Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Esas: 1982/11-929, Karar: 1983/853 İçtihat

Üyemizin Özeti
Karara konu olayda iki taraf da tacirdir; tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmek veya mukaveleyi fesih yahut ondan rücu maksadıyla yapılacak ihbar veya ihtarların noter marifetiyle veya iadeli taahhütlü bir mektupla yahut telgrafla yapılması lazımdır. Poliçeyi sigortalıya götürdüğünü, imzalamasını istediği halde imzalamadığını ve primi veya ilk taksidi sigortalının ödemediğini iddia eden sigorta şirketi, işbu iddiasını, resmi bir ihtarname keşide etmiş olmakla veya taahhütlü mektup göndermiş olmakla kanıtlayabilir.

Somut olayda sigorta şirketinin TTK m.1267'ye uygun biçimde poliçeyi sigortalıya götürmediğinin ve primi talep etmediğinin kabulü gerekir. TTK m.1267, sigortacının poliçeyi vermemesi ve binnetice primi alarak sorumluluğunu başlatmaması sonucu olarak sigortacıyı doğan zarardan sorumlu tutmuştur. Bu zarar menfi veya müsbet olabilir. Olayda olduğu gibi, süresinde poliçeyi götürmeyen sigorta şirketinden, sigortalının, bu arada sigortalı eşyanın yanmasından doğan hasarı tazmin ettirmesi mümkündür. Ancak bu tazminat sigorta tazminatı, yani sigorta sözleşmesi gereğince rizikonun gerçekleşmesi halinde ödenmesi gereken sigorta bedeli ( TTK m.1299 ) değil, sigortaya ilişkin kanun hükümlerine aykırı davranıştan doğan bir tazminattır.
(Karar Tarihi : 28.09.1983)
Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 1. Ticaret Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 10.07.1981 gün ve 1980/502-1981/1649 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 26.01.1982 gün ve 74/1125 sayılı ilamı ile: (1 - Sigorta akdi şekle bağlı bir akit olmadığından tarafların icap ve kabulü ve iradelerinin aynı doğrultuda birleşmesi sonunda vücut bulmuş olur. Tarafların yangın sigortası yapmak hususunda anlaştığı, sigortacının sigorta poliçesini düzenlediği ve sigorta değerini tesbit ederek prim miktarını belirlediği dosya münderecatından anlaşılmaktadır. Bu durumda, taraflar arasında sigorta sözleşmesinin oluştuğu kabul edilmek gerekir.

Ancak, TTK hükümlerine göre, her zaman akdin oluşması ile sigortacının sorumluluğunun başlaması aynı anda meydana gelmez. TTK 1282 ve 1285/2 maddeleri hükümlerine göre (aksi kararlaştırılmış olmadıkça sigortacı, primin ödendiği tarihten itibaren gerçekleşen rizikolardan sorumludur ve sigortacının mesuliyeti primin veya ilk taksitin ödendiği tarihten başlar) primin ne zaman ve ne suretle ödeneceği TTK 1267, 1295 ve 1296 maddelerinde gösterilmiştir. 1267. madde hükmüne göre, sigortacının sigorta poliçesini mukavele tarihinden 24 saat veya mukavele tellal vasıtası ile yapılmışsa en geç 10 gün içinde sigorta ettiren kimseye vermeğe mecburdur. TTK 1295. maddesi hükmüne göre sigorta ettirenin, aksine mukavele yoksa, primin tamamını veya ilk taksidini akit yapılır yapılmaz ve poliçenin teslimi karşılığında ödemesi lazımdır. TTK 1296. maddesi hükmüne göre, sigorta primi sigortalının ikametgahında ödenir.

TTK.nun 1267. maddesi hükmüne göre, sigortacı poliçeyi muayyen süre içinde sigorta ettiren kimseye vermediği takdirde sigortalı, sigortacıdan tazminat isteyebilir. Bu sebeple istenebilecek zarar menfi veya müsbet zarardır. Sigortalı, başka bir sigorta şirketi ile anlaşma yoluna giderse bu takdirde sigorta akdini feshederek menfi zararını evvelki sigortacıdan isteyebilir. Poliçenin verilmesini beklediği devrede riziko gerçekleşirse bu durumda müsbet zararını talep edebilir. Ancak bu müsbet zararın istenebilmesi için, poliçenin verilmesi gereken tarih ile rizikonun gerçekleştiği tarih arasında uzun bir süre geçmemiş olmalıdır. (Ali Bozer, Sigorta Hukuku Shf. 57). Zira kendisine sigorta teminatı sağlamak isteyen sigortalının ilk sigortacının poliçeyi vermemesi üzerine uzun zaman beklemeksizin yeni bir sigorta akti yapmak üzere harekete geçmesi gerekir. Müdebbir bir tacir olarak kendisinden bu davranış beklenir. TTK 1267. maddesinde tayin edilen sürenin kısa oluşu, sigorta aktilerinde zamanın önemli olmasından ileri gelmektedir. Taraflar arasında (14.9.1978 - 14.9.1979) devresi için sigorta sözleşmesi yapılmıştır. TTK.nun 1267. maddesine göre 24 saat içinde yani 15.9.1978 günü poliçenin verilmesi icap etmektedir. Riziko ise 30.9.1978 gününde gerçekleşmiştir. Böylece davacının 15 gün süre ile hareketsiz kaldığı, başkaca bir tedbir almadığı anlaşılmaktadır. Bu süre ticari hayatın icaplarına göre kısa bir zaman değildir. İlişkinin mahiyeti itibariyle rizikonun her an gerçekleşebileceği düşünülürse, tarafların mütemerrit kılınmaları için TTK 20/3 maddesi hükmünün herhalde uygulanması da beklenemez. Kaldı ki, davalı sigorta şirketi sigorta poliçesini düzenleyip davacı sigortalıya gönderdiğini fakat onun tarafından kabul edilmediğini ve imzalanmadığını savunarak bu hususta şahit dinletmiştir. Poliçenin teslimi işlemi maddi bir olay olup şahitle isbatı mümkündür. Şahitler davalının savunmasını doğrulamışlardır. Tesbit edilen bu duruma nazaran, davalı sigortacı poliçeyi tevdi ve teslim etmeye tevessül etmiş, davacı onu kabulden ve primi ödemekten imtina eylemiştir. Prim ödenmediği için de sigortacının tazminat ödeme sorumluluğu doğmamıştır.

Bu açıklama karşısında davanın reddi gerekirken kabulüne karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.

2 - Mahkemenin kabul şekline göre, sigortacı tazminatla sorumlu sayılsa dahi poliçenin 18. maddesine göre tazminat miktarında anlaşmaya varılamadığı takdirde bu miktarın hakem bilirkişiler marifetiyle tesbit edilmesi gerekirdi.

Sigorta akitleri Ticaret Bakanlığınca genel şartları saptanan sigorta poliçelerine göre yapılmaktadır. Davacı her ne kadar poliçeyi imza etmemiş ise de, sözle yapılan akitte poliçenin genel şartlarını kabul etmiş sayılmalıdır. Aksinin düşünülmesi halinde, hiçbir şartı belirlenmemiş olan bir aktin vücut bulduğu da varsayılamaz. Bu yönden de karar isabetli görülmemiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Sigorta sözleşmesi şekle bağlı bir sözleşme türü olmayıp, tarafların birbirine uygun rızalarını beyan etmeleriyle vücut bulur. Sigorta poliçesi ise, iki tarafın hak ve borçlarını gösteren bir belgeden ibarettir (TTK. 1265/1). (Ali Bozer - Sigorta Hukuku - 1965, sayfa 133, 134) (İsmail Doğanay - Türk Ticaret Kanunu şerhi - Cilt 3. 1979 sayfa - 706). TTK.nun 1265. maddesi gerekçesinde de sigorta poliçesinin sigorta sözleşmesi için bir muteberlik şartı olmadığı açıklanmış ve poliçenin, ancak bir isbat vesikası olduğu belirtilmiştir.

Bu sigorta sözleşmesinde tarafların hak ve borçları ile mükellefiyetleri mevcuttur. TTK.nun 1263/1 ve 1294 ile 1299. maddeleri hükümlerine göre, sigorta ettirenin borcu sigorta primini ödemek, sigortacının borcu da, tehlikenin (rizikonun) gerçekleşmesi halinde tazminat ödemektir. Bir tarafın borcu, diğer tarafın hakkını oluşturmaktadır.

Ancak, kanun koyucu, tarafların bu ana borçları yanında, ikinci derecede olmakla birlikte mükellefiyet ismi altında ve uyulmaması halinde olumlu veya olumsuz hukuki sonuçlar doğuran bazı borçları da taraflara yüklemiştir. Sigorta ettirenin mükellefiyetleri, TTK.nun sigorta hukukuna ilişkin Beşinci Kitabın İkinci Faslının (D) bölümünde "Sigorta Ettirenin Mükellefiyet ve Borçları" başlığı altındaki 1290, 1291, 1292, 1293. maddelerde düzenlenmiştir.

TTK.nun 4 /son hükmü gereğince, ticari davalarda dahi deliller ve bunların ikamesi Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerine tabidir. HUMK.nun 288. maddesi hükmüne göre ise, bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri beşbin lirayı geçtiği takdirde senetle (yani yazılı olarak) isbat olunması gerekir. Binnetice beşbin liradan fazla bir bedel için yapılan sigorta sözleşmelerinden cayıldığı veya bu sözleşmenin feshedildiği iddialarının, HUMK.nun bu hükmü karşısında, tanıkla isbat olanağı yoktur.

TTK.nun 1290 ve devamı maddelerinde zikredilmemekle beraber sigortalının bir mükellefiyeti daha mevcuttur. TTK.nun 1265/1-ikinci cümleye göre (sigortacı istediği takdirde sigortalı dahi poliçe veya ilmuhaberin ve eklerinin bir örneğini imzalayarak sigortacıya vermekle mükelleftir). Ancak, sigortalının bu mükellefiyetinin doğması için daha önce TTK.nun 1265/1 ve 1267. maddeleri hükümleri gereğince sigortacının kendisi tarafından imzalı bir sigorta poliçesini belli süre içinde sigortalıya vermesi zorunludur. TTK.nun 1265 ve 1267. maddeleri sigortacının mükellefiyetini düzenlemektedir. TTK'nun 1265. maddesi sigortacının poliçenin kendisi tarafından imzalı bir nüshasını sigortalıya verme mecburiyetinde olduğunu; 1267. madde ise belli süre içinde bu mükellefiyet yerine getirilmediği takdirde sigortacının bundan doğacak zarardan sorumlu bulunduğunu açıklamaktadır. Burada, her iki tarafa düşen mükellefiyetlerin yerine getirilmemesi (örneğin; sigortalının poliçe nüshasını imzalamaması ve bunun sonucu olarak primi ödememesi) halinde sigortacının bunu kanıtlayarak sözleşmeyi feshetme hakkının mevcut olması doğaldır. Bütün sorun, sigortalının bu yönü inkar etmesi halinde bu iddianın sigortacı tarafından nasıl ve ne şekilde isbat edileceği noktasında düğümlenmektedir.

Olayda, sigorta sözleşmesi tarafların anlaşmaları ile oluşmuştur. Ancak, poliçe sureti davacı sigortalı elinde mevcut değildir. Davacı, davalı sigorta şirketi nezdinde yaptırdığı delil tesbiti yoluyla sigorta sözleşmesi yapıldığını mahkemeye tesbit ettirmiş ve poliçenin bir örneği bilirkişi tarafından alınarak raporuna eklemiştir. Bilirkişi raporuna ve ekli poliçe örneğine göre; davacının ticarethanesinde bulunan ve bulunacak eşyalar 13.007,81 lira prim karşılığı, 14.9.1978 - 14.9.1979 tarihleri arasındaki bir yıllık süre için 1.500.000 lira bedelle sigorta edilmiştir. Primler altı ay taksitle ve 4.607,81 liralık ilk prim peşin olarak ödenecektir. Ancak, bilirkişinin tesbitine ve sigortacı kayıtlarına nazaran şirket poliçeyi 25.9.1978 tarihinde kayden iptal etmiştir. Bu arada poliçe davacı sigortalı eline geçmeden ve henüz primi ödenmeden 29 Eylül'ü 30 Eylül 1978'e bağlayan gece 0.50 sıralarında çıkan yangında diğer dükkanlarla birlikte davacı dükkanı da yanmış, ancak davacının müracaatına rağmen davalı şirket sigorta tazminatını ödememiştir. İşbu davada davacı bu maddi olguları zikrederek davalı sigorta şirketinden sigorta tazminatını istemektedir.

Davalı savunmasında, götürülmesine rağmen davacı sigortalının sigorta poliçesini imzalamadığı, primi de ödemediği cihetle sözleşmenin tekemmül etmediğini ve sorumluluklarının doğmadığını (12.3.1980 günlü cevap dilekçesi, 9.5.1980 günlü dilekçenin 2 nolu bendi, 11.12.1980 havale tarihli dilekçenin 2 nolu bendi) ileri sürmüştür.

Sigorta sözleşmesinin şekle tabi olmadığı ve Usul Kanununun sağladığı imkanlar dahilinde her şekilde isbat edilebileceği yukarıda belirtilmiştir. Davalı sigorta şirketinin defter kayıtlarında yapılan delil tesbiti sonucu alınan bilirkişi raporundaki bilgilere göre, sözleşmenin oluştuğu, kayıtlara geçtiği ve poliçenin dahi düzenlendiği anlaşılmakla sözleşmenin gerçekleştiğinin kabulü gerekmektedir. Esasen bu husus gerek mahkemece, gerekse Özel Dairece ve Genel Kurulca oybirliğiyle kabul edilmiş bulunmaktadır.

Davacı sigortalının poliçeyi imzalamadığı ve primi ödemediği konusuna gelince; TTK.nun 1265, 1267 ve 1295/1. maddeleri birlikte incelendikte; sigorta şirketinin kendileri tarafından imzalanmış bulunan poliçenin bir örneğini sigortalının ikametgahına götürerek ona vermek, dilerse bir suretini sigortalıya imzalattırarak almak ve özellikle primi veya ilk taksidi de poliçenin teslimi karşılığı tahsil etmekle yükümlü olduğu görülecektir. Demek ki, prim bu suretle sigortalı veya sigorta ettirenin ikametgahına gidilerek tahsil edilecektir. Bu üç işlem, yani sigorta poliçesini vermek, imzalı bir suretini almak ve primi tahsil etmek aynı anda olması gereken ve bu nedenle birbirinden ayrılması mümkün olmayan işlemlerdir. Nitekim davalı savunmasında poliçeyi götürdüğünü, ancak davacının imzalamadığını ve primi de ödemediğini ileri sürmek suretiyle bu görüşü doğrulamaktadır. TTK.nun 1295/2. maddesi gereğince sigortacının sorumluluğu prim ödenmedikçe başlamadığı için, yasa koyucu sigorta şirketinin sorumluluğunu bir an önce başlatmak ve sigortalıyı korumak amacıyla TTK.nun 1267 ve 1295/1. maddeleri gereğince sigortacıya 24 saat zarfında (Tellal vasıtasıyla yapılmışsa en geç 10 gün içinde) gidip poliçeyi vermek ve primi tahsil etmekle mükellef tutmuş, aksi halde doğacak zararın sorumluluğunu sigortacıya yüklemiştir.

Sigorta şirketi poliçeyi sigortalıya götürdüğünü, imzalamasını istediği halde imzalamadığını ve primi veya ilk taksidi sigortalının ödemediği iddiasını nasıl kanıtlayabilir.?

Sigortalının bu hususları kabul etmesi halinde bir güçlük söz konusu değildir. Fakat inkar halinde, ancak TTK.nun 1297. madde gereğince primin istendiği halde ödenmediğini, 30 günlük süre veren resmi bir ihtarname keşide etmiş olmakla veya taahhütlü mektup göndermiş olmakla kanıtlayabilir.

Bu ihtarı keşide etmemiş olan sigortacı primin ödenmesinin istendiğini ve fakat sigortalı tarafından ödenmediğini başka şekilde isbat imkanından mahrum kalır. (Ali Bozer Mal Sigortasında Aktin Yürürlük Tarihini ve Sigortacının Mesuliyetinin Başlangıcını Tayin Eden Sigorta Mukavelesi Hükümleri - Batider - 1961 - C. I. Sayı 2, Sh. 223) (İ. Doğanay - Age - Sh. 855). Bu görüş kabule şayandır; çünkü, prim borçlusunun (sigortalının) temerrüdü sonucu sigortacının verilen süre sonunda fesih hakkı doğacaktır. Tacirler arasında ise (olayda iki taraf da tacirdir), diğer tarafı temerrüde düşürmek veya mukaveleyi fesih yahut ondan rücu maksadıyla yapılacak ihbar veya ihtarların noter marifetiyle veya iadeli taahhütlü bir mektupla yahut telgrafla yapılması lazımdır (TTK. 20/3).

Daire kararında ve bu karara iştirak eden Genel Kurul azınlık görüşünde, sigortacının, TTK.nun 1265 ve 1267. maddeleri gereğince, poliçeyi sigortalıya teslimi işleminin maddi bir olay oluşu nedeniyle bu hususun, yani poliçenin götürüldüğü ve sigortalı tarafından alınmadığı eyleminin tanıkla isbatına olanak bulunduğu ve sigortacının dinlettiği tanıklarla bu hususu kanıtladığı benimsenmiştir. Oysa davalı sigorta şirketinin savunması sadece poliçenin alınmadığı değil, alınmadığı gibi imzalanmadığı ve primin de ödenmediği şeklindedir. Yukarda değinildiği üzere, bu üç işlem aynı anda gerçekleşmesi gereken hususlardır. Birbirinden ayrı mütalaa edilmeleri olanaksızdır. Poliçeyi almayan sigortalı, aynı zamanda bunun bir suretini imzalayıp vermek mükellefiyetinden ve primi ödemek borcundan da temerrüde düşmüş sayılmak gerekir. Bu temerrüt ise, ancak TTK. 20/3 ve 1297. maddelerde öngörülen şekilde kanıtlanabilir.

Bu suretle ve açıklanan nedenlerle davalı sigortacının TTK.nun 1267. maddesine uygun biçimde poliçeyi sigortalıya götürmediğinin ve primi talep etmediğinin kabulü gerekir. TTK.nun 1267. maddesi, sigortacının poliçeyi vermemesi ve binnetice primi alarak sorumluluğunu başlatmaması sonucu olarak sigortacıyı doğan zarardan sorumlu tutmuştur. Bu zarar menfi veya müsbet olabilir. (Ali Bozer - Sigorta Hukuku - Sh. 138). Olayda olduğu gibi, süresinde poliçeyi götürmeyen sigorta şirketinden, sigortalının, bu arada sigortalı eşyanın yanmasından doğan hasarı tazmin ettirmesi mümkündür.

Ancak bu tazminat sigorta tazminatı, yani sigorta sözleşmesi gereğince rizikonun gerçekleşmesi halinde ödenmesi gereken sigorta bedeli (TTK. md. 1299) değil, sigortaya ilişkin kanun hükümlerine aykırı davranıştan doğan bir tazminattır. Bu tazminatın kapsamı hakkında TTK.nun 1264/1. maddesi gereğince Borçlar Yasası hükümleri ve dolayısıyla BK. 98. maddesi yollamasıyla aynı Kanunun 44. maddesi hükmünün uygulanması da gerekir. O halde, yukarıda anılan yön üzerinde durularak bu konuda uygulama veya teamülün ne olduğu da gözönüne alınarak davacı sigortalının somut olayda hareketsiz kalmasında kendisine atfı kabil bir müterafik kusuru olup olmadığı, icabında bu konuda yetkili bir bilirkişi kurulunun mütalaası da alınarak araştırılmalı, bir müterafik kusuru varsa bu oranda zararından indirim yapılarak geri kalan zararına tazminat olarak hükmedilmelidir.

Müzakereler sırasında, her ne kadar davacının istediği tazminatın sigorta tazminatı olduğu, TTK.nun 1267. maddeye dayanan bir tazminat isteği bulunmadığı, bu nedenle TTK. 1267. maddesindeki tazminata hükmetmenin mümkün olmadığı görüşü ileri sürülmüşse de; 1958/15-6 sayılı ve 4.6.1958 günlü İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun (...Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanununun 74 ve 75. maddeleriyle 76. maddesi hükümleri karşılaştırılınca, hakimin bir davada sadece tarafların ileri sürdükleri maddi vakıalar ve neticei taleplerle bağlı olup, dayandıkları kanun hükümleriyle ve onların hukuki tavsifleriyle bağlı olmadığı ve kanunları re'sen tatbik ederek iddia ve müdafaadaki neticei talepleri karara bağlamakla mükellef olduğu...) yolundaki kararı gözönüne alındıktan ve davacının ileri sürdüğü vakıalarda bir değişiklik olmayıp sonuçta da tazminat istediğine göre, TTK.nun 1267. maddesine göre tazminata hükmedilmesi yasalara ve yukarıda anılan İçtihadı Birleştirme Kararına uygun bulunmaktadır.

KARAR : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 21.9.1983 günü yapılan görüşmede yeterli çoğunluk sağlanamadığı için, 2. görüşmede oyçokluğuyla karar verildi."
İlgili Mevzuat Hükmü : Türk Ticaret Kanunu MADDE 1267 :III - POLİÇEYİ VERME MÜKELLEFİYETİ

Sigorta mukavelesi doğrudan doğruya sigorta ettiren kimse veya onun temsilcisi veya vekili ile yapılmışsa mukavele tarihinden yirmi dört saat içinde ve mukavele bir tellâl vasıtasiyle yapılmış ise en geç on gün içinde sigortacı poliçeyi sigorta ettiren kimseye vermeye mecburdur. Aksi takdirde sigorta ettiren kimse sigortacı ile sigortaya aracılık yapan tellâldan tazminat istiyebilir.



 
Şerhi Ekleyen Üyemiz:
Av.Nevra ÖKSÜZ
Hukukçu
Avukat
Şerh Son Güncelleme: 04-05-2014

THS Sunucusu bu sayfayı 0,03051901 saniyede 8 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.