Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Mal Beyanında Bulunmama İİK 337'nin Anayasa Mah. İptali

Yanıt
Konu Notu: 7 oy, 4,43 ortalama. Değerlendirme: Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 06-03-2008, 14:06   #31
AV.SERTANn

 
Varsayılan

Nitekim bu husus, mal beyanında bulunmama suçunu konu alan 11.12.1957 günlü, 16-28 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında, “prensip itibariyle İcra ve İflas Kanunu’na vazolunan cezai hükümler borçluyu kanun emirlerine itaate mecbur etmek ve dolayısıyla alacaklının hakkını kolayca istihsal eylemek için bir nevi müeyyideden ibarettir.” şeklinde açıklanmıştır.
İtiraz konusu kuralda düzenlenen suç konusu eylem, Anayasa’nın 38. maddesinin sekizinci fıkrasında sözü edilen, doğrudan sözleşmenin yükümlülüğünün yerine getirilememesi olmayıp, kanunla getirilen mal beyanında bulunma yükümlülüğünün yerine getirilmemesidir. Bununla korunmak istenen hukuki yarar, yasa hükmüne uymak suretiyle cebri icranın etkin bir şekilde yürütülerek kamu otoritesinin sağlanmasıdır."(Anayasa Mahkemesinin 2003 tarihli kararından...)[/i]


Ne değişti aniden? Dosyalar,infazlar birikti,ceza evleri doldu..hazır 8 Şubatta yürürlüğe giren mini af varken bir de malbeyanı hapislerini kaldıralım da işler hafiflesin....Hukuka güven mi? İstikrar mı? bunlar önemli değil şu gerekçeyi tekrar vitrine koyalım "borç sebebiyle hürriyeti bağlayıcı ceza verilemez"

Ama bir de şu tehlike var Hukukun etkin olmadığı işe yaramadığı yerde hangi usullerin etkin olduğu ortada...!
------------------
Old 06-03-2008, 14:53   #32
Gamze Dülger

 
Varsayılan

Anlaşılamayan bir başka noktada şu bence;
Anayasa Mahkemesi "Mal beyanında bulununcaya kadar hapsen tazyiki " değil,mal beyanında bulunmamaktan dolayı hapsen tazyiki iptal etmiştir.İstem İİK 76 değil direk İİK 337 bazında yapılmıştır.

Sebebi ise bir eylemin iki kere cezalandırılamayacağına ilişkin evrensel ilkelerdir.

Ancak;
Ceza hukukunda fikri içtima kuralları gereğince aynı eylemle yasanın iki maddesi ihlal ediliyor ise cezanın artırımı kuralları uygulanamıyor ise cezaların içtima edilmesi yoluna gidilmektedir.

Yani İki ayrı suçtan birinin, diğerinin unsuru veya ağırlaştırıcı nedeni olması tek fiille yasanın çeşitli hükümlerinin ihlali ve bir suç işleme kararı ile yasanın aynı hükmünün bir kaç kez ihlali halleri, cezaların içtima kurallarından ayrı hükümlere bağlanmıştır. Diğer bir anlatımla eylemin iki veya daha fazla suçu oluşturması halinde, cezanın artırılması şeklindeki maddelerinin tatbik edilemediği durumlarda, cezaların içtima kuralı uygulanacaktır.

Halbuki İİK 76 ve İİK 337. maddede farklı bir düzenleme var idi.

Bana göre ;
Aynı eylemin basit şekli "mal beyanında bulununcaya kadar disiplin hapsi " (İİK 76. madde) ağırlaştırılmış şekli ise "mal beyanında bulunmamaktan disiplin hapsi " şeklindeydi.(Bu tamamen yorumdur)

Mal beyanında bulununcaya kadar tazyikte "Cezasızlık sebebi mal beyanında bulunmak veya şikayetten vazgeçme iken (yada cezanın ortadan kaldırılması sebebi ) diğer şikayette ise borcun ödenmesi yada alacaklının şikayetten vazgeçmesidir.

Dolayısıyla bu suçlar aynı madde içinde ağırlaşmış ve basit şekliyle düzenlenebilirdi.

Aslen hiç bir mali mülkü olmayan için İİK 76 'ya göre "Hiç bir malım mülküm vs. vs. vs. yoktur " diyen bu cezadan kurtulabiliyor iken ve bu madde günümüzde neredeyse hiç kullanılmamışken "İcra tahsilatının can damarı olan İİK 337 'nin iptali " bende güvensizlik yaratmıştır.

On beş yıllık meslek yaşamımda bir türlü bu ceza sebebiyle tahsilatı yapamamış bir insanım.
Bunu yapamamamın sebebi ise kanun koyucu ve mahkemelerin bu maddeyi bir türlü içlerine sindirememeleri ve maddenin uygulanması hususunu "temcit pilavı" gibi değiştirmeleridir.

İlk yıllarda bu şikayetler Yargıtay'da zamanaşımına uğruyor idi.Bu yüzden ceza amacına hiç ulaşmadı.
Kanun değişti bu sefer İcra Ceza Mahkemelerinin verdiği kararlar şekil itibarıyla Yargıtay engeline takıdı.Ardından neredeyse tam uygulanacak iken şimdi de Anayasa Mahkemesi kararı önümüzü tıkadı.

Acaba Anayasa Mahkemesi "Bir yıllık yürürlülük kuralını " neden koyma ihtiyacı duydu.Eğer gerçekten kanuni boşluk doğacak diye yürürlülük tarihi ertelenmişse nasıl bir düzenleme yapılacak?

İİk 76 mı kaldırılacak?Yoksa duymaya alıştığımız Avrupa Birliği Uyum Süresi içinde zaten İİK 337 maddesi hiç uygulanmayacak mı ?

Avrupada "hem borçlu olup hem de elini kolunu sallayarak gezecek " tek bir insan bulamazsınız.Kanunlar,bu borcun ödenmesi hususunda her türlü tedbiri almış ve borçlunun elini kolunu bağlamış durumdadırlar.(Yada biz öyle sanıyoruz )
Biz ise bu hususta hiç bir şey yapmadan "bu birlikte biz de varız " diyebilmek için cezaları kaldırıyoruz ancak borcun ödenmesi için tek bir kanun yapamıyoruz.Neden?
Çünkü hepsi kayıt dışı?
Senetler,çekler,alacaklar,borçlar,ödenmeyeceği yada ödenemeyeceği biline biline verilen krediler hep kayıt dışı...
Yabancı ülkelerde maaşı sözgelimi 1000 Euro olan şahıs 50.000 Euroluk senet yada çek aldığında maliye elemanları adamı bir çekerler.Gel bakalım ,bu parayı nasıl verdin,bu para karşılığında ne sattın,bu maaşla bu parayı nasıl buldun da verdin?
Evet,tamam,uyum sağlayalım ama sadece kanunlar bazında değil..
İnsanlarımızı da değiştirelim!
Borcunu parası olup da ödemeyenler utanç içinde gezsin.Ödememek için para alanlar yeşil renge boyansın ki hepimiz bilelim. Yada ne bileyim adliyelerde bir defter tutulsun,şöyle kara kaplı olanından..Bu defterde borcunu ödemeyen yüzsüzler yazılsın..
Madem cezalandıramıyoruz,alacağımızı da alamıyoruz bari mükafatlandırmayalım!
Sonuç olarak,
Bankalar çek verir(gelene geçene), çek ödenmeyince bankanın hiç bir sorumluluğu olmaz.
Borçlular senet verir,senet ödenmeyince borçluların hiç bir sorumluluğu olmaz.
Bankalar kredi verir hak etmeyene,kredi ödenmeyince "görev zararı " denilir geçer.Nasıl olsa bir başka kredizededen tahsil edilir her şey..
Ailenin korunması hakkındaki hükümler gereği,şiddet uygulayan eşi uzaklaştırırsınız ancak şiddete uğramış kadının geliri yok ise kocasından bu parayı alamazsınız,kadın parasız yaşayamayacağı için geri döner.Burada önemli olan " aileyi korumaktır" şiddeti cezalandırmak değil!!Eh işte aile de biraraya geldi.
Mağdur çocukları ailelerine teslim edersiniz.Ya aileler çocuklara mağduriyet yaratıyor ise?Yine eninde sonunda aileye teslim eder kurtulursunuz.
Vergi daireleri büyük patronlardan kolay kolay para tahsil edemezler.
Küçüklerden,küçük küçük ve sık sık tahsilat yaparlar.Onların da ruhu duymaz.
Vs. Vs. Vs.

Türkiye'de en kolay şey "Yükümlülükleri yerine getirmemektir"Üstelik bunun hiç bir cezası yoktur

Kalbim ağrıdı..
Kolaylıklar dilerim.
Old 06-03-2008, 15:01   #33
Av. Alper Sarısu

 
Varsayılan

Bir yanda İİK 76 da hapsen tazyik bir yanda 337den disiplin hapsi cezası. Aynı eyleme ( eylemsizliğe iki müeyyide)üstelik aynı anda ikisinin birden uygulanmasına da hiç bir engel yoktu.Bu hukuk garabeti bir şekilde giderilmeliydi.

biz avukatlar İİK mad 76 ya dayanarak muamele yapmak sitemeyiz zira infazın hangi aşamasında olursa olsun mal beyanında bulunulduğunda verilen hapis kararı düşüyor.Dolayısıyla bu saatten sonra düzeltilmesi gereken husus İİK mad 76.nın içeriğidir. Zira icra takibinin başlatılmasına sebep olan borçlu mal beyanında bulunmak zorundaysa bunu istediği zaman değil ,yasaca önceden tayin edilmiş bir süre içinde yapmalıdır.İİK Mad.60 4. bentte borçlunun 7 gün içinde mal beyanında bulunması gerektiği yazılıyken, buna riayet etmeyen borçlu aleyhine icra caza mahkemesinde dava açıyorsunuz karar çıkıyor borçlu bunca emek ve masraftan sonra kalkıp mal beyanında bulunuyor ve onca çaba heba... İİK 76 da derhal düzenleme yapılarak ilgili diğer yasa hükümleri de nazara alınarak birbirine uymlu hale getirilmeli, borçlu istediği zaman değil yasanın öngördüğü süre içinde mal beyanında bulunulmalıdır. Aksi halde hapisle tazyik edilecek kişi borcunu ödemediği için değil, nizamı sağlayan yasa hükmüne riayet etmediği için cezalandırılacaktır. Zira mal beyanında bulunan ancak borcunu ödemeyen borçlunun hapisle tazyiki söz konusu değil.

Halen mal beyanı davası devam eden meslektaşlarıma ( davalarının reddini beklemeyip bir dilekçe ile İİK 337 taleplerini İİK 76 ya dönüştürmelerini tafsiye ediyorum. Ben talep ettim hakim kabul etti)en azından ücreti vekalete hak kazanırız.(tahsil edebilirsek)
Old 06-03-2008, 15:40   #34
avnihal

 
Varsayılan evet

zaten zor olan tahsil işi daha da zorlaştı
Artık insanlar icraya da vermez senetleri.Avukatların (zaten uzun süren icra sürecine) bu darbe sonrası müvekkili ile arası daha da açılacak.
Old 06-03-2008, 17:45   #35
denipre

 
Varsayılan

Arkadaşlar gerçeğe aykırı mal beyanı hakkındaki düşünceleriniz bu karar parelelinde nedir?
Old 06-03-2008, 18:28   #36
Gamze Dülger

 
Varsayılan

İİK 74. maddedeki şartlara riayet edilip düzenlenen mal beyanı dilekçesi akabinde yapılan araştırmada,bu beyana uymayan mal varlığının tespiti halinde, hukuk düzeninin bu beyana duyduğu güveninin sarsılması sebebiyle borçluya ceza verilmektedir.
İİK 74. maddeki şartları taşımayan beyanlar ise zaten "Usulüne uygun beyanlar olmadığından " mal beyanında bulunmamak şeklinde cezalandırılıyordu.Burada usulüne uygun fakat gerçeğe aykırı beyanın olması gerekiyor.
Aslında bir anlamda ceza "Doğru beyanda bulunmamak" sebebiyle verilmektedir.
Bu madde ile ilgili İİk da iki ayrı ceza mevcut olmadığından şimdilik bir gelişme beklemiyorum.
Ancak bu düzene duyulan güvenin değişeceği korkusunun ecele faydasının olmadığı ise tecrübeyle sabit olduğu da açık.

Saygılarımla
Old 06-03-2008, 23:41   #37
seclarum

 
Varsayılan

Herkes şikayetçi de nerde birlik berde barolar..kimse kendini kandırmasın .sivil toplum kuruluşları içinde en acizi en sözü dinlenmezi BAROLAR...Sanırım ağır ceza mahkemelerin yükü daha artar. darp gasp adam kaldırma ne bilim avukatlar yapamayacak ya artık tahsilat. Ayrıca şimdiye kadar mbb dan ceza alıp da yatan borçlum hiç olmadı desem yeridir. Millet olarak zoru görmeden yumurta kapıya dayanmadan ödemeyiz borcumuzu.Tek çare mbb nıydı. Altında mersedes olan borçlum (araç üzerine kayıtlı değil tabi) hakkında disiplin hapis cezsı çıktı.Adam mersedesi ile yanımdan geçerken el sallıyo bana...kimse bana adaletten bahsederek sözleşmeden doğan borç,özgürlük vesaire demesin.ne sözleşmesi, borçlu ile aramızda sözleşmemi yaptı borcunu ödemezsen hapis cezsı alırsın diye. entel hukukcular umarım bi gün alacaklı olur da tahsil edemezsiniz.
Old 07-03-2008, 00:30   #38
Av.Selim Balku

 
Varsayılan

Alıntı:
kimse bana adaletten bahsederek sözleşmeden doğan borç,özgürlük vesaire demesin

İstanbul da bulunan bir meslektaşım anlatmıştı, tahsil edemediği dosyaları, müvekkili olan bir mafya gruba devrediyormuş, onlar sadece bir görüşme ile kimsenin parmağı bile kanamadan hallediyormuş...

Bu önerimin içinde adalet, özgürlük vesaire yok...
Old 08-03-2008, 13:32   #39
av.tekfur

 
Varsayılan

Anayasa Mahkemesi’nin İcra ve İflas Kanunu’nun 337. maddesinin 1. fıkrasını 28 Şubat 2008’de iptal etmesinin ardından, Ankara Adalet Sarayındaki 16 İcra Ceza Mahkemesinden 14’ü, mal beyanında bulunmayan borçlularla ilgili olarak “infazı durdurma kararı” aldı. Diğer 2 mahkeme ise Anayasa Mahkemesi’nin iptal hükmünün 1 yıl sonra yürürlüğe girmesine yönelik kararını dikkate alarak, “infazın devamı” yönünde karar verdi.

Verilen “infazı durdurma kararları” kapsamında, mal beyanında bulunmadıkları için disiplin hapsine çarptırılan 90 kişi Ankara’daki ceza ve infaz kurumlarından tahliye edildi.

“İnfazın devamına” karar veren 2 mahkeme ise aynı sürede yaklaşık 10 kişinin disiplin hapsi cezasının infaz edilmesini kararlaştırdı.

İstanbul 10. İcra Ceza Mahkemesinin başvurusunu inceleyen Anayasa Mahkemesi, mal beyanında bulunmayan borçluların 10 gün disiplin hapsine çarptırılmasını öngören İcra ve İflas Kununu’nun 337. maddesinin 1. fıkrasının iptaline ve bu hükmün Resmi Gazetede yayımlandıktan 1 yıl sonra yürürlüğe girmesine karar vermişti.

-bu konuda mahkemelerinde kafası oldukça karışık demek ki ! uygulamanın ne şekilde olacağını ilerleyen zamanda göreceğiz sanırım. her ne kadar iptal kararının yürülüğe girişi 1 yıl sonraya bırakılmış olsa da mahkemeler iş yüklerinden kurtulmak amacıyla infazın ertelenmesi kararı verecekler gibi görünüyor...
Old 10-03-2008, 12:25   #40
Av.Hıdır YILDIRIM

 
Varsayılan

Malatya İcra Ceza Mahkemelerinde de görülen dosyaların duruşmaları Anayasa Mahkemesinin kararı gerekçe gösterilerek ileri tarihlere talik edilmekte,
Old 10-03-2008, 15:44   #41
hakarar

 
Varsayılan

Bir hususa daha dikkatinizi çekmek istiyorum arkadaşlar. İptal kararı, 337/1'e yöneliktir ve mal beyanı yükümlülüğünü kaldırmamakta olup, salt bu yükümlülüğe uyulmadığı takdirde, hapis/disiplin hapsi baskısını ortadan kaldırmıştır. Diğer bir anlatımla; mal bildiriminde bulunma yükümlülüğü ve buna bağlı olarak da GERÇEĞE UYGUN BİLDİRİMDE BULUNMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ sürmektedir. O nedenle de, gerçeğe aykırı bildirimde bulunanlara yönelik olarak getirilmiş olan 338 madde, halen yürülükte ve uygulanabilir durumdadır.
Asıl borçlu olarak mal bildiriminde bulunulmuş; ancak, gerçeğe aykırı bir bildirimde bulunulmuş olan hallerde, bu hüküm etkili olabilecektir.
Old 10-03-2008, 20:33   #42
Kemal Yıldırım

 
Rahatsiz

Anayasa m. 38: ".....(Ek fıkra: 03/10/2001 - 4709 S.K./15. md.) Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz...."

1- Anayasa' nın bu maddesinde sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülük yerine getirilmediği takdirde hiçkimsenin özgürlüğünden alıkonulamayacağı belirtilmektedir. Mal beyanında bulunmak sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülük değildir. Aksine kanundan doğan bir yükümlülüktür. Her ne kadar Anayasa Mahkemesi' nin gerekçeli kararı elimizde olmasa da, bu maddeye dayanılarak verilen iptal kararı tartışmaya açıktır.

2- Bilindiği üzere İİK m. 337/1 iptal edilmiştir. Madde 337/2 yürürlükte kalacaktır.
Ayrıca ödeme şartının kararlaştırılması bir söleşme olarak düşünülebilir. Bu durumda da borçlu ödeme şartının ihlali nedeniyle İİK m. 340' a göre cezalandırılmaktadır. Sözleşmeden kaynaklanmayan bir yükümlülük olan mal beyanında bulunmamanın cezalandırılmasının Anayasa m. 38' e aykırılık teşkil ettiği düşünülüp bu maddenin yürürlükte kalacak olması ayrı bir çelişki ve tartışma konusu olacaktır.

3- Mal beyanında bulunmama nedeniyle ceza verilmesini öngören bu maddenin iptal edilmesi, mal beyanında bulunma zorunluluğunu öngören İİK m. 74 ve 75'i ve ilgili diğer maddeleri de anlamasız kılacaktır.

Örneğin, iptal kararının gereği ve bağlayıcılığı nedeniyle mal beyanında bulunmayan borçlu cezalandırılamayacak; ancak, gerçeğe aykırı mal beyanında bulunan borçlu İİK m. 338 gereği cezalandırılacaktır.

4- Gelelim Mahkemelerin olmayan bir Anayasa Mahklemesi kararını uygulamalarına:

Anayasa Mahkemesi kararları gerekçeli olarak resmi gazetede yayımlanırlar. Yani kararın varlığı resmi gazetede yayımlanmasına bağlıdır. Yayımlanmamış, hatta gerekçeli oalrak yazılmamış bir karar yok hükmündedir.

Bu şekilde gerekçeli olarak yazılıp resmi gazetede yayımlanmayan, yayımlansa bile bir yıl sonra yürürlüğe girecek olan işbu karara dayanarak; mahkemelerin vermiş olduğu beraat kararları, infazın durdurulması ya da ertelenmesi kararları hukuka aykırıdır.

5- Anayasa m. 153: "Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir. İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.

Anayasa Mahkemesi bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez.

Kanun, kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmi Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.

İptal kararının yürürlüğe girişinin ertelendiği durumlarda, Türkiye Büyük Millet Meclisi, iptal kararının ortaya çıkardığı hukuki boşluğu dolduracak kanun tasarı veya teklifini öncelikle görüşüp karara bağlar.

İptal kararları geriye yürümez.

Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar."

Anayasa Mahkemesi' nin vermiş olduğu bu iptal kararı gerekçesi yazılmadan açıklanmıştır. İptal edilen bu kanun maddesi kararın resmi gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar; ancak, Anayasa Mahkemesi kararın yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca belirtebilir. Kararın resmi gazetede yayımlanmasından ya da belirtilen yürürlüğe girmesi süresinin gelmesinden itibaren yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.

6- Bir kanunda ya da Anayasa' da değişiklik yapılacağı zaman ya da herhangi bir hüküm iptal edileceği zaman ülkenin sosyal gerçeklikleri de göz önünde bulundurulmalıdır. Ülkemizin gerçeklikleri ve borçluların bu günkü tavır ve davranışları, tabiri caizse uyanıklıkları, bu iptal kararının verilmesine engeldir düşüncesindeyim

Belirtilen sebeplerle verilen bu iptal kararı ve uygulanması çelişkilerle ve hukuka aykırılıklarla doludur.

Saygılarımla..
Old 11-03-2008, 21:33   #43
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

İğneyle kuyu kazmak zorunda mıyız?

Hukuk fakültelerinin sıralarında iken, nutku tutulmuşlar gibi dinlerdik hocalarımızı/akademisyenlerimizi ve "ve/veya" bağlaçlarına dikkat kesilerek okurduk tüm tümceleri, kanunları anlamaya çalışırken.

HUKUK; göreceli doğruların çatışmasının/(yani hukuksuzluğun) önüne geçmek için var edilen, yazılı ve uyulması zorunlu kurallar bütünü idei. Öncelikli varlık sebebi, bu idi.

Şimdi tartıştığımız durumun akla ve hukuka uygun nedenini, açıklayabilecek olan var mı?

Saygılarımla...
Old 11-03-2008, 23:08   #44
gursan

 
Varsayılan

İcra hukukunun çağdaşlaşması olarak düşündüğüm bu gelişme karşısındaki meslektaşlarımın düşüncelerine şaşırdım. Sanki "mal beyanı bahane, borcunu ödemeyenler kodese" anlayışı var.Ne kötü, ne ilkel...
Old 12-03-2008, 13:56   #45
Av.Yasemin

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım Gürsan, çağdaşlaşma bütün birimleriyle bir bütündür, alt yapısını hazırlamadığımız herhangi birşey bize daha büyük bir kaos olarak geri dönüyor. Siz ilkellik olarak görmekte özgürsünüz ama ben yinede mesleğime vurulmuş bir darbe olarak görüyorum 337nin iptalini. Sizi arayıp "bakalım şimdi ne yapacaksınız av. hanım-av.bey?!" diyen olmadı sanırım.Peki sizin bu soruya bir cevabınız var mı?
Old 12-03-2008, 15:07   #46
üye8180

 
Varsayılan

Sayın Gürsan'a bu konuda katılıyorum. Aktif CMK avukatıyım. Adliyeye sorgu için çağrılmıştım. Baro tarafından görevlendirildiğim şüpheliyi ararken, girişte, polislerin arasında elleri kelepçeli vaziyette bir erkeği gördüm. Yanında duran polislere gidip, .... suçu için görevlendiridiğim bay x mi diye sordum. Onlar da bana ' hayır bu mal beyanında bulunmama' diye yanıt verdiler. Konuşmalara şahit olan erkeğin başını utanç içinde öğe eğdiğini gördüm ve onun için üzüldüm. Çünkü istemeden de olsa, onu yüz kızartıcı bir suçun şüphelisi zannetmiştim. Burada borçluları savunmuyorum. Ama sayın Gürsan'a da katılıyorum. Bu görüşteki meslektaşlara da entel tanımlaması yapılmasını da doğru bulmuyorum. Kimse borcunu ödemediğinden dolayı hapse girmemeli.
Old 12-03-2008, 15:29   #47
Av.Yasemin

 
Varsayılan

Sayın Neslihan,polislerin arasında elleri kelepçeli olan kişi yüz kızartıcı bir suçun şüphelisi olsa ( bunun üstünde durmak istiyorum :ŞÜPHELİSİ) demek bu şekilde kelepçelenmiş olarak teşhir edilmesi yerinde olacaktı. Ben bu yorumunuzdan bunu anlıyorum. Ayrıca bu platformda düşüncelerini paylaşan herkesin hukuk nosyonunun , mal beyanında bulunmamak suçunun niteliğini anlayacak yeterlilikte olduğunu düşünüyorum. Bu arada Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesi " ekonomik suçlardan dolayı hürriyeti bağlayıcı ceza verilmemeli" yönünde olsa idi İ.İ.K. md. 74 ünde iptali cihetine gidilirdi buradaki mantık olsa olsa aynı konunun iki kere düzenlenmiş olması nedeni ile birinin iptal edilmiş olmasıdır. İ.İ.K. md. 74 yürürlükte olduğuna göre siz koridorda elleri kelepçeli kişileri görmeye devam edeceksiniz en azından mal beyanında bulununcaya kadar.
Sayın meslektaşlarım herkes düşündüğünü paylaşmakta özgür olduğuna göre ben yine düşüncemi paylaşıyorum : günden güne hantallaşan sistem içerisinde kim nasıl düşünürse düşünsün bu pratik bir çözümdü.En kısa zamanda başka bir yasal düzenleme ile boşluğunun dolmasını umuyorum. Herkese iyi çalışmalar.
Old 12-03-2008, 21:46   #48
Av.Zeynep_e

 
Varsayılan

Değerli meslektaşlarım,

Mesleğimize Vurulan bir darbe ve tahsilat için mafyaya verin dosyaları bakın nasıl tahsil ediyorlar gibi cümleler bizim HAK, HUKUK, ADALET Ve AVUKATLIK Gibi Saygı Değer Kavramlarımıza Gölge Düşürüyor. Bu Şekilde Düşünen Meslektaşlarım ve değerli Hukukçuları Özür Dileyerek KINIYORUM.

Bir Dosyanın Tahsil Edilebilmesi için Herşeyin Kolayınamı Kaçmalıyız ? Tahsil Edemiyorum Mafyaya Vereyim Onlar Tahsil Etsinler. Bu Nasıl Bir Anlayış ? Nasıl Bir Düşünce ? Gittikçe Daha Çok Değerimizi Düşürmeyelim Çok Rica Ediyorum.

Evet Benide Arıyor Davalılarım Borçlularım "Av.Hnm Hapiste Kalktı Bakalım Ne Yapacaksınız Şimdi ? " Alaycı bir şekilde. Ben Korkuyormuyum ? Çekiniyormuyum ? HAYIR. Çünkü Hukuk Benim İşim, Onun Değil. Onların Göreceli Dedikleri Konuların Özünü Biz Biliriz. Buluruz Bir Yolunu Bir Şekilde Tahsilatı Yaparız.

Bu Hafta 26, Geçtiğimiz Hafta 9 Dosyama Anayasanın Bu Kararından Dolayı Beraat Verildi. Borçluların Suratlarını Görmeliydiniz, Gülümsüyorlar Kahkaha Atıp Oynayanları Bile Gördüm. Sanarsınız ki Borçları Silinmiş.
Lütfen Artık İyi Niyetli Borçlu İle Kötü Niyetliyi Ayıralım. Cahille Cahil Olmayalım. Dosyası Beraat Eden 18 Borçlumla Anlaştım. Faiz İndiriminden Tutunda Vadesinin Uzamasına Kadar Bir Çok İnsiyatifi Sağladım. Sonuç ? Anlaştık.

Bir Kaç tane Kötü Niyetli Borçlum Var Benim İşim Asıl Onlarla. Adreslerine İcraya Gidicem, Rahatsız Edicem, Ummadığı Anda Unutuldum Dediği Anda Karşısına Çıkıcam. Elbet Bıkacaktır. Ben Bıkmam Benim İşim Bu. Onlar Kaçar Ben Kovalarım. Zor Geliyorsa YAPMAYACAKSIN BU İŞİ.
Old 12-03-2008, 22:51   #49
Kemal Yıldırım

 
Rahatsiz

Alıntı:
Mesleğimize Vurulan bir darbe ve tahsilat için mafyaya verin dosyaları bakın nasıl tahsil ediyorlar

Bu söylemleri bir kenara bırakırsak; tahsilat için başkaca yollar bulunsa da, alacağı tahsil edebilmek için en etkili yol bu tazyik hapsi idi. Eminim bu gerçeği herkes kabul etmekte. Borçlular bile. Öyle ki; yüzsüz bir şekilde karşınıza çıkıp "Ee! Av. Hanım/Bey hapiste yok artık şimdi ne yapacaksınız " diyebiliyorlar.

Daha önceki yazdığım mesajda genel olarak iptal kararını -elimden geldiği kadarıyla- hukuki boyutuyla değerlendirmeye çalıştım. İptal edilen maddenin Anayasa' ya aykırı olmadığını ortaya koymaya çalıştım. Orada kısaca belirtmiştim: Bir yasa yapılacağı zaman, var olan bir yasada değişiklik yapılacağı zaman, bir yasa hükmü iptal edileceği zaman, Anayasa' ya uygunluğun yanı sıra ülkenin gerçeklerine de uygun olmasının dikkate alınması gerekir.

Alacağı tahsil edebilmek için muhakkak ki birçok yol var. Örneğin araç ya da gayrimenkul haczi, satışının yapılması, bu yolla alacağınızın tahsil edilmesi. Peki gayrimenkulün ya da aracın olmadığını düşünün. Sadece menkul haczi yapabileceksiniz. Tabi borçlu kaçmadan yakalayabilirseniz. Yakaladınız ve menkul haczi yaptınız. Şimdi soruyorum. Yaptığınız işlem alacağınızı tahsil etmek için ne kadar etkili?

Borçlular artık ellerinden gelse, işimiz konusunda bizimle yarışacak kadar donanımlı durumdalar. Bunun için okumalarına gerek yok, başlarına birkaç olay gelmesi yeterli. Büroda çalıştığım dönemde özellikle icra işleriyle uğraştım. Başladığımda İcra ve İflas Hukuku kitabını bir kere bile açmamış, birtek kanun maddesi bile okumamıştım. Ama yapıyordum. Tabi ki, bir hukuçu ile normal bir vatandaşı hukuki bilgi konusunda karşılaştırmak son derece yanlış. Ancak, unutmayalım ki; bizler tahsilat yapabilmek için ne kadar yol biliyorsak, borçluların birçoğu da borçtan kurtulacakları bir o kadar yol biliyorlar.

Borçluların kurtulamayacakları nadir birkaç yoldan biri konusunda da önleri açıldı.

Saygılarımla..
Old 12-03-2008, 23:29   #50
Av.Yasemin

 
Varsayılan

Teşekkürler sayın Kemal Yıldırım ,söylemek istediklerimi benden daha önce ve sağduyu ile söylemişsiniz.Bazı meslektaşlarımın anlamamakta ısrarcı olduğu ya da polemik yaratıp muhalefet olmaktan hoşlandığı bir konu oluştu sanırım. Sayın Zeynep E. Kaç yıldır bu mesleği icra ediyorsunuz ve icra işiyle ne derece muhatapsınız bilemiyorum, ben kendi adıma hatırı sayılır bir süredir kurum vekilliği yapıyorum ve hemen hemen bütün işim icra müdürlüklerinde ve de işimi yaparken asla işin kolayına kaçmam, her mesele kendi şartlarında değerlendirilir yaşadığımız ülke koşulları bu yasal düzenlemeyi gerektirmişki bu düzenleme yapılmış, yalnızca sorun şu ki koşullarda bu iptali gerektirecek iyi yönde bir değişim yok. Sözlerinizede dikkat edin lütfen özür dileyerek te olsa kimseyi kınayamazsınız, burası saygı çerçevesinde düşünce paylaşılan bir platform.Siz ne kadar idealistseniz ve işinizi ne kadar düzgün yapmaya çalışıyorsanız ben kendi adıma en az o kadar idealistim. Saygılar... Av. Yasemin MELEK
Old 12-03-2008, 23:51   #51
Av.Barış

 
Varsayılan

Bilmiyorum, belki de farkındasınızdır.Yetkilerimiz yavaş yavaş elimizden alınıyor.Belki bilinçli belki değil. CMK, Uzlaştırma, İcra iflas yasasında ki bu kötü durum vs. Sırada arabuluculuk da var.

2 yıldır avukatlık yapmaktayım ve çok az sayıda icra takibi yapma fırsatı buldum.Şunu rahatlıkla söyleyebilirim;

Basit gibi görünsede gerçektende elimizdeki en büyük kozdu.Bir şekilde muvazalı olarak dosyayı icraya koymadan önce uyanık davranan borçluların arkadaşları ile senet imzalayıp takibe koymaları ve alacağı sizden önce haczetmeleri ya da maaşlarına haciz koydurmalarının sonucunda sizin yapabileceğiniz tek şey usule uygun olarak konulmuş takibe dayanarak aslında "İhmal" diyebileceğimiz suç türü olan "Mal Beyanında Bulunmama" suçu sonrasında tahsilat yapılabiliyordu.Şimdi açıkça şunu söyleyebilirim. Kötü niyetli borçlulara karşı artık yaptırım şansımız kalmadı. İİK da bulunan diğer suçlarda bu şekilde yine iptal edileceği konusunda şimdiden düşünmeye başladım.Anayasa Mahkemesinin kararı 1 yıl sonra yürülüğe girecek ama bizim baroda bugün c.başsavcılığı tarafından gönderilen yazı sonrasında ve gazete haberlerinden sonra bu iptal hükmünün hemen yürürlüğe girdiğini görmekteyiz.

Ayrıca Bu hükmü iptal eden mahkemenin gerekçeli kararını çok merak ediyorum.
Yüksek mahkeme acaba alacaklarını tahsil etmek isteyenlerin artık tahsilatı devletin kurmuş olduğu icra dairelerinden değilde yasadışı bazı gruplara gidebileceğini görmek istemiyor mu?

Bu artık genel bir sorun haline gelmiştir.Belki basit gibi görülebilir gerçektende yukarıda arkadaşımızında belirttiği üzere devletin sadece borçluları koruması hukuk devleti mantığıyla bağdaşmamaktadır.
Old 13-03-2008, 00:16   #52
Av.Zeynep_e

 
Varsayılan

Salı günü İstanbul adliyesi İcra ceza Hakimliğinde 27 İcra Davam Anayasanın Bu Kararından Dolayı Düştü. 515 Adet Dava 1 Saat 20 Dk.da Görüldü Diyecek Başka Sözüm Yok.
Old 13-03-2008, 11:31   #53
ekinhan

 
Varsayılan

Okuduğum kadarı ile Mal Beyanı bir silah gibi düşünülüyor ve öyle kullanılıyormuş. Ancak işin özünde mal beyanında bulunmama cezasının verilmesinin nedeni bir kurala uymama cezası değilmidir? Bu maddenin konulma amacı borçluların sahip oldukları gelir ve borç ödeme kaynaklarını bildirmesini sağlamak değilmidir? Eğer asıl amaç bu ise borçlunun mal beyanında bulununcaya kadar hapis cezası ile tazyik edilmesi daha doğru bir uygulama olmazmı? Amaç iyi niyet ise iyi niyetli ve ödeme olanağı olan borçlu bir şekilde ödemeye de çalışır. Ancak kötü niyetli ödememek için her yolu deneyen bir borçluyu konuşuyor isek, bu borçlu neden mal beyanındada bulunmasın ki? Bu işin sonucunu oda biliyordur. Bu işlemi yapan yani mal beyanında bulunan borçlu sayısı son yıllarda artmadı mı? İşin bir başka yönüne değinirsek, yapılan takiplerde İİK hükümlerine bazı dostlarımızda tam anlamı ile malesef uymuyor. Mesela dayanak belgeler, sözleşmeler düzenli ödeme emri ile gönderilmiyor.
Saygılarımla.
Old 14-03-2008, 13:00   #54
Av.Ayşe

 
Varsayılan

Tüm meslektaşlarıma merhabalar.İİK Md 337'nin iptali ile ilgili tüm görüşleri okudum.Ben de iptal kararını kaygıyla ve tepkiyle karşılayan avukatlardanım.

Anayasa'nın 38.maddesinde yer alan hiçkimse sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirmemesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz"
hükmünün İİK md 337 ile bağlantısının olmadığını düşünüyorum.Zira İİK md 337'deki yükümlülük sözleşmeden değil yasadan kaynaklanmaktadır.Burada 38.maddeye aykırılk ileri sürülemez.

Anayasa mahkemesinin iptal kararı resmi gazetede yayınlanmadan yürürlüğe girmeyeceği konusunda anayasanın son derece net olan 153.maddesi karşısında mahkemelerin erteleme kararı vermelerini anlayamıyorum.Beraat kararı veren mahkemeler dahi var Anayasa'ya bağlılık konusunda en titiz olması gereken mahkeme olan Anayasa Mahkemesi dahi anayasa hükmüne aykırı davranmış ve gerekçesini yazmadan iptal kararını açıklamıştır.Mahkemeler zaten icra ceza dosyalarını yük olarak görüyorlardı.Kararı derhal uygulama yolunu seçtiler.

İnfazlar dahi durduruldu.Gerekçesini bilmediğimiz,üstelik 1 yıl sonra yürürlüğe girecek olan bir iptal kararı derhal uygulanmaya başlanıyor.Tck'nın 7.maddesinin disiplin hapsi cezalarında uygulama alanı bulması çok düşündürücü.

Hukukta en önemli kavramlardan biri de menfaatler dengesini kurmak değil midir?Ben borçlunun mağdur gibi gösterilmesini kabul edemiyorum.Alacağını tahsil edememiş,bu konuda kanuna güvenmiş alacaklının durumu ne olacak peki?Bu iptal kararı alacaklılara "Mahkemelerin iş yükü çok fazla,siz alacağınızı başka yollardan tahsil edin" demekten başka nedir?

İşimiz iyice zorlaştırılmıştır.Meslekteki 1 yılını yeni doldurmuş genç bir avukat olarak kaygı içindeyim.Bakalım daha neler göreceğiz...
Old 16-03-2008, 00:54   #55
agah

 
Varsayılan

Aslında bu konu, konuya değişik bakış açıları ile bakıldığında değişik yorumlanmaya müsait.Eğer bir avukat olarak bakarsak.Bu mesleği yaparken evet iik. 337, kötü niyetli borçluları (10 gün disiplin hapsi almamak için) borçlarını ödemeye zorlamak açısından müsait bir madde.Olaya avukat olmayan bir vatandaş gözüyle bakınca iik. 76 mal beyanında bulununcaya kadar tazyik hapsini içeriyorken,amaç mal beyanında bulunulmasını sağlamak ise iik 337 gereksiz ve hakkaniyete aykırı bir madde.

Bir stajyer avukat olarak,madde 337 nin fonksiyonunu tam anlayamadığım bir zamanda,şu anda yanında staj yaptığım avukatın, elime bir deste mal beyanında bulunmama ile ilgili şikayet dosyası tutuşturması üzerine şaşırmış, acaba avukat neden borçlunun 10 gün disiplin hapsi ile cezalandırılmasını ister demiş, bundan ne çıkarı var diye garipsemiştim.

Şimdi de şöyle düşünüyorum, mal beyanında bulunmama suçuna ilişkin 337 dolayısıyla verilen ceza, yasa ile verilen bir yükümlülüğün yerine getirilmemesi nedeniyle veriliyorsa neden borcun ödenmesi halinde düşüyor.Borç ödense bile cezanın uygulanması lazım gelmez mi? Yani madde şöyle yorumlanabilir; tamam, biz sana sözleşmeden doğan bir borcunu ödemediğin için bu hapis cezası vermiyoruz ama borcunu ödersen cezan kalkar. Maddeye genel olarak bakıldığında sanki borç ödenmediği için bu ceza verilmiş te borç ödenince kalkıyormuş gibi anlaşılıyor.

Aslında yukarıda bir meslektaşımızın da belirttiği gibi sorun iik 76 ve iik 337 maddelerindeki garabetten kaynaklanıyor.Bu madde, avukatların işini kolaylaştıran bir madde kabul ama suç bence TBMM de.Bu ucube durumun düzeltilip suçun ve cezasının tek maddede düzenlenmesi gerekiyor. Ayrıca Anayasa mahkemesi iptal kararının yürürlüğünü bir yıl ertelerken halihazırda maddenin uygulanmaya devam edilmesini, doğacak hukuki boşluğun bir yıl içerisinde TBMM tarafından doldurulmasını öngörerek böyle bir karar vermiş.İcra mahkemelerinin bu konuda aynı şekilde disiplin hapsine karar vermeye devam etmesi lazım.
Genç bir hukukçu olarak benim anlayışım bu kadar.Tecrübeli büyüklerimizin, benim zihnimde oluşan bu çelişkileri giderecek açıklamaları olabilir tabi.
Old 16-03-2008, 18:15   #56
Kemal Yıldırım

 
Olumlu Mal Beyaninda Bulunmama Ve Anayasa Mahkemesİnİn İptal Karari

MAL BEYANINDA BULUNMAMA VE ANAYASA MAHKEMESİNİN İPTAL KARARI

Dokuz Eylül Üniversitesi Ceza ve Ceza Usul Hukuku Anabilim Dalı Öğr. Üyesi Doç Dr. Mustafa Ruhan ERDEM

Mal beyanında bulunmama suçunu düzenleyen 5358 sayılı kanunla değişik İcra İflas Kanunu m. 337, Anayasa Mahkemesinin 28.02.2008 tarih ve 2006/71 sayılı kararı ile iptal edilmiş ve iptal kararının bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiş olup, söz konusu karar, http://anayasa.gov.tr/general/kararbilgibank.asp isimli Anayasa Mahkemesi’nin resmi internet sitesinde yayınlanmıştır.
Anayasanın 153. maddesinde;
“Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir. İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.

Kanun, kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.
İptal kararının yürürlüğe girişinin ertelendiği durumlarda, Türkiye Büyük Millet Meclisi, iptal kararının ortaya çıkardığı hukukî boşluğu dolduracak kanun tasarı veya teklifini öncelikle görüşüp karara bağlar.
İptal kararları geriye yürümez.
Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar” denilmektedir.
Bundan başka Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 53. maddesinde;
“Anayasa Mahkemesi kararları kesindir. İptal kararları, gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.
Anayasa Mahkemesince Anayasaya aykırı olduğundan iptaline karar verilen kanun, kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü veya bunların belirli Madde veya hükümleri, iptal kararlarının Resmi Gazete'de yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar.
Gerek görüldüğü hallerde Anayasa Mahkemesi, iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, iptal kararının Resmi Gazete'de yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez. Anayasa Mahkemesi bir kanun, kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün veya bunların belirli hükümlerinin iptali halinde meydana gelecek olan hukuki boşluğu kamu düzenini tehdit veya kamu yararını ihlal edici mahiyette görürse, yukarıdaki fıkra hükmünü uygular ve boşluğun doldurulması için Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ile Başbakanlığa bilgi verir” denilmektedir.
Görüldüğü gibi, gerek Anayasa m. 153 ve gerekse Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun m. 53 uyarınca iptal kararının yürürlüğe girmesi için öncelikle söz konusu kararın Resmi Gazetede yayınlanmış olması gerekir. Bunun sonucu olarak da iptal edilen kanun, kural olarak Resmi Gazete’de yayınlandığı gün yürürlükten kalkmış olur. Henüz iptal kararı Resmi Gazete’de yayınlanmış değilse, iptal kararına konu olan kanun yürürlüğünü muhafaza eder. Yürürlükte olan bir kanunun uygulanmaması ise, bir hukuk devletinde asla kabul edilemez. İptal kararı, nerede yayınlanmış olursa olsun, hatta olayda olduğu gibi Anayasa Mahkemesinin resmi internet sitesinde yayınlanmış bulunsun, Resmi Gazete’de yayınlanmış olmadığı sürece yürürlüğe girmiş olmaz ve bu nedenle de iptal kararına konu olan kanunun yürürlüğüne engel oluşturmaz.
Kaldı ki, Anayasa Mahkemesi, İİK m. 337/1’in iptaline ilişkin kararında, iptal kararının yürürlüğünü bir yıl süreyle ertelemiş olup, bu süre de iptal kararının Resmi Gazete’de yayınlandığı tarihten itibaren işlemeye başlar. İptal kararı, henüz Resmi Gazete’de yayınlanmadığı için, bir yıllık süre de henüz işlemeye başlamamıştır. Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yürürlüğünü erteleme yetkisinin altında yatan düşünce, “iptal halinde meydana gelecek olan hukuki boşluğun kamu düzenini tehdit veya kamu yararını ihlal edici mahiyette” olmasıdır. Hükmün getiriliş amacı, iptal sonucu ortaya çıkan kanun boşluğunu doldurması için yasa koyucuya fırsat vermektir. Anayasa Mahkemesi, iptal kararının yürürlüğe girmesini ertelemekle, anayasaya aykırılığını tespit ettiği kanunun, bu süre içerisinde yasa koyucu tarafından yeni bir düzenleme gidilmediği sürece, bir yıl süreyle uygulanmasına olanak tanımak istemektedir.
Şu halde Anayasa Mahkemesi’nin anılan kararıyla iptal edilen İİK m. 337/1 halen yürürlüktedir ve iptal kararının Resmi Gazete’de yayınlanmasından itibaren (bu arada yasa koyucu devreye girip yeni bir düzenleme getirmediği sürece) bir yıl süreyle de yürürlükte kalacaktır. Eğer yasa koyucu, kendisine tanınan bu bir yıllık süre içerisinde iptal kararı doğrultusunda yeni bir düzenlemeye gitmeyecek olursa, iptal kararına konu olan İİK m. 337 de bu bir yıllık sürenin sona ermesiyle birlikte yürürlükten kalkacaktır.
Bu açıklamalar ışığında, uygulamada icra mahkemelerince; “iptal kararı bir yıl sonra yürürlüğe girecek olsa da, yürürlüğü devam eden, ancak anayasaya aykırı olduğu tespit edilen bir kanuna dayanarak özgürlüğün ortadan kaldırılmasının kişilerin mağduriyetine neden olabileceği, ileride telafisi güç veya imkansız zararların meydana gelmesinin önlenmesi” gerekçesiyle verilen 5275 sayılı CvGTİK m. 98/1-3 uyarınca infazın durdurulmasına ilişkin kararlar, gerek Anayasa m. 153 ve Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun m. 53’e aykırıdır. İİK m. 337/1’in iptaline ilişkin kararın bir yıl sonra yürürlüğe girmesinin, bu maddeden dolayı hakkında ceza soruşturması veya kovuşturmasına başlanan, hüküm verilen, verilen hüküm kesinleşen ve infaz aşamasına gelen şüpheli, sanık veya hükümlüler bakımından mağduriyete yol açacağı doğrudur. Ancak bundan dolayı ortaya çıkabilecek mağduriyeti göz önünde bulundurması gereken Anayasa Mahkemesi’dir. Oysa Anayasa Mahkemesi, iptal kararının bir yıl sonra yürürlüğe girmesinin, bu tür mağduriyetlere yol açabileceğini bilerek, iptal kararının yürürlüğünü bir yıl sonraya ertelemiştir.
5275 sayılı CvGTİK m. 98’de “sonradan yürürlüğe giren bir kanunun hükümlünün lehinde olması” durumundan söz edilmektedir. Görüldüğü gibi, söz konusu hükümde, sonradan bir kanunun yürürlüğe girmesi ihtimalinden değil, yürürlüğe girmesinden söz edilmektedir. Kaldı ki, yasa koyucunun kendisine tanınan bu bir yıllık süre içerisinde harekete geçip iptal kararı doğrultusunda İİK m. 337/1’de gerekli değişikliğe gideceğinin bir güvencesi de yoktur. Nitekim geçmiş dönemde zina suçunu düzenleyen 765 sayılı TCK m. 440’a ilişkin iptal kararında olduğu gibi, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının yürürlüğe girmesi için yasa koyucuya tanıdığı süreye riayet edilmediğini ve bu süre içerisinde gerekli değişikliğe gidilmediğini gösteren örnekler de vardır. Henüz iptal kararı yürürlüğe girmediğinden, iptal kararının hükümlü lehine bir durum yarattığından da söz edilemez.
Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi’nin 29.02.2008 tarihli ve 2006/71 esas sayılı mal beyanında bulunmama suçunu düzenleyen İİK m. 337’nin iptal edilmesine ve iptal kararının bir yıl sonra yürürlüğe girmesine ilişkin kararına rağmen, söz konusu karar henüz Resmi Gazetede yayınlanmamış iken, yayınlanmış olsa bile yayınından itibaren bir yıllık süre sonunda yürürlüğe gireceği, iptal kararı yürürlüğe girinceye kadar İİK m. 337’nın yürürlükte olduğu göz ardı edilerek, anılan hükme dayanarak verilen mahkûmiyet kararlarının infazının ertelenmesine ilişkin uygulamanın yerinde olmadığını düşünüyorum.

Saygılarımla..
Old 17-03-2008, 11:22   #57
ALTINCABA

 
Varsayılan

Anlaşılan oki yeni bir ödeme emri bastıracağız.

Sayın borçlu. Aşağıda tarihi ve niteliği belirtilen senedi ödemediğinizden bahisle kanunlar tarafından dahi muhafaza edilmeyen bir alacaklı ve onun ümitsiz avukatı size ödeme emri gönderilmesini talep etmiştir.

lütfen istirham ederiz bu borcu insanlık namına ödeyiniz. ödememe durumunda İİK 337 nin kaldırılması hasebi ile birşey olmayacağını size garanti ederiz.
Old 30-03-2008, 21:33   #58
Av.Zeynep_e

 
Varsayılan

Sn Altıncaba,

Şu Yoğun ve stressli günlerimde biraz olsun beni güldürdünüz. Dediğiniz gibi bir ödeme emri bastıracağız yakında.

Müvekkillerinizin bu konudaki tepkilri nedir acaba?

Vekili Olduğum bir Banka Bana şöyle dedi: "alınan son kararla ilgili tahsilde zorlandığınızı biliyoruz, tahsilatın gecikmesi ve dosyaların kapanmasındaki sürenin uzaması bizimde anlayışla karşılayacağımız bir durumdur".

Bunun dışında farklı tepkilerde aldım tabiki ama en güzeli buydu sanırım
Old 17-04-2008, 15:03   #59
avegunduz

 
Varsayılan Anayasa Mahkemesinin İİK 337. maddesini İptal Kararı

T.C. ANAYASA


Esas: 2006/71
Karar: 2008/69
Karar Tarihi: 28.02.2008



RGT: 16.04.2008
RG NO: 26849

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURANLAR:

1- İstanbul 10. İcra Ceza Mahkemesi Esas Sayısı: 2006/71

2- Zonguldak İcra Ceza Mahkemesi Esas Sayısı: 2006/137

3- Üsküdar 1. İcra Ceza Mahkemesi Esas Sayısı: 2008/2

4- Lüleburgaz İcra Ceza Mahkemesi Esas Sayısı: 2008/10

İTİRAZLARIN KONUSU:

A- 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (l) bendinin,

B- 9.6.1932 günlü, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun;

1- 31.5.2005 günlü, 5358 sayılı İcra ve İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 7. maddesiyle değiştirilen 337. maddesinin,

2- 5358 sayılı Yasa’nın 18. maddesiyle değiştirilen 346. maddesinin başlığının ve birinci fıkrasının,

3- 349. maddesinin birinci fıkrasının ve beşinci fıkrasının ikinci tümcesinin,

4- 5358 sayılı Yasanın 21. maddesiyle değiştirilen 353. maddesinin,

Anayasa’nın 2., 10., 19., 36., 38. ve 138. maddelerine aykırılığı savıyla iptalleri istemidir.

I - OLAY

Bakılmakta olan davalarda, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun disiplin hapsi cezası, mal beyanında bulunmayanlara uygulanacak yaptırım ve icra cezalarında uygulanan yargılama usulüyle ilgili itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkemeler iptalleri için başvurmuşlardır.

II - İTİRAZLARIN GEREKÇELERİ

İtiraz yoluna başvuran Mahkemelerin gerekçelerinde özetle, Türk Ceza Kanunu’nda disiplin hapsine göre daha ağır yaptırım olan bir yıla kadar hapis cezasının para ya da seçenek yaptırımlara çevrilebildiği, iki yıla kadar olan hapis cezalarının ertelenmesi, dava zamanaşımı süresinin belli olması ve koşullu salıvermeden yararlanma olanaklı iken, disiplin hapsinde sınırsız dava zamanaşımı öngörüldüğü, buna yasal ve takdiri indirim hükümleri önödeme ve uzlaşma gibi ceza hukuku müesseselerinin uygulanamadığı, borçludan alacağını rızasıyla alamayan alacaklının devlet kurumlarının yardımıyla alacağını zorla tahsil etme olanağına sahip olduğu, cebri icranın dışında borçlunun ayrıca hapisle cezalandırılmasının evrensel hukuk kuralları ile bağdaşmayacağı, özel hukuktan doğan alacaklarda tarafların birbirlerinin ödeme gücünü bilebilecek durumda oldukları ve basiretli tacir öngörüsüyle hareket etmeleri gerektiği, Avrupa Birliği ülkelerine gönderilen ve hapis cezasını içeren icra ve ödeme emirleri ile ilgili adli yardımlaşma taleplerinin kendi hukuklarında benzer suç bulunmaması nedeniyle kabul görmediği, mal beyanında bulunmama suçunu işleyen kimselere disiplin hapsi cezası verilerek seçenek yaptırımlardan yararlandırılmadıkları, bu durumun eşitsizliğe yol açtığı, mal beyanında bulunmama eylemi nedeniyle borçlu hakkında ayrı ayrı veya aynı anda birlikte tazyik ve disiplin hapsi olmak üzere iki defa aynı veya farklı zamanlarda özgürlüğü kısıtlayıcı ceza uygulanabileceği, böylece tek bir eylem için iki ayrı özgürlüğü bağlayıcı cezanın öngörülmüş olduğu, yeni Ceza Muhakemesi Kanunu’nda şahsi davaya yer verilmediği ve şahsi davaların kamu davasına dönüştürüldüğü, bu nedenle İcra ve İflas Kanunu’na göre açılacak davaların da Cumhuriyet Savcılığı tarafından açılması gerektiği, farklı uygulamaların eşitsizlik doğurduğu, disiplin hapsi suçları ve bunların dışındaki suçlar hakkında ceza verecek makamların farklı öngörüldüğü, idari yaptırımların nitelikleri ve amaçları yönünden kamusal cezalardan farklı olduğu, idari yaptırımların bizzat idari organlar tarafından verilmesi gerektiği, kamu cezalarının toplum düzenini bozan ağır ihlallerin karşılığı olarak getirildiği, disiplin cezasının bir ceza hukuku normu olmadığı, disiplin hapsi cezasının asliye ceza mahkemesi sıfatı ile icra ceza mahkemeleri tarafından verilmesinin eşitlik ilkesine uymadığı, Anayasa’ya göre herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu, bunun içinde savunma hakkının da bulunduğu, oysa İcra ve İflas Kanunu’nun 349. maddesinin sanık gelmese bile duruşma yapılmasını öngördüğü ve bu durumun adil yargılanma hakkının ihlali anlamına geldiği, bu nedenlerle itiraz konusu kuralların Anayasa’nın 2., 10., 19., 36., 38. ve 138. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

III - YASA METİNLERİ

A - İtiraz Konusu Yasa Kuralları

1 - 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun itiraz konusu kuralı da içeren 2. maddesi şöyledir:

“(1) Bu Kanunun uygulanmasında;

a) Şüpheli: Soruşturma evresinde, suç şüphesi altında bulunan kişiyi,

b) Sanık: Kovuşturmanın başlamasından itibaren hükmün kesinleşmesine kadar, suç şüphesi altında bulunan kişiyi,

c) Müdafi: Şüpheli veya sanığın ceza muhakemesinde savunmasını yapan avukatı,

d) Vekil: Katılan, suçtan zarar gören veya malen sorumlu kişiyi ceza muhakemesinde temsil eden avukatı,

e) Soruşturma: Kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evreyi,

f) Kovuşturma: İddianamenin kabulüyle başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi,

g) İfade alma: Şüphelinin kolluk görevlileri veya Cumhuriyet savcısı tarafından soruşturma konusu suçla ilgili olarak dinlenmesini,

h) Sorgu: Şüpheli veya sanığın hâkim veya mahkeme tarafından soruşturma veya kovuşturma konusu suçla ilgili olarak dinlenmesini,

i) Malen sorumlu: Yargılama konusu işin hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddî ve malî sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişiyi,

j) Suçüstü:

1. İşlenmekte olan suçu,

2. Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden hemen sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu,

3. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya veya delille yakalanan kimsenin işlediği suçu,

k) Toplu suç: Aralarında iştirak iradesi bulunmasa da üç veya daha fazla kişi tarafından işlenen suçu,

l) Disiplin hapsi: Kısmî bir düzeni korumak amacıyla yaptırım altına alınmış olan fiil dolayısıyla verilen, seçenek yaptırımlara çevrilemeyen, önödeme uygulanamayan, tekerrüre esas olmayan, şartla salıverilme hükümleri uygulanamayan, ertelenemeyen ve adlî sicil kayıtlarına geçirilmeyen hapsi,

İfade eder.”

2- 9.6.1932 günlü, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 31.5.2005 günlü, 5358 sayılı İcra ve İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 7. maddesiyle değiştirilen 337. maddesi şöyledir:

“Müddeti içinde beyanda bulunmak üzere mazereti olmaksızın icra dairesine gelmeyen veya yazılı beyanda bulunmayan borçlu, alacaklının şikâyeti üzerine, on gün disiplin hapsi ile cezalandırılır. Alacaklının alacağını karşılayacak miktarda malın haczedilmesi veya borcun ödenmesi hâlinde, bu ceza düşer.

162, 209 ve 216 ncı maddeler hükümlerine muhalefet edenler hakkında da iflas idaresinin vereceği müzekkere üzerine, aynı ceza verilir. Bu maddelerde belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmesi hâlinde, verilen ceza düşer.”

3- 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 5358 sayılı Yasa’nın 18. maddesiyle değiştirilen 346. maddesinin başlığı ve birinci fıkrası şöyledir:

“Görev ve birleştirilme yasağı:

Bu Kanun hükümlerine göre disiplin veya tazyik hapsine icra mahkemesi karar verir.”

4 - 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun itiraz konusu kuralları da içeren 349. maddesi şöyledir:

“Şikâyet dilekçe ile veya şifahi beyanla yapılır. Dilekçeyi veya dava beyanını alan tetkik mercii duruşma için hemen bir gün tayin edip şikâyetçinin imzasını alır ve maznuna celpname gönderir. Şahit gösterilmişse o da celbolunur.

İki taraf tayin olunan gün ve saatte tetkik merciinin huzuruna gelmeğe veya vekil göndermeğe mecburdurlar.

İcabında merci, tarafların bizzat hazır bulunmasını emredebilir.

Maznun başka yerde ikamet ediyorsa istinabe yoliyle sorguya çekilir.

Maznun, şikayeti alan veya istinabe edilen tetkik merciinin huzuruna gelmez veya müdafi göndermezse yahut bizzat bulunmasına lüzum görülürse zabıta marifetiyle getirilir. Bu suretle de bulundurulamazsa muhakeme gıyabında görülür.

Şikâyetçi muayyen zamanda gelmez ve vekil de göndermezse şikâyet hakkı düşer.

Gelmeyen şahitlere yapılacak muamele ile borçlunun gıyabında verilen karara karşı eski hale getirme talebi hakkında Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda yazılı hükümler tatbik olunur.”

5- 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 353. maddesi şöyledir:

“İcra mahkemesinin bu Bap hükümlerine göre verdiği tazyik ve disiplin hapsine ilişkin kararlara karşı, tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde, yargı çevresinde bulunduğu ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz üzerine verilen karar kesindir.

İcra mahkemesinin bu Bapta yer alan suçlardan dolayı verdiği hükümlerle ilgili olarak 4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun kanun yollarına ilişkin hükümleri uygulanır.”

B - Dayanılan Anayasa Kuralları

Başvuru kararlarında, Anayasa’nın 2., 10., 19., 36., 38. ve 138. maddelerine dayanılmıştır.

IV - İLK İNCELEME

Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca, E.2006/71 sayılı dosyada 30.5.2006 gününde, E.2008/10 sayılı dosyada ise 12.2.2008 gününde yapılan ilk inceleme toplantılarında dosyalarda eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.

Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca E.2006/137 sayılı dosyada 20.10.2006 gününde, E.2008/2 sayılı dosyada ise 17.1.2008 gününde yapılan ilk inceleme toplantılarında öncelikle uygulanacak kural sorunu üzerinde durulmuştur:

Anayasa’nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 28. maddelerine göre, mahkemeler, bakmakta oldukları davalarda uygulayacakları kanun ya da kanun hükmünde kararname kurallarını Anayasa’ya aykırı görürler veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık savının ciddi olduğu kanısına varırlarsa, o hükmün iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmaya yetkilidirler. Ancak, bu kurallar uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması ve iptali istenen kuralların da o davada uygulanacak olması gerekmektedir. Uygulanacak yasa kuralları, davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır.

İcra ve İflas Kanunu’nun 337. maddesinin ikinci fıkrasında bu Yasa’nın 162., 209. ve 216. maddelerine muhalefet edenler hakkında da iflas idaresinin vereceği müzekkere üzerine aynı cezanın verileceği ve bu maddelerde belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmesi hâlinde verilen cezanın düşeceği belirtilmiştir.

E.2008/2 sayılı başvuruda, itiraz isteminde bulunan mahkemenin bakmakta olduğu dava, mal beyanında bulunmama nedeniyle borçlunun disiplin hapsi ile cezalandırılmasına ilişkindir. Bu dava İcra ve İflas Kanunu’nun 162., 209., ve 216. maddelerine aykırı davrananlarla ilgili olmadığından anılan Yasa’nın 337. maddesinin ikinci fıkrası davada uygulanacak kural değildir.

Bu nedenle, 17.1.2008 gününde yapılan toplantıda, İcra ve İflas Kanunu’nun 337. maddesinin ikinci fıkrasının, itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından bu fıkraya ilişkin başvurunun mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddine, 337. maddenin birinci fıkrasının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verilmiştir.

E.2006/137 sayılı dosya uygulanacak kural açısından incelenmiştir. İcra ve İflas Kanunu’nun 353. maddesinde, icra mahkemesinin verdiği tazyik ve disiplin hapsine ilişkin kararlara karşı, ağır ceza mahkemesine itiraz edilebileceği, itiraz üzerine verilen kararın kesin olduğu ve bu konularda 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun kanun yollarına ilişkin hükümlerinin uygulanacağı belirtilmektedir. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme’nin elindeki davada henüz ağır ceza mahkemesine itiraz edilmemiş olduğu görüldüğünden 353. madde de davada uygulanacak kural değildir.

Bu nedenle, 20.10.2006 gününde yapılan toplantıda, İcra ve İflas Kanunu’nun 353. maddesinin itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından bu maddeye ilişkin başvurunun mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddine oybirliği ile karar verilmiştir.

V - BİRLEŞTİRME KARARI

E.2006/137, E.2008/2 ve E.2008/10 sayılı davaların aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle E.2006/71 sayılı dava ile birleştirilmesine, birleştirilen davaların esaslarının kapatılmasına, esas incelemenin E.2006/71 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine 28.2.2008 gününde oybirliğiyle karar verilmiştir.

VI - ESASIN İNCELENMESİ

Başvuru kararları ve ekleri, işin esasına ilişkin raporlar, itiraz konusu Yasa kuralları, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

A - Anayasa’ya Aykırılık Sorunu

1 - 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 2. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının (l) Bendinin İncelenmesi

Başvuru kararında, Türk Ceza Kanunu’nda disiplin hapsine göre daha ağır yaptırım olan bir yıla kadar hapis cezasının para ya da seçenek yaptırımlara çevrilebildiği, iki yıla kadar olan hapis cezalarının ertelenmesi, dava zamanaşımı süresinin belli olması ve koşullu salıvermeden yararlanılması olanaklı iken, disiplin hapsinde ceza hukuku kurumlarının uygulanmayacağının düzenlendiği ve sınırsız dava zamanaşımı öngörüldüğü, buna yasal ve takdiri indirim hükümleri ile önödeme ve uzlaşma kurumunun da dâhil olduğu, bu durumun ise Anayasa’nın 10. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

İtiraz konusu kuralda, disiplin hapsi cezası, kısmî bir düzeni korumak amacıyla yaptırım altına alınmış olan fiil dolayısıyla verilen, seçenek yaptırımlara çevrilemeyen, önödeme uygulanamayan, tekerrüre esas olmayan, şartla salıverilme hükümleri uygulanamayan, ertelenemeyen ve adlî sicil kayıtlarına geçirilmeyen hapis olarak tanımlanmıştır.

Anayasa’nın 10. maddesinin birinci fıkrasında herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu belirtilmiştir.

Anayasa’nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesi ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmektedir. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalarca aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak ve kişilere yasalar karşısında ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Durum ve konumlardaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları gerekli kılabilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’nın öngördüğü eşitlik ilkesi çiğnenmiş olmaz. Nitelikleri ve durumları özdeş olanlar için yasalarla değişik kurallar konulamaz.

Öte yandan, Anayasa’nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti olduğu belirtilmiştir.

Hukuk Devletinde hangi eylemlerin suç sayılacağı ve bu suçları işleyenlere ne tür ve miktarda ceza verileceği yasakoyucunun belirleyeceği bir alandır. İnfaz hukukunun maddi ceza hukukunu tamamladığı ve onun ayrılmaz parçası olduğu gözetildiğinde, hangi cezaların ertelenip ertelenmeyeceğinin, seçenek yaptırımlara çevrilip çevrilemeyeceğinin, önödeme uygulanıp uygulanmayacağının, tekerrüre esas olup olmayacağının, şartla salıverilme hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının veya adli sicil kayıtlarına geçirilip geçirilmeyeceği konusunun Anayasa’ya ve Ceza Hukukunun genel ilkelerine aykırı olmamak koşuluyla yasakoyucunun takdir yetkisi içinde olduğunun kabulü gerekir.

Buna göre cezanın ertelenmesi, seçenek yaptırımlara çevrilebilmesi, önödeme uygulanabilmesi ya da şartla salıverilme hükümlerinin uygulanması, mahkûm için bir hak değildir. Ertelemenin hükümlü için yasal bir hak olmayıp, bir lütuf ve atıfet, toplum bakımından da yararlı bir uygulama olduğu kabul edilmektedir. Ancak, suçun ağırlığı genellikle toplumdaki olumsuz sonuçları ile yarattığı endişe ve huzursuzlukla orantılı bulunduğuna göre, suçu, cezayı ve ertelemeyi takdir ve tayin etmek yasama meclisinin yetkisinde olup, toplumda değişen koşullar gözetildiğinde, sınırlarının genişletilmesi ve cezalarının artırılıp erteleme dışı bırakılması da doğaldır. Bu nedenle, cezası erteleme dışı bırakılan suçlarla diğerlerinin doğurduğu sonuçların aynı olduğu kabul edilemeyeceği gibi, onlara verilen cezalarla korunmak istenen hukuki yararın da farklı olduğu açıktır.

İtiraza konu yasa kuralı ile disiplin hapsi gerektiren eylemleri işleyenler arasında herhangi bir ayırım yapılmaması ve suç olduğu kabul edilen eylemleri işleyenlerin aynı durumda bulunmamaları nedenleriyle, disiplin hapsi cezası için genel kurallardan ayrı olarak farklı özelliklerin öngörülmesi Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz.

Açıklanan nedenlerle itirazın reddi gerekir.

2 - İcra ve İflas Kanunu’nun 5358 sayılı Yasa’nın 7. Maddesiyle Değiştirilen 337. Maddesinin Birinci Fıkrasının İncelenmesi

Başvuru kararlarında, borçludan alacağını rızasıyla alamayan alacaklının Devlet kurumlarının yardımıyla alacağını zorla tahsil etme olanağına sahip olduğu, cebri icranın dışında borçlunun ayrıca hapisle cezalandırılmasının evrensel hukuk kuralları ile bağdaşmayacağı, özel hukuktan doğan alacaklarda tarafların birbirlerinin ödeme gücünü bilebilecek durumda oldukları ve basiretli tacir öngörüsüyle hareket etmeleri gerektiği, Avrupa Birliği ülkelerine gönderilen ve hapis cezasını içeren icra ve ödeme emirleri ile ilgili adli yardımlaşma taleplerinin kendi hukuklarında benzer suç bulunmaması nedeniyle kabul görmediği, mal beyanında bulunmama suçunu işleyen kimselere disiplin hapsi cezası verilerek seçenek yaptırımlardan yararlandırılmadıkları, bu durumun eşitsizliğe yol açtığı, yeni Ceza Muhakemesi Kanunu’nda şahsi davaya yer verilmediği ve şahsi davaların kamu davasına dönüştürüldüğü, bu nedenle İcra ve İflas Kanunu’na göre açılacak davaların da Cumhuriyet Savcılığı tarafından açılması gerektiği, mal beyanında bulunmama nedeniyle İcra ve İflas Kanunu’nda iki ayrı özgürlüğü bağlayıcı ceza öngörüldüğü, farklı uygulamaların eşitsizlik doğurduğu, bu nedenlerle de kuralın Anayasa’nın 2., 10., 11., 13., 38. ve 138. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

İtiraz konusu kuralda, müddeti içinde beyanda bulunmak üzere mazereti olmaksızın icra dairesine gelmeyen veya yazılı beyanda bulunmayan borçlunun, alacaklının şikâyeti üzerine on gün disiplin hapsi ile cezalandırılacağı, alacaklının alacağını karşılayacak miktarda malın haczedilmesi veya borcun ödenmesi halinde, bu cezanın düşeceği öngörülmüştür.

Öte yandan, İcra ve İflas Kanunu’nun 51 sayılı Yasa ile değiştirilen 76. maddesinde mal beyanında bulunmayan borçlunun, alacaklının talebi üzerine beyanda bulununcaya kadar icra mahkemesi hâkimi tarafından bir defaya mahsus olmak üzere hapisle tazyik olunacağı, ancak bu hapsin üç ayı geçemeyeceği belirtilmiştir.

Anayasa’nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti olduğu belirtilmiştir.

Hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde Anayasa ve yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğu bilincinde olan devlettir.

İcra ve İflas Kanunu’nun 337. maddesinin birinci fıkrasında ve 76. maddesinde borçlunun özgürlüğü bağlayıcı ceza ile cezalandırılmasını gerektiren eylem, mal beyanında bulunmama eylemidir. Yukarıda belirtildiği gibi hukuk devleti ve ceza hukuku ilkeleri gereği kişi aynı eylem nedeniyle birden fazla yargılanmaz ve cezalandırılmaz. İtiraz konusu kural uyarınca, müddeti içinde mazereti olmaksızın icra dairesine gelmeyen veya yazılı olarak mal beyanında bulunmayan kimse disiplin hapsi cezası ile cezalandırılmasının yanı sıra, İcra ve İflas Kanunu’nun 76. maddesine göre de mal beyanında bulunmama eylemi nedeniyle tazyik hapsi cezası ile cezalandırılabilecektir. Böyle bir olasılığın varlığı İcra ve İflas Kanunu’nun 337. maddesinde öngörülen disiplin hapsi cezasını, Anayasa’nın hukuk devleti ilkesinin düzenlendiği 2. maddesine aykırı hale getirmektedir.

Bu nedenle, 337. maddenin birinci fıkrası Anayasa’nın 2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.

Kural iptal edildiğinden Anayasa’nın 10. ve 38. maddeleri yönünden ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.

Kuralın Anayasa’nın 11., 13. ve 138. maddeleri ile ilgisi bulunmamaktadır.

3 - İcra ve İflas Kanunu’nun 5358 sayılı Yasa’nın 18. Maddesiyle Değiştirilen 346. Maddesinin Başlığının ve Birinci Fıkrasının İncelenmesi

Başvuru kararında, disiplin suçları ve disiplin suçu dışındaki suçlar hakkında ceza verip uygulayacak makamların farklı öngörüldüğü, idari yaptırımların nitelikleri ve amaçları yönünden kamusal cezalardan farklı olduğu, idari yaptırımların bizzat idari organlar tarafından verilmesi gerektiği, kamu cezalarının toplum düzenini bozan ağır ihlallerin karşılığı olarak getirildiği, disiplin cezasının bir ceza hukuku normu olmadığı, asliye ceza mahkemesi sıfatı ile icra ceza mahkemeleri tarafından verilmesinin eşitlik ilkesine uymadığı, bu nedenle Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

İtiraz konusu maddenin birinci fıkrasına göre, İcra ve İflas Kanunu’nda öngörülen disiplin veya tazyik hapsine icra mahkemesi karar verecektir. Yasakoyucu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 2. maddesi ile disiplin hapsi cezası adı altında bir ceza yaptırımı getirmiş ve İcra ve İflas Kanunu uyarınca verilen disiplin ve tazyik hapsi cezalarının da icra mahkemeleri tarafından verilmesini öngörmüştür.

Anayasa’ya ve hukukun temel ilkelerine aykırı olmamak koşuluyla toplum düzeninde yaptırım altına alınması gereken eylemlerin hangisinin idari, hangisinin ceza yaptırımına bağlı tutulacağı yasakoyucunun takdir alanı içindedir. İcra ceza mahkemesince uygulanan yaptırımlar idari nitelikte olmayıp, yargısal işlemlerdir. Dolayısıyla bunların hangi yargı merciince verileceği yukarıdaki sınırlamalar içinde yasakoyucunun takdir alanı içindedir.

Disiplin veya tazyik hapsi cezalarının mahiyeti itibarıyla idari bir ceza olmadığı açık olduğundan eşitlik karşılaştırılması yapılamaz.

Bu nedenle, Kural Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı değildir.

İptal isteminin reddi gerekir.

4 - İcra ve İflas Kanunu’nun 349. Maddesinin Birinci Fıkrasının ve Beşinci Fıkrasının İkinci Tümcesinin İncelenmesi

Başvuru kararında, 349. maddenin birinci fıkrası ile kişisel dava öngörüldüğü, oysa 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda şahsi davaya yer verilmediği, 5230 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 9. maddesi ile diğer kanunlardaki şahsi davaların kamu davasına dönüştürüldüğü, kamu davasının sadece Cumhuriyet savcısı tarafından açılabileceği, suçun tespit edilmesi ve ceza verilmesi yetkisinin Devlete ait olduğu, farklı uygulamaların eşitsizlik oluşturacağı, sanık gelmese bile duruşma yapılmasının adil yargılanma hakkının ihlali anlamına geldiği, bu nedenle öngörülen düzenlemenin Anayasa’nın 10., 36. ve 38. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

İcra ve İflas Kanunu’nun 349. maddesinin birinci fıkrasında, icra mahkemesine şikâyetin dilekçe ile veya şifahi beyanla yapılacağı, dilekçeyi veya dava beyanını alan icra mahkemesinin duruşma için hemen bir gün tayin edip şikâyetçinin imzasını alacağı ve sanığa celpname gönderileceği, tanık gösterilmişse onun da celp edileceği kurala bağlanmıştır.

Anayasa Mahkemesi’nin eşitlik ilkesi ile ilgili olarak verdiği birçok kararda belirtildiği üzere, aynı durumda olanlara aynı kuralların uygulanması halinde eşitlik ilkesine aykırılıktan söz edilemez. İcra ve İflas Kanunu’nda belirtilen suçları işleyenler ile başka yasalarda belirtilen suçları işleyenler eylemlerinin farklılığı nedeniyle aynı durumda değildirler. Bundan dolayı yasakoyucunun İcra ve İflas Kanunu’nda bazı suçlar için farklı usul getirmesi, Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz.

Öte yandan, itiraz konusu kural ile dilekçeyi alan mahkemenin duruşma için hemen gün tayin edip şikâyetçinin imzasını alması, sanığa celpname göndermesi ve tanık gösterilmiş ise onun da mahkemeye getirilmesi yasakoyucunun takdirinde olan usul kuralları olup Anayasa’ya aykırı bir yönü bulunmamaktadır.

Başvuran Mahkeme, maddenin beşinci fıkrasının son tümcesi olan “Bu suretle de bulundurulamazsa muhakeme gıyabında görülür” biçimindeki kuralın da Anayasa’ya aykırı olduğunu ileri sürmüştür.

İcra ve İflas Kanunu’nun 349. maddesinde, şikâyetçi ile sanığın mahkeme tarafından belirlenen gün ve saatte mahkemeye gelmek veya vekil göndermek zorunda oldukları, hâkimin gerektiğinde tarafların bizzat hazır olmasını isteyebileceği, sanığın başka yerde ikamet etmesi durumunda istinabe yoluyla sorguya çekileceği, sanığın, şikâyeti alanın veya istinabe edilenin hâkim huzuruna gelmemesi veya müdafi göndermemesi durumunda ve gerekli görülmesi halinde zabıta aracılığı ile getirileceği belirtilmiştir.

Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu vurgulanmıştır.

Savunma hakkı adil yargılanmanın esaslı unsurlarındandır. Yargının temel görevi ve yargılama süreci sonucunda beklenen sonuç adaletin sağlanmasıdır. Bu sonuç, haklı ve haksızın ayırt edilmesi, sakat işlemin ortadan kaldırılması, uğranılan zararın giderimi veya sanığın cezalandırılması şekillerinde ortaya çıkabilir. Usulüne uygun biçimde yapılan tebligata karşın, kendini savunmak için mahkemeye gelmeyen kişinin savunma hakkından vazgeçtiğinin kabulü gerekeceği gibi, duruşmaya fiilen gelmemek suretiyle yargılamanın devamının ve beklenen adalet ve yargısal sonucun elde edilmesine mani olunmaması gerektiği de hukuk devleti ilkelerindendir.

İtiraz konusu kural, yargılamanın sanığın gıyabında görülmesini çeşitli koşullara bağlamıştır. Öncelikle, sanığa celpname gönderilmesi, tanık gösterilmiş ise onun da mahkemeye getirilmesi gerekmektedir. Yasa her iki tarafın da belirlenen gün ve saatte mahkemeye gelmelerini zorunlu tutmuş, İcra Mahkemesine tarafların vekil aracılığı ile değil, bizzat hazır bulunmalarını da isteyebilme yetkisi vermiş, sanığın başka bir yerde ikamet etmesi halinde de istinabe yolu ile sorguya çekilmesini öngörmüştür. Sanık bildirimlere karşın icra mahkemesinin huzuruna gelmez veya müdafi göndermez ise mahkeme zabıta aracılığı ile de sanığı getirtebilecektir. Yargılamanın sanığın yokluğunda görülmesi tüm bu aşamalardan geçildikten sonra gerçekleştirilebilecektir. Sanığın usulüne uygun olarak yapılan bildirimlere karşın mahkemeye gelmemesi veya avukat göndermemesi, duruşmada hazır bulunma hakkından vazgeçtiği anlamına gelir. Bu nedenle, itiraz konusu kural Anayasa’ya aykırı görülmemiştir.

Kural, Anayasa’nın 10. ve 36. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.

Kuralın Anayasa’nın 38. maddesi ile ilgisi görülmemiştir.

B - İptal Kararının Yürürlüğe Gireceği Gün Sorunu

Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında, “Kanun, kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez” denilmekte, Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 53. maddesinin dördüncü fıkrasında da bu kural tekrarlanmaktadır. Maddenin beşinci fıkrasında ise Anayasa Mahkemesi’nin, iptal halinde meydana gelecek hukuksal boşluğu kamu düzenini tehdit veya kamu yararını ihlâl edici mahiyette görmesi halinde yukarıdaki fıkra hükmünü uygulayacağı belirtilmiştir.

İcra ve İflas Kanunu’nun 31.5.2005 günlü, 5358 sayılı Yasa ile değiştirilen 337. maddesinin birinci fıkrasının iptaline karar verilmesinin doğuracağı hukuksal boşluk, kamu yararını ihlal edici nitelikte olduğundan gerekli düzenlemelerin yapılması amacıyla iptal kararının, Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.

VII - SONUÇ

A- 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (L) bendinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,

B- 9.6.1932 günlü, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun;

1- 31.5.2005 günlü, 5358 sayılı İcra ve İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 7. maddesiyle değiştirilen 337. maddesinin birinci fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,

2- 5358 sayılı Yasa’nın 18. maddesiyle değiştirilen 346. maddesinin, başlığının ve birinci fıkrasının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,

3- 349. maddesinin birinci fıkrasının ve beşinci fıkrasının ikinci tümcesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,

C- İptal edilen fıkranın doğuracağı hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden, Anayasa‘nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 2949 sayılı Yasa’nın 53. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları gereğince iptal hükmünün, KARARIN RESMÎ GAZETEDE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK BİR YIL SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE,

28.2.2008 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Old 21-04-2008, 11:37   #60
caner87

 
Varsayılan

son durum nedir? kafam gerçekten çok karışık vaziyette!!
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
mal beyanında bulunmama avslh Meslektaşların Soruları 12 13-03-2008 16:25
mal beyanında bulunmama ideal hukuk Meslektaşların Soruları 7 03-05-2007 16:16
Mal Beyanında Bulunmama burak Hukuk Soruları Arşivi 22 16-09-2006 17:01
Mal Beyanında Bulunmama glossator Meslektaşların Soruları 5 17-04-2002 21:36
Mal Beyanında Bulunmama İlgili Hukuk Soruları Arşivi 1 12-02-2002 01:38


THS Sunucusu bu sayfayı 0,13742805 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.