Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Soruları Hukukçu olmayan üyelerimizin hukukla ilgili sorularına ayrılmış iletişim alanı. Lütfen Dikkat : THS bir hukuki danışmanlık sitesi değildir ve bu foruma da "hukuki danışma" niteliği taşıyan sorular yöneltilemez. Alanda soru sormadan önce lütfen Hukuk Soruları Alanı Kural ve İlkelerimizi okuyunuz.

Bankadaki Müşterek Hesaplara Dair (!)

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 20-08-2010, 15:59   #1
Hümanist Sessizlik

 
Önemli Bankadaki Müşterek Hesaplara Dair (!)

Merhabalar. "Müşterek Hesaplarla" ilgili olarak eşim için Pazartesine kadar bir sunum veya makale hazırlamayı düşünüyorum. Erişemediğim bazı Yargıtay Kararları var. Bu kararları bulmam için veya ulaşabilmem için bana yardımcı olursanız sevinirim. Şimdiden yardımlarınız için çok teşekkürler ....

Yargıtay Esas No :2004/14819
Yargıtay Esas No :2001/6045
Yargıtay Esas No :2000/2935
Yargıtay Esas No :2005/5882
Yargıtay Esas No :2005/7670
Yargıtay Esas No :2005/1086
Yargıtay Esas No :2004/360
Old 20-08-2010, 20:43   #2
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Varsayılan

Alıntı:
T.C. YARGITAY
11.Hukuk Dairesi

Esas: 2004/14819
Karar: 2005/1877
Karar Tarihi: 01.03.2005

Dava: Taraflar arasında görülen davada Ankara Asliye 4. Ticaret Mahkemesi'nce verilen 10.12.2003 tarih ve 1997/144-2003/830 sayılı kararın Yargıtay'ca duruşmalı olarak incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 01.03.2005 günde davacı avukatı G G ile davalılardan A S avukatı G N, C Y avukatı H. İbrahim Çiçek ve C R'ın avukatı M Y gelip, tebligata rağmen davalı N E'nun avukatı gelmemiş, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi A S tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Karar: Davacı vekili dava dilekçesinde, davalılardan C R'ın müvekkili Bankanın Ankara Menkul Kıymetler Şubesi'nde Teselsüllü Müşterek Hesap Sözleşmesi imzalayarak hesap açtığını, diğer davalıların ise müvekkili bankanın çalışanları olup, C R'ın hesabında portföy yönetimine başladıklarını, Mayıs 1995 ayı içerisinde borsadaki hisse senetlerinin aşırı şekilde düşmesi ile anılan hesaptaki hisse senetleri alım satımında zarar oluşmaya başlayarak, zararın giderek artığını, hisse senedi alım satımında alımlarda ertesi gün davalı C R tarafından ödenmesi gereken hisse senetleri alım tutarları kendisinden tahsil edilmeyerek hesapta eksi bakiye oluştuğunu, diğer davalılar tarafından kredi hesabına aktarılması gereken miktarın kredi hesabına aktarılmayarak davalı T E'in hesabında bırakıldığını, sonuçta satılan hisse senedi tutarının müvekkilinin Takasbank'a ödediği ana parayı ödemediği gibi, sözleşme gereği ödemesi gereken faiz, BSMV ve noter masrafları ile birlikte alacağın 7.792.506.057 TL'ye ulaştığını ileri sürerek, 7.792.506.057 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı C R vekili, yapılan işlemlerin müvekkilinin yazılı talimatı olmaksızın yapıldığını belirterek müvekkili yönünden davanın reddini istemiştir.

Davalı A S vekili, davanın zamanaşımı nedeniyle reddinin gerektiği, olayda davacı bankanın kusurlu olduğunu, müvekkilinin imza yetkisinin 3. derecede olup, müvekkilinin imzasıyla bir işlemin tekemmül ettirilmesinin mümkün bulunmadığını, tamamen amir durumundaki müdürün emir ve talimatları doğrultusunda yapılan işlemlerin sonuçlarından memurun sorumlu tutulamayacağını, zararın denetim elemanları vasıtasıyla 23.06.1995 tarihinde öğrenilmesine rağmen banka tarafından gerekli önlemler alınmayarak hesaplarda bulunan hisse senetlerinin borsa endeksinin en düşük düzeye indiği 14.07.1995 tarihinde satılmasının zararın artmasına neden olunduğunu, olayda müşterek ve müteselsil sorumluluk bulunmadığını belirterek, davanın reddini istemiştir.

Davalı C Y vekili, zamanaşımı def'inde bulunmuş, müvekkilinin hiçbir bilgi ve tecrübeye sahip olmadığı bir alanda çalıştırılarak kendisine hiçbir eğitimde verilmediğini, müdürün emir ve talimatları doğrultusunda yaptırılan işlemler nedeniyle personele bir kusur yüklenemeyeceği, davacının kağıtları en kötü zamanda ve en düşük fiyattan sattırarak zararın artmasına neden olduğunu, olayda müşterek ve müteselsil sorumluluk bulunmadığını, işlemlerin büyük bir çoğunluğunun müvekkili tarafından yapılmadığı gibi, yapılan işlemlerin sorumluluğunun müşteriye ait olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.

Davalı N E vekili, zamanaşımı def'inde bulunarak, zararın oluşumunda bankanın da kusurlu olduğunu, olayda müşterek - müteselsil sorumluluğun söz konusu olamayacağını bildirmiştir.

Mahkemece, iddia, savunma, dosyadaki kanıtlar ve bilirkişi rapor ve ek raporuna nazaran, davalılardan Celal'in hesap sahibi ve aynı zamanda banka çalışanı olduğu, diğer davalıların ise sermaye piyasası müdür ve uzmanı bulundukları, davalı hesap sahibinin alım satım aracılık çerçeve sözleşmesi imzalamadığı, hisse senedi alım satımının çerçeve sözleşmesi imzalanmaksızın gerçekleştirildiği, davalı hesap sahibinin vadesiz mevduat hesabından hisse senedi alım satımı yapıldığı, davalıların davacı bankanın zararından sorumlu oldukları, davacının hisse senetlerini makul sürede sattığı ve böylece zararın artmasına neden olmadığı, davacının iç denetimi yeterli çalıştırmadığını kabul etme imkanının da bulunmadığı, davalıların zararın tümünden birlikte sorumlu oldukları gerekçeleriyle, davanın kısmen kabulü ile 7.554.868.677 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalılardan tahsiline, fazlaya ilişkin kısmın reddine kara verilmiştir.

Karar, davacı vekili ile davalılar vekillerince ayrı, ayrı temyiz edilmiştir

1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre ve 6802 sayılı Gider Vergileri Kanununun 30.maddesi uyarınca BSMV'nin yükümlüsünün davacı Banka olmasına ve noter masrafına ilişkin bir makbuzun dosyada bulunmaması karşısında davacı vekilinin tüm, davalılar vekillerinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2- Dava, bir kredi hesabı niteliği taşımayan davalılardan C R'a ait vadesiz mevduat hesabının hisse senedi alım-satımında kullanılarak eksi bakiyeye dönüşmesinden dolayı uğranılan banka zararının tazmini istemine yönelik olup, taraflar arasında bir kredi işlemi bulunmadığından, mahkemece, sadece belirlenen asıl banka alacağına dava tarihinden itibaren temerrüt faizi işleyecek şekilde karar verilmesi gerekirken, dava tarihi itibarıyla belirlenen faizli bakiyeye B.K'nun 104/son maddesi hükmüne aykırı olarak faiz yürütülmesi hatalı olmuş ve kararın açıklanan nedenlerle davalılar yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin tüm, davalılar vekillerinin sair temyiz itirazlarının reddine, 2 numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulüyle kararın davalılar yararına BOZULMASINA, takdir edilen 400 YTL duruşma vekillik ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 4743 sayılı yasanın 6'ncı maddesinin B/4 bendi gereğince, Ziraat Bankası Yargı harçlarından muaf olduğundan harç alınmasına mahal olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edenlere iadesine, 01.03.2005 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Alıntı:
T.C. YARGITAY
11.Hukuk Dairesi

Esas: 2001/6045
Karar: 2001/9148
Karar Tarihi: 19.11.2001


Dava: Taraflar arasında görülen davada (Kulu Asliye Hukuk Mahkemesi)nce verilen 12.4.2001 tarih ve 2000/299-2001/196 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Karar: Davacı vekili, müvekkili ile dava dışı eşi R.'ın davalı banka şubesine 11.7.1994 tarihinde giderek müştereken kullanacakları ve biri diğerinden habersiz olarak para çekemeyecekleri vadeli bir hesap açmak istediklerini ve bu amaçla 50.000 Danimarka Kronu yatırdıklarını, daha sonra bankaya başvurduklarında, paranın tamamının müvekkilinin ve eşinin yurtdışında olduğu 26.7.1999 tarihinde çekildiğini öğrendiklerini, müvekkilinin kendi payının eşine ya da başka birine ödenmesi konusunda yazılı ya da sözlü olarak davalıya bir talimatı ve muvafakatının bulunmadığını ileri sürerek, müvekkilinin mahrum kaldığı 25.000 Danimarka Kronu'nun 11.7.1994 tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte fiili ödeme yönündeki rayiç bedeli üzerinden tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı banka vekili, açılan hesabın herbir mudinin ayrı ayrı para çekebileceği ve yatırabileceği ortak hesap olduğunu, her ikisi de olmadan para çekilemeyeceği yönünde müvekkiline bir talimat verilmediğini, davacının bir zararı varsa paranın tamamını çeken eşi R.'ı dava etmesi gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia savunma, toplanan kanıtlar doğrultusunda, davacı ile eşinin müşterek hesap açtırdıkları, aksine bir anlaşma ve bankaya verilmiş bir talimat bulunmadığı, bu durumda Bankalar Kanunu'nun 10. maddesi yollamasıyla BK. genel hükümlerine göre davayı çözmek gerektiği, BK.nun 163. maddesi uyarınca taraflar arasında tahsil maksadı ile herhangi bir temlik sözleşmesinin bulunmadığı, dolayısıyla hesaptaki parada tarafların yarı yarıya ortak olduklarının kabulünün gerektiği, bankanın dava dışı R.'a tek başına ve paranın tamamını ödemesinde ihmalinin bulunduğu gerekçeleriyle, 25.000 Danimarka Kronu alacağın fiili ödeme günündeki rayiç bedeli üzerinden, hesabın açıldığı 11.7.1994 tarihinden bu yana işleyecek (sözleşme gereğince her dönem sonu cari hesaba eklenmek suretiyle) %5.5 faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.

1- Birden fazla kişi birlikte bir bankada hesap açtırır ve her biri tek başına hesaptan para çekme yetkisine sahip olursa, bu hesaba ortak hesap denir ve hesap sahipleri, bankaya karşı B.K 148. maddesi hükmü uyarınca müteselsil alacaklı durumunda olurlar. Banka, ortak hesap sahiplerinden birine ödemede bulunmakla, diğer hesap sahibine de ödemede bulunmuş sayılır. Bankacılık uygulamasında, Teselsüllü Müşterek Hesap adı verilen bu tür mevduat hesabında, hesap sahiplerinden herbiri paranın yarı yarıya eşit paylı olarak sahibidirler. Biri, hesaptan para çekerken, payına göre kendi adına, payından fazlası için diğer hesap sahibinin vekili olarak hareket ettiği sonucuna varılmalıdır.

Müşterek mevduat hesabında kural bu olmakla beraber, hesap sahiplerinin birlikte imza ile para çekebilecekleri konusunda bankaya talimat vermeleri halinde açılacak bu tür hesaba ise, Birlikte İmzalı Müşterek Hesap adı verilmektedir. (Bkz.Dr.Ü.Tekinalp, Banka Hukukunun Esasları, İst. 1988, Sh.328 vd. Prof. Dr. As. Yüksel, Bankacılık Hukuku ve İşletmesi, İst. 1986, sh. 93 vd.)

Bu itibarla somut olayda uyuşmazlık, hesap sahipleri davacı ve dava dışı eşinin yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda davalı bankaya verilmiş bir talimatlarının bulunup, bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Bu yönde bir talimat verilmiş ise, buna rağmen dava dışı eşe paranın tamamını ödeyen bankanın kusurlu ve sözleşmeye aykırı davranışta olduğunun kabulü gerekecektir.

Mahkemece alınan bilirkişi raporunda, hesap sahiplerinin talimatı bulunup bulunmadığı, eğer yok ise davalı bankanın şubelere gönderdiği iç genelge ve talimatların olup olmadığı tespit edilmeden, rapor verilemeyeceği belirtilmiştir.

Bunun üzerine mahkemece; davalı bankaya yazılan yazıya verilen cevapta, hesap açılırken imzalatılması gereken sözleşmenin sehven davacı ve eşine imzalatılmadan hesap açıldığı ve biri diğerinden habersiz para çekemeyeceğine ilişkin bir talimat verilmediği belirtilmiştir. Mahkemece, bundan sonra mevcut deliller değerlendirilmiş ve yazılı gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Oysa, davanın ve davalı bankanın kusurlu bir davranışı olup, olmadığının belirlenebilmesi için mahkemece, bankacılık konusunda uzman bir bilirkişi aracılığı ile davalı banka şubesindeki dava konusu hesaba ilişkin kayıtlar ile davalının bu tür hesaplara ilişkin mevcut uygulamasını yansıtan diğer kayıtlar (sözleşme, iç genelge ve talimatları gibi) varsa, incelettirilerek, tespit edilmek ve bu tespitler ışığında yukarda açıklandığı üzere hesap sahiplerinin müteselsil alacaklı olma halini ortadan kaldıran bir sonuca varılmasının mümkün olup olmadığı açıklığa kavuşturularak, bir karar verilmek gerekirken, eksik inceleme ile yazılı olduğu şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır.

2- Yukarıda açıklanan bozma neden ve şekline göre, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.

Sonuç: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalı yararına (BOZULMASINA), (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 19.11.2001 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Alıntı:
T.C. YARGITAY
3.Hukuk Dairesi

Esas: 2005/5882
Karar: 2005/6878
Karar Tarihi: 23.06.2005


Dava: Dava dilekçesinde 4.000.000.000 TL. alacağın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacılar tarafından temyiz edilmiştir.

YARGITAY KARARI

Temyiz isteminin süresi içerisinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki tüm kağıtlar okunarak gereği düşünüldü.

Karar: Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkillerinin murisi F Ö ile eşi C Ö'in T.C.Ziraat Bankasında teselsüllü müşterek hesaplarının bulunduğunu, Feride'nin 15.7.2000 gününde çocuksuz öldüğünü, ölümünden 2 tarih sonra eşi Celalettin'in müşterek hesaptaki bütün parayı sair mirasçılara haber vermeden çekerek (17.7.2000) kendi hesabına yatırdığını, Celalattin'in de dava konusu parayı sözlü vasiyeti ile Emekli Subaylar Derneğine bırakarak 5.9.2001 gününde hiç mirasçı bırakmadan vefat ettiğini beyanla, davacıların miras payı oranındaki miktardan şimdilik her biri için 500.000.000 TL olmak üzere toplam 4.000.000.000 TL'nın davalılardan tahsilini talep etmiştir.

Davalı Emekli Subaylar Derneği, Celalettin'in vasiyeti iptal edildiğinden derneğin davalı sıfatı kalmadığını bildirerek davanın reddini istemiştir.

Davalı hazine vekili ise; Hazinenin ölen Celalettin'in tek mirasçısı olduğunu, paranın tamamının ölümü gününde Celalettin'in hesabında bulunduğunu beyanla davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, Feride ve Celalettin'in bu hesap üzerinde ayrı ayrı tasarrufta bulunabilecekleri ve Celalettin'in hesabı kendi adına geçirirken yani vade tarihi olan 17.7.2000 gününde yetkisi olduğu gerekçe gösterilerek davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacılar tarafından temyiz edilmiştir.

Birden fazla kimsenin bankada açtırdıkları ortak hesap, sözleşmeye dayanan müteselsil alacaklılık tipini oluşturur. Bankada birden çok kişi tarafından böyle bir hesap açtırıldığı takdirde hesap sahiplerinden her biri diğerinin onayına gerek olmaksızın müşterek hesap üzerinde tasarrufta bulunabilir. Müşterek hesaptaki paylar, aksi iddia edilip kanıtlanmadıkça birbirine eşittir. Zira para müşterek hesaba yatırıldığına ve pay bakımından bir anlaşma bulunmadığına göre, mülkiyetin yarı yarıya olmak üzere hak sahiplerine ilişkin olması gerekir.

Mevduat hesabı birden fazla kişiye ilişkin ise, mudilerden birinin ölümü halinde aksine sözleşme yoksa hesaptaki paralar eşit paylara bölünecek ve hayatta kalan mudiye kendi payı ödenebilecektir.

Somut olayda; banka cevabından Feride ve Celalettin Ö'in teselsüllü müşterek mevduat hesabının 15.7.2000 tarihi itibariyle 45.000.000.000 TL olup 17.7.2000 gününde Celalettin'in müşterek hesabı kendi üzerine aldığı, Feride Ö'in vefatından bankanın daha sonra haberi olduğu anlaşılmıştır.

Mahkemece hesap türünün belirlenmesi, sözleşme maddelerinin tetkiki için sözleşme aslı (veya onaylı sureti) bankadan getirtilmeden ve içeriği irdelenmeden, bilirkişi raporu alınmaksızın yetersiz açıklama ve gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir.

Oysa mahkemece yapılacak iş; dava konusu hesaba ait sözleşme getirtilip konusunda uzman ve içlerinde bankacı da olmak üzere üç kişilik bilirkişi kurulu aracılığı ile inceleme yaptırılıp uygun sonuç dairesinde karar vermekten ibarettir. Yukarıdaki maddi ve hukuki olgular dikkate alınmadan eksik araştırma ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Sonuç: Bu itibarla yukarda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı biçimde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istem halinde temyiz edene iadesine, 23.06.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.
Alıntı:
T.C. YARGITAY
11.Hukuk Dairesi

Esas: 2005/7670
Karar: 2005/7390
Karar Tarihi: 08.07.2005


Taraflar arasında görülen davada Ankara Asliye 5. Ticaret Mahkemesi'nce verilen 16.10.2003 gün ve 2000/581-2003/543 sayılı kararı onayan Daire'nin 10.02.2005 gün ve 2004/2896-2005/1066 sayılı kararı aleyhinde davacılar vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği de anlaşılmış olmakla, dosya için düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

Davacılar vekili, müvekkillerinin davalı bankanın DTH vadeli hesabına (150.000) USD ve (100.000) DEM yatırdıklarını, açılan hesapların müşterek hesap olduğunu, müvekkillerinin aynı zamanda dava dışı A… A.Ş.nin de ortakları olduğunu, bu şirkette çalışan Ü…'in ayrılmasından sonra yapılan incelemede, bu kişinin (97.381) USD ve (3280) DEM parayı yetkisiz olarak hesaplardan çektiğinin anlaşıldığını, müvekkillerinden Mustafa tarafından anılan şahsa her hangi bir yetki verilmediğini, kaldı ki Mustafa'nın tek başına hesap sahibi olmadığını, söz konusu talimatın bu açıdan da geçersiz olduğunu, yapılan işlemlerin usul, yasa ve bankacılık uygulamalarına açıkça aykırı olduğunu ileri sürerek, (97.381) USD ve (3280) DM alacağın ödeme tarihlerinden itibaren faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafın temyizi üzerine Dairemizce onanmıştır.

Davacılar vekili, karar düzeltme talebinde bulunmuştur.

1- Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere ve 11.11.1998 tarihli talimatın davacılardan Mustafa'ya ait tüm hesaplardan para çekme yetkisini içermesine göre, davacılar vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair karar düzeltme itirazlarının reddi gerekmiştir.

2- Ancak, hükmü dayanak yapılan bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere her iki hesaba ait belgelerde her iki davacının da adı yazılıdır. Bu halde açılan hesapların bir ortak hesap olduğunun kabulü gerekir. Hesabın açılmasına ilişkin belgelerde davacılardan S….'in imzasının bulunmaması veya anılan davacının hesap açılması hususunda yazılı başvurusunun olmaması belirtilen şekilde açılan hesabın ortak hasep olma niteliğini değiştirmez. Kaldı ki, davalı banka da davadan önce gönderdiği 23.05.1999 tarihli cevabi ihtarnamede hesabın niteliğinin müşterek olduğunu kabul ettiği gibi, davacı tarafın delil olarak dayandığı her iki davacı adına ayrı ayrı stopaj yapıldığına dair belgelere de karşı çıkmamıştır. Bu itibarla, mahkemece hesabın ortak hesap olduğunun kabulü ile ortak hesabın teselsüllü bir müşterek hesap mı, yoksa teselsülsüz bir müşterek hesap mı olduğu da değerlendirilmek suretiyle neticesine göre bir karar verilmek gerekirken, anılan hususlar gözden kaçırılarak yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmadığından davacılar vekilinin bu yönlere ilişen karar düzeltme itirazlarının kabulüyle, Dairemizin 2004/2896 esas, 2005/1066 karar ve 10.02.2005 tarihli onama ilamının ortadan kaldırılarak, yerel mahkeme kararının davacılar yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin sair karar düzeltme itirazlarının reddine, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin karar düzeltme itirazlarının kabulüyle Dairemiz onama ilamının ortadan kaldırılarak, yerel mahkeme kararının davacılar yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin, temyiz ilam ve karar düzeltme harçlarının karar düzeltme isteyene iadesine, 08.07.2005 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Saygılar.
Old 20-08-2010, 21:17   #3
Hümanist Sessizlik

 
Dikkat

Çok çok teşekkür ederim ulaşamadığım kararları sunduğunuz için sayın Ufuk.

Yargıtay Esas No :
2005/1086
Yargıtay Esas No :2004/360
Yargıtay Esas No :2000/2935

Ulaşamadığım şu üç karar için de yardımcı olmak isteyen varsa ve yardımcı olursa çokça sevineceğim.
Old 23-08-2010, 10:25   #4
dogukansavas

 
Varsayılan

Esas No :2004 / 360 Karar No:2004 / 341
Merci:Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Tarih : 22/09/2004

Özü : HAK ARAMA ÖZGÜRLÜĞÜ OLARAK TANIMLANAN İHBAR VE ŞİKAYET HAKKININ KAYNAĞI, ANAYASA'DIR. BU HAK DA, HER TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜK GİBİ KÖTÜYE KULLANILAMAZ. KÖTÜYE KULLANIM, DEĞER YARGISI ALT BAŞLIKLARINDAN OLAN HUKUKA AYKIRILIK ÖLÇÜTÜNÜN OLAYA UYGULANMASIYLA BELİRLENİR. ELBETTE ELDEKİ KANIT YA DA EN AZINDAN EMAREYE DAYANAN İHBAR VE ŞİKAYET HUKUKA AYKIRI OLAMAZ; BU KONUDA HİÇBİR TARTIŞMA YOKTUR. TARTIŞMA, EMARE YÖNÜNDEDİR. DIŞ ÇEVREYE SUNULMAMIŞ, BİR BAŞKA SÖYLEYİŞLE SATAŞMA (MUARAZA) KONUSU OLMAMIŞ, KARALAMA (MÜSVETTE), TASARI VE TASLAKLAR, HUKUKÇA DEĞER TAŞIMADIKLARINDAN ŞİKAYETE HAK VEREN NESNELERDEN DEĞİLDİR. DAVALININ ŞİKAYETİNE TEMEL ALDIĞI TASLAK, BU KABİLDENDİR. ADALET BAKANLIĞI DA DURUMU BU YOLDA DEĞERLENDİRMİŞ, DAVACI İÇİN KOVUŞTURMA İZNİ VERMEMİŞTİR.



DAVA : Taraflar arasındaki manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy 2.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 16.07.2002 gün ve 2001/425 E. 2002/874 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 25.03.2003 gün ve 2002/11549-2003/3538 sayılı ilamı ile; (...Dava, haksız şikayet nedeniyle tazminat istemine ilişkindir. Davacı davalı tarafından verilen şikayet dilekçesinde avukat olduğunun belirtilmemesi nedeniyle bürosunun polisler tarafından aranmak istenmesi ve menfaat amaçlı suç örgütü oluşturarak sahte belgelerle hisseleri gasbetmeye çalışmakla suçlanması ve karakola götürülmek istenmesi nedeniyle manevi tazminat isteminde bulunmuş, yerel mahkemece şikayetin zayıf ve dolaylıda olsa emareye dayandığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı ve davalı İstanbul Barosuna kayıtlı olarak Avukatlık yapmaktadırlar. Davacı R. İ. adlı ABD firmasının vekilidir. Anılan şirket Türkiyedeki P. R. Menkul Kıymetler A.Ş.nin %50 ortağıdır. Şirketin diğer ortakları TC uyruklu H. K. ve M. R. K.in vekili ise davalıdır. H. K. ve M. R. K. , P. R. James Yatırım Menkul Kıymetler A.Ş.nin Yönetim Kurulu üyeleridir. H. K. şirketteki hissesini K. Holdinge devretmiş ancak Holding tarafından P.-R. J. Yatırım Menkul Kıymetler A.Ş.nin Yönetim Kurulunda K. Holding Yönetim Kurulu Üyesi olarak temsile yetkili kılınmıştır. H. K.in hisselerini devretmesinden sonra davacının ABDde yaşayan müvekkillerinin talimatı ve K.lere ait hisselerin ABDli hissedarlar tarafından alınma girişimleri sırasında H. K.in şirketten ayrılması ile oluşacak yeni Yönetim Kuruluna ait bir taslak ile Mehmet R. K.in hissesini devretmesi ihtimali düşünülerek oluşacak Yönetim Kuruluna ait bir taslak hazırlanmıştır. Anılan ve sahte olduğu iddia edilen yeni Yönetim Kurulu oluşturulmasına ilişkin, taslaklar tarih ve sayı taşımadığı gibi davalının müvekkillerinin imzasını taşımadığından geçersiz olup karar defterine de işlenmemiş ve yasal geçerliliği olmayan belgelerdir. Bu kararların davalının müvekkillerine ulaşması üzerine M. R. K. davacı ve ABDli ortaklar ile görüşmüş ve ileride doğabilecek durumlara hazırlıklı olunması ve ABDde uygulamanın bu yönde olduğu açıklanmıştır. Olayların bu şekilde gelişmesi üzerine davalı müvekkili H. K. adına Cumhuriyet Savcılığına verdiği şikayet dilekçesinde davacının Avukat kimliğini gizleyerek ve dava dışı olan ve şirkette hissedar, görevli olan şahıslarla birlikte davacının menfaat amaçlı suç örgütü kurarak sahte belgelerle hisseleri gaspetmeye çalıştığını iddia etmiş, kaçmasının önlenmesi için yasal tedbirlerin alınmasını istemiştir. Davalı hukukçu kimliği nedeni ile müvekkillerinin işyerine ulaşan Yönetim Kurulu Kararlarının hukuken geçerli belgeler olmadığını bilebilecek durumdadır ve dava dışı şahıslar tarafından davacı ve davalının müvekkilleri aleyhine yürütülen yasal işlemler nedeniyle davacının avukat olduğunun davalının bilgisi dahilinde olduğu dosyadaki belgelerden anlaşılmaktadır. Buna rağmen şikayet dilekçesinde davacının kimliğini gizlediğinden davacının işyerine polisler giderek büroyu aramak istemişler ve davacıyı ifade vermek için karakola davet etmişlerdir. Davacının bürosunda bulunan müvekkilleri önünde gelişen bu olay üzerine davacı soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısını arayarak durumu izah etmiş ve savcının talimatı üzerine de karakola götürülmemiştir. Bu olay nedeniyle davacının davalıyı İstanbul Barosuna şikayeti üzerine yapılan inceleme sonucu Baro Yönetim Kurulunca davalı hakkında disiplin soruşturması açılmasına karar verilmiş ve Baro Disiplin Kurulu tarafından uyarı cezası ile cezalandırılmıştır. Davacı hakkında ise Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü 1/6/2001 tarihinde soruşturma izni verilmesine yer olmadığına karar vermiştir. Olayların yukarıda anlatılan gelişimine göre davacı hakkında yerel mahkeme kararında belirtildiği gibi azda olsa emare olmakla beraber davacının avukat olduğunun bilerek belirtilmemesi nedeniyle işyerine baskın yapılmasına neden olduğundan davalı kusurludur, davacının kişilik haklarına saldırı oluşmuştur. Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilmeksizin ve yukarıda anılan gerekçeyle davanın reddedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. TEMYİZ EDEN : Davacı vekili Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, haksız şikayet nedeni ile uğranılan zararın giderimine ilişkindir. Taraflar avukattır. Davacı, Amerikadaki bir şirketin vekilidir. O şirket, Ülkemizdeki bir başka şirketin de ortağı durumundadır. Davacı, ayrıca buradaki şirket yönetim kurulunda olan iki yabancının, davalı da vatandaşımız olan ortaklardan birinin vekilliğini yapmaktadır. Davacı, dava dilekçesinde; ortaklar arasında bir pay devrinin söz konusu olduğunu, onun için bir taslak metin hazırladığını; davalının, kendisinin (davacının) avukat kimliğini gizleyerek bu metin dolayısıyla C.Savcılığına ihbarda bulunduğunu, Mali Şube görevlilerinin avukatlık bürosuna gelerek taslak aslının bulunması için arama yapmaya ve kendisini götürmeye kalkıştıklarını; davranış biçiminin personel yanında onurunun zedelenmesine yol açtığını bildirerek davalının manevi tazminatla sorumlu tutulmasını istemiştir. Davalı, vekil sıfatıyla yaptığı şikayet nedeni ile kendisine husumet yönetilemeyeceğini; şikayetin, hak arama amacına yönelik olduğunu savunmuştur. Mahkemece 16.07.2002 günlü kararla davalının, vekiledeni adına ve verilen yetkiye dayanarak şikayette bulunduğu olayda bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığının söz konusu bulunması nedenleri ile dava reddedilmiş ve bu karar, Yüksek Özel Dairece, giriş bölümünde açıklanmış olan gerekçeyle bozulmuş; 17.03.2004 günlü direnme kararında da mahkeme, önceki gerekçesini yinelemiştir. İlkin, vekalet, BKnun 386.maddesi uyarınca yükümlenilen işlerin yönetimi ve o doğrultudaki hizmetleri kapsar. Haksız eylem, asla bu kapsamda olamaz. Vekil, vekalet görevini yerine getirirken işlemi haksız eylem oluşturduğunda sonucuyla bizzat sorumlu tutulur; vekiledenin katkısı bulunduğunda, vekalet verdiği için değil, haksız eyleme katıldığı için ayrıca sorumluluğuna gidilir. Burada, dilekçeyi veren davalı olduğundan onun eyleminin tazminat gerektirip gerektirmeyeceği irdelenmelidir. Hak arama özgürlüğü olarak tanımlanan ihbar ve şikayet hakkının kaynağı, Anayasa'dır. Bu hak da, her temel hak ve özgürlük gibi kötüye kullanılamaz. Kötüye kullanım, değer yargısı alt başlıklarından olan hukuka aykırılık ölçütünün olaya uygulanmasıyla belirlenir. Elbette eldeki kanıt ya da en azından emareye dayanan ihbar ve şikayet hukuka aykırı olamaz; bu konuda hiçbir tartışma yoktur. Tartışma, emare yönündedir. Dış çevreye sunulmamış, bir başka söyleyişle sataşma (muaraza) konusu olmamış, karalama (müsvette), tasarı ve taslaklar, hukukça değer taşımadıklarından şikayete hak veren nesnelerden değildir. Davalının şikayetine temel aldığı taslak, bu kabildendir. Adalet Bakanlığı da durumu bu yolda değerlendirmiş, davacı için kovuşturma izni vermemiştir. Öyleyse yerel mahkeme gerekçesinin bu konuyla ilgili ikinci bölümü de davanın reddi için neden olamaz. Emare, onun gösterdiği amaca yönelik şikayette, hukuka uygun davranmış olduğu için şikayet edeni sorumluluktan kurtarır. İşaret ettiği konu dışında kalmış olan ithamlar ise hukuka aykırı olur. Şikayetçinin, o bölüm için hakkını kötüye kullandığı kabul edilir. Kişiyi, hakkında belli bir suç işlediği yolundaki hükümlülüğe götürmeyecek düzeyde kanıtlar ya da o doğrultudaki emare bulunması, onun ilgisiz başka suçlar işlediği biçimindeki ithamlara da katlanmasını gerektirmez. Bu, kaydı bile gerekmeyen basit kuralın, hukuk alanında mantıksal bir sonucu vardır: Bahane, hukuka aykırılığı ortadan kaldırmaz; batı hukuk uygulamalarında yerini bulduğu üzere (Almanca druglift, İngilizce the lift of weil) perdenin kaldırılması yöntemiyle gizlenen amaç ve eylem çıkartılıp sergilenerek sorumluluk belirlenmelidir. Somut olayda davalı, taslağı emare sayarak şikayete bahane yapmış ve davacının avukat olduğunu gizleyerek bürosunu, ticari işyeri gibi aratma girişiminde bulunmuş; kolluk kuvvetlerince ifadesinin alınması yolunda onları yönlendirerek avukatın kişilik haklarını zedelemiştir. Bozma kararında da aynı görüşün benimsendiği, ancak mahkeme kararında belirtildiği gibi azda olsa emare olmakla beraber denilmek suretiyle, maddi yanılgıya dayalı bir yazım karışıklığı olduğu açıktır. Zira emare, zaten kanıt düzeyine yükselmemiş belirtilerdir. Onun azı çoğu olmaz. Yollama yapılan yerel mahkeme kararındaki anlatım da bu biçimde yer almamaktadır. Vurgulanan, davacının mesleki kimliğinin gizlenmiş olmasıdır. Direnme kararındaki gerekçede, anılan konuda açıklama yoktur. Gerekçe, olayda emare bulunduğuna yoğunlaştırılmıştır. Emare olarak benimsenen taslak ise böyle bir nitelik taşımamaktadır ve fakat zarar verdirilmeye yönelik davranışa bahane edilmiştir. Eğer kolluk güçleri, şikayet üzerine umulmayan bir davranışa girip zarar doğurmuş olsaydı ve zarar, salt o nedenle doğmuş olsaydı, illiyet kesilir yada zarar tırmandırılmış olsaydı artanla davalı sorumlu olmazdı. Oluşumda böyle durumlar yoktur. Şikayetteki biçimle zarar arasında uygun illiyet bağı vardır. Öyleyse davalı sorumlu tutulmalıdır. Ulaşılan bu sonucun doğruluk sağlanmasının yapılması; oluşabilecek kuşkuların da silinmesi bakımından konumuzla ilgili iki gelişime yer verilmesi gerekli görülmüştür: Bunlardan biri, İsviçre Türk Hukuk uygulamasında manevi tazminat koşulları olarak öngörülen, zarar ve kusurdaki ağır olma unsurlarının, önce içtihat ve sonra yasa değişiklikleriyle ortadan kaldırılmış olmasıdır. İkincisi ise gene bu ortak hukukta içtihat yolu anılan tavırdır: Zarar görenin kusuru, zarar vereninkine eşdeğer, giderek ondan ağır bile olsa gene de manevi tazminat gerekir. Böylece, maddi tazminatla arada bulunan anlamsız aykırılığa son verilmiş oldu. Açıklanan nedenlerle Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi anılan tüm bu ilkelere aykırı olduğundan direnme kararı da bozulmalıdır. S O N U Ç : Davacının vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMKnun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 22.09.2004 gününde yapılan 2.görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Bankadaki Hesapların Haczi Av. Murat E. Meslektaşların Soruları 9 08-05-2008 19:09
Bankadaki Param Konuk Kadınlara Hukuki Destek Merkezi (KAHDEM) 1 15-03-2008 19:50
Maliye elektronik postayla hesaplara haciz koyacak Av.Mehmet Saim Dikici Hukuk Haberleri 2 21-03-2007 12:41


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06402898 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.