Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2004/15-666 E. 2005/1 K. İçtihat

Üyemizin Özeti
İİK 280. madde 4. fıkrası davacı/alacaklı lehine bir karineye yer vermektedir. Buna göre; bir ticari şirketin ticari malvarlığının önemli bir kısmını devralan şahsın devraldığı şirketin alacaklılarına zarar verme kastını bildiği kabul edilir. Aksini ispat davalı borçluya düşecektir.
(Karar Tarihi : 02.02.2005)
Dava: Taraflar arasındaki "tasarrufun iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Asliye 3.Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 15.07.2002 gün ve 2000/1111-2002/870 sayılı kararın incelenmesi davacı/alacaklı vekili tarafından istenilmesi üzerine,

Yargıtay 15.Hukuk Dairesinin 09.04.2003 gün ve 2002/5939-2003/1816 sayılı ilamı ile ;

(...Dava, İİK.nun 277 ve devamı maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Mahkemece davaya konu edilen 10 adet arsanın tapuda gösterilen satış bedeli ile saptanan gerçek bedelleri arasında fark bulunmadığı ve olayda İİK.nun 280/4. maddesinin uygulanamayacağı görüşüyle davanın reddine karar verilmiştir. Oysa borçlu hakkında çeşitli mahallerde uygulanan hacizlerde yeterli mal varlığına rastlanmadığı anlaşılmaktadır. Ticari bir şirket olan borçlu A.Ş.nin mal varlığında bulunan arsaların ticari işletmesine dahil olduğunda ise kuşku yoktur. Bu nedenle devredilen 10 adet arsanın İİK.nun 280/4.maddesinde bahsedilen iş yerinde mevcut ticari emtianın mühim bir kısmını teşkil ettiğinin kabulü zorunludur. Dosyada satın alan davalı şirketin aynı maddedeki ilan v.s. gibi gerekli işlemleri yaptığına dair bir belge bulunmamaktadır. Öyle olunca mahkemece olayda İİK.nun 280/4 maddesindeki iptal şartlarının oluştuğu kabul edilerek ve davanın diğer şartları da araştırılarak sonucuna göre talep hakkında karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile reddi doğru bulunmamış kararın bozulması gerekmiştir...)

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle H.U.M.K. 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II.fıkrası hüküm gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Karar: Dava, İcra ve İflas Kanununun 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir.

A-Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili asıl davada 06.09.2000 tarihli, birleşen davada da 27.09.2000 tarihli dava dilekçelerinde özetle; davalılardan Ü. A.Ş. nin , dava dışı D. Yapı A.Ş. ve D. Entegre A.Ş. nin müteselsil kefili sıfatıyla müvekkili bankaya borçlu olduğunu, borçlu hakkında İstanbul 6.icra Müdürlüğünün 2000/12361 ve 2000/12362 sayılı icra takip dosyalarından 10.3.2000 tarihinde toplam 5.225.187.406.150 TL. alacağın faiz ve fer'ileri ile birlikte tahsilini teminen icra takipleri yaptıklarını, alacağın tahsil imkanının bulunmadığını., bu durumun geçici aciz vesikası hükmündeki menkul haciz tutanakları ve tapu cevapları ile sabit olduğunu, borçluların alacağı karşılar miktarda menkul ve gayrimenkul mal varlığının bulunmadığını, davalı Ü. A.Ş. müteselsil kefili olduğu borcun ödenmeyeceğinin, aleyhinde takip yapılacağının belli olduğu, kredi hesaplarının kat edildiği, bir zamanda, ihtar tarihinden yalnızca 1,5 ay sonra 21.1.2000 tarihinde: İstanbul, Beykoz, Kanlıca mah. 118 ada, 21 parseli 97.790.000.000 TL. bedelle; Kanlıca mah.102 ada,3-4-5-6 parsellerde kayıtlı taşınmazları ve yine 102 ada 21 parseldeki 2/8 hisseyi, 667 ada 17-19 parseller ile 118 ada 19-20 parsellerde kayıtlı taşınmazları toplam 964.653.700.000 TL. bedelle ve taşınmazların rayiç değerlerinin çok altında diğer davalı Y. İnşaat'a devrederek,müvekkili bankanın haciz koyması ve alacaklarını tahsil imkanını ortadan kaldırdığını, böylece müvekkili bankayı ızrar kastı ile mal varlığını elden çıkardığını, davalılar arasında 21.1.2000 tarihinde yapılan bu satışların batıl olup, İİK 280/4 ve 278.maddeleri gereğince bu satış tasarruflarının müvekkili banka yönünden iptali ile icra takip dosyalarından cebri icra yolu ile hakkını alma yetkisinin tanınmasına karar verilmesini istemiştir.

B-Davalı Taraf Cevaplarının Özeti:

a)Davalı/borçlu Ü. Yatırım Holding Anonim Şirketi vekili asıl dava ve birleşen davada verdiği cevap dilekçelerinde özetle; usule ilişkin itirazlarını bildirmiş, ardından esasa ilişkin olarak ; müvekkili şirketin, dava konusu icra takiplerinin kefili sıfatı ile hareket eden tarafı olduğunu, davacı ile kredi takibindeki asıl borçlular D. Yapı A.Ş. ve D. A.Ş. arasındaki kredi ilişkisinin temerrüt nedeni ile sorunlu hale geldiğinden, keşide edilen ihtarnamelere dek haberdar olacak durumda olmadıklarını, gayrimenkulün satış işleminin 21.1.2000 tarihinde yapılmış olup davacının da beyan ettiği gibi kredi kat ihtarnamesi 10.3.2000 tarihinde ve Beyoğlu 18.Noterliğinden gönderildiğini, davacının İİK 277/1 .fıkrasına dayanarak ilgili icra dosyalarının haciz tutanakları ve tapu sicillerindeki kayıtlar ile tasarrufun iptali talebinde bulunduğunu, davacının icra dosyaları incelendiğinde, tüm kanun yolları tüketilmeden bu davanın açıldığının görüleceğini, müvekkiline ait tüm malları ve iştirakleri tespit edilmeden adeta bütün mal varlığı davaya konu gayrimenkul sanısı ile dava açılıp, davacı bankanın müvekkilinin ızrar kastı ile mal varlığını elden çıkardığını iddia ettiğini, oysa davacının İstanbul 6.icra Müdürlüğünün 2000/12361 ve 12362 esas sayılı dosyaları incelendiğinde müvekkilinin bazı gayrimenkullerine haciz konduğu Egebank'daki TL. ve döviz hesaplarında ciddi miktarlarda parasının bulunduğunun görüleceğini, davacının İİK 280.maddesinin 4.fıkrasına dayanamayacağını, bu fıkradaki hükme göre; bir ticari işletmenin devri, işyerinde mevcut ticari emtianın tamamı veya mühim bir kısmının devri, bir kısmını devir almakla birlikte işyerinin sonradan işgal edilmesi gerektiğini, ancak bu hallerde ızrar kastını bildiğinin kabulü gerektiğini, sayılan koşullardan hiçbirisinin olayda söz konusu olmadığını, ayrıca tasarrufun 278 madde uyarınca da iptalinin istenemeyeceğini, müvekkil şirketin gayrimenkulü 97.790.000.000 TL.sına satıp devretmiş olduğunun iddia edildiğini, gayrimenkulün satış değerinin rayicinden düşük olmadığını, bu durumun bilirkişi incelemesi yapılmadan iddia edilemeyecek bir husus olduğunu, davacının dayandığı 278.maddenin 2.fıkrasının 2 no.lu bendinde "akdin yapıldığı sırada, kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat olarak kabul ettiği akitler" denildiğini, olayda malın değerine göre pek aşağı kabul edilebilecek bir fiyattan söz edilemeyeceğini, durumun bilirkişi incelemesi sonucu ortaya çıkacağını ifadeyle öncelikle, görevsizlik ve yetkisizlik itirazlarının incelenerek davanın Beykoz Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesini , olmazsa derdestlik itirazlarının kabulünü ve esas yönünden de davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

b)Davalı/lehine tasarrufta bulunulan Y. İnşaat A.Ş. vekili asıl davada ve birleşen davada verdiği cevap dilekçesinde; müvekkili hakkında ve yaptığı işlerle ilgili olarak açıklamalardan sonra, diğer davalıya ait olduğu bildirilen gayrimenkullerin sahibi olan şirketin bunları satmak üzere olduğunu bildirmesi üzerine ekspertizi yapılan gayrimenkullerin bu aşamada Boğaziçi Öngörünüm bölgesinde ve sit alanı içinde kalması nedeni ile imar durumlarının bulunmadığı görülmekle birlikte, ilerde yapılabilecek yasal bir düzenleme ile inşaat izni alınabileceği düşünülerek sahibi olan şirketten satın alınmasına karar verildiğini, taşınmazların hepsinin aynı yerde olup bir bütünlük arz ettiğinden 25.1.2000 tarihinde satın alındığını ve bedelinin de satıcı Ü. Yatırım Holding A.Ş. ye ödendiğini, alım satım işleminin üzerinden takriben 8 ay geçtikten sonra bu defa Pamukbank tarafından tasarrufun iptali davası açıldığını, dava dilekçesinde İİK.nun 280/4.maddesi uyarınca satış işlemlerinin iptalinin talep edildiğini; gayrimenkullerin müvekkil şirkete satış işlemini ; Ticari İşletmenin veya mevcut ticari emtiamın tamamı veya mühim bir kısmını satın alan yahut bir kısmını iktisap ile beraber işyerini sonradan işgal eden şahsın, borçlunun alacaklılarını ızrar kastını bildiği ve borçlunun da bu hallerde ızrar kastı ile hareket ettiği şeklinde tavsif ettiğini; bu tavsife ne fiili ve ne de hukuki olarak katılmadıklarını, müvekkili şirketin önceki malikin borçlu olduğunu bilmediği gibi bile bilecek durumda da olmadığını ve gayrimenkulleri aldığı fiyatın belli olup, değerlerinin alım satım anında ne olduğunun ise bilirkişi incelemesi ile belirleneceğini, değerlerine tesir edici faktörler nazara alındığında ödenen bedelin, alınanın değerine göre pek aşağı bir fiyat olmadığının anlaşılacağını, davacı bankanın kötü niyetli olduğunu, bankanın alacağının da araştırılmasını, ifadeyle, öncelikle gayrimenkuller üzerine uygulanan ihtiyati haciz talebinin kaldırılmasını ve davanın reddini savunmuştur.

C-Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Yerel Mahkeme: "Davacının, yapılan tasarrufun alacaklıdan mal kaçırmak amacı ile yapıldığını ispat etmek ile yükümlü olduğu, bilirkişilerce düzenlenen raporda arsa ve binanın toplam değerinin satış tarihinde 1.168.760.000.000 TL. olduğunun belirlendiği, davalı Y. İnşaat A.Ş. nin de taşınmazları 1.007.148.100.000 TL. ye satın alması karşısında rayiç bedelle tapuda gösterilen değer arasında çok fazla bir fark bulunmadığı, davalının tapu kaydına güvenerek iyi niyetle ve gerçek değerine yakın bir değerle satın alındığının anlaşıldığı,İİK. nun 280.maddesinde de ödeme kabiliyetini kısmen veya tamamen kaybetmiş olan borçlunun alacaklıları zarara uğratma amacı ile yapmış olduğu tasarrufların iptalinin düzenlendiği, tasarrufun iptal edilebilmesi için borçlu ile hukuki ilişkide bulunan 3.kişinin borçlunun durumunu ve yapılan tasarrufun mahiyetini bilmesi gerektiği, bunu ispat yükünün de davacıda olduğu, her iki davalı arasında özel ilişkiler bulunduğu, davalı Ü. Yatırım Holding A.Ş. nin alacaklıları zarara uğratma amacı ile bu tasarrufu yaptığı ve bunu da diğer davalı Y. İnşaat A.Ş. nin bilmesi gerektiği konusunda herhangi bir delil elde edilemediği, davacının bu hususu ispat edemediği, davalılardan Y. İnşaat'ın, İnşaat ve Taahhüt işleri ile uğraşan bir şirket olup, imar izni bulunmayan ve hiçbir inşaat yapılamaz kaydı bulunan taşınmazları ileride bu durumun değişmesi durumunda değerlendirilmek üzere büyük miktarda para ödeyerek satın aldıkları sonucuna varıldığı; diğer yandan , davacının iddia ettiği gibi ticari işletmenin veya işyerindeki mevcut ticari emtianın tamamını veya mühim bir kısmını devir veya satın alan yahut bir kısmını iktisapla beraber işyerini sonradan işgal eden şahıstan söz eden İİK.nun 280/4 maddesinin uygulama olanağının da somut olayda bulunmadığı, zira TTK.nun 11.maddesinde ticari işletme başlığı ile yapılan tanım da nazara alındığında somut olayda ticari işletmenin devrinin söz konusu olmadığı, davacı bankanın kredi borçlusu D. Yapı A.Ş. ve D. A.Ş. nin müteselsil kefili davalı Ü. Holding A.Ş. nin , taşınmazları 21.01.2000 tarihinde gerçek değerine çok yakın bir değerle diğer davalıya sattığı, taşınmazların satıldığı tarihte dava dışı bu şirketler hakkında bir icra takibi mevcut olmadığı gibi takiplerin daha sonra 10.3.2000 tarihinde başladığı, davalı Ü. Yatırım Holding A.Ş.nin taşınmazların satıldığı tarihte, müteselsil kefili bulunduğu Şirketlerin durumunu bilmediğinin kabulü gerektiği, davacı yanca iddialarının kanıtlanamadığı, davanın her iki davalı yönünden de reddi gerektiği" gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar vermiştir.

D-Temyiz Evresi, Bozma ve Direnme:

Davacı vekilinin temyizi üzerine Yüksek Özel Daire, yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçelerle İİK. 280/4 maddesinin şartlarının somut olayda gerçekleştiğini kabulle kararın bozulmasına oybirliği ile karar vermiştir.

Bozma ilamı taraflara tebliğ edilmiş; Davalı taraf vekillerinin karar düzeltme istemi Özel Dairece esastan oybirliği ile reddedilmiştir.

Davacı temlik aldığını söyleyen TMSF vekili temlik eden alacaklı banka ile temellük eden TMSF arasındaki Muhatap borçlusu D. İnşaat ve Pazarlama A.Ş. olan alacak temliki sözleşmesini ibrazla duruşmaya katılarak bozmaya uyulması yönünde beyanda bulunmuştur. Davalı Ü. A.Ş. ve davalı Y. İnşaat A.Ş. vekilleri ise direnme kararı verilmesini istemişlerdir.

Mahkeme; önceki kararında direnerek davanın reddine karar vermiştir.

Hükmü davacı vekili temyize getirmiştir.

E-Gerekçe :

a) Yasal düzenlemeler ve buna ilişkin açıklamalar :

Öncelikle, konuyla ilgili yasal düzenlemelerin açıklanmasında yarar vardır.

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 277 ve devamı maddelerinde "Tasarrufun iptali" davaları ile ilgili düzenlemeler yer almaktadır.

"İptal Davası Ve Davacılar" başlıklı 277. maddede ;

"İptal davasından maksat 278, 279 ve 280 inci maddelerde yazılı tasarrufların butlanına hükmettirmektir. Bu davayı aşağıdaki şahıslar açabilirler:

1 - Elinde muvakkat yahut kati aciz vesikası bulunan her alacaklı,

2 - İflas idaresi yahut 245 inci maddede ve 255 inci maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı hallerde alacaklıların kendileri." Denilmekte; "İvazsız Tasarrufların Butlanı" başlıklı 278. maddede ise;

"Mütat hediyeler müstesna olmak üzere, hacizden veya haczedilecek mal bulunmaması sebebiyle acizden yahut iflasın açılmasından haczin veya aciz vesikası verilmesinin sebebi olan yahut masaya kabul olunan alacaklardan en eskisinin tesis edilmiş olduğu tarihe kadar geriye doğru olan müddet içinde yapılan bütün bağışlamalar ve ivazsız tasarruflar batıldır.

Ancak, bu müddet haciz veya aciz yahut iflastan evvelki iki seneyi geçemez.

Aşağıdaki tasarruflar bağışlama gibidir.

1. (Değişik 9/11/1988 - 3494/53 md.) Karı ve koca ile usul ve füru, neseben veya sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasında yapılan ivazlı tasarruflar,

2. Akdin yapıldığı sırada, kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği akitler,

3. Borçlunun kendisine yahut üçüncü bir şahıs menfaatine kaydı hayat şartiyle irat ve intifa hakkı tesis ettiği akitler ve ölünceye kadar bakma akitleri,"

Hükmü yer almaktadır.

2004 sayılı İcra ve İflas Kanununda 4949 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önce "Diğer Butlan Halleri" başlığını, 4949 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle de "Zarar verme kastından dolayı iptal" başlığını taşıyan 280. maddede ise;

Değişiklik öncesi haliyle;

" Tediye kabiliyetini kısmen veya tamamen kaybetmiş veya hakkında 178 inci maddenin 2 nci fıkrasındaki şartlar tahakkuk etmiş olan borçlunun, iyi niyetli bir şahıstan veya basiretli bir tacirden beklenilmeyecek tasarruflarla mevcudunu eksilttiği ve üçüncü şahsın bu durumu ve muamelenin mahiyetini bildiği veya bilmesi gerektiği hallerde yapılmış olan tasarrufları batıldır. Şu kadar ki,tasarrufun vukuu tarihinden itibaren alacaklı iki sene içinde borçlu aleyhine haciz veya iflas takibinde bulunmuş olmalıdır.

Borçlunun birinci fıkradaki tasarrufu, alacaklıları ızrar kastiyle yapması ve bu kasta üçüncü şahsın vukufu halinde, tasarruf tarihi ne olursa olsun batıl sayılır.)

(Değişik: 9/11/1988 - 3494/55 md.) Üçüncü şahıs, borçlunun karı veya kocası, usul veya füruu ile üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) kan ve sıhri hısımları, evlat edineni veya evlatlığı ise borçlunun birinci fıkrada beyan olunan durumunu bildiği farz olunur. Bunun hilafını üçüncü şahıs, ancak 279 uncu maddenin son fıkrasına göre ispat edebilir.

Ticari işletmenin veya işyerindeki mevcut ticari emtianın tamamını veya mühim bir kısmını devir veya satın alan yahut bir kısmını iktisapla beraber işyerini sonradan işgal eden şahsın, borçlunun alacaklılarını ızrar kastını bildiği ve borçlunun da bu hallerde ızrar kastiyle hareket ettiği kabul olunur. Bu karine, ancak iptal davasını açan alacaklıya devir, satış veya terk tarihinden en az üç ay evvel keyfiyetin yazılı olarak bildirildiğini veya ticari işletmenin bulunduğu yerde görülebilir levhaları asmakla beraber Ticaret Sicili Gazetesiyle; bu mümkün olmadığı takdirde bütün alacaklıların ıttılaını temin edecek şekilde münasip vasıtalarla ilan olunduğunu ispatla çürütülebilir."

Hükmü yer almakta iken ;

4949 sayılı kanunla yapılan değişiklikle maddenin ilk fıkrası;

"Malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun, alacaklılarına zarar verme kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu malî durumun ve zarar verme kastının, işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hâllerde iptal edilebilir. Şu kadar ki, işlemin gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl içinde borçlu aleyhine haciz veya iflâs yoluyla takipte bulunulmuş olmalıdır. "

Şeklinde düzenlenmiş;

İkinci fıkrası ise 4949 sayılı Kanunun 103. maddesi ile kaldırılmıştır.

Böylece maddenin aynen korunan üçüncü fıkrası ikinci, dördüncü fıkrası da üçüncü fıkra haline gelmiştir.

4949 sayılı Kanunun 280 maddede değişiklik yapan 60. maddesi hükmü 30.07.2003 tarihinde yürürlüğe girmekle birlikte aynı kanunun Geçici madde 5/38.fıkrasında yer alan;

"280 inci maddesinde değişiklik yapan hükmü, Kanunun yürürlüğe girmesinden önce açılmış ve derdest olan iptal davalarında, uygulanır."

Hükmü karşısında maddedeki değişikliğin eldeki davaya da uygulanması gerekmektedir.

Takip eden açıklamalar bu yön gözetilerek yapılacaktır.

Yukarıya aynen alınan madde metinleri karşısında, iptal davaları ve somut olay yönünden irdelenmesi gereken diğer yasal düzenlemelerle ilgili kısaca açıklama yapmak yararlı olacaktır.

Bilindiği üzere; İptal davası, borçlunun alacaklısını zarara uğratmak kastıyla mal varlığından çıkarmış olduğu, mal ve hakların veya bunların yerine geçen değerlerin tasarruftan zarar gören alacaklının, alacağını elde etmek amacıyla dava açarak tekrar borçlunun mal varlığına geçmesini sağlayan bir dava türüdür.

İİK. 277 ve devamı maddelerine dayanılarak açılacak iptal davalarındaki amaç ise; yapılan tasarrufların butlanına hükmettirerek, alacaklının alacağını cebri icra yoluyla alma yetkisine sahip kılınması (İİK.283 md) , bu suretle cebri icra yolunun tamamlanmasıdır.

Yeri gelmişken belirtmekte yarar vardır ki, bu davada amaçlanan butlan maddi hukuk anlamında bir butlan değildir. Burada sözü edilen tasarruf, geçerli bir tasarruftur. Açılan dava kanıtlandığı takdirde tasarruf tamamen iptal edilmez ve sadece dava konusu mal borçlunun mal varlığından hiç çıkmamış gibi alacaklı bu malı haczettirip sattırır ve satış bedelinden alacağını elde eder. Satış bedelinden geriye para artarsa bu borçluya değil, kendisine karşı dava açılan üçüncü kişiye verilir.

Hukuki niteliği itibariyle bu dava ayni (malın aynına ilişkin) bir dava olmayıp, şahsi (kişisel hak doğurucu) bir davadır. Bu nedenle, açılan davanın taşınır veya taşınmaz mala ilişkin olması onun bu niteliğini değiştirmez. Devir alanın mal varlığından çıkıp, borçlunun mal varlığına iade edilmez. Sadece alacaklıya malın bedelinden alacağını alabilme olanağını sağlar.

Somut olayda, davacının iptal isteminin dayanağı 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 278. maddesinin 3 .fıkrasının 2.bendi ve 280. maddesinin 4. fıkrası (değişiklikle 3.fıkrası) hükümleridir.

278.maddenin 3.fıkrasının 2.bendinde yer alan düzenleme irdelendiğinde, görülmektedir ki;

Yasa koyucu sözleşmenin yapıldığı sırada kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı fiyat kabul ettiği akitleri de bağışlama gibi saymıştır.

Tarafların edimlerinin değeri saptanırken taşınmazın gerçek değerinin araştırılıp tespit edilmesi gerekir. Mahallinde bu konuda uzman bilirkişiler aracılığıyla keşif yapılarak taşınmaz veya taşınmazların satış tarihindeki gerçek değeri belirlenir. Bu surette ivazlar arasında önemli ölçüde farklılık olup olmadığı ve dolayısıyla pek düşük bedelin söz konusu olup olmadığı saptanır.Pek aşağı bir bedelin varlığının kabul edilebilmesi için taşınmazın satış tarihindeki gerçek değeri ile satış bedeli arasında en az bir misli fark olması gerekir. Eğer fark %30 veya %50 ya da %70 gibi ise, bu takdirde pek aşağı bedel söz konusu olmamalıdır. Zira satış bedelini ödemenin niteliği, piyasa koşulları, taşınmazın bulunduğu yer ya da diğer buna benzer hususlar etkiler. Yasa koyucu burada aşağı bir bedelden söz etmemiş, pek aşağı bir bedel ibaresini kullanmıştır. Diğer taraftan, edimler arasındaki farklılığı karşı tarafın bilmesi şartı da aranmaz. Borçlu pek aşağı bir bedel kabul ettiğini bilmese bile o tasarruf batıl sayılır.Satışa konu taşınmazlar üzerinde ipotek varsa bu takdirde ivazlar aşırı fark olduğunun saptanmasında yani bedelin pek aşağı olup olmadığının belirlenmesinde ipotek miktarının da gözetilmesi gerekir.

Mahkeme her iki madde yönünden de yasal unsurların bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiş; Özel Dairece özellikle anılan Kanunun 280. maddesinin 4.fıkrası (değişikle 3.fıkra) koşullarının varlığı üzerinde durularak karar bozulmuştur.

Bu yönüyle, bozma ve direnme kararlarının dayandığı bu yasal düzenlemenin daha ayrıntılı irdelenmesi gerekmektedir.

İcra ve iflas Kanunu'nun 280. maddesinin 4. (değişiklikle)3.fıkrasında Ticari işletmenin veya işyerindeki malların devri, satışı hususu düzenlenmektedir. Maddede;

"Ticari işletmenin veya işyerindeki mevcut ticari emtianın tamamını veya mühim bir kısmını devir veya satın alan yahut bir kısmını iktisapla beraber işyerini sonradan işgal eden şahsın, borçlunun alacaklılarını ızrar kastını bildiği ve borçlunun da bu hallerde ızrar kastiyle hareket ettiği kabul olunur. Bu karine, ancak iptal davasını açan alacaklıya devir, satış veya terk tarihinden en az üç ay evvel keyfiyetin yazılı olarak bildirildiğini veya ticari işletmenin bulunduğu yerde görülebilir levhaları asmakla beraber Ticaret Sicili Gazetesiyle; bu mümkün olmadığı takdirde bütün alacaklıların ıttılaını temin edecek şekilde münasip vasıtalarla ilan olunduğunu ispatla çürütülebilir."

Şeklinde yer alan bu hüküm bir karine içermektedir.

Eş söyleyişle; Yasa koyucu üçüncü kişinin borçlunun alacaklılarına zarar verme kastı ile yaptığı tasarrufu bildiğini ispat bakımından davacıya bir kolaylık tanımış ve 280. maddenin 4. (değişiklikle 3.) fıkrası ile alacaklı yararına iki yönlü bir karine getirmiştir.

Bu karine ile bir taraftan borçlunun alacaklılarını ızrar kastı ile hareket ettiğini ve diğer taraftan da üçüncü kişinin bu kastı bildiğini kabul etmek suretiyle alacaklıyı ispat külfetinden kurtarmıştır.

Buna göre ticari işletmenin veya işyerindeki mevcut ticari emtianın tamamını veya önemli bir bölümünü devir veya satın alan yahut bir kısmını iktisapla beraber işyerini sonradan işgal eden şahsın borçlunun alacaklılarını ızrar kastını bildiği ve borçlunun da bu hallerde ızrar kastı ile hareket ettiği kabul edilir.

Görülmektedir ki , bu karine açıkça davacı alacaklıyı ispat külfetinden kurtarmaktadır.

Öyleyse , bu karine nasıl çürütülecektir.

Bu karine, ancak iptal davasını açan alacaklıya devir, satış veya terk tarihinden en az üç ay evvel keyfiyetin yazılı olarak bildirildiğini veya ticari işletmenin bulunduğu yerde görülebilir levhaları asmakla beraber Ticaret Sicili Gazetesiyle; bu mümkün olmadığı takdirde bütün alacaklıların ıttılaını temin edecek şekilde münasip vasıtalarla ilan olunduğunu ispatla çürütülebilir.

Bu fıkra ile borçlunun ticari işletmesine ait tasarrufları söz konusu edilmektedir. Eğer borçlunun ticari işletmesinin bulunduğu yerde ticaret sicili gazetesi çıkmıyorsa bu takdirde sair gazetelerle yahut tüm alacaklıların duyabileceği münasip araçlarla ilan yapılabilir. Eğer ilanın yapılmasından veya keyfiyetin bildirilmesinden itibaren üç ay geçmiş ise bundan sonra devir ve temlik tasarrufunda bulunulması halinde iptal davası dinlenemez.

Bu hüküm İİK.nun 44.maddesindeki ticareti terk edenlere ilişkin hükümlerle paralellik taşımaktadır. Ticari işletmelerini devir suretiyle ticareti terk edenler bakımından açılan istihkak davalarında 44.madde hükmü uygulanmaktadır.

Yalnız iptal davalarında uygulanma yeri olan 280/4 (3) .maddesindeki bu "kötü niyet karinesi" sadece bu davalar yönünden getirilmiş özel bir hükümdür.

Bu hükümle; borçlu ile üçüncü kişiler arasında yapılan hukuki işlemlerde ticari işletmeyi veya işyerindeki ticari emtianın tamamını veya önemli bir kısmını devir ve satın alan üçüncü kişiler borçlunun yakını olmasalar bile,borçlunun alacaklılarını zarara sokma amacıyla hareket ettiğini bildikleri kabul olunmaktadır.

Ancak, ticari işletmelerini veya içindeki emtiasının tamamını veya bir kısmını devir veya temlik etmek isteyen borçlu, bu niyetini alacaklısına yazılı olarak bildirmişse veya ticari işletmenin bulunduğu yerde görülebilir şekilde asılmış yazılı levhalarla ve ayrıca ticaret sicili gazetesinde eğer bu gazete çıkmıyorsa diğer gazetelerle veya bütün alacaklıların duyacağı münasip vasıtalarla ilan yaparak bu ilandan veya alacaklıya yapılan yazılı bildirimden itibaren üç ay bekledikten sonra bu devri gerçekleştirmişse ve bu durumu borçlu veya onun tasarrufta bulunduğu üçüncü kişi kanıtlamışsa karine çürütülmüş olacaktır.

Kısacası, iki yönlü bu karinenin aksini ispat yükü davalı yandadır. Gerek borçlu gerek üçüncü kişi karinenin aksini geçerli ve inandırıcı delillerle kanıtlamaları gerekir. Diğer taraftan ticari işletmeyi devralan kimse devir keyfiyetini alacaklılara ihbar veya ilan etmiş olsa bile, Borçlar Kanunu'nun 179.maddesi gereğince borçlu ile birlikte alacaklılara karşı sorumlu olur.

Borçlu ile ticari bir ilişkiye giren şahıs ileride borcunu ödememesi durumunda borçlunun ticarethanesinde bulunan emtiasından alacağını tahsil etme yoluna gitmeyi düşünür. Eğer, borçlu daha sonra ticari işletmesini devretmek suretiyle alacaklının alacağını tahsil etme olanağını ortadan kaldırmış veya çok güçleştirmişse bu halde, yasa koyucu zarar verme kastıyla yapılan tasarrufun iptalini sağlamış, ispat yükünü borçluya ve onunla hukuki muamelede bulunan üçüncü kişiye yüklemek suretiyle alacaklıları korumuştur.

Diğer taraftan, İcra ve İflas Kanunu'nun 280. maddesinin 4 (3).fıkrasında yer alan hüküm alacaklıyı korumaya yönelik özel bir düzenleme olup, maddede yer alan "Ticari işletmenin veya işyerindeki mevcut ticari emtianın" ifadelerinin yorumunda da bu özelliği unutulmamalıdır.

Hemen burada ticari işletme kavramı üzerinde durmakta yarar vardır.

Bilindiği üzere bu kavram kanunda tanımlanmamıştır.

6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 11. maddesinde ;

"Ticarethane veya fabrika yahut ticari şekilde işletilen diğer müesseseler, ticari işletme sayılır. "

denilmekte,

Sınırlamaya gidilmeksizin "ticari şekilde işletilen diğer müesseseler " kavramına yer verilmektedir.

Aynı Kanunun 12. maddesinde ise; "ticarethane ve fabrika" başlığı altında maddede yazılı veya mahiyetçe bunlara benzeyen işlerle uğraşmak üzere kurulan müesseselerin ticarethane sayılacağı, belirtilmekte ve fabrikacılığın da tanımı yapılmaktadır.

Yine aynı Kanunun "Ticari şekilde işletilen diğer müesseseler" başlıklı 13. maddesinde de;

"Aşağıdaki işleri görmek üzere açılan bir müessesenin işlerinin hacım ve ehemmiyeti, ticari muhasebeyi gerektirdiği ve ona ticari veya sınai bir müessese şekil ve mahiyetini verdiği takdirde bu müessese de ticari işletme sayılır:

1.Bir toprak sahibinin veya çiftçinin,mahsullerini olduğu gibi veya zirai sanatı dolayısıyla bir tezgahta şeklini değiştirerek satması;

2.Esnaf veya güzel sanatlar erbabından birinin gerek bizzat gerek işçi çalıştırarak veya makine kullanarak eserler vücuda getirmesi ve bu eserleri satması.

Bu hüküm,işlerinin mahiyetine göre,12 nci madde gereğince ticarethane veya fabrika olarak vasıflandırılamayan diğer müesseseler hakkında da tatbik olunur."

Hükmü yer almaktadır.

Sonuçta, Türk Ticaret Kanunu anlamında ticari işletme kavramı 13. maddenin son fıkrasında yer alan hüküm nedeniyle açıklanan maddelerde sayılanlar dışında en genel anlamıyla ticari muhasebeyi gerektirecek genişlikte ticari ve sınai biçimde işletilme halini de kapsamakta; ticari işletmeye dahil unsurların belirlenmesinde "işlerinin mahiyeti", eş söyleyişle, "o ticari şirketin iştigal alanının gözetilmesi" gereği de bu noktada önem taşımaktadır.

Davalı borçlu "Ü. Yatırım Holding Anonim Şirketi " şirket unvanından da anlaşılacağı üzere bir yatırım şirketidir. Yatırım şirketlerinin ticari işletmelerinin yatırım konusunu teşkil edebilecek her türlü mal ve ticari emtiayı kapsayacağında kuşku bulunmamaktadır. Temelinde Anonim şirket niteliğinde olan ve yasa gereği borçlarından dolayı yalnız mameleki ile sorumlu bulunan borçlu/davalı şirketin tapuda adına kayıtlı bulunan taşınmazlarının ticari işletmesinden ayrı düşünülmesi de olanaksızdır.

Hemen vurgulanmalıdır ki, 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu'nun "Sermaye Piyasası Kurumları" başlıklı 32.maddesinde;

"Bu Kanuna göre faaliyette bulunabilecek "Sermaye Piyasası Kurumları" aşağıda gösterilmiştir:

a) Aracı Kurumlar,

b) Yatırım Ortaklıkları,

c) Yatırım Fonları,

d) Sermaye Piyasasında faaliyet göstermesine izin verilen diğer kurumlar"

Gösterilmiş; aynı Kanunun 33/a maddesinde de;

a) Anonim ortaklık şeklinde kurulmaları,"

Öngörülmüştür.

Yine aynı Kanunun "Yatırım Ortaklıklarının Faaliyetlerinin Kapsamı" başlıklı 35.maddesinin 1.fıkrasında ise;

"Yatırım ortaklıkları sermaye piyasası araçları, gayrimenkul, altın ve diğer kıymetli madenler portföylerini işletmek amacıyla kurulan anonim ortaklıklardır. Bu portföyler müstakilen bu unsurlardan oluşabileceği gibi, karma da olabilir. "

Denilmekte;

"Yatırım Ortaklıklarının Kuruluş ve Faaliyet Şartları " başlıklı 36. maddesinde de;

"Yatırım ortaklıklarına kuruluş ve faaliyet izni verilebilmesi için;

a) Kayıtlı sermayeli olarak anonim ortaklık şeklinde kurulmaları,

b) Başlangıç sermayelerinin Kurulca belirlenen miktardan az olmaması,

c) Hisse senetlerinin nakit karşılığı çıkarılması,

d) Ticaret unvanlarında Yatırım Ortaklığı ibaresinin bulunması,

e) Esas sözleşmelerinin bu Kanun hükümlerine uygun olması,

f) Kurucularının müflis olmadığının veya yüz kızartıcı bir suçtan dolayı hükümlülüklerinin bulunmadığının tespit edilmiş olması,

Gerekir." Hükmüne yer verilmektedir.

Görüldüğü üzere; davalı borçlu şirketin bir yatırım şirketi olma vasfı varılacak sonuçta etkilidir. Holding olarak kurulması da temelinde yer alan Yatırım ortaklığı ve anonim ortaklık vasfını etkileyecek bir unsur olarak görülmemiştir.

Bir Yatırım şirketi olan borçlu şirket; ticari işletmesine dahil unsurlardan olan taşınmazlarının önemli bir kısmını devri halinde bunu Kanunda belirtilen usul ve yollarla alacaklısına bildirmek ve onu bu durumdan haberdar etmek yükümündedir. Bu yükümü yerine getirmemesi onu ve onun lehine tasarrufta bulunduğu şirketi yukarıda ayrıntısı açıklanan "kötüniyet karinesi" ile karşı karşıya bırakacaktır.

Bu karinenin çürütülmesi de yine açıklandığı üzere borçluya ve onun tarafından lehine tasarrufta bulunulana düşmektedir. Kısacası ispat yükü davalı taraftadır.

Açıklanan yasal düzenlemeler gözetilerek somut olay yönünden değerlendirme yapılmalıdır.

b) Somut olay yönünden yapılan değerlendirme ve KARAR :

Davanın, İcra ve İflas Kanununun 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkin olduğu yukarıda belirtilmişti.

Alacaklı banka tarafından, İstanbul 6. İcra Müdürlüğünün 2000/12361-12362 esas sayılı dosyalarında dava dışı D. İnşaat Pazarlama A.Ş. ve D. Entegre A.Ş.nin asıl borçlu ; davalı Ü. Yatırım Holding A.Ş.nin de kefil durumunda olduğu 10.3.2000 tarihinde kat edilen ,13.08.1998 tarihli kredi sözleşmesine dayanılarak icra takibine girişilmiştir. Davalı/takip borçlularından Ü. A.Ş.; adına kayıtlı bulunan 10 adet taşınmazı, 21.1.2000 tarihinde 162 yevmiye numarası ile Kanlıca mah.102 ada 6 parseli 74.676.000.000 TL;4 parseli 568.960.000.000 TL;5 parseli 24.358.600.000 TL;3 parselde 2/8 hisseyi 5.156.200.000 TL;21 parseli 4.711.700.000 TL; 667 ada 19 parseli 12.268.200.000 TL;17 parseli 14.757.400.000 TL;118 ada 19 parseli 106.680.000.000 TL;20 parseli 97.790.000.000 TL; İstanbul, Beykoz, Kanlıca mah. 118 ada, 21 parseli de 97.790.000.000 TL. bedelle olmak üzere toplam 1.007.148.100.000 TL bedelle diğer davalı Y. İnşaat A.Ş 'ye satmıştır.İcra takip dosyalarında, tapu sicil müdürlüklerinden verilen cevaplar ve tutulan haciz tutanakları ile borçluların aczi anlaşılmıştır.

Davacı/alacaklı banka ; Davalı Ü. Yatırım Holding A.Ş.'nin alacaklı bankaya icra takip tarihi olan 10.03.2000 itibariyle toplam 5.225.187.406.150.-TL, borçlu olup, icra takibinden önce, 21.01.2000 tarihinde şirketinin aktifinde yer alan ticari işletmesine dahil taşınmazlarını diğer davalı (alıcı) Y. İnşaat A.Ş.'ne devrederek alacağın tahsil olanağını ortadan kaldırdığı iddiasıyla İcra ve İflas Kanununun 278 ve 280/4 (3).

Maddelerine dayanarak eldeki davayı açmıştır.

Davalı borçlu ve tasarrufta bulunulan şirketler, İİK.nun 278 maddesi şartlarının somut olay yönünden gerçekleşmediğini; aynı Kanunun 280/4 maddesinin de uygulanamayacağını, taşınmazların ticari işletmeye dahil kabul edilemeyeceğini, ticari emtia olarak ta kabul edilemeyeceğini savunmuşlar; iptal davasını açan alacaklıya devir, satış veya terk tarihinden en az üç ay evvel keyfiyetin yazılı olarak bildirildiği veya ticari işletmenin bulunduğu yerde görülebilir levhaları asmakla beraber Ticaret Sicili Gazetesiyle; bu mümkün olmadığı takdirde bütün alacaklıların ıttılaını temin edecek şekilde münasip vasıtalarla ilan olunduğu hususlarını ispat anlamında bir delile dayanmamışlardır. Davacı/alacaklı Pamukbank A.Ş.'nin yönetim ve denetimi ile hisselerinin tamamı yargılamanın devamı sırasında Tasarruf Mevduatı Sigorta Fon'u tarafından Bankalar Kanunu uyarınca devralınmış ve dava konusu alacak Tasarruf Mevduatı Sigorta Fon'una temlik edilmiştir.

Yerel Mahkeme yukarıda açıklanan nedenlerle davanın reddine karar vermiş; Özel Dairece karar İİK.nun 280 maddesinin 4. (değişiklikle 3.) fıkrasının şartlarının somut olay yönünden gerçekleştiğinden bahisle karar bozulmuştur.

Mahkemenin direnmeye ilişkin kararı davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı borçlu ticari şirketin (Ü. Yatırım Holding A.Ş.) adına kayıtlı taşınmazların ticari işletmesine dahil ve bunların üçüncü kişiye satışına ilişkin tasarrufun da İcra ve İflas Kanununun 280. maddesinin 4. (değişiklikle 3.fıkrası) fıkrası hükmü kapsamında bir tasarruf, olup olmadığı noktasındadır.

Yukarıda yasal düzenlemelere ilişkin açıklamalarda ayrıntısı yer aldığı üzere; yatırım şirketi olduğu belirgin ve iş alanı itibariyle satış tasarrufuna konu taşınmazların mal varlığına ve ticari işletmesine dahil olduğu açık olan davalı borçlu şirketin, icra dosyalarına yansıyan durumu itibariyle de tasarrufa konu bu taşınmazların ticari emtiasının önemli bir bölümünü teşkil ettiğinde; bu nedenle de, iptali istenen tasarruflarının İcra ve İflas Kanunu'nun 280. maddesinin 4. (4949 s.y. ile değişik haliyle 3.) fıkrası kapsamında olduğunda kuşku bulunmamaktadır.

Durum bu olunca, alacaklı/davacı anılan maddede kendisi yararına getirilen karineden yararlanmak durumundadır. Bu karine ile, bir taraftan borçlunun alacaklılarını ızrar kastı ile hareket ettiği ve diğer taraftan da üçüncü kişinin bu kastı bildiği kabul edilerek alacaklı ispat külfetinden kurtarılmıştır.İspat yükü kendisinde olan davalı taraf, bu karineyi çürütecek bir delile de dayanmamış; eş söyleyişle, Kanunun öngördüğü yasal karinenin aksini kanıtlayacak usulü işlemlerin davalı borçlu tarafından yerine getirildiğini iddia ve ispat edememiştir. Bu durumda, karinenin davacı lehine gerçekleştiğinin kabulü gerekmiştir.

Açıklanan nedenlerle; Yerel Mahkemece "Olayda İİK.nun 280/4 maddesindeki iptal şartlarının oluştuğu kabul edilerek ve davanın diğer şartları da araştırılarak sonucuna göre talep hakkında karar verilmesi" gereğine işaret eden bozma kararına uyulmak gerekirken, gerek bu maddenin somut olay yönünden uygulama yerinin bulunmadığı; gerekse ispat yükünün davacı alacaklıda olduğu gerekçesiyle davanın reddine ilişkin önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

KARAR : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.02.2005 gününde, oybirliği ile karar verildi.
İlgili Mevzuat Hükmü : İcra ve İflas Kanunu MADDE 280 :(Değişik madde: 18/02/1965 - 538/115 md.)

(Değişik fıkra: 17/07/2003 - 4949 S.K./66. md.) Malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun, alacaklılarına zarar verme kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu mali durumun ve zarar verme kastının, işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hallerde iptal edilebilir. Şu kadar ki, işlemin gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl içinde borçlu aleyhine haciz veya iflas yoluyla takipte bulunulmuş olmalıdır.

(Mülga fıkra: 17/07/2003 - 4949 S.K./103. md.)

(Değişik fıkra: 09/11/1988 - 3494/55 md.) Üçüncü şahıs, borçlunun karı veya kocası, usul veya füruu ile üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) kan ve sıhri hısımları, evlat edineni veya evlatlığı ise borçlunun birinci fıkrada beyan olunan durumunu bildiği farz olunur. Bunun hilafını üçüncü şahıs, ancak 279 uncu maddenin son fıkrasına göre isbat edebilir.

Ticari işletmenin veya işyerindeki mevcut ticari emtianın tamamını veya mühim bir kısmını devir veya satın alan yahut bir kısmını iktisapla beraber işyerini sonradan işgal eden şahsın, borçlunun alacaklılarını ızrar kasdını bildiği ve borçlunun da bu hallerde ızrar kasdiyle hareket ettiği kabul olunur. Bu karine, ancak iptal davasını açan alacaklıya devir, satış veya terk tarihinden en az üç ay evvel keyfiyetin yazılı olarak bildirildiğini veya ticari işletmenin bulunduğu yerde görülebilir levhaları asmakla beraber Ticaret Sicili Gazetesiyle; bu mümkün olmadığı takdirde bütün alacaklıların ıttılaını temin edecek şekilde münasip vasıtalarla ilan olunduğunu ispatla çürütülebilir.



 
Şerhi Ekleyen Üyemiz:
Av.Özgür KARABULUT
Hukukçu
Avukat
Şerh Son Güncelleme: 17-11-2009

THS Sunucusu bu sayfayı 0,03876495 saniyede 8 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.