08-07-2006, 12:00 | #1 |
|
HMUK kanun tasarısı Paneli
HUKUK MUHAKEMELERİ KANUN TASARISI DEĞERLENDİRME TOPLANTISI
İstanbul Barosu ve Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesince düzenlenen toplantıda Hukuk Muhakemeleri Kanun Tasarısı değerlendirilecek. Söz konusu kanun tasarısının tanıtımı İstanbul Barosu Meslek İçi Eğitim Merkezince Galatasaray Üniversitesinde düzenlenen toplantıda Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez, Doç. Dr. Oğuz Atalay ve Prof. Dr. Kamil Yıldırım tarafından yapılmış ve toplantıyı yöneten İstanbul Barosu Başkanı Av. Kazım Kolcuoğlu, tasarının tanıtımı için ayrı bir toplantı düzenleneceğini bildirmişti. 19 Temmuz 2006 Çarşamba günü saat 15.00 – 17.00 arasında Nişantaşı Amerikan Hastanesi bitişiğindeki Koç Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu Konferans Salonunda yapılacak değerlendirme toplantısının açılış konuşmasını İstanbul Barosu Başkanı yapacak. Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tuğrul Ansay’ın yöneteceği toplantıda, Koç Üniversitesinden Prof. Dr. Yavuz Alangoya, İstanbul Üniversitesinden Prof. Dr. Nevhis Deren Yıldırım ve Marmara Üniversitesinden Prof. Dr. Kamil Yıldırım Hukuk Muhakemeleri Kanun Tasarısının değerlendirmesini yapacaklar ve katılımcıların sorularını yanıtlayacaklar. |
12-07-2006, 15:23 | #2 |
|
Tasarıyı detaylı incelemesemde şu maddeler hakkında eleştirilerimi belirtmek isterim :
1- 85. madde : AİHM tarafından da belirtilen " silahların eşitliği ilkesine tamamen aykırı bir tutum. Bazı hakimler tarafından keyfi tutumlara açık.Ayrıca , avukatlık ile müvekkil arasındaki ilişki tamamen güven unsuruna dayalıdır.Müvekkilin tamamen güvendiği bir avukata yönelik hakime ben onunla çalışmam yetkisi verilmiştir.Bu durumda hakim açıkça tarafsızlığını da yitirmiş demektedir de.Madde ile zoraki müvekkil değiştirme zorunluluğu getirilmesi de sağlıklı bir görüş değil. C.Savcılarınında hazır bulunduğu nüfus davalarında silahların eşitliği ilkesi için savcıyı hangi hakim çıkarabilir.Bu düzenlemeyi mantık olarak anlamak mümkün değil.Değil böyle bir tasarı, teklif bile hukuk devletinin bir ayıbıdır. 2. Hukuk Devleti Olmanın dayanılmaz ayıplarından biri de 333. madde. Hangi avukat veya davacı, kasti olarak kaybedeceği davayı açar.Kötüniyetin sınırı nasıl belirlenecek.Kötüniyet algılamaya ve şartlara göre değişen çok çok soyut bir kavramdır.ve Deneyimlerden de bilinmektedir ki, olmaz denilen bazı davalar usul yoluyla veya karşı tarafın ikrararı veya bir yere sunduğu bir belge ile kazanılabilmektedir.85 ve 333 ü birlikte değerlendirince avukatlık yapmayalım daha iyi.Hukuk Devleti nasıl olsa kendi kendine yargılamayı yapmayı sever!!!!!!!!!Bu ayrıca hak arama özgürlüğününüde açık ihlalidir.Hak arama özgürlüğüne bu şekilde sınır konulamaz. Her iki madde içinde tasarı hazırlanırken hocalar uyuyordu galiba. 3. Avukat tutma zorunluluğunun 50 milyar olması ayrı bir ayıptır.Bir çok taraftar bulacağıma inandığım görüşüme göre tüm tarafların bir avukatı olmalıdır.Hatta, aile doktoru gibi , aile hukukçusu kavramı da olmalıdır.Bununla ilgili yapısal düzenlenmeler acilen yapılmalıdır.Sorun böylelikle başlamadan bitirilmeli ve böylelikle yargı yükü dahada azaltılmalıdır.İlk 2 maddede ki amaç ancak böylelikle sağlanır.Bunun için bir hukuk sigortası geliştirilmelidir.İşsizlik sigortası gibi bir pay hukuk sigortası için ayrılmalıdır. Bazı noktaları hala yargı (avukat-hakim-savcı) anlamış değil galiba.Bu 3 kurum birbirinden tamamen farklı, birbirlerine mahkum ve hak olarak birbirinden ayrılamayan zorunlu birlikteliktirler.Bunu anladığımız vakit çoğu sorun kendiliğinden ortadan kalkar. Yazımın sert olduğunun farkındayım.Ama, bazı noktaları dahi iyi anlamak gerek. |
14-08-2006, 18:20 | #3 |
|
Tensiple duruşma günü verilmesinin yarattığı sıkıntılar.
Tasarının 152/1 maddesine göre "Tarafların dava veya cevap dilekçelerini vermelerinden veya bunlar için belirlenen sürelerin geçmesindan sonra duruşma için davet edilirler." hükmü getirilmiştir. Buna göre eski uygulama aynen devam edecektir.
Oysa eski kanunda da doktrinin tabiriyle layihalar safhası bittikten sonra duruşma safahatının başlaması gerekirken. Bu husus yasadan kaynaklanan bazı ek süreler vs. nedeniyle uygulanmıyordu. Yine aynı anlayışın korunduğunu görüyoruz. Tensiple direk olarak duruşma günü tayin edilmesi anlayışının korunması bence çok yanlıştır. Şöyle ki Layihalar safhası sona ermeden daha davaya cevap bile verilmeden duruşmaya çıkılmakta (ki yine mümkün) böylece davalı vekilinin "dosyayı yeni aldık cevap ve delillerimizi bildirmek için süre talep ederiz." talebiyle ve bu sürenin verilmesi ile geçirilecek bir boş duruşma yapılmaktadır. (Elde var 1 boş duruşma). İkinci duşmada eğer celse arasında sunulacak cevap için kesin süre verilmemişse sunulan cevaba karşı davacı vekilinin "cevapları ve delilleri yeni aldık inceleyip cevap ve karşı delillerimizi bildirmek için süre talep ederiz" talebiyle ve bu sürenin verilmesi ile geçecektir. (Elde var ikinci boş duruşma.) Benzer şekilde cereyan edecek replik ve düplik safhaları için geçecek 3 ve 4. boş duruşmalar. (Elde var dört boş duruşma.) Daha sonra eğer gerekiyorsa tanıkların daveti ve keşif safahatı gelecektir. burada da tanık beyanlarına karşı beyanda bulunmak için alınacak süreler ve keşif sonunda verilen bilirkişi raporuna karşı beyanların sunulması için yapılacak talepler ve bunlar için alınacak süreler, süreler, süreler... Tanık dinlenecekse elbette ki duruşmada dinlenecektir. Keşif yapılıp bilirkişi raporu sunulmuşsa elbet bu da bilirkişi mahkemeye çağırılıp, tarafların sorularına muhatap kılınması adına tabi ki duruşmada yapılabilmelidir. Ancak sağlıklı geçirilecek bir layihalar safhasından sonra duruşmaya çıkılması halinde bir dava çok çok 4-5 duruşmada bitecekken. Yukarıda görüldüğü gibi 4. duruşmada ancak Düplik safhasına gelinmektedir. Hani sistemimiz yazılı yargılama sistemi idi. Usul yasasında kapsamlı değişiklik yapmak hedefi ile yola çıkılıyor ve yapılan kanun eskinin tekrarından öteye gitmiyor ve yargılamanın hızlanması adına hiçbir şey getirmiyorsa bu kadar uğraşıp kanun yapmanın lüzumu nedir? Öneriler: 1- Layihalar safhası bitmeden duruşma günü verilmemelidir. Tensip kararı ile bodoslama duruşma günü tayin etmek yerine layihalar safhasının yasal süreler ve mazeret hakları aynen korunarak bitmesi beklenmeli. Safahatın sona ermesinin ardından ilk duruşmaya çıkılmalı ve bu aşamada kanunen mümkün ve gerekiyorsa tanıkların tümü aynı oturumda hazır edilip dinlenmeye çalışılmalıdır. 2- Eğer keşif gerekiyor ve sonucunda bilirkişi raporu alınacaksa yine raporun gelişi tahmin edilmek suretiyle değil, bilirkişi raporu geldiğinde taraf itirazları safhası yazılı olarak halledilip, gerekiyorsa bilirkişinin duruşmada sorgulanması için yeniden duruşma günü tayin edilip taraflara tebliğ yolu ile bildirilmelidir. Böylece bilirkişi raporunun beklenmesine şeklinde cereyan edecek boş duruşmalardan sakınılmış olacaktır. 3- Her duruşmanın ardından illa bir duruşma gün ve saati tayin etmek zorunlu olmamalı. Eğer arada yazılan müzekkerelere verilecek cevapların ve sair delillerin toplanmasının uzun zaman alacağı ve tahmini olarak kestirilmesi mümkün olmadığı durumlarda. "Duruşma gününün delillerin toplanmasından sonra tayinine ve taraflara tebliğine" şeklinde karar verilebilmelidir. 4- Kararın verileceği duruşma için taraflar meşruhatlı davetiye ile çağrılmalı ve varsa esasa ilişkin son beyanlarını yazılı ve sözlü olarak bildirmeli ve bu duruşmada olağanüstü (sonradan çıkan delil vs. iadei muhakeme sebebi olabilecek) durumlar dışında kararın verilmesi ertelenmemeli ve karar verilmelidir. 5- Az sayıda duruşma ile sonuca ulaşılması Adliye içerisindeki lüzumsuz kalabalığı önleyecek ve hakimin haftanın 2-3 günü duruşma 1 günü de keşifle geçen zamanı dosyaları incelemeye ayırmasını sağlayacak ve böylece daha sağlıklı ve adil, her iki tarafı da tatmin edici kararlar vermesini sağlayacaktır. 6- Avukatlar yönünden ise yukarıda arz edilen boş duruşmalar için o salondan o salona koşturup durmak ve sırf bu boş duruşmaya girip, duruşma günü almak ve davayı düşürmemek için kendilerini telef etmeleri önlenmiş olacaktır. Az sayıda duruşmaya çıkılması sonucunda da avukatın da ajandası hafifleyecek böylece duruşma gün ve saatlerine riayet etmekte sorun yaşamayacaktır. Buna göre mesleki mazeret de son derece azalmış olacaktır. Sonuç: Boş duruşmalar önlenmek suretiyle az sayıda duruşma ile davaların sonuçlandırılması yoluna gidilmesi hem vatandaşın adalete güvenini arttıracak hem de girdiği duruşmada hiçbir şey yapılmadığını görüp Adalete öfke duymasını önleyecektir. Kalem personeli başka hiçbir işe el süremediği duruşma günlerinin telaşesinden kurtulacak ve müzekkerelerin gecikmesi veya baştan savma yazılması sorunları azalacaktır. Neticede bu ilkeler uyulmak suretiyle yapılacak bir düzenleme herkes açısından emek ve zaman tasarrufu sağlayacaktır. Hatta bu sayede Adliyelerdeki pek çok duruşma salonu atıl hale geleceğinden farklı şekillerde değerlendirilebilecek böylece kalem personeli kucak kucağa çalışmaktan da kurtulacaktır. |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
3239 sayılı kanun (Bir çok kanunu değiştiren bir kanun) | ibreti | Meslektaşların Soruları | 7 | 24-09-2010 13:01 |
Kamu Yönetimi Kanun Tasarısı Üzerine. | tansel | Hukuk Sohbetleri | 14 | 14-09-2007 22:45 |
Büyük Mağazalar Kanun Tasarısı ve Tüketici Hakları | Av.Ceylan Pala Karadağ | Tüketicinin Korunması Hukuku Çalışma Grubu | 0 | 08-09-2006 12:39 |
Tck Tasarısı | ali | Meslektaşların Soruları | 1 | 18-03-2004 16:48 |
Tck yasa Tasarısı ! | Sibel | Meslektaşların Soruları | 5 | 16-05-2003 23:58 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |