Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Esas: 1995/11-980, Karar: 1996/18 İçtihat

Üyemizin Özeti
Sorumluluk Sigortası, Türk Ticaret Kanununda ayrı bir bölüm halinde düzenlenmemiştir. Ancak kanunun tamamlayıcı kuralları, sözleşme boşluğunun doldurulmasında bir araç olduğundan ve hâkim, MK. 1/1'e göre, önce kanunun hükmünü uygulamak zorunda bulunduğundan, öncelikle kanunda uygulanabilecek bir hüküm bulunup bulunmadığına veya kanunun başka bir hükmüne atfın mevcut olup olmadığına bakılacaktır. Yangın dolayısıyla sorumluluk sigortası TTK.nun 1309 ve 1310. maddelerinde düzenlenmiştir ve bu maddeler sorumluluk sigorta türüne ilişkin temel sorunları ayrıntılı ve doyurucu bir biçimde hükme bağlamıştır.

Bu meyanda sorumluluk sigortalarında, zarara maruz kalan üçüncü şahsın, doğrudan doğruya sigortacıya başvurabileceği kabul edilmelidir.

NOT: Benzer düzenleme Türk Borçlar Kanunu'nun 130. maddesinde yapılmıştır. İlgili maddeye göre: "Başkasını çalıştıran kişi, çalıştırdığı kişiye karşı hukuki sorumluluğunu güvence altına almak üzere sigorta yaptırmışsa, sigortadan doğan haklar doğrudan doğruya çalışana ait olur..."
(Karar Tarihi : 31.01.1996)
"Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (İstanbul Asliye İkinci Ticaret Mahkemesi)'nce davanın taşıyıcı yönünden kabulüne, sigorta eden yönünden husumetten reddine dair verilen 28.11.1991 gün ve 1990/325-1991/1064 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesi'nin 8.11.1993 gün ve 1993/4310-7258 sayılı ilâmı ile; (... Davacı vekili, müvekkilinin Polonya'da ithalatçı firma olup Türkiye'den aldığı 645 çuval dolusu iç ve dış giysilerini Polonya'ya taşımak üzere Davalı Ç____ Nakliyet Firmasına verdiğini, malların diğer davalılar E____ ve N____'ye ait TIR aracına yüklendiğini, TIR aracının römorkunun taşıma sırasında Bulgaristan sınırları içinde yandığını ve içindeki emtianın da tamamen yanarak zayi olduğunu, (68.823) ABD Doları kıymetindeki malın Türk Parası karşılığının ve dava etmiştir.

Davalı Ç____ Nakliyat vekili, olayda müvekkilinin herhangi bir kusurunun olmadığını, ihracatçı firmanın olayı bildirmesi üzerine sigortacı şirkete başvurduklarını, zarardan sorumlu tutulamayacaklarını belirterek davanın reddini istemiştir.

Davalı Gothaer Alman Sigorta Şirketi, Türkiye acentası olarak gösterilen davalı Y____ vekili, müvekkilinin adı geçen şirketin acentası olmadığını, merkezi Almanya'da bulunan ve tamamen ayrı bir tüzel kişiliğe sahip Güthaer Vercisherungebank Wag Şirketi'nin Türkiye Acentası olduğunu, halbuki Gothaer Alman Sigorta Merkezi'nin İstanbul'da olduğunu belirterek öncelikle husumet yönünden davanın reddini istemiştir.

Davalılar E____ ve N____, olayda kusurlarının olmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.

Mahkemece; iddia ve savunmaya, toplanan delillere, bilirkişiler kurulu raporuna göre, davalı Ç____ Nakliyat Firmasının Türkiye'den Polonya'ya taşınmak üzere tam ve sağlam teslim aldığı emtiayı aynı şekilde teslim etmek zorunda olduğu, olayda da kusursuzluğunu ispat edemediğinden taşınan eşyanın yanarak zayi olmasıyla meydana gelen zarardan taşıyıcı davalının sorumlu olduğu, davalı gösterilen sigorta şirketinin merkezi istanbul'da olan bir şirket olup oysa sigortalayan şirketin ayrı olduğu, bu itibarla husumette yanılma olduğu, davacının E____ ve N____ hakkındaki davasından feragat ettiği sonucuna varılarak, davalı E____ ve N____ hakkındaki davanın feragat nedeniyle reddine, davalı Gothaer Alman Sigorta A.Ş. hakkındaki davanın husumet nedeniyle reddine, davalı Ç____ Nakliyat yönünden davanın kabulü ile (173.571.606) liranın dava tarihinden itibaren % 45 reeskont faizi ile tahsiline karar verilmiştir.

Davalı acentanın gerçekte Güthaer Vercisherungebank Wag Acentası olduğu halde maddi hata sonucu Gothaer Alman Sigorta Acentası gibi gösterildiği anlaşılmıştır. Esasen davalı vekiline gerçek hasım olan bu şirket tarafından vekalet verilmiştir. Maddi hatanın düzeltilmesi her zaman mümkün bulunduğundan pasif husumet yönünden bir yanlışlık yoktur. Yapılan sigorta sözleşmesi sigortalının üçüncü şahıslara olan sorumluluğunu karşılamak üzere düzenlenmiş ve davacı da olayda zarar gören kimse durumunda olduğundan onun da doğrudan doğruya sigorta şirketine başvurma hakkı mevcut bulunmaktadır. Bu gerekçelerle davanın sigorta şirketi yönünden de incelenerek sonucuna göre karara bağlanması gerekirken, reddine karar verilmesi doğru olmamıştır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz eden: Davacı vekili.

KARAR : Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Davalılardan Ç____ Nakliyat Şirketi, 27.4.1989 tanzim tarihli hamili senedi ile davacı L____ Ltd. Şirketi'ne ait olan dava konusu malı, CMR anlaşması hükümlerine göre Türkiye'den Polonya'ya taşıyıp, noksansız ve hasarsız olarak teslim etmeyi taahhüt etmiştir.

Güthaer Vercisherungebank Wag Sigorta Şirketi'de; Türkiye'deki temsilciliği vasıtasıyla, tanzim edilmiş bulunan 3.3.1989 tarihli sigorta poliçesi (Akdi) ile, taşıyıcı Ç____ Nakliyat Şirketi'nin taşımadan doğacak sorumluluğunu, sigorta etmiştir.

Taşıma konusu mal, taşıma esnasında, tarafların kabul ettiği gibi, TIR'ın römork kısmında çıkan yangın sonucunda tamamen yanarak zayi olmuştur. Alıcı (gönderilen), meydana gelen zararını taşıyıcı ile sigortacı Gother Şirketi'nden müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.

Mahkeme ile Yüksek Özel Daire arasında uyuşmazlığın; sigorta sözleşmesinin tarafı olmayan üçüncü şahıs durumunda bulunan davacı gönderilenin, mevcut yasal düzenleme karşısında oluşan zararını sigorta şirketinden talep edip edemeyeceği noktasında toplandığı anlaşılmaktadır.

Kural olarak Mali Sorumluluk Sigortası, sigortalı tarafından ileride zarara uğrayacak kimseler lehine değil bizzat kendi menfaatine ve ileride üçüncü şahsa ödemek zorunda kalacağı tazminattan dolayı mamelekinde meydana gelebilecek eksilmeyi güvence altına almak amacıyla yapılan bir sigorta türü olarak kabul edilmektedir. Son yüzyıla olağanüstü teknik gelişmeler; çağdaş toplumun "ortak mal varlığı" haline gelmiştir. Bunlardan vazgeçmek mümkün olamamaktadır. Bir yanda gelişmiş teknoloji, onun getirdiği olanaklar, diğer tarafta bunların yarattığı tehlikeler, sorumluluk hukukunun gelişmesiyle birlikte, sorumluluk sigortasının da gelişmesini zorunlu kılmıştır. Öte yandan, kara ve deniz yolu taşımacılığı uluslararası boyutlara ulaşmış, ülkemiz bu ihtiyaca ayak uydurmak zorunda kalmış ve "Tır Karneleri Himayesinde Milletlerarası Mal ve Eşya Nakliyatına Dair Tır Sözleşmesine" Resmî Gazete'nin 22.12.1965 gün ve 12183 sayılı nüshasında yayınlanan sözleşme ile katılmıştır. Ayrıca, Avrupa'da CMR Sigortası uygulanmasına tabi olmayan taşıyıcıya yük verilmediği gerçeği karşısında Türkiye, oluşan bu zorunluluk nedeniyle "19 Mayıs 1956 tarihli Eşyaların Karayolundan Uluslararası Nakliyatı için CMR Sözleşmesi ile Bu Sözleşmeye Ek 5 Temmuz 1978 tarihli protokole" RG.'nin 14.12.1993 gün ve 21788 sayılı nüshasında yayınlanan 7.12.1993 gün ve 3939 sayılı Kanunla katılmıştır.

Somut olay bakımından sözleşmenin yapıldığı 3.3.1989 tarihinde, Türkiye'nin CMR Sözleşmesi'ne katılmadığı bir gerçek ise de, yapılan bu sigorta akdinin geçerli olduğu konusunda yanlar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Yapılan CMR sigortasının, taşıyıcının yükün zayi ve hasara uğramasından dolayı gönderen veya gönderilene karşı doğabilecek tazmin sorumluluğu nedeniyle kendi mal varlığında meydana gelecek zararı gidermeye yönelik ihtiyari mali sorumluluk sigortası olduğu anlaşılmaktadır. CMR sözleşmesinde taşıyıcılara zorunlu sigorta yaptırma zorunluluğu getirilmemiş ise de Avrupa Ülkeleri bu sigortayı yapmamış tır araçlarını ülkelerine kabul etmedikleri ve taşıyıcıların bu ülkelere girebilmeleri için CMR Sigortasını yaptırmaları zorunluluk haline gelmiş adeta taşıyıcılar bakımından zorunlu bir mali sorumluluk sigortası şekline dönüşmüştür.

Genel olarak kişiler; özel hukuk alanında diğer kişilerle olan ilişkilerini, var olan hukuk düzeni içinde kalmak koşuluyla diledikleri gibi düzenlemek, diledikleri konuda diledikleri ile diledikleri tipte sözleşme yapmak hak ve özgürlüğüne sahiptir. Bir sözleşmenin ya da irade bildiriminin geçersiz olacak şekilde değil, hukuksal sonuçlar meydana getirecek şekilde söze göre değil, gerçek ve ortak amaca göre bütünü içinde değerlendirilip, yorumlanması gerekir. Sorumluluk sigortasını da bu ilkeler gözönünde bulundurularak şu veya bu sözleşme türlerinden ziyade kendine özgü, modern çağın ihtiyaçlarından doğan bir sözleşme tipi olarak değerlendirmek gerekir. Nitekim öğretide de bu konu tartışılmıştır. Prof. Dr. Rayegân Kender zarar gören, eğer kanun hükmü veya mukaveledeki bir şartla sigortacıya karşı doğrudan doğruya dava hakkına sahip kılınmamışsa, sigortacıdan tazminat talebinde bulunamaz onun muhatabı zarar faili sigorta ettirendir" Mesuliyet sigortaları III. Sigorta Semineri İst. 4-7 Nisan 1977, sh. 9). Prof. Selahattin Sulhi Tekinay/ Akman/Burcuoğlu/Altop Borçlar Hukuku Genel Hükümleri, 7. Bası, 1993 isimli Kitabında; "sigortalıdan tazminat istemek hakkına sahip olan üçüncü kişiler, BK.nun 111. maddesinde yazılı "başkası lehine akit" hükmüne dayanak sigortacıdan herhangi bir talepte bulunamazlar derken yine "doğal olarak özel sigorta sözleşmesinden zarar gören 3. kişinin doğrudan sigortacıya başvurabileceği kararlaştırılmışsa, ortada sorun yoktur" anılan eser sh. 222 ve 223". Diğer bazı yazarlar ise "BK.nun 111. maddesinde yazılı üçüncü şahıslar yararına sözleşme, sözleşmenin ancak taraflar arasında hüküm ve neticeler doğurabileceği şeklinde tanımlanan sözleşme ilkesine istisnadır. İki taraflı bir işlem olduğu halde üçlü bir ilişki düzeni tesis eder. Sigorta ettirenin uğrayacağı kazadan dolayı bir üçüncü şahsa ödemeye mecbur olacağı tazminatı telafi etmek maksadı ile yapılabilen bu sigorta, zarara uğrayan 3. şahsın sigorta şirketine karşı dava hakkı tanınması daha kolay ve doğrudan bir çözüm olacaktır (Tam Üçüncü Şahıs Yararına Sözleşme, Prof. Dr. Şener Akyol,1976, sh. 46 vd), (Üçüncü şahıslara haksız bir fiille iras olunacak zararların tazminini temin maksadıyla yapılan Mesuliyet sigortalarında da, üçüncü şahsın sigortacıya karşı talep ve dava hakkını haiz olacağını kabul etmek akdin maksat ve gayesine uygundur), (Prof. Gönensay, Borçlar Hukuku, sh. 154; Dr. Re at Atabek, Sigorta Hukuku, sh. 289 ve anılan sempozyumdaki bildiri sh. 306).

Görülüyor ki, öğretide çoğunlukla üçüncü kişilerin doğrudan sigortacıya başvurma hakkı bulunduğu tartışmalı olmakla birlikte kabul edildiği gözlenmektedir.

Durumu, mevzuatımız açısından incelediğimizde; bir sigorta sözleşmesi olması itibariyle sorumluluk sigortasını, Türk Ticaret Kanununda ayrı bir bölüm halinde düzenlenmesi gerekirken bunun yapılmadığı, ancak menfaat sahibi bakımından TTK.nun 1269, Rizikonun gerçekleşmesiyle ilgili ihbar yükümlülüğü bakımından TTK.nun 1292 ve Yangın Sigortası dolayısıyla 1309 ve 1310. maddelerinde hırsızlık dolayısıyla TTK.nun 1320. ve kaza dolayısıyla TTK.nun 1335/ilk maddelerinde sorumluluk sigortalarına değinilmiştir.

Bilindiği gibi kanunun tamamlayıcı kuralları, sözleşme boşluğunun doldurulmasında bir araçtır. Hâkim, MK. 1/1'e göre, önce kanunun hükmünü uygulamak zorunda bulunduğundan, önce kanunda uygulanabilecek bir hüküm bulunup bulunmadığını veya en azından kanunun başka bir hükmüne atfın mevcut olup olmadığına bakacaktır. Bu kabulün doğal sonucu olarak da Türk Ticaret Kanununa bakmak gerekir. Yangın dolayısıyla sorumluluk sigortası TTK.nun 1309 ve 1310. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu maddeler Eski Ticaret Kanunundan aynen alınmış olup sorumluluk sigorta türüne ilişkin temel sorunları ayrıntılı ve doyurucu bir biçimde hükme bağlamıştır. 1310. maddede de doğrudan doğruya dava hakkına ve bunun sonuçlarına yer verilmiştir. Anılan madde hükmüne göre zarara maruz kalan üçüncü şahıs, doğrudan doğruya sigortacıya başvurabilmektedir. TTK.nun 1309 ve 1310. maddeleri tartışılan sigorta türü bakımından bir genel hüküm niteliğinde değil ise de, bu hükümlerin diğer sorumluluk sigortası türlerinden ileri gelen uyuşmazlıklarda kıyas yolu ile uygulanabileceği kabul edilmelidir. Nitekim sözleşmelerin değişen hal ve şartlara uyarlanmasında Hâkimin, Genel hükümler içinde yer almamasına rağmen BK.nun 365/2. maddesinden yararlanması uygulama ve öğretide oybirliğine yakın bir çoğunlukla kabul edilmektedir. Bu ilkeler doğrultusunda hakimin kıyas yolu ile TTK.nun 1309 ve 1310. maddelerinden yararlanmak suretiyle uyuşmazlığa çözüm getirmesi gerekirken yasada uygulanabilecek hiç bir hüküm bulunmadığı, yasa boşluğu bulunduğu şeklindeki saptaması doğru olmamıştır.

Diğer taraftan öğretide hemen ittifakla benimsendiği gibi, sigorta sözleşmesinin özel ve genel şartlarından zarar gören üçüncü kişinin doğrudan sigortacıya başvurabileceği kararlaştırılmışsa, ortada hiçbir sorun bulunmadığı açıktır. Düzenlenen sigorta poliçesinin genel şartlarının 10/1.6, 13/2 17/2, ek şartnamenin 4. maddesinde üçüncü şahsın, doğrudan sigortacıya başvurma hakkı bulunduğunu kabul ettiği anlaşılmaktadır. Tarafların uygun iradesi ile kabul edilen ve geçerliliği hususunda tartışma bulunmayan bu özel hükümler gözardı edilerek davacı gönderilenin dava hakkının bulunmadığı yolundaki mahalli mahkemenin kabulü bu nedenle de doğru olmamıştır.

Ayrıca, uygulamada kısaca husumet kelimesiyle anılan, bir davada taraf olma ehliyeti (sıfatı), kural olarak ancak bu hakkın sahibine aittir. Bu kuralın uygulanması olarak sözleşmelerden doğan uyuşmazlıklarda ancak sözleşmenin taraflarının dava açabileceği üçüncü kişilerin dava hakkının bulunmadığı kabul edilmekte ve fakat özel kanun hükümleri, iki tarafın niyeti, sözleşme, hükümlerinin kabulü örf ve adete uyduğu takdirde üçüncü şahısların da dava hakkı bulunduğu kabul edilmektedir. Nitekim, YHGK.'da iki tarafın niyetine, BK.nun 18 ve MK.nun 2. maddesindeki objektif iyiniyet kurallarının ışığı altında kanunda açık hüküm bulunmasa bile üçüncü şahsın aktif husumet yetkisine (davacı olma sıfatına) sahip olduğunu kabul etmektedir (YHGK. 7.11.1962 gün, T/35-41 A.D. 1963/3-4 sh. 435-437 Y. 11, HD., 25.4.1989 gün, E:1988/5101, K:1989/2606).

Yukarıda anılan gerekçelerle Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru değildir. O halde, usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.

KARAR : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 31.1.1996 gününde, oybirliği ile karar verildi."
İlgili Mevzuat Hükmü : Türk Ticaret Kanunu MADDE 1309 :D) MESULİYET SİGORTASI

I - ŞARTLAR VE ŞÜMULÜ

Bir mala diğer kimsenin hesabına olarak vazıyed eden kimse, kusurundan dolayı o mal tamamen veya kısmen yandığı takdirde tazminat ödemeye mecbur kalmak rizikosuna karşı mezkûr malı sigorta ettirebildiği gibi bir malı her ne sıfatla olursa olsun elinde bulunduran kimse kusuriyle vukua gelecek bir yangının diğer bir kimsenin mallarına sırayeti sebebiyle o kimseye karşı hukuken mesul tutulmak rizikosunu sigorta ettirebilir. Bu takdirde aksine mukavele yoksa, sigortacı, sigorta ettiren kimsenin bu kusurundan ancak doğruya doğan hasarı tazmine mecbur olup o kimsenin başkaca mahkûm olacağı tazminatı ödemekle mükellef olmaz.



 
Şerhi Ekleyen Üyemiz:
Av.Nevra ÖKSÜZ
Hukukçu
Avukat
Şerh Son Güncelleme: 08-08-2012

THS Sunucusu bu sayfayı 0,01703000 saniyede 8 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.