Yapılan araştırmalara göre Türk silahlı kuvvetlerinin caydırıcı yanı; teknolojisi veya nüfusça kalabalık olması değil neferlerinin emir verildiğinde ölmesini bilen bir ruha sahip olmasıdır. Türk silahlı kuvvetlerinin teşkil eden Askerin ruhunun yoğrulduğu bir nosyon vardır; ‘Ben size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum’ diyen, ‘emir verilir ve yapılır mütalaa istemez’ söylemlerine sahip ve mutlak itaat inancına sahip bir nosyondur. Hukuki açıdan incelendiğinde Genel Kurmay Başkanlığı Kamu hukukuna aykırı bir durumda teşkil edilmiş gibi görünebilir. Ancak Siyasi otorite altındaki bir Genel Kurmay başkanlığının böyle bir nosyonu kurabilmesi düşünülemez. Şayet Genel Kurmay Başkanlığı Siyasi otoritenin emir komutasına verildiğinde, Asker kendi içerisinde akıl almaz derecede siyaset içerisine girecektir. Bu durumda yetenekli komutanlardan değil siyasi komutanlardan oluşan bir kadro ile Genel Kurmay Başkanlığı teşkil edilecek demektir. Tabi söz konusu siyasi komutanlık içten içe üst kademelerden en alt kademelere kadar yayılması kaçınılmaz bir hal alacaktır. Asker içerisinde siyasi bölünmeler meydana gelerek, askere ‘öl’ emri geldiğinde ölmeyi öğreten mutlak itaat hissi ortadan kalkacaktır. Bu da Türk askerini Türk askeri yapan ruhun ortadan kalkması demektir. Bilindiği üzere aşırı siyasi olaylar nedeni ile askeri operasyonun (darbenin) meydana geldiği 1968 yılında harbiye hiç mezun vermemiştir. Oysaki o yıllarda okuyan 1968 dönem harbiye öğrencilerinin tamamının siyasi olaylara karışması mantıken imkansızdır. Ama başında da söylediğim gibi siyasi komutanlar yetişmesinden korkulduğu için o dönem harbiye öğrencileri bir şekile okuldan uzaklaştırılmıştır. Benim inancım; Asker her zaman siyasetin dışında ve en büyük sivil otoritenin emrinde olmalıdır. Asker hiçbir siyasi otoritenin emrinde düşünülemez.
SAYGILARIMLA
|