|
Hukuk Soruları Hukukçu olmayan üyelerimizin hukukla ilgili sorularına ayrılmış iletişim alanı. Lütfen Dikkat : THS bir hukuki danışmanlık sitesi değildir ve bu foruma da "hukuki danışma" niteliği taşıyan sorular yöneltilemez. Alanda soru sormadan önce lütfen Hukuk Soruları Alanı Kural ve İlkelerimizi okuyunuz. |
25-04-2008, 14:05 | #1 |
|
kemik ölçümü ile yaş tayini
Merhaba,
Ben Bogazici Universitesi Felsefe Bolumunde yuksek lisans ogrencisiyim. Kemik ölçümünden yas tayini ve bunun kadinlara, ozellikle tecavuz magdurlarina iliskin etik boyutlari uzerine calisiyorum. Esas ilgilendigim mesele, Greulich yonteminin kendi icindeki ve Turkiye'deki uygulamalarda yasanan sorunlar. Bu yontemin hukuktaki kullanimine iliskin birkac sorum var, deneyimlerinizden yararlanabilirsem cok sevinirim. 1) Kisinin resmi dogum kayitlari ve taniklar varsa kemik yasi istenmez diye biliyorum. Fakat yanlis hatirlamiyorsam bir ceza davasında sanığın hastane kayitlari ve dogum belgeleri bulundugu halde kemik yasinin saptanmasi talep edilmisti. Baska davalarda da bu yasanmis midir, yasanabilir mi? 2) Bildigim kadariyla mahkeme yas tespiti icin genelde sadece kemik yasi olcumu istiyor. Dogru mudur? 3) Pek cok tecavuz davasinda magdurun yasi buyuk cikiyor. Bunu destekleyen/desteklemeyen ornekler verebilirseniz cok sevinirim. Cok tesekkur ederim. Saygilarimla, R. Ertug Altinay |
25-04-2008, 22:07 | #2 |
|
T.C. YARGITAY
5.Ceza Dairesi Esas: 2004/5306 Karar: 2004/6488 Karar Tarihi: 07.10.2004 ÖZET : Zorla kaçırıp alıkoyma ve ırza geçme suçundan yapılan yargılamada, mağdurun yaşının tespiti suç öğesine ve ceza sorumluluğuna önemli derecede etkili olacağı gözetilerek doğum tutanağı getirtilip resmi bir kurumda doğmadığının anlaşılması halinde yaş tespitine esas olacak kemik grafilerinin çektirilerek suç tarihinde kaç yaşında olduğu hususunda Sağlık Kurulu'ndan rapor alınması, gerektiğinde Adli Tıp Kurumu'ndan da görüş alınarak gerçek yaşının bilimsel biçimde saptanması ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gereklidir. (765 S. K. m. 414, 430) (5237 S. K. m. 103-1/A, 110) Dava: Zorla kaçırıp alıkoyma ve ırza geçme suçlarından sanık N'nin yapılan yargılanması sonunda; mahkumiyetine dair ( ANKARA ) 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nden verilen 18.03.2004 gün ve 2003/441 Esas, 2004/36 Karar sayılı hükmün duruşmalı olarak süresi içinde Yargıtay'ca incelenmesi sanık müdafii tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C.Başsavcılığı'ndan tebliğname ile daireye gönderilmekle 29.09.2004 Çarşamba saat 14.00 duruşma günü tayin olunarak sanık müdafiine davetiye gönderilmişti. Belli günde hakimler duruşma salonunda toplanarak Yargıtay C.Savcılarından A.E. hazır olduğu halde oturum açıldı. Yapılan tebligat üzerine dosyadaki vekaletnameye dayanarak sanık N. adına gelen Av. M.E. huzura alınarak duruşmaya başlandı. Duruşma isteğinin süresinde ve yerinde olduğu anlaşıldıktan sonra uygun görülen talep ve mütalaa dairesinde sanık hakkında ( DURUŞMALI ) inceleme yapılmasına oybirliği ile karar verilerek tefhim olunduktan sonra işin açıklanmasına dair raportör üye tarafından düzenlenen rapor okundu. Raportör üye rapora ilave edecek bir cihet bulunmadığını bildirdi. Sanık müdafii temyiz layihasını açıklayarak savunmada bulunup müvekkili hakkındaki hükmün ( BOZULMASINI ) istedi. Yargıtay C.Savcısı tebliğname içeriğini tekrar etti. Son sözü sorulan sanık müdafii savunmasına ilave edecek bir cihet bulunmadığını bildirmekle dosya incelenerek karar verilip tefhim olunmak üzere duruşma 13.10.2004 Çarşamba saat l4.00'e bırakılmıştı. Belli günde oturum açıldı. Dava evrakı incelenip gereği görüşülmüş olduğundan aşağıda yazılı karar ittihaz olundu: Karar: Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanık müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, Ancak; Kayden 02.12.1988 doğumlu olup 15.09.1998 tarihinde nüfusa tescil edilen, suç tarihi itibariyle 15 yaşını bitirmesine çok az süre kalan mağdurun yaşının tespiti suç öğesine ve ceza sorumluluğuna önemli derecede etkili olacağı gözetilerek doğum tutanağı getirtilip resmi bir kurumda doğmadığının anlaşılması halinde yaş tespitine esas olacak kemik grafilerinin çektirilerek suç tarihinde kaç yaşında olduğu hususunda Sağlık Kurulu'ndan rapor alınması, gerektiğinde Adli Tıp Kurumu'ndan da görüş alınarak gerçek yaşının bilimsel biçimde saptanması ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik soruşturmaya dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulması, Sonuç: Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları ile duruşmalı inceleme sırasındaki sözlü savunmaları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı CMUK'nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 07.10.2004 tarihinde oybirliği ile karar verildi. |
09-05-2008, 10:00 | #3 |
|
Özellikle dediğiniz gibi bazı suç türlerinde bu önem taşımaktadır.
TCK da yaş küçüklüğü indirim nedenlerindendir.Ancak maalesef ülkemizde özellikle doğu bölgelerinde gerçektende kişi doğduğu gün nüfusa kayıt ettirilmemektedir.Ya da kardeş ölünce diğerine onun kimliği veriliyor.20 yaşındaki adam 11 yaşında çıkabiliyor. Somut örneği benim bir cmk dosyamda vardı.Çocuğun cinsel istismarı ilgili bir dosya.müvekkilim nüfusa göre 16 yaşında fakat gerçek yaşı babasının dediğine göre daha küçük(zaten görünüşünden de yaşının oldukça küçük olduğu belli) Yaş tesbiti istedik.3 ayrı kurumdan 12-13 yaş arasında olduğu çıktı. Nüfus kayıt tablosuna göre kardeşi ile doğum yaşı çakışmıyorsa yaş küçültme-büyülte kararı veriliyor.Bu yargıtay kararlarında da belirtildiği üzere bazı dosyalarda önem arz ediyor.Özellikle rıza ile cinsel birleşmede mağdurun yaşı önemlidir.mağdurun 15 yaşın altında olması sizi bir anda 5-6 yıl boyunca içeride tutabilir. Bu nedenle yaş tesbiti gereklidir. Tabi ceza indirimi |
09-05-2008, 15:39 | #4 |
|
Bazı kişiler akranlarına göre erken gelişiyor.Elbilek veya omurganın belli bölgelerinin rontgeni çekilerek belli bir atlasla mukayese edilerek kişinin gerçek yaşı bulunuyor.Davalarda bu yaş temel alınıyor.
|
10-05-2008, 19:23 | #5 | |||||||||||||||||||||||
|
Herhalde gerekçeleriniz ve bildiğiniz davalardan örnekleriniz de vardır. |
11-06-2008, 12:21 | #6 |
|
yaş tespiti ve ilgili yasa maddeleri
CMK md.63- çözümü uzmanlık, özel ve teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verilebilir demektedir. Birden fazla bilirkişi de atanabilir. Bu bilirkişiler il yargı adalet komisyonlarınca seçilirler. Hakim ve Savcılar il dışından da bilirkişi seçebilirler.
CMK md 75- Bir suça ilişkin delil elde etmek için şüpheli veya sanığın bedeninin tıbbi muayenesine vs. örnekler alınmasına C.savcısı veya mağdurun istemiyle ya da re'sen hakim veya mahkeme tarafından karar verilebilir. CMK md 76- mağdur için sağlığını tehlikeye düşürmeme şartı getirilmiştir. CMK md 78- moleküler inceleme CMK md 81- şüpheli ve sanığın fizik kimliğinin(dış görünüş) tespitinden bahsetmekte olup mağdurun fizik kimliğinin tespit edilebileceğinden bahsedilmemiştir. Bütün yukarıdaki usul hükümlerine karşın, Adli Tıp Kurumu Kanunu Bilirkişilik yapma tekelinin adli tıp kurumlarında ve kuruma bağlı ihtisas dairelerinde olduğunu belirtmiştir. Bu ihtisas daireleri, bir kuruldur ve sadece kemik ölçümü sonuçlarına göre karar vermemesi gerekmektedir. Bu kişinin ruhsal olgunluğu ve belki de sosyal olgunluğu da yaşın tespitinde önemli olabilir. Örneğin benim sınıfımda bir arkadaşım vardı kemik bakımından 4 yaşında bir çocukla aynı idi (ben buna fiziki özür durumu diyebilirim)ancak akli bakımdan bizimle aynı sınavlara giriyor ve aynı başarıları gösteriyordu. Bu kişinin fizik kimliğinin diğerlerinden farklı olması suç işleme potansiyelini artırabileceğine kanıt olmaktan öteye gitmeyecektir. Suçunu indirmek için bir kanıt sayılır mı sorusuna yanıtım: Özürlü bir insanınki ne kadar sayılıyorsa o kadar sayılır. Ben kendim de sağlık nedeniyle kemik grafisinden geçmiş biri olarak, tıbbi zorunluluklar haricinde yapılmasına karşıyım. Çünkü çok az da olsa kişiye radyasyon veriliyor ve radyasyonun azı da çoğu da zarardır diye düşünüyorum. Gerekli yargıtay kararını her yerden zaten bulabilirsiniz. Meslektaşımız da yanıt vermiş. Size iyi çalışmalar. Saygılarımla.. |
12-06-2008, 12:44 | #7 | |||||||||||||||||||
|
Ceza Hukukunda maddi gerçeğin ortaya çıkarılması esastır. Resmi doğum kayıtları ile maddi gerçek uyuşmuyorsa, kayıtlara itibar edilmeyeceğini düşünüyorum. Bu nedenle, herhangi bir davada resmi kayıtların maddi gerçeğe uygun olmadığı iddia edilirse bu iddianın araştırılması gereklidir. .C. YARGITAY CEZA GENEL KURULU E. 2004/5-67 K. 2004/96 T. 13.4.2004 • ONBEŞ YAŞINDAN KÜÇÜK MAĞDURUN ZORLA IRZINA GEÇMEK ( Mağdurenin Gerçek Yaşının Araştırılması ) • IRZA GEÇME ( On Beş Yaşından Küçük Mağdurenin Rızasının Yok Sayılarak Bu Eylemin Zorla Irza Geçme Suçu Kapsamına Alınması ) • ZORLA IRZA GEÇMEK ( On Beş Yaşından Küçük Mağdurenin Rızasının Yok Sayılarak Bu Eylemin Zorla Irza Geçme Suçu Kapsamına Alınması ) • KEMİK GRAFİSİ ( Mağdurenin Yaş Tespiti İçin Kemik Grafilerinin Çektirilmesinin Gerekmesi ) • SAĞLIK KURULU RAPORU ( Mağdurun Yaşının Tespiti İçin Sağlık Kurulu Raporlarının Alınmasının Gerekmesi ) • SORUŞTURMANIN GENİŞLETİLMESİ ( Mağdurun Yaş Tespitinin Yapılması İçin Soruşturmanın Genişletilerek Kemik Grafisinin Ve Sağlık Kurulu Raporunun Alınmasının Gerekmesi ) 765/m.41,59,414,416 1412/m.255 743/m.88,243,244,35 4721/m.287,36,37 ÖZET : Mağdurenin anne ve babasının, sanık vekili tarafından ileri sürülen hususlarda beyanlarının alınması, yaş belirlenmesine esas olacak kemik grafileri çektirilerek bu konuda sağlık kurulu raporu alınması, gerektiğinde birlikte Adli Tıp Kurumuna gönderilerek olay tarihinde kaç yaşında olduğunun bilimsel biçimde tespit ettirilmesi zorunludur.Soruşturmanın genişletilmesinden sonra varılacak sonuca göre, yaşının büyük olduğunun saptanması halinde CYUY.nın 255. maddesi hükmüne göre mağdurenin yaşı düzeltilmek suretiyle sanığın hukuki durumu belirlenmelidir. DAVA : Onbeş yaşından küçük mağdurun zorla ırzına geçmek suçundan sanık Seyyid'in TCY.nın 414/1, 59/2 maddeleri uyarınca 4 yıl 2 ay ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesince 28.03.2001 gün ve 588-84 sayı ile verilen kararın sanık vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesince 12.07.2002 gün ve 3586-5310 sayı ile; "Sanık vekili 5.7.2002 günlü tevsii tahkikat dilekçesinde, mağdure Perihan Biga Devlet Hastanesi doğum raporuna göre nüfusa tescil edilmiş gibi görünüyorsa da, anası Hatice'nin 15.12.1981 tarihinde evlenip 7.8.1982 tarihinde doğum yaptığına göre kocası ile evlilik öncesi cinsel ilişkiye girdiğini, mağdurenin kayıt yaşına uygun görünmediğini ifade ile doğduğunda nüfusa kaydedilmeden bir başka kardeşinin hastanede doğup nüfusa kaydedildikten sonra ölmüş olduğunu Perihan'ın kendisinden sonra doğup ölen kardeşinin nüfusunu kullanmış olabileceği için kayden 7.8.1982 olarak görüldüğünü ileri sürüp gerçek yaşının araştırılmasını istemiştir. Suç nitelendirilmesine dolayısı ile ceza uygulamasına önemli derecede etkisi bakımından bu konu üzerinde durulması, mağdurenin ana ve babası da dinlenerek gerekli araştırmadan sonra gerektiğinde mağdurenin yaş tayinine esas olabilecek grafileri çektirilip tam teşeküllü bir sağlık kurulundan rapor alınması, tereddüt halinde Adli Tıp Kurumu İhtisas Kurulundan mütalaa alındıktan sonra sanığın hukuki durumunun tayini gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hükme varılması" isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Yerel Mahkeme ise 16.12.2002 gün ve 369-526 sayı ile; "Sanık vekilinin bozma gerekçesi yapılan 5.7.2000 tarihli dilekçesinde "her ne kadar mağdure Perihan, Biga Devlet Hastanesinin doğum raporuna göre nüfusa tescil edilmiş olarak görülmekte ise de anne Hatice 01.10.1967 d.lu olup evlendiği 15.12.1981 tarihinde 14 yaş 2 ay 14 günlüktür. Perihan 7 ay 26 günlük iken doğmuş görünmektedir. Bu ise evlilik öncesi ilişkinin varlığını göstermektedir. Mağdurenin görünümü nüfustaki yaşına uygun değildir. Annenin yaşının küçüklüğünün sebebi ile birinci çocuk ve gerçek Perihan olan nüfusa kaydedilmiş olabilir. İkinci çocuk hastanede doğduğu ve nüfusa tescil edilmiş olmasına rağmen daha sonra ölmesi sebebi ile birinci çocuk olan Perihan onun yerine nüfusta görünmüş, ölüm ve tescil işlemleri yapılmamış olabilir..." demek sureti ile bir varsayımdan söz etmiştir. Yüksek Yargıtay 5. Ceza Dairesi de bu varsayımı esas almak suretiyle kararı bozmuştur. Oysa ki MK.nun mağdurenin annesinin evlendiği 15.12.1981 tarihinde yürürlükte bulunan 88/2 maddesi hükmünce "şu kadar ki hakim, fevkalede hallerde ve pek mühim bir sebebe mebni 15 yaşını ikmal etmiş olan bir erkeğin veya 14 yaşını bitirmiş olan bir kadının evlenmesine müsaade edebilir." hükmünü taşımaktadır. Mağdurenin annesinin evlenme tarihinde 14 yaş 2 ay 14 günlük olması evlilik öncesi bir ilişkinin varlığına mutlak şekilde delalet etmemektedir. Kaldı ki 4721 sayılı Kanunla değişik MK.nun 287/2. maddesinde "evlenmeden başlayarak en az 180 gün geçtikten sonra ve evliliğin sona ermesinden başlayarak en fazla 300 gün içinde doğan çocuk evlilik içinde ana rahmine düşmüş sayılır" hükmünü taşımaktadır. 743 sayılı TMK.nun 243 ve 244 maddelerinde de nesebi ret bölümünde bu husus tekrarlanmış ve "koca, evlendikten en az 180 gün sonra doğan çocuğun kendisinden olması ihtimali bulunmadığını ispat etmedikçe çocuğu red edemez" hükmüne yer verilmiştir. Günümüzde de pek sık rastlandığı üzere erken doğum denilen bir olay vardır. 6 ayı aşkın yedi ay ya da sekiz aylık iken doğan ve yaşayan bir çok insanımız mevcuttur. Bu husus tıbbi gerçeklerle ve delillerle günlük hayatımızda sıkça rastladığımız hadiselerdendir. Mağdurenin doğduğu tarih itibariyle 7 ay 26 günlük olması evlenmeden önce annesi ile babasının cinsel ilişkiye girdiğini ya da evlilik öncesi olduğunu veya yaşının büyük bulunduğuna delalet etmez. Bu itibarla savunma çaresizliği içerisinde tamamen bir ihtimal ve olasılıktan söz edilmesi söz konusudur. Dilekçe dikkatlice incelendiğinde "bu şekilde olmuştur" ya da "mağdurenin yaşı büyüktür" şeklinde bir iddia mevcut değildir. 743 sayılı MK.nun 35, 4721 sayılı MK.nun 36. maddesinde "kişisel durum bu amaçla tutulan resmi sicille belirlenir. Bu sicilin tutulmasına ve zorunlu bildirimlerin yapılmasına ilişkin esaslar ilgili kanunlarda gösterilir." 37. maddesinde "kişisel durum sicili, devletçe atanan memurlar tarafından tutulur, sicil kayıtların tutmak ve örnek vermek bu memurların görevidir." Doğum kütüğü başlıklı 41. maddesinde de "doğumlara ilişkin bildirimler ve kimliği bilinmeyen bulunmuş çocuklar hakkındaki işlemler ilgili kanun hükümlerine göre yapılır." hükümlerini taşımaktadır. Devletin resmi memurları tarafından tutulan ve Biga Devlet Hastanesinin 10.08.1982 gün ve 1562 sayılı doğum raporuna göre 7.8.1982 tarihinde doğduğu tespit edilen ve 11.8.1982 tarihinde tescili yapılan mağdure Perihan'ın resmi sicil kayıtlarına itibar etmek zorunluluğu vardır. Bu sicil kayıtlarını bertaraf edecek mahiyet ve derecede hiçbir iddia ileri sürülmüş değildir. Faraziyeye dayanılarak resmi sicil kayıtlarının bertaraf edilmesi mümkün değildir. Aksini kabulü kamu düzenini bozucu sonuçların ortaya çıkmasına yol açacaktır. Evlenme tarihine, mağdurenin doğum tarihine nazaran kendisinden büyük bir kardeşinin dünyaya gelmesi de bu resmi kayıtlar karşısında fiilen mümkün değildir. ... Boşanma dosyasının dava tarihi 19.2.1998 dir. Sanığın başvurabileceği başka bir yer kalmamıştır. Cezadan kurtulmak istemektedir. Bu nedenle bir varsayıma istinad etmiştir. Yüksek Yargıtay da bu varsayıma dayanarak ittihaz edilen kararı bozmuştur. Hastanede doğan bir çok mağdurelerin herhangi bir nedenle kemik grafileri çektirildiğinde iklim şartları ve beslenme koşulları itibarı ile kemik yaşlarının genelde hastanede doğmuş bulunmalarına rağmen gerçek yaşın üstünde tespit edildiği ve bu yüzden bir çok yanılgılara yol açtığı bilinmektedir. Sanık son bir çare olarak böyle bir imkana kavuşmak istemektedir. Mahkememiz Biga Devlet Hastanesi raporu, mağdurenin aile kayıt tablosu rapor tarihi, tescil tarihi, gibi hususları nazara almıştır. Kaldı ki yukarıda açıklanan 5.7.2000 tarihli savunma dilekçesinde de mağdurenin sonradan hastanede doğan küçük kardeşinin yerine nüfusa yazıldığı ve tescil edildiği iddiasında bulunulmamaktadır. Sadece birinci çocuk olan Perihan onun yerine nüfusta görünmüş ölüm ve tescil işlemleri yapılmamış olabilir faraziyesine dayanmaktadır. Bu kadar tesadüfün bir arada gerçekleşmesi hadisatın tabi seyrine de uygun düşmemektedir." gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir. Bu hükmün de sanık vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C.Başsavcılığının "bozma" istekli 27.02.2004 günlü tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü: KARAR : Bir kız arkadaşı ile birlikte evden kaçıp İzmir'e gelen mağdure Perihan'ın, kendi rızasıyla burada tanıştığı sanık Seyyit'in oturduğu eve giderek onunla kalmaya başladığı, yine kendi rızasıyla sanık ile cinsel ilişkiye girdiği doktor raporları, mağdurenin anlatımı, sanığın kaçamaklı savunması ve tüm dosya kapsamı ile sabittir. Açıklanan bu oluş bakımından Özel Daire ile Yerel Mahkemenin görüşleri arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, sanığa isnad olunan suç niteliği dolayısıyle ceza süresini etkilemesi itibariyle, mağdurenin yaşının kesin şekilde belirlenmesi için soruşturmanın genişletilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Türk Ceza Yasası, ırza geçme suçunda mağdurun yaşını dikkate alan bir düzenleme biçimi öngörmüştür. Yasanın 414. maddesinde onbeş yaşını bitirmemiş olanların, 416. maddesinde ise onbeş yaşını doldurmuş olanların ırzına geçilmesi eylemleri hükme bağlanmıştır. Yasa koyucu küçüğü himaye amacıyla, 15 yaşını bitirmemiş bir küçükle cinsel ilişkide bulunmayı, her türlü cebir, şiddet veya tehdit faraziyelerinden bağımsız olarak cezalandırmak istemiştir. Nitekim Yasanın 414. maddesindeki düzenleme ile, onbeş yaşını bitirmeyenlerle cinsel ilişkide bulunulması halinde mefruz cebrin bulunduğu kabul edilmiş, mağdurun cinsel ilişki konusundaki rızası geçersiz sayılmıştır. Oysa, onbeş yaşını bitirmiş olup da reşit olmayan kişilerin rızasıyla cinsel ilişkide bulunmak eylemi Yasanın 416. maddesinin 3. fıkrasında, süresi ve nev'i itibariyle daha hafif bir ceza yaptırımı ile karşılanmıştır. Görüleceği üzere, mağdurun onbeş yaşını bitirip bitirmediği hususu, eylemin hangi yasal suç tipine uyduğu, dolayısıyla faile uygulanabilecek özgürlüğü bağlayıcı ceza yaptırımının süresi ve türü bakımından büyük önem taşımaktadır. İncelenen dosya içeriğine göre; Sanık vekili mahkemeye sunduğu 05.07.2000 günlü dilekçede, her ne kadar mağdurenin doğum kaydı hastane raporuna göre düzenlenmişse de annesi Hatice'nin evlenme tarihi olan 15.12.1981 tarihinde 14 yaş 2 ay 14 günlük olup, mağdurenin ise 7 ay 26 günlük iken doğmuş göründüğünü, bunun da evlilik öncesi bir ilişkinin varlığını gösterdiğini, mağdurenin görünümünün, nüfustaki yaşına uygun olmadığını, bu nedenle annenin yaşının küçüklüğü nedeniyle birinci çocuk olan Perihan'ın nüfusa kaydettirilememiş olabileceğini, ikinci çocuğun hastanede doğmasına rağmen daha sonra ölmesi nedeniyle mağdurenin bu nüfus kaydıyla devam edip, ölüm ve tescil işlemlerinin yapılmamış olabileceğini, bu nedenle de mağdurenin yaşının tıbben tespiti için soruşturmanın genişletilmesini talep ettiklerini bildirmiştir. Dosyada bulunan aile nüfus kayıt tablosunun incelenmesinde; mağdurenin ailenin en büyük çocuğu ve 07.08.1982 doğumlu olduğu, anne ve babasının 15.12.1981 tarihinde evlendikleri, annesi Hatice'nin 01.10.1967 doğumlu olduğu anlaşılmaktadır. Mağdureye ait doğum tutanağı örneği de getirtilmiş olup, Biga Devlet Hastanesinin 10.08.1982 tarihli doğum raporuna göre düzenlendiği belirtilmiştir. Ceza Yargılamasının amacı maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Bunun için, yargılamaya konu edilen vakıalarda kesin bir hükme varılabilmesi bakımından, hükmü etkileyebilecek hususlardaki kuşkuların kanıt denilen yargılama araçlarına başvurularak giderilmesi gerekir. Somut olayda her ne kadar doğum tutanağı örneğinde mağdurenin hastanede doğduğu belirtilmişse de, aile nüfus kayıt tablosu incelendiğinde, anne ve babasının evlenme tarihlerine göre mağdurenin 7 ay 26 gün sürede doğduğu ve annesinin 14 yaşında evlenmesi nazara alındığında, sanık vekilinin araştırılmaya değer iddiası da dikkate alınarak, mağdurenin gerçek yaşının onbeşten küçük olduğu hususundaki kuşkunun giderilmesi bakımından soruşturmanın genişletilmesi, mağdurenin anne ve babasının, sanık vekili tarafından ileri sürülen hususlarda beyanlarının alınması, yaş belirlenmesine esas olacak kemik grafileri çektirilerek bu konuda sağlık kurulu raporu alınması, gerektiğinde birlikte Adli Tıp Kurumuna gönderilerek olay tarihinde kaç yaşında olduğunun bilimsel biçimde tespit ettirilmesi zorunludur. Soruşturmanın genişletilmesinden sonra varılacak sonuca göre, yaşının büyük olduğunun saptanması halinde CYUY.nın 255. maddesi hükmüne göre mağdurenin yaşı düzeltilmek suretiyle sanığın hukuki durumu belirlenmelidir. Bu itibarla eksik soruşturma ile verilmesi nedeniyle isabetsiz olan Yerel Mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir. Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Başkanı ve bir kısım Üyeler ise, "Yerleşmiş yargısal kararlarda da belirtildiği üzere, hastanede doğan bir kişinin yaşının tıbben belirli olması karşısında, somut kanıtlarla aksi ispatlanmadığı sürece artık düzeltilmesi olanaksızdır. Somut olayda sanık vekili tarafından ileri sürülen hususlar tamamen varsayıma dayalı olup, savunmada bir daha bu iddialara yer verilmediği gibi, yargılamanın hiçbir aşamasında sanık tarafından dahi ileri sürülmemiştir. Mağdurenin hastanede doğduğu ve yaşının tıbben belirlenmiş olması nazara alındığında, yaşının tespiti yönünden soruşturmanın genişletilmesine gerek bulunmamaktadır. Bu itibarla Yerel Mahkemece yapılan soruşturma yeterli olup, isabetli olan hükmün onanmasına karar verilmelidir." görüşüyle karşı oy kullanmışlardır. SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 06.04.2004 tarihinde yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 13.04.2004 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak karar verildi. |
12-06-2008, 14:12 | #8 |
|
Bir şeyi eklemeyi unutmuşum: Medeni Kanun md.7- Resmî belgelerle ispat Resmî sicil ve senetler, belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluşturur. Bunların içeriğinin doğru olmadığının ispatı, kanunlarda başka bir hüküm bulunmadıkça, herhangi bir şekle bağlı değildir.
nüfus kanunu md 7/2.m- nüfus idareleri beyanların kanuni süre içinde yapılıp yapılmadığını araştırabilirler. md 46- Nüfus kaydının nasıl düzeltileceği ve buna kimlerin istemeye yetkili olduğu belirtilmiştir. Buradan da anlaşılacağı üzere sözkonusu kayıt düzeltme olayı sadece ceza mahkemeleri için geçerli değildir, zaten yapılması gerekli bir şeydir. Bununla birlikte mağdur veya sanık olduğu gerekçesi kanıt toplamak için bile olsa yapılamayacağını çünkü sanık açısından ikinci bir ceza vermek ; mağdur açısından ise ikinci bir suç ve yasada olmayan bir şeyin yerine gelmesi anlamını taşıyacaktır. |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
kemik çatlağı=kemik kırığı mı? | AV.SERTANn | Meslektaşların Soruları | 5 | 19-11-2019 21:26 |
kemik yaşı | Av.Nilay TOPRAK | Meslektaşların Soruları | 11 | 18-12-2007 15:59 |
Cezai Ehliyetin Tespiti İçin Kemik Yaşı Bulunacak | Y£LİZ | Hukuk Haberleri | 2 | 03-02-2007 21:07 |
DNA testi ve kan-kemik incelemesi gerekli mi? | filorinalı 1 | Meslektaşların Soruları | 1 | 24-09-2006 23:45 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |