Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, Esas: 2011/52692, Karar: 2013/22704 İçtihat

Üyemizin Özeti
Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.
(Karar Tarihi : 17.9.2013)
"Taraflar arasındaki, icra takibine yapılan itirazın iptali, takibin devamı ile %40 icra inkar tazminatının ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı sebeplerle gerçekleşen miktarın faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine dair hüküm süresi içinde temyizen incelenmesi taraflar avukatlarınca istenilmesi ve davalı avukatınca duruşma talep edilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 17.9.2013 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalı adına Avukat U____ C____ S____ karşı taraf adına Avukat İ____ T____ geldiler. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor sunuldu, dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı, 5.5.2003-1.6.2010 tarihleri arasında davalı şirkete ait Ankara işyerinde çalıştığını, son ücretinin aylık net 1.350,00 TL olduğunu, iş akdinin kıdem-ihbar tazminatı ödenmeksizin haksız olarak feshedildiğini, yıllık ücretli izin kullanmadığını, 2.6.2010 tarih, 13979 sayılı ihtarnameyle ödenmeyen işçilik alacaklarını talep etmesine rağmen herhangi bir ödeme yapılmadığını, bunun üzerine Ankara 25. İcra Müdürlüğünün 2010/____ sayılı dosyasında ilamsız icra takibi yapıldığını, davalı şirketin kötüniyetli olarak takibe itiraz ettiğini ve takibin durduğunu ileri sürerek, davalının itirazının iptaliyle icra inkar tazminatı istemiştir.

Davalı, davacının davalı şirkette iş sözleşmesine dayalı fiili bir çalışmasının bulunmadığını, iş sözleşmesiyle çalışma iddiasını bir hizmet tespiti davasıyla ispat etmesi gerektiğini, bu sebeple haksız feshin, dolayısıyla kıdem-ihbar tazminatı ve yıllık ücretli izin alacağının da bulunmadığını, faiz talebinin yasal dayanaktan yoksun olduğunu, icra inkar tazminatı talebinin de dayanağının bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davalının iş sözleşmesini fesihte haksız olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararı taraflar temyiz etmiştir.

1-) Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2-) Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının davalı işyerinde çalışıp çalışmadığı noktasında toplanmaktadır.

Davacı, davalı işveren bünyesinde 5.5.2003-1.6.2010 tarihleri arasında muhasebeci olarak çalıştığını iddia etmiştir. Davalı işveren ise davacının bünyesinde çalışmadığını savunmaktadır. Davacı 1987 yılında SSK'dan yaşlılık aylığı almaya başlamış olup bu tarihten sonra Kuruma bildirilmiş bir çalışması bulunmamaktadır. Davacı çalışma olgusunun ispatı için iki tanık dinletmiştir. Tanıklardan birisi davacıyla birlikte 2006/Nisan-2008/Kasım, diğeri ise 2004-2009 yılları arasında çalıştığını belirtmiştir. Mahkemece davacının çalıştığını iddia ettiği süreler içerisinde çalıştığı kabul edilmiştir. Davacının dinlettiği tanıkların davalı işyerinde çalışıp çalışmadıklarına dair dosya içerisinde bilgi ve belge bulunmadığından, davalı şirketin merkezinin Trabzon'da bulunması da nazara alınarak davalı işverenin 2003-2010 yıllarına dair dönem bordrolarıyla tanıkların SGK hizmet cetvelleri getirtilerek usulünce tespit edilmeli, bunun sonucuna göre davacının kıdeme esas süresi tespit edilerek işçilik alacakları hususunda yeniden bir karar verilmelidir.

3-) Taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

4857 Sayılı İş Kanununda 32. maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve parayla ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.

Ücret kural olarak dönemsel bir ödemedir. Kanunun kabul ettiği sınırlar içinde tarafların sözleşmeyle tespit ettiği belirli ve sabit aralıklı zaman dilimlerine, dönemlere uyularak ödenmelidir. Yukarıda değinilen Yasa maddesinde bu süre en çok bir ay olarak belirtilmiştir.

İş sözleşmesinin tarafları, asgari ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret Borçlar Kanunu'nun 323. maddesinin 2. fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.

4857 Sayılı Kanunun 8. maddesinde, işçiyle işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma koşullarını, temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur. Aynı Kanunun 37. maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da banka hesabına yatırılması hallerinde, ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin istemi üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu mahkemece resen araştırılmalıdır. (Yargıtay 9. HD. 23.9.2008 gün 2007/27217 E, 2008/24515 K.).

Çalışma belgesinde yer alan bilgilerin gerçek dışı olmasının da yaptırıma bağlanmış olması, belgenin ispat gücünü arttıran bir durumdur. Kural olarak ücretin miktarı ve ekleri gibi konularda ispat yükü işçidedir. Ancak bu noktada, 4857 Sayılı Kanunun 8. ve 37. maddelerinin, bu konuda işveren açısından bazı yükümlülükler getirdiği de göz ardı edilmemelidir. Bahsi geçen kurallar, iş sözleşmesinin taraflarının ispat yükümlülüğüne yardımcı olduğu gibi, çalışma yaşamındaki kayıt dışılığın önlenmesi amacına da hizmet etmektedir. Bu yönde belgenin verilmiş olması ispat açısından işveren lehine olmakla birlikte, belgenin düzenlenerek işçiye verilmemiş oluşu, işçinin ücret, sigorta pirimi, çalışma koşulları ve benzeri konularda yasal güvencelerini zedeleyebilecek durumdadır. Çalışma belgesiyle ücret hesap pusulasının düzenlenerek işçiye verilmesi, iş yargısını ağırlıklı olarak meşgul eden, işe giriş tarihi, ücret, ücretin ekleri ve çalışma koşullarının belirlenmesi bakımından da önemli kolaylıklar sağlayacaktır. Bu bakımdan ücretin ispatı noktasında delillerin değerlendirilmesi sırasında, işverence bu konuda belge düzenlenmiş olup olmamasının da araştırılması gerekir.

Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.

Somut olayda davacı en son aylık 1.350 TL net ücret aldığını iddia etmiştir. Davacı tanığı F____ davacının 2008 yılında 1.200-1.300 TL ücret aldığını, diğer tanık İ____ ise 1.250 TL ücret aldığını belirtmiştir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının aylık net 1.350 TL ücret aldığı kabul edilerek hesaplama yapılmıştır. Davacının yukarda belirtildiği üzere davalı işyerinde çalışıp çalışmadığı, çalışmış ise kıdem süresi tespit edildikten sonra muhasebeci olarak çalışması nazara alınarak meslek kuruluşlarından alabileceği ücret hususunda araştırma yapılarak ücreti tespit edilmelidir. Bu tespit edilen ücrete göre davacının işçilik alacakları hesaplanarak hüküm altına alınmalıdır.

4-) Davacı icra takibine geçmeden önce 22.6.2010 tarihinde davalı işvereni temerrüde düşürmüştür. Bu durumda temerrüt tarihinden takip tarihine kadar olan dönem için davacının talep ettiği ihbar ve izin alacaklarının işlemiş faiz alacakları hesaplanarak hüküm altına alınmalıdır.

KARAR : Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, Davalı yararına takdir edilen 990.00 TL duruşma avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istenmesi halinde ilgiliye iadesine 17.9.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi."
İlgili Mevzuat Hükmü : İş Kanunu MADDE 37 :ÜCRET HESAP PUSULASI

İşveren işyerinde veya bankaya yaptığı ödemelerde işçiye ücret hesabını gösterir imzalı veya işyerinin özel işaretini taşıyan bir pusula vermek zorundadır.

       Bu pusulada ödemenin günü ve ilişkin olduğu dönem ile fazla çalışma, hafta tatili, bayram ve genel tatil ücretleri gibi asıl ücrete yapılan her çeşit eklemeler tutarının ve vergi, sigorta primi, avans mahsubu, nafaka ve icra gibi her çeşit kesintilerin ayrı ayrı gösterilmesi gerekir.

       Bu işlemler damga vergisi ve her çeşit resim ve harçtan muaftır.



 
Şerhi Ekleyen Üyemiz:
Av.Nevra ÖKSÜZ
Hukukçu
Avukat
Şerh Son Güncelleme: 05-01-2015

THS Sunucusu bu sayfayı 0,04134297 saniyede 8 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.