Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Esas: 2005/2, Karar: 2005/2 İçtihat

Üyemizin Özeti
T.C.Anayasa'sının 148/3.maddesi hükmünce Yargıtay Başkan ve üyelerinin görevleri ile ilgili suçlarından dolayı yargılamasını Yüce Divan sıfatı ile Anayasa Mahkemesi yapar. Burada güdülen amaç kuşkusuz yargılanacak kişinin gördüğü işin önem ve özelliği itibariyle özel bir Anayasa güvencesi sağlamak ve kişileri değil müesseseleri korumak olup doğrudan doğruya kamu düzenini ilgilendirmesi nedeniyle Yüce Divan'da yargılanması gereken kişinin bundan feragatı da hukuki sonuç doğurmaz.

Bu açıklamaların sonucu olarak usulen görevli merci tarafından görevle ilgili suçtan cezai sorumluluk yönünden bir karar verilmeden Yargıtay üyeleri hakkında Hukuk Genel Kurulu'nda açılan tazminat davasının görülmesinin mümkün olmadığının kabulü gerekir. Diğer bir anlatımla ceza mahkumiyet kararı dava şartıdır.
(Karar Tarihi : 22.06.2005)
"Davacı, Z____ T____ Ö____; davalı Yargıtay 1.Hukuk Dairesi Başkan ve Üyeleri'nin Anayasa'ya, Hukuka ve Adalete aykırı karar verdiklerini iddia ile tazminata hükmedilmesini istemiştir. Genel olarak kamu hizmetlerinin ifasından dolayı Kamu Tüzel Kişilerinin sorumlulukları hizmet kusuruna, ajanlarınki ise, onların kişisel kusurlarına tabi tutulmuştur. Hakimlerin Anayasa teminatı (madde 138/1-2)altında bulunan bağımsızlığı idare hukukunda Devletin ajanların faaliyetlerinden sorumluluğunu tayin eden hizmet kusuru ölçüsünün hakimler yönünden uygulanmasına olanak vermez. Türk Pozitif hukuku, ilke olarak yargı fonksiyonunun ifa edilmesi dolayısıyla Devletin sorumlu tutulamayacağı esasını benimsemiştir. Hakimlerin kişisel sorumluluğunda yargı yetkisinin özellikleri özel bir sorumluluk düzeninin uygulanmasını zorunlu kılmıştır. Zira yargı görevinin bağımsızlık ve tarafsızlık içinde aksatılmadan yerine getirilmesi esastır. Gerçekten hakimlerin diğer devlet memurlarının tabi bulundukları sorumluluk esaslarına bağlanmaları yaptıkları her işlemin aleyhlerine bir tazminat davasına yol açacağını düşünmelerine ve bunun sonucu olarak tereddüt içinde kalmalarına yol açabilir. Şu hususta belirtilmelidir ki, adaletin gerçekleşmesi hakim hakkında sorumsuzluk müessesesinin kabulünü gerektirmez. Hakimlerin verdikleri kararlardan dolayı ilke olarak sorumlu tutulamayacakları esas olmakla beraber ceza hukuku açısından sorumlu olan hakimlerin hukuki sorumluluklarının benimsenmesi de hukuk mantığının doğal sonucudur. Ancak hakimin hukuki sorumluluk halleri benimsenirken yargısal faaliyetten ibaret olan esas görevinin aksatılmamasına büyük özen gösterilmesi zorunludur. Gelişigüzel bir sorumluluk sisteminin benimsenmesi bağımsızlığını ve tarafsızlığını tehlikeye düşürebilir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunumuz bu düşüncelerin ışığı altında hakimin bağımsızlığı kadar tarafsızlığını da güvence altına almak amacı ile onun hukuki sorumluluğunu sınırlı hallerde kabul etmiştir ve aynı zamanda sorumluluğun tesbitini özel bir usule tabi tutmuştur. Hakimlerin sorumluluğu Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 573 ila 576. maddelerinde düzenlenmiştir. Hukuk Genel Kurulu'nun 14.11.1970 gün ve 186/623 sayılı kararında usulün az önce sözü edilen maddelerine değinilerek aynen şöyle denilmiştir; "...Kanun bu gibi davalarda dava sebeplerini tahdit etmiş, görevli mercileri özel suretle belirtmiş, dava sabit olmadığı takdirde davacının para cezası ve tazminat ile sorumlu tutulmasını emretmiştir. Bu hükümler hakimin vicdani kanaatindeki bağımsızlığını, yargı erkinin herhangi bir etki altında kalmamasını ve adalete güven duygusunun sarsılmamasını temin amacıyla Yasa'ya konulmuştur. Gerçekten hakimlerin hukuki sorumlulukları nedenine dayanan davalar özel usul ve müeyyidelere bağlanmadığı takdirde ilgililerce kötüye kullanılarak hakim hakkında red sebepleri ihdas edilmesi kolaylaşacak, mahkemelerin gereği gibi çalışmasına ve adaletin selametle dağıtılmasına helal gelebilecektir. Bu itibarla söz konusu özel hükümler hem meydana gelecek zararlı durumu düzeltip tamir etmek hem de haksız davaları önlemek amacıyla kabul edilmiştir. Davalı hakimin sonradan ölmüş bulunması davanın bu nitelik ve özelliklerini değiştirmez. Yargıtay üyelerinin de geniş anlamı ile ve genel olarak "hakim" kavramının kapsamına girdiğinde tereddüt olunamaz. Yukarıda hakimlerin hukuki sorumlulukları açısından değinilen genel esasların Yargıtay üyeleri için de geçerli olduğu ve diğer devlet memurlarının tabi oldukları görevden sorumluluk hakkındaki, genel kurallara tabi tutulamayacakları tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. O halde Yargıtay üyelerinin de yasalarla belirlenen sınırlı hallerde görevlerinden dolayı hukuken sorumlu olduklarının kabulü gerekir. 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 13/2.maddesi Yargıtay üyeleri aleyhindeki görevden doğan tazminat davalarına bakmayı Yargıtay'ın görevleri arasında saymış, aynı Kanunun 15/3.maddesi de Yargıtay üyeleri hakkındaki davalara Hukuk ve Ceza Genel Kurullarında bakılacağını öngörmüştür. Yargıtay Kanunu bu hükümlerle Yargıtay Üyeleri hakkındaki davalara bakacak mercii göstermiş ancak onların hangi hallerde sorumlu tutulacaklarını özel olarak tesbit etmemiş ve diğer hakimler hakkındaki kurallara da gönderme yapmamıştır. Bu konuda bidayet mahkemesi hakimleri hakkında düzenlemede bulunan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 573 ve müteakip maddelerindeki sorumluluk hallerinin yargıtay üyeleri hakkında uygulanıp uygulanılamayacağı incelenmelidir. Bu maddelerde Yargıtay üyelerinden söz edilmediğinden 573.maddedeki "hakim" sözünün de sorumluluk nedenleri açısından sadece 575/2.maddede sayılanları hedef tuttuğunun kabulü gerekir. Zira 573 ve bunu izleyen maddelerin tedvini sırasında mahalli mahkeme hakimlerinin sorumluluk sistemi içerisinde Yargıtay üyelerine değinilmediği ve onlar hakkında düzenlemede bulunulmadığı halde 573.maddedeki "hakim" sözünün sorumluluk nedenleri bakımından Yargıtay üyelerini de kapsamına aldığının düşünülmesi yorum kuralları ile bağdaştırılamaz. Bu açıklamalardan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunundaki sorumluluk hallerinin Yargıtay üyelerini kapsamadığı sonucuna varmak gerekir. Aşağıda değinileceği üzere Anayasa'nın Yargıtay üyelerinin görevden dolayı cezai sorumluluklarının tesbitini bir Anayasa müessesesine bağlamış olması da bu düşünceyi ayrıca doğrular. Diğer taraftan usulün 573 ve müteakip maddeleri istisnai ve sınırlı bir alanla düzenlemede bulunduğundan kıyas yolu ile uygulama alanının genişletilmesi de mümkün değildir. O halde Yargıtay üyeleri hakkında hangi hallerde görevden dolayı tazminat davası açılacağının yasa ile belirlendiğinden söz edilemez. Bu durum karşısında sorun temel düzeni oluşturan Anayasa ve genel ilkeler esas alınarak çözümlenmelidir. Yasaların uygulanmasında T.C. Anayasa'sının 11.maddelerinde öngörülen Anayasa'nın üstünlüğü ilkesinin sonucu olarak onların Anayasa ilkelerinin ışığı altında değerlendirilmesi, yorumlanmaları, zorunludur. T.C.Anayasa'sının 148/3.maddesi hükmünce Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkan ve Üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcıvekilini, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay Başkan ve Üyelerini görevleri ile ilgili suçlarından dolayı yargılamaları Yüce Divan sıfatı ile Anayasa Mahkemesine bırakılarak sözü edilen madde de aynen şöyle denilmiştir; "Anayasa Mahkemesi... Cumhurbaşkanını; Bakanlar Kurulu Üyelerini, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkan ve Üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcıvekillerini, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay Başkan ve Üyelerini görevleriyle ilgili suçlarından dolayı Yüce Divan sıfatı ile yargılar." Bu hükümlerle güdülen amaç kuşkusuz yargılanacak kişinin gördüğü işin önem ve özelliği itibariyle özel bir Anayasa güvencesi sağlamak ve kişileri değil müesseseleri korumak olup doğrudan doğruya kamu düzenini ilgilendirmesi nedeniyle Yüce Divan'da yargılanması gereken kişinin bundan feragatı da hukuki sonuç doğurmaz. Bu açıklamaların sonucu olarak usulen görevli merci tarafından görevle ilgili suçtan cezai sorumluluk yönünden bir karar verilmeden Yargıtay üyeleri hakkında Hukuk Genel Kurulu'nda açılan tazminat davasının görülmesinin mümkün olmadığının kabulü gerekir. Diğer bir anlatımla ceza mahkumiyet kararı dava şartıdır. Nasıl ki az önce de açıklandığı üzere Yüce Divan'da yargılanması gereken bir kişinin bundan feragatı hukuki sonuç doğurmuyorsa, asıl görevi yasaların ülkenin her yerinde aynı biçimde ve dolayısıyla eşit olarak uygulanmasını sağlamak olan Yargıtay üyeleri de hukuki sorumluluklarının tabi olduğu usulden vazgeçemezler. Olayda yukarıda açıklandığı üzere cezai sorumluluğu tesbit eden bir karar ibraz edilmemiş bulunduğundan dava dilekçesi örneklerinin davalılara tebliğ edilmesine, duruşma yapılmasına gerek kalmaksızın ve işin esasına girilmeksizin dilekçenin reddi gerekir. (Tebligata gerek olmadığı hakkında; Hukuk Genel Kurulu Bidayet Esas 1975/1, Karar 1975/1 sayı ve 9/4/1975 günlü karar). Yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay üyesi olan davalılar hakkındaki dava dilekçesinin esasa girilmeden reddi gerekir.

KARAR : Yukarıda açıklanan nedenlerle, dava dilekçesinin esasa girilmeden REDDİNE, 121.20 YTL. nisbi harçtan 17.20 YTL. red harcının mahsubu ile, arta kalan 104.00 YTL. harcın istek halinde davacıya iadesine, 22.6.2005 gününde oybirliği ile karar verildi."
Üye Notu : 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 46. maddesinin 2. fıkrası uyarınca: "Tazminat davasının açılması, hâkime karşı bir ceza soruşturmasının yapılması yahut mahkûmiyet şartına bağlanamaz.".

Aynı Kanun'un 47. maddesi uyarınca; 46. maddeye mesnetle Devlet aleyhine açılacak tazminat davası, Yargıtay Başkan ve üyeleri ile kanunen onlarla aynı konumda olanların fiil ve kararlarından dolayı Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda açılır ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülür.
İlgili Mevzuat Hükmü : Hukuk Muhakemeleri Kanunu MADDE 46 :(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:

a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.

ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.

d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.

e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.

(2) Tazminat davasının açılması, hâkime karşı bir ceza soruşturmasının yapılması yahut mahkûmiyet şartına bağlanamaz.

(3) Devlet, ödediği tazminat nedeniyle, sorumlu hâkime ödeme tarihinden itibaren bir yıl içinde rücu eder.



 
Şerhi Ekleyen Üyemiz:
Av.Nevra ÖKSÜZ
Hukukçu
Avukat
Şerh Son Güncelleme: 09-10-2011

THS Sunucusu bu sayfayı 0,02270198 saniyede 8 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.