Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, Esas: 2012/14957, Karar: 2013/3206 İçtihat

Üyemizin Özeti
Davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur. Hukuki sebeplerden bir tanesinin diğer hukuki sebebin incelenmesine olanak verir niteliği bulunduğu sürece önem ve lüzum derecesine göre birden fazla hukuki sebep aynı davada inceleme ve araştırma konusu yapılabilir.

Temyize konu dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaasına dayalı olarak ikame edilmiştir. Dayanılan nedenlerden birinin ehliyetsizlik olması ve ehliyetsizliğin kamu düzeniyle ilgili bulunması, ehliyetsizliğin saptanması halinde öteki nedenlerin incelenme gereğinin ortadan kalkacağı hususları dikkate alındığında, öncelikle bu neden üzerinde durulması; murisin temlik tarihinde ehliyetli olduğunun tespiti halinde de muvazaa iddiasının değerlendirilmesi gerektiği kuşkusuzdur.
(Karar Tarihi : 05.03.2013)
"Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada:

Davacılar, asıl ve birleşen davalarında, miras bırakanın 910 ada 157 parsel sayılı taşınmazdaki 1/2 payını, torunu davalı H____'ye verdiği vekaletle davalı E____'e devrettiğini, sonrasında diğer davalılar arasında el değiştirdiğini, satış işlemlerinin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, aynı zamanda murisin temlik sırasında hukuki ehliyetinin bulunmadığını ileri sürerek, iptal tescil olmadığı takdirde 8.000 TL tazminatın davalılardan tahsilini istemişlerdir.

Davalılar, haksız ve mesnetsiz davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi Şükrü Hanlı Baydın'ın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, pul eksikliği sebebiyle duruşma istemi reddedildi, gereği görüşülüp düşünüldü:

Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde taşınmaz bedelinin tahsiline ilişkindir.

Mahkemece, davacı N____ tarafından açılan davanın, takipsiz bırakıldığından açılmamış sayılmasına, diğer davacılar tarafından açılan davanın ise ispatlanamadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.

Toplanan deliler ve dosya kapsamından; miras bırakan R____'nin, 8.12.2001 tarihinde öldüğü, davacılar E____ ve A____'le davalı H____'nin miras bırakanın torunu, diğer davacı N____'nin ise gelini olduğu, mirasbırakanın davaya konu 157 parsel sayılı taşınmazdaki payını, torunu davalı H____ vasıtasıyla 14.9.2000 tarihinde davalı E____'e satarak devrettiği, taşınmazın diğer davalılar arasında el değiştirdiği, davacıların, seçim haklarını kullanarak asıl ve birleşen davalar açıldıktan sonra taşınmazı temellük eden S____'ı, davalı olarak davaya dahil ettikleri, temlik işleminin yapıldığı tarihlerde miras bırakanın yaşlı olup hukuki ehliyetinin bulunmadığını ve temliki işlemin mirasçıdan mal kaçırma amacıyla muvazaalı yapıldığını ileri sürerek tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde taşınmaz bedelinin tahsili isteğiyle eldeki davayı açtıkları görülmektedir.

Hemen belirtilmelidir ki, iddianın ileri sürülüş biçimi, dava dilekçesinin içeriği ve dosyada mevcut deliller birlikte değerlendirildiğinde, davacıların ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayandıkları sonucuna varılmaktadır.

Yargıtay HGK'nun 11.4.1990 tarihli ve 1990/1-152, 1990/236 Sayılı kararında vurgulandığı gibi, davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur. Hukuki sebeplerden bir tanesinin diğer hukuki sebebin incelenmesine olanak verir niteliği bulunduğu sürece önem ve lüzum derecesine göre birden fazla hukuki sebep aynı davada inceleme ve araştırma konusu yapılabilir.

Dayanılan nedenlerden birinin ehliyetsizlik olması halinde ise, kamu düzeniyle ilgili bulunması ve ehliyetsizliğin saptanması halinde öteki nedenlerin incelenme gereğinin ortadan kalkacağı hususları dikkate alındığında öncelikle bu neden üzerinde durulması gerektiği kuşkusuzdur.

Bilindiği üzere, davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun "fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir" biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış, 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücüyle ergin (reşit) olmayı kabul ederek "ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır." hükmünü getirmiştir. "Ayırtım gücü" eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek aynı Kanunun 13. maddesinde " yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu yasaya göre ayırt etme gücüne sahiptir." denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasayla öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.

Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (11.6.1941 tarihli ve 4/21 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı)

Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tespitinin kişi ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri tüm delillerin toplanması, tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafiklerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur.

Bunun yanında, her ne kadar 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. (HUMK.nun 286.) maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin "oy ve görüşü" hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.

Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporuyla belirleneceğini öngörmüştür.

Ne var ki, mahkemece değinilen ilkeler göz ardı edildiği gibi, miras bırakanın temlikin yapılış tarihlerinde ehliyetli olup olmadığının 2659 Sayılı Kanunun 7/6 ve 16/d maddeleri gereğince Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulundan alınacak raporla saptanması gerekirken, bu hususta hiç araştırma yapılmaması da doğru değildir.

O halde, taraflar arasındaki çekişmenin sıhhatli bir çözüme kavuşturulabilmesi bakımından hukuki ehliyetsizliğin kamu düzeniyle ilgili olduğu göz önüne alınarak önemine binaen öncelikle incelenmesi, tarafların bu yönde bildirecekleri tüm delillerin toplanması, varsa miras bırakana ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahede kağıtları, reçeteler vs. istenmesi, tüm dosyanın Adli Tıp Kurumuna gönderilmesi, akit tarihinde miras bırakanın ehliyetli olup olmadığı yönünde rapor alınması, ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde, davada dayanılan diğer hukuki neden olan muris muvazaası yönünden araştırma yapılması gerekeceği tartışmasızdır.

Somut olaya gelince; Mahkemece, ehliyetsizlik üzerinde hiç durulmamış, muris muvazaası iddiası yönünden değerlendirme yapılarak sonuca gidilmiştir.

Hal böyle olunca, öncelikle ehliyetsizlik iddiası yönünden yukarıdaki ilkeler doğrultusunda inceleme ve araştırma yapılması, murisin temlik tarihinde ehliyetli olduğunun tespiti halinde, muvazaa iddiası yönünden belirtilen ilkeler doğrultusunda değerlendirme yapılması, ilk el E____'e yapılan temliğin muvazaalı olduğunun saptanması halinde taşınmazı daha sonra edinen diğer davalıların iyiniyetli olup olmadıklarının üzerinde durulması sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.

KARAR : Davacının temyiz itirazları yerindedir kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 Sayılı Kanunun geçici 3. maddesi yollaması ile) 1086 Sayılı HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 05.03.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi."
İlgili Mevzuat Hükmü : Türk Medeni Kanunu MADDE 15 :Kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri hukuki sonuç doğurmaz.

Gerekçesi için Bkz.



 
Şerhi Ekleyen Üyemiz:
Av.Nevra ÖKSÜZ
Hukukçu
Avukat
Şerh Son Güncelleme: 26-10-2013

THS Sunucusu bu sayfayı 0,03048396 saniyede 8 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.