Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Esas: 2010/3-79, Karar: 2010/102 İçtihat

Üyemizin Özeti
5271 sayılı Kanun 04.12.2004 tarihinde kabul edilmiş olup 17.12.2004 tarih ve 25673 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanmış; 31.03.2005 tarih ve 25772 Mük. sayılı R.G.'de yayımlanan 31.03.2005 tarih ve 5328 Sayılı Kanunun Geçici 1. maddesi ile, yürürlüğe ilişkin 334. maddede geçen "1 Nisan 2005" ibaresi "1 Haziran 2005" olarak değiştirilmekle bu tarihte yürürlüğe girmiştir.

Eşyaya haksız el konulmasına ilişkin tazminat taleplerine ilişkin ne 466 Sayılı Kanunda, ne de eski Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nda açık bir yasal düzenleme olmadığı için bu tip davalar, dava değerine göre genel mahkemelerde ve yine tazminat hukuku ilkelerine göre görülmekte iken; 5271 ve 5320 Sayılı Yasalar ile 01 Haziran 2005 tarihinden sonra ilgili maddelerde sayılan işlemlerden doğan zararların Devletten istenebileceği açıkça düzenlenmiş ve yine bu tür tazminat davalarına bakma görevi ağır ceza mahkemelerine verilmiştir.

Davaya konu tazminat istemine dayanak alınan işlemin tarihi 30.10.2001 olup; 01 Haziran 2005 tarihinden öncedir. Bu işlemden kaynaklanan tazminat davası, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un "Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat" başlıklı 6. maddesindeki açık hüküm karşısında ağır ceza mahkemelerinin görev alanına girmemekte; bu tarihten önceki işlemlere uygulanacağı belirtilen 466 Sayılı Kanunda da düzenlenmediği için, genel hükümlere ve dava değerine göre genel hukuk mahkemelerinde bakılıp sonuçlandırılması gerekmektedir.
(Karar Tarihi : 24.02.2010)
"Taraflar arasındaki "Tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kayseri 3. Sulh Hukuk Mahkemesi'nce dava dilekçesinin görev yönünden reddine dair verilen 18.11.2008 gün ve 2008/1734 E. - 2157 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi'nin 13.04.2009 gün ve 2009/3991-6503 sayılı ilamı ile;

(... Dava, davacılara ait vasıtaya zabıtaca haksız el konulması nedeniyle uğranılan zararın giderilmesi istemine ilişkindir.

Dosya içeriğinden 30.10.2001 tarihinde el konulan vasıtanın Haziran 2008 tarihinde ruhsat sahibi olan davacılara iadesine karar verildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece, CMK m.141-142 uygulanarak ağır ceza mahkemesinin görevli olduğuna karar verilmiştir.

5320 sayılı CMK'nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasa'nın 6. maddesinde, CMK'nun 141-144. maddesi hükümlerinin 01.06.2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanacağı düzenlenmiştir. Somut olayda el koyma işlemi 30.10.2001 tarihinde olduğuna göre dava konusu uyuşmazlığa CMK hükümleri uygulanamaz. Bu nedenle işin esasının incelenmesi gerekirken, mahkemece görevsizlik kararı verilmesi bozma nedenidir...),

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, davacılara ait vasıtaya haksız el konulması nedeniyle doğan zararın giderilmesi istemine ilişkindir.

Davacılar vekili; davacılara ait aracın 30.10.2001 tarihinde Kayseri Trafik Şube Müdürlüğü ekiplerince evraklarının sahte olması gerekçesiyle bağlandığı ve özel otoparka çekildiğini, Kayseri 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan dava sonucu beraat etmelerine ve aracın iadesine karar verilmesine rağmen el konulan aracı almak için davacıların özel otopark ücretini ödemek zorunda kaldığını ileri sürerek 4.720,00 YTL park ücretinin davalı bakanlıktan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, görevli mahkemenin ağır ceza mahkemesi olduğunu bildirerek görevsizlik kararı verilmesini, olmadığı takdirde de davanın reddini istemiştir.

Yerel mahkemece 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 142/2. maddesi uyarınca davaya bakmakla ağır ceza mahkemesi görevli olduğundan mahkemenin görevsizliğine dair verilen karar, özel dairece yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçe ile bozulmuştur.

Yerel mahkeme "Olay, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden önce olmasına rağmen "Derhal Uygulanırlık" ilkesi gereği 5721 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141 ve 142. maddelerinin eldeki davaya uygulanması zorunludur.." gerekçesi ile önceki kararında direnmiş; hükmü davacılar vekili temyiz etmiştir.

Yerel mahkeme ile özel daire arasındaki uyuşmazlık; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. ve 142. maddelerinin somut olayda uygulanıp uygulanamayacağı, davaya bakma görevinin hangi mahkemeye ait olduğu noktasında toplanmaktadır.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu 04.12.2004 tarihinde kabul edilmiş olup 17.12.2004 tarih ve 25673 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanmış; 31/03/2005 tarih ve 25772 Mük. sayılı R.G.'de yayımlanan 31.03.2005 tarih ve 5328 Sayılı Kanunun Geçici 1. maddesi ile, yürürlüğe ilişkin 334. maddede geçen "1 Nisan 2005" ibaresi "1 Haziran 2005" olarak değiştirilmekle bu tarihte yürürlüğe girmiştir.

Anılan kanunun "Tazminat istemi" başlıklı 141/1-3. maddesinde:

"Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;... Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlıği değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen kişiler, maddi ve manevi her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler."

Yine aynı kanunun "Tazminat istemenin Koşullan" başlıklı 142/2. maddesinde ise:

"istem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır." hükümlerine yer verilmiştir.

5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun "Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat" başlıklı 6. maddesi,

(1) Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141 ila 144'üncü maddeleri hükümleri, 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanır.

(2) Bu tarihten önceki işlemler hakkında ise, 07.05.1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanmasına devam olunur." şeklindedir.

Mülga 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun'un 1. maddesi özü itibariyle haksız yakalanma ve tutuklanma hallerinde uğranılan zararın bu kanun hükümlerince karşılanacağını, 2. maddesi ise, l. maddede yazılı sebeplerle zarara uğrayanların, kendilerine zarar veren işlemlerin yapılmasına esas olan iddialar sebebiyle haklarında açılan davalar sonunda verilen kararların kesinleştiği veya bu iddiaların mercilerince karara bağlandığı tarihten itibaren üç ay içinde, ikametgahlarının bulunduğu mahal ağır ceza mahkemesine bir dilekçeyle başvurarak uğradıkları her türlü zararın tazminini isteyebilecekleri düzenlenmiştir.

Bu kanunu kaldıran 5320 Sayılı Kanun ile tazminat koşulları ve kapsamı genişletilmiş; 5271 Sayılı Kanuna atıfla, 466 Sayılı Kanunda yer verilmeyen "eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde el konulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen kişiler" için de maddi ve manevi her türlü zararlarını, Devletten isteyebilme olanağı getirilmiş; ancak bu talebe konu işlemlerin 01 Haziran 2005 tarihinden sonra gerçekleşmesi halinde yeni yasanın uygulanacağı da açıkça ifade edilmiştir.

Açıklanan yasal düzenlemeler göstermektedir ki, eşyaya haksız el konulmasına ilişkin tazminat taleplerine ilişkin ne 466 Sayılı Kanunda, ne de eski Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nda açık bir yasal düzenleme olmadığı için bu tip davalar dava değerine göre genel mahkemelerde ve yine tazminat hukuku ilkelerine göre görülmekte iken; 5271 ve 5320 Sayılı Yasalar ile 01 Haziran 2005 tarihinden sonra ilgili maddelerde sayılan işlemlerden doğan zararların Devletten istenebileceği açıkça düzenlenmiş ve yine bu tür tazminat davalarına bakma görevi ağır ceza mahkemelerine verilmiştir.

Eldeki davanın dayandığı maddi olgu, davacılara ait vasıtaya suça konu olduğu iddiasıyla 30.10.2001 tarihinde zabıtaca haksız el konulmuş olmasıdır.

Şu durumda; tazminat istemine dayanak alınan işlemin tarihi 30.10.2001 olup; çok açık şekilde 01 Haziran 2005 tarihinden öncedir. Bu işlemden kaynaklanan tazminat davası, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un "Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat" başlıklı 6. maddesindeki açık hüküm karşısında ağır ceza mahkemelerinin görev alanına girmemekte; bu tarihten önceki işlemlere uygulanacağı belirtilen 466 Sayılı Kanunda da düzenlenmediği için genel hükümlere ve dava değerine göre genel hukuk mahkemelerince bakılıp sonuçlandırılması gerekmektedir.

Sonuç itibariyle; 01 Haziran 2005 tarihinden önce, 30.10.2001 tarihinde yapılan işlemlerden kaynaklanan eldeki tazminat davasına bakma görevi genel mahkemelere ve özellikle müddeabihin değerine göre de sulh hukuk mahkemesine aittir.

Yerel mahkemenin, yukarıda ayrıntısıyla açıklanan, uygulamanın kapsamını da belirleyen açık hükümleri göz ardı ederek, derhal uygulanırlık ilkesinden bahisle ağır ceza mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermesi ve aynı hususlara işaret eden özel daire bozma kararına uymayarak önceki kararında direnmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

KARAR : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 24.02.2010 gününde oybirliği ile karar verildi."
İlgili Mevzuat Hükmü : Ceza Muhakemesi Kanunu MADDE 142 :(1) Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir.

(2) İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır.

(3) Tazminat isteminde bulunan kişinin dilekçesine, açık kimlik ve adresini, zarara uğradığı işlemin ve zararın nitelik ve niceliğini kaydetmesi ve bunların belgelerini eklemesi gereklidir.

(4) Dilekçesindeki bilgi ve belgelerin yetersizliği durumunda mahkeme, eksikliğin bir ay içinde giderilmesini, aksi hâlde istemin reddedileceğini ilgiliye duyurur. Süresinde eksiği tamamlanmayan dilekçe, mahkemece, itiraz yolu açık olmak üzere reddolunur.

(5) Mahkeme, dosyayı inceledikten sonra yeterliliğini belirlediği dilekçe ve eki belgelerin bir örneğini Devlet Hazinesinin kendi yargı çevresindeki temsilcisine tebliğ ederek, varsa beyan ve itirazlarını onbeş gün içinde yazılı olarak bildirmesini ister.

(6) İstemin ve ispat belgelerinin değerlendirilmesinde ve tazminat hukukunun genel prensiplerine göre verilecek tazminat miktarının saptanmasında mahkeme gerekli gördüğü her türlü araştırmayı yapmaya veya hâkimlerinden birine yaptırmaya yetkilidir.

(7) (Değişik fıkra: 25/05/2005-5353 S.K./20.mad) Mahkeme, kararını duruşmalı olarak verir. İstemde bulunan ile Hazine temsilcisi, açıklamalı çağrı kâğıdı tebliğine rağmen gelmezlerse, yokluklarında karar verilebilir.

(8) Karara karşı, istemde bulunan, Cumhuriyet savcısı veya Hazine temsilcisi, istinaf yoluna başvurabilir; inceleme öncelikle ve ivedilikle yapılır.


(9) (Ek: 15/8/2017-KHK-694/144 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7078/139 md.) Tazminat davaları nedeniyle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesaplanan nisbî avukatlık ücreti ödenir. Ancak, ödenecek miktar Tarifede sulh ceza hâkimliklerinde takip edilen işler için belirlenen maktu ücretten az, ağır ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için belirlenen maktu ücretten fazla olamaz.



(10) (Ek: 15/8/2017-KHK-694/144 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7078/139 md.) Tazminata ilişkin mahkeme kararları, kesinleşmeden ve idari başvuru süreci tamamlanmadan icra takibine konulamaz. Kesinleşen mahkeme kararında hükmedilen tazminat ile vekâlet ücreti, davacı veya vekilinin davalı idareye yazılı şekilde bildireceği banka hesap numarasına, bu bildirimin yapıldığı tarihten itibaren otuz gün içinde ödenir. Bu süre içinde ödeme yapılmaması halinde, karar genel hükümler dairesinde infaz ve icra olunur.



 
Şerhi Ekleyen Üyemiz:
Av.Nevra ÖKSÜZ
Hukukçu
Avukat
Şerh Son Güncelleme: 08-12-2010

THS Sunucusu bu sayfayı 0,03216004 saniyede 8 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.