10-01-2008, 23:59 | #1 |
|
Nafakanın Arttırılması/Azaltılması/Kaldırılması Yargıtay Kararları
T.C.
YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ E. 2005/12641 K. 2005/12058 T. 21.11.2005 • İŞTİRAK VE YOKSULLUK NAFAKALARI ( Hakim Nafaka Alacaklısının İhtiyaçları İle Nafaka Yükümlüsünün Gelir Durumu Arasında Bir Oranlama Yaparak İlk Nafaka Takdirinde Taraflar Arasında Sağlanan Dengeyi Koruyacak Bir Karar Vermesi Gereği ) • NAFAKANIN ARTTIRILMASI TALEBİ ( Nafaka Alacaklısının İhtiyaçları İle Nafaka Yükümlüsünün Gelir Durumu Arasında Bir Oranlama Yaparak İlk Nafaka Takdirinde Taraflar Arasında Sağlanan Dengeyi Koruyacak Bir Karar Vermesi Gereği ) • NAFAKA TAKDİRİ ( Hakim Nafaka Alacaklısının İhtiyaçları İle Nafaka Yükümlüsünün Gelir Durumu Arasında Bir Oranlama Yaparak İlk Nafaka Takdirinde Taraflar Arasında Sağlanan Dengeyi Koruyacak Bir Karar Vermesi Gereği ) 4721/m.176 ÖZET : Hakim, nafaka alacaklısının ihtiyaçları ile nafaka yükümlüsünün gelir durumu arasında bir oranlama yaparak ilk nafaka takdirinde taraflar arasında sağlanan dengeyi koruyacak bir karar vermelidir. Ayrıca, her dava açıldığı tarihteki koşullara tabi olup, dava tarihinden sonraki bir olayın davalı tarafça ileri sürülmediği halde karara dayanak yapılmış olması da doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. DAVA : Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: KARAR : Davada; önceki iştirak ve yoksulluk nafakalarının yetersiz kaldığı ileri sürülerek artırılması istenilmiş, mahkemece iştirak nafakası yönünden istemin kısmen kabulüne, yoksulluk nafakası yönünden ise reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince yoksulluk nafakası istemine ilişkin olarak temyiz edilmiştir. TMK'nun 176/4. maddesinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen nafakanın tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde artırılıp azaltılabileceği kabul edilmiştir. Somut olayda davacı, 16.7.2001 tarihinden itibaren 150.000.000 lira olarak hükmedilen nafakanın artırılmasını istemiş, dava tarihine kadar aradan yaklaşık 3,5 yıl geçmiştir. Davacıya ait olduğu ve satarak yoksulluktan kurtulduğu ileri sürülen taşınmazların alım-satım işlemlerinin ise boşanma kararından önce gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Öte yandan, Hukuk Genel Kurulunun yerleşik kararlarında "asgari ücret düzeyinde gelire sahip olunması" yoksulluğu ortadan kaldırıcı bir olgu olarak kabul edilmemiştir. ( HGK 7.10.1998 gün 2-656 E., 688 K, 26.12.2001 gün 2-1158 E, 1185 K. Ve 1.5.2002 gün ve 2-937 E., 339 K. sayılı kararları gibi ). O halde, 3,5 yıl önceki tarih itibariyle kararlaştırılan yoksulluk nafakasının paranın alım gücünü yitirmesi ve bu süre içerisinde davacının ihtiyaçlarının doğal olarak artması sonucunda en azından değerinin düştüğü bir gerçektir. Hakim, nafaka alacaklısının ihtiyaçları ile nafaka yükümlüsünün gelir durumu arasında bir oranlama yaparak ilk nafaka takdirinde taraflar arasında sağlanan dengeyi koruyacak bir karar vermelidir. Ayrıca, her dava açıldığı tarihteki koşullara tabi olup, dava tarihinden sonraki bir olayın davalı tarafça ileri sürülmediği halde karara dayanak yapılmış olması da doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 21.11.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. www.kazanci.com.tr |
22-04-2008, 16:49 | #2 |
|
istirak nafakasının arttırılması talebi
T.C.
YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ E. 2004/8288 K. 2004/9460 T. 21.9.2004 • İŞTİRAK NAFAKASININ ARTTIRILMASI TALEBİ ( Davanın Açıldığı Güne Kadar Geçen Yaklaşık Bir Yıl İçinde Tarafların Sosyal ve Ekonomik Durumlarında Değişme Olduğu ) • TARAFLARIN SOSYAL VE EKONOMİK DURUMU ( Davanın Açıldığı Güne Kadar Geçen Yaklaşık Bir Yıl İçinde Değişme Olduğu - Aksinin Düşünülmesi Hayatın Olağan Tecrübelerine Aykırı Olduğu ) • DAVA AÇMA SÜRESİ ( İştirak Nafakasının Arttırılması Talebinde Yasada Nafakanın Yeniden Belirlenebilmesi İçin Kesin Bir Zaman Diliminin Geçmesi Aranmadığı ) 4721/m.4,176,330,331 ÖZET : Dava iştirak nafakasının arttırılması talebidir. Yasada nafakanın yeniden belirlenebilmesi için kesin bir zaman diliminin geçmesi aranmamıştır. Ayrıca her davanın açıldığı günki koşullarda değerlendirilmesi esastır. Somut olayda artırılması istenen önceki nafaka 19.2.2003 tarihindeki şartlara göre takdir edilmiş olup, işbu davanın açıldığı 2.3.2004 gününe kadar geçen yaklaşık bir yıl içinde tarafların sosyal ve ekonomik durumlarında değişme olduğu açıktır. Bunun aksinin düşünülmesi hayatın olağan tecrübelerine aykırı olup kabulü imkansızdır. DAVA : Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: KARAR : Davada, önceki iştirak nafakasının yetersiz kaldığı belirtilerek artırılması istenilmiş; mahkemece, artırılması istenen nafaka karar tarihinden bu dava tarihine kadar bir yıl geçmediği gerekçesi ile talebin reddine karar verilmiştir. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak, TMK.nun 331. maddesine göre: "Durumun değişmesi halinde hakim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler." aynı şekilde 176. maddesi uyarınca, irat biçiminde ödenmesine karar verilen nafaka; tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde artırılıp azaltılabilir. Yasada nafakanın yeniden belirlenebilmesi için kesin bir zaman diliminin geçmesi aranmamıştır. Ayrıca her davanın açıldığı günki koşullarda değerlendirilmesi esastır. Somut olayda artırılması istenen önceki nafaka 19.2.2003 tarihindeki şartlara göre takdir edilmiş olup, işbu davanın açıldığı 2.3.2004 gününe kadar geçen yaklaşık bir yıl içinde tarafların sosyal ve ekonomik durumlarında değişme olduğu açıktır. Bunun aksinin düşünülmesi hayatın olağan tecrübelerine aykırı olup kabulü imkansızdır. Kaldı ki bu süre içinde çocuğun yaşı ve eğitim düzeyine göre ihtiyaçları da doğal olarak artmıştır. Böylece TMK.nun 4. maddesinde vurgulanan "hakkaniyet" ilkesine ve 176-330. maddesine göre ihtiyaca uygun bir miktar nafakaya hükmedilmesi gerekirken istemin tümüyle reddi doğru görülmemiştir. SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 21.9.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. yarx |
25-04-2008, 19:10 | #3 |
|
T.C.
YARGITAY 3. Hukuk Dairesi E:2006/189 K:2006/1831 T:07.03.2006 4721 s. Yasa m. 2,4,176,331 Davacı O. ile davalı P. aralarındaki nafaka davasına dair İstanbul 2. Aile Hakimliği'nden verilen 28.04.2005 günlü ve 2003/195 E., 2005/337 K. sayılı hükmün onanması hakkında dairece verilen 06.10.2005 günlü ve 2005/10619 E., 2005/9601 K. sayılı ilama karşı davacı vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiştir. Düzeltme isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra, dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği düşünüldü: KARAR : Davada, anlaşmalı boşanma ile kabul edilen 750 DM yoksulluk nafakasının, davalının öğretmen olarak çalışmaya başlaması ve davacının da gelirinin azalması nedeniyle kaldırılması istenilmiş; mahkemece davanın reddine karar verilmiş, işbu kararın temyizi üzerine dairemizce 06.10.2005 gün ve 10619-0601 sayıyla onama kararı verilmiştir. Daire kararına karşı davacı taraf karar düzeltme isteminde bulunmuş olup, isteğin süresi içerisinde bulunduğu anlaşıldıktan sonra dosadaki bütün kâğıtlar okunup gereği düşünüldü. KARAR : Tarafların 15.12.1992 tarihinde kesinleşen ilamla anlaşmalı olarak boşandıkları, boşanma protokolünde 750 DM nafaka ödemesi ve evlenme halinde nafakanın sona ereceği hususlarının kararlaştırıldığı, davalının 17.06.1974 tarihinde öğretmen olarak göreve başlayıp evlendikten bir süre sonra da görevine devam ettiği, 20.10.1989 tarihinde istifa ettiği, boşanmadan yaklaşık iki yıl sonra 11.03.1994 tarihinde yeniden atandığı ve halen öğretmen olarak görev yapmakta bulunduğu, davalının ise 2001 yılında SSK'dan emekli olduğu, işbu davanın ise 17.09.2003 yılında açıldığı anlaşılmaktadır. TMK. mad. 176/lV hükmüne göre: "Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın arttırılması veya azaltılmasına karar verilebilir." Aynı şekilde 331. madde uyarınca; "durumun değişmesi halinde hakim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırır." Yukarıda sözü edilen yasal düzenlemelere göre, iradın arttırılması veya azaltılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu gerektirmesi gerekmektedir. Hakkaniyet bir bakıma adaleti deyimler. Fakat; sevgi, anlayış ve hoşgörü duygularıyla paylaştırıcı ve denkleştirici davranmak, adaletli davranmaktan daha başka ve daha ileride bir anlam taşır. Nafaka iradı, tarafların yaptıkları sözleşmeye dayansa bile şartları oluştuğu takdirde artırılabilir veya azaltılabilir. Aksi düşünce "güven" ilkesine aykırı düşer. Zira davacının sözleşme ( protokol )ile elde ettiği "statü"ye beslediği güven, davalı ( borçlunun )sosyal ve ekonomik durumunun bu özel statüyü koruyacak seviyeden daha aşağı düşmediği ( kötüleşmediği )veya hakkaniyet bunu gerektirmediği sürece sarsılıp boşa çıkarılamaz. Ancak sözleşmeyle kararlaştırılmış ve hakim tarafından onaylanmış olan iradın aradan çok az bir zaman geçtikten sonra indirilmesi isteminde bulunmak, hakkın kötüye kullanılması mahiyetini de arz edebilir. Bunun gibi sırf boşanmayı sağlayabilmek icin, bilerek ve isteyerek mali gücünün üzerinde bir yükümlülüğü protokolle üstlenen kişinin, sonradan bu yükümlülüğün kaldırılması ya da azaltılması yönünde talepte bulunması da iyi niyet, doğruluk-dürüstlük ve sozleşmeye bağlılık ilkeleri ıle bagdasmaz. Çünku kendi kusuru ( basiretsizliği vb. )ile mali imkanlarını zorlayan tarafın MK'nun 2. maddesinden yararlanması söz konusu olamaz. Ancak, Borçlar Kanununun 19 ve 20. maddelerine aykırı bulunmayan karşılıklı sözleşmede, edimler arasındaki denge, umulmadık gelişmeler yüzünden sonradan bozulacak olursa ( örneğin olağanüstü dalgalanmalarda edimler arasındaki denge altüst oluyor ve bu yüzden ifa aşırı derecede zorlaşıyorsa )güven sorumluluğu ve ivazsız iktisabın korunmazlığı ilkesi ( MK. mad. 2 )gereğince sözleşme koşulları değişen maddi koşullara uyarlanır. Buna göre, sözleşenlerin eğer gelişmeleri baştan kestirebilselerdi, sözleşmeyi bambaşka koşullarla kurmuş olacakları söylenebiliyorsa, ayrıca, beklenmeyen gelişme yüzünden sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla olduğu gibi katlanmak taraflardan biri için özveri sınırının aşılması anlamına geliyorsa, nihayet, yasal ve sözleşmesel risk dağılımı çerçevesinde taraflardan sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla bağlı kalmaları beklenemiyorsa, sözleşmeye hakimin müdahalesi gündeme gelir. Tarafların mali durumlarının değişmesi, iradın arttırılması veya azaltılmasını gerektirebilir. Örneğin, alacaklının ( davalının )yoksulluğu azalmış veya büsbütün ortadan kalkmıştır ya da borclunun ( davacının )mali veya gelir durumu kötüleşmiştir. Burada, iradın takdirine ( veya kararlaştırılmasına )esas olan şartları ortadan kaldıracak önemde bir değişiklik olması aranacaktır. Somut olayda boşanma sürecinde davalının öğretmen olduğu ve gerekirse yeniden göreve baslayabileceği öngorulerek nafakanın kabul edildiği degerlendirıldiğinde, boşanmadan iki yıl sonra işe başlanmış olması ileri sürülerek yoksulluk nafakasının kaldırılmasının istenmesi sözleşmeye bağlılık ve iyi niyet kuralları ile bağdaşmamakta ise de, boşanma sonrasında davacının emekli olduğu, gelirinin azaldığı iddia edilerek nafakanın kaldırılması ( "çoğun içinde az da vardır ilkesine göre" nafakanın azaltılması )istendiğine göre gerçekten davacının ekonomik durummunun nafaka başlangıcından sonra istem tarihi itibariyle bozulup bozulmadığı ya da ciddi oranda ödeme güçlüğü ve geçim sıkıntısı doğuracak şekilde azalıp azalmadığı araştırılıp sonucu değerlendirilmeden ve de davalının düzenli, güvenceli görevi nedeniyle gelir sahibi olması gözetilmeden eksik incelemeye dayalı olarak istemin tümüyle reddine karar verilmiş olması TMK'nun 4. maddesinde vurgulanan "hakkaniyet" ilkesine uygun bulunmamıştır. Bu nedenle dairemizin 06.10. 2005 gün ve 10619 E-9601 sayılı kararı ortadan kaldırılarak hükmün bozulması gerekmiştir. Mahkemece yapılacak iş; davacının, nafaka tesisi ile işbu dava tarihindeki sosyal ve ekonomik durumu tarafların tüm delilleriyle birlikte, zabıta marifetiyle araştırılıp, gerekirse resmi birimlerden kayıt ve belgeler de getirtilerek incelenip sonucuna göre hüküm kurmaktan ibarettir. SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 07.03.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Meşe |
25-04-2008, 19:21 | #4 |
|
T.C.
YARGITAY Hukuk Genel Kurulu E:2005/3-169 K:2005/235 T:06.04.2005 TEMYİZ SINIRI Nafaka davaları yönünden temyiz edilebilirlik sınırının belirlenmesinde yıllık nafaka tutarı esas alınmalıdır. 1086 s. HUMK. m. 427 Taraflar arasındaki "iştirak nafakası" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Ankara Dördüncü Aile Mahkemesi)nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 13.11.2003 gün ve 2003/744-603 sayılı kararın incelenmesi davalı tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Üçüncü Hukuk Dairesinin 29.3.2004 gün ve 2004/2461-2901 sayılı ilamı ile; (...Davada, anlaşmalı boşanma ile hükmedilen aylık 100.000.000 lira iştirak nafakasının 400.000.000 liraya yükseltilmesi istenilmiş; mahkemece istemin kısmen kabulü ile aylık 300.000.000 lira iştirak nafakasına karar verilmiştir. Ancak, tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine ve özellikle küçüğün yaş, eğitim düzeyi ile davalının gelirindeki artışa göre yaklaşık bir yıl önce hükmedilen nafakada, yapılan iyileştirme miktarı fazla olup, TMK.nun 4. maddesinde vurgulanan "hakkaniyet" ilkesine uygun bulunmamıştır. Ayrıca, davacı kendisini vekille temsil ettirmediği halde lehine ücreti vekalete hükmedilmesi de usul ve yasaya aykırı görülmüştür...) Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Temyiz eden: Davalı Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, katılım (iştirak) nafakası istemine ilişkindir. A- DAVACININ İSTEMİNİN ÖZETİ: Davacı, davalı ile 14.5.2002 tarihinde boşandıklarını müşterek çocukları Ebru'nun velayetinin kendisine verildiğini, öğretmen olduğunu, boşanma ilamı ile birlikte Ebru için aylık 100.000.000 TL. katılım (iştirak) nafakasına 23.03.2002 tarihi itibarı ile hük-medildiğini, ancak çocuğun okula başladığını, astım hastası olduğunu, hükmedilen nafakanın ve kendisinin gelirinin ihtiyaçlarını karşılamaya yetmediğini ileri sürerek, aylık nafakanın 400.000.000 TL.ye çıkarılmasını istemiştir. B- DAVALININ CEVABININ ÖZETİ: Davalı mühendis olduğunu, aylık 1.250.577.099 TL. net maaş aldığını, oturduğu ev için aylık 190.000.000 TL. kira ödediğini ileri sürerek, daha önce Ebru için hükmedilen 100.000.000 TL. katılım (iştirak) nafakasının yeterli olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir. C- YEREL MAHKEME KARARININ ÖZETİ: Yerel mahkemece, davalının davacıdan boşandıktan sonra başka birisi ile resmen evlenmediği, küçük Ebru'nun ilkokul 1. sınıf öğrencisi olduğu, günümüz koşulları ve ortak çocuğun paraya olan gereksinimi göz önüne alındığında aylık 300.000.000 TL. nafakanın yeterli olacağı sonucuna varılarak, daha önce hükmedilen aylık 100.000.000 TL katılım nafakasının 300.000.000 TL.ye çıkarılarak bu şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. D- TEMYİZ EVRESİ, BOZMA VE DİRENME: Davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece; "Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine ve özellikle küçüğün yaş, eğitim düzeyi ile davalının gelirindeki artışa göre, yaklaşık bir yıl önce hükmedilen nafakada yapılan iyileştirme miktarı fazla olup, TMK.nun 4. maddesinde vurgulanan "hakkaniyet" ilkesine uygun bulunmadığı" gerekçesiyle yerel mahkeme kararı bozulmuş, Yerel Mahkeme; "çocuğun eğitimi, bakımı ve korunması ile ilgili gelişen ihtiyaçları göz önüne alındığında hükmedilen nafakanın yeterli olacağı" görüşüyle ilk hükümde direnmiştir. E- UYUŞMAZLIK: Tarafların ortak çocukları Ebru için hükmedilen iştirak nafakasının Türk Medeni Kanunu'nun 4. maddesinde yer alan "hakkaniyet" kuralına uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. F- GEREKÇE: a- Temyiz edilebilirliğe ilişkin ön sorunun incelenip değerlendirilmesi; dosyada daha önce hükmedilen 100.000.000 TL. katılım nafakasının 400.000.000 TL.ye cıkarılması istenmiş, mahkemece aylık 300.000.000 TL.ye hükmedilmiş olması ve kararı davalının temyiz etmesi karşısında, dosyanın kesinlik (temyiz edilebilirlik) sınırı altında kalıp kalmadığı, buradan giderek nafaka davalarında temyiz edilebilirlik (kesinlik) sınırı belirlenirken aylık nafaka miktarının mı, yoksa yıllık nafaka miktarınının mı esas alınması gerektiği hususunun ön sorun olarak incelenmesi gerekli görülmüştür. Kural olarak, mahkemelerden verilen son (nihai) kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir. Bununla birlikte kanun koyucu belirli düşüncelerle miktar ve değeri belirli bir miktarın altında kalan taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin son kararların kesin olduğunu, dolayısıyla temyizinin olanaklı bulunmadığını hükme bağlamıştır (HUMK.nun m. 427). Bir kararın temyizinin olanaklı olup olmadığı, diğer bir soyleyişle, kesinlik sınırı belirlenirken yalnız dava konusu (müddeabih) menkul ya da alacağın değeri esas alınır. Faiz, İcra (inkar) tazminatı ve giderler hesaba katılmaz (YHGK. 13.1.1988 gün, 1988/13-586 E. ve 25 K. sy. ilamı). Bilindiği gibi, 14.7.2004 tarih ve 5219 sayılı "Çeşitli Kanunlarda Degişiklik Yapılmasına Dair Kanun" 21.7.2004 gun ve 25529 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanmıs olup, bu tarih itibarı ile temyiz edilebilirlik (kesinlık) sınırı 1.000.000.000 TL. (1.000 YTL) olarak belirlenmiştir. Öte yandan, 5219 sayılı Kanun'un Genel Gerekçesinde yer alan "...Kararların kesinlik sınırının çok düşük olması, davaların gereksiz yere uzamasına ve Yargıtay'ın iş yükünün artmasına neden olmaktadır" şeklindeki ifade de, Kanun koyucunun, günümüz ekonomik koşullarını ve paranın satın alma gücünü gözeterek miktar ve değeri belirli bir sınırın altında kalan uyuşmazlıklar hakkında yerel mahkemelerce verilen hükümleri Yargıtay denetimi dışında tutmayı amaçladığını göstermektedir. Bu aşamada nafaka davalarında temyiz edilebilirlik (kesinlik) sınırının saptanmasında aylık nafaka miktarının mı; yoksa yıllık nafaka miktarının mı esas alınması gerektiği sorunu gündeme gelmiş, bu yönün Hukuk Usulü Muhakemesi Kanunu ve diğer paralel düzenlemelerin genel yapısı, ruhu ve öngördüğü yargılama ilkeleri çerçevesinde, 5219 sayılı Kanun ve gerekçesi de dikkate alınarak, yargısal içtihatlarla açıklığa kavuşturulması gerektiği düşüncesi, Hukuk Genel Kurulu'ndaki ön sorunla ilgili görüşmeler sırasında benimsenmiştir. Hukuk Genel Kurulu'nda ön sorun bakımından yapılan görüşmeler sırasında azınlıkta kalan bir kısım üyeler, kesinlik, (temyiz edilebilirlik) sınırının belirlenmesinde aylık nafakanın esas alınması gerektiği konusunda Yargıtay Daireleri arasında bir uygulama birliği olduğu bundan ayrılmayı gerektirecek makul bir nedenin bulunmadığı yönünde görüş bildirmişlerdir. Buna karşılık, çoğunlukça bu görüş benimsenmeyerek şu sonuca varılmıştır; Temyiz edilebilirlik (kesinlik) sınırı belirlenirken hüküm altına alınan nafakanın aylık veya yıllık tutarının dikkate alınması gerektiği yönünde açık bir hüküm bulunmamaktadır. Sorunun çözümünde nafaka davalarında davanın değerinin (müddeabihin) ne olduğunun saptanması önem arz eder. Bir davada müddeabihin bir tek değeri olur, bu tek değer mahkemenin görevli olup olmadığı, mahkemenin kararının temyiz edilip edilemeyeceği, temyiz incelemesinin duruşmalı yapılıp yapılamayacağı, temyiz sonucunda verilecek Yargıtay kararına karşı karar düzeltme yoluna gidilip gidilemeyeceği, harç hesaplanması ve vekalet ücreti takdir edilirken ölçüt olarak alınır (Prof. Dr. Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü Altıncı Baskı 2001 Cilt 1 sayfa 179). 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun, Harç Alma Ölçüleri kenar başlıklı 15. maddesine göre, "Yargı harçları (1) sayılı tarifede yazılı işlemlerden "deger" ölçüsüne göre nispi esas üzerinden alınır" denmiş, 1 sayılı Tarife'nin Karar ve ilam Harcı kenar başlıklı III. bolümünun, Nispı Harc baslıklı 1. bendinin Nafaka davalarında alınacak harcın düzenlendiği (d) fıkrasında; nafaka verilmesine dair hükümler de bir senelik nafaka bedeli üzerinden harç alınacağı ifade edilmiştir. 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 168. maddesine dayalı olarak hazırlanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin Nafaka, kira tespiti ve tahliye davalarında ücret kenar başlıklı 9. maddesinde; "Tahliye davalarında bir yıllık kira bedeli tutarı, kira tespiti ve nafaka davalarında tespit olunan kira bedeli farkının veya hükmolunan nafakanın bir yıllık tutarı üzerinden vekalet ücretinin hesaplanacağı" açıklanmıştır. Nafaka ve nafakanın arttırılması davaları kanundan doğan bir alacağın tespiti ve tahsili davası niteliğindedir. Yukarıda açıklandığı üzere nafaka davalarında gerek Harçlar Kanunundan, gerekse Avukatlık Kanunu ve buna dayalı olarak çıkarılan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi dava değerinin (müddeabihin) yıllık nafaka miktarı olduğunu açık bir biçimde ortaya koymuştur. Mahkeme harcı ve vekalet ücret hesaplanırken ayrı bir dava değeri, temyiz edilebilirlik sınırı belirlenirken ayrı bir dava değeri belirlenmesinin yasal bir dayanağı bulunmadığına göre; temyiz edilebilirlik (kesinlik) sınırı yönünden de, nafakının yıllık tutarını esas almak gerekecektir. Sonuç olarak, yukarıda açıklanan nedenlerle nafaka davaları yönünden temyiz edilebilirlik (kesinlik) sınırının belirlenmesinde yıllık nafaka tutarının esas alınması gerektiği benimsenmiştir. Somut olayda, davacı daha önce hükmedilen aylık 100.000.000 TL nafakanın aylık 400.000.000 TL.ye çıkarılmasını istemiş, mahkeme aylık 300.000.000 TL. nafakaya hükmetmiş, kararı davalı temyiz etmiş olup, hükmedilen ve temyize konu olan nafakanın yıllık tutarı 1.200.000.000 TL. (1.200 YTL.) olması karşısında 20.10.2004 tarihli direnme kararının temyizi olanaklı bir karar olduğu sonucuna varılarak, işin esasının incelenmesine geçilmesine oyçokluğu ile karar verildi. b- Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. Sonuç: Davalının temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK. nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 6.4.2005 gününde oyçokluğu ile karar verildi. |
25-04-2008, 19:26 | #5 |
|
T.C.
YARGITAY 3. Hukuk Dairesi E:2004/11684 K:2004/11997 T:02.11.2004 Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir. KARAR : Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Davada, eş ve küçük çocuk için önceki tedbir nafakasının arttırılması istenilmiş; mahkemece, davacının düzenli bir geliri olması nedeniyle nafakaya ihtiyacı bulunmadığı belirtilerek eş yönünden istem reddedilmiş, çocuk yönünden ise 10 milyon lira olan nafaka miktarı 100 milyon liraya yükseltilerek hüküm kurulmuştur. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine gore, sair temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak, tedbir nafakalarında eşlerin birliğin giderlerine gücleri oranında emek ve malvarlıkları ile katkıda bulunmaları gerekir ( TMK. md.186/son ). Davacı esin ekonomik durumunun davalı ( kocadan ) daha iyi olması davalı ( kocayı ) yeterli düzeyde tedbır nafakası verme yükümlülügunden kurtarmaz. Ne var ki bu husus, hükmedilecek nafakanın miktarını tayinde dikkate alınmak zorundadır. Böylece "hakkaniyet" ilkesine uygun bir nafaka tesbit edilebilir ( TMK. mad.4 ). Somut olayda her ne kadar davacı eşin çalıştığı, maaşının bulunduğu sabit ise de, önceki tedbir nafakası ile bu dava tarihi arasında yaklaşık yedi yıl gibi bir sürenin geçtiği, bu sürede doğal olarak ihtiyacların arttığı, günün ekonomik koşullarında paranın alım gücünu nisbi de olsa yitirdiği buna karşın davalının gelirinde artıs olduğu dikkate alındıgında oncekı nafakanın arttırılmaması "hakkaniyet" ilkesine uygun değildir. Diğer taraftan karar başlığında davacının kimliği ve adresinin yazılmaması da usul ve yasaya uygun bulunmamıştır ( HUMK.md. 388/2 ). SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 2.11.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. |
01-05-2008, 14:24 | #6 |
|
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU Tarih : 26.09.2007 Esas No : 2007/3-641 Karar No : 2007/623 4721 - TÜRK MEDENİ KANUNU 176 ÖZET : YOKSULLUK NAFAKASI, YOKSULLUĞUN ORTADAN KALKMASI VE TALEP BULUNMASI HAİLİNDE MAHKEME KARARI İLE KALDIRILIR. YEME, SIĞINMA, SAĞLIK, ULAŞIM, EĞİTİM GİBİ ZORUNLU VE GEREKLİ GİDERLERİ KARŞILAYAMAYACAK DÜZEYDE OLANLARIN YOKSUL OLDUĞUNUN KABULÜ GEREKİR. DOSYA KAPSAMINDAN DAVALI KADININ EV HANIMI OLDUĞU, ADINA KAYITLI EVİ 150. - YTL BEDELLE KİRAYA VERDİĞİ, AİLESİNİN YANINDA KALDIĞI VE BAŞKACA BİR GELİRİ OLMADIĞI ANLAŞILMAKTADIR. ALINAN KİRA İLE NAFAKA MİKTARI TOPLAMI KADINI YOKSULLUKTAN KURTARACAK DÜZEYDE DEĞİLDİR. BU DURUM KARŞISINDA YOKSULUK NAFAKASININ KALDIRILMASI TALEBİNİN REDDİ GEREKİRKEN YAZILI ŞEKİLDE KARAR VERİLMESİ İSABETSİZDİR. DAVA : Taraflar arasındaki "yoksulluk nafakasının kaldırılması" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Adana 2. Aile Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 16.02.2006 gün ve 2005/655 E, 20061129 K. sayılı kararın incelenmesi davalı tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi'nin 29.05.2006 gün ve 2006/5390 E., 2006/6652 K. sayılı ilamı ile; ( ... Davacı; davalı ( kadın ) ın evinden 150.- YTL kira gelirinin bulunduğunu, ayrıca çalıştığını, böylece yoksulluğunun ortadan kalktığını iddia ederek, mevcut 150.-YTL olan yoksulluk nafakasının kaldırılmasına talep ve dava etmiş, mahkemece; davalının evini kiraya vererek ekonomik durumunda düzelme olduğu ve böylece yoksulluğu kalktığı gerekçesiyle, davanın kabulüyle yoksulluk nafakasının kaldırılmasına karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir. TMK'nun 176/3. maddesine göre "irat biçimde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafaka ... alacaklı tarafın ... yoksulluğunun kalkması ... halinde mahkeme kararıyla kaldırılır". Hukuk Genel Kurulu'nun 07.10.1998 tarih ve 2-656-688 sayılı kararında da kabul edildiği gibi yeme, sığınma, barınma, sağlık, ulaşım, kültür ( eğitim ) gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların yoksul olduğunu kabul etmek gerekir. Yine hemen belirtmek gerekir ki, Hukuk Genel Kurulu'nun yerleşik kararlarında "asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması" yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu kabul edilmemiştir ( HGK. 07.10.1998 gün, 1998/2-656 E. 1998/688 K.; 26.12.2001 gün, 2001/2-1158-1185 sayılı ve 01.05.2002 gün, 2002/2-397-339 sayılı kararları ). Dosyada bulunan delillerden, davalının ev hanımı olup, herhangi bir işte çalışmadığı, ailesinin yanında kaldığı, sadece 150.-YTL evinden kira geliri bulunduğu, davalının ise astsubay olduğu, 900.- YTL aylık maaşının bulunduğu anlaşılmıştır. Somut olayda; ev her insanın yaşaması için gerekli en zaruri ihtiyaçlarından birisidir. Davalının da adına kayıtlı tek bir evi vardır. Davalı bu evde kalmayıp, gelirinden yararlanıp ve ihtiyaçlarını daha uygun bir şekilde karşılamak için 150.- YTL'ye kiraya verdiği, kendisinin de ailesinin yanında kaldığı, herhangi bir yerde de çalışmadığı, kira gelirinden başka geliri bulunmadığı, davalının aldığı aylık 150..YTL kira geliri ile aldığı nafaka miktarı toplamının onu, yoksulluktan kurtaracak miktarda bulunmadığının kabulü gerekir. Mahkemece, dava tarihindeki şartlara göre; davalının yoksulluğunun kalkmadığı gözetilerek, davanın reddi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. SONUÇ : Davalının temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 26.09.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi. |
28-02-2013, 14:08 | #7 |
|
T.C.
YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ E. 2012/17688 K. 2012/22498 T. 1.11.2012 • YOKSULLUK NAFAKASININ ARTIRILMASI TALEBİ (Tarafların Ekonomik ve Sosyal Durumlarında Boşanma Davasından Sonra Olağanüstü Bir Değişiklik Olduğu İleri Sürülmediği - TÜİK'in Yayınladığı ÜFE Oranında Arttırılacağı ) • NAFAKA TAKDİRİNDE SAĞLANAN DENGENİN KORUNACAĞI (Tarafların Ekonomik ve Sosyal Durumlarında Olağanüstü Değişiklik Olmadığı Takdirde TÜİK'in Yayınladığı ÜFE Oranında Arttırılacağı - Yoksulluk Nafakasının Artırılması Talebi ) • OLAĞANÜSTÜ DEĞİŞİKLİK (Nafaka Alacaklısı Davacının İhtiyaçları İle Nafaka Yükümlüsü Davalının Gelir Durumunda Nafakanın Takdir Edildiği Tarihe Göre Olağanüstü Bir Değişiklik Olmadığı Takdirde Yoksulluk Nafakasının ÜFE Oranında Artırılacağı ) • ÜFE ORANINDA NAFAKANIN ARTTIRILACAĞI (Tarafların Ekonomik ve Sosyal Durumlarında Boşanma Davasından Sonra Olağanüstü Bir Değişiklik Olduğu İleri Sürülmediği - Yoksulluk Nafakasının Niteliği ve Takdir Edildiği Tarih Gözetilerek Bu Oranda Arttırılacağı ) 4721/m.176 ÖZET: Tarafların ekonomik ve sosyal durumlarında boşanma davasından sonra olağanüstü bir değişiklik olduğu ileri sürülmemiştir. Yoksulluk nafakasının niteliği ve takdir edildiği tarih gözetilerek, nafakanın TÜİK’in yayınladığı ÜFE oranında artırılması suretiyle dengenin yeniden sağlanması gerekir. DAVA : Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: KARAR : Davacı vekili dilekçesinde; boşanma davasında hüküm altına alınan aylık 200 TL yoksulluk nafakasının yetersiz kaldığını ileri sürerek 400 TL ye artırılmasını talep etmiştir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. TMK. nun 176/4. maddesine göre; tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın arttırılması veya azaltılmasına karar verilebilir. Yukarıda sözü edilen yasal düzenlemeye göre iradın arttırılması veya azaltılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu zorunlu kılması gerekmektedir. Bu doğrultuda yerleşen dairemiz uygulamasına göre; nafaka alacaklısı davacının ihtiyaçları ile nafaka yükümlüsü davalının gelir durumunda, nafakanın takdir edildiği tarihe göre olağanüstü bir değişiklik olmadığı takdirde; yoksulluk nafakası TÜİK’in yayınladığı ÜFE oranında artırılmalı ve böylece taraflar arasında önceki nafaka takdirinde sağlanan denge korunmalıdır. Somut olayda; tarafların ekonomik ve sosyal durumlarında boşanma davasından sonra olağanüstü bir değişiklik olduğu ileri sürülmemiştir. O halde; yoksulluk nafakasının niteliği ve takdir edildiği tarih gözetilerek, nafakanın TÜİK’in yayınladığı ÜFE oranında artırılması suretiyle dengenin yeniden sağlanması gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yüksek nafaka takdiri doğru görülmemiştir. SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 01.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Kazancı |
29-01-2015, 14:34 | #8 |
|
Y3HD
Esas : 2013/12951 Karar : 2013/15374 Tarih : 06.11.2013 NAFAKA DAVASI YOKSULLUK TANIMI Dava, iştirak ve yoksulluk nafakasının artırılmasına, karşı dava yoksulluk nafakasının kaldırılması veya indirilmesi talebine ilişkindir.Somut olayda; davacı-karşı davalı kadının aldığı aylık 250,00 TL nafaka ile günümüz ekonomik koşullarında geçinmesi mümkün görünmediğine göre, işe girip çalışması zorunluluk arz etmektedir. Davalının çalışarak elde ettiği 799,56 TL kendisini yoksulluktan kurtaracak düzeyde değildir. Zira yoksulluk durumu, günün ekonomik koşulları ile tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları değerlendirilerek takdir edilmelidir.O halde mahkemece, dava tarihindeki şartlara göre davacı-karşı davalının yoksulluğunun ortadan kalkmadığı, gelirinin yoksulluk nafakasının tamamen kaldırılmasına neden olmayıp, indirmeye karar verilmesi gerektiği gözetilerek hakkaniyet ölçüsünde nafakanın indirilmesine karar verilmesi gerekir. TMK.176 DAVA VE KARAR: Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı-karşı davalı tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü. YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ KARARI: Davacı-karşı davalı vekili dava dilekçesinde; tarafların boşandıklarını, müvekkili lehine 250 TL yoksulluk, müşterek çocuk Feyza Yıldız için 150 TL iştirak nafakasına hükmedildiğini, davacı için takdir edilen nafakanın 500 TL`ye, küçük için takdir edilen nafakanın 300 TL`ye yükseltilmesi, nafakaların her yıl belirli bir oranda arttırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı-karşı davacı cevap dilekçesi ile; davacının çalıştığını, yoksulluk nafakasına ihtiyacı olmadığını, müşterek çocuğun ihtiyaçlarının da bir buçuk yıllık zaman dilimi içinde değişkenlik göstermediğini, davacının davasının reddi ile, yoksulluk nafakasının kaldırılmasına, bu istem kabul edilmediği takdirde aylık 250 TL olan yoksulluk nafakasının 100 TL`ye indirilmek suretiyle azaltılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Mahkemece davacı-karşı davalının davasının kısmen kabulü ile müşterek çocuk için hükmedilen aylık 150,00 TL iştirak nafakasının 150,00 TL artırılarak aylık 300,00 TL`ye çıkartılmasına, yoksulluk nafakasının artırılması talebinin reddine; davalı-karşı davacının davasının kabulü ile davacı için hükmedilen yoksulluk nafakasının kaldırılmasına karar verilmiş, hüküm davacı-karşı davalı vekili tarafından yoksulluk nafakasının kaldırılması nedeniyle temyiz edilmiştir. Dava, iştirak ve yoksulluk nafakasının artırılmasına, karşı dava yoksulluk nafakasının kaldırılması veya indirilmesi talebine ilişkindir. Türk Medeni Kanunu`nun 176/4 maddesi hükmüne göre; tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılmasına karar verilebilir. Bu hüküm gereğince mahkemece iradın arttırılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi ya da hakkaniyetin artırımı gerektirmesi gerekmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarih ve 1998/2–656–688 sayılı Kararında da kabul edildiği gibi yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür (eğitim) gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanları yoksul kabul etmek gerekir. Hemen belirtmek gerekir ki; Hukuk Genel Kurulu`nun yerleşik kararlarında “asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması” yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu kabul edilmemiştir (HGK.07.10.1998 gün, 1998/2–656 E, 1998/688 K. 26.12.2001 gün 2001/2–1158–1185 sayılı ve 01.05.2002 gün 2002/2–397–339 sayılı kararları).Ancak, kaldırma talebi, azaltma talebini de içermekte olup, bu durum nafaka miktarının indirilmesinde etken olarak dikkate alınmalıdır. Somut olayda; davacı-karşı davalı kadının aldığı aylık 250,00 TL nafaka ile günümüz ekonomik koşullarında geçinmesi mümkün görünmediğine göre, işe girip çalışması zorunluluk arz etmektedir. Davalının çalışarak elde ettiği 799,56 TL kendisini yoksulluktan kurtaracak düzeyde değildir. Zira yoksulluk durumu, günün ekonomik koşulları ile tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları değerlendirilerek takdir edilmelidir. O halde mahkemece, dava tarihindeki şartlara göre davacı-karşı davalının yoksulluğunun ortadan kalkmadığı, gelirinin yoksulluk nafakasının tamamen kaldırılmasına neden olmayıp, indirmeye karar verilmesi gerektiği gözetilerek hakkaniyet ölçüsünde nafakanın indirilmesine karar verilmesi gerekirken, yazılı ve yanılgılı gerekçelerle nafakanın kaldırılmasına karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. SONUÇ: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün ( BOZULMASINA ) ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, oy birliğiyle karar verildi. Y3HD 06.11.2013 E.2013/12951 - K.2013/15374 |
29-01-2015, 14:35 | #9 |
|
Y13HD
Esas : 2013/15229 Karar : 2013/13652 Tarih : 01.10.2013 BOŞANMA DAVASI İŞTİRAK NAFAKASININ KALDIRILMASI - İŞTİRAK NAFAKASININ İNDİRİLMESİ NAFAKANIN ÇOCUĞUN ALIŞTIĞI HAYAT ŞEKLİNE UYMASI MALULEN EMEKLİ Dava, boşanma kararı ile velayeti davalı anneye verilen müşterek çocuk için aylık 1000 TL iştirak nafakasına hükmedildiğini; o dönemde müvekkilinin çalıştığını, ancak kanser hastası olduğu gerekçesiyle, "malulen" emekli olduğunu; aylık 1205 TL geliri ile, hükmolunan aylık 1000 TL iştirak nafakasının ödenmesinin mümkün olmadığını ileri sürerek; öncelikle nafakanın tümden kaldırılmasını, bu talepleri yerinde görülmezse nafakanın indirilerek aylık 150 TL`ye karar verilmesi istemine ilişkindir. İştirak nafakasının miktarı tayin edilirken, müşterek çocuğun ihtiyaçları yanında, nafaka yükümlüsünün gelir durumunun da dikkate alınacağı ve durumun değişmesi halinde nafakanın miktarının yeniden belirleneceği veya kaldırılacağı hususlarında duraksama yoktur. Davacının aldığı maaşla çocuk için hükmedilen nafakayı ödemesi ve kendi geçimini sağlaması mümkün gözükmediğine göre, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda, nafakanın bir miktar indirilmesi hakkaniyet icabıdır. jwt TMK.327, 330, 331 DAVA VE KARAR: Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü. YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ KARARI: Davacı vekili dilekçesinde; boşanma kararı ile velayeti davalı anneye verilen müşterek çocuk U... için aylık 1000 TL iştirak nafakasına ve her yıl TEFE-TÜFE endeksi oranında artırılmasına hükmedildiğini; o dönemde müvekkilinin çalıştığını, ancak, kanser hastası olan müvekkili hakkında %86 oranında özürlü olduğu raporu verildiğinden, müvekkilinin "malulen" emekli olduğunu; aylık 1205 TL geliri ile, 04.03.2009 tarihli ilamla hükmolunan aylık 1000 TL iştirak nafakasının ödenmesinin mümkün olmadığını ileri sürerek; öncelikle nafakanın tümden kaldırılmasını, bu talepleri yerinde görülmezse nafakanın indirilerek aylık 150 TL`ye karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; tarafların anlaşmalı olarak boşandığını, davacının iştirak nafakasını kendi rızası ile kabul ettiğini, kanser hastalığının yeni oluşmuş bir vakıa olmadığını, boşanma süresinde ve öncesinde davacı tarafın bilgisi dahilinde olduğunu savunarak; davanın reddini istemiştir. Mahkemece; "....mahkemece onaylanan protokolün taraflar içinde bağlayıcı olduğu, ancak olağanüstü şartların varlığı halinde bu konuda yeniden değerlendirme yapılabileceği, davacının ekonomik durumundaki kötüleşmeyi ve olağanüstü şartların varlığını somut beyan ve delillerle ispatlayamadığı, davacının boşanma döneminde de rahatsızlığının olduğu, malulen emekli olmuşsa da daha sonra çalışmaya devam ettiği, kendi isteğiyle işten ayrıldığı, kredi çekerek araç aldığı; davalının boşandıkları zaman ki ekonomik durumu ile şu anki ekonomik durumu arasında bir fark olmadığı, halen katip olarak çalıştığı, buna göre boşanmadan sonra olağanüstü şartların ortaya çıktığı ve davacının ekonomik durumunun kötüleştiği yönünde mahkememizde bir kanaat oluşmadığından davanın reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur, gerekçesiyle" davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir. İştirak nafakası; çocuğun yaşı, eğitim durumu, günün ekonomik koşulları ile genel ihtiyaçlar ve ana-babanın mali durumuna göre takdir edilir. Ayrıca, nafakanın takdirinde birlik devam ederken çocuğun alıştığı yaşama şeklide dikkate alınır. Davada, önceki iştirak nafakasının ödenmesinde zorluk çekildiği belirtilerek, iştirak nafakasının kaldırılması, olmadığında indirilmesi istenilmiştir. Türk Medeni Kanunu`nun 327.maddesinde "Çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderler ana ve baba tarafından karşılanır" hükmü; 330.maddesinde "Nafaka miktarı, çocuğun ihtiyaçları ile ana ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçleri dikkate alınarak belirlenir." hükmü; 331 maddesinde de; "Durumun değişmesi halinde hakim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırır." hükmü getirilmiştir. Hakim, nafaka takdirinde; tarafların sosyal ve ekonomik durumlarındaki değişikliği araştırıp, gelirleri arasında bir oranlama yaparak, önceki nafaka takdirinde taraflar arasında sağlanan dengeyi koruyacak bir karar vermelidir. İştirak nafakasının miktarı tayin edilirken, müşterek çocuğun ihtiyaçları yanında, nafaka yükümlüsünün gelir durumunun da dikkate alınacağı ve durumun değişmesi halinde nafakanın miktarının yeniden belirleneceği veya kaldırılacağı hususlarında duraksama yoktur. Nafaka miktarının yeniden belirlenmesi ya da kaldırılması için durumun değiştiğinin ilgilisi tarafından ispat edilmesi gerekir. Mahkemece, her ne kadar, davacının gelir durumunda önceki nafaka takdirine göre bir değişiklik olmadığı belirtilerek, nafakanın indirilmesi talebi de red edilmiş ise de; davacının kanser hastası olduğu, bu nedenle malulen emekli olduğu anlaşılmaktadır. Kanser hastası olan bir kişinin yeniden çalışma şartlarını kaybettiği, bu nedenle, aldığı emekli maaşıyla geçinmek zorunda bulunduğu da bir gerçektir. Davacının (nafaka yükümlüsünün) aldığı maaşla küçük için hükmedilen nafakayı ödemesi ve kendi geçimini sağlaması mümkün gözükmediğine göre, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda, nafakanın bir miktar indirilmesi hakkaniyet icabıdır. Mahkemece, yukarıda açıklanan hususlarda yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde, davanın reddine dair hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün ( BOZULMASINA ), oy birliğiyle karar verildi. Y13HD 01.10.2013 E.2013/15229 - K.2013/13652 |
29-01-2015, 14:38 | #10 |
|
Y3HD
Esas : 2012/8770 Karar : 2012/12123 Tarih : 14.05.2012 YOKSULLUK NAFAKASI ( Nafakanın Kaldırılması İstemi ) MADDİ TAZMİNAT İSTEMİ TMK.176 Dava, yoksulluk nafakasının kaldırılması istemine ilişkindir. Somut olayda, yanılgılı değerlendirme sonucu yoksulluğu ortadan kalkmamış olan tarafın lehine hükmedilen yoksulluk nafakasının kaldırılması doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.wsn DAVA VE KARAR: Taraflar arasında görülen yoksulluk nafakasının kaldırılması davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ KARARI: Davacı dilekçesinde; davalıyla Turgutlu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi`nin 2006/296 E - 2006/225 K.sayılı ve 27.3.2006 tarihli ilamıyla boşandıklarını, davalı lehine aylık 150 TL yoksulluk nafakasının hüküm altına alındığını, davalının 2006 yılında Bağ-Kurdan emekli olduğunu, yoksulluktan kurtulduğunu belirterek, yoksulluk nafakasının kaldırılmasını talep ve dava etmiştir. Davalı cevap dilekçesinde; emekli olabilmek için banka kredisi aldığını, halen bu kredi için kesinti yapıldığını, kira ödediğini, geçinmekte zorlandığını belirterek davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece, davalının 1.6.2006 tarihinde SGK`dan emekli maaşı almaya başladığı, taşınmaz satışından gelir elde ettiği, sabit gelirinin olduğu, davalının yoksulluğunun ortadan kalktığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir. T.M.K.nun 176/3. maddesi uyarınca irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılır. Yargıtay H.G.K.nun 7.10.1998 tarih ve 2-656-688 Sayılı kararında da kabul edildiği gibi yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür ( eğitim ) gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanları yoksul kabul etmek gerekir. Hemen belirtmek gerekir ki; Yargıtay H.G.K.nun yerleşik kararlarında "Asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması" yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu kabul edilmemiştir. ( HGK 7.10.1998 gün ve 1998/2-656 E.-1998/688 K. 26.12.2001 gün ve 2001/2- 1158- 1185 Sayılı ve 1.5.2002 gün ve 2002/2- 397- 339 Sayılı kararları ) Somut olayda davalı lehine aylık 150 TL yoksulluk nafakası bağlanmıştır. Günümüz ekonomik koşullarına göre davalının aldığı nafakayla geçinmesi mümkün değildir, gelirini artırması zorunluluk arzetmektedir. Davalının, 1.6.2006 tarihinde SGK`dan emekli maaşı almaya başladığı tartışmasızdır. Davacının, 3.9.2008 tarihinde davalıya yine yoksulluk nafakasının kaldırılması için dava açtığı, Turgutlu 2. Asliye Hukuk Mahkemesi`nin 2008/519 E - 2009/311 K. sayılı ve 15.5.2009 tarihli kararıyla yoksulluk koşullarının ortadan kalktığının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, anılan bu kararın davacı tarafından temyiz edilmediği anlaşılmıştır. Her iki dava dosyasında, tarafların belirlenen gelirleri, ihtiyaçları, ekonomik ve sosyal durumları arasında bir değişiklik olmadığı gibi, davacının 3.9.2008 tarihinde açtığı yoksulluk nafakasının kaldırılması davasından önce davalının 1.6.2006 tarihinden itibaren emekli maaşı almaya başladığı ama bu durumun yoksulluğu ortadan kaldırmayacağı sebebiyle anılan davanın reddedildiği görülmüştür. Yanılgılı değerlendirme sonucu yoksulluğu ortadan kalkmamış olan davalının lehine hükmedilen yoksulluk nafakasının kaldırılması doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Bu itibarla yukarda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi. |
29-01-2015, 14:40 | #11 |
|
Y3HD
Esas : 2008/12834 Karar : 2008/14964 Tarih : 18.09.2008 NAFAKANIN AZALTILMASI ( Boşanma Sözleşmesinde Kabul Edilen ) NAFAKA SÖZLEŞMESİNİN UYARLANMASI ( İşlemin Temelinden Çökmesi - Eşin Başkası İle Nikahsız Yaşaması - Tarafların Mali urumunun Değişmesi - Hakkaniyet ) YOKSULLUK NAFAKASI ( Tarafların Mali Durumunun Değişmesi - Edimler Arasındaki Denge ) İŞLEMİN TEMELİNDEN ÇÖKMESİ ( Boşanma Sözleşmesinde Kabul Edilen Nafakanın Azaltılması ) EDİMLER ARASINDAKİ DENGESİZLİK ( Boşanma Sözleşmesinde Kabul Edilen Nafakanın Azaltılması ) GÜVEN SORUMLULUĞU ( Boşanma Sözleşmesinde Kabul Edilen Nafakanın Azaltılması ) İVAZSIZ İKTİSABIN KORUNMUZLIĞI ( Boşanma Sözleşmesinde Kabul Edilen Nafakanın Azaltılması ) TMK.2, 134, 135, 150, 176, 182, 331 HUMK.237 BK.19, 20, 83 Nafaka, tarafların yaptıkları sözleşmeye dayansa bile indirilebilir. Ayrıca, Borçlar Kanunu`nun 19 ve 20. maddelerine aykırı bulunmayan karşılıklı sözleşmede, edimler arasındaki denge, umulmadık gelişmeler yüzünden sonradan bozulacak olursa güven sorumluluğu ve ivazsız iktisabın korunmazlığı ilkesi (TMK m. 2) gereğince sözleşme koşulları değişen maddi koşullara uyarlanır. O nedenle, işlem temelinin çökmesi veya tarafların mali durumlarının değişmesi irat şeklinde ödenmesine karar verilen nafakanın arttırılması veya azaltılmasını gerektirebilir. Mahkemece; yoksulluk nafakası yönünden; kararda açıklanan esaslar çerçevesinde tarafların ekonomik ve sosyal durumları, resmi kurumlardan ve davalının belirlenen yeni adresinden araştırılmak, davalının çalışıp çalışmadığı ve nikah olmaksızın bir erkekle yaşayıp yaşamadığı somutlaştırılarak ve takip dosyası da incelenerek yoksulluk nafakasının kaldırılması koşulları incelenmek, koşullar oluşmazsa hakkaniyete uygun bir miktara indirilmek; müşterek çocuğun ihtiyaçları da gözetilerek iştirak nafakası miktarı da uyarlanmak; gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddi cihetine gidilmesi doğru görülmemiştir.mfk DAVA VE KARAR: Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ KARARI: Davacı vekili dilekçesi ile; 27.10.1999 tarihli boşanma kararı ile davalı eş için aylık 2500 USD yoksulluk nafakası ve velayeti anneye verilen çocuk için aylık 2500 USD iştirak nafakasına hükmedildiğini, ayrıca Bilkent Plaza`da bir dükkan ve aracını da davalıya devrettiğini, hükmedilen nafakanın 163.391 USD`sini ödemiş ise de, iş hayatındaki sıkıntılar nedeniyle ödeyemediği 220.733.595.575 TL için icra takibi başlatıldığını, müvekkilinin ekonomik kriz nedeniyle şirket hisselerini devrederek aynı işyerinde 1.250.000.000 TL maaşla çalışmaya başladığını, evlendiğini, bu nafakayı ödeyecek durumunun kalmadığını, duyumlara göre davalının erkek arkadaşı ile yaşamaya başladığını ve çalıştığını, bu nedenle yoksulluk nafakasının kaldırılmasını veya indirilmesini, müşterek çocuk için ödenmekte olan aylık 2500 Dolar iştirak nafakasının TL`ye çevrilmesini ve aylık 250.000.000 lira olarak uyarlanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı, cevap vermemiş, mahkemece, " ... tarafların ekonomik ve mali durumunun değişmemesi ve davacının hisse senetlerini davadan kısa bir süre önce devrederek mal varlığını bilerek azaltması lehine durum olarak değerlendirilemeyeceğinden, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dosya içeriğine göre; taraflar, 25.10.1999 tarihinde açılan boşanma davası sonucunda; MK`nın 134. maddesi çerçevesinde "anlaşmalı olarak" boşanmışlardır. Anlaşma gereği davalı eş için aylık 2500 USD yoksulluk nafakası ve müşterek çocuk için aylık 2500 USD iştirak nafakasına hükmediimiştir. Tarafların nafakaya ilişkin yaptıkları anlaşma, hukuki niteliği itibariyle Medeni Kanun hükümlerinden kaynaklanmakta ise de; genel sözleşme hükümlerine tabidir. Böylece kanunun, emredici nitelikte kamu düzeni ve genel ahlaka aykırı saymadığı hususlarda taraflar serbest iradeleriyle sözleşme yapabileceklerdir ( BK m. 19 ). Aynı zamanda sözleşenler ifanın yabancı para olarak "aynen ödeneceğini" de kararlaştırabilirler ( BK m. 83/2 ). Nitekim somut olayda da USD olarak yoksulluk ve iştirak nafakası ödenmesi taraflarca kabul edilmiş ve bu anlaşma mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına, çocuğun ihtiyaçlarına ve de hukuki statüye uygun bulunmuş ( MK m. 150/5 ), verilen karar temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir. Kesin hüküm tarafları ve mahkemeyi bağlayıcıdır ( HUMK m. 237 ). Ancak, TMK m. 176/3 hükmü uyarınca; tarafların mali durumunun değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde yoksulluk nafakasının artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir. TMK m. 182/2 hükmüne göre; velayetin kullanılması kendisine verilmeyen Eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlak bakımından yararları esas tutulur. Bu eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır." Aynı şekilde 331. madde uyarınca; " Durumun değişmesi halinde hakim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırır. " Yukarıda sözü edilen yasal düzenlemelere göre, nafakanın arttırılması veya azaltılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu gerektirmesi gerekmektedir. Bu nedenle, nafaka, tarafların yaptıkları sözleşmeye dayansa bile indirilebilir. Ayrıca, Borçlar Kanunu`nun 19 ve 20. maddelerine aykırı bulunmayan karşılıklı sözleşmede, edimler arasındaki denge, umulmadık gelişmeler yüzünden sonradan bozulacak olursa güven sorumluluğu ve ivazsız iktisabın korunmazlığı ilkesi ( TMK m. 2 ) gereğince sözleşme koşulları değişen maddi koşullara uyarlanır. Buna göre, sözleşenlerin eğer gelişmeleri baştan kestirebilselerdi, sözleşmeyi bambaşka koşullarla kurmuş olacakları söylenebiliyorsa, ayrıca, beklenmeyen gelişme yüzünden sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla olduğu gibi katlanmak taraflardan biri için özveri sınırının aşılması anlamına geliyorsa, nihayet, yasal ve sözleşmesel risk dağılımı çerçevesinde taraflardan sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla bağlı kalmaları beklenemiyorsa, sözleşmeye hakimin müdahalesi gündeme gelir. O nedenle, işlem temelinin çökmesi veya tarafların mali durumlarının değişmesi irat şeklinde ödenmesine karar verilen nafakanın arttırılması veya azaltılmasını gerektirebilir. Örneğin, alacaklının ( davalının ) yoksulluğu azalmış veya büsbütün ortadan kalkmıştır; ya da borçlunun ( davacının ) mali veya gelir durumu kötüleşmiştir. Burada, iradın takdirine ( veya kararlaştırılmasına ) esas olan şartları ortadan kaldıracak önemde bir değişiklik olması aranacaktır. Somut olayda; boşanma sırasında aylık 5000 USD nafaka ödemeyi üstlenen davacının sonradan evlendiği, işini devrettiği ve gözlükçüde 1.250,00 YTL ücretle çalışmaya başladığı, kirada oturduğu, devrettiği hisse senetlerinin 750.000.000 TL değerinde olup sonuca fazla etkili olamadığı, davalının ise iddiaya göre davacıdan 163.391 USD nafaka aldığı, bunun haricinde davacı tarafından boşanma sırasında kendisine davacı tarafından devredilen dükkanı 01.08.2005 tarihinde satmak suretiyle 180.000,00 YTL gelir sahibi olduğu, halen 220.000,00 YTL civarında nafaka alacağı ve davacıdan devraldığı şirket hisse senetleri bulunduğu anlaşılmaktadır. O halde, mahkemece, yoksulluk nafakası yönünden; yukarıda açıklanan esaslar çerçevesinde tarafların ekonomik ve sosyal durumları, resmi kurumlardan ve davalının belirlenen yeni adresinden araştırılmak, davalının çalışıp çalışmadığı ve nikah olmaksızın bir erkekle yaşayıp yaşamadığı somutlaştırılarak ve takip dosyası da incelenerek yoksulluk nafakasının kaldırılması koşulları incelenmek, koşullar oluşmazsa hakkaniyete uygun bir miktara indirilmek, müşterek çocuğun ihtiyaçları da gözetilerek iştirak nafakası miktarı da uyarlanmak gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddi cihetine gidilmesi doğru görülmemiştir. SONUÇ: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi. |
29-01-2015, 14:42 | #12 |
|
Y13HD
Esas : 2013/12153 Karar : 2013/14690 Tarih : 23.10.2013 İŞTİRAK NAFAKASININ ARTTIRILMASI TALEBİ YOKSULLUK NAFAKASININ KALDIRILMASI İŞTİRAK NAFAKASI ( Çocuk Yararına Takdir Edilen İştirak Nafakası ) Mahkemece davalı-karşı davacı yararına hükmedilen yoksulluk nafakasının kaldırılmasına, müşterek çocuk yararına takdir edilen 150,00 TL iştirak nafakasının 80,00 TL artırılarak aylık 230,00 TL ye çıkartılmasına karar verilmiş, hüküm davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece, nafaka takdir edilirken; çocuğun yaşı, eğitimi ve ihtiyaçlarının yanında, ana-babanın gelir durumu da gözetilmeli ve nafaka yükümlüsünün (babanın) gelir durumu ile orantılı olacak şekilde hakkaniyete uygun bir nafakaya hükmedilmelidir. Somut davada, tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumları, nafakanın niteliği, müşterek çocuğun yaşı, eğitim durumu, ihtiyaçları, ekonomik göstergelerdeki değişim ile TÜİK’in yayınladığı ÜFE artış oranı ve nafaka yükümlüsünün gelir durumu nazara alındığında; artırılan iştirak nafakası miktarı az olup, hakkaniyet ilkesine uygun bulunmamıştır. jwt TMK.4, 182 DAVA VE KARAR: Taraflar arasında görülen yoksulluk nafakasının kaldırılması ve iştirak nafakasının artırılması davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir. Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü. YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ KARARI: Davacı-karşı davalı vekili dava dilekçesi ile; davalının boşanma sonrası hemşire olarak çalışmaya başladığını, bu nedenle davalı tarafa her ay ödenen 200 TL yoksulluk nafakasının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı-karşı davacı vekili cevap dilekçesinde boşanma kararı ile birlikte müvekkili için aylık 200 TL, müşterek çocuk için aylık 150 TL nafaka takdir edildiğini, karardan sonra Eren`in büyüdüğünü, başta eğitim harcamaları nedeni ile masraflarının arttığını, müşterek çocuk Eren için ödenen aylık 150 TL nafakanın Eren`in masrafları için yeterli olmadığını, davacının yoksulluk nafakasının kaldırılmasına ilişkin açmış olduğu davayı kabul ettiklerini, müşterek çocuk için ödenmekte olan aylık 150 TL nafakanın dava tarihinden itibaren geçerli olmak üzere aylık 550 TL olarak devamına karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece davalı-karşı davacı yararına hükmedilen yoksulluk nafakasının kaldırılmasına, karşı davanın kısmen kabulü ile müşterek çocuk yararına takdir edilen 150,00 TL iştirak nafakasının 80,00 TL artırılarak aylık 230,00 TL ye çıkartılmasına karar verilmiş, hüküm davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava yoksulluk nafakasının kaldırılmasına, karşı dava iştirak nafakasının artırılması talebine ilişkindir. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacı-karşı davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir. Davalı-karşı davacının temyiz itirazlarının değerlendirilmesine gelince; TMK.`nun 182/2.maddesinde; velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorunda olduğu hükme bağlanmıştır. Velayet kendisine tevdi edilmeyen taraf, ekonomik imkanları ölçüsünde müşterek çocuğunun giderlerine katılmakla yükümlüdür. Diğer taraftan, iştirak nafakası belirlenirken ana ve babanın ekonomik durumları gözönünde tutulmakla birlikte velayet hakkı kendisine tevdi olunmuş tarafın bu görev nedeniyle emeğinin ve yüklendiği sorumlulukların karşılığı olağan harcamaların da dikkate alınması zorunludur. Ne var ki, nafaka miktarının belirlenmesine esas alınması gereken giderlerinin makul sınırlar içinde kalmasına özen gösterilmesi ve velayet kendisine bırakılmayan tarafın ağır yükümlülüklere maruz bırakılmaması gerekmektedir. Mahkemece, nafaka takdir edilirken; çocuğun yaşı, eğitimi ve ihtiyaçlarının yanında, ana-babanın gelir durumu da gözetilmeli ve nafaka yükümlüsünün (babanın) gelir durumu ile orantılı olacak şekilde hakkaniyete uygun bir nafakaya hükmedilmelidir. Somut olayda; tarafların 08.06.2010 tarihli karar ile boşandığı, 1997 doğumlu müşterek çocuğun velayetinin anneye verildiği, karar ile müşterek çocuk lehine 150,00 TL iştirak nafakasının davalıdan tahsiline karar verildiği, davacı-karşı davalının Başçavuş olduğu, aylık gelirinin 2.967,89 TL olduğu, davalı-karşı davacının hemşire olduğu, aylık gelirinin 1.410,81 TL maaş ve 641,83 TL ek ödeme olduğu tespit edilmiştir. Yukarıda izah olunan nedenlerle; somut davada, tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumları, nafakanın niteliği, müşterek çocuğun yaşı, eğitim durumu, ihtiyaçları, ekonomik göstergelerdeki değişim ile TÜİK’in yayınladığı ÜFE artış oranı ve nafaka yükümlüsünün (davalı babanın) gelir durumu nazara alındığında; artırılan iştirak nafakası miktarı az olup, TMK.4. maddesinde vurgulanan hakkaniyet ilkesine uygun bulunmamıştır. Ayrıca davacının dava tarihinden itibaren faiz talebi bulunmasına rağmen, mahkemece faiz hakkında hüküm kurulmamış olması da hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün ( BOZULMASINA ) ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, oy birliğiyle karar verildi. |
29-01-2015, 14:44 | #13 |
|
Y3HD
Esas : 2008/846 Karar : 2008/3873 Tarih : 10.03.2008 YOKSULLUK NAFAKASI (Asgari Ücretle Çalışan Eş Yoksulluk Nafakası Talep Edebilir) NAFAKANIN KALDIRILMASI İSTEMİ ASGARİ ÜCRET ( Yoksulluk Nafakası) TMK.175, 176 Davada, tarafların boşandıkları ve davalı kadın yararına 100,00 YTL yoksulluk nafakasına hükmedildiği, ancak davalının boşanmadan kısa süre sonra sigortalı olarak çalışmaya başladığı, yoksulluktan kurtulduğu ve nafakaya ihtiyacının kalmadığı ileri sürülerek nafakanın kaldırılması istenilmiştir. Hukuk Genel Kurulunun yerleşik kararlarında "asgari ücret düzeyinde gelire sahip olunması" yoksulluğu ortadan kaldırıcı bir olgu olarak kabul edilmemiştir.Somut olayda davalı kadının çalışarak elde ettiği miktar ile davacıdan aldığı nafaka toplamı dahi asgari ücretin altındadır. DAVA VE KARAR: Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ KARARI: Davada, tarafların boşandıkları ve davalı kadın yararına 100,00 YTL yoksulluk nafakasına hükmedildiği, ancak davalının boşanmadan kısa süre sonra sigortalı olarak çalışmaya başladığı, yoksulluktan kurtulduğu ve nafakaya ihtiyacının kalmadığı ileri sürülerek nafakanın kaldırılması istenilmiştir. Mahkemece; davacının bir işte çalışmadığı, malvarlığının da olmadığı, davalının ise sigortalı olarak çalıştığı ve aylık 250,00 YTL ücret aldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir. Hukuk Genel Kurulunun yerleşik kararlarında "asgari ücret düzeyinde gelire sahip olunması" yoksulluğu ortadan kaldırıcı bir olgu olarak kabul edilmemiştir. ( HGK. 7.10.1998 gün ve 2/656 E.- 688 K, 26.12.2001 gün ve 2/1158 E., 1185 K., 1.5.2002 gün ve 2/397 E.- 339 K. sayılı kararları gibi ) Somut olayda davalı kadının çalışarak elde ettiği miktar ile davacıdan aldığı nafaka toplamı dahi asgari ücretin altındadır. Ayrıca nafaka yükümlüsü davacının çalışmaması mevcut nafakanın kaldırılmasını gerektirmediği gibi, boşanma dosyası incelendiğinde boşanma kararı öncesinde de davacının çalışmadığı, ancak buna rağmen yoksulluk nafakasına hükmedildiği ve kararın kesinleştiği anlaşılmaktadır. Davacının ekonomik ve sosyal durumunda boşanmadan önceki koşullara göre olumsuz yönde bir değişiklik olduğu hususu da ispat edilebilmiş değildir. O halde, davanın reddi yerine kabulü doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi. |
29-01-2015, 14:49 | #14 |
|
Y3HD
Esas : 2005/4154 Karar : 2005/4797 Tarih : 28.04.2005 ANLAŞMALI BOŞANMA BOŞANMA PROTOKOLÜ NAFAKANIN İNDİRİLMESİ NAFAKANIN KALDIRILMASI YOKSULLUK NAFAKASI TMK.2, 166, 175 HUMK.428 Davalının işe girmesi gerekçe gösterilerek nafakanın kaldırılması istenmiştir. Protokolün yapıldığı sırada da davalı yoksul değildir. Mahkemece davalının işe girmiş olması nedeniyle yoksulluk nafakasının bir miktar indirilmesine karar verilebilirse de davanın tamamıyla reddi doğru görülmemiştir.wn DAVA VE KARAR: Dava dilekçesinde yoksulluğun ortadan kalkması nedeniyle 700.000.000 lira yoksulluk nafakasının kaldırılması istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ KARARI: Davada, tarafların 26.9.2002 tarihinde anlaşmalı olarak boşandıkları, protokol gereğince aylık 700.000.000 TL.yoksulluk nafakası ödeneceğinin kararlaştırıldığı ancak, boşanma davası kesinleştikten sonra davalının işe girdiği ve aylık 714.000.000 lira maaş aldığı tesbit edildiğinden, Karşıyaka 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/225 E.-684 K.sayılı ilamıyla davalıya bağlanan yoksulluk nafakasının kaldırılması istenilmiştir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hüküm davalı tarafından temyiz edilmektedir. Taraflar MK.nun 166. maddesi çerçevesinde "anlaşmalı olarak" boşanmışlardır. Aralarında yaptıkları sözleşme niteliği itibariyle Medeni Kanun hükümlerinden kaynaklanmakta ise de; genel sözleşme hükümlerine tabidir. Yapılan protokolle davalıya 700.000.000 lira yoksulluk nafakası ödeneceği kararlaştırılmıştır. Sözleşmenin yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde taraflardan biri aleyhine katlanamayacak ölçüde bozulmuşsa taraflar artık akitle bağlı tutulmamak için MK.nun 2.maddesinden yararlanarak sözleşmenin yeniden düzenlenmesini mahkemeden isteyebilirler. Nitekim davacı da bu konuda dava açmıştır. Somut olayda davalının işe girmesi gerekçe gösterilerek nafakanın kaldırılması istenmiştir. Anlaşma ve tasdik hükmü mahkemece değiştirilmediği sürece taraflar uymakla yükümlüdür. Dosya kapsamına göre protokolün yapıldığı sırada da davalı yoksul durumda değildir. Tarafların sosyo-ekonomik durumları gözönüne alındığında davalının yoksulluk durumu aranmamalıdır. Ancak, tarafların mali durumlarının değişmesi de, iradın arttırılması veya azaltılmasını gerektirebilir. Mahkemece davalının işe girmiş olması nedeniyle yoksulluk nafakasının bir miktar indirilmesine karar verilebilirse de davanın tamamıyla reddi doğru görülmemiştir. SONUÇ: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ) oybirliğiyle karar verildi. |
07-05-2018, 15:00 | #15 |
|
Y3HD
Esas : 2016/16394 Karar : 2017/5185 Tarih : 13.04.2017 İŞTİRAK NAFAKASININ ARTIRILMASI Mahkemece; tarafların sosyal ve ekonomik durumları, nafakanın niteliği, müşterek çocuğun yaşı, eğitim durumu, ihtiyaçları, ekonomik göstergelerdeki değişim nazara alınarak; daha uygun bir artışa karar verilmesi gerekirken, düşük miktarda yapılan artırımla müşterek çocuk için aylık 350,00 TL iştirak nafakasına hükmedilmesi doğru görülmemiştir.fk TMK.182, 328, 330 YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ KARARI: Taraflar arasındaki iştirak nafakasının arttırılması davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Davacı; davalı ile 14.10.2010 tarihinde anlaşmalı olarak boşandıklarını, müşterek çocuk için aylık 250,00.TL iştirak nafakasına hükmedildiğini, boşanma tarihinde dokuz yaşında olan çocuğun 14 yaşına geldiğini, lise öğretimi görmeye devam ettiğini, okul masraflarının arttığını, mevcut maddi durumuyla çocuğun ihtiyaçlarını karşılayamadığını belirterek; iştirak nafakasının aylık 600,00.TL`ye çıkarılmasına ve ilerleyen yıllarda tefe oranında arttırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı; talep edilen nafakanın yüksek olduğunu, mevcut nafakayı ödemekte dahi güçlük çektiğini, yeniden evlendiğini, ücretinin sabit olmadığını belirterek; davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile iştirak nafakasının aylık 350,00.TL`ye çıkartılmasına ve her yıl Türkiye İstatistik Kurumunun belirlediği Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE) oranında arttırılmasına karar verilmiş, hüküm süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava, iştirak nafakasının artırılması istemine ilişkindir. TMK. 182/2.maddesine göre; " Velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlak bakımından yararları esas tutulur. Bu eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır". Aynı Yasanın 328/1.maddesine göre de; "Ana ve babanın bakım borcu, çocuğun ergin olmasına kadar devam eder. Nafaka miktarı, çocuğun ihtiyaçları ile anne ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçleri dikkate alınarak belirlenir. Nafaka miktarının belirlenmesinde çocuğun gelirleri de gözönünde bulundurulur" (TMK. 330/1). İştirak nafakasının; çocuğun yaşı, eğitim durumu, günün ekonomik koşullarındaki paranın alım gücü ile genel ihtiyaçlarına uygun olarak ana babanın mali durumları da gözetilmek suretiyle takdiri gerekir. Somut olayda, yapılan sosyal ekonomik durum araştırmasına göre, davacının asgari ücretle çalıştığı, 550 TL kira ödediği; davalının oto servisinde çalıştığı, aylık 2.500 TL ücret aldığı, 400 TL kira ödediği ve müşterek çocuğun ise 2001 doğumlu olup, lise öğrencisi olduğu tespit edilmiştir. Bununla birlikte, tarafların ... 3. Aile Mahkemesinin 2010/997 Esas ve 2010/1297 Karar sayılı dosayası ile 14.10.2010 tarihinde boşandıkları, bu dava tarihi itibariyle aradan geçen yaklaşık beş yıllık süre içerisinde, müşterek çocuğun büyümesi ve ihtiyaçlarının artması karşısında düşük kaldığı anlaşılmaktadır. Buna göre, mahkemece; tarafların sosyal ve ekonomik durumları, nafakanın niteliği, müşterek çocuğun yaşı, eğitim durumu, ihtiyaçları, ekonomik göstergelerdeki değişim nazara alınarak, daha uygun bir artışa karar verilmesi gerekirken, düşük miktarda yapılan artırımla müşterek çocuk için aylık 350,00 TL iştirak nafakasına hükmedilmesi doğru görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, oybirliğiyle karar verildi. Y3HD 13.04.2017 - K.2017/5185 ____________ oOo ____________ |
05-11-2023, 23:13 | #16 |
|
Nafakanin üfe oraninda artirimina karar verilmis olmasi nafaka artirim davasi acmaya engel degildir.
Yargitay 3. H D. 2016/19704 esas 2017/9326 karar |
30-01-2024, 10:08 | #17 |
|
Nafakanin yillik tufe oraninda artirilmasina karar verilmesi hatali olup ufe oraninda artirim yapilmalidir. Artirim kararin kesinlesme tarihi itibariyle yapilmalidir.
Yargitay 3. HD 2016/14315 esas 2017/2921 karar |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Nafakanın Geçmişe Yönelik Olarak Kaldırılması | Günsu Akçagöz | Aile Hukuku Çalışma Grubu | 1 | 04-01-2008 10:41 |
Nafakanın kaldırılması ve terk nedeniyle boşanma davası. | mslmklvz | Meslektaşların Soruları | 3 | 12-11-2007 13:03 |
Nafakanın Kaldırılması | sumru | Hukuk Soruları Arşivi | 1 | 09-09-2005 11:53 |
Nafakanın Kaldırılması | sumru | Hukuk Soruları Arşivi | 6 | 13-05-2004 07:45 |
Nafakanın Azaltılması/kaldırılması Şartları.. | omertcan | Hukuk Soruları Arşivi | 2 | 16-02-2004 22:53 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |