Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

adli tıbba olan güvenim sarsıldı

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 22-11-2006, 21:07   #1
av.s.saban

 
Varsayılan adli tıbba olan güvenim sarsıldı

Müvekkil ,borçludaki alacağ için 30.YTL lik bono ayrıca teminat olarak tapudanda evini ipotek almış.Borç ödenmediğinden,daha kısa olur diye ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile ilamsız takibe geçtim.Borçlu borca itiraz ettiğinden takip durdu.Dava ile uğraşmayayım diye bu sefer bonoyu takibe koydum.Boçlu borca ve imzaya itiraz etti.Bu arada takibe devam edildi,gayrımenkul haczi kıymet taktiri tebliğler tamlandı.Satış için itirazın sonucunu beklemek gerek.Senetteki imza borçlu tarafından yanımda atıldı.Ben çok emin olarak davayı bir an önce bitireyim diye imza örneklerini elden takip ediyorum.Davacı sadece duruşmalara geliyor.Tüm masrafları kendim yaparak dosyayı adli tıbba gönderdim.Ben çok emin olarak beklerken adli tıp imzanın borçlunun el mahsülü olmadığı kannaati ile rapor düzenledi,tüm itiralarımıza rağmen dava aleyhe kesinleşti.Şimdi iki soru:
1-Müvekkilin haklı olduğu alacak için nasıl bir yol izlenmeli
2-İcra mahkemesindeki aleyhe karar nedeni ile müvekkil şikayet edilirse ceza mahkemesinde bono tekrar adli tıp incelemesine gidermi
İlgilerinzi bekliyorum.Şimdiden teşekkürler
Old 22-11-2006, 23:53   #2
Av.Nebi

 
Varsayılan

30 YTL için İpoteğin paraya çevrilmesi mi yaptınız ? Şaşırdım açıkcası (Sanırım 30.000 demek istediniz). Bir de kambiyo senediyle takibe geçmeniz ipotekten daha kısa ve prosedürü az. Niçin ipotek kısa sürer diye düşündünüz anlamadım? Enteresan bir olay olmuş anlaşılan Saygılar
Old 23-11-2006, 01:10   #3
ibreti

 
Varsayılan

Sn.S.Saban;
Soru 1)Müvekkilin haklı olduğu alacak için nasıl bir yol izlenmeli?
Cevap-1)Dar yetkili İTM kararı taraflar arasında kesin hüküm teşkil etmez. Öte yandan Adli Tıp Fizik İhtisas Dairesi imza incelemesinde tek yetkili kurum değildir. Bu durum gözetildiğinde, İTM tarafından eksik inceleme yapılarak karar verildiğini ileri sürüp genel görevli mahkemelerde aynı senede dayalı dava açmanız mümkün.

Soru 2)İcra mahkemesindeki aleyhe karar nedeni ile müvekkil şikayet edilirse ceza mahkemesinde bono tekrar adli tıp incelemesine gider mi?
Cevap 2)Bilineceği gibi hukuk mahkemesi kararları, ceza mahkemeleri açısından bağlayıcı nitelikte değil. Buradan hareketle hukuk mahkemesi kararlarına dayanak olan raporlar da bağlayıcı olmayacağı rahatlıkla söylenebilir.
---
İTM'de yaptırılan imza incelemesine ilişkin rapora itiraz ettiniz mi?
Şu anda detayını tam hatırlamamakla birlikte;
1)İmza incelemesi için adli tıp fizik ihtisas dairenise gönderilen imza örnekleri ilk incelemede bir uzman tarafından inceleniyor,...
2)Tek uzman tarafından hazırlanan ilk rapora itiraz edilmesi halinde uzmanlardan oluşan bir kurul tarafından inceleme yapılıyor. Kurul tarafından hazırlanan rapor sonucu kesin oluyor.
--
Karar örnekleri:
__________________


T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2004/19-118
K. 2004/205
T. 7.4.2004
• BONODA TAHRİFAT İDDİASI ( Bilirkişi Raporlarında Tahrifat İddiası Kabul Edilmesine Rağmen Sırf Davalının Ceza Davasında Beraat Etmiş Olması Nedeniyle Davanın Reddine Karar Verilemeyeceği )
• TANIKLA İSPATIN MÜMKÜN OLMASI ( Bononun Rıza Dışı Yollarla Ele Geçirildiğine İlişkin İddia )
• CEZA MAHKEMESİ KARARININ HUKUK DAVASINA ETKİSİ ( Bonoda Tahrifat İddiasının Bilirkişi Raporlarıyla Doğrulanmasına Rağmen Sırf Ceza Davasında Beraat Kararı Verilmiş Olmasının Menfi Tesbit Davasının Reddini Gerektirmeyeceği )
• BONONUN RIZA DIŞI YOLLARLA ELE GEÇİRİLDİĞİ İDDİASI ( Haksız Fiil İddiası Niteliği ve Her Türlü Delille İspat Edilebileceği )
• SENETTE TAHRİFAT YAPILMIŞ OLMASI ( Bilirkişi Raporlarıyla Doğrulanan Tahrifat İddiasına Rağmen Mahkemece Sırf Ceza Davasında Beraat Kararı Verildiğinden Menfi Tesbit Davasının Reddine Karar Verilemeyeceği )
6762/m.592, 688, 690
818/m.53
ÖZET :1-Dava, icra takibine konu senedin tahrifatlı olduğu iddiasına dayalı menfi tespit istemine ilişkindir. Davacı taraf, gerek eldeki davada ve gerekse ondan önceki ve sonraki dava ve şikayetlerinde, tutarlı bir şekilde senedin tanzim tarihinin ve bedel hanesinin tahrifatlı olduğunu ileri sürmüş bulunmasına ve imzadaki sahtecilik iddiasının tersine, bu iki konudaki iddiasının varit bulunmadığının kabulünü gerektirecek hiçbir beyan ve kabulü mevcut olmamasına; üstelik, bu iki iddiası eldeki dava dışında alınan bilirkişi raporlarıyla doğrulanmasına karşın, Yerel Mahkemenin bu yönlerden herhangi bir inceleme ve değerlendirme yapmadığı, eksik incelemeye dayalı önceki kararda direnildiği görülmektedir.
2.Dava konusu senedin rıza dışı yolla ele geçirilmiş olduğuna ilişkin iddiaya gelince, herhangi bir nedenle imzalanmış boş bir kağıdın, imza sahibinin rızası olmaksızın, ( örneğin çalınma, kaybedilme gibi ) hukuka aykırı bir yolla elde edilip doldurulmak suretiyle bir borç belgesi haline getirilmesi, ona karşı işlenmiş bir haksız fiil niteliğindedir. Tüm haksız fiillerde olduğu gibi, imzalı boş kağıdın hukuka aykırı yollarla elde edildiği ve borç belgesi haline getirildiği şeklindeki bir iddia da, sahibi yönünden, kendisine karşı işlenmiş bir haksız fiil iddiası anlamında olduğundan, tanık dahil, usul hukukunun cevaz verdiği her türlü delille kanıtlanması mümkündür. Esasen, haksız fiile maruz kaldığı iddiasını ileri sürenden, sadece ve ancak bir sözleşmenin tarafı durumunda bulunanlardan istenilebilecek olan, yazılı belge ile ispat koşulunu yerine getirmesini beklemek hukuken mümkün değildir. Dolayısıyla, eldeki davada, davacıya bu yöndeki iddiasını her türlü delille kanıtlama olanağı sağlanmalı, bildirdiği deliller toplanmalıdır. Her ne kadar, Özel Daire bozma kararında bu konuda bir değerlendirme yapılmamış ise de, Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında, direnme kararının bu yönden de bozulması gerektiği, oybirliği ile kabul edilmiştir. Bütün bu açıklamalara göre, Mahkemece yapılması gereken iş; öncelikle, takip dayanağı senedin imzalı ve boş olarak hukuka aykırı yollarla elde edildiğine ilişkin davacı iddiasının her türlü delille kanıtlanabileceği benimsenmek suretiyle, davacının bu yönde bildirdiği tüm delillerin ve varsa davalının aynı yöne ilişkin karşı delillerinin eksiksiz olarak toplanması; toplanacak bu delillerin, takip konusu senedin davalı tarafından hukuka aykırı bir yolla ele geçirildiğini kesin olarak ortaya koyması halinde, davacı borçlunun bu senetten dolayı hiçbir şekilde sorumlu tutulamayacağının kabulü; aksi takdirde ise, konusunda uzmanlığı bulunan kişilerden oluşturulmuş bir bilirkişi kurulundan, davacının senetteki tanzim tarihi ve bedele ilişkin tüm tahrifat iddialarını bir bütünlük içerisinde değerlendiren, denetime elverişli rapor alınması ve ortaya çıkacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesidir.
DAVA : Taraflar arasındaki "menfi tespit" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Asliye 8. Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 09.07.2002 gün ve 2001/595- 2002/875 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 07.04.2003 gün ve 2003/1870-3689 sayılı ilamı ile, ( ...Davacı vekili, davalı tarafından icra takibine konu edilen bononun müvekkilinin rızası hilafına elinden çıkmış olduğunu, bonodaki imzanın müvekkiline ait olmadığını, senet üzerindeki tanzim tarihi, miktar hanesi ve para biriminde tahrifat yapılmış olduğunu, tahrifat yapılan yerlerde müvekkilinin parafı bulunmadığını, İcra Tetkik Merciinde yapılan incelemenin yeterli olmadığını belirterek bononun iptalini ve bono ile borçlu olmadıklarının tespitini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece davacının bu iddiaları gözetilerek bu hususlarda konusunda uzman üç kişilik bilirkişi kurulundan rapor alınarak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken, dar yetkili İcra Tetkik Mercii Hakimliğinde alınan ve davacının bu iddialarını tam olarak karşılamayan raporun hükme esas alınması doğru olmayıp, hükmün bu nedenle bozulması gerekirken ilamda yazılı gerekçeyle onandığı anlaşıldığından davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü gerekmiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, icra takibine konu senedin tahrifatlı olduğu iddiasına dayalı menfi tespit istemine ilişkindir.
Davacı Yusuf Kocatürk vekili, davalı tarafından davacı hakkında kambiyo senedine dayalı icra takibi yapıldığını, İ.T.M. de takibin iptali için açılan davada, Adli Tıp Kurumu'ndan alınan 25.06.1998 tarihli raporla, senet üzerindeki tanzim tarihinin sürşarj yoluyla tahrif edildiğinin belirlendiğini, İ.T.M. nin bozmaya uyarak, salt davalının aynı bonoyla ilgili ceza davasında beraat ettiği gerekçesiyle takibin iptali talebinin reddine karar verdiğini, anılan beraat kararının, senedin tanzim tarihindeki tahrifatın gözle görülür şekilde olduğu ve iğfal kabiliyeti taşımadığı gerekçesine dayandığını, bu kararda, İTM.ce alınmış olan 25.6.1998 tarihli Adli Tıp raporuna itibar edilmek suretiyle senedin sahteliğinin kabul edildiğini; İTM.ce Adli Tıp' tan rapor alınması aşamasında, o yoldaki talebe rağmen davacının mukayeseye esas imzaları konusundaki eksikliğin giderilmediğini, o nedenle eldeki davada bu eksikliklerin giderilmesi ve yeniden rapor alınması gerektiğini, dar yetkili İTM. nin tafsilatlı bir inceleme de yapmamış olduğunu; öte yandan, senedin rakam kısmındaki "TL." ibaresi silinip, üzerine "Amerikan Doları" ve "$" işareti konulduğunu, böylece "Bir milyon TL" ibaresinin "Bir milyon Dolar" haline getirildiğini, bu tahrifat ve eklentilerde davacı parafının bulunmadığını, dolayısıyla HUMK. md. 298 ve TTK md. 660 uyarınca senedin hükümsüz kaldığını ve kambiyo senedi niteliği taşımadığını; senet hırsızlık yoluyla ele geçirildiği için, anılan eklenti ve çıkıntıların ilk metindeki yazılardan farklı kişilerce ve farklı zamanlarda yapıldığını, bu yönlerden de bilirkişi incelemesi yapılması gerektiğini, meblağın yazıyla yazıldığı kısımdaki "Dolar" ibaresiyle hangi cins doların kastedildiğinin de belirtilmediğini; esasen, davalının o dönemlerde davacının yanında bordrolu işçi olduğunu, başka iş ve gelirinin bulunmadığını, taraflar arasında böyle bir alacağı doğuracak nitelikte hiçbir ilişki ve sebebin olmadığını; davalının senedi rızayla ele geçirdiğinin kabulü halinde dahi, TL.nin Dolara dönüştürülmesinin suç oluşturacağını, söz konusu tahrifatların, senedin zamanaşımından kurtarılması amacıyla yapıldığını; dava konusu senedin davacı tarafından Yapı Kredi Bankasına teminat senedi olarak gönderilen veya verilen senetlerden biri olması ihtimalinin kuvvetli bulunduğunu, 1983 yılında bir milyon TL. bedelli senet düzenlenmesinin hayatın olağan akışına uygun olduğunu ileri sürerek; takibe konu senedin iptaline, davacının borçsuzluğunun tespitine, asgari %40 oranında kötüniyet tazminatına karar verilmesini istemiştir.
Davalı Abdülkadir Düzgün vekili, takibe konu senedin gerekli şekil şartlarını taşıyan bir kambiyo senedi olduğunu, bu hususu tespit eden, İ.T.M. hükmünün derecattan geçerek kesinleştiğini; esasen, senet üzerinde mevcut 1993 tarihinin, ileri sürülen şekilde 1983 olamayacağının, İ.T.M. ve ceza dosyası içindeki Pul Uzmanları Kurulu raporu ve İstanbul Yakası Telefon Başmüdürlüğü yazılarıyla da sabit bulunduğunu; senetteki alacağın ödünç ilişkisinden kaynaklandığını, davalının, yakın arkadaşı ve hemşehrisi olan davacıya muhtelif tarihlerde ödünç para verdiğini, bunların toplamının 1.000.000 Amerikan Dolarına ulaştığı 1983 yılında, davacının bu borcu ödemek üzere takip konusu bonoyu imzalamak suretiyle davalıya teslim ettiğini, davalının da, TTK. nun 592.maddesine uygun şekilde tamamen boş olarak kendisine tevdi edilen bu beyaz bonoyu, aralarındaki anlaşmaya uygun şekilde ve karz alacağı tutarında 1.000.000 Amerikan Doları bedelle doldurmak suretiyle tedavüle çıkardığını, senet metnindeki "Nakden" ifadesinin de bu karz ilişkisini doğruladığını; bedel de dahil olmak üzere senet metnindeki tüm rakam ve yazıların davalı eli ürünü olduğunun önceki yargılamalarda belgelendiğini, sonradan yapılmış herhangi bir çıkıntı veya silinti bulunmadığını; davalının işi ve gelirinin olmadığı iddiasının da gerçekle bağdaşmadığını, taraflar arasında hiçbir zaman gerçek anlamda bir işçi-işveren ilişkisi olmadığını savunarak ve davacının tanık dinletme isteğine muvafakatleri bulunmadığını bildirerek davanın reddini istemiştir.
Yerel Mahkemece verilen; ( Davacı vekili, dava ve takip konusu bonodan dolayı dava dilekçesinde yazılı değişik gerekçelerle müvekkilinin borçlu olmadığını kanıtlama yükümlülüğü altındadır. Dava dilekçesinde tam bir açıklık olmasa dahi, davacı vekili aşamalarda bonodaki imzanın müvekkilinin eli ürünü olmadığını ileri sürerek yeni bir rapor alınmasını istemiştir. Bonodaki imzanın davacıya ait olmadığı iddiası, ilk olarak icra takibinin iptali istemli davada ileri sürülmüş; İ.T.M. Adli Tıp Kurumu Fizik Ve Grafoloji ihtisas Dairesine yaptırdığı inceleme sonucu, imzanın davacıya ait olduğunu saptamış, ancak aynı raporda, senedin tanzim tarihinin tahrif edildiğinin belirtildiği gerekçesiyle takibin iptaline karar vermiştir. Kararı davacı temyiz etmediği gibi, davacı vekili duruşmada, Adli Tıp raporuna bir itirazı olmadığını söylemiştir. Temyiz dilekçesinde imzanın davacıya ait olmadığı ileri sürülmemiş, karar bozulmasına rağmen davacı vekili, imzanın müvekkiline ait olmadığı iddiası ile karar düzeltme yoluna da gitmemiş, bozmadan sonraki aşamada da önceki kararın doğru olduğunu belirterek, direnilmesini istemiştir. Sonuçta İ.T.M. kararı kesinleşmiştir. Davacının şikayeti üzerine davalı hakkında yapılan hazırlık soruşturması sonucunda, imzanın davacıya ait olduğunu belirleyen 11.6.1996 tarihli bilirkişi raporuna dayanılarak, sadece tanzim tarihindeki tahrifat nedeni ile davalı hakkında kamu davası açılmış, davacı imza yönünden Savcılığın üstü örtülü verdiği takipsizlik kararına itiraz etmemiş, aksine kamu davasına müdahil olmuştur. Ağır Ceza Mahkemesi, gerek hazırlıkta alınan rapor ve gerekse Adli Tıp raporunu da dikkate alıp, davalının beraatine karar vermiş ve beraat kararı da aşamalardan geçerek kesinleşmiştir. Bu durumda, bonodaki imzanın davacıya ait olduğu yeniden inceleme yapılmayı gerektirmeyecek derecede ortaya çıktığından, bu yöndeki istem yerinde görülmemiştir. Esasen, dava dilekçesinde, senetteki imzanın davacıya ait olmadığına ilişkin açık ve kesin bir iddia da yoktur. İmza incelemesi her ne kadar dar yetkili İ.T.M. ce yaptırılmış ise de, incelemenin resmi kurum durumundaki Adli Tıp Kurumu tarafından yapılmış olması, hazırlık aşamasında alınan raporun da bu raporu doğrulaması, bu yönde yeniden araştırılma yapılmamasının diğer gerekçeleridir. Her ne kadar, dar yetkili İTM kararları kesin hüküm oluşturmaz ise de, davacı Ağır ceza mahkemesinde açılan kamu davasına katıldığından, beraat kararı davacı yönünden kesin hüküm oluşturmaktadır. Kesinleşen İ.T.M. kararına göre, söz konusu bono, kambiyo senetlerinin tüm unsurlarını taşımaktadır. TTK. nun 592.maddesi uyarınca, dava konusu bononun sözleşmeye aykırı doldurulduğunu kanıtlama yükü davacıya aittir. Davacı ise, yanlar arasındaki temel ilişkinin varlığını tümü ile reddettiği için kendisine hatırlatılan yemin hakkını kullanmamış, davalının bonoyu rıza dışında ele geçirip doldurduğunu ileri sürüp bu konuda tanık dinletmek istemiştir. Davalı tarafın onamı olmadığından, H.U.M.K. nun 290.maddesi uyarınca ve 24.03.1989 tarih, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı karşısında tanık dinletme istemi kabul edilmemiştir. Esasen, davacının iddiasına göre, söz konusu senet 1983 tanzim tarihli iken tanzim tarihi 1993 olarak tahrif edilmiştir. Aradan 18 yıl geçtikten sonra, üstelik senedin ne şekilde doldurulduğu davacı tarafından dahi bilinmediği halde, bu hususun tanıkla kanıtlanması olanaksızdır. Öte yandan, senetteki damga pulu, 1983 yılında tedavülde değildir. Senet üzerinde yazılı davacı telefon numarasının o tarihlerde yedi rakamlı olması da olanaksızdır. 1983 yılında çalınan bono için, aradan onbir yıl geçtikten sonra suç duyurusunda bulunulması, normal yaşam deneyimlerine uymadığı gibi, basiretli bir tacir gibi davranması gereken davacıdan beklenilmeyecek bir davranıştır. Adli Tıp Kurumu Başkanlığınca hazırlanan rapor, davacıya ait örnek imzalar alınarak yöntemine göre düzenlendiğinden, Adli Tıp raporunun eksik incelemeye dayandığı iddiası da gerçeğe uymamaktadır. Davacı tarafın bu raporun kendi iddialarını doğrulayan bölümlerini kabul edip, diğer bölümlerini kabul etmemeleri, iyi niyet kurallarına aykırıdır. Senet metninde H.U.M.K. nun 298.maddesinin uygulanmasını gerektirir herhangi bir çıkıntı ve silinti bulunmadığından bu yöne ilişkin iddialar da yerinde görülmemiştir ) gerekçesine dayalı, davanın reddine dair karar, Özel Dairece yukarıdaki gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkeme gerekçesini tekrarlayıp genişleterek, önceki kararında direnmiştir.
Yukarıya içeriği ayrıntılı olarak aktarılan dava dilekçesindeki iddia ve talebe göre, dava; davalı tarafından davacı aleyhine yapılan icra takibine dayanak bononun hırsızlık yoluyla ele geçirildiği, tanzim tarihi ile bedele ilişkin kısımlarının da tahrifatlı olduğu iddiasıyla açılmış bir menfi tespit davasıdır.
Öncelikle belirtilmelidir ki, Yerel Mahkemenin gerek bozulan önceki hükmünde ve gerekse, içeriği ayrıntılı şekilde yukarıda açıklanan direnme kararında vurgulandığı üzere; dava dilekçesinde, takip dayanağı bonodaki imzanın davacıya ait olmadığına dair açık bir iddia yoktur. Dava dilekçesinde bu yönde, sadece, daha önce İstanbul 9.İ.T.M. de görülen dava sırasında, Adli Tıp Kurumundan istenilen imza incelemesi sırasında, talebe rağmen, davacının mukayese imzaları konusundaki eksikliğin giderilmemiş olduğu ve bu yüzden eldeki davada bu eksiklik giderilmek suretiyle yeniden rapor alınması gerektiği belirtilmek suretiyle, bonodaki imzanın davacıya ait olmadığının dolaylı olarak ileri sürüldüğünün kabulünü mümkün kılacak nitelikte bir iddiada bulunulmuştur.
Anılan ifade nedeniyle, eldeki davada, icra takibine konu bonodaki imzanın davacıya ait olmadığının dahi ileri sürülmüş olduğu kabul edilmek suretiyle, öncelikle bu yönden bir değerlendirme yapılmasında yarar görülmüştür:
Yerel Mahkemenin önceki hükmünde ve direnme kararında da ayrıntılarıyla açıklandığı gibi; daha önce davacı tarafça takibe konu bonodaki imzanın davacıya ait olmadığı iddiasıyla yapılan itiraz üzerine, İ.T.M.ce alınan ve ceza davasında dahi hükme dayanak yapılan, Adli Tıp Kurumu Fizik/Grafoloji İhtisas Dairesinin 25.6.1998 günlü raporunda imzanın davacı eli ürünü olduğu açıkça belirtilmesine rağmen; davacı vekilinin o yargılama sırasında 30.9.1998 günlü celsede bu rapora bir itirazı bulunmadığını bildirmiş ve anılan rapora dayalı olarak verilip, imzanın davacıya ait olduğunun o raporla saptandığını açıkça vurgulayan İ.T.M. kararını da bu yönden temyiz etmemiş olması; derecattan geçen kararın bu içerikle kesinleşmesi; dahası, aynı bonoyla ilgili olarak, C.Savcılığına verilen 5.4.2001 günlü şikayet dilekçesinde ve o dilekçe üzerine başlatılan hazırlık soruşturması sırasında C. Savcısınca alınan ifadesinde de davacının açıkça, bonodaki imzanın kendisine ait olduğunu ve imzaya bir itirazı olmadığını bildirmiş bulunması ve yine aynı bonoya yönelik muhtelif şikayet dilekçeleri ile o dilekçeler üzerine yapılan hazırlık soruşturmaları sırasında alınan çok sayıdaki bilirkişi raporunun içeriği, davacının ve vekillerinin beyanları ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, icra takibine dayanak oluşturan bonodaki imzanın davacıya ait olduğunun, yeniden bir bilirkişi incelemesine ihtiyaç göstermeyecek şekilde belirlendiği kabul edilmelidir. Hal böyle olunca, görülmekte olan davada, davacı tarafın, diğer nedenler yanında açıkça olmasa da ileri sürdüğü kabul edilen imzaya yönelik iddialarının varit olmadığının benimsenmesi zorunlu görülmüştür.
Dava dilekçesindeki diğer iddialara gelince: İçeriği yukarıda yer alan dava dilekçesinde;
Bonodaki tanzim tarihinin tahrif edildiği,
Bedele ilişkin rakam kısmındaki "TL." ibaresi silinip, üzerine "Amerikan Doları" ve "$" işareti konulduğu, böylece "Bir milyon TL" ibaresinin "Bir milyon Dolar" haline getirildiği, bu tahrifat ve eklentilerde davacı parafının bulunmadığı, dolayısıyla HUMK. md. 298 ve TTK md. 660 uyarınca senedin hükümsüz kaldığı ve kambiyo senedi niteliği taşımadığı,
Bononun hırsızlık yoluyla ele geçirildiği, o nedenle de, anılan eklenti ve çıkıntıların ilk metindeki yazılardan farklı kişilerce ve farklı zamanlarda yapıldığı,
Bedelin yazıyla yazıldığı kısımdaki "Dolar" ibaresiyle hangi cins doların kastedildiğinin de belirtilmediği,
Davalının o dönemlerde davacının yanında bordrolu işçi olduğu, başka iş ve gelirinin bulunmadığı, taraflar arasında böyle bir alacağı doğuracak nitelikte hiçbir ilişki ve sebebin de mevcut olmadığı,
Davalının senedi rızayla ele geçirdiğinin kabulü halinde dahi, TL. nin Dolara dönüştürülmesinin suç oluşturacağı, söz konusu tahrifatların, senedin zamanaşımından kurtarılması amacıyla yapıldığı;
Dava konusu senedin davacı tarafından Yapı Kredi Bankasına teminat senedi olarak gönderilen veya verilen senetlerden biri olması ihtimalinin kuvvetli bulunduğu;
İleri sürülmüştür.
Özetlendiğinde ve imzaya yönelik olup, açıklanan gerekçeyle yerinde bulunmayan zımni itiraz değerlendirme dışında tutulduğunda, dava dilekçesindeki iddiaların iki ana başlık altında toplandığı görülmektedir:
Bunlardan birincisi, davalının senedi hırsızlık yoluyla ele geçirmiş olduğu; ikincisi de senedin tanzim tarihinde ve bedeli rakamla ifade eden kısmında tahrifat yapıldığıdır.
Önemle belirtilmelidir ki, davacı taraf, gerek eldeki davada ve gerekse ondan önce ve daha sonra cereyan eden dava, şikayet ve itirazlarında, senedin imzalı ve boş olarak, anlaşmaya uygun şekilde doldurulmak kaydıyla, rızaen davalıya verildiğini ve fakat davalının bu boş senedi aradaki anlaşmaya aykırı olarak doldurduğunu ileri sürmüş değildir.
Dolayısıyla, Yerel Mahkemenin kabulünün tersine, somut olayda; sadece, bir belgenin, borçlunun geçerli rızasıyla, aralarındaki anlaşmaya uygun şekilde doldurulmak üzere imzalı ve boş olarak alacaklıya teslim edildiği, ancak, anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu durumlara özgü ve bununla sınırlı bir içeriğe sahip bulunan 24.3.1989 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama yeri yoktur.
Dava dilekçesinde ileri sürülen ve yukarıda iki ana başlık halinde açıklanan iddiaların değerlendirilmesine ve bunların davacı tarafça usul kuralları çerçevesinde hangi delillerle ve ne şekilde kanıtlanabileceğine gelince;
1.Takip dayanağı bononun tanzim tarihinde ve bedelin rakamla ifade edildiği kısmında tahrifat bulunduğu iddiası bakımından:
TTK. nun 688. maddesinde bononun zorunlu unsurları arasında, bedel ve tanzim tarihi de sayılmış; 689. maddede ise, 688. maddeye atıf yapılarak, "Aşağıdaki fıkralarda yazılı haller mahfuz kalmak üzere, bundan önceki maddede gösterilen unsurlardan birini ihtiva etmeyen bir senet bono sayılmaz" denilmiş, maddenin sonraki fıkralarında, mahfuz haller arasında bedele ve tanzim tarihine yer verilmemiştir.
Böylece, Yasanın bu hükümlerine göre, tanzim tarihini ve bedel unsurunu taşımayan bir senedin bono olarak kabulü mümkün değildir. Eş söyleyişle, bir bono diğer zorunlu unsurlar yanında bu iki unsuru her halükarda içermelidir. Aksi takdirde, ortada bir bono değil, adi senet söz konusu olur. Ne var ki, baskın görüş ve uygulamaya göre, tanzim tarihinin bulunması koşulu, senetteki tanzim tarihinin mutlaka gerçeğe uygun olması gerektiği anlamında değildir. Senette belirli bir tanzim tarihinin bulunması, zorunlu koşulun varlığının kabulü için yeterlidir; mevcut tanzim tarihinin mutlaka gerçek tanzim tarihiyle örtüşmesi gerekmez.
Bonodaki tanzim tarihinin ve bedelin sonradan tahrif edildiği yolundaki iddiaya gelince: Bono metninin sonradan değiştirilmesi, bütün ilgililerin birlikte gerçekleştirmesi gereken bir işlemdir. Poliçe metninde tahrifatı düzenleyen ve açık atıf hükmü ( T.T.K.md. 690 ) nedeniyle bonolara da aynen uygulanması gereken T.T.K. nun 660. maddesine göre, bir poliçe metninin tahrif edildiği hallerde, tahrifattan sonra poliçe üzerine imza koymuş olanlar tahrif edilmiş metin gereğince; tahrifattan önce imza koyanlar ise, eski metne göre sorumlu olurlar. Yasanın bu hükmü, öğretide "imzaların bağımsızlığı" olarak adlandırılan ilkenin gereği ve sonucudur.
Buradaki "metin" kavramının, diğer unsurlar yanında tanzim tarihi ve bedel unsurlarını da içerdiği; yine, "tahrifat" kavramıyla da, sahtelik şeklinde gerçekleştirilen değişiklikten söz edildiği açıktır.
Buna göre, bir bonodaki tanzim tarihi ve bedelin, tüm ilgililerin katılımı olmaksızın sonradan tek taraflı olarak değiştirilmesi ( tahrif edilmesi ), tahrifattan önce bono üzerine imza koyanların tahrif edilmiş şekle göre sorumluluğunu doğurmayacak; bunlar, önceki metin ne ise o ancak o çerçevede sorumluluk altında olacaklardır. Eş söyleyişle, senedin tahrifat ile büründüğü yeni hal, o senedi tahrifattan önce imza etmiş olanlar bakımından yok hükmündedir; bağlayıcı değildir. Hamilin iyiniyetli olup olmaması da, bu sonucu etkilemez ( Tahrifat ve imza sahiplerinin sorumluluğu konusunda ayrıntılı açıklama için: Prof. Dr. Fırat Öztan, Kıymetli Evrak Hukuku, Turhan Kitabevi, Ankara 1997, sh:861 ve devamı; A. Hulusi Gürbüz, Ticari Senetlerin İptali Davaları ve Ticari Senetlere Özgü Sorunlar, İstanbul 1984, sh:242 ve devamı; Erol Ertekin-İzzet Karataş, Uygulamada Ticari Senetler, Turhan Kitabevi, Ankara 1998, sh: 661 ve devamı ).
Dolayısıyla, senet metninde bir tahrifat yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise bunun tarihi ve kim tarafından yapıldığı, o senet nedeniyle yasal sorumluluk altında bulunanların sorumluluklarının hangi çerçevede olacağının ( önceki metne göre mi, yoksa tahrifattan sonraki hale göre mi sorumlu tutulacaklarının ) belirlenmesinde temel etken durumundadır.
Somut olay bu çerçevede değerlendirildiğinde:
Dava dilekçesinde, davaya ve icra takibine konu senedin tanzim tarihi ile bedel hanelerinde sonradan tahrifat yapıldığı ileri sürülmüştür. İtiraz üzerine İ.T.M. de görülen davada alınan Adli Tıp Kurumu Fizik/Grafoloji İhtisas Dairesinin 25.6.1998 günlü raporunda, takip dayanağı senetteki tanzim tarihinin gerçekte 7.5.83 şeklinde olduğu, sonradan sürşarj, tamamlama, yeniden yazım, üstten gitme ve benzeri yöntemlerle 8.7.993 şekline dönüştürüldüğü belirtilmiştir. Davacının bu bonoyla ilgili olarak davalı hakkında İstanbul C.Başsavcılığına yaptığı şikayet üzerine farklı tarihlerde yapılan hazırlık soruşturmaları sırasında alınan 11.6.1996 ve 3.6.2003 günlü bilirkişi raporlarında da, tanzim tarihinin sonradan tahrif edilmiş olduğu açıklanmış ve anılan Adli Tıp Kurumu raporundaki bu yöne ilişkin saptamalara paralel sonuçlar bildirilmiştir.
Yine, yukarıda sözü edilen, İstanbul C.Başsavcılığı tarafından yapılan hazırlık soruşturması sırasında 3.6.2003 günlü raporu düzenleyen bilirkişilerin 3.7.2003 günlü ek raporunda, senetteki "Bir milyon Dolar " ve "1.000.000" ibarelerinin, daha önce aynı yerlerde mevcut olan yazı ve rakamların fiziksel yolla silinmelerinden sonra husule getirildikleri, silme yoluyla yapılan bu tahrifatın ilk bakışta ve kolayca fark edilemeyecek olması nedeniyle, tahrifatın ikna ve iğfal kabiliyeti taşıdığı belirtilmiştir.
Yerel Mahkemenin gerek önceki hükmünde ve gerekse direnme kararında, dar yetkili İ.T.M. ce alınmış olsa da, resmi kurum tarafından düzenlendiği için itibar edilmesi gerektiği belirtilen Adli Tıp Kurumu Fizik/Grafoloji İhtisas Dairesinin 25.6.1998 günlü raporunda, senedin bedel hanesindeki tahrifat iddiası yönünden herhangi bir değerlendirme yoktur. Dava konusu senetle ilgili olarak, gerek hukuk davaları ve gerekse cezai yönden yapılan soruşturmalar ve kamu davası sırasında alınan muhtelif bilirkişi raporları içerisinde, bedeldeki tahrifat iddiasına yönelik bir değerlendirmeyi içeren tek rapor da, anılan rapordur.
Açıklanan bu duruma göre, davacının tanzim tarihindeki tahrifat iddiasını doğrulayan birden çok bilirkişi raporu bulunmaktadır. Yine, bir bilirkişi raporunda da, bedel hanesinde tahrifat yapıldığına ilişkin davacı iddiası yönünden değerlendirme yapılmış ve iddia doğrulanmıştır.
Yukarıda ifade edildiği gibi, davacı taraf, gerek eldeki davada ve gerekse ondan önceki ve sonraki dava ve şikayetlerinde, tutarlı bir şekilde senedin tanzim tarihinin ve bedel hanesinin tahrifatlı olduğunu ileri sürmüş bulunmasına ve imzadaki sahtecilik iddiasının tersine, bu iki konudaki iddiasının varit bulunmadığının kabulünü gerektirecek hiçbir beyan ve kabulü mevcut olmamasına; üstelik, bu iki iddiası eldeki dava dışında alınan bilirkişi raporlarıyla doğrulanmasına karşın, Yerel Mahkemenin bu yönlerden herhangi bir inceleme ve değerlendirme yapmadığı, eksik incelemeye dayalı önceki kararda direnildiği görülmektedir.
2.Dava konusu senedin rıza dışı yolla ele geçirilmiş olduğuna ilişkin iddia bakımından:
Herhangi bir nedenle imzalanmış boş bir kağıdın, imza sahibinin rızası olmaksızın, ( örneğin çalınma, kaybedilme gibi ) hukuka aykırı bir yolla elde edilip doldurulmak suretiyle bir borç belgesi haline getirilmesi, ona karşı işlenmiş bir haksız fiil niteliğindedir.
Tüm haksız fiillerde olduğu gibi, imzalı boş kağıdın hukuka aykırı yollarla elde edildiği ve borç belgesi haline getirildiği şeklindeki bir iddia da, sahibi yönünden, kendisine karşı işlenmiş bir haksız fiil iddiası anlamında olduğundan, tanık dahil, usul hukukunun cevaz verdiği her türlü delille kanıtlanması mümkündür. Esasen, haksız fiile maruz kaldığı iddiasını ileri sürenden, sadece ve ancak bir sözleşmenin tarafı durumunda bulunanlardan istenilebilecek olan, yazılı belge ile ispat koşulunu yerine getirmesini beklemek hukuken mümkün değildir. Dolayısıyla, eldeki davada, davacıya bu yöndeki iddiasını her türlü delille kanıtlama olanağı sağlanmalı, bildirdiği deliller toplanmalıdır.
Her ne kadar, Özel Daire bozma kararında bu konuda bir değerlendirme yapılmamış ise de, Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında, direnme kararının bu yönden de bozulması gerektiği, oybirliği ile kabul edilmiştir.
Bütün bu açıklamalara göre, Mahkemece yapılması gereken iş; öncelikle, takip dayanağı senedin imzalı ve boş olarak hukuka aykırı yollarla elde edildiğine ilişkin davacı iddiasının her türlü delille kanıtlanabileceği benimsenmek suretiyle, davacının bu yönde bildirdiği tüm delillerin ve varsa davalının aynı yöne ilişkin karşı delillerinin eksiksiz olarak toplanması; toplanacak bu delillerin, takip konusu senedin davalı tarafından hukuka aykırı bir yolla ele geçirildiğini kesin olarak ortaya koyması halinde, davacı borçlunun bu senetten dolayı hiçbir şekilde sorumlu tutulamayacağının kabulü; aksi takdirde ise, konusunda uzmanlığı bulunan kişilerden oluşturulmuş bir bilirkişi kurulundan, davacının senetteki tanzim tarihi ve bedele ilişkin tüm tahrifat iddialarını bir bütünlük içerisinde değerlendiren, denetime elverişli rapor alınması ve ortaya çıkacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesidir.
Yerel Mahkemenin, eksik incelemeye dayalı önceki kararda direnmesi usule ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenlerle bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında açıklanan nedenlerle H.U.M.K.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 07.04.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/914
K. 2004/1823
T. 26.2.2004
• İTİRAZIN İPTALİ DAVASI ( Kredi Sözleşmesinden Doğan Alacağın Tahsiline Yönelik Yapılan İcra Takibine Vaki İtiraz Nedeniyle )
• İMZAYA İTİRAZ ( Hükme Esas Alınan Adli Tıp Raporunda İmzanın Kesin Olarak Davalıya Ait Olmadığı Saptanamadığından İmza İncelemesi için Yeniden Bilirkişi İncelemesi Yaptırılarak Sonucuna Göre Bir Hüküm Kurulmasının Gerekmesi )
• BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ ( İmza İncelemesi Bakımından Adli Tıp Kurumunun Tek Yetkili Kurum Olmaması-Hükme Esas Alınan Raporda İmzanın Kesin Olarak Davalıya Ait Olmadığı Saptanamadığından İmza İncelemesi için Yeniden Bilirkişi İncelemesi Yaptırılması )
• ADLİ TIP KURUMU ( İmza İncelemesi Hususunda Tek Yetkili Kurum Olmaması )
2004/m.67,68
1086/m.275,284
ÖZET : Hükme esas alınan Adli Tıp Fizik İhtisas Dairesi Grafoloji raporunda, inceleme konusu sentteki imzaların tersimi basit, önemli grofolojik materyal ve yazı unsuru içermeyen imzalar olması nedeniyle davalının eli ürünün olup olmadığının tespit edilemediği açıklanmış, imzanın kesin olarak davalıya ait olmadığı saptanamamıştır. Rapor, bu yönüyle hüküm kurmaya yeterli bulunmadığı gibi, imza incelemesi bakımından Adli Tıp Kurumu tek yetkili kurum da değildir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Siverek Asliye Hukuk Mahkemesi'nce verilen 25.06.2002 tarih ve 2001/353 - 2002/188 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, bazı noksanlıkların ikmali için dosya mahalline gönderilmişti. Bu noksanlıkların giderilerek dosyanın gönderildiği anlaşılmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Berkant Şengel tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalının müvekkili vasıtasıyla almış olduğu kredinin bir kısmını ödememesi nedeniyle hakkında yapılan icra takibine haksız olarak itiraz ettiğini, takibin durduğunu iddia ederek itirazın iptaline, inkar tazminatı hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, borca mesnet gösterilen sözleşme ve senetlerdeki imzanın müvekkiline ait olmadığını bildirerek, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar ve benimsenen Adli Tıp Kurumu raporuna göre, borca esas kredi sözleşmesinde imzanın davalıya ait olduğunun saptanmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere,mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp,değerlendirmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin yerinde görülmeyen ve aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Dava, kredi sözleşmesinden doğan alacağın tahsiline yönelik icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, takibe konu kredi sözleşmesindeki imzanın davalıya ait olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Ancak, hükmün yeterli araştırma ve incelemeye dayandığını söylemek mümkün değildir. Zira, hükme esas alınan Adli Tıp Fizik İhtisas Dairesi Grafoloji raporunda, inceleme konusu sentteki imzaların tersimi basit, önemli grofolojik materyal ve yazı unsuru içermeyen imzalar olması nedeniyle davalının eli ürünün olup olmadığının tespit edilemediği açıklanmış, imzanın kesin olarak davalıya ait olmadığı saptanamamıştır. Rapor, bu yönüyle hüküm kurmaya yeterli bulunmamaktadır. İmza incelemesi bakımından Adli Tıp Kurumu tek yetkili kurum değildir. O halde, imza incelemesi için yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılarak sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde eksik incelemeyle hüküm tesisi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ( 2 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 26.02.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/12548
K. 2003/14914
T. 23.6.2003
• İMZAYA İTİRAZ ( Atfedilen Kişiye Ait Olduğunun Belirlenmesi - Dayanakları Gösterilmiş Tarafların Mahkemenin ve Yargıtay'ın Denetimine Elverişli Raporun Hazırlanmasında Usul )
• İMZA İNCELEMESİ ( Yeterli Teknik Donanıma Sahip Laboratuarın Nitelikleri - Fotoğraf Ya da Diğer Uygun Görüntü Tekniklerle de Desteklenmesinin Şart Olduğu )
• BİLİRKİŞİNİN VASFI ( İtiraz Konusu İmzanın İncelenmesi - Grafoloji Dalında Özel İhtisas Yaptığının Belgelenmesi Gereği )
2004/m.68/a,170
ÖZET : Herhangi bir belgedeki imza ve yazının, atfedildiği kişiye ait olup olmadığı hususunda yapılacak bilirkişi incelemesinin, konunun uzmanınca ve yeterli teknik donanıma sahip bir laboratuar ortamında, optik aletler ve o incelemenin gerektirdiği diğer cihazlar kullanılarak; grafolojik ve grafometrik yöntemlerle yapılması; bu alet ve yöntemlerle gerek incelemeye konu ve gerekse karşılaştırmaya esas belgelerdeki imza veya yazının tersim, seyir, baskı derecesi, eğim, doğrultu gibi yönlerden taşıdığı özelliklerin tam ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenip karşılaştırılması; sonuçta, imza veya yazının atfedilen kişiye ait olup olmadığının, dayanakları gösterilmiş, tarafların, mahkemenin ve Yargıtay'ın denetimine elverişli bir raporla ortaya konulması; gerektiğinde karşılaştırılan imza veya yazının hangi nedenle farklı veya aynı kişinin eli ürünü olduklarını fotoğraf ya da diğer uygun görüntü teknikleriyle de desteklenmesi şarttır.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı merci kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : İmza incelemesini yapan bilirkişi Dr. Tamer'in grafoloji dalında özel ihtisas yaptığı belgelenmeden adı geçenin verdiği rapora itibar edilerek sonuca gidilmesi doğru değildir. Dosyada konulu olan Adli Tıp Kurumu Başkanlığının 07.05.2001 tarihli cevap yazısı genel nitelikli olup, içeriğine göre bilirkişinin konu hakkında özel ihtisas yaptığı kabul edilemez. Alacaklı vekili tarafından bilirkişi raporuna itiraz edildiği de görülmektedir.
Herhangi bir belgedeki imza ve yazının, atfedildiği kişiye ait olup olmadığı hususunda yapılacak bilirkişi incelemesinin, konunun uzmanınca ve yeterli teknik donanıma sahip bir laboratuar ortamında, optik aletler ve o incelemenin gerektirdiği diğer cihazlar kullanılarak; grafolojik ve grafometrik yöntemlerle yapılması; bu alet ve yöntemlerle gerek incelemeye konu ve gerekse karşılaştırmaya esas belgelerdeki imza veya yazının tersim, seyir, baskı derecesi, eğim, doğrultu gibi yönlerden taşıdığı özelliklerin tam ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenip karşılaştırılması; sonuçta, imza veya yazının atfedilen kişiye ait olup olmadığının, dayanakları gösterilmiş, tarafların, mahkemenin ve Yargıtay'ın denetimine elverişli bir raporla ortaya konulması; gerektiğinde karşılaştırılan imza veya yazının hangi nedenle farklı veya aynı kişinin eli ürünü olduklarını fotoğraf ya da diğer uygun görüntü teknikleriyle de desteklenmesi şarttır. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, hangi ortamda, ne tür teknik cihazlar kullanılarak inceleme yapılıp sonuca varıldığı açıklanmamış; sadece, grafolojik ve grafometrik metotların uygulandığının belirtilmesiyle yetinilmiş, ulaşılan sonucun maddi dayanakları denetime elverişli şekilde ortaya konulmamıştır. Bu nitelikteki bir bilirkişi raporuna dayalı olarak hüküm kurulamaz. Mahkemece yapılması gereken iş, itiraza konu belge asılları ve yöntemince toplanmış karşılaştırmaya esas olabilecek nitelikteki diğer belgeler üzerinde, yukarıda açıklanan yöntem ve ilkelere uygun olarak, yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılması, ortaya çıkacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesidir. Eksik incelemeye ve yetersiz bilirkişi raporuna dayalı karar verilmesi isabetsizdir. ( Hukuk Genel Kurulunun 30.05.2001 tarih ve 2001/12-436 Esas 2001/467 karar sayılı kararı. )
SONUÇ : Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile merci kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366. ve HUMK. 428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), 23.06.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 23-11-2006, 14:25   #4
av.s.saban

 
Varsayılan

[quote=Av.Nebi]30 YTL için İpoteğin paraya çevrilmesi mi yaptınız ? Şaşırdım açıkcası (Sanırım 30.000 demek istediniz). Bir de kambiyo senediyle takibe geçmeniz ipotekten daha kısa ve prosedürü az. Niçin ipotek kısa sürer diye düşündünüz anlamadım? Enteresan bir olay olmuş anlaşılan Saygılar[/quote
Sayın Av.Nebi;ilgi ve yardımınıza teşekkür ederim...
Evet 30.000-YTL demek istemiştim.Borçlunun ipotek tesis edilen evi dışında başkaca malı yok.Nihayetinde evin icraen satılması gerek.İpoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takip,haciz,kesinleştirme ve satıştan daha kestirme bir yol diye düşünüyorum.Tabi borca itiraz edilmeyeceğini farzederek.Sonuçta kambiyo senedi ile takip başlatmış olsaydık bile itiraz sonucu satış işlemleri duracağından pratikte bir faydası olmayacaktı.Nitekim her iki takipte tabir-i caizse elimde kaldı
Old 05-12-2006, 22:59   #5
ibreti

 
Varsayılan

Sn.Av.S.Saban;
Konuya benzer nitelikte ve halen yürütmekte yürütmekte olduğum bir dava ilgili yeni gelişmeyi bildirmeyi gerekli buldum.
Sıfır km. otomobil satışında ödeme için verilen bir senet vardı takipte. İmza tıpkı sizinki gibi müvekkilin önünde atılmış. İmza inkarında bulunulup, dava açıldı.
İmza incelemesi için örnekler alındı. Örnek alınması esnasında borçlunun ayakta, oturarak ve çökerek sağ ve sol eller ile ayrı ayrı imza örneklerinin alınmasını talep ettiğim halde, sadece oturarak ve sağ el ile imza örnekleri alındı. Bir kısım kurumlarda getirtilen imza örnekleri ile imza incelemesine gönderildi.
Geçen hafta rapor geldi. Sonuç "İmza borçlunun eli ürünü değil" ... Hakim dosyayı karar çıkarmaya niyetli ki, 3 gün süre verdi itirazlarımı sunmam için. Dün akşam üstü sundum itirazlarımı.
İtirazlarımda;
1) Alacaklı tarafın, senedin soyut niteliğinin arkasına saklanmadığını, aksine senet arkasındaki hukuki ilişkinin ortaya konulup, ispatlandığını,..
2) Borçlunun, vesayeti altındaki diğer borçlunun kısıtlılık halin bildirmediğni, hiç bir işlemde de vesayet makamından izin almadığını,...
3) Otomobil satışına ilişkin olarak kredi kullanıldığını, borçlunun diğer borçlu ile birlikte bu kredinin müşterek borçlusu sıfatı ile krediyi imzaladığını, bu işlemde de vesayet makamından izin almadan hareket ettiğini,..
4) Delilleri ile birlikte anlatılan durumlardan borçlunun senedin imza aşamasında dolandırmak kastı ile hareket ettiğini ve bu amaçla senedi imzalar iken mutad surette kullandığından daha farklı biçimde imza attığını, farklılaştırmanın kasten yapıldığını,...
5) Borçlunun imzasını kasten farklılaştırması nedeni ile imzasının, mutad surette kullandığı imzalarla benzerlik göstermediğini, zaten göstermesinin de mümkün olmadığını,...
6) Borçlunu sağ ve sol el ile ayrı ayrı ayakta, oturarak ve çökerek en az 10'ar adet senet tanzim ettirilmek sureti ile imza ve yazı örneklerinin alınarak yeniden inceleme yaptırılmasını.. talep ettim.

Gelen raporda kesin bir ifade ile İMZALAR BORÇLUYA AİT DEĞİLDİR denmesine rağmen mahkemece itirazım bugün kabul edildi ve tekrar imza örneği alınıp, inceleme yapılacak

Hepimize kolay gelsin.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Adli Biyoloji Adli Genetik ve Gen Hukuku Derneği (ABGEDER) Av.Ali Osman Özdilek Hukuk Haberleri 2 30-09-2006 22:44
lehe olan yasa Burak Demirci Meslektaşların Soruları 2 12-09-2006 21:13
Bankaya Olan Borç CIZGIOTESI Hukuk Soruları Arşivi 1 09-03-2004 00:24
Yapılmakta Olan Gemi Av. Hulusi Metin Meslektaşların Soruları 0 12-05-2003 13:49


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05144000 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.