10-09-2004, 14:42 | #1 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Şüpheden Sanık Yararlanır İse "vicdani Kanaate Göre Hüküm Kurulabilir Mi? "
"... Anayasaya,kanuna ve hukuka uygun olarak..." "...vicdani kanaatlerine göre..." karar vermek zorunda olan mahkemeler/hakimler ne hikmetse, ceza hukukunun evrensel kaidesi olan "...şüpheden sanık yararlanır..." ilkesine itibar etmez ve Türkiye'de hep vicdani kanaatlere göre hüküm tesis ederler... Benim kafama takılan soru şudur: " Vicdani kanaat ile hüküm kurulması şüphenin olduğu davalarda mümkün olabilir mi? " Başka bir ifade ile: "Şüpheden sanık yararlanabiliyorsa vicdani kanaat ne işe yarar?" Anayasamız çok açık şekilde ortaya koymuştur: "Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak..." Şüpheden sanık yararlanır ilkesi bir hukuk kuralıdır. Dolayısıyla Hukukun şüpheden sanığı yararlandırdğı durumlarda hakim "vicdani kanaatini kullanamaz" diye düşünüyorum.. Sizler ne dersiniz? Saygılarımla.. Bir Yargıtay Kararı:
|
10-09-2004, 15:58 | #2 |
|
Selamlar
Mahkeme önüne gelen olayda suçun işlenip işlenmediği hususunda kanaatini oluşturmak amacıyla maddi vakıaların değerdirmesini pozitif hukuk çerçevesinde yapacaktır.Burada "öncelikle anayasa ve sonrasında hukuka ve kanun" etrafında yapılacak muhakeme neticesinde karara varılacak, kanun anayasaya aykırı görülürse anayasa mahkemesi'ne başvurulacak, aksi halde kanuna uygun olarak karar verilecektir."HUKUK" olgusu "USUL ve İSPAT" ilkelerini de içereceğinden , tezin -antitezle karşılaştırılarak yapılan incelemesinde - ispatlanıp ispatlanmadığı noktasında kanaate varılacaktır. Eğer sav ispatlanmışsa ve eğer hakim bu hususun doğruluğuna "VİCDANEN" varabiliyorsa ceza verecek, aksi halde "şüpheden sanık yararlanır, ispat edilmeyen fiil sebebiyle sanığa ceza verilemez" kuralı gereğince beraate dair hüküm kuracaktır. Ceza yargılamasında basit mantıkla değil geniş ve objektif bilimsel inceleme sonucunda "duygusal ve spontan" karar verilmek gerekir; zira "maddi gerçek" ve "adalet" kesin sebepleri olan sonuçlar değildir.Hukuk usulunde eğer yazılı belgeniz yoksa belli bir miktarın üzerindeki bir hukuki işlemi ispat edemezsiniz, sonucu davanın reddidir ama ceza usulünde örneğin "Eğer a= b ise ve b=ceza ise a=ceza" sonucuna varmak her ne kadar "mantıklı" görülebilirse de hakkani ve doğru olmayabilir. Karar vermek vicdan işidir; eğer bir olayda sanığa isnat edilen fiilin gerçekten onun tarafından işlenip işlenmediği şüpheden çok maddi delillerle ispatlandığına hakim "vicdanen" kanaat getirmişse ceza verilmek, aksi halde beraate hükmetmek gerekecektir."Şüphe"nin olduğu yerde de "vicdan"ın rolü olmak gerekir, zira buna karar verecek olan da odur. |
10-09-2004, 16:12 | #3 | |||||||||||||||||||
|
Sayın Jus,
Cevabınız için öncelikle teşekkür ederim. Yalnız şurasını anlayamadım. Şüphenin olduğu yerde vicdanın rolü nasıl olacak? Biri diğerinin tam aksi sonuç doğuruyor. Şüpheden sanık yararlanır ilkesinin geçerli olduğu bir olayda= Delil yetersizliği vardır. Delilin olmadığı yerde ise, CMUK.254 de yer alan ve aynen:
şeklinde olan hüküm uygulanamaz diye düşünüyorum. Yani hakim ancak var olan delili vicdani kanaatine göre takdir edebilir. Yoksa ben mi yanlış değerlendiriyorum. Saygı ve sevgiler.. |
10-09-2004, 21:26 | #4 |
|
Sayın Tikici,
"Müsnet fiilin sanık tarafından işlendiği tam kesinliğe ulaşmadığı takdirde sanığa ceza verilemez" Benim söylemek istediğim olayın değerlendirmesinde "şüphe"den çok "kesinlik" veya tam tersinin olup olmadığına vicdan karar verecektir.Bu yolla varılan kanaat sonucunda eğer hala olayda "şüphe" kalmışsa ve maddi delillerle şüphenin yok edilemediğine kanaat ediliyorsa artık beraat kararı vermek gerekir.Yani vicdan sonuca varmakta araç olarak kullanılır."Delil yetersizliğine" kanaat edilmişse yani sanık aleyhine olan hususlar muğlakta ve "şüphede" kalmışsa artık sanık lehine karar verilmelidir. .Aksi halde sanık suçsuzluğunu ispat etmek zorunda kalır ki "susma hakkı" gibi en önemli insan haklarından biri işlerliğini yitirmiş olur. |
10-09-2004, 23:05 | #5 | |||||||||||||||||||
|
Şüpheli durumlarda sanık lehine karar verilir= "In dubio pro reo"
Kanunlarda yer almayan, Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonu'nun 6.ıncı maddesinin uygulanmasından doğan hukuk prensibi. Bu prensip bir yerde "suçu mahkeme kararı ile tesbit edilmediği sürece sanığın suçsuz olduğu" prensibinin hayata geçirilmesi ve "hukuk devleti" ilkesinin uygulanmasıdır. Sanığı cezalandırmak için hakimin bağımsız olarak kanıtları değerlendirmesi ve sanığın suçlu olduğuna kanaat getirmesi gerekir. Burada önemli olan iddia makamının sanığın suçunu kanıtlamasıdır. İsviçre Yargıtayı'nın kararlarına göre sanığın suçsuzluğunu ispat etmesi değil, savcılığın sanığın suçluluğunu ispat etmesi gerekir. Yargıtayın bu görüşü Avrupa Insan Hakları Komisyonu'nun konu hakkındaki fikrinin bir teyidi. Hakimin görevi öne sürülen bütün kanıtları değerlendirerek sanığın suçlu veya suçsuz olduğu konusunda bir kanaate varmaktır. Yargılamanın her safhasında hazır bulunması gereken hakim öne sürülen kanıtlardan doğruluğundan şüphe ederse onları kabul etmiyebilir. Bu kabul etmemek keyfi bir davranış değildir; hakim kanıtları neden kabul etmediğini açıklamak zorundadır. Almanyadaki uygulamadan bir örnek: 11 Eylül 2001 senesinde ikiz kulelere yapılan saldırıya karıştığı gerekçesi ile Fas'lı Abdelghani Mzoudi yargılandığı Hamburg Eyalet Yüksek Mahkemesi tarafından "In dubio pro reo" prensibine dayanılarak bu senenin Şubat ayında beraat ettirilmişti. Mahkeme Başkanı'nın basına verdiği demeç hayli ilginç: "Mahkeme Abdelghani Mzoudi'yi suçsuzluğuna kanaat getirdiği için değil, delil yetersizliğinden serbest bıraktı. Mzoudi'nin saldırı ile ilgili neler bildiğini sadece kendisi biliyor, mahkeme değil" Hakim Mzoudi'ye dönerek ekliyor: Bay Mzoudi beraat ettiniz, ama bu sevinilecek bir durum değil. Savcının 15 yıl hapis ve savunmanın beraat istediği davada, mahkemeyi beraat kararı vermeye zorlayan durum şu: 11 Eylül olaylarının planlayıcısı olarak bilinen ve Amerikada hapiste bulunan Ramzi Binalshibh, Amerikan Makamları müsaade etmediği için şahit olarak dinlenememişti. Amerikan Makamlarının verdiği bilgilere göre Binashibh Mzoudi'nin olaylardan haberi olmadığını bildirmişti. Mahkeme, savcılığın şahit olarak gösterdiği İranlı eski bir ajanın ifadesini, ajan güvenilir değil diye kabul etmemişti. Bu ajan Mzoudi'nin saldırının planlanmasının bir kısmı için sorumlu olduğunu ileri sürüyor. Sonuçta mahkeme, savcılığın, kamuoyu'nun ve politikacıların tenkitlerine rağmen "In dubıo pro reo" prensibini uygulaıp Mzoudi'yi serbest bırakmıştı.
Benim fikrime göre burada "vicdan" yerine "kanaat getirme" "inanma" kavramı kullanılırsa daha yerinde olur. Olaydaki Alman Hakim belkide, binlerce kişinin ölümünde katkısı bulunan Mzoudi'yi serbest bıraktığı için vicdan azabı çekiyordur. Ama öne sürülen kanıtlar onun Mzoudi'nin suçluluğu konusunda tam bir kanaate varamadığını gösteriyor. Saygılarımla |
10-09-2004, 23:28 | #6 | |||||||||||||||||||
|
Kafama takıldı, okudum bir daha okudum; düşündüm bir daha düşündüm. Ben işin içinden çıkamadım. Birisi anlamama yardım ederse memnun olurum:
Burada kafama takılan "vicdani kanaat" Ya ben Türkçe bilmiyorum, yada maddede bir mantık hatası var. Benim düşünceme göre "kanaat" belirli bir süreç sonunda bir şey hakkında bir fikre varmaktır. Bir şeyin böyle yahutta şöyle olduğuna dair bir fikir sahibi olmaktır. Benim bildiğim kadarı ile fikir fikirdir ve kanaat kanaat'tır. Vicdanlısı vicdansızı olamaz, olurmu sizce? Eğer vicdani kanaat olabiliyorsa başka türlü "kanaat"lerin de olması gerekir, hangileri acaba? Saygılarımla |
11-09-2004, 11:43 | #7 |
|
Sayın Gemici,
İşte sorun tam orada. Anayasamız sınırı koymuştur. Şöyle ki: Hakim, Anayasaya,hukuka ve kanuna uygun olmak kaydı ile ancak" vicdanı kanaatini" tesis edecektir. CMUK.254 ise Vicdani kanaatin ancak "Delillerin takdirinde" kullanılabileceğini düzenlemiştir. O halde: Hukuka göre: Ceza davalarında şüpheden sanık yararlanır. Anayasamızın emri icabı hukukun uygun bulduğu "Şüphe halinde sanık beraat etmelidir" mealindeki ana ilke şüphe olan durumlarda "vicdani kanaate göre" hüküm kurmaya engeldir. aksi halde, hukuka uygun olmayan bir durum ortaya çıkar. Türkiye'de sanıyorum burada bir atlama var. Saygılarımla.. |
12-09-2004, 03:29 | #8 |
|
Kanaat sadece duruşmadan sonra, öne sürülen ve elde edilen bütün kanıtların değerlendirilmesi sonucu elde edilen öz'dür; eğer bu öz, yani savcılığın öne sürdüğü kanıtlar ve sanığın ifadesi, hakimi sanığın suçlu olduğu konusunda ikna etmiyorsa, sonucun "ın dubio pro reo" yani sanık lehine olması gerekir. Bunun dışındaki her türlü karar, yani kanıtların değerlendirmesinden elde edilmeyen her türlü karar keyfidir. Hakim kanıtların değerlendirmesine bağlı olmadan sadece kendi vicdanına göre karar verirse kanıtların bir anlamı kalmaz.
Saygılarımla |
12-09-2004, 11:37 | #9 |
|
Katkı
Merhaba arkadaşlar,
Vicdani kanaat “kapalı” bir deyimdir. 19.yy.’da yüklenen anlamıyla vicdan; “iyi ile kötüyü ayırt eden” duygudur (Osmanlıca Türkçe Sözlük). Kanaat; “bir şeyi yeter bulup fazlasını istememek”tir. Kanıtları yeterli/yetersiz, yanlı/yansız vb. gibi özgür değerlendirme yetkisi, yalnızca duruşma yapan, duruşmaya katılan, bu nedenle de, taraflarla, kanıtlarla doğrudan ve yüzyüze ilişki kuran, onlar üzerinde yapılan yüksek sesli tartışmaları dinleyen, kanıtlarla doğrudan diyalektik ilişkide ve duyu organlarıyla algılamalarda bulunan duruşma yargıçlarına aittir. Yargıtay, yargıcın hükmünü ancak “duruşmanın yargılama yasalarına uygunluğu” ve “gerekçe” yönlerinden inceleyebilir. 1.Yargıtay yasanın yorumunu her zaman denetler ve bu konuda son sözü söyler. 2.Yargıtay, olayların/eylemlerin kanıtlanmasını ( sübutu ) hiçbir zaman ilk mahkemenin yerine geçerek çözemez. 3.Yargıtay, olayların/eylemlerin nitelendirilmesini ( hukuksal tanıyı, adlandırmayı ) kimi zaman çözer “Gerekçe; her olay ve hukuk sorununu tek tek çözmesi gereken, mantıki ve hukuki bütünlük sergileyen bir yapıttır” . Gerekçenin ne olduğu, Yargıtay'ın süreklilik gösteren kararlarında "... TAKDİRİN, AKLA, HUKUK'A ve DOSYAYA UYGUN AÇIKLAMASIDIR..." şeklinde açıklanmaktadır. Yargıtay vicdani kanaatin “gerekçe anlam ve niteliğinde” olmasını aramaktadır. (CGK.E. 1976/8-245,K. 1976/271,T. 7.6.1976, Kazancı). “Gerekçe; istem konusundaki değerlendirmenin, hukuka ve dosya içerisindeki bilgi ve belgelere uygun açıklamasıdır. Anılan maddelerin uygulanmasına veya uygulanmasına yer olmadığına karar verilirken gösterilen gerekçe, sanığın kişiliği ile ilgili bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde yasal ve yeterli olmalıdır ”(E. 2004/3-81,K. 2004/100, T. 20.4.2004, Kazancı) Soruşturma ”yeterli (kanaat)” bulunup, “duyguyla (vicdan)” sanık hakkında verilen hüküm, Yargıtay’a göre yine de “hukuka ve dosya içerisindeki bilgi ve belgelere uygun” olmalıdır. Vicdani kanaat; yargıca “sanığın kişiliği” ile “kanıtları özgürce değerlendirme” olanağı veren bir “takdir hakkı” ise de, bilgi ve belgeyle desteklenmesi istenilen “Gerekçe” bağlamında kişisel bir -iyi ile kötüyü ayırt eden- “duygu” dan ibaret değildir. Yargıtay “vicdani kanaatin kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırılması”nı istemektedir (4.CD.E. 1994/7095 K. 1994/9083, T. 2.11.1994, Kazancı) Şüpheden sanık yararlanır ilkesi – Vicdani kanaat Sanık hakkında, mahkumiyet kararı verilebilmesi için sanık aleyhinde şüpheden tamamen uzak, kesin kanı uyandırabilecek yeterlilikte kanıtlar bulunmalıdır. Ortaya konulmuş olan kanıtlar ”Şüphe”yi yok etmiyorsa, “kanıt yetersizliği” gerekçesiyle beraat kararı verilecek, “vicdani kanaat” e dayanarak “mahkûmiyete” hükmedilemeyecektir. Vicdani kanaat; “sanığın kişiliği” ile “kanıtları özgürce değerlendirme” konusunda yalnızca yargıcın sahip olduğu özgürlük ve esarettir. |
17-09-2004, 01:19 | #10 |
|
selamlar;
138.maddede sözü edilen vicdani kanaate göre hüküm verirler tanımı hakimlerin bağımsızlığının altını çizmek amacına hizmet etmektedir. Aksini düşünmek vicdani kanaate delil hüvviyeti kazandırmak anlamına gelir ki vicdani kanaat kendi başına delil değildir. Delilin olmadığı yerde vicdani kanaatte dayanarak hüküm kurulmasından sözedilmez. Ancak vicdani kanaat yargılama içersinde ileri sürülen delillerin değerlendirilmesinde anlam taşır. Ki bu da zaten ortada vicdani kanaate konu teşkil edecek delillerin varlığını gerekli kılar. 138 ve 254'ün birlikte değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Saygılarımla |
03-11-2004, 20:58 | #11 |
|
Sayın Gemici;
Gerçekten ilginç bir konu açtınız. Benim yorumum; Hakimin vicdani kanaati ancak, sanığın suçu işlediği yönünde delil olduğu , yani delillere göre (görüntüde) sanığın suçlu olduğu göründüğü halde (örneğin tanık beyanları, kayıtlar vs.), hakimin söz konusu beyanlara itibar etmeyip, sanığın beraatine karar vermesinde etkili olabilir. Eğer zaten durum şüpheli ise, şüpheden sanık yararların ve vicdani kanaate göre mahkumiyet verememesi gerektir. |
07-02-2006, 17:51 | #12 |
|
http://www.turkhukuksitesi.com/hukuk...7831#post17831
Bu linkteki konu irtibatı ve önemi nedeniyle aşağıda devam edecektir. Tartışmanın düğümlendiği noktalar: 1) Şüpheden sanık yararlanır ilkesi ve uygulamadaki sorunlar, 2) Hakimin delilleri takdir yetkisi ve bu yetkinin sınırlandığı durumlar, 3) Ceza hukukunda deliller, ispat usulleri... ve hakimin hayatın olağan akışına ters olgulardan karar oluşturması... Saygılar... |
25-08-2013, 21:37 | #13 |
|
Türkiye'de adalet olgusu hiç bir zaman hukukun kutsallığında kendine yer bulmamıştır;çünkü normlar hiyerarşisinde en üstte olan yani anayasada bir sakatlık vardır.nasıl ki yarım doktor candan yarım hukukçu haktan ediyorsa şuan ki durumda bunu gösteriyor."HUKUK KURALLARI"özgürlük hakkını ihlal edecek kadar keyfi yorumlanmamalı kesin ve net olacak ki insanlar evet ülkemizde adalet varmış desin...
|
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Savcının görevi "suç isnat etmek" mi, yoksa "suç ispat etmek" mi olmalı? | sibelniko | Hukuk Sohbetleri | 21 | 30-09-2013 08:43 |
Sanık Avukatlarının "Töre" Savunması | Av.Duygu Işık Behrem | Hukuk Haberleri | 3 | 26-03-2012 13:18 |
Stj. Av. ne "ofisboy"dur, ne de adliyedeki caycinin "ciragi..." | metin karadag | Hukuk Stajı ve Meslek Seçimi | 26 | 28-07-2007 20:47 |
FSEK anlamında"eser"; "Mezdeke"oryantal grup adı ve oluşturdukları karakter eser mi? | Aslı | Hukuk Soruları Arşivi | 6 | 27-12-2006 01:32 |
Oy Çokluğu İle Verilen Kararlar "şüpheden Sanık Yararlanır" İlkesine Ne Kadar Uygun? | Av.Fahri ALİMOĞLU | Hukuk Sohbetleri | 3 | 21-09-2004 11:46 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |