Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

YARGITAY 8.HD. 2011/1374 ESAS-2011/5692 KARAR İçtihat

Üyemizin Özeti
Dava dilekçesindeki açıklamalar ve hukuki nitelendirmeye göre istek, nizalı taşınmaz üzerinde bulunan davalılara ait seradan bahisle, TMK.981-984. maddelerine dayalı zilyetliğin korunması talebine ilişkindir.

Bilindiği üzere YİBK. 09.10.1946 tarih, 1946/6 Esas, 1946/12 sayılı kararında ["…MK.896(TMK.983) madde uyarınca, bir taşınmazda zilyetliği tecavüze uğrayan kimsenin bu hakkının korunması için açacağı davada; şeye malik olduğunu veya zilyetlik hakkını beyana lüzum olmadan sadece zilyetlik sıfatını değiştirerek tecavüzü ispat etmesi yeter. Bu durumda hakim, yalnız davacının gerçek ise, zilyetlik halini tespit ederek tecavüzün önlenmesine karar verir."] denilmektedir.O halde,öncelikle çözüme kavuşturulması gereken husus, davacıların davalılara karşı üstün ve korunmaya değer zilyetliğinin bulunup bulunmadığıdır.Bu noktada dosyada bulunan teknik bilirkişilerin rapor ve krokisinden, dava konusu parsel dahilinde bulunan taşınmaz bölüm ile üzerindeki seranın 7-8 yıldır davalıların zilyetliğinde bulunduğu anlaşılmakta, aynı parsel içinde yer alan davacılar zilyetliğindeki bölümün ise kadim su arkıyla ayrıldığı yerel bilirkişi ve taraf tanıklarının anlatmlarıyla desteklenmektedir. Bu durumda davalıların üstün zilyetliğinin varlığı sebebiyle, TMK.983 anlamında davacıların zilyetliğine yapılmış bir saldırıdan söz edilemeyeceğinden, açılan davanın reddi gerekir.
(Karar Tarihi : 03.11.2011)
Davacılar vekili, vekil edenlerinin miras bırakanları M____Ö____'dan intikalen zilyetliklerinde olan Hazine adına kayıtlı 108 ada 70 parselin bir bölümüne davalıların sera yapmak suretiyle elattıklarını, tapu kaydının beyanlar hanesinde vekil edenleri adına zilyetlik şerhi de bulunduğunu açıklayarak, elatmanın önlenilmesi ile yıkım kararı verilmesini istemiştir.

Davalılar vekili, nizalı taşınmaz bölümünün vekil edenlerinin zilyetliğinde olduğunu, davanın süresinde açılmadığını belirterek reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece, nizalı parselin tapu kaydının beyanlar hanesinde davacılar lehine zilyetlik şerhi bulunduğu, emlak vergileri ve ecrimisil ödeme kayıtlarının davacılar adına düzenlendiği gerekçesiyle davanın kabulüne, davalıların 108 ada 70 parsele elatmalarının önlenilmesi ile üzerinde mevcut seranın yıkımına karar verilmesi üzerine; hüküm, davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava konusu 108 ada 70 parsel, 6831 sayılı Yasanın 2/B maddesi gereğince orman sınırları dışına çıkarılarak, 3664,84 m2 yüzölçümü ve tarla vasfıyla 30.7.1991 tarihinde kesinleşen kadastro çalışmalarında Hazine adına tescil edilmiş; tapu kaydının beyanlar hanesinde M_____Ö_____ mirasçılarının zilyetliğinde bulunduğu bildirilmiştir. Dosya arasında mevcut mirasçılık belgesine göre M_____Ö_____ 1969 yılında ölmüş, geriye mirasçı olarak davacı çocukları kalmıştır.

Dava dilekçesindeki açıklamalar ve hukuki nitelendirmeye göre istek TMK.nun 981-984. maddelerine dayalı zilyetliğin korunması talebine ilişkindir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 09.10.1946 tarih, 1946/6 Esas, 1946/12 sayılı kararında aynen ["…MK.896. (TMK.983) madde uyarınca bir taşınmazda zilyetliği tecavüze uğrayan kimsenin bu hakkının korunması için açacağı davada; şeye malik olduğunu veya zilyetlik hakkını beyana lüzum olmadan sadece zilyetlik sıfatını değiştirerek tecavüzü ispat etmesi yeter. Bu halde hakim, yalnız davacının gerçek ise, zilyetlik halini tespit ederek tecavüzün önlenmesine karar verir. Bu karar zilyetlik konusunda kesin hüküm meydana getirmez. Zilyede mülkiyet hakkı vermez ve diğer tarafa mülkiyet iddiasıyla yetkili mercilerde başkaca dava açmak hakkına dokunmaz..."] denilmektedir.

Davacı taraf, Hazinenin ve Orman İdaresinin taraf olmadığı eldeki bu davada herhangi bir hakka değil, sadece mukaddem (önceki) zilyetlik iddiasına dayanmaktadır. O halde, bu davada öncelikle çözüme kavuşturulması gereken husus, davacıların somut olayda, davalılara karşı üstün ve korunmaya değer zilyetliğinin bulunup bulunmadığıdır. Çözümlenmesi gereken sorun bu olunca, zilyetlik kavramı, niteliği, hukuki fonksiyonları üzerinde kısaca durulmasında yarar vardır.

Zilyetlik eşya ile şahıs arasında eylemli (fiili) bir bağ, yani ilişki olup ve buna bağlı olarak da fiili hakimiyet altında bulundurmaktan doğan hukuki yetki ve vecibeleri de gösteren ve düzenleyen hukuki bir müessesedir. Kanunda sözü edilen fiili hakimiyetin meydana geliş şekli önemli değildir. Bu korumanın sosyal huzur ve sükunun korunması ve sağlanması için kabul edilmiş olduğu gözden uzak tutulmamalıdır.

Zilyetliğin hukuki fonksiyonlarından birisi de, fiili durumun başkaları tarafından keyfi olarak bozulmasını önlemektir. Hukuk düzeni böylece toplumun esenliğini korumak istemiştir. Kendilerini haklı görenler bile başkasının fiili hakimiyetine belli bir çerçeve içinde saygı göstermeye mecburdurlar. Zilyetlik davalarının en belirgin özelliği yukarıda açıklanan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği gibi davada hakkın tartışma konusu olmaması ve davayı kazanma veya kaybetmenin mevcut olabilecek hak üzerinde herhangi bir etkisinin olmayışıdır. Bunun için de bu tür davalarda mahkemenin zilyetliğin korunmasına ilişkin vereceği karar, sadece eski zilyetlik durumunun yeniden kurulmasını sağlamaya yöneliktir. Bu karar, diğer tarafın mülkiyet iddiasıyla dava açma hakkına dokunmaz ve üçüncü kişilerin o şey üzerinde hakları olmadığının kabulü şeklinde anlaşılamaz. Bahsi geçen zilyetlik davaları sonunda verilen mahkeme kararları tamamen geçici bir etkiye sahip olup, mülkiyet sorunu çözümlenmediğinden mülkiyet yönünden kesin hüküm teşkil etmezler (HGK.nun 12.5.1982 gün 1979/8-589 Esas, 1982/482 Kararı).

Dava, zilyetliğin korunması amacıyla açıldığına ve esasen davada Hazine taraf bulunmadığına göre uyuşmazlığın zilyetlik hükümleri çerçevesinde çözümlenip sonuçlandırılması gerekir. TMK.nun 973. maddesinde, zilyetlik, ["...Bir şey üzerinde fiili hakimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir..."] şeklinde tanımlanmıştır. TMK'nun 982 ve 983. maddelerinde de; zilyetlik herhangi bir hakka bağlı olmaksızın dava yoluyla korunmuştur. Bu tür davalarda, taşınmaz üzerinde hangi tarafın üstün ve korunmaya değer zilyetliğinin bulunduğunun saptanması, uyuşmazlığın ona göre çözümlenmesi gerekmektedir. Açıklanan tüm bu bilgiler ışığında görülmekte olan davadaki üstün zilyetlik hakkının belirlenmesine ilişkin delillerin irdelenmesine gelince; dosyada mevcut teknik bilirkişilerin 22.5.2008 tarihli rapor ve krokisinde (A), (B) ve (D) harfleriyle gösterilen dava konusu parsel dahilinde bulunan toplam 783,41 m2 taşınmaz bölümünün ve üzerinde mevcut seranın 7-8 yıldır davalılar zilyetliğinde bulunduğu, aynı parsel içinde yer alan davacılar zilyetliğindeki bölümün kadim su arkıyla ayrıldığı yerel bilirkişi ve taraf tanıkları tarafından bildirilmiştir. Bu açıklamalar karşısında davalıların üstün zilyetliğinin varlığının kabulü gerekir.

Kaldı ki, TMK.nun 984. maddesi hükmüne göre gasp ve saldırıdan dolayı dava hakkı, zilyedin fiili ve failini öğrenmesinden başlayıp iki ay ve herhalde bir yıl geçmekle düşer. Davacılardan Ö_____Ö_____, davalılardan R_____E_____aleyhine aynı taşınmaza yönelik zilyetliğine elatıldığı iddiasıyla idari men kararı verilmesi talebiyle 13.3.1991 tarihinde F____ Kaymakamlığı'na başvurmuş, bu istek zilyetliği bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Temyiz incelemesine konu davada dinlenen taraf tanıkları da davalıların zilyetliğinin 7-8 yılı aştığını açıklamaktadır. Bu durumda davacıların davalı tarafın zilyetlik olgusunu çok daha önce öğrendiklerinin kabulü gerekir. O halde zilyetliğin korunması davası süresinde de açılmamıştır. Davanın reddine karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ve gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle usul ve yasaya uygun bulunmayan hükmün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla HUMK.nun 428. maddesi gereğince bozulmasına ve 17,15 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davalılara iadesine 03.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İlgili Mevzuat Hükmü : Türk Medeni Kanunu MADDE 983 :Saldırıda bulunan, şey üzerinde bir hak iddia etse bile; zilyetliği saldırıya uğrayan, ona karşı dava açabilir.

Dava, saldırının sona erdirilmesine, sebebinin önlenmesine ve zararın giderilmesine yönelik olur.

Gerekçesi için Bkz.



 
Şerhi Ekleyen Üyemiz:
Mehmet KARAUSTA
Hukukçu
Şerh Son Güncelleme: 29-08-2013

THS Sunucusu bu sayfayı 0,02995205 saniyede 8 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.