|
Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun] |
16-05-2012, 10:24 | #1 |
|
Kendisini Şirket Yetkilisi Olarak Tanıtıp Bono Düzenleyenin Sorumluluğu
İnşaat işleriyle uğraşan ve ihalelere giren bir şirkete ait iki adet bono için ihtiyadi haciz kararı alıp hakediş alacaklarına haciz koyduk. Hacizden hemen sonra icrai haciz için gerekli işlemleri yaptık. Takibe konu bonoların üzerine şirket kaşesini vurup imzalayan kişi, kendisini (borçlu) şirketin yetkilisi olarak gösterip işlemler yapmış. Bu arada teminatları iade almış, hakediş alacaklarını hesabına aktarmış vs. Tüm hakediş evrakları ve ihaleyle ilgili diğer evraklarda şirket kaşesinin üzerinde bu kişinin imzası bulunmaktadır. Haricen yaptığımız araştırmada bu şahsın vekaletname ile işleri takip ettiğini öğrendik. Ancak vekaletnamede kendisine kambiyo senedi düzenleme yetkisi verilmemiş.
Bu arada borçlu şirket icra hukuk mahkemesinde dava açarak imzaya itiraz edip takibin geçici durdurulmasını sağladı. Biz, bonolordan şirketin sorumlu tutulmasını istiyoruz. Eğer bonoların imzalayanın şahsi sorumluluğuna karar verilirse ihtiyadi haciz ile haczedilen para iade edilecek. Daha önce forumda, dürüstlük kuralı gereğince şirket adına hareket edenin değil, şirketin sorumlu tutulması gerektiğine dair 2007 yada 2008 tarihli bir yargıtay kararı okumuştum. Ancak iki gündür aramama rağmen bir türlü o kararı bulamadım. Şirketin sorumluluğuna gidilmesi gerektiğini belirten yargıtay kararı ve görüşlerini paylaşacak arkadaşlara şimdiden teşekkür ederim. |
16-05-2012, 11:34 | #2 |
|
Borçlu şirketin imza itirazında bulunması halinde takibin iptaline karar verileceği kanaatindeyim.
Şirket yetkilisi olmadığı halde şirket yetkilisiymiş gibi hareket ederek bono düzenleyen kişi/kişiler hakkında "resmi belgede sahtecilik" ve "nitelikli dolandırıcılık" suçlarından ötürü suç duyurusunda bulunabilirsiniz. |
17-05-2012, 08:55 | #3 |
|
Belirttiğiniz durumda artık şahsen sorumluluk durumu sözkonusu olacaktır. TTK 690. madde burada gerekli atıfları yapmaktadır.
|
17-05-2012, 16:59 | #4 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın Akçadağ, verdiğiniz yanıt için teşekkür ederim. Olayın cezai yönünün farkındayım ancak şu anda bizim için öncelikli olan bu değil. Galiba burada ticari mümessil ve ticari vekil ayrımı önem teşkil ediyor. Eğer ticari mümessil olarak atanmışsa şirketin kambiyo seneterinden dolayı sorumluluğu bulunmakta ancak vekaletname ile işleri takip ediyor ve vekalletnamede kambiyo senedi düzenleme yetkisi verilmemiş ise şirketin sorumluluğu bulunmamaktadır. |
18-05-2012, 09:26 | #5 | |||||||||||||||||||||||
|
Sn. Mehmet Sirn, yol gösterebileceği düşüncesiyle aşağıdaki kararı ekliyorum. Ancak şirketin kabul etmesi halinde böyle bir yetkisi olmasa dahi şirket yetkilisinin yapmış olduğu işlemler şirketi bağlar, sizin olayınızda şirket itirazda bulunduğuna göre, sadece bonoyu imzalayan yetkisiz kişinin sorumluluğu yoluna gidebilirsiniz. Dolayısıyla İcra Hukuk Mahkemesinin kararı yerindedir. Esas :2011/12-549 Karar:2011/644 Tarih:19.10.2011 YARGITAY İLAMI Taraflar arasındaki ‘‘imzaya, borca itiraz, takibin iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Konya 3.İcra Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 21.01.2010 gün ve 2008/283 E. 2010/33 K. Sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, YARGITAY 12.Hukuk Dairesi’nin 27.09.2010 gün ve 2010/8450 E.2010/21302 sayılı ilamı ile; (‘‘...İİK’nun 169-a/3 üncü maddesinde; ‘‘Borçlunun ibraz ettiği belge altındaki imza alacaklı tarafından inkar edilirse, icra hakimi, 68-a maddesindeki usule göre yapacağı inceleme neticesinde imzanın alacaklıya ait olduğuna kanaat getirdiği takdirde borçlunun itirazının kabulüne karar verir...” Aynı kanunun 68-a/3 üncü maddesinde ise; ‘‘Tatbike medar imza mevcutsa bununla, yoksa borçluya yazdıracağı yazı ve attıracağı imzayla yapılacak mukayese ve incelemelerden veya diğer delil ve karinelerden icra mahkemesi, reddedilen imzanın borçluya aidiyetine kanaat getirirse, itirazın muvakkaten kaldırılmasına karar verir...” düzenlemelerine YER VERİLMİŞTİR. Bu düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere borçlunun tatbike elverişli imzası bulunamazsa incelemeye esas olmak üzere kendisine icra mahkemesi önünde yazı yazdırılıp imza attırılır. Somut olayda borçlu şirket tarafından, çekteki keşideci imzasının şirket yetkilisine ait olmadığı itirazında bulunulmuş, ancak şirket yetkilisi olan ...'nın babasına sözlü olarak çek imzalaması için yetki verildiğinin şirket yetkilisi tarafından kabulü yeterli olmayıp, bu yöndeki beyan borçlu şirketi BAĞLAYICI DEĞİLDİR. Bu nedenle yukarıda belirtilen yasa maddeleri uyarınca şirket yetkilisi İ. Ç. yönünden yöntemince imza incelemesi yaptırılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle davanın REDDİ İSABETSİZDİR...”) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki KARARDA DİRENİLMİŞTİR. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ: Dava, kambiyo senetlerine mahsus yolla yapılan icra takibinde borca ve imzaya itiraz, takibin iptali ve tazminat İSTEMİNE İLİŞKİNDİR. YEREL MAHKEMECE, davacı şirket yetkilisinin takibe konu çeki ve bunun gibi çekleri imzalaması için babasına sözlü olarak yetki verdiğini beyan edip, dava konusu çekin de şirket yetkilisinin verdiği bu sözlü yetkiye dayanarak imzalandığının kabul edilmiş olmasına göre, davacı şirketin imzaya itirazının reddine; bunun yanı sıra gerek yazı, gerekse rakam ile çek bedelinin 9.000,00.TL olduğu açıkça anlaşıldığından, davacı tarafça çekin bedele ilişkin gerek yazı ve gerekse rakam kısmında belirtilen miktarın anlaşılır olmaması nedeniyle kıymetli evrak özelliği bulunmadığı iddiasının da reddine KARAR VERİLMİŞTİR. Davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Daire’ce, borçlu şirket tarafından, çekteki keşideci imzasının şirket yetkilisine ait olmadığı itirazında bulunulmuş olmasına göre, şirket yetkilisinin sözlü olarak çek imzalaması için başkasına yetki verildiğini kabulünün yeterli ve bu yöndeki beyanının borçlu şirket açısından bağlayıcı olmadığı, şirket yetkilisi yönünden yöntemince imza incelemesi yaptırılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gereğine işaretle, KARAR BOZULMUŞTUR. YEREL MAHKEMECE, önceki gerekçeler yanında, davacı borçlunun konusu ve karar gerekçesi aynı olan Konya 2.İcra Hukuk Mahkemesinin 2008/493 E.2010/135 K. sayılı ilamının YARGITAY incelemesinden onanarak geçtiği ve tashihi karar sonucu kesinleştiği anlaşılmakla, hukuki istikrarın sağlanması amacıyla eski kararda direnilmesine KARAR VERİLMİŞTİR. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu’nun önüne gelen uyuşmazlık; Davacı şirket yetkilisinin sözlü olarak çek imzalaması için verdiği yetki ile çek imzalayan üçüncü kişinin hukuki durumunun ne olduğu ve şirket adına düzenlediği çek nedeniyle şirketin sorumlu tutulup tutulamayacağı, buradan varılacak sonuca göre imza incelemesine gerek olup olmadığı ve nihayetinde takibin iptalinin gerekip gerekmediği, NOKTASINDA TOPLANMAKTADIR. Uyuşmazlığın üzerinde toplandığı yön itibariyle, öncelikle vekâlet, temsil, ticari vekil ve ticari mümessil kavramları üzerinde durulmasında yarar görülmüştür: Vekâlet; 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun 386 ncı maddesi uyarınca yükümlenilen işlerin yönetimi ve o doğrultudaki hizmetleri kapsar. Genel (umumi) vekil, yalnız alışılagelmiş, olağan tedbirleri almağa yetkilidir; vekilin mutad dışı, olağanüstü işlemlerin yararı ve yapılması imkanı hakkında müvekkilin dikkatini çekmeğe ne derece mecbur olduğu hususu vekalet ilişkisinin güvene dayanan niteliği göz önünde tutularak, iyiniyet kurallarına göre tayin olunur(Tandoğan, Haluk Borçlar Hukuku, Özel Borç ilişkileri, c.II, Ankara, 1987, s. 396). Vekilin yaptığı muamele müvekkilini ilzam eder ise de, vekilin o muameleyi ifaya yetkili olması lazımdır. Bir kimse temsil yetkisi olmadığı halde başka bir kişi adına bir hukuksal işlem veya sözleşme yaparsa yetkisiz temsil sözkonusu olur.Yine bir kimse üçüncü bir kişiyle başkası adına bir hukuksal işlem yaptığı zaman temsil yetkisini haiz değilse, yapılan işlemin hüküm ve sonuçları hiçbir şekilde temsil olunanın hukuksal alanında meydana gelmez.Temsil yetkisi olmadan başkası adına hukuksal işlem yapan kimseye yetkisiz mümessil denir(Bkz. Eren, Fikret: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, c.1, 4.bası, İstanbul, Sevinç Matbaası,. 1991, sh. 543). Genel olarak ticari senetle borç altına giren kimse o SENEDİ İMZALAYANDIR. Ancak bazı hallerde bir şahıs senedi başkasının namına imzalamış olabilir. İşte bu durumda temsil söz konusu olur. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda temsile ilişkin hükümler bulunmadığından 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun temsile ilişkin hükümleri uygulanır. Temsil yetkisi kanundan ya da sözleşme ilişkisinden doğabilir. (Ertekin Erol,Karataş İzzet Uygulamada Ticari Senetler, Turhan Kitabevi,Ankara,1998 s: 127). Temsilcinin temsil yetkisi yoksa temsil olunduğu söylenen şahsı Kambiyo senetleri hukuku esasları çerçevesinde sorumlu tutmak mümkün değildir; zira kendisinin doğumuna yol açtığı herhangi bir hukuki görünüş yoktur (Öztan Fırat Kıymetli Evrak Hukuku, 12.bası,Turhan Kitabevi, Ankara,2006,s:77). 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 590. maddesi gereğince temsil yetkisi bulunmadığı halde temsilci gibi senet imzalayan kimse o senetten dolayı bizzat sorumlu olur. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 388 inci maddesi gereğince vekilin kambiyo taahhüdünde bulunabilmesi için özel yetkiyi haiz olması gerektiği gibi, ticari vekilin böyle bir taahhüt altına girmesi de aynı kanunun 453 üncü maddesinde özel yetkinin bulunması KOŞULUNA BAĞLANMIŞTIR. Ancak, yine bu Kanununun 450. maddesine göre, ticari mümessil böyle özel bir yetkisi olmadan kambiyo taahhütlerinde bulunabilir. Ticari hayattaki yoğunluk ve karmaşıklık, ticari işletme sahibinin, belirli bir büyüklüğe ulaşmış olan işletmesini tek başına yönetmesini neredeyse imkânsızlaştırdığı için, yardımcı kullanması zorunlu HALE GELMEKTEDİR. Ticari mümessil ve ticari vekil, bu yardımcılardan ikisidir. Gerek ticari mümessillik ve ticari vekillik; gerekse diğer yardımcılıklar (örneğin komisyoncu, acente gibi) 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 32 nci maddesinde düzenlenmiş olan temsil müessesesinin, ticari hayatın söz konusu gereklerinden kaynaklanan, bu gerekliliklere uydurulmuş ÖZEL TÜRLERİDİR. Önemli bir ortak yön olarak, hem ticari mümessillik ve hem de ticari vekillik, tek taraflı bir hukuki işlemle verilen bir temsil yetkisini içerirler ve bu temsil yetkisinin verilmesinde etken olan alt ilişkiden bağımsız bir nitelik taşırlar. Ticari mümessil, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 449/1 inci maddesinde, ‘‘Bir ticarethane veya fabrika veya ticari şekilde işletilen diğer bir müessese sahibi tarafından işlerini idare ve müessesenin imzasını kullanarak bilvekale imza vazetmek üzere sarih veya zımni kendisine mezuniyet verilen kimse” olarak tanımlanmış; maddenin 2 nci fıkrasında, ‘‘Müessese sahibi, vekâletnameyi ticaret siciline KAYDETTİRMEYE MECBURDUR. Ancak kayıttan evvel dahi mümessilin muameleleriyle MÜLZEMDİR.” hükmüne YER VERİLMİŞTİR. Ticari vekil ise, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 453/1 inci maddesindeki tanıma göre, ‘‘Ticari mümessil sıfatını haiz olmaksızın bir ticarethane veya fabrika veya ticari şekilde işletilen diğer bir müessese sahibi tarafından müessesenin bütün işleri veya muayyen bazı muameleleri için temsile memur edilen kimse”dir. Maddenin 2 nci fıkrasında, ticari vekilin yetkilerinin mutad işlerin tümünü kapsadığı, ancak, açık bir yetki verilmedikçe ticari vekilin bazı işlemleri YAPAMAYACAĞI BELİRTİLMİŞTİR. Tahdidi olarak gösterilen, özel yetkiyi gerektiren işlerden biri de, şirket ADINA BORÇLANMAKTIR. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun bu tanımlamaları itibariyle, ticari mümessil ve ticari vekil arasında, ana hatlarıyla şu farkların bulunduğu görülmektedir: Ticari mümessilin, bir işletmenin tüm işlerini idareyle görevlendirilmesine ve böylece, işletmenin belirli yetkilere sahip ‘‘idarecisi” niteliğinde olmasına ve adeta işletmenin sahibiymiş gibi işletme konusuna giren tüm işlemleri (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 451 inci maddesindeki sınırlamalar dışında) yapabilme yetkisine sahip bulunmasına karşın, ticari vekilin temsil yetkisi, işletmenin olağan işleriyle sınırlıdır; ticari vekil, işletmenin yönetimine ve yürütülmesine ilişkin yetkilere SAHİP DEĞİLDİR. Dolayısıyla, ticari mümessil işletmenin olağan ve olağanüstü nitelikteki bütün işlerini yapma yetkisine sahip olduğu halde, ticari vekil, kural olarak sadece olağan işleri yapabilir; ticari vekilin, olağan işler dışında kalan alanlarda işletmeyi temsilen işlem yapabilmesi, ancak, işletme sahibince o konuda özel olarak YETKİLENDİRİLMESİYLE MÜMKÜNDÜR. Bir başka fark da şudur: Ticari temsilcinin tersine ticari vekil, ticaret siciline tescil edilemez. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 453/2 nci maddesindeki açık hükme göre de, ticari vekilin müvekkilini borç altına sokabilmesi için, bu konuda kendisine açıkça yetki verilmiş OLMASI ŞARTTIR. Oysa, ticari mümessilin borç altına sokan işlem yapabilmesi, bu yönde açık ve ayrıca verilmiş bir yetkinin varlığına bağlı değildir (Prof.Dr. Feyzi Necmeddin Feyzioğlu, Ticari Mümessiller ve Diğer Ticari Vekiller, Ord.Prof.Dr.Halil Arslanlı’nın Anısına Armağan, İ.Ü.H.F. Yayını, Fakülteler Matbaası, İstanbul 1978, sh: 407 ve devamı; Prof.Dr.Sabih Arkan, Ticari İşletme Hukuku, 6.Baskı, Sözkesen Matbaası, Ankara 2001, sh: 167 ve devamı; Prof.Dr.Ünal Tekinalp, Kambiyo Senetlerinde Temsile İlişkin Bazı Sorunlar, Temsil ve Uygulamada Vekalete İlişkin Sorunlar Sempozyumu, 14-16 Haziran 1976, İÜHF Yayını, Sulhi Garan Matbaası, İstanbul 1977, sh: 35 ve devamı; Dr. İsmail Kırca, Ticari Mümessillik, Yetkin Yayınları, Ankara 1996, sh: 33 ve devamı). Yukarıda değinildiği üzere, gerek ticari mümessilin ve gerekse ticari vekilin temsil yetkisi, işletme sahibinin (tüzel kişiliğe sahip işletmelerde, temsile yetkili olanın) tek taraflı bir hukuki İŞLEMİNE DAYALIDIR. Herhangi bir şekil şartına tabi olmamakla birlikte, yasal düzenlemeler çerçevesindeki yerleşik uygulamada, işletme sahibinin bu konudaki tek taraflı hukuki işleminin, genellikle yazılı bir vekâletname verilmesi şeklinde tezahür ETTİĞİ BİLİNMEKTEDİR. Vurgulanmalıdır ki, yukarıda yapılan açıklamaların da ortaya koyduğu gibi, bir kişinin ticari vekil mi, yoksa ticari mümessil mi olduğunun çekişmeli bulunduğu hallerde, öncelikle, o kişiye işletme sahibi (veya işletmeyi temsile yetkili kişi) tarafından verilen yetkilerin içerik ve kapsamları dikkate alınarak bir DEĞERLENDİRME YAPILMALIDIR. Eğer verilen yetkiler, işletmenin hem olağan ve hem de olağanüstü nitelikteki bütün işlerinin idare edilmesine olanak tanıyan bir içerik ve genişlikte ise, ortada ticari mümessilin bulunduğu; buna karşılık, sadece olağan işlerle sınırlı bir yetki verilmiş ise, ticari vekilden söz edilmesi gerektiği KABUL EDİLMELİDİR. Yeri gelmişken şu da belirtilmelidir ki; olağan işlerin neler olduğunun belirlenmesinde, hem işletmenin niteliği, iş hacmi gibi unsurlar, hem de, yapılacak işlemlerin türü ve değeri göz ÖNÜNE ALINMALIDIR. Örneğin, işletmenin satış politikasında değişikliğe gitmek, işletmede kullanılan makineleri daha yeni teknolojiyle üretilmiş olanlarla değiştirmek konusunda sözleşmeler yapmak, olağanüstü nitelikteki İŞLEMLERDEN SAYILMAKTADIR. Nitekim, Hukuk Genel Kurulu’nun 30/01/1980 gün ve 1979/1692 E, 1980/170 K ,19.04.2006 gün, 2006/19-165 E., 2006/213 K.; 29.11.2006 gün ve 2006/12-758 E., 2006/754, 05.11.2008 gün ve 2008/15-651 E, 2008/654 sayılı kararlarında da aynı İLKELER BENİMSENMİŞTİR. Somut olay bu çerçevede değerlendirildiğinde: Konya 4.İcra Müdürlüğü’nün 2008/2899 Es. sayılı dosyası ile; Davacı alacaklı Kuşat Ambalaj A.Ş vekili tarafından borçlu A… Gıda Ltd.Şti. aleyhine04.03.2008 tarihli takip talebi ile 23.02.2008 tarih ve 9.000,00 TL bedelli bir adet çek nedeniyle Konya Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 30.12.2009 tarihli ihtiyati haciz kararına dayanılarak 9.000,00 TL.asıl alacak olmak üzere 9.723,28 TL.nin TAHSİLİ İSTENMİŞTİR. Örnek 10 kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla yapılacak takipte ödeme emri, davalı borçluya 06.03.2008 tarihinde TEBLİĞ EDİLMİŞTİR. Davacı borçlu A… Gıda Ltd.Şti. vekili, 10.03.2008 tarihinde eldeki davayı açmış; takibe konu çek, kambiyo senedi vasfı taşımadığından takibe, imzaya, borca, faize ve tüm ferilerine İTİRAZ ETMİŞTİR. Bu arada Konya 3.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2009/31 Es. Sayılı dosyasında; A… Gıda Ltd.Şti yetkilisi İ. Ç. ve babası M. Ç. hakkında resmi evrakta sahtecilik, bankayı aracı kılmak suretiyle dolandırıcılık ve karşılıksız çek keşide etmek suçlamasıyla açılan ceza davasında sanık durumundaki İ. Ç. savunmasında; il dışına çıktığı zamanlarda dükkanda kalan babası M. Ç.’a çeklerini kullanması gerekirse imzalaması konusunda sözlü yetki verdiğini; çekleri davalı şirket adına imzalayan M. Ç. da savunmasında; davalı şirketin sahibi olduğunu ancak bu iş yerinin resmi kayıtlarda oğlu olan diğer sanık adına kayıtlı olduğunu, fiilenoğluyla beraber çalıştırdıklarını, oğlu il dışında iken çeki İMZALADIĞINI BELİRTMİŞTİR. Mahkemece direnme kararına dayanak yapılan Konya 2.İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2008/493 E.,2010/135 K sayılı dosyasında; Davacı A… Ltd.Şti. tarafından Kuşat A.Ş aleyhine açılan imzaya ve çeke itiraz davasında; davacı şirket yetkilisi müdür İ. Ç.’ın takibe konu çeki ve bunun gibi çekleri imzalaması için babası M. Ç.’a sözlü olarak yetki verdiği, bunun üzerine M. Ç.’ın oğlu davacı şirketi temsile yetkili müdür İ. Ç.’ın vermiş olduğu sözlü yetkiye dayanarak imzaladığını kabul ettiği, Konya 3.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 03/06/2009 tarihli duruşma zaptı ve davacı vekilinin 08/02/2010 tarihli dilekçesindeki beyanlarla bu hususların sabit olduğu, gerekçesiyle davanın reddine… KARAR VERİLMİŞTİR. Bu karar YARGITAY 12.H.D’nin 14.10.2010 gün ve 2010/10464-23394 sayılı ilamıyla onanmış; 12.05.2011 gün ve 2011/1873-9315 K. ile de karar düzeltme İSTEMİ REDDEDİLMİŞTİR. Hemen belirtmelidir ki, dava konusu takibe konu çeki ve bunun gibi başka davalara da konu olan çekleri davacı şirket temsilcisi İ. Ç.’ın verdiği sözlü yetkiye dayanarak babası M. Ç.’ın imzaladığı hususu taraflar arasında ÇEKİŞMELİ DEĞİLDİR. Böylece, imzanın kimin tarafından atıldığı uyuşmazlık konusu olmadığına göre, imza incelemesinin yapılmasına gerek olup olmadığı Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle tartışılmış; açıklanan olgu ve kabuller karşısında imza incelemesi yapılmasına gerek bulunmadığına oybirliğiyle KARAR VERİLMİŞTİR. İşin esasının tartışılmasında ise; imza incelemesine gerek olmamakla birlikte yetkisiz kişinin imzasının şirketi bağlamayacağı, bozma ilamından imza incelemesine ilişkin bölüm çıkarılarak, bu gerekçeyle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüşse de çoğunlukça bu görüş aşağıdaki GEREKÇELERLE BENİMSENMEMİŞTİR. Önemle vurgulanmalıdır ki, Kanunda ticari mümessilin iyiniyetli üçüncü kişilere karşı kambiyo taahhütlerinde bulunacağından söz edilmesinin nedeni, ticari senetlerin NİTELİKLERİNDEN DOĞMAKTADIR. Ticari senetlerin ticari işletmeyle olan ilgisi iyi niyetli üçüncü kişilerce kolaylıkla anlaşılamayacağından ticari mümessilin imzaladığı senetlerin iyi niyetli üçüncü kişiler bakımından işletmeyi BAĞLAYACAĞI ÖNGÖRÜLMÜŞTÜR. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 449 uncu maddesinin 2 nci fıkrası gereğince ticari işletme adına senet düzenleyen ticari mümessilin ticaret siciline tescil edilmemiş olması ticarethane sahibinin sorumluluğunu etkilemeyeceğinden çeki şirket adına imzalayan M. Ç.’ın ticari mümessil olarak ticaret siciline tescil ettirilip ettirilmediği hususunun araştırılması DA GEREKMEMEKTEDİR. Çek, bir tediye vasıtası olmakla beraber, hukukumuzda kambiyo senetleri ARASINDA SAYILMAKTADIR. Gerek Konya 3.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2009/31 Esas sayılı ceza dosyasında, davacı şirket yetkilisinin ve çeki imzalayan babasının savunmalarından gerek mahkemece direnme hükmüne dayanak alınan ve derecattan geçerek kesinleşen Konya 2.İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2008/493 E.2010/135 K sayılı dosya muhteviyatından dava konusu çeki imzalayan M. Ç.’ın şirketin işlerini idare ve müessesenin imzasını kullanarak kambiyo taahhüdünde bulunmayı da içerecek şekilde bilvekale imza vazetmek üzere kendisine mezuniyet verilen ticari mümessil olduğunun anlaşılmış olmasına göre, imzasıyla davacı şirketin sorumlu tutulması gerektiğinde DURAKSAMA BULUNMAMAKTADIR. Kaldı ki, vekaletin şümulunu düzenleyen 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 388 inci maddesi hükmü amir hüküm olmayıp, her zaman için aksi belirli koşulların varlığıyla uygulanabilir; bu hüküm daha çok temsil edilenle işlem yapan arasındaki ilişkide söz konusu olur ve örneğin kambiyo senedi şirket adına yetkili olmayan kişi tarafından düzenlendiğinde, şirket yetkilisinin bu işlemi KABUL etmesi halinde 388 inci maddedeki koşullar artık aranmaz; bu şekilde işlem yapılıp, şirket yetkilisi tarafından buna ses çıkarılmamış, daha önce de bu tür işlemler yapıla gelmiş ve teamül halini almışsa burada da zımni kabulün varlığı söz konusu olur ki, bu durumda da adına işlem yapılan şirketin sorumluluğunun KABULÜ GEREKİR. Sonuç itibariyle; yukarıda açıklanan hukuksal dayanaklar yanında, somut olayda, şirket yetkilisinin babasının daha önce de şirket adına kambiyo senedi tanzim ettiği, bunu yetkili bulunan oğlunun sözlü yetkilendirmesiyle yaptığı, bu yetkinin verildiği hususunda da şirket yetkilisinin kabulünün bulunduğu hususlarının diğer dava dosyaları ve kesinleşen karar kapsamıyla sabit olduğu, eldeki davaya konu çekin de bu şekilde düzenlendiği, artık taraflar arasında teamül haline gelen bu uygulamanın üçüncü kişiler karşısında şirketi bağlayacağı, bu nedenle davacı borçlu şirketin davasının reddine ilişkin mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğu KABUL EDİLMİŞTİR. Bu nedenlerle, direnme KARARI ONANMALIDIR. SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA, OYÇOKLUĞUYLA KARAR VERİLDİ. |
18-05-2012, 14:36 | #6 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın özfn_34 cevabınız için teşekkürler. Galiba bu durumda daha önce bizim için öncelikli olmayan olayın cezai boyutu devreye giriyor. Zira savcılık aşamasında cezai yaptırımdan kurtulmak için şirket yetkilisi tarafından takibe konu bonoların bilgileri ve onayları dahilinde düzenlendiği iddia edilebilir. Böyle bir durumda takibin iptaline karar verilmeyebilir. Ya da verilse bile temyiz aşamasında bozulabilir. Tabi savcılık şikayetimizi hukuki ihtilaf olarak değerlendirmezse... |
18-05-2012, 15:16 | #7 | |||||||||||||||||||||||
|
Sn. Sirn, Bence de öncelikle işin cezai boyutuyla ilgilenin, zira bir önceki mesajımda alıntıladığım kararda da göreceğiniz üzere baba hakkında bir ceza davası açılmamış olsaydı ve ceza alması ihtimali olmasaydı, muhtemelen o davada imzaya yetkili kişinin de yetkisiz kişinin imza attığı ve bu imzanın şirketi bağlamayacağı yönünde bir itirazı olacaktı. Denemekte fayda var. |
19-05-2012, 19:55 | #8 |
|
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ E. 1992/9367 K. 1993/8158 T. 30.11.1993 • YETKİSİZ TEMSİLDE TEMSİL EDİLENİN SORUMLULUĞU ( Yetkisiz Çek Keşide Etme ) • ÇEK KEŞİDE ETME ( Yetkisiz Temsilcinin ) • KÖTÜNİYET TAZMİNATI ( Kötüniyetli Olmayan Hamilden İstenemez ) 2004/m.72/f.5 6762/m.560,561,692,697 818/m.38 ÖZET : Yetkisiz temsilcinin düzenlediği başka çekleri temsil edilen benimseyip ödediğine göre, dava konusu çekten sorumlu tutulmak gerekir. Hamilin çekteki keşideci imzasının sıhhatini bilebilme olanağı bulunmadığından, İİK.nun 72/f.5 maddesi hükmüne göre kötüniyet tazminatına mahkum edilemez. DAVA : Taraflar arasındaki menfi tesbit davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraf vekilince temyiz edilmesi üzerine; dosya incelendi, gereği konuşuldu: KARAR : Davacı vekili, davalı bankanın keşidecisi müvekkili şirket, lehdarı D...... Bilgisayar olan, 29.12.1990 keşide tarihli 100.000.000.- liralık çeke dayanarak takibe geçtiğini, takibe konu çek altındaki imzanın müvekkili şirketin yetkili temsilcisinin eli mahsulü olmadığını ileri sürerek, takibe konu çek nedeniyle müvekkili şirketin davalı bankaya borçlu bulunmadığının tesbitine, % 40 tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, dava konusu çeki müvekkili bankaya davadışı Gökhan'ın temlik ettiğini, davacı şirket ile Gökhan arasında ticari ilişki bulunduğunu, çek, banka hesabı ve kaşenin davacı şirkete ait olduğundan, davacının çekteki imzanın bu şirkete ait olmadığını ispat etmesi gerektiğini savunarak davanın reddini savunmuştur. Mahkemece; iddia, savunma ve toplanan delillere göre çekteki keşideci imzasının davacı şirketin temsilcisi Mehmet'e ait olmadığı, çeki imzalayan Selahattin'in ticari vekil durumunda bulunduğunu, vekaletnamesinde kambiyo taahhüdünde bulunma yetkisine yer olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne, % 40 tazminat talebinin reddine karar verilmiş, karar taraf vekillerince temyiz edilmiştir. 1- Davalı banka, senedi davacı şirket kaşesi ile imzalayan Selahattin'in şirket adına temsilci sıfatıyla hareket ederek başka çekler de imzaladığını, bu çeklerin davacı şirketçe kabul edilip, ödendiğini ileri sürmüştür. Yetkisiz temsilde temsil edilenin, yetkisiz temsilcinin kendi adına imza almasına ses çıkarmayarak, yetkisiz temsil imzasının sonuçlarını yüklendiği durumlarda sorumluluğu vardır. Davalı banka, davacı şirketin temsil yetkisi bulunmayan Selahattin'in şirket adına keşide ettiği çekleri ödediğini ileri sürdüğüne göre, davacı şirketin, Selahattin'in yetkisiz temsiline tahammül gösterip göstermediğinin araştırılması gerekir. Bu durumda mahkemece, davacı şirketin çekle işleyen hesabının bulunduğu bankadan Selahattin'in şirket adına keşide ettiği çeklerin ödenip ödenmediğinin sorularak, sonucuna uygun bir karar verilmelidir. 2- Davacının temyizine gelince; Borçluyu menfi tesbit davası açmaya zorlayan takibin, haksız ve kötüniyetli olduğu anlaşılırsa talebi üzerine, İİK.nun 72/5. maddesi hükmünce borçlu yararına tazminata hükmedilir. Takibe konu çeki ciro yoluyla devralan davalı banka, çekteki keşideci imzasının sıhhatini bilebilme olanağı bulunmadığından kötüniyetli kabul edilemez. Davacı şirket vekilinin tazminat talebine ilişkin temyizinin bu nedenle reddi gerekmiştir. SONUÇ : Yukarıda birinci bendde açıklanan nedenlerle hükmün davalı yararına ( BOZULMASINA ), ikinci bedde açıklanan nedenlerle davacının temyiz itirazlarının ( REDDİNE ), davacının fazla ödediği peşin harcı ile davalının peşin harcının istekleri halinde iadesine, 30.11.1993 gününde oybirliğiyle karar verildi. |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Kira sözleşmesinde kiracının şirket olmasına karşın taşınmazın "mesken" olarak imza atan şirket yetkilisi tarafından kullanılması / takibe itiraz | Av.Günar | Meslektaşların Soruları | 16 | 17-12-2011 16:29 |
eskiden şirket yetkilisi olan şahsın yaptığı işlemlerden şirket sorumluluğu | law10 | Meslektaşların Soruları | 4 | 01-05-2011 18:58 |
bono:lehdar kısmında düzenleyenin adının bulunması | limpid | Meslektaşların Soruları | 1 | 15-12-2009 15:12 |
şirket yetkilisi olmayan çalışanın 3. kişi şirket lehine geçersiz istihkak iddiası | av_gülcan | Meslektaşların Soruları | 2 | 14-03-2009 18:26 |
şirket yetkilisi tanık olarak dinlenebilir mi? | hırs | Meslektaşların Soruları | 3 | 04-02-2009 16:23 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |