Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Sohbetleri Hukuki yorumlar, görüşler ve tartışmalar.. Soru niteliği taşımayan her türlü hukuki sohbet için.

Makale: Tanzimat'tan Günümüze Kamu Reformu

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 21-08-2004, 17:45   #1
Admin

 
Varsayılan Makale: tanzimat’tan Günümüze Kamu Reformu

Sayın Kudret ULUSOY tarafından sitemize gönderilen makale:

Alıntı:

Tanzimat’tan günümüze kamu reformu

Kudret ULUSOY
UKİK Girişimi Koordinatörü
Araştırmacı - Yazar

Ünlü Avusturyalı Diplomat ve Devlet Adamı Metternich 1800’lü yıllarda,
Osmanlılara (*) “ Yönetim işlerinizi düzene koyunuz ve düzeltiniz. Lakin
adetlerinize ve yaşayış tarzlarınıza uymayan bir idare usulü kurmak için
eski idareyi yıkmayınız (....) Avrupa medeniyetinden sizin kanun ve
nizamınıza uymayan kanunları almayınız Çünkü; Batının kanunları,
hükümetinizin temeli olan kanunların dayandığı usul ve kurallara kat-iyen
benzemeyen kaideler üzerine kurulmuştur.” diye öğüt verirken; Aynı
zamanda İngilizler tarafından, Kavalalı Mehmet Ali Paşa tehdidi
kullanılarak imzalatılan ve Osmanlının ekonomik bağımsızlığını yok ederek
çöküşünü hızlandıran 1838 Ticaret Anlaşmasının, sorunsuz ve daha etkin
bir şekilde uygulatılmasını sağlamak amacıyla bir reform metni
hazırlanarak o sırada İngiltere’de bulunan Mustafa Reşit Paşaya 12
Ağustos 1839 tarihinde elden verilir. Daha sonra bu metin genişletilerek
3 Kasım 1839 tarihinde Tanzimat Fermanı adıyla Mustafa Reşit Paşa
tarafından bizzat padişahın ve yabancı temsilcilerin önünde okunarak ilan
edilir. Artık sıra 1838 Ticaret Anlaşmasının meyvelerini toplamaya gelir.

İşte bu meyvelerin toplanmasında söz konusu fermanda sözü edilen kamu
reformu önemli bir yer tutar. Çünkü; reformların, merkezi idarenin
taşradaki temsilcisi durumunda bulunan Valilerle uygulanması mümkün
değildir. Zira; kamu reformu, merkezi idarenin taşra üzerindeki denetim ve
otoritesini azaltan ve bazı görev ve yetkilerin taşraya aktarılmasını
sağlayan hükümler içermesi yanında, Müslüman - Türk ahalinin çoğunlukta
olduğu eyaletlerde azınlıklara yeni imtiyazlar verilmesi, Müslüman –Türk
ahalinin azınlıkta bulunduğu eyaletlerin de merkezden koparılması (adem-i
merkeziyet) amacını taşır.

Öte yandan, Tanzimat Fermanının tepki çekmemesi ve halka benimsetilmesi
için de;(**) “Allah’a güvenerek ve Peygamberin ruhunun yardımcı olacağına
inanarak bundan böyle ulu devletin ve Osmanlı ülkesinin iyi yönetimi
konusunda bazı yeni kanunların çıkarılması ve kurumlaştırılması gerekli
ve önemli görülerek (....)” şeklinde dini kutsal motifler kullanılır.

Öngörülen kamu reformunda, merkezi idarenin taşradaki temsilcisi durumunda
bulunan Valilerin yetkilerine önemli kısıtlamalar getirilmesi, ülkenin
içişleri olmaktan çıkar, batılı büyük devletlerin kendi uyruklarıyla, Rum
ve Ermeni simsarlara daha geniş bir hareket serbestisi ve git gide artan
müdahale imkanı yaratan bir boyuta ulaşır. Böylece daha önce İzmir ve
İstanbul gibi büyük Vilayetlerde bulunan yabancı konsolosluklar
Anadolu’nun diğer şehirlerine yayılır ve peş peşe konsolosluklar açılır.
İngiliz Konsolos Yardımcısı Suter İzmir’e yaptığı bir seyahatten sonra 5
Ocak 1840’da;” mülkiyet güvenliği konusunda öylesine mahremiyet
sağlanmıştı ki, ülkenin bir çok yerinde azınlıklar özellikle Rumlar
tarafından arazi spekülasyonu yapıldığını, hatta bir çok Rum’un
Yunanistan’dan Anadolu’ya göç ettiğini” söyler. Osmanlı bürokrasisinin
merkeziyetçi teşebbüsüne karşı olan bu reformlar, Batılı emperyalistler
tarafından her ne kadar desteklenir görünse de, esasen kendini yenilemiş,
sanayileşmiş güçlü bir Osmanlı İmparatorluğundan korkulur. Bu nedenle, söz
konusu reformların uygulanması; Batılıların çıkarıyla kesiştiği noktada
Fermandaki çelişkili ifadelere dayanılarak engellenmeye çalışılır.

O yıllarda, her Vilayette Valiye yardımcı olmak üzere bir Vilayet
Meclisleri oluşturulur. Hıristiyanların da eşit haklarla katıldıkları bu
eşraf meclisinin amacı, valinin gördüğü işleri denetlemektir. Meclisin;
sivil idare, maliye ve hukuk alanlarıyla ilgili işleri tartışmak, vergiyi
tespit edip toplanmasını sağlamak, ayrıca Tanzimat Fermanının
uygulanmasını gözetmek hakkı vardır. Böylece, Valiler bu meclise karşı
sorumlu duruma gelir. Bir yerde İktidar taşradaki eşraf ve büyük arazi
sahiplerinin eline geçer. Merkezi idare, Valilerin gücünü kırmak için
Ayanların kudretinin yeniden dirilmesi tehlikesini göze alır. Aslında
merkezi idarenin taşrada iki hasmı vardır. Bu hasımlarına karşı tek
silahı onları birbirine karşı kullanmaktır. Taşra idaresini yeniden
düzenlemek için bir biri ardına çıkarılan kanunlar; azınlıklara verilen
imtiyazlar bir tarafa bırakılırsa, bu tekrar tekrar tartışma haline gelen
Valiler ile Eşraf arasındaki nazik dengenin sonucu olacaktır. Mustafa
Reşit Paşa’nın görevden alınmasıyla sekteye uğrayan reformlar, 1845
yılında Mustafa Reşit Paşanın yeniden göreve gelmesiyle tekrar hızlanır.
1846 yılında devlet memurlarının görev, yetki ve sorumluluklarını
belirleyen yönetmelikler çıkarılır. 1852’de ilk İdare Meclislerinin
yetkilerini tespit eden ilk Vilayetler Kanunu (Vilayetler Nizamnamesi)
çıkarılır. Vilayetlerin yeniden örgütlenmesi eşrafa ilk defa siyasi güç
sağlar.

Büyük devletler tarafından bazı eyaletlerin özerkliğine doğru bir adım
olarak tasarlanan ve Bab-ı Ali ye zorla kabul ettirilen merkezden
kopmacılık; Osmanlı Devleti tarafından imtiyazlı konumlara elverebilecek
özel durumları bertaraf etmeyi amaç edinen siyasal bir tedbir olarak tüm
vilayetlere uygulanır. Böylece bu alandaki reformdan gerçekte yararlanan
Müslüman- Türk eşrafla, azınlıklar olur. Eşrafın, Vilayet meclisine
giderek el koyması; eşrafa, valileri denetlemek, hiç değilse onları
işbirliğine zorlama imkanını tanır. Yeni düzenlemeyle birlikte, Valilik
görevi İstanbul’daki merkezi idare için birer sürgün yeri olup çıkar. İşte
bütün bunlar, Valileri; gözden düştükleri dönemi suya sabuna dokunmadan
geçirmek amacıyla eşraf önünde silikleşmeye yöneltir. Valiler, merkezi
hükümetin her uyarmasına karşı “Tanzimat Fermanıyla ellerinin ve
kollarının bağlı olduğunu” ifade ederler. Böylece, Valilerden değil,
eşraftan çekinir hale gelen merkezi idare; (saray) 1852 yılından sonra
tekrar Valilere vilayet görevi üzerinde daha çok yetki taşıyan ve onların
çeşitli idari bölümleri daha rahatlıkla denetim altında bulundurmalarını
sağlayan bir ferman çıkarılmasını sağlar.

Uygulamada, Kanun koyucu tarafından, vilayet meclislerine temsili sistem
görüntüsü verilmek amacıyla istenmeyen kişilerin seçilmesinin önlenmesi
yönünde tedbirler alınırsa da, uzun vadede, Vilayet Meclislerine kişiler
değil, temsil edilen sınıflar ve çıkar gurupları egemen olur. Böylece
meclislerin yaygınlaştırılmasıyla eşraf ve büyük arazi sahipleri siyasal
oyunun içine girerler. Yine Vilayet Genel Meclisleri, iyi Valilerin
icraatına köstek olurken, kötülerle işbirliğine girer. Her vilayetteki
meclisin bölgedeki büyük arazi sahiplerden oluşmasıyla, o vilayetteki
sömürü toplumunun idare meclisi olarak işlerlik kazandığı görülür.
Merkezi idarenin çıkarlarını koruyan iyi bir vali genel meclisle
çatışmaya girer, ya da tam tersi vilayet meclisi ile işbirliği yaparak
bu defa sarayın gözünde kötü bir vali olur. Merkezden kopmacılık
alanında büyük devletlerin gösterdiği övülmeye değer çabalar mükafatını
görerek, Müslüman, Hıristiyan, Musevi eşraf eşit şartlarla el ele vermiş
ırk ve din ayırımı gözetmeksizin Anadolu’daki köylülerin tümünü
sömürmektedir. Yapılan bu düzenlemeler sonucu Fransızların baskısıyla
Cebel-i Lübnan Vilayetine özel statü, Girit’in ayaklanması nedeniylede
buraya önemli imtiyazlar verilerek daha sonra ayrılmasına yol açılır.

1856 yılında, hem batılı güçlerin dolayısıyla azınlıkların, hem de
eşrafın özlemi olan merkezden kopma (adem-i merkeziyet) sorunu iki ayrı
biçimde ortaya konur. Ya Valilerin, ya da Vilayet Meclislerinin (eşraf)
gücünün artırılması. Saray; tabi ki birinciyi seçer. 1858 tarihli bir
kararname ile Valiler, devletin yetki alanına giren bütün işlerde Merkezi
Hükümetin mahalli temsilcisi kılınarak onlara taşradaki devlete bağlı
görevliler hiyerarşisi üzerinde daha geniş bir yetki ve sorumluluk
tanır. Merkezi İdare tarafından merkezden kopmacılığa karşı bir tedbir
olarak yeni mülki taksimata gidilerek eyaletler daha küçük valiliklere,
valilikler sancaklara, sancaklar kazalara, kazalar da köylere bölünür.
Vilayetlerle ilgili tüm kararnameler bir araya getirilerek 1864 ve 1867
tarihli iki Vilayetler Kanunu daha çıkarılır.

Günümüze gelince; Merkezi idare ile taşra yönetiminin bu günkü deyimle
yerinden yönetimin çelişkileri, Cumhuriyet dönemi boyunca merkezi
yönetimin lehine devam eder. Ancak, Emperyalizmin temsilcisi IMF ile
fiilen ilişkiye girildiği 1980’li yıllardan itibaren, yerinden yönetimin
merkezi idare üzerindeki etki ve baskısı hızla artar ve reform tasarıları
peş peşe gelmeye başlar. Merkezi idarenin yeniden yapılandırılması ve
yerinden yönetim üzerindeki denetiminin kaldırılması denenirse de
başarılı olamaz. Özellikle 1999 yılından sonra IMF’ye verilen Niyet
Mektuplarında sürekli olarak bir kamu reformundan söz edilir. Nihayet bu
günkü Kamu Reformu Yasa Tasarısına kadar gelinir. Metternich’in bundan
160 yıl önce 1840’larda ifade ettiği gibi ülkemizde gerçekten yapılması
gereken reformlar, kendi ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel yapımıza
göre değil, ne yazık ki yine yabancılara verilen sözlerle yerine
getirilmeye çalışılır. Merkezi idare ile taşra yönetimi bir kez daha
karşı karşıya gelir. Bu defa taşra yönetimi öne geçer. Oysa yapılması
gereken reformda; merkezi idare ile yerinden yönetim arasındaki dengenin
bozulmaması, merkezi idarenin varlık sebebi olan denetimin kesinlikle
zaafa uğratılmaması gerekir. Özellikle merkezi idarenin taşradaki
temsilcisi durumunda bulanan valilerin görev yetki ve sorumluluklarına
sınırlama getirilmemeli, yerinden yönetimin gölgesinde bırakılmamalıdır.
Zira: tarihteki örneklerinden de görüleceği üzere, denge yerinden
yönetimin lehine bozulduğu takdirde; çok geniş yetki ve sorumluluklarla
donanmış bir yerinden yönetimin bir süre sonra merkezi idarenin karşısına
geçeceği, halk iradesinin temsili yönünde yeni tartışma ve çatışmalara
yol açacağı ve önce özerklik daha sonra bağımsızlık isteneceği
unutulmamalıdır. Mevcut kamu ve yerel yönetim sisteminin temeli nasıl
150-160 yıl önce atılmış ve uygulamada bir çok çelişkilere ve çatışmalara
neden olmuş, ayrıca batı emperyalizminin Anadolu’nun derinliklerine kadar
sızmasına neden olmuşsa, bugünkü yasa da aynı şekilde gelecek 150-200
yılı etkileyeceğinden, Kamu Reformu Temel Yasası; Batının övgüsünden
ziyade, toplumun tüm kesimlerinin yazılı mutabakatı aranarak çıkarılması
daha yararlı olacaktır.

(*) StfanosYersimos- Az Gelişmiş Sürecindeki Türkiye Cilt:II Sh:50
(**)age. Cilt:II Sh:45

Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Meclis Gündemindeki Yeni Personel Reformu Melda Hukuk Soruları Arşivi 2 07-07-2003 09:22
Geçmişten Günümüze Hakim - Vekil İlişkileri Av. Adil Giray ÇELİK Hukuk Sohbetleri 0 27-01-2003 22:13
Geçmişten Günümüze Baro Başkanlığı Av. Adil Giray ÇELİK Meslektaşların Soruları 2 02-10-2002 22:23


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05051589 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.