12-12-2013, 22:02 | #31 |
|
Masumiyet karinesi; bir kimsenin, kesinleşmiş bir mahkeme kararı vücut bulana kadar hukuksal durumunun hiçbir şekilde değişmemesi anlamına gelmekle birlikte; aynı zamanda şüphenin %100 yenilememesi halinde suçlananın var olan hukuksal konumunu koruması sonucunu da doğurmaktadır.
Dolayısıyla, ceza hukukunda hakimin vicdanıyla karar vermesi meselesini bu açıdan ele aldığımızda, hakimin hukukun kaynaklarını somut olaya uygularken, şüphenin %100 yenilmesinde vicdanıyla karar vermesi şeklinde anlamak gerekir; yoksa, vicdanıyla karar verme meselesinin, suçun kişisel tahminlere, hislere göre işlenip işlenmediğinin vicdanen kararlaştırılması şeklinde değil. Bütün bunların da üzerinde, herhangi bir delil bulunmaması başlı başına bozma sebebi olmakla birlikte, birçok delil olsa bile bu halin dahi suçun sanık tarafından işlendiği anlamına gelmediği aşikardır. Suçun, sanık tarafından işlendiğinin tespiti için, suçun unsurlarının somut olayda gerçekleştiğinin delillerle desteklenmesi ve bu suçun sanık tarafından işlendiğinin bilimsel ve hukuki gerekçelerle şüpheye yer bırakmayacak şekilde açıklanabilmesi gerekir. Aksi, hukuki bir karar olmayacaktır. Saygılarımla. |
06-01-2014, 16:18 | #32 | |||||||||||||||||||||||
|
"hakimin vicdani kanaati" sn admin; sizden hakimlerin vicdani kanati ve taktiri konularında açıklayıcı bir yorum alabilirmiyim...zira kanaat TDK ya göre "Kanma ve inanma" olarakta açıklanır. Zıt anlam penceresi"İnandırma ve Kandırma"ya açılıyor... |
06-01-2014, 18:09 | #33 | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Madde gerekçesine bakarsanız terimle ilgili farklı hukuk sistemlerinden tanımlar mevcut:
|
07-01-2014, 08:11 | #34 | |||||||||||||||||||||||
|
Vicdani kanaat'teki kanaat, ikna anlamı içerir, kandırma içermez. "Vicdanını ikna etmek" veya "Vicdanen öyle olduğuna inanmak..." "Vicdanen ikna olmak" |
09-01-2014, 02:05 | #35 |
|
Herkese merhabalar, herkesin fikirlerini okudum, tartışma ve düşünceleri kendi açımdan çok yararlı buldum. Fakat 'sanığın suçu işlediğine şüphe yoktur' cümlesini talihsiz buluyorum. Ceza yargılamasının asıl ve en önemli amaçlarından biri de maddi gerçeği şüpheye yer bırakmayacak şekilde, kesin delillerle ortaya koymaktır. Bir benzetme ya da kıyas yapacak olursak; burada hiç kimse inandığı kutsallık adına yemin edemez sanığın suçu işlediğine. Saygılar
|
17-01-2014, 16:39 | #36 |
|
Ceza yargılamasına TV dizilerindeki gibi herşeyin kameralarla gösterilirse ispatlanabileceği inancıyla yaklaşılmaz. Mahkemenin kararı yerinde. Sanık konuştuğunu kabul etmiyor ama konuşmuş, ikincisi ceza hukukuna yeni bir yaklaşım getirdiği söylenen fakat uzun yıllardır uygulanan bir kabul; husumetin olup olmadığı meselesi. Tümüne bakıldığında karar bence doğru. Şüpheden sanık yararlanır, doğru ancak burada şüphe bir hayli aşılmış. Öyle hayret edilecek isyan edilecek bir yön yok kararda.
|
17-01-2014, 16:46 | #37 |
|
Şüphenin aşıldığını, sanığın hakaret ettiğini nereden anlayabiliriz? Ben yanlış veya eksik mi okuyorum diye şüphe ettim kendimden. Ceza yargılamasında sanığın cezalandırılabilmesi için suçun her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delillerle kanıtlanması gerekiyor. Diğer bir deyişle her şeyin 'gün gibi' ortada olması lazım.
|
21-01-2014, 16:24 | #38 | |||||||||||||||||||||||
|
1- Telefon sanığa ait.. 2- Görüşme içeriği yoksa da görüşmenin yapıldığı sabit. 3- Sanık savunmasında : kendi telefonunun a) kendisi b) eşi c) bazı iş arkadaşları tarafından kullanıldığını beyan etmiş. 4- Eş ile mağdurun bağı yok,iş arkadaşları ile mağdurun bağı yok.Ancak sanık ile mağdur arasında geçmişten gelen bağ var.(Mağdur avukat bir süre önce sanık hakkında takip yapmış) Husumet ihtimali yüksek. 5- Bu durumda atılı suçu bizzat sanık savunması doğrultusunda kim işlemiştir. Eş? İş Arkadaşları? Sanık? Kanaatimce "gün gibi" ortada..Tekrar etmek gerekirse şüphede ki kuvvet sanık savunması ile ortaya konmuştur. |
21-01-2014, 16:46 | #39 |
|
Değerli meslektaşım, madem madde madde gitmişsiniz ben de maddelere birer haşiye ekleyeyim...
1- Sanık, telefon eşine ait olmasına rağmen kendisi kullandığını inkar etmiyor. Ben kullanmıyorum deyip inkar edebilirdi. Etmemiş. Lehine değerlendirilmeli. 2- "Görüşme yapmak" suç değildir, ancak içeriği atılı suçu oluşturabileceğinden içeriğinin ispatı gerekir. 3- Eşinin husumeti olmadığı açık, ancak iş arkadaşlarının husumeti olup olmadığını nasıl söyleyebiliriz ki? Mahkeme sanığın iş arkadaşlarının kim olduğunu araştırmış mı? Husumeti olup olmadığını araştırmış mı? 4- Bir süre önce dediğiniz 7 sene önce olmuş bitmiş kapanmış takiplerdir. Takipler güncelken hiçbir husumet olmamış da 7 sene sonra mı sanığın aklına gelmiş arayıp avukata hakaret etmek. Kaldı ki, takibi yapan avukat vekaleten iş gördüğünden husumet (kural olarak) avukatla borçlu arasında oluşmaz. Alacaklı ile borçlu arasında oluşur. 5- (Suç ispatlanmadan fail aranmaz ama) Sanık savunmasını yaparken suçu kimin işlediğini ispatlamak zorunda değildir. Onu bulmak kamu makamlarının işidir. Mesela sanığın oğlu ya da kardeşi işlemiş olamaz mı? Bu durumda tanıklıktan dahi çekinme hakkı olur. Selamlar. |
21-01-2014, 16:52 | #40 |
|
Burada yer alan bazı yorumların içimi acıttığını belirtmeden geçemeyeceğim.
Ceza hukukunda, %99 şüphe dahi yeterli değildir. Şüphenin %100 yenilmesi ve bunun somut delillerle ispatlanması gerekir. Hayatın olağan akışına göre ve mantıksal kurguya dayalı karar verilemez. Aksi, hukuka aykırı bir karar olacaktır. |
06-02-2014, 11:57 | #41 |
|
İçerik en azından tanık beyanıyla (burada söz konusu değil elbette ama telefonun sesi açık olabilirdi vs) mesaj tespit tutanağıyla(mesaj olsaydı)veya herhangi bir başka somut delille ispatlanmalıydı. En azından Müşteki başka türlü ispat imkanı olmadığından kayıt yapmış vs. olabilirdi. Aslında burada Müşteki beyanı dışında delil yok dolayısıyla beyan dışındaki delillerin taktiri söz konusu olamaz. Hukukumuzda teknik olarak mağdur, müşteki, katılanın ifadeleri de aslında tanıklara ilişkin hükümlere tabi(yeminsiz dinlenme durumu olabilir vs. ama tanık ifadesi gibi hükme dayanak alınabilir manasında kullandım kaynak ÖZTÜRK, Bahri/ ERDEM, Mustafa Ruhan, Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara, Seçkin Yayınları, 2006, s. 360, 361) Burada bir hususa da dikkati çekmek isterim, ceza hukukunda taraflar açısından ispat yükümlülüğü diye bir şey yoktur yani ne sanık ne müşteki bir şeyi ispatlamak zorunda değil. (Tabiiki zorunda olmadığı halde ispatlayabilir bu ayrı bir konudur). Müşteki hiç bir şey ispatlayamadığı halde mahkumiyet çıkabileceği gibi Sanık da kendini hiç savunmasa hatta suçu işlediğini ikrar etse Beraat çıkabilir. Çünkü bir şekilde suçu işlemediği halde üstlenmiş vs. de olabilir. Fakat Mahkeme açısından Sanığın suçluluğu şüpheyi yenecek şekilde ispatlanmış olmalıdır, %99 ihtimal değil %100 şekilde bu ispat yapılmış olmalıdır. Burada matematiksel ispat olmadığı Sayın Meslektaşlarımızca dile getirilmiş doğru, vicdani kanaat %100 kesinlikle oluştuysa bu yeterlidir. Fakat vicdani kanaatin oluşabilmesi yani keyfiliğin önlenebilmesi için mahkumiyetin somut delillere dayalı olması gerekir. Buradaki sıkıntı delillerin taktiri vs. değil, ortada kullanılabilecek somut bir delil yok, bana göre şüphe hiç bir zaman yenilemeyecektir. Zira Müşteki/Katılan beyanının objektifliği çok tartışmalıdır. Ayrıca Mahkeme kararlarının denetlenebilir olması gerekir bunun için de somut delil lazım, hangi makam hangi hakimin vicdanını nasıl denetleyecek? Vicdan denetlenemez ama kararın hukuka uygun olup olmadığını somut delil varsa denetlenebilir(en azından bir ölçüde denetlenebilir)
Ben hakim olsam her ne kadar delil niteliğine haiz olsa da sadece Müşteki beyanıyla mahkumiyet hükmü kurmazdım. |
26-07-2016, 22:22 | #42 |
|
Sayın davuterkan
Söz konusu karar hakkında Yargıtay'ın kararını merak ettim. Bozdu mu? Onadı mı? Sonucundan bilgi vermeniz yararlı olacaktır. Saygılarımla |
26-07-2016, 22:42 | #43 |
|
Maalesef verilen ceza, miktar itibariyle temyizi kabil olmayan 3bin tl altinda) adli para cezasi oldugu icin dosya yargitaya gitmedi.
AYM'ye yaptigimiz basvuru ise "itirazlarin temyiz itirazi niteliginde oldugundan" bahisle reddedildi. Karara karsi temyiz ya da itiraz yasa yolunun acik olmamasi nedeniyle hak arama hurriyetinin ihlal edildigi yonundeki itirazımiz ise AYM tarafindan gormezden gelindi, bu konuda bir karar verilmeden dosya kapatildi. |
26-07-2016, 22:59 | #44 | |||||||||||||||||||||||
|
Yanıtlama nezaketiniz ve zahmetiniz için teşekkür ederim. Saygılarımla |
25-10-2017, 11:25 | #45 | |||||||||||||||||||||||
|
Bu yoruma katılamıyorum. Alacaklı ile borçlu veya vekili arasında her zaman iletişim olabilir. Bu iletişimi şikayet halinde suç kabul edeceksek hukuk sistemimiz büyük sorun yaşar. Ayrıca şunu belirtmek isterim ki borçlu icra takibi nedeniyle suçlu sayılabilirse aynı gerekçe bana göre alacaklı da borçluya iftira atmış olabilir. Özellikle tahsil edilememiş alacaklarda öfkeli tarafın alacaklı olması da doğaldır. Ha şunu belirtmeden geçemicem, bence hakim bence sanığın saçma sapan savunmasından dolayı yalan söylediğine kanaat getirmiş. Bana göre ceza yargılaması prensiplerine göre kanaatini bu şekilde hükme dönüştürmesi doğru değil. Çünkü şüpheden sanık yararlanır prensibi var. Ne şekilde olursa olsun sanık konuşma içeriğini reddediyor. Konuşma yapıldığı kanıtlansa bile konuşma içeriği kanıtlanmamıştır. Konuşma içeriği kanıtlanamadığına ve hatta konuşma içeriğine dair bir delil sunulamadığına göre suç yoktur. Bence evet görüşmeyi yaptık fakat ben asla öyle bir ifade kullanmadım dese ceza yemezdi. Peki tartışmayı derinleştirmek adına bir soru da ben sorayım. Şikayetçi taraf delillerini belirttiğinde hakim delilleri sonuca etkili olmayacağı gerekçesiyle toplamasa ne olurdu? Bildiğimiz deliller neler? Operatörden gelen konuşmanın yapılıp yapılmadığına dair yazı. Muhtemelen celbedilen icra dosyaları. Tüm bunların içerisinde suçu ispat edecek delil var mı? Yok. Konuşmanın içeriğine dair tek bir delil bulunuyor mu? Bulunmuyor. Sanık konuşmanın varlığını değil de içeriğini inkar etse? İcra takiplerini kabul etse? Hatta bana karşı icra takibi açmıştı hiç sevmem bu adamı diye beyan etse? Hükme etkili olmalı mıydı bunlar? Bana göre hızlı ve ucuz yargılama ilkelerinin gereği hakim sonuca etkili olmayacağı gerekçesiyle delilleri bile toplamayabilirdi. |
31-10-2017, 17:03 | #46 |
|
Burada hakaret suçunun oluştuğu teknik yöntemle tespit edilmiş bulunmaktadır, ortada bir şüphe durumu söz konusu değildir. Mahkemenin takdirinin yerinde olduğu kanaatindeyim.
|
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
İdare Mahkemesi kararını temyiz ve yürütmenin durdurulması | av.n.e.barut | Meslektaşların Soruları | 2 | 30-12-2011 22:35 |
Savcılığın takipsizlik kararını Ağır Ceza Mahkemesi onarsa? | Av.Cananztrk | Meslektaşların Soruları | 1 | 01-08-2011 15:37 |
Kadastro Mahkemesi Kararını temyiz | avukatedali | Meslektaşların Soruları | 3 | 24-03-2011 13:48 |
Anayasa Mahkemesi Kararını Açıkladı! | üye18332 | Hukuk Haberleri | 1 | 09-06-2008 10:11 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |