06-03-2004, 10:38 | #1 |
|
Prof. ünsal Oskay Töre Cinayetlerini Yorumladı
Prof. Ünsal Oskay töre cinayetlerini yorumladı
Töre 'biz'i bağlar Töre cinayetlerinin üstesinden gelebilmek için, ekonomik, siyasal ve kültürel hayatta toplumun birimler halinde örgütlenmesi gerek. AB'ye girme çabasında olduğumuz şu günlerde hâlâ Türkiye'nin gündemini töre cinayetleri meşgul ediyor. 2000'de yapılan bir araştırmada, töre cinayetlerinin en çok Şanlıurfa'da işlendiği ortaya çıkmıştı. Beykent Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Ünsal Oskay, ataerkil toplumsal yapılanma içinde onurun, erkeğin her zaman güç kullanma potansiyelini ifade ettiğini belirtiyor. Töre nedir? Töre, denenmiş belli bir hayat biçiminin işleyişini sağlamak için, geleneğin geçerli olduğu anlaşılmış kurallarını haklaştıran bir türü. Töre, değişmenin yavaş olduğu topluluğun ve o topluluğu kuşatan dış dünyayla ilişkilerinin muhafaza edilmesi için, içeride kutsanması gereken bir manevi değerler manzumesini taşır. Bu, karı-koca ilişkisini kuşatan kayınvalide, kayınpeder, dayılar, amcalar, vs arasında olur çünkü, modern kapitalist dönemden önceki tüm maddi ve manevi değerlerin üretimini denetleyip gerçekleştiren en asli organizasyon biçimi hanedir. Efendi-köle ilişkisi şeklinde düzenlenmiş hiyerarşik yapıda töre, herkesin bulunduğu yeri korumasını, altındakilere karşı ibiğini dik tutmasını, üstündekilere terbiyeli davranmasını sıkı sıkıya denetler. Küçük topluluk dış dünyayla ilişkilerini yeni bir biçimde kurabilirse, törelerin etkinliği azalır. Töre cinayetlerine en sık Urfa'da rastlanmasının nedeni ne olabilir? Urfa, dünya ticaret yollarına çok bağımlı. Yıllarca, Urfa civarındaki zengin arazilerden ürün alınıp kervancılık yapılmış. Ama Urfa'nın toprağı yoksul. Burada hiçbir zaman imalat sektörü gelişmemiş. Dolayısıyla, Urfa kendi içinde geleneklerine sımsıkı sarılması gereken, verimliliği düşük, zor yaşanan bir yer. Toprak dağılımı da adaletsiz. Eskiden beri toprak, büyük ağaların elinde. Bu yapı değişmedi. Böyle olunca, ağanın buyruğunda yaşayan ya da elindeki toprakla yetinemeyen insancıkların, hane düzeni içindeki hayatlarını korumaları temel bir görev haline geliyor. Korkuyorlar. Bu korku nereye kadar varıyor? Hani, 'kol kırılır, yen içinde' derler... Duyuyoruz, geleneksel ahlâkın kabul etmeyeceği ensest gibi şeyler yaşanıyor ama duyurulmuyor. Duyurulmadığı sürece bunlara katlanmak mümkün. Duyurulduğunda ceza geliyor. Ailelerin, hanelerin, kişilerin onurları zedeleniyor. Ataerkil toplumda onur, erkeğin her zaman güç kullanma potansiyelini ifade eder. Urfa'daki töre cinayetlerinin işlendiği yer Urfa değil, Türkiye'nin bütünü. Urfa'yı modernleşme sürecine eşit haklarla katmaktan alıkoyan, Türk toplumundaki siyasal iktidarın oluşum biçimi ve bundaki mantık. 1800'lerde de bu böyle, 1900'lerde de, bugün de böyle. Batı'da bireysel onur söz konusu iken, bizde kolektif onur hakim. Neden? Kolektif onur, herkesin işinin aşının bir organizasyon içinde sağlanmasından geliyor. Küçük coğrafyada küçük grup içindeki insan, ekmeğini, işini, geçimini, bu küçük grubun dolayımıyla kazanır ve onun yakın denetimine de açıktır. Namus anlayışını da buradaki küçük totalite bilerler. Modern topluma geçişten sonra ise insan, aile, hısım akraba ilişkisi, hemşehrilik gibi bağlardan soyutlanmaya başlar. Namus, şeref, onur gibi değerler, küçük grubun denetiminden kurtularak kişiye, parası, mevkii, görünümüne göre iş yerinde denetlenen, dışarıdaysa birbiriyle çelişen kişilikler içinde dolaşmasına imkân tanır. Batı feodalitesi kapitalist ilişkilerden önce de, kendine yeten küçük birimler halindeydi. Bizde bu olmamış. Merkeziyetçilikten dolayı, bazı yerler hep cılız kalmış. Cılız kalınca, töreler çok sıkı uygulanması gereken şeyler haline geliyor. İnsanlar, bir türlü onları yırtıp da daha büyük dünyanın daha geniş ve özgürlükçü değerlerine erişemiyor. Duysa, görse bile köydeki insan ne der? "O şehirli, o yapar ama biz yapmayız." 36 yıl önce Bodrum'un bir köyünde ev almıştım. Bana demişlerdi ki "E hocam, artık sen bizden oldun. Karına söyle, köyün içinde şortla dolaşmasın. Sen de, denize girerken mayonu giy ama köyün içinde kız var, karı var, mayoyla dolaşma." Ben de onlara "Ben zaten yapmıyorum ama bakın şu Belçikalı kız, her yaz yeni bir sevgiliyle geliyor. Siz de onu o kadar çok seviyorsunuz ki, ona Ayşe diye isim takmışsınız" dedim. Cevapları "O dışarlıklı hocam. O yapar ama sen bizdensin" oldu. 'Bizdensin' hikayesi, maddi yapıyı da kucaklıyor. Benim köye uymam lâzım çünkü köylü dışarıdan gelene 5 yumurtayı 5'e satıyorsa bana, 10 yumurtayı 5'e satıyor. Karşılığında da benim ortalıkta mayoyla gezmememi istiyor. Töre cinayetlerinin dinle ilişkisi nedir? İslam'dan önce de töre cinayetleri işleniyormuş. Din kurumu, törelerle yakından bağlantılı. 7. yüzyıldan beri İslam var. Ancak ondan öncesi de var. Dinin özü değişmez. Aztekler'de de aynıdır, Tayland'da da, Çin'de de, İslam'da da aynıdır. Töreler, maddi zemin değişmediği sürece, hangi din gelirse gelsin, devam eder. Örneğin Urfa'da İ.Ö. 8000'den bu yana bakın kimler yaşamış: Hurriler, Mitanniler, Asurlular, Hititler, Aramiler, Medler, Persler, Makedonyalılar, Selefkoslular, Mısırlılar, Romalılar, Sasaniler, Araplar, Bizans, Mervaniler, Ermeniler, Selçuklular, Haçlı Kontluğu, Eyyubiler, Moğollar, Akkoyunlular, Memlükler, Osmanlılar, İngilizler, Fransızlar ve Türkler... Töre devam ediyor. Töre cinayetlerinin üstesinden nasıl gelinebilir? Toplumun ekonomik ve siyasal hayatta, bunlara bağlı olarak kültür hayatında birbirine benzeyen birimler halinde örgütlenmesi gerek. Yol yapılmalı. Yeni okullar açılmalı. İşsizlik azalmalı. Dış dünyayla alışveriş, yerel iktidar sahiplerinin denetiminden kurtarılmalı. Herkes yeni bilgi kaynaklarına erişebilmeli. Mantık değişmediği için, Urfa'daki cinayetler devam ediyor. Bir süre de devam edecek. Urfa'daki insanlar buraya geldiğinde de, şehirleşmenin tam mantığına, demokrasiyi yaşatan ilişkilere giremedikleri için burada da Urfalılar mahallesi olacak. Lahmacuncu Urfalı, bakkal Urfalı, otomobil tamircisi Urfalı, vs. Bunlar arasında da denetim, sürecek. kaynak 5 Mar t 2004 Milliyet Popüler Kültür www.ucansupurge.org sayfasından alınmıştır |
06-03-2004, 12:49 | #2 | |||||||||||||||||||
|
Türkiyede iken duymuşmu idim, bilmiyorum? Almanyaya geldiğim ilk senelerde “ batının gelişmiş ve endüstrileşmiş toplumlarında insanlar bir birey olarak düşünür, geleneksel toplumlarda insanlar kollektif olarak düşünür, bireysellik gelişmemiştir” dendiğinde fena halde bozulurdum. Ve böyle savları ortaya atanları kendini beğenmişlikle suçlardım. En azından “içimden yüzlerine karşı” böyle bir suçlamada bulunurdum. Belkide bireyselliğim yeteri kadar gelişmediğinden.
O zamanki düşüncelerim her insan bir bireydir ve herkesin kendine göre bir kimliği vardır yönünde idi. Bunun böyle olmadığını toplumlarda kollektif bir kimlik olabileceğini sonraları düşünmeye başladım. Sadece kollektif onur yoktur bu kollektif onurun oluşmasını sağlıyan onu doğuran kollektif bir şahsiyet kollektif bir kimlik vardır. Bunun en iyi örneklerini Aşiret ve diğer bazı küçük yerleşim birimlerinde gözleyebiliriz. Prof. Ünsal Oskayın töre konusundakı düşüncelerini okurken aklıma geldi.
Burada göze çarpan: “ben” yok “biz” “bizden biri” ve “dışarılıklı” var. Olayı “biz” ve “diğerlerine” indirgediğimizde, bizim bizden olanı diğerlerine karşı korumamız sonucu ortaya çıkıyor. Çünkü her organizma kendisini koruyabilmek, varlığını dışarıya karşı devam ettirebilmek için korunma mekanizmaları oluşturmak zorundadır. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz düşüncesi. Kim kimi kime karşı koruyacak? Korunacakların en başında aile vardır, aile kendisini dışarıya karşı korumak zorundadır. Aileden sonra büyük aile ve akrabalar gelir. Ondan sonra köy veya aşiret gelir. Bazı durumlarda bu zincirleme en üst yapı olan ve kendisinden altta olan bütün birimleri şemsiyesi altına alan topluma ve devlete kadar gider. Homojen bir yapısı olmayan devletlerde bu zincirlemede çoğu zaman kesintiler oluşur. Bizim durumumuzda ve somut örneğimizde kesinti burada aşiret veya küçük köy biriminda başlıyor. Üst yapı olan aşiret veya köy alt yapı olan ailenin ve aile bireylerinin kendi örf ve adetlerine, gelenek ve göreneklerine göre yaşamasını, yapılanmasını ister. Buna uymayan dışlanır. Mahallenin, aşiretin veya köyün namusundan kişilerin bireysel namusuna varabilmemiz sadece eğitimle ve ilerleme(toplumsal veya bireyesl) ile olur ve biraz zaman alır gibime geliyor. Saygılarımla |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Ölümünün 20. yılında Prof. dr. e. hirsch | Av. Hulusi Metin | Konumuz : Hukukçular | 6 | 01-04-2010 16:45 |
Yargıtay cinsel saldırı suçunu yeniden yorumladı | Viyola | Hukuk Haberleri | 6 | 18-01-2007 11:57 |
prof dr. ismet sungurbey 'in vefatı | dark43 | Hukuk Haberleri | 1 | 06-10-2006 11:17 |
Almanya Zorla Evlendirme Ve Namus Cinayetlerini Özel Suç Olarak Düzenliyor | Gemici | Kadın Hakları Çalışma Grubu | 0 | 03-02-2006 00:07 |
Prof.Bulent Tanor | cakmak_ilyas | Turkish Law | 0 | 18-03-2002 01:51 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |