
|
İnsan, bir çelişkiler yumağı ve gönül kaypak bir zemin! Aşk: Ben, senin için varım! Ayrılık: Benim için yoksun artık! |
11-01-2012, 17:34 | #23 | |||||||||||||||||||||||
|
Var olduğunu düşünen insan, sadece işine geleni "düşünür" ve "var" kabul eder o zaman; ama "yok" gibi hisseder kendini, ayrılıklarda |
11-01-2012, 17:40 | #24 |
|
Düşünmek/Düşünce Kavramı ve Bağlamları
Düşünce kavramının anlamsal bağlamları/ilintileri(kontext) için alttaki linke bakmakta fayda var.
Düşünmek ve düşünce kavramları ile ilintili (kontext kelimesinin tam karşılığını bilen varsa bildirirse memnun olurum) Türkçeleştirmek zor olduğu için tercüme etmeye kalkışmadım. Almanca bilmeyenler için: Denken düşünme(k), düşünce demek. Sayfa adobe reader ile açılır. Yazılanları okumak için (+) ,işaretine tıklayıp büyütmek gerekir. http://www.servus.at/kontext/ARS/ARS..._Pajek_1_2.pdf Saygılarımla |
11-01-2012, 17:59 | #25 | |||||||||||||||||||||||
|
Mesajınızda da geçen, "bağlam" iyidir kanımca. |
11-01-2012, 20:01 | #26 |
|
“Düşünmek”; düşünene göre varlığının kanıtı ise de, aksi, yokluğu demek değildir.
|
11-01-2012, 21:23 | #27 | |||||||||||||||||||||||
|
Mevlana'nın "insan, düşünceden ibarettir; gerisi et ve kemiktir..." söyleminde olduğu gibi... Muhakkaktır ki; et ve kemik de varlıktır, ama... Saygılar... |
12-01-2012, 08:26 | #28 |
|
Düşünmek zorunda olduğu kişisel konuların sınırları içinde düşünmekle çözüm bulamayan insan, “görünenin kaynağının görünmez” olduğunu –her nasılsa- düşünüp, görünmeyeni görünür kılabilir mi? (visibilia ex invisibilibus).
|
12-01-2012, 10:06 | #29 |
|
Düşünmekle çözüm bulamayan insanın, kanımca görünenin kaynağının görünmez olduğunu düşünüp de görünür kılmaya çalışması büyük bir yanılgıdan başka bir şey değildir.
Ama tarih boyunca insanoğlu görünmez olup düşüncelerinde görürünür kıldıkları birçok olguyu, kendilerinden bile üstün görmüşlerdir. |
12-01-2012, 10:20 | #30 | |||||||||||||||||||||||
|
“Görünenin kaynağının görünmez” olduğu doğrudur. İnsan kendi gözlerini göremez. Ama görünenin kaynağında insanın açgözlülüğü vardır. "Görünmeyeni görünür kılabilme"nin yolu aynaya bakmaktır. Saygılarımla Meraklısına Ayrıntı Notu: “görünenin kaynağının görünmez” olduğunu –her nasılsa- düşünen" insan yoktur: Bu düşünce, çaresiz insanlara yol göstermekle kendi ekonomik sorunlarını çözen diğer insanlar tarafından bizimkinin kafasına sokulur. Öte yandan insanlar bu dünyadan metafizik bir alana kaçmayı kendileri akıl etmiştir. Kendi sorunlarını çözemeyen insan gerçek dünyadan başka bir dünyaya kaçarsa artık metafizik alandadır ve eski dünyasında kalan gerçek sorunlarına önem vermez. Denizciliği seven amatörlerin de yaptığı budur: Amatörlerin denizi sevmesinin nedeni karadaki dertlerden uzaklaşmaktır. Denizin zorlu koşullarında gerçek dertler karada bırakılmış olur. Çivi çiviyi söker. Yeni sorunlar edinmek eski sorunları unutturur. Ama unutmak çözüm değildir. Bu anlamda, metafizik düşünceler, tıpkı esrar gibi, hayallerle insanı uyuşturur; uçuyormuş duygusu verir. Halbuki insanın ayağı yere basmalıdır. Peki "Düşünmek zorunda olduğu kişisel konuların sınırları içinde düşünmekle çözüm bulamayan insan" ne yapmalıdır? Kabullenmelidir. İnsan gerçek dünyayı, tıpkı sevgilisi gibi kabul etmelidir. Olumlu ve olumsuz yanlarını ayırmadan dünyayı olduğu gibi kabul etmek de bir mutluluktur. Dünyayı olduğu gibi kabul etmek için insan önce kendini kabullenmelidir. İnsan sorun çözücü değildir. Tam tersine, insan kendi sorunlarını kendi yaratır. Bu nedenle insan sorunları çözemeyince hayıflanmamalıdır. İnsan sorunu kendi yarattığına göre sorunu çözmek yerine, sorunu ortadan kaldırmanın yolunu aramalıdır. Bu konudaki en iyi örnek İskender'in Düğümü'dür. İnsanlar sıkı bir düğüm atmışlar ve yıllarca düğümü çözecek birini beklemişler. Oradan geçen İskender kılıcıyla sorunu ortadan kaldırmış. Günümüzün en önemli sorunu geçim derdidir. Halbuki geçim derdi insanların kendi kendilerine yarattığı bir sorundur. Mağara devrinde geçim derdi yoktu. O zamanlar açlık derdi vardı. İstatistiklere göre bugün Türkiye'de açlıktan ölüm oranı yok denecek kadar düşüktür. Eğer böyleyse mağara devrinden bu yana ekonomik anlamda gelişen insanlar gerçek sorunu ortadan kaldırmış ama onun yerine başka dertler uydurmuş bulunmaktadır. Şimdi bu yapay sorunun çözümsüzlüğüne üzüleceğimize sorunu ortadan kaldırmak doğru olacaktır. Geçim derdini ortadan kaldırmanın yolu ya geliri arttırmak ya da gideri kısmaktır. Geliri arttırmak kolay olmasa da gideri kısmak sanıldığı kadar zor değildir. Sağlık sorunları üzücüdür. Üzüntü de kabul edilmesi gereken gerçeklerdendir. Metafizik sağlığa çözüm getirmez. Doktorların çaresiz olduğu durumlarda tıp bilimi dışında çare aranması üzüntüyü azaltmamaktadır. Belki metafizikten beklenen umut geçici bir süre için ağlamayı örter ama sonunda acı gerçek yine ortaya çıkacaktır. İnsanlar kendilerini evrenin en önemli canlısı saydıklarından çok şeye hakları olduğunu sanmaktadır. Hatta insanlar tanrıların ölümsüzlüğünü kıskanmaktadır. Kısacık ömür ve bu güzel dünya insanlara yetmediğinden metafizik bir dünya arayışı sürmektedir. Halbuki "Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmamak" gerekir. Mutluluk uzayda aranmamalıdr. Mutluluk bir dünya nimetidir. İnsanların dünyayı benimsemekte zorlanmasının nedeni bencillikten ve açgözlülükten henüz kurtulamamasıdır. Özetle gerçeklerimizi bilmeli ve kabul etmeliyiz. Gerçeği aynada görebiliriz. "Görünmeyeni görünür kılabilme"nin yolu aynaya bakmaktır. |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Avukata Ayaküstü iş teklifi (!) | eser_29 | Hukuk Sohbetleri | 16 | 19-08-2011 14:32 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |