Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Esas: 1994/11-39, Karar: 1994/484 İçtihat

Üyemizin Özeti
TTK m.662’de zamanaşımını kesen nedenlerden biri olarak belirtilen “dava açılması” konusunda sadece davanın ikamesinden bahsedilip alacaklı ve/veya borçlunun açtığı davadan bahsedilmediği için; zamanaşımını kesen dava açılması hususunda sadece alacaklının açtığı davanın mı yoksa borçlunun açtığı davanın da veya her ikisinin ikame ettiği davanın mı esas alınacağı doktrinde ve Yargıtay kararlarında tartışmalıdır. Borçlunun ikame ettiği menfi tespit davasının da zamanaşımını kesen nedenlerden biri olduğu hakkında.
(Karar Tarihi : 29.6.1994)
"Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlar, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 22.2.1984 gün 716-141 sayılı kararında açıkça vurgulandığı üzere; Borçlar Kanunu'nun 133. maddesine nazaran daha özel nitelikte bulunan T.T.K.nun 662. maddesi, poliçe ve bonolara uygulanan zamanaşımının hangi sebeplerle kesileceğini sınırlı bir şekilde açıklamıştır.
Bu sebeplerden biri de; dava açılmasıdır.
Her ne kadar alacaklının açacağı davanın zamanaşımını keseceği konusunda bir görüş aykırılığı yoksa da, borçlunun açacağı bir davanın zamanaşımını kesip kesmeyeceği noktasında görüş birliği mevcut değildir.
Anılan maddede; mücerret dava açılmasından söz edilmiş ve bu davanın, kimin tarafından açılacak bir dava olduğu konusuna açıklık getirilmemiştir. Ancak; somut olayda borçlu tarafından, alacaklı aleyhine açılan menfi tesbit davasına, alacaklı karşı çıkmış durumdadır. Bu dava çerçevesinde, taraflar arasında temel borç ilişkisi nedeniyle bir alacak bulunup bulunmadığı araştırılacak ve yanlarca getirilecek deliller toplanmak suretiyle çözüme ulaşılacak olduğu kuşkusuzdur.
Bu itibarla; borçlu tarafından, alacaklı aleyhine açılan davaya alacaklının da karşı çıkması ve alacağının bulunduğuna ilişkin iddiasını def'i yoluyla ileri sürmesi karşısında bu davanın zamanaşımını kestiğinin kabulü gerekir.
Kaldı ki; Borçlu'nun açtığı menfi tesbit davası, alacaklının da karşı çıkması nedeni ile devam etmekte ve aradaki temel ilişki itibariyle alacağın bulunup bulunmadığı hususunda davada karar verileceği aşikar iken, ayrıca borçlu tarafından alacaklı aleyhine alınan tedbir kararı da nazara alındığında, alacaklıdan, bu aşamada takibe geçmesinin beklenemeyeceği çok açıktır. O itibarla uzun süren davayı takiben alacaklı tarafından girişilen icra takibine karşı borçlunun zamanaşımı savunmasında bulunması da kötüniyetli hareketin bir türü olan çelişkili davranış yasağına gireceği duraksanmayacak kadar belirgindir. Bu davranışı da Yasa'nın koruyamayacağı muhakkaktır.
Bu durumda; Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru değildir.
KARŞI OY :
Dava, bonoya dayalı alacak davasıdır. Davacı, dava dilekçesinin hemen her yerinde ve özellikle netice-i talep kısmında, alacağının tahsilini bonoya dayanarak istemiştir. Temel ilişkiye inilmemiş ve dayanılmamıştır. Dava dilekçesinin ilk cümlelerinde "otel işletmesinden doğan ticari borcu karşılığında" gibi bir söz sarfedilmiş olması, başka izahatta bulunulmadıkça temel ilişkiye dayanıldığı anlamına gelmez. Bu durumda bonolara uygulanacak üç yıllık zamanaşımını (TTK 661) olaya uygulamak gerekir.
Davacının dayandığı bono; 20.7.1984 tanzim, 5.1.1985 vade tarihli, 30 milyon TL bedelli, keşidecisi davalı R. S., lehdarı davacı Y. C. olan "malen" kaydını taşıyan bonodur. Dava tarihi 16.10.1991'dir. Davalı (Keşideci-borçlu) zamanaşımı def'inde bulunmuştur. Tartışılan konu, davalının davacı aleyhine 7.1.1985 tarihinde açtığı, bozma üzerine redle sonuçlanan aynı bonoya müstenit menfi tesbit davasının, şimdi eldeki alacak davasında zamanaşımını kesip kesmeyeceğidir.
Kanunumuz (TTK), poliçelerle ilgili zamanaşımını 661, zamanaşımını kesen sebepleri 662 maddelerinde özel hükümlerle düzenlemiştir. Buna göre zamanaşımı; dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi veya alacağın iflas masasına bildirilmesi sebepleriyle kesilir (TTK 662). "Dava açılması" denildiğine göre, bono lehdarının açacağı dava mı, yoksa bono borçlusunun açtığı dava mı zamanaşımını kesecektir? Dosyamıza göre her ne kadar alacaklı 5.1.1985 vade tarihli bono için ancak 28.1.1991'de takip talebinde bulunmuş-ki takibin iptaline zamanaşımı sebebiyle karar verilmiş ve onanmış ve bu davayı da 16.10.1991'de açmış ise de; alacaklı 7.1.1985'de borçlunun açtığı -redle sonuçlanan-menfi tesbit davasının açılmasından, zamanaşımının kesilmesi yönünden istifade edecek midir? Başka bir ifade ile zamanaşımını geçiren alacaklı lehine, borçlunun daha önce açtığı dava, davayı açan borçlunun kendisi aleyhine zamanaşımını kesecek midir? TTK 662. maddesindeki diğer fiiller hep alacaklının yapması gereken fiiller iken "dava açılması" fiili çoğunluk kararında "borçlunun açacağı dava da, borçlunun kendi aleyhine zamanaşımını keser" şeklinde kabul görmüştür.
…Müzakereler esnasında, "... TTK 662 maddesinde 'dava açılması' derken 'alacaklı tarafından' gibi bir kayıtlama getirilmediği o halde borçlunun açacağı davanın da zamanaşımını keseceği; TTK 662 maddesinde bir kesinlik/açıklık olmadığı için bunun BK 133/2 ile tamamlanması gerektiği, alacaklı da borçlunun açtığı menfi tesbit davasında davayı kabul etmeyerek def'ide bulunduğuna göre böylece müruruzamanı kat'ettiği; menfi tesbit davasında ihtiyati tedbir kararı alan borçlunun iyi niyetli (MK 2) olmadığı, kötü niyetli kanunun himaye etmeyeceği..." gibi görüşler ileri sürülmüş ve özellikle Hukuk Genel Kurulu'nun 22.2.1984-E:1981/11-716, K: 1984/141 tarih ve sayılı bir içtihadına dayanılmıştır.
Oysa, TTK. 662 maddesinde hep alacaklının yapacakları sayılmıştır. Müruruzamanı kesecek dava da, bittabi, alacaklının açacağı ve alacağının peşine düşeceği davadır ve bu husus tasrihe hacet olmayacak kadar açıktır. Borçlar Kanunu genel, Türk Ticaret Kanunu-kaideten-özel hükümler ihtiva eder. Özel hüküm açıkken genel hükümlere gidilmez. Kaldı ki, BK 133/2'de alacaklının dava veya def'i zımnında mahkeme veya hakeme (müracaatı) veya icrai takibat veya iflas masasına (müdahale) ile hakkını (talep) etmesi öngörülmüştür. Olayımızda borçlunun açtığı menfi tesbit davası sebebiyle alacaklının pasif tutumu ne müracaat, ne talep mahiyetinde olmadığından kanunun aradığı boyutta "def'i" de değildir. Mücerret ve sadece davanın reddini beyan ile yetinmek usulüne uygun def'i sayılamaz.
Zamanaşımı müessesesi, hakkını süresi içinde aramayana karşı, ihtilafların ilanihaye sürdürülüp götürülmemesi için borçlu (davalı) yararına sonuç doğurucu, kamu yararı ağırlıklı bir tedbirdir. Bu müessesenin, dava açmak gibi meşru bir sebebe dayanan davacı (olayımızda menfi tesbit davasını vaktiyle açan dosyamızın davalısı) aleyhine ters çevrilip hakkını aramayan, yıllarca onu ihmal eden (olayımızda dosyamızın davacısı) lehine yorumlanıp uygulanması da hedeflenen amaca terstir. Bu, hak arama anayasal özgürlüğe dayanarak hakkını arayanın bilahare bir dolaylı sebepler bir nevi tecziye edilmesidir. Ve temelde insan haklarına da aykırı bir yorum biçimidir.
Menfi tesbit davalarında da hangi usule göre ihtiyati tedbir kararı verilip verilemeyeceği de İİK 72/II, III madde ve fıkralarında düzenlenmiştir, HUMK 101 maddesinde değil.
Objektif iyiniyet v.s. kurallarının boyutlarını bazı yorumlarla buralara kadar getirmek de olayla bağlantısı kurulamayacak ifadelerdir.
Dosyamız yönünden dayanılan HGK 22.2.1984; 716/141 tarih ve sayılı içtihatta ise davacının iddiası (çok açık bir şekilde) davalı ile aralarındaki temel ilişkiye, asıl borç ilişkisine dayandırıldığı, asla kambiyo hukukundan yararlanılmak istemediği, aksine davalı ile aralarında mevcut olan temel ilişkiye dayanarak alacak dava ve talep edildiği hususları vurgulandıktan sonra ileri sürüşe göre artık TTK 661 maddesindeki zamanaşımı değil aralarındaki ilişki gözetilerek belirlenecek zamanaşımının uygulanması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Dosyamızda ise davacı asla temel ilişkiye dayanmamış, tam tersi ve (çok açık bir şekilde) dava dilekçesinin değişik satırlarında ısrarla bonoya dayanmıştır. O halde bu içtihat olayımızda emsal olamaz.
(Aynı konudaki görüş ve tartışmalar için bkz. Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, Bildiriler Tartışmalar III, s. 1-142, 14-15 Şubat 1986) Özetleyebildiğim sebeplerle çoğunlukça varılan sonuca muhalifim."
Üye Notu : İşbu kararın özet kısmı tarafımızdan yazılmıştır.
İlgili Mevzuat Hükmü : Türk Ticaret Kanunu MADDE 662 :II - KESİLME:

       1. SEBEPLERİ:

       Madde 662 - Müruruzaman; dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi veya alacağın iflas masasına bildirilmesi sebepleriyle kesilir.



 
Şerhi Ekleyen Üyemiz:
Av.Nevra ÖKSÜZ
Hukukçu
Avukat
Şerh Son Güncelleme: 20-11-2009

THS Sunucusu bu sayfayı 0,02770901 saniyede 8 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.