Değerli Meslekdaşım;
4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 10’uncu maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “Tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde, kredi veren, asıl borçluya başvurmadan, kefilden borcun ifasını isteyemez.” hükmü, kanun koyucunun gerçek düşüncesini yansıtacak ifadeleri doğru olarak seçememesi sebebiyle haklı olarak yorumlanmaktadır.
Ancak madde yorumlanırken, Türk Medeni Kanunu’nun 1’inci maddesinde yer alan “Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır” hükmünün gözden uzak tutulmaması ve kanunun sözünden çıkarılan anlamın özünden çıkarılan anlamla bağdaşmasına yani kanunun ruhuna uygun olmasına dikkat edilmesi gerektiğini, bu bağlamda, 4077 sayılı kanunun 10’uncu maddesindeki düzenlemenin “müteselsil kefalet” olarak yorumlanmasının, amaçlarından birisi de tüketicinin ekonomik çıkarlarını korumak olan kanunun ruhuna uygun olmadığını düşünüyorum.
Borçlar Kanunu’nun 487’nci maddesinde “Kefil, borçlu ile beraber müteselsil kefil ve müşterek müteselsil borçlu sıfatı ile veya bu gibi diğer bir sıfatla borcun ifasını deruhde etmiş ise alacaklı asıl borçluya müracaat ve rehinleri nakde tahvil ettirmeden evvel kefil aleyhinde takibat icra edebilir.” hükmü yer almaktadır. Müteselsil kefalet başlığını taşıyan bu maddede, alacaklının asıl borçluya başvurmadan (dahi) kefil aleyhinde takibat yapabileceğinin düzenlenmiş olmasına karşın, 4077 sayılı kanunun 10’uncu maddesinde, kredi verenin (alacaklının) asıl borçluya başvurmadan kefilden borcun ifasını isteyemeyeceğinin düzenlenmiş olması karşısında, 4077 sayılı kanunun müteselsil kefaletin tam tersi bir düzenlemeyi amaçladığını söylemek gerekir düşüncesindeyim.
Hatta, daha sonra yürürlüğe giren 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu’nun 24’üncü maddesinin son fıkrasında “Kredi kartı kullanımlarındaki kefalet, Borçlar Kanununda belirtilen adi kefalet hükümlerine tabidir. Asıl borçluya başvurulup borcun tahsili için tüm yollar denenmeden kefilden borcun ifası istenemez.” şeklindeki düzenleme de dikkate alındığında, ortada ayırımı gerektirecek hiçbir haklı neden yok iken, kanun koyucunun tüketici kredisi ile kredi kartına kefalet konusunda bir ayırım yaptığını ve tüketici kredisine kefaleti “müteselsil kefalet” olarak kabul ettiğini ileri sürmek de bana pek doğru gelmemektedir.
Saygılarımla
Av.Onur Tunga
|