Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Kesin Hüküm, Husumetten ret

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 23-01-2013, 15:12   #1
mduranauhf

 
Varsayılan Kesin Hüküm, Husumetten ret

Herkese iyi çalışmalar.
Dava değerini 100 TL olarak gösterdiğimiz bir kamulaştırmasız el atma davasında, mahkeme tarafından Husumetten Davanın reddine karar verilmiştir. Davalının husumet itirazı olmayıp, davanın husumetten reddi de doğru değildir. Davalı, husumetin kendisinde olduğunu kabul etmektedir. KAldı ki bu konuda örnek içtihatlar da var.
Buradaki sorun, bedel yönünden verilen kararın kesin omasıdır.
Husumetten reddine dair yerel mahkeme tarafından verilen kesin kararı temyiz edebilir miyiz?
Old 23-01-2013, 17:19   #2
Av.Dursun KARACA

 
Varsayılan

Dava belirsiz alacak, kısmi dava türünde mi açıldı? Yoksa tam dava şeklinde mi? Buna göre değerlendirmek gerekmez mi?
Old 24-01-2013, 09:32   #3
sebepsiz zenginleşme

 
Varsayılan

Ben tam anlayamadım soruyu biraz daha açık sorarmısınız davalıyı yanlış mı belirttiniz davalı kısmı olayını açarmısınız İsmail Ercanın kitabından alıntı yaparak sorunuza cevap vermeye çalışacağım bir kişinin belli bir davada davalı sıfatını haiz olup olmadığı şeklinde nitelendirilen sıfatın(husumetin)ileri sürülme zamanı yasa ile kabul edilenbir ilk itiraz olmadığı gibi davalı tarafından ileri sürülmesi gerekli bir defide değildir.Davanın her aşamasında ileri sürülmesi mümkün veya mahkemece öğrenildiği taktirde resen dikkate alınması gerekli hukuksal bir durumdur.Taraf sıfatının yokluğu dava dosyasından anlaşılıyorsa mahkemece kendiliğinden resne dikkate alınır HGK 25/03/1953 E4/147 K.35
Old 24-01-2013, 10:38   #4
olcayhukuk

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım,

Zaman kaybetmeyi önlemek bakımından size pratik bir yol önereceğim. Zira temyize gitmeniz size zaman kaybettirir. Kahkeme husumey yönünden davayı redderken husumetin kime tevcih edileceğini de göterecektir.
Bence kararı kesinleştirin ve bu davadaki davalı ile birlikte diğer mahkemenin gösterdiği idari birime de dava açın.. Davanın ıslahı aşamasında tek davalı yönünden davayı ıslah ederek masraf vekalet ücreti külfetine de girmezsiniz diye düşünüyorum...
Old 28-01-2013, 16:49   #5
mduranauhf

 
Varsayılan

Tüm cevaplar için teşekkür ederim öncelikle.
Sayın Dursun Karaca, dava belirsiz alacak davası şeklinde açıldı. Kamulaştırmasız el atma davası, Belirsiz alacak, 100 TL dava değeri.

Sayın sebepsiz zenginleşme, husumet konusunu mahkeme her aşamada değerlendirebilir. Bu hususta zaten bir çekişme yok. Biz davayı doğru hasma yönelttik ancak mahkeme değerlendirmede hataya düşerek davanın husumetten reddine karar verdi. Mahkeme hakimi de, şu anda sunmuş olduğumuz belge ve örnek içtihatlara göre davanın doğru hasıma karşı açıldığını farketmiş durumda, ama ne yapabileceğimiz ve nasıl düzeltebileceğimiz konusunda sıkıntı var.

Sayın Olcayhukuk, mahkeme husumetin kime yönlendireceğini gösterdi. Ancak gösterdiği hasım, doğru hasım değil. YArgıtay 8. HD nin de bu konuda çok açık bir kararı var. Doğru hasımın, bizim davayı yölenttiğimiz hasım olduğu çok açık ve net ortada. Bu aşamada kararı kesinleştirip daha sonra mahkemenin yönelttiği hasıma dava açmamız durumunda, bu defa yine husumet itirazında bulunacaklar ve doğru bir itiraz olacağı için yine husumetten davanın reddine karar verilecektir.
Old 28-01-2013, 19:46   #6
gamze tuna

 
Varsayılan

bence yapılacak teş şey kanun yararına bozma talep etmeniz.çünkü şuan temyiz edemezsiniz karar kesin.tüm dava değeri üzerinden dava açamazsınız kesin hüküm var.bir hakkın açıkça hukuka aykırı olduğu durumlarda ve kararın kesin olduğu durumlarda kanun yararına bozmaya gidilebilir.bu konuyu bir araştırın bence.
Old 29-01-2013, 10:20   #7
av__emrah

 
Varsayılan

Kararı inceleyin,size yardımcı olacağını düşünüyorum.



T.C. YARGITAY

9.Hukuk Dairesi
Esas: 2008/25343
Karar: 2010/16169
Karar Tarihi: 03.06.2010


ALACAK DAVASI - İŞÇİ ALACAKLARININ ÖDENMESİ İSTEMİ - KESİN DELİL BULUNAN BİR KONUDA MAHKEMECE YENİDEN ARAŞTIRILMA VE İNCELEME YAPILMASININ MÜMKÜN OLMAMASI

ÖZET: Kesin delil bulunan bir konuda, mahkemece bu yönün doğruluğunun yeniden araştırılması ve inceleme konusu yapılması hukuken mümkün değildir. Ek davaya bakan mahkeme kısmı dava sonunda verilen hükmün tespite ilişkin bölümü ile bağlıdır. Kamu düzeni ile ilgili olan bu hususun resen göz önünde tutulması gerekmektedir.

(1086 S. K. m. 236, 237, 287, 337, 427) (2709 S. K. m. 138) (ANY. MAH. 02.06.1989 T. 1988/36 E. 1989/24 K.) (YİBK. 19.10.1990 T. 1990/3 E. 1990/5 K.) (YHGK. 05.06.1991 T. 1991/5-215 E. 1991/342 K.)

Dava: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 6.5.2008 tarih ve 2008/70073 sayılı yazısı ile davacı Orhan Karataş ile davalı Klavye Giyim San. ve Tic. Ltd. Şirketi arasındaki alacak davasına ilişkin olup, temyiz edilmeksizin kesinleşen Ankara 10. İş Mahkemesinin 30.7.2007 gün ve 2007/415 E. 2007/477 K. sayılı ilamının kanun yararına bozulması talep edilmekle;

Dava dosyası ve talep yazısı incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Karar: Davacı Orhan Karataş vekili tarafından Klavye Giyim Sanayi ve Ticaret Limited Şirketine karşı açılan ek davada, Ankara 15. İş Mahkemesi’nin 2003/520 Esas sayılı dosyası üzerinden yürütülen dava sonunda kıdem tazminatı yönünden taleple bağlı kalınarak kabul ve fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmasına karar verildiği belirtilerek bilirkişi raporunda 252.38 YTL olarak hesaplanan kıdem tazminatından bakiye 52,38 YTL’lik alacağın faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesi istenilmiştir.

Davalı vekili tarafından davanın reddi istenmiş ve karşı dava açılmıştır. Karşı davada, Ankara 15. İş Mahkemesi’nin 2003/520 Esas, 2007/210 Karar sayılı hükmü gereğince icra takibi yapıldığı belirtilerek, davacı Orhan Karataş'ın 21.11.2002 tarihinde işten ayrılmasından sonra 25.11.2002 tarihinde imzaladığı ibranamenin göz önünde bulundurulması suretiyle 147.473.200 YTL alacağın yasal faiziyle birlikte davacı karşı davalıdan tahsiline karar verilmesi istenilmiştir.

Mahkemece yapılan yargılama sonunda, söz konusu ibranamenin Ankara 15. İş Mahkemesi’nin 2003/520 Esas sayılı dosyasına da delil olarak sunulduğu, ancak Mahkeme tarafından tartışılıp değerlendirmeye alınmadığı gerekçesiyle asıl davanın reddine, karşı davanın kabulü ile mahsup işlemi yapıldıktan sonra bakiye 84,00 YTL'nin davacı karşı davalıdan alınıp davalı-karşı davacıya verilmesine karar verildiği ve hükmün miktar itibariyle kesin olduğu anlaşılmıştır.

Kesin hükmün amacı kişiler arasındaki uyuşmazlıkların kesin bir biçimde çözümlenmesidir. Bu amacın gerçekleşmesinde, hem kişilerin hem de Devletin yararı vardır. Çünkü kişiler, aralarındaki uyuşmazlığın kesin bir biçimde sonuçlanması için dava sırasında bütün olanaklarını kullanırlar ve dava sonucunda verilecek kararla artık, bu uyuşmazlığın sona ermesini isterler. Bu açıdan, Devletin de menfaati söz konusudur. Çünkü Devlet, mahkemelerin sınırsız bir biçimde aynı uyuşmazlık (dava) ile, sürekli ve yinelenerek meşgul edilmesini istemez.

Kesin hüküm, hem kişiler, hem de devlet için hukuksal durumda istikrar sağlar. Hukuksal güvenlik ve yargı erkine güven, kesin hüküm kurumu ile sağlanır.

Kesin hüküm ikiye ayrılır. Bunlar şekli anlamda kesin hüküm ve maddi anlamda kesin hükümdür.

Şekli anlamda kesin hüküm, sözü edilen karara karşı artık bütün olağan yasa yollarının kapandığı anlamına gelir. Şekli anlamda kesin hükmün amacı, davanın sona erdirilmesine hizmet etmektir. Bir son karar, şekli anlamda kesinleşince, yanların o davada izledikleri amaç gerçekleşmiş olur. Bazı son kararlar verildikleri anda kesindirler. (Örneğin 20.6.1996 tarihinde kabul edilen 4145 sayılı yasa gereğince HUMK. m. 427'de yapılan değişiklikle 1.1.2000 tarihinden itibaren miktar ve değeri 40.000.000. TL. yi geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin verilen son kararlar kesindir. Bu kararlara karşı herhangi bir olağan yasa yoluna başvurulamaz)

Yasa yolu açık olan bir karar, yasa yoluna başvurma süresi geçmekle de kesinleşir. Öte yandan, temyiz yolu açık olan bir karar temyiz edilip sonuçta onanmış ve karar düzeltme süresi geçirilmişse, ya da karar düzeltme istemi de reddedilmişse veyahut yasa yoluna başvurmaktan feragat edilmişse verilen hüküm şekli anlamda kesinleşir.

Bir hüküm bir kere şekli anlamda kesinleşirse, artık bu hükme karşı, olağan yasa yollarına başvurulamaz. Bununla birlikte bir kararın maddi anlamda kesinleşmesi için öncelikle şekli anlamda kesinleşmesi gerekir.

Diğer yandan, maddi anlamda kesin hüküm, yargısal kararlara tanınan hukuksal gerçeklik niteliğidir. Maddi anlamda kesin hüküm sayesinde, mahkeme kararlarına güven duyulması ve bu kararların uygulanması, yanlar arasındaki uyuşmazlığın bütün bir gelecek için son bulması, çelişik kararlar verilmesine engel olunması, toplumsal yaşam için zorunlu olan hukuksal istikrarın sağlanması amaçlanır.

Maddi anlamda kesin hükmün koşulları HUMK. m.237 de açıklanmıştır. Bunlar; dava konularının (müddeabihlerinin), dava nedenlerinin ve yanlarının aynı olmasıdır.

Buna karşılık, birden fazla kişi aynı davayı açma yetkisine sahip iseler, bunların birinin açtığı davada verilen kararın, diğerinin açtığı davada kesin hüküm oluşturmazsa da, güçlü delil oluşturacağı belirgindir.

Kesin hüküm, yanların cüzi ve külli haleflerini (özel ya da genel ardı) bağlar. Bunun gibi kesin hüküm tüm yargısal organları da bağlar. Artık, hiçbir mahkeme aynı konuyu yeniden inceleyip, farklı yönde yeni bir karar veremez.

Yasama ve yürütme organları ile yönetim, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve yönetim, mahkeme kararları hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez. (Anayasa m. 138, IV) Dolayısıyla kesin hüküm, sonradan çıkarılan bir yasa ile değiştirilemez, ortadan kaldırılamaz. (Anayasa Mahkemesi’nin 2.6.1989 gün ve 1989/36-24 sayılı ilamı (R.G. 28.9.1989 gün ve 20.296 sayılı, sayfa 17 vd) 19.10.1990 gün ve 1990/3-5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı (R.G. 22.2.1991 gün ve 20.794 sayılı sayfa: 35 vd), HGK.nun 5.6.1991 gün ve 1991/5-215 E. ve 342 K. sayılı ilamı) (Prof. Dr. Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü Altıncı Baskı, 2001 cilt V sayfa 4980 vd.)

Kesin hüküm itirazı, davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemece yargılamanın her aşamasında kendiliğinden dikkate alınır.

Bu bağlamda kesin delil ise, yanları ve hakimi bağlayan, bu tip delillerle kanıtlanan olayın hukuksal doğru olarak kabul edilmesi gereken delillerdir. Hakimin kesin delilleri takdir yetkisi yoktur. Bu biçimde ispatlanan hususu doğru kabul etmek zorundadır.

Hukukumuzda kesin deliller sınırlı olup bunlar, ikrar (HUMK. m. 236), senet (HUMK. m. 287), yemin (HUMK. m. 337) ve kesin hükümdür. (HUMK. m. 237) Yukarıda kesin hükmün de kesin delil oluşturabileceği açıklanmıştır. (Prof. Dr. Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü Altıncı Baskı 2001 ciltli S: 2034 vd)

Somut uyuşmazlıkta; Ankara 15. İş Mahkemesi’nin 2003/520 Esas, 2007/210 Karar sayılı dosyasında kıdem tazminatına ilişkin talep kısmi bir dava olup fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmuştur.

Kısmi dava hakkında verilen kararın kısmi dava konusu yapılan alacak kesimi için kesin hüküm teşkil ettiği şüphesizdir. Kısmi dava sonunda davalının borcunu ödemeye mahkum edilmesi veya kısmi davanın tamamen veya kısmen reddine karar verilmiş olması halinde taraflar arasındaki borç ilişkisinin varlığı veya yokluğu da tespit edilmiş olur ki, bu tespit borç ilişkisinin tümünü kapsar. Bu nedenle kısmi dava sonunda verilen ve kesinleşen kararın tespite ilişkin bölümü, sonradan açılan ek davada kesin delil oluşturur.

Kıdem tazminatına ilişkin kısmi davanın tamamının kabulüne ilişkin olan Ankara 15. İş Mahkemesi’nin 2003/520 Esas, 2007/210 Karar sayılı hükmü, sonrada açılan ek davada kesin delil teşkil etmektedir. Anılan hüküm ile, işçinin kıdem tazminatı isteme hakkının varlığı saptanmış ve davalı işverenin davacıya kıdem tazminatı ödemekle yükümlü olduğu tespit edilmiştir.

Kesin delil bulunan bir konuda, mahkemece bu yönün doğruluğunun yeniden araştırılması ve inceleme konusu yapılması hukuken mümkün değildir. Ek davaya bakan mahkeme kısmı dava sonunda verilen hükmün tespite ilişkin bölümü ile bağlıdır. Kamu düzeni ile ilgili olan bu hususun resen göz önünde tutulması gerekmektedir.

Mahkemece söz konusu kesin delilin varlığına rağmen anılan ibranameye geçerlilik tanınması suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı bulunmuştur.

Sonuç: Bu nedenle Yargıtay C. Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine atfen düzenlediği tebliğname yerinde görülmekle Ankara 10. İş Mahkemesi’nin 30.07.2007 tarih ve 2007/415-Esas, 2007/4777 Karar sayılı kararının sonuca etkili olmamak üzere BOZULMASINA, dosyanın gereği için Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.06.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.


-------------------------------------------------------------------
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2011/5-210
K. 2011/355
T. 25.5.2011
• KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA NEDENİYLE TAZMİNAT TALEBİ ( Yerel Mahkemece Husumet Sorunu Çözülmeden Uzlaşma Teklif Edilemeyeceği Yönünde Karar Verildiği – Özel Dairece Esasa İlişkin Değerlendirme Yapıldığı/Husumete İlişkin İnceleme Yapılması Gereği )
• HUSUMET ( Kamulaştırmasız El Atma Nedeniyle Tazminat Talebi/Yerel Mahkemece Husumet Sorunu Çözülmeden Uzlaşma Teklif Edilemeyeceği Yönünde Karar Verildiği – Özel Dairece Esasa Değil Husumete İlişkin İnceleme Yapılacağı )
• MADDİ HATA ( Kamulaştırmasız El Atma Nedeniyle Tazminat Talebi/Yerel Mahkemece Husumet Sorunu Çözülmeden Uzlaşma Teklif Edilemeyeceği Yönünde Karar Verildiği – Özel Dairece Husumete İlişkin İnceleme Yapılması Gereği )
2942/m.Geç.6
ÖZET: Dava; kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece husumet sorunu çözülmeden Kamulaştırma Kanunu’nun geçici 6. maddesi uyarınca taraflara uzlaşma teklif edilemeyeceği gerekçesi ile önceki hükümde direnilmiştir. Özel Dairece maddi hata sonucu, esasa ilişkin bir red kararı varmış gibi değerlendirme yapılarak, Kamulaştırma Kanunu’nun geçici 6. maddesine işaretle karar bozulmuş; husumet yönünden ise herhangi bir inceleme ve değerlendirme yapılmamıştır. Bu haliyle bozmanın açıkça maddi hataya dayalı olduğu ve davacı yanın temyiz itirazlarını karşılamadığı belirgindir. Dosya yeniden incelenmesi için özel daireye gönderilmelidir.

Hemen belirtmelidir ki, mahkemenin pasif husumetten davanın reddine ilişkin kararı davacı tarafça temyiz edilmiş; sadece bu husus temyiz nedeni olarak bildirilmiştir.

Özel Dairece bu husus gözden kaçırılarak maddi hata sonucu, esasa ilişkin bir red kararı varmış gibi değerlendirme yapılarak, Kamulaştırma Kanunu’nun geçici 6. maddesine işaretle karar bozulmuş; husumet yönünden ise herhangi bir inceleme ve değerlendirme yapılmamıştır. Bu haliyle bozmanın açıkça maddi hataya dayalı olduğu ve davacı yanın temyiz itirazlarını karşılamadığı belirgindir.

Bilindiği üzere usul kuralları ( görev konusu, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hata ) kamu düzeni ile doğrudan bağlantılı olup, taraflar yararına usulü kazanılmış hak oluşturmamaktadır. ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15.03.1972 gün ve 1968/1-277-176, 01.03.1995 gün ve 1995/7-641-117, 23.01.2002 gün ve 2001/1-1010-2002/1, 12.07.2006 gün ve 2006/4-519-527 sayılı kararları, Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü-2001 Baskı, cilt 5, sayfa 4771 vd. )

O halde, temyiz edilmiş olmasına rağmen dairece husumet konusunun incelenmemiş olması açık bir maddi hata olarak kabul edilmeli; üzerinde dairece karar verilmemiş bir hususta direnme de söz konusu olamayacağından Hukuk Genel Kurulunca bu aşamada yapılacak bir inceleme bulunmamakla, davacının maddi hata nedeniyle incelenmemiş olan temyiz itirazları incelenmek üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan gerekçeyle, maddi hataya dayalı Özel Dairenin 05.07.2010 gün ve 2006/10628-13278 K. sayılı kararının kaldırılarak, maddi hata nedeniyle incelenmemiş olan davacılar vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 5.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 25.05.2011 gününde oybirliği ile karar verildi.

-----------------------------------------------------------------------------------------
Old 29-01-2013, 11:39   #8
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Varsayılan

Alacağın bir kısmı dava edilmişse, temyiz sınırı alacağın tamamına göre belirlenir. HUMK 427. madde.

Temyiz edilmesinde yarar görüyorsanız, süresi içinde temyiz edebilirsiniz diye düşünüyorum. Temyiz isteminin reddi gelirse, onu da temyiz ediniz.

Alıntı:
Yazan 9.Hukuk Dairesi
Esas: 2010/13499
Karar: 2010/11849

Mahkemece 04.02.2010 tarihinde verilen karar davacı vekilince temyiz edilmiş, ancak ek kararla hükmedilen miktar kesinlik sınırı altında kaldığından davacının temyiz dilekçesinin reddine karar verilmiştir.

Miktar ve değeri temyiz kesinlik sınırını aşmayan taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar HUMK.’un 427/A maddesi uyarınca temyiz edilemez. Kesinlik sınırı kamu düzeni ile ilgilidir. Temyiz kesinlik sınırı belirlenirken yalnız dava konusu edilen taşınır malın veya alacağın değeri dikkate alınır. Faiz, icra (inkar) tazminatı, vekalet ücreti ve yargılama giderleri hesaba katılmaz

Alacağın bir kısmının dava edilmiş olması halinde, kısaca kısmi davada kesinlik sınırı dava edilen miktara göre değil, alacağın tamamına göre belirlenir.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 06.06.1975 gün ve 1975/6-8 sayılı içtihadında, 5521 sayılı yasada açık düzenleme olmamakla birlikte, bu yasanın 15. maddesindeki düzenleme gereği HUMK.’un 426/A maddesindeki kesinlik sınırının iş mahkemelerinde verilen kararlarda da uygulanması gerektiği, grup halinde açılan davaların salt iş mahkemelerine özgü bir dava türü olmadığı, bu nedenle seri olarak açılan davalarda her dosya için kesinlik sınırına bakılması gerektiği açıkça belirtilmiştir.

Karar: Somut uyuşmazlıkta davacı fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak alacağın bir kısmını dava ettiğinden kesinlik sınırı dava edilen miktara göre değil, alacağın tamamına göre belirlenir. Davacının dava konusu alacağının tamamı mahkemece belirlenmiş değildir. Buna göre kararın kesinliğinden söz edilemeyeceğinden ek kararın kaldırılmasına karar verildi. Dava dosyası için Tetkik Hakimi M. Göçer tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Davacı işçi davalı belediye hakkında açtığı bu davada, işyerinde çalıştığı dönemde 3417 sayılı yasa uyarınca tasarruf kesintisi ile işveren katkı payı ödemesinin yapılmadığını ileri sürerek, tasarruf teşvik ve nema alacağı isteklerinde bulunmuştur.

Davalı işveren; husumet itirazında bulunmuştur.

Mahkemece; sorumluluğun Hazinede olduğu gerekçesi ile davanın husumet yokluğundan reddine karar verilmiştir.

Tasarruf teşvik ve nema alacaklarından sorumluluk konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.

Tasarruf teşvik kesintisi ve katkı payı ödemeleri, 18.3.1988 tarihinde yürürlüğe giren 3417 sayılı yasa ile öngörülmüş, anılan yasanın 6. maddesine göre anılan ödemelerin ilgili adına açılacak banka hesabına yatırılmaması durumunda, Sosyal Sigortalar Kurumunun tahsil görevinin olduğu açıklanmıştır.

3417 sayılı yasa 24.4.2003 tarih ve 4853 sayılı yasa ile yürürlükten kaldırılmış ve sözü edilen yasanın 7. maddesinde, <3417 sayılı Kanunun mülga 2 nci maddesi kapsamındaki hak sahipleri tarafından bu Kanun kapsamına giren alacaklarla ilgili olarak yargı mercilerine açılmış ve devam eden davalar ile icra takipleri hakkında bu Kanun hükümleri uygulanır> şeklinde kurala yer verilmiştir. 4853 sayılı yasanın 8. maddesinde ise, tasarruf teşvik kesintileri ile katkı paylarını süresinde işverence yatırılmaması halinde, Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından primlerin tahsiline ilişkin hükümler çerçevesinde tahsil edileceği açıklamıştır.

4853 sayılı Kanuna 26.12.2006 tarihinde 5568 sayılı eklenen ek madde 1 hükmü doğrultusunda, tasarruf teşvik hesaplarına dair tüm varlık ve yükümlülükler 31.12.2007 tarihi itibarıyla Hazineye devredilmiş durumdadır. Anılan hükümde, <Mülga 9/3/1988 tarihli ve 3417 sayılı Kanunla kurulan ve bu kapsamda hak sahiplerine yapılacak ödemelere ilişkin usul ve esasları belirlemek üzere 24/4/2003 tarihli ve 4853 sayılı Kanunla tasfiye edilen Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabına ait tüm varlık ve yükümlülükler, 31/12/2007 tarihine kadar Hazineye devrolunur. Devre ilişkin hususları belirlemeye Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir. Devir tarihinden sonra hak sahiplerine yapılacak her türlü ödeme, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi kayıtları esas alınarak Banka tarafından gerçekleştirilir. Bu ödemelere ilişkin bilgi ve belgelerin Hazine Müsteşarlığına iletilmesini takiben söz konusu ödeme karşılığı tutarlar Müsteşarlık bütçesine bu amaçla konulacak ödenekten karşılanmak suretiyle hak sahibine ödenmek üzere Bankaya aktarılır. Konusu suç teşkil eden fiillerden kaynaklanan ödemeler hariç hak sahiplerine fazla ödeme yapıldığının tespiti halinde, bu tutarların tahsilinden vazgeçilerek terkin edilir ve Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi yönünden gerçekleşmiş ödemelere ilişkin tüm hak ve yükümlülükler kendiliğinden sona erer> şeklinde kurala yer verilmiştir.13.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5393 sayılı Belediye Kanunu Geçici 5. maddesinde yer alan <Belediyeler ve bağlı kuruluşları ile sermayesinin yüzde ellisinden fazlası belediyelere ait şirketlerin, 31.12.2004 tarihi itibariyle kamu kurum ve kuruluşlarından olan kamu ve özel hukuka tâbi alacakları, bunların diğer kamu kurum ve kuruluşlarına olan borçlarına karşılık olmak üzere 31.12.2005 tarihine kadar takas ve mahsup edilir. Bakanlar Kurulu bu süreyi altı aya kadar uzatmaya yetkilidir. Bu madde kapsamındaki alacak ve borç ifadesi bu alacak ve borçlara ilişkin fer'ileri ve cezaları da kapsar. Yukarıda açıklanan kapsamda yer alan kuruluşların takas ve mahsup işlemine konu olan veya olmayan borçları, genel bütçe vergi gelirlerinden her ay ayrılacak paylarının yüzde kırkını geçmemek üzere kesinti yapılarak tahsil edilmektedir. Bu noktada sözü edilen kurum ve kuruluşlar bakımından Sosyal Güvenlik Kurumuna olan tasarruf teşvik kesintisi ve katkı paylarını da içeren borçların yeniden yapılandırılmasının gerçekleşip gerçekleşmediği ve bu konuda Hazine Müsteşarlığı ile uzlaşma yoluna gidilip gidilmediği hususu sorumluluğun belirlenmesi bakımından önemlidir.

Uzlaşma kapsamında tahsil edilecek tasarruf teşvik kesintisi ile katkı payını tahsil eden tasarruf teşvik kesintisi, işveren katkı payı ve bunların neması işçiye ait bir hak olsa da; yasa gereği, işverenden tahsil yükümü Sosyal Sigortalar Kurumuna ait olmakla, Kurum tarafından tasarruf teşvik kesintisinin uzlaşma kapsamında tahsiline başlanmış olması halinde işverenin yükümlülüğünün devam ettiğinden söz edilemez. Aksi halde, davalı belediyenin aynı borç sebebiyle mükerrer şekilde sorumluluğuna gidilmiş olur.

Hal böyle olunca, 5393 Sayılı Kanunun 5. maddesi kapsamında uzlaşma kapsamına alınan tasarrufu teşvik kesintisi, katkı payı ve nema alacaklarından sorumluluğun Sosyal Güvenlik Kurumu ve Hazineye ait olduğu kabul edilmelidir (Yargıtay HGK 23.12.2009 gün 2009/9-480 E, 2009/596 K.). Bu durumda, uzlaşma kapsamına alınan borç miktarı kadar sorumluluk işveren yönünden kalkacağından husumetin Hazineye yöneltilmesi gerekir.

Davalı işveren tarafından T.C. Ziraat Bankasına yatırılan tasarrufu teşvik kesintisinin bulunması halinde ise, hesapta bulunan tasarrufu teşvik kesintisi ve nemasından tarafların sorumlu olmayacağı göz önünde bulundurulmalıdır.

Yerel mahkemece, yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde inceleme ve değerlendirmede bulunmak suretiyle özellikle davalı belediyenin 5393 Sayılı Kanunun 5. maddesi anlamında uzlaşma yoluna gidip gitmediği araştırılmalı dava konusu tasarrufu teşvik kesintisi, katkı payı ve nema alacaklarından Hazine Müsteşarlığının ve Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumlu olup olamayacağı belirlenmeli, buna göre sonuca gidilmelidir. Belirtilen gerekçelere göre anılan yasa uyarınca uzlaşma yoluna gidilmemiş ise davalı işverenin sorumluluğu kabul edilmelidir. (Dairece benimsenen HGK. nun 23.12.2009 tarih ve 2009/480-596 sayılı kararı bu yöndedir.) Eksik incelemeyle karar verilmesi hatalı olup kararın bu yönden bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 21.04.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.
Alıntı:
Yazan Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2005/9-117
Karar: 2005/151
Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Adana 1. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 18.03.2003 gün ve 2001/621-2003/318 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine,

Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 24.05.2004 gün ve 2004/12134-12504 sayılı ilamı ile;

("... 1- Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Mahkemece karara dayanak yapılan bilirkişi raporunda ücret bordrolarının ihtirazı kayıtsız imzalanmış olduğu gerekçesiyle davacının hafta tatili ücreti hakkında hesaplama yapılmamıştır. İmzalı bordroların hafta tatili yönünden işçiyi bağlaması ancak o bordroda hafta tatili ücretine ilişkin tahakkuka yer verilmiş olması halinde mümkündür. Dosyada mevcut ücret bordolarında anılan şekilde bir tahakkuka yer verilmiş değildir. Bu nedenle tanık anlatımları bir değerlendirmeye tabi tutularak davacının hafta tatili çalışma süresi belirlenmeli ve sonucuna göre alacak hakkında hüküm kurulmalıdır.

3- Davacının fazla mesai ücret talebi mahkemece kabul edildiği ne göre hizmet akdinin, feshine dayanak 28.4.2001 tarihinde fiili olarak işi bırakmasına gerekçe gösterdiği olgular gerçekleşmiş bulunduğundan 30.4.2001 tarihli fesih iradesinin 1475 Sayılı İş Kanununun 16/II-d maddesi uyarınca haklı olarak kabul edilerek kıdem tazminatı isteminin hüküm altına alınması gerekirken yazılı şekilde reddi hatalıdır...") gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, işçilik alacaklarının ödetilmesi istemine ilişkindir.

A- DAVACI İSTEMİNİN ÖZETİ: Davacı M. A. vekili, 08.06.2004 günlü dava dilekçesinde özetle, davacının davalıya ait işyerinde 02.11.1998 tarihinde elektrik tesisatçısı olarak asgari ücretle çalışmaya başladığını, davalının kendisine hakaret ve küfür etmesi, son 4 ayda maaşını düzenli olarak ödememesi sebebiyle davacının işyerini terk etmek zorunda kaldığını; söz konusu dönemde davacının her gün 12 saatin üzerinde çalıştığını, bu nedenle fazla çalışma alacağı bulunduğunu, hafta sonu tatillerinde, resmi ve dini bayramlarda, yıllık izinlerde de çalıştırıldığını ileri sürerek; fazlaya ilişkin hak saklı kalmak kaydıyla, hak kazanıldığı halde ödenmeyen, kıdem tazminatı, fazla çalışma ücreti, hafta sonu çalışma ücreti, yıllık izin alacağı, resmi bayramlar çalışması alacağı ve dini bayramlar çalışması alacağı ve ücret alacağı olmak üzere toplam 774.000.000. TL.nin faiziyle birlikte ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

B- DAVALI CEVABININ ÖZETİ: Davalı M. T. Ç. vekili, 13.07.2001 günlü cevap dilekçesinde özetle, davacının kendisine verilen görevi yerine getirmek üzere 27.04.2001 tarihinde işyerinden ayrıldığını, daha sonra işyerleri görevlilerinden birini telefonla arayarak işten ayrıldığına dair beyanda bulunduğunu; iş başı yapmaması üzerine 01.05.2000 tarihli ihtarnameyle, işe gelmeme mazeretini belgelendirmesinin istenildiğini, aksi takdirde iş akdinin feshedileceği ihtar edildiğini; davacının buna icabet etmemesi nedeniyle iş akdinin kendi haksız eylemi ile son bulduğunu, çalışma süresine ilişkin tüm haklarının kendisine ödendiğini, ihbar tazminatı ödemekten kurtulmak için eldeki davayı açtığını savunarak davanın reddini istemiştir.

C- YEREL MAHKEME KARARININ ÖZETİ: Yerel Mahkeme; kendisine verilen görevi yapmak üzere 27.04.2001 tarihinde işyerinden ayrılan ve daha sonra işyerini telefonla arayarak işten ayrıldığını bildiren davacının, ihtarnameye rağmen işe gelmeme mazeretini belgelemesi üzerine, iş akdinin davalı işveren tarafından 1475 sayılı kanunun 17/II-f maddesi gereğince haklı olarak feshedildiği, feshin haklı olması nedeniyle davacının kıdem ve ihbar tazminatı isteyemeyeceği, ücretlerinin dört aydır geç ödendiğine dair davacı iddiasının da kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, davacının kanıtlanan 92.132.640 TL. ücret alacağı, 33.217.688 TL. resmi bayram çalışması, taleple bağlı kalınarak 12.000.000 TL. izin ücreti ve 130.000.000 TL. fazla mesai alacağı olmak üzere toplam 267.350.328 TL.nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte ödetilmesine, kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı ile fazlaya ilişkin ücret ve bayram çalışması alacağı istemlerinin reddine karar vermiştir.

D- TEMYİZ EVRESİ BOZMA VE DİRENME: Davacı vekilince temyiz edilen karar Özel Dairece yukarıdaki gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkeme gerekçesini tekrar ederek önceki kararında direnmiş, direnme kararını davacı vekili temyiz etmiştir.

E- MADDİ OLAY: Davacı, davalıya ait işyerinde 02.11.1998 tarihinde işe başlamış, davalıya gönderdiği 30.04.2001 günlü ihtarnamede, işyerinde tedirgin edilmesi nedeniyle kendi isteğiyle 28.04.2001 tarihinde iş akdini feshettiğini bildirip, tüm yasal alacaklarının ödenmesini istemiş; davalının 01.05.2001 tarihli ihtarnamesine rağmen devamsızlığının haklı bir sebebe dayandığını belgelendirmemiş, davalı, buna dayanarak 08.05.2001 tarihli ihtarnameyle, 1475 sayılı İş kanununun 13. maddesi gereğince işin ihbarsız olarak terk edilmesinden dolayı, davacıdan ihbar tazminatı istemiştir.

F- GEREKÇE:

a- Ön Sorun Yönünden:

Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında öncelikle, direnme kararının miktar itibariyle temyizinin mümkün olup olmadığı, ön sorun olarak incelenmiştir.

Ön sorun yönünden belirtilmelidir ki; dava, fazlaya ilişkin hak saklı tutularak, çeşitli kalemlerden oluşan toplam 774.000.000 TL. işçilik alacağının ödetilmesi istemiyle açılmış, davacının hak kazandığı toplam alacak tutarı bilirkişice 959.320.792 TL. olarak hesaplanmış, Yerel Mahkeme toplam alacağın bu miktarda olduğunu benimsemiş, bazı kalemler yönünden taleple bağlı kalarak davanın kısmen kabulüne, 267.350.328 TL.nin tahsiline, bir kısım kalemler yönünden fazlaya ilişkin istemin reddine, bazı kalemler bakımından ise fazla hakkın saklı tutulmasına karar vermiştir. Bozma ve direnme kararlarının kapsamına göre, Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, sadece reddedilen kıdem tazminatı ve hafta tatili çalışma ücretine ilişkin olup, davacının, bu kalemlerle ilgili istemi, fazlaya ilişkin hak saklı kalmak kaydıyla, toplam 125.000.000 TL.den ibarettir.

Bilindiği üzere, 21.07.2004 gün ve 25529 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak, öngördüğü istisnalar dışındaki hükümleri yayım tarihinde yürürlüğe giren, 14.07.2004 tarih ve 5219 sayılı "Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"; yürürlük tarihinden sonra Yerel Mahkemelerce verilen hükümler yönünden 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 427/2. maddesindeki temyiz (kesinlik) sınırını bir milyar TL. olarak değiştirmiştir.

Eldeki davada direnme kararı 10.09.2004 tarihinde verildiğinden, temyizinin mümkün olup olmadığı belirlenirken, anılan Kanun hükmü ve oradaki parasal sınır esas alınmalıdır.

Açıklandığı üzere, davacının, Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlığın ilişkin bulunduğu iki kalem yönünden toplam istemi 125.000.000 TL.den ibaret ise de; Yerel Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının her iki isteğinin de yerinde bulunmadığı gerekçesiyle bir hesaplama yapılmamış, eş söyleyişle, hak kazanmış olması halinde davacının isteyebileceği kıdem tazminatı ve hafta tatili çalışma ücretlerinin hangi miktarlarda olacağı yargılama sırasında belirlenmemiştir.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 427/3. maddesine göre, alacağın bir kısmının dava edildiği durumlarda kesinlik sınırı, alacağın tamamına göre belirlenir. Dolayısıyla, böylesi (kısmi) bir davada verilen hükmün kesin olup olmadığı (temyizinin mümkün bulunup bulunmadığı) konusunda değerlendirme yapılabilmesi için, alacağın tamamının ne miktarda olduğunun, ya doğrudan davacıdan sadır olmuş açık ve bağlayıcı bir beyana dayalı olarak bilinmesi ya da mahkemece bu yönde bir belirleme yapılmış olması gerekir. Somut olayda olduğu gibi, davacının alacak miktarının tamamı konusunda bu nitelikte bir beyanının bulunmadığı, mahkemenin de bu yönde bir belirlemesinin mevcut olmadığı hallerde, toplam alacak miktarı tam olarak bilinmeyeceğinden, anılan Kanun hükmü çerçevesinde, o kararın temyizinin olanaklı olup olmadığı yönünde sağlıklı bir değerlendirme yapılabilmesine olanak yoktur. Dolayısıyla, bu türden bir belirsizliğin bulunduğu durumlarda hükmün temyizinin mümkün olduğu kabul edilmelidir. Çünkü, Usul Hukukumuz kural olarak yerel mahkemelerin nihai hükümlerini temyize tabi tutmuş; bunun dışında bıraktığı nihai hükümleri çeşitli ölçüt!ere bağlı olarak, ayrık şekilde ve açıkça göstermiştir. Ayrık hallere açıkça girmeyen bir hükmün temyizinin olanaklı bulunduğu, ilke olarak kabul edilmelidir.Bu nedenle, somut olayda direnme kararının temyizinin olanaklı olduğu kabul edilmiş, ön sorun bu şekilde oybirliği ile aşıldıktan sonra işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

b- Esas Yönünden:

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire Bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Yukarıda açıklanan gerekçeyle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 09.03.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.

Kolay gelsin,
Old 29-01-2013, 12:34   #9
mduranauhf

 
Varsayılan

Tüm cevaplar için çok teşekkürler.
Sayın Av. Ufuk Bozoğlu, sunmuş olduğunuz içtihatlar yeterince açıklayıcı ve aydınlatıcı, ayrıca teşekkürler.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Kesin Hüküm - Kesin Delil fyz Meslektaşların Soruları 3 07-08-2012 00:14
kesin hüküm zeliha ert Meslektaşların Soruları 4 10-10-2011 17:41
kesin hüküm nobel81 Meslektaşların Soruları 2 25-05-2010 16:00
kesin hüküm hülya demir Meslektaşların Soruları 5 21-01-2009 20:55
kesin hüküm avercan38 Meslektaşların Soruları 6 25-10-2008 04:10


THS Sunucusu bu sayfayı 0,14803696 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.