Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Esas: 2001/19-998, Karar: 2001/1088 İçtihat

Üyemizin Özeti
Özellikle süresiz garanti sözleşmelerinde, asıl borçlunun kredi limitinin sonradan yükseltilmesi halinde garanti verenin başlangıçtaki iradesinin yükseltilen limiti de kayıtsız şartsız kapsamına aldığı söylenemez.

Garanti edenin, limit artışlarından sorumlu tutulabilmesi için sözleşme koşullarındaki değişikliklerin garanti verene bildirilmesi, onun da bu değişikliklere karşı çıkmamak suretiyle muvafakat etmesi gerekir.

Garanti sözleşmesi belli bir riski garanti etmelidir, belirsizliğin garantisi olmaz.
(Karar Tarihi : 28.11.2001)
"Taraflar arasındaki "itirazın iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Konya Asliye Ticaret Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 3.11.1999 gün ve 1999/441-574 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 28.4.2000 gün ve 2000/14-3252 sayılı ilamı ile, (...Dava konusu uyuşmazlık garanti sözleşmesinden kaynaklanmaktadır.

Kanunda özel bir akit türü olarak düzenlenmemiş olan garanti sözleşmesi, BK.nun 110. maddesinde hükme bağlanan üçüncü kişinin fiilini (edimini) taahhüt niteliğinde kabul edilmektedir. Fiil tabirinin her türlü edimi karşılayacak şekilde çok geniş bir anlama geldiğinin ve bir para borcunun ifasının da fiil kapsamına girdiğinin kabulü sonucu para borçları yönünden de garanti sözleşmesi yapılabileceği, gerek öğretide gerekse uygulamada çoğunlukla benimsenmiştir.

Kefaletten farklı olarak asıl borç ilişkisinden tamamen bağımsız nitelikteki garanti sözleşmesinde şekil serbestisi hakim olup garantinin sınırının önceden belirlenmesi zorunluluğu bulunmamaktadır.

Ancak, sözleşme serbestisi sınırsız değildir. BK.nun 19. ve 20. maddelerinde sözleşme serbestisine birtakım sınırlamalar getirilmiştir. Gerçekten bir sözleşmenin geçerli olması için, onun taraflara yüklediği hak ve borçların tereddüde yer vermeyecek şekilde açık, başka bir deyimle konusunun gereği ve yeteri kadar belli ve sınırlı olması gerekir. Belirsizliğin garantisi olmaz.

Bu itibarla, limit gösterme şartı bulunmamakla birlikte, garanti sözleşmesinde hangi riskin garanti edildiğinin belli olması ya da garanti edilen riskin boyutlarının tereddüt yaratmayacak biçimde belirlenebilir nitelikte bulunması gerekir.

Hangi riskin garanti edildiği belirlenmeden "doğmuş ve doğacak her türlü borcun garanti edildiği" nden söz etmek, boyutları belli olmayan (belirsiz) bir edimin garantisi anlamına gelir ki, bu da garanti sözleşmesiyle bağdaşmaz.

Hal böyle olunca, garanti sözleşmesi düzenlendiği anda garanti edilen edimin sınırlarının açıkça belirlenmemiş olması ya da bunu belirlemeye yarayan koşul ve açıklamaların sözleşmede yer almamış bulunması halinde garanti edenin sorumluluğundan söz edilemez.

Sözleşmenin düzenlendiği tarihte asıl borçluya açılan kredi miktarının belli olduğu ya da asıl borçlu yönünden kredi limitinin belirlenmiş bulunduğu kredi sözleşmelerinde garanti eden, garanti ettiği edimin boyutlarını görmekte ve risk gerçekleştiğinde sorumlu olacağı miktarı tahmin edebilmektedir. Böyle bir durumda asıl borçluya verilen kredi borcu miktarının ve fer' ilerinin garanti kapsamında kaldığı açıktır. Ancak, özellikle süresiz garanti sözleşmelerinde asıl borçlunun kredi limitinin sonradan yükseltilmesi halinde garanti verenin başlangıçtaki iradesinin yükseltilen limiti de kayıtsız şartsız kapsamına aldığı söylenemez.

Garanti edenin, limit artışlarından sorumlu tutulabilmesi için sözleşme koşullarındaki değişikliklerin garanti verene bildirilmesi, onun da bu değişikliklere karşı çıkmamak suretiyle muvafakat etmesi gerekir. Garanti verenin muvafakati olmadan akdi ilişkideki koşulların borçlu aleyhine ağırlaştırılması veya borçlunun yeni birtakım yükümlülükler üstlenmesi garanti kapsamı dışında kalır. Zira, BK.nun 98. maddesi yollamasıyla akde muhalefet hallerinde de uygulanması gereken aynı yasanın 44/1. maddesi hükmü ve iyiniyet kuralları karşısında garanti alan (banka) kendi kusurlu davranışıyla borcun artmasına sebebiyet vermiş olacağından böyle bir durumda garanti edenin artan borçtan sorumlu tutulması düşünülemez.

Öte yandan, sözleşmede limit aşımının da garanti edildiği durumlarda limit ne miktara kadar aşıldığı taktirde garanti edenin sorumlu tutulacağı hususu da tartışılması gereken bir konudur. Önceden sınır belirlenmemiş ise, asıl borçlu yönünden saptanan kredi limitinin makul (kabul edilebilir) ölçülerde aşılması durumunda garanti verenin aşılan limitten de sorumlu tutulabileceği ancak, makul ölçüler dışındaki aşırı limit aşımının (garanti verenin açık ya da zımni muvafakati olmadıkça) garanti kapsamı dışında kaldığının kabulü gerekir.

Somut olaya gelince, dava konusu kredi kartı üyelik sözleşmesinde davalının imzasının üst bölümünde yer alan "Garanti şerhi" içeriğinden tarafların kefaleti değil garanti sözleşmesini amaçladıkları anlaşılmaktadır.

Bu itibarla, mahkemece uyuşmazlığın garanti sözleşmesi hükümlerine göre değerlendirilmesinde isabetsizlik bulunmamakta ise de, yukarıdaki açıklamaları çerçevesinde araştırma ve inceleme yapılarak hasıl olacak sonuca göre hüküm kurulması gerekirken eksik inceleme sonucunda yazılı şekilde karar verilmesi isabetli olmadığı gibi, dava itirazın iptaline ilişkin olup, icra takip tarihinde taleb edilebilecek alacak miktarı esas alınarak itirazın iptaline ve takibin devamına karar verilmesi gerektiği halde, bilirkişi raporunda yer alan inceleme tarihindeki borç miktarı esas alınarak hüküm kurulmuş olması da isabetli görülmemiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece kısmen önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davalı vekili

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle HUMK.nun 2494 sayılı Yasa ile değişik 138/II. fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü.

1. Yerel mahkemenin, davanın kısmen kabulüne, takip konusu borcun 1.144.857.840 TL. lik bölümüne yönelik itirazın iptaline, davacının fazlaya ilişkin isteminin reddine, reddedilen miktar üzerinden 142.056.864 TL. tazminatın davacıdan alınıp davalıya ödenmesine ilişkin 3.11.1999 günlü önceki kararı davacı tarafça temyiz edilmemiş; böylece hükmün kötüniyet tazminatına ilişkin bölümü davacı yönünden kesinleşmiştir. Bu durumda, davacının, kesinleşen bu tazminat yönünden direnme kararını temyiz etmesine usulen olanak bulunmadığından, temyiz isteminin reddi gerekir.

2. Davalı vekilinin temyiz itirazlarına gelince; Dava, dava dışı kredi kartı hamilinin, kredi kartından kaynaklanan borcunu ödememesi üzerine, davacı banka tarafından kart hamili ve kredi kartı sözleşmesini garanti eden sıfatıyla imzalamış olan davalı hakkında yapılan icra takibinde, davalının borca kısmi itirazının iptali istemine ilişkindir.

Yerel mahkemece, taraflar arasındaki ilişki bir garanti sözleşmesi olarak nitelendirilip, garanti eden durumundaki davalının, herhangi bir limitle bağlı olmaksızın tüm borç tutarından sorumlu bulunduğu benimsenmek suretiyle, bilirkişi raporu çerçevesinde davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; bu karar Yüksek Özel Daire'ce yukarıda belirtilen gerekçeyle bozulmuştur.

Davacı vekili, davalının sözleşmeyi garanti eden sıfatıyla imzalamış olmasına dayanarak, icra takibinde ve görülmekte olan davada, taraflar arasında garanti sözleşmesi bulunduğunu ileri sürmüş; iddia ve talebini bu hukuksal temel üzerine oturtmuştur.

Davalı vekili ise, davaya cevap dilekçesinde, davalının sözleşmeyi kefil sıfatıyla imzaladığını, o nedenle sorumluluğunun sözleşmedeki limitle sınırlı olduğunu savunmuş; yerel mahkemenin davanın kısmen kabulüne ilişkin kararını temyiz ederken de bu savunmasını sürdürmüştür.

Ne var ki, davalı vekili, direnme kararının temyizine ilişkin 2.7.2001 günlü dilekçesinde, bozma kararındaki gerekçeyi ve sonucu açıkça benimsemiş; temyiz dilekçesinin sonuç bölümünde de, aynen "Israr kararının bozulması ve bozma kararı doğrultusunda nihai karar verilmesi yolunda karar ittihazını" istemiştir.

Bu durumda, taraflar arasındaki sözleşmenin hukuksal nitelikçe bir "Garanti sözleşmesi" olduğunda, gerek yerel mahkeme ile Özel Daire ve gerekse taraflar arasında herhangi bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.

Tarafların bu açık kabulleri yerel mahkeme ile Yüksek Özel Dairenin hukuki tavsifleri dikkate alınarak, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

KARAR : Yukarıda 1 bentte açıklanan nedenle davacı vekilinin temyiz isteminin REDDİNE oybirliğiyle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harçlarının geri verilmesine, 28.11.2001 gününde oyçokluğu ile karar verildi."
İlgili Mevzuat Hükmü : Türk Borçlar Kanunu (Yeni) MADDE 128 :Üçüncü bir kişinin fiilini başkasına karşı üstlenen, bu fiilin gerçekleşmemesinden doğan zararı gidermekle yükümlüdür.

Belirli bir süre için yapılan üstlenmede, sürenin bitimine kadar üstlenene edimini ifa etmesi için yazılı olarak başvurulmaması hâlinde, üstlenenin sorumluluğunun sona ereceği kararlaştırılabilir.



 
Şerhi Ekleyen Üyemiz:
Av.Nevra ÖKSÜZ
Hukukçu
Avukat
Şerh Son Güncelleme: 03-11-2012

THS Sunucusu bu sayfayı 0,01665592 saniyede 8 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.