Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Ceza Davasindakİ BİlİrkİŞİ Raporu Hukuk Davasinda Kullanilabİlİr Mİ

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 09-11-2009, 12:31   #1
Av.Ayşegül Çoban

 
Varsayılan Ceza Davasindakİ BİlİrkİŞİ Raporu Hukuk Davasinda Kullanilabİlİr Mİ

Merhaba Arkadaşlar...Açtığım bir tazminat davasının yürütülen soruşturmasında Savcı bey dosyayı bilirkişiye gönderdi.Bilirkişi raporuna göre karşı taraf asli kusurlu.Ben bu raporu hukuk mahkemesindeki dosyama sundum.Karşı taraf ceza yargılamasıda hemde soruşturma aşamasında alınan rapor tazminat davasına etki etmez iddiasında bulundu.Sizce bu doğru mu?Konuyla ilgili Yargıtay Kararı var mı?Gönderirseniz sevinirim.
Old 09-11-2009, 12:42   #2
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Ayşegül Çoban
Merhaba Arkadaşlar...Açtığım bir tazminat davasının yürütülen soruşturmasında Savcı bey dosyayı bilirkişiye gönderdi.Bilirkişi raporuna göre karşı taraf asli kusurlu.Ben bu raporu hukuk mahkemesindeki dosyama sundum.Karşı taraf ceza yargılamasıda hemde soruşturma aşamasında alınan rapor tazminat davasına etki etmez iddiasında bulundu.Sizce bu doğru mu?Konuyla ilgili Yargıtay Kararı var mı?Gönderirseniz sevinirim.


Tazminat davasının soruşturmasını Savcı mı yürütmektedir.
Old 09-11-2009, 12:47   #3
av.araf

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ T. 31.10.1985 E. 1985/4798 K.1985/6478
• KİRALANANIN GERİ VERİLMESİ

• CEZA-MEDENİ HUKUK İLİŞKİSİ

• KİRALANANIN YANMASINDA KİRACININ SORUMLULUĞU

818/m.53

DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacılar avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine; dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacılar, davalının kirası altında bulunan binalarının davalının dikkatsizlik ve tedbirsizliği sonucu yandığını öne sürerek, tesbit edilen 4.131.179,60 lira zararının ödetilmesini istemişlerdir.
Davalı, yangının çıkmasında kusuru olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, savunma doğrultusunda davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar arasında kira sözleşmesi bulunduğu uyuşmazlık konusu değildir. Borçlar Kanununun 266. maddesi gereğince kiracı kiralananı ne halde tesellüm etmiş ise, kiranın sonunda aynı halde geri vermekle yükümlüdür. Kiracı kiralananı aynen geri vermediği takdirde kendisine hiçbir kusur düşmeyeceğini isbat etmedikçe bundan doğan zararı BK.nun 96. maddesi uyarınca tazminle yükümlü olur. Olayda davalı yangında kusuru olmadığını öne sürmüştür. BK.nun 96. maddesi uyarınca burada davalı kendi kusursuzluğunu ispatla yükümlüdür. Aksi halde zararı tazmine mecburdur. İtfaiye raporunda ve ceza takibatı nedeni ile alınan bilirkişi raporu ile delil tesbiti raporlarında yangının çıkış nedeninin belirlenemediği belirtilmiş ve kesin bir kanaat ortaya konmamıştır. Mevcut bilirkişi raporları davalının kusursuzluğunu kanıtlamaya yeterli sayılamaz. BK.nun 53. maddesi gereğince hakim, ceza mahkemesinden verilen beraet kararı ile bağlı olmadığı gibi, kusur olup olmadığına karar vermek için de ceza hukukunun mesuliyet hükümleri ile bağlı bulunmamaktadır. O halde mahkemenin olayda, ispat yükünün davalıda olduğunu gözönünde tutarak delilleri değerlendirmesi ve gerekiyorsa mahallinde ve dosya üzerinde uzman bilirkişiler kurulu aracılığı ile yeniden inceleme yaparak yangın olayında davalının kusuru bulunup bulunmadığını kesin olarak saptaması ve böylece ortaya çıkacak sonuca göre karar vermesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddi yasaya aykırı olup bozma sebebidir.
SONUÇ : Yukarıda gösterilen nedenlerle kararın davacılar yararına ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.


T.C. YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ

E.2002/11640

K. 2003/415

T. 21.1.2003

• TAZMİNAT DAVASI ( Omurilik Ameliyatı Olan Davacının Gözlerinin Görmez Olması Üzerine Uğramış Olduğu Maddi ve Manevi Zararın Tazmini İçin Açmış Olduğu Tazminat Davası Olması )

• YÜKSEK SAĞLIK ŞURASI RAPORU ( Davanın Neticelendirilmesi İçin Yeterli Bir Belge Olmamasının Dikkate Alınmamasının Hukuka Aykırı Olması )

• CEZA MAHKEMELERİ ( CMUK Hükümleri Gereğince Yüksek Sağlık Şurası Raporularının Ceza Mahkemelerini Bağlayıcı Olması ve Fakat Hukuk Mahkemelerini Bağlamaması )

• HUKUK MAHKEMELERİ ( CMUK Hükümleri Gereğince Yüksek Sağlık Şurası Raporularının Ceza Mahkemelerini Bağlayıcı Olması ve Fakat Hukuk Mahkemelerini Bağlamaması )

1412/m.75

1086/m.275


ÖZET : CMUK.75 maddesi hükmünce Yüksek Sağlık Şurası raporları ceza mahkemelerini bağlayıcı olup, hukuk mahkemesini bağlayıcı yönü bulunmamaktadır. Öyle ise mahkemece, gerektiğinde davacı asilinde hastane evrakları, ceza dosyası bu konudaki tüm belge ve bilgilerle birlikte Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas dairesine veya Üniversitelerden seçilecek konusunda uzman bilirkişi kuruluna sevki ile, davacının görme kaybında davalıların kusurlarının bulunup bulunmadığı, varsa miktarları konusunda taraf ve yargıtay denetimine elverişli rapor alınmalı, sonucuna göre bir karar verilmelidir.
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşuldu düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalı Vatan Hastanesinde omirilik ameliyatı olduğunu, ameliyatı anılan davalının istihtam ettiği diğer davalı anestezi uzmanı Dr. Müjgan M' inde katıldığını, ameliyattan bir gün sonra sol gözünün görmez olduğunu, bu olaya davalıların kusurlu hareketlerinin neden olduğunu ileri sürerek şimdilik 210.000.000TL. maddi, 10.000.000.000TL. manevi tazminatın tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, olayda kusurlarının bulunmadığını savunarak davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, ceza dosyası içindeki 22-23 Şubat 2001 tarihli Yüksek Sağlık Şurası raporu esas alınarak ve davalıların olayda kusurlarının bulunmadığı kabul edilerek davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Hükme esas alınan 22-23 Şubat 2001 tarihli Yüksek Sağlık Şurası raporu, davalı doktorun ceza dosyasındaki savunması ve Türk Tabipler Birliğince hazırlattırılan 23.7.1999 tarihli muhakkik Yılmaz G. tarafından düzenlenen tahkikat raporu esas alınarak hazırlanmış olup, hastane evrakları ve özellikle bu evraklar içindeki 26.5.1998 tarihli bizzat davalı hastane tarafından düzenlenen rapora hiç değinilmemiştir. Öte yandan davalı doktorun kusursuzluğunun hangi maddi verilere dayandırıldığı açıklanmadığı gibi, olayda diğer davalı hastanenin kusurunun bulunup bulunmadığı da tartışılmamıştır. Bu itibarla alınan bu rapora itibar edilmesine olanak yoktur. Kaldı ki CMUK.75 maddesi hükmünce Yüksek Sağlık Şurası raporları ceza mahkemelerini bağlayıcı olup, hukuk mahkemesini bağlayıcı yönü bulunmamaktadır. Öyle ise mahkemece, gerektiğinde davacı asilinde hastane evrakları, ceza dosyası bu konudaki tüm belge ve bilgilerle birlikte Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas dairesine veya Üniversitelerden seçilecek konusunda uzman bilirkişi kuruluna sevki ile, davacının görme kaybında davalıların kusurlarının bulunup bulunmadığı, varsa miktarları konusunda taraf ve yargıtay denetimine elverişli rapor alınmalı, sonucuna göre bir karar verilmelidir. Bu hususun göz ardı edilerek, ceza dosyası içindeki yetersiz Yüksek Sağlık Şurası raporu esas alınmak suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 21.1.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi. <H4>T.C. YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ

E.2002/1376 K. 2002/3840 T. 9.4.2002

• TAZMİNAT DAVASI ( Hastanede Tedavi Olan Davacıların Yanlış Tedavi Sonucu Zarara Uğramaları )

• HASTANENİN TAZMİNAT SORUMLULUĞU ( Yüksek Sağlık Şurası Raporlarının Ceza Mahkemeleri Yönünden Bağlayıcı Olması-Hukuk Hakimini Bağlamaması )

• YÜKSEK SAĞLIK ŞURASI RAPORU ( Raporun Ceza Mahkemeleri Yönünden Bağlayıcı Olması-Hukuk Hakimini Bağlamaması )

1219/m.75

1086/m.76

818/m.321,390


ÖZET : Yüksek Sağlık Şurası raporları ceza mahkemeleri yönünden bağlayıcıdır ancak, hukuk hakimi yönünden bağlayıcı olacaklarına ilişkin yasal bir düzenleme mevcut değildir. Eksik ve gerekçesiz Sağlık Şurası raporuna göre hüküm kurulması hatalıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı avukatı tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde taraflardan kimse gelmemiş olduğundan incelemenin evraklar üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalı hastanede kroner anjiografi olduğunu, bundan birkaç gün sonra sağ bacağında şişme ve morarma meydana geldiğini, neticede yapılan anjiografi sırasında davalı hastaneden hastane mikrobu kaptığının anlaşıldığını ve ayağının kesildiğini ileri sürerek 2.000.000.000 TL. maddi ve 10.000.000.000 TL. manevi tazminatın tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davacının şeker hastası olduğunu ve hastane mikrobunu başka yerden kapmış olabileceğini savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, Yüksek Sağlık Şurası raporu esas alınarak davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Hükme esas alınan Yüksek Sağlık Şurası rapor ve ek raporunda ibraz edilen deliller tek tek ele alınıp irdelenmemiş, davacıya 25.3.1998 gününde davalı hastanede yapılan anjiografi sırasında davacının hastane mikrobu kapıp kapmadığı ve bunun sonucunda ayağının kesilip kesilmediği, yapılan anjiografi eylemi ile meydana gelen zarar arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığı açıkça ortaya konulup tartışılmamıştır. Rapor gerekçesiz olup, hükme elverişli değildir.Öte yandan Yüksek Sağlık Şurası raporları ceza mahkemeleri yönünden bağlayıcı olup, hukuk hakimini bağlayıcı olacağına ilişkin bir yasal düzenleme de yoktur. Öyleyse mahkemece,davacının rapora itirazları da gözönün de bulundurularak dosyanın yeniden konusunda uzman bilirkişi kuruluna veya Adli Tıp Kurumuna gönderilerek taraf ve Yargıtay denetimine elverişli
gerekçeli rapor alınmalı sonucuna göre karar verilmelidir. Bu hususun göz ardı edilerek yetersiz ve gerekçesiz Yüksek Sağlık Şurası raporu esas alınmak suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 9.4.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Kazancı
</H4>
Old 09-11-2009, 12:57   #4
av.araf

 
Varsayılan

Eklediğim kararlarda da görüleceği üzere uygulamada ceza mahkemeleri tarafından yaptırılan bilirkişi incelemeleri , ceza davasına bağlı hukuk dosyalarında delil ya da hükme esas rapor olarak kabul edilmekle beraber Yargıtay bunu yeterli görmemekte ve yeniden bilirkişi incelemesi yapılmasını istemekte.

Sizin ceza dosyanızda mevcut kusur oranları ,Hukuk davalarınızda yapılacak incelemeler neticesinde gelecek raporlardan farklı olabilir.Bu sebeple davalı tarafın itirazlarının yerinde olduğunu düşünüyorum.
Old 11-11-2009, 21:46   #5
Av.Ayşegül Çoban

 
Varsayılan minnet borcu

Sayın araf ,Sayın Ergin kıymetli vaktinizi ayırıp sorumu yanıtladığınız için teşekkür ederim.Sayın araf eklediğiniz Yargıtay kararlarının genelinde yüksek sağlık şurasına ilşikin kararlar var.Uygulama her bilirkişi raporu için aynı mı?Ceza davasının sonucu hukukdavasının sonucunu birebir etkiliyorsa durum değişmez mi?Buna yönelik Yargıtay kararı olan var mı?Sayın Ergin acelece yazarken dilim sürçmüş!Aaaa pardon yanlış yazdım.Sürçü lisan eylediysek affola...
Old 11-11-2009, 22:53   #6
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

B.K.nun 53 mad. göre hukuk mahkemesi ceza mahkemesinde alınan bilirkişi raporundaki kusur oranı ile bağlı değildir.

Bu ceza davasındaki bilirkişi raporu hukuk mahkemesinde hüküm ifade etmez,bir etkisi yoktur anlamında değildir. Örneğin ceza davasındaki raporda hukuk mahkemelerinde uygulanan kurallara ters düşen bir husus yoksa ve hukuk mahkemesinde raporda yazılanları çürütecek nitelikte bir delil toplanmamış ise kesinleşmiş ise ceza mahkemesindeki rapora göre karar verebilir. Aksi olursa veya hukuk hakimi raporu yeterli görmezse yeniden inceleme yaptırabilir. Her iki rapor arasında çelişki olursa çelişkinin giderilmesi gerekir.

Ayrıca ortaya çelişkili durumun çıkmaması için hukukk mahkemesi ceza davasının sonucunu bekler. Hukuk mahkemesi ceza mahkemesinin tespit ettiği maddi olgular ve mahkumiyet hükmü ile bağlıdır. Bereat kararı ile bağlı değildir.
Old 14-03-2012, 18:37   #7
Can TATAR

 
Varsayılan

Uzunca bir süre geçmiş ve fakat konuyla ilgili kullandığım ve sonuca ulaştığım bir kaç karar eklemek isterim.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2008/4-823 K. 2009/50 T. 4.2.2009
• TRAFİK KAZASI SONUCU YARALANMA ( Maddi ve Manevi Tazminat İstemi - Ceza Davasındaki Kusurun Hukuk Hakimini Bağlamayacağı/Hukuk Hakiminin Yeniden Kusur İncelemesi Yaptırması Gerektiği )
• KUSUR ( Ceza Davasındaki Kusurun Hukuk Hakimini Bağlamayacağı/Hukuk Hakiminin Yeniden Kusur İncelemesi Yaptırması Gerektiği - Özel Dairenin Hakimin Bilirkişi Heyeti Yerine GeçipKusur Belirlemesi Yapamayacağı )
• CEZA DAVASINDAKİ KUSUR ( Hukuk Hakimini Bağlamayacağı/Hukuk Hakiminin Yeniden Kusur İncelemesi Yaptırması Gerektiği - Özel Dairenin Hakimin Bilirkişi Heyeti Yerine Geçip KusurBelirlemesi Yapamayacağı )
• BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ ( Hukuk Dairelerinin Tümü Bilirkişi İncelemesi Yapılmasını İcap Ettiren Hallerde Bilirkişiden Rapor Alınmasının Şart Olduğu )
• MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT ( Trafik Kazası Sonucu Yaralanma - Hukuk Dairelerinin Tümü Bilirkişi İncelemesi Yapılmasını İcap Ettiren Hallerde Bilirkişiden Rapor Alınmasının Şart Olduğu )
765/m.459/1
ÖZET : Dava, trafik kazası sonucu yaralanan davacının, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Tatbikat ceza davasındaki kusurun hukuk hakimini bağlamayacağını, hukuk hakiminin yeniden kusur incelemesi yaptırması gerektiğini içtihat ettiğine ve bilirkişi incelemesi yapılmasının gerektiğini vurguladığına göre, somut olayda Özel Dairenin hakimin bilirkişi heyeti yerine geçip kusur belirlemesi yapması gerektiğini ileri sürmesini benimsemek mümkün değildir.
Bilirkişi müessesi tenkit edilebilir. Verdikleri raporlar hukuki çerçevede yok sayılabilir. Ama o müessese kaldığı sürece yeniden rapor alınmasını gerektiren durumlarda, başka bir bilirkişi heyetinden rapor aldırılabilir. Yoksa hakim bilirkişi heyeti yerine geçirilemez. Özel ve teknik bilgiyi gerektiren durumlarda da şahsi bilgisine göre kusur belirlemesi sonucu karar vermesi istenilemez. Şimdiye kadarda hukuk dairelerinin tümü bilirkişi incelemesi yapılmasını icap ettiren hallerde bilirkişiden rapor alınmasının şart olduğunu içtihat etmişlerdir.
DAVA : Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Şişli 2.Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 29.06.2006 gün ve 2005/608 E- 2006/327 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin 02.10.2007 gün ve 2006/12489-2007/11369 sayılı ilamıyla;
( ... Dava, trafik kazası sonucu yaralanan davacının, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içindeki bilgi ve belgelerden; davalı O... K... hakkında davacı K...'e, sürücüsü olduğu aracı ile çarpması nedeniyle Şişli 6. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2004/142 esas sayılı dosyası ile 765 sayılı TCK'nun 459/1 maddesi gereğince cezalandırılması için dava açıldığı, Şişli Etfal Hastanesi tarafından düzenlenen 17.01.2004 tarihli sağlık raporunda davacının 10 gün mutad iştigaline engel olacak derecede yaralandığının belirlendiği, mahkemece çıkarılan önödeme teklifinin, süresinde yerine getirildiğinin anlaşılması karşısında sanık-davalı hakkında, 765 sayılı TCK'nun 459/1,119 maddeleri gereğince, ceza davasının ortadan kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Şu durumda önödeme teklifini yerine getiren davalı O... K...'ın, davacıya yönelik eyleminde hiçbir kusurunun bulunmadığını kabul etmek doğru değildir. Mahkemece davalının kusur durumu da saptanarak haksız eylem ile oluşan bedensel zararın maddi ve manevi tazminat gerektirdiğinin gözetilmesi gerekirken davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bu nedenle hükmün bozulması gerekmiştir... ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, 21.12.2004 tarihli dava dilekçesiyle; davalı O...'un 15.1.2004 tarihinde kullandığı ve diğer davalı G...'e ait olan otomobil ile davacıya çarptığını, davacının şikayetçi olduğunu, kaza sonrasında işine gidemediğini, bu sürede maaşından kesinti yapıldığını, hastane masraflarının SSK tarafından karşılandığını, Adli Tıp Kurumu tarafından 10 günlük kati rapor verildiğini, bu arada çalışamadığını, davalı O... hakkında kamu davası açıldığını, Şişli 6.Asliye Ceza Mahkemesince önödemeye tabi suç olduğunun belirlendiğini, maddi zorluk içine düştüğünü, psikolojisinin bozulduğunu, zor günler geçirdiğini, davalıların davacı ile ilgilenmediklerini, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile, 300 TL maddi, 5.700 TL manevi olmak üzere toplam 6.000 TL tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı O... K..., davacının otomobile sağ arka taraftan çarptığını, hastaneye götürdüklerini, hastane polisinin kendisini alıkoyduğunu, bu sebeple davacı ile ilgilenemediğini, davacının yanında bulunan şahsın, kendisinin öğrenci olduğunu anlayınca "Keşke bir Mercedes bulsaydık" diye söylendiğini, olayın davacı ve arkadaşı tarafından düzenlendiğini, bu şahıslardan korktukları için ilişki kuramadıklarını, davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir.
Diğer davalı G... K... ( K... ) da davanın reddine karar verilmesini, A... Sigortanın zararı ödemesi gerektiğini, davanın bu sigortaya ihbarını cevaben bildirmiştir.
Yerel Mahkemece deliller toplanmış, şahitler dinlenilmiş, Şişli 6.Asliye Ceza Mahkemesinin 2004/142 Esas ve 2471 sayılı kararı dosyaya eklenmiş, bunda önödemede bulunulduğu ve ödendiği için davanın ortadan kaldırılmasına karar verildiği saptanmış, İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Fakültesi, Öğretim Üyesi, Doç.Dr.dan kusur raporu alınmış, davacının olayda %100 kusurlu olduğunun, davalı sürücünün kusursuz bulunduğunun bildirildiği belirlenmiştir. Bilirkişi raporuna karşı davacı vekili, 29.9.2006 günlü celsede, imzalı beyanı ile, bir itirazlarının olmadığını, talebi gibi karar verilmesini beyan etmiştir.
Olayı tüm dosya kapsamı ile değerlendiren Yerel Mahkeme, davanın reddine karar vermiştir. Kararı davacı vekili temyiz etmiştir. Özel Daire; Yukarıya metni alınan bozma kararında olayı özetledikten sonra; "...önödeme teklifini yerine getiren davalı O... K...'ın davacıya yönelik eyleminde hiçbir kusurunun bulunmadığını kabul etmek doğru değildir. Mahkemece davalının kusur durumunun da saptanarak haksız eylem ile oluşan bedensel zararın maddi ve manevi tazminat gerektirdiğinin gözetilmesi gerekirken, davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş..." gerekçesi ile hükmü bozmuştur. Yerel Mahkeme ilk kararında direnmiştir.
Uyuşmazlık; önödemede bulunan davalının bir miktar kusurunun bulunduğunu kabul etmiş sayılıp sayılmayacağı ve;
Olayın gelişimine göre davalının tamamen kusursuz kabul edilmesinin doğru olup olmadığı mahkemece takdir edilecek kusur oranına göre, bir miktar tazminata hükmedilip, edilemeyeceği noktalarında toplanmaktadır.
Yukarıda değinildiği gibi, davalı-sanık O...'a ceza davasında önödeme teklifinde bulunulmuş, sanık tarafından önödeme yerine getirildiğinden davanın ortadan kaldırılmasına karar verilmiştir. Önödemeyi yerine getiren davalı-sanığın bu eylemi ile bir miktar kusurun kendisinde olduğunu kabul etmiş sayılmasına olanak var mıdır? Hemen belirtmek gerekir ki bir miktar kusuru kabul etmiş sayılması gerektiğine olanak yoktur. Zira; önödeme ne bir mahkumiyettir, ne de suçu kabul anlamındadır. Sadece işin uzamasını önlemek, basit olaylarda şahısların mahkemelere gidip gelmelerine mani olmak ve ağır suçlara daha fazla zaman ayırabilmek için kanun koyucu tarafından kabul edilmiş bir müessesedir. Önödeme ile kamu davası ortadan kalmakta, yargılama yapılamamaktadır. Maddenin gerekçesinde, yargının iş yükünün azaltılması için önödemenin kabul edildiği vurgulanmıştır. Buna rağmen sanık istese bu kararı dahi temyiz edebilir. Önödeme; kamu davasının açılmasını önlemesi durumunda, usul hukuku kurumu, açılmış kamu davasını ortadan kaldırması durumunda ise, ceza ilişkisinin düşmesi sonucunu doğuran suç hukuku kurumudur. Önödeme, hazırlık soruşturması sırasında veya Cumhuriyet Savcısının hazırlık soruşturmasında gereğini yapmadığı hallerde ya da doğrudan doğruya mahkemeye intikal eden işlerde, T.C.Y.119 ncu maddesindeki sınırlar dahilinde kalan yaptırımlar söz konusu olduğunda, önemli davalara mahkemelerin daha fazla zaman ayırabilmesine olanak sağlamak için kabul edilmiş idari bir kurumdur.
İşte açıklanan bu nedenlerle ve muhakeme yapılması olanaksız bulunduğundan önödemede bulunan davalı-sanığa kusur izafe etmek mümkün değildir.
Bu görüşümüzü Yargıtay İçtihadı Birleştirme Ceza Bölümü Genel Kurulumun 11.4.1983 gün ve 1983/2 E, 2 K; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 5.2.1990 gün ve 1989/2-367 E, 1990/6 S.K; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 3.10.1995 gün ve 1995/7-235 E, 262 s. Kararlarının gerekçeleri de doğrulamaktadır.
Olayda, davacı vekili rapora itiraz etmediği gibi, yeniden bilirkişi incelemesi yapılmasını da istemediğinden Yerel Mahkeme kararının gerekçesinde açıklandığı gibi, davalı yararına usulü kazanılmış hak oluşmuştur. Mahkemenin bu durumda kendiliğinden yeni bir bilirkişi incelemesine gitmesi de mümkün değildir. Davacı olayda, tüm dosya kapsamına göre ağır kusurludur.
Müzakere sırasında, bazı konuşmacılar hakimin bilirkişi raporu ile bağlı olmadığını dile getirmişlerdir. Bu husus çok doğrudur.
Ancak, hakim kendisini bilirkişi veya bilirkişi kurulu yerine koyamaz. Özel ve teknik bilgiyi gerektiren konularda şahsi bilgisi ile kusur belirleyemez. Bu görüşü Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2.4.1986 gün ve 1984/4-847 E, 1986/338 K; 8.11.1995 gün ve 1995/19-601 E, 938 K; 2.4.2003 gün ve 2003/4-185 E, 263 K; 7.3.2007 gün ve 2007/11-94 E, 113 K; 19.3.2008 gün ve 2008/11-262 E, 260 K; 14.5.2008 gün ve 2008/11-392 E, 377 sayılı kararları da doğrulamaktadır.
Hakim özel ve teknik bilgiyi gerektiren hallerde şahsi bilgisi ile kusur belirlemesi yapamayacağına göre, yeniden bilirkişi incelemesi yaptırması gerekecektir. Bu görüş de Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 8.12.2004 gün ve 2004/4-642 E, 648 K; 2.3.2005 gün ve 2005/11-81 E, 118 K; 30.1.2008 gün ve 2008/11-42 E, 45 K; 5.11.2008 gün ve 2008/4-655 E, 664 sayılı kararlarında vurgulanmıştır.
Ancak, davacı vekili, gerek Yerel Mahkemenin ilk verdiği kararı ve gerekse direnme kararını temyiz ederken, bilirkişi raporunun yetersizliğinden bahsederek yeniden rapor alınması hususunu dile getirmediği gibi, duruşmada imzalı beyanı ile rapora itirazı olmadığını bildirmiştir. Özel Dairede hiçbir şekilde yeniden bilirkişi incelemesi yapılması gerektiği yönünde bozma yapmamıştır. Zira, bozma kararında bilirkişi raporunun yetersiz olduğunu açıklamamış, o raporu kabul etmiş, davacının kusurlu olduğunu benimsemiş ve hakime bütün bunlara rağmen bilirkişi yerine geçerek, bir miktar davalıya kusur verdiyerek bozma yapmıştır.
O halde; bu somut olayda bilirkişi raporu kesinleşmiştir. Davalı yönünden raporda ki kusur oranı kazanılmış hak haline dönüşmüştür.
Bu görüşü Prof.Dr.Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü isimli 1995 basım tarihli El Kitabının 837. sahifesininde "...Mahkeme, eski kararının kısmen onanan ( bozma kararının kapsamı dışında kalan ) bölümü üzerinde ( usule ilişkin kazanılmış hak nedeniyle ) yeni bir inceleme yapamaz..." demek suretiyle desteklemektedir.
Ayrıca; "...III-Usule ait müktesep hakkın diğer bir şekli de bazı konuların temyiz dairesinin bozma kararının şümulü dışında kalarak kesinleşmesi ile meydana gelen şeklidir..." açıklaması yapan İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 9.5.1960 tarih ve 1960/21 E, 9 sayılı kararı da doğrulamaktadır.
Burada bir hususu daha açıklamak gerekmektedir. Özel Daire ve bu konu ile ilgili diğer Yargıtay Daireleri, ceza davası açılan hallerde, ceza davasında alınan kusur raporu ile karar verilip, karar kesinleşse dahi, bu raporun hukuk hakimini kusuryönünden bağlamayacağını içtihat etmektedirler ve bu konu Hukuk Genel Kurulunca da benimsenmektedir.
Örnek olarak; Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 13.3.1980 gün ve 1980/1279 E, 3256 K; 4.4.1983 gün ve 1983/2980 E, 3596 K; 20.11.2000 gün ve 2000/7530 E, 10263 K; 3.4.2002 gün ve 2001/12922 E, 2002/4096 K; Yargıtay 17.Hukuk Dairesinin 4.7.2005 gün ve 2005/8185 E, 7316 K; 16.10.2006 gün ve 2006/4396 E, 7881 K; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.5.2004 gün ve 2004/4-290 E, 289 K; 14.12.2005 gün ve 2005/10-680 E, 733 sayılı kararları gösterilebilir.
Tatbikat ceza davasındaki kusurun hukuk hakimini bağlamayacağını, hukuk hakiminin yeniden kusur incelemesi yaptırması gerektiğini içtihat ettiğine ve bilirkişi incelemesi yapılmasının gerektiğini vurguladığına göre, somut olayda Özel Dairenin hakimin bilirkişi heyeti yerine geçip kusur belirlemesi yapması gerektiğini ileri sürmesini benimsemek mümkün değildir.
Bilirkişi müessesi tenkit edilebilir. Verdikleri raporlar hukuki çerçevede yok sayılabilir. Ama o müessese kaldığı sürece yeniden rapor alınmasını gerektiren durumlarda, başka bir bilirkişi heyetinden rapor aldırılabilir. Yoksa hakim bilirkişi heyeti yerine geçirilemez. Özel ve teknik bilgiyi gerektiren durumlarda da şahsi bilgisine göre kusur belirlemesi sonucu karar vermesi istenilemez. Şimdiye kadarda hukuk dairelerinin tümü bilirkişi incelemesi yapılmasını icap ettiren hallerde bilirkişiden rapor alınmasının şart olduğunu içtihat etmişlerdir.
Bu görüşlerimizi de Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 24.12.2008 gün ve 2008/4-734 Esas, 766 sayılı kararı da doğrulamaktadır.
Yukarıdan beri açıklanan nedenlerle ve mahkeme kararında yer verilen gerekçelerle usul ve yasaya uygun bulunan mahalli mahkeme kararının onanması gerekmektedir.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 04.02.2009 gününde oyçokluğu ile karar verildi.



T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2008/4-734 K. 2008/766 T. 24.12.2008

• TRAFİK KAZASI ( Maddi ve Manevi Tazminat İstemi - Bilirkişiden Yeniden Rapor Aldırılabileceği Ancak Hakimin Bilirkişi Yerine Geçemeyeceği )

• MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT ( Trafik Kazası - Hakimin Bilirkişi Yerine Geçerek Şahsi Bilgisine Göre Kusur Belirleyemeyeceği )

• KUSURU HAKİMİN BELİRLEMESİ ( Bilirkişiden Yeniden Rapor Aldırılabileceği Ancak Hakimin Bilirkişi Yerine Geçerek Şahsi Bilgisine Göre Kusur Belirleyemeyeceği )

• BİLİRKİŞİ ( Hakimin Bilirkişi Yerine Geçemeyeceği - Şahsi Bilgisine Göre Kusur Belirleyemeyeceği )

1086/m.275

ÖZET : Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Muhakeme sırasında alınan bilirkişi raporlarına karşın, hakimin bizzat şahsi bilgisi ile bir miktar kusuru kendisinin belirleyip belirleyemeyeceği noktası uyuşmazlık konusu olarak kalmıştır.
Bilirkişi müessesi tenkit edilebilir. Verdikleri raporlar hukuki çerçevede yok sayılabilir. Ama o müessese kaldığı sürece yeniden rapor alınmasını gerektiren durumlarda, başka bir bilirkişi heyetinden rapor aldırılabilir. Yoksa hakim bilirkişi heyeti yerine geçirilemez. Özel ve teknik bilgiyi gerektiren durumlarda da şahsi bilgisine göre kusur belirlemesi sonucu karar vermesinin istenmesi yasaya aykırıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 4.7.2006 gün ve 2005/222 E., 2006/206 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin 8.11.2007 gün ve 2006/13655-2007/13807 sayılı ilamıyla;
( ... Dava, trafik kazasından kaynaklanan yaralanma nedeniyle maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir.
Mahkemece istem reddedilmiş, karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davalının kullandığı araçla çarpması sonucu yaralandığını ve olayda davalının hızla gelerek çarptığından tam kusurlu olduğunu belirterek maddi ve manevi tazminat istemiştir. Davalı cevabında davacının özensiz bir şekilde yola fırladığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Hükme dayanak yapılan kusur raporlarında davacının kontrolsüz ve tedbirsiz olarak yola giriş yaparak olaya ( %100 ) kusuru ile sebebiyet verdiği açıklanmıştır. Mahkemece davacının olayda tamamen kusurlu olduğu gerekçesiyle istem reddedilmiştir.
Dosya kapsamına göre davalı tehlikeli vasıta kullanmak suçundan ön ödemede bulunmuştur. Bu haliyle, dayalı olayda bir miktar kusurlu olduğunu kabul etmiştir. Olayın gelişimine göre davalının tamamen kusursuz kabul edilmesi doğru değildir. Şu durumda, mahkemece takdir edilecek kusur oranına göre bir miktar tazminata hükmedilmelidir.
Anılan yön gözetilmeden istemin tamamen reddi usul ve yasaya aykırı olup kararın bozulması gerekmiştir… ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili 15.06.2005 tarihli dava dilekçesiyle; davalının 04.01.2005 günü, kullandığı otomobil ile davacıya %100 kusurlu olarak çarptığını, yaralanmasına neden olduğunu, davalı hakkında tehlikeli vasıta kullanmaktan soruşturma başlatıldığını, bir mağazada 700 YTL aylıkla çalışan davacının kaza nedeniyle işini bıraktığını, spor akademisine girecek olan davacının bu şansını da yitirdiğini, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1.000 YTL maddi ve 10.000 YTL manevi tazminatın davalıdan olay tarihinden itibaren banka reeskont faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, davacının tam kusurlu olduğunu, kendi kusuruna dayanarak tazminat isteyemeyeceğini, kazanın olduğu yerin yaya trafiğine kapalı bulunduğunu, davacının yayaların geçmesi gerektiği yaya geçidinden geçmediğini, otobüsten iner inmez yola fırladığını, fren yapıp, korna çaldığını, iş gücü kaybının olmadığını, kendisi ile ilgilendiğini, maddi yardımda bulunduğunu, dizüstü bilgisayar istediklerini ve aldığını, maddi zararını karşıladıklarını, istenen tazminatın fahiş olduğunu, yapılan soruşturma neticesinde takipsizlik kararı verildiğini, davanın reddi gerektiğini cevaben bildirmiştir.
Mahalli Mahkemece deliller toplanmış, şahitler dinlenilmiş, dosyada önce bir makine mühendisinden rapor alınmış, davacının %100 kusurlu olduğu belirtilmiştir. Bununla yetinmeyen Yerel Mahkeme, Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinden rapor almış, bu Kurum’da davacının %100 kusurlu olduğunu saptamıştır.
Olayı değerlendiren Mahkeme davanın reddine karar vermiştir. Kararı davacı vekili temyiz etmiştir. Özel Daire; Yukarıya metni alınan bozma kararında olayı özetledikten sonra; “Dosya kapsamına göre davalı tehlikeli vasıta kullanmak suçundan ön ödemede bulunmuştur. Bu haliyle davalı olayda bir miktar kusurlu olduğunu kabul etmiştir. Olayın gelişimine göre davalının tamamen kusursuz kabul edilmesi doğru değildir. Şu durumda, mahkemece takdir edilecek kusur oranına göre bir miktar tazminata hükmedilmelidir.” gerekçesi ile hükmü bozmuştur. Yerel Mahkeme ilk kararında direnmiştir.
Uyuşmazlık; ön ödemede bulunan davacının bir miktar kusurunu kabul etmiş sayılıp sayılmayacağı ve;
Olayın gelişimine göre davalının tamamen kusuruz kabul edilmesinin doğru olup olmadığı, mahkemece takdir edilecek kusur oranına göre bir miktar tazminata hükmedilip edilemeyeceği noktalarında toplanmaktadır.
Müzakereler sırasında, çoğunluğun görüşünün ön ödemede bulunulmasının bir miktar kusurun kabul edilmiş sayılmayacağı yönünde belirlenmesi karşısında, Özel Daire sözcüleri bu gerekçelerinden vaz geçmişler, çoğunluğun görüşünü benimsemişler ve bu husus uyuşmazlık konusu olmaktan çıkmıştır.
Geriye sadece; muhakeme sırasında alınan bilirkişi raporlarına karşın, hakimin bizzat şahsi bilgisi ile bir miktar kusuru kendisinin belirleyip belirleyemeyeceği noktası uyuşmazlık konusu olarak kalmıştır.
İşin esasına geçmeden önce; Yerel Mahkemenin direnme kararında bir nebze yer verdiği ve dosyaya davalı tarafından ibraz edildiği anlaşılan, resmi olmayan, tek taraflı alınan hukuki mütalaaya hiçbir şekilde değer verilemeyeceği hususunun vurgulanması gerekmiştir.
Bu görüş Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07.03.2007 gün ve 2007/1-101 E., 107 sayılı Kararı ile de benimsenmiştir.
Müzakereler sırasında; Tüm konuşmacılar hakimin bilirkişi raporu ile bağlı olmadığını dile getirmişlerdir. Bu husus çok doğrudur. Ancak, hakim kendisini bilirkişi veya bilirkişi kurulu yerine koyamaz. Özel ve teknik bilgiyi gerektiren konularda şahsi bilgisi ile kusur belirleyemez. Bu görüşü Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2.4.1986 gün ve 1984/4-847 E, 1986/338 K; 8.11.1995 gün ve 1995/19-601 E, 938 K; 2.4.2003 gün ve 2003/4-185 E, 263 K; 7.3.2007 gün ve 2007/11-94 E, 113 K; 19.3.2008 gün ve 2008/11-262 E, 260 K; 14.5.2008 gün ve 2008/11-392 E, 377 sayılı kararları da doğrulamaktadır.
Hakim özel ve teknik bilgiyi gerektiren hallerde şahsi bilgisi ile kusur belirlemesi yapamayacağına göre, yeniden bilirkişi incelemesi yaptırması gerekecektir. Bu görüş de Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 8.12.2004 gün ve 2004/4-642 E, 648 K; 2.3.2005 gün ve 2005/11-81 E, 118 K; 30.1.2008 gün ve 2008/11-42 E, 45 K; 5.11.2008 gün ve 2008/4-655 E, 664 sayılı kararlarında vurgulanmıştır.
Ancak, davacı vekili, gerek Yerel Mahkemenin ilk verdiği kararı ve gerekse direnme kararını temyiz ederken, bilirkişi raporlarının yetersizliğinden bahsederek yeniden rapor alınması hususunu dile getirmediği gibi, Özel Dairede hiçbir şekilde yeniden bilirkişi incelemesi yapılması gerektiği yönünde bozma yapmamıştır. Zira, bozma kararında bilirkişi raporlarının yetersiz olduğunu açıklamamış, o raporları kabul etmiş, davacının kusurlu olduğunu benimsemiş ve hakime bütün bunlara rağmen bilirkişi yerine geçerek, bir miktar davalıya kusur ver diyerek bozma yapmıştır. O halde; bu somut olayda bilirkişi raporları kesinleşmiştir. Davalı yönünden raporlarda ki kusur oranı kazanılmış hak haline dönüşmüştür.
Bu görüşü Prof.Dr.Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü isimli 1995 basım tarihli El Kitabının 837. sahifesininde “…Mahkeme, eski kararının kısmen onanan ( bozma kararının kapsamı dışında kalan ) bölümü üzerinde ( usule ilişkin kazanılmış hak nedeniyle ) yeni bir inceleme yapamaz…” demek suretiyle desteklemektedir.
Ayrıca; “…III-Usule ait müktesep hakkın diğer bir şekli de bazı konuların temyiz dairesinin bozma kararının şümulü dışında kalarak kesinleşmesi ile meydana gelen şeklidir…” açıklaması yapan İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 09.05.1960 tarih ve 1960/21 E, 9 sayılı kararı da doğrulamaktadır.
Bazı üyelerin görüşmeler sırasında yeniden bilirkişi incelemesi yapılması gerektiğini bildirmelerine karşın, çoğunluk yukarıda açıklanan nedenlerle yeniden bilirkişi incelemesi yapılması gerektiği görüşüne itibar etmemiştir.
Burada bir hususu daha açıklamak gerekmektedir. Özel Daire ve bu konu ile ilgili diğer Yargıtay Daireleri, ceza davası açılan hallerde, ceza davasında alınan kusur raporu ile karar verilip, karar kesinleşse dahi, bu raporun hukuk hakimini kusur yönünden bağlamayacağını içtihat etmektedirler ve bu konu Hukuk Genel Kurulunca da benimsenmektedir.
Örnek olarak; Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 13.3.1980 gün ve 1980/1279 E, 3256 K; 4.4.1983 gün ve 1983/2980 E, 3596 K; 20.11.2000 gün ve 2000/7530 E, 10263 K; 3.4.2002 gün ve 2001/12922 E, 2002/4096 K; Yargıtay 17.Hukuk Dairesinin 4.7.2005 gün ve 2005/8185 E, 7316 K; 16.10.2006 gün ve 2006/4396 E, 7881 K; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.5.2004 gün ve 2004/4-290 E, 289 K; 14.12.2005 gün ve 2005/10-680 E, 733 sayılı kararlar gösterilebilir.
Tatbikat ceza davasındaki kusurun hukuk hakimini bağlamayacağını, hukuk hakiminin yeniden kusur incelemesi yaptırması gerektiğini içtihat ettiğine ve bilirkişi incelemesi yapılmasının gerektiğini vurguladığına göre, somut olayda Özel Dairenin hakimin bilirkişi heyeti yerine geçip kusur belirlemesi yapması gerektiğini ileri sürmesini benimsemek mümkün değildir.
Bilirkişi müessesi tenkit edilebilir. Verdikleri raporlar hukuki çerçevede yok sayılabilir. Ama o müessese kaldığı sürece yeniden rapor alınmasını gerektiren durumlarda, başka bir bilirkişi heyetinden rapor aldırılabilir. Yoksa hakim bilirkişi heyeti yerine geçirilemez. Özel ve teknik bilgiyi gerektiren durumlarda da şahsi bilgisine göre kusur belirlemesi sonucu karar vermesi istenilemez. Şimdiye kadarda hukuk dairelerinin tümü bilirkişi incelemesi yapılmasını icap ettiren hallerde bilirkişiden rapor alınmasının şart olduğunu içtihat etmişlerdir.
Yukarıdan beri açıklanan nedenlerle ve mahkeme kararında yer verilen gerekçelerle usul ve yasaya uygun bulunan mahalli mahkeme kararının onanması gerekmektedir.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA, gerekli temyiz harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 24.12.2008 gününde ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.

T.C.
YARGITAY
17. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/7339 K. 2011/3978 T. 26.4.2011
• TRAFİK KAZASI ( Rücuan Destekten Yoksun Kalma Tazminatı - Ceza Mahkemesi Tarafından Belirlenen Kusur Oranı Hukuk Mahkemesi İçin Bağlayıcı Olmadığı )
• RÜCUAN DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI ( Ceza Mahkemesi Tarafından Belirlenen Kusur Oranı Hukuk Mahkemesi İçin Bağlayıcı Olmadığı - Kusura İlişkin Raporlar Arasındaki Çelişkinin Giderilmesi İçin Uzman Bilirkişi Kurulundan Rapor Alınması Gerektiği )
• KUSURA İLİŞKİN RAPORLAR ARASINDAKİ ÇELİŞKİ ( Giderilmesi İçin İstanbul Teknik Üniversitesi Karayolları Kürsüsü Gibi Kurumlardan Seçilecek 3 Kişilik Uzman Bilirkişi Kurulundan Ceza Dosyasındaki Olgular da Değerlendirilerek Kusur Dağılımına İlişkin Rapor Alınması Gerektiği )
818/m.53
ÖZET : Dava, trafik kazasından kaynaklanan rücuan destekten yoksun kalma tazminatı istemli itirazın iptali davasıdır. Mahkemece, Ceza Mahkemesi tarafından alınan kusur raporu ile yetinilerek hüküm kurulmuştur. B.K.nun 53. maddesi hükmü gereğince ceza mahkemesi tarafından belirlenen kusur oranı hukuk mahkemesi için bağlayıcı değildir. Bu nedenle, Mahkemece yapılması gereken iş, kusura ilişkin raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi için İstanbul Teknik Üniversitesi Karayolları Kürsüsü gibi kurumlardan seçilecek 3 kişilik uzman bilirkişi kurulundan ceza dosyasındaki olgular da değerlendirilerek kusur dağılımına ilişkin, gerekçeli, ayrıntı ve denetime imkan verecek nitelikte rapor alınarak sonucuna göre bir karar verilmesidir.
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne dair verilen hükümün süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalının sürücü ve maliki olduğu zorunlu mali sorumluluk sigortası bulunmayan traktör ile sebebiyet verdiği trafik kazasında ölen A. Ç.'ın anne ve babasına davacının 23.1.2006 tarihinde 8451 TL ödediğini, bu ödeminin rücuan tahsili için başlatılan icra takibine davalının itiraz ettiğini belirterek, itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan kanıtlara göre; davanın kabulü ile, 8.451 TL asıl alacak yönünden itirazın iptaline, asıl alacağa 23.1.2006 dan itibaren yasal faiz işletilmesine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1- ) Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- ) Dava, trafik kazasından kaynaklanan rücuan destekten yoksun kalma tazminatı istemli itirazın iptali davasıdır.
Kaza tespit tutanağında, sürücü Ab. Ç.ın kullandığı 21 AS 06 plakalı otomobil ile önünde seyreden davalı K. E.'in kullandığı 72 ... ... plakalı traktörün arkasındaki römorka bağlı biçer bağlara arkadan çarptığı, çarpmanın ektisi ile otomobilin karşı şeride geçtiği ve karşıdan gelen THR 71750 plakalı otobüse çarptığı, biçer bağların ışık donanımı olmadığı, otomobil sürücüsü Ab.'ın %60, davalı K.'ın %40 oranında kusurlu olduğu, otobüs sürücüsünün ise kusursuz bulunduğu bildirilmiş, Ceza mahkemesince keşif sonucu alınan raporda otomobil sürücüsü Ab. 6/8, traktör sürücüsü K.'ın 2/8 kusurlu olduğu, otobüs sürücüsünün kusuru bulunmadığı, KGM.den alınan raporda, davalı K.'ın 5/8, otobüs sürücüsünün 2/8, otomobil sürücü Ab. 1/8 kusurlu olduğu, ATK'dan alınan raporda ise davalı K.'ın 4/8, Ab.ın 4/8 oranında kusurlu olduğu, otobüs sürücüsünün kusursuz bulunduğu belirtilmiş Asliye Hukuk Mahkemesince de kusur konusunda rapor alınmadan yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmiştir.
Mahkemece, Ceza Mahkemesi tarafından alınan kusur raporu ile yetinilerek hüküm kurulmuştur. B.K.nun 53. maddesi hükmü gereğince ceza mahkemesi tarafından belirlenen kusur oranı hukuk mahkemesi için bağlayıcı değildir. Bu nedenle, Mahkemece yapılması gereken iş, kusura ilişkin raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi için İstanbul Teknik Üniversitesi Karayolları Kürsüsü gibi kurumlardan seçilecek 3 kişilik uzman bilirkişi kurulundan ceza dosyasındaki olgular da değerlendirilerek kusur dağılımına ilişkin, gerekçeli, ayrıntı ve denetime imkan verecek nitelikte rapor alınarak sonucuna göre bir karar verilmesidir.
SONUÇ : Yukarıda 1 numaralı bette açıklanan sebeplerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, 2 numaralı bentte açıklanan sebeple davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükümün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istenmesi halinde temyiz eden davalıya iadesine, 26.4.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.




T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 2000/2800
K. 2000/4715
T. 15.5.2000

DAVA : Davacılar Derya Turgut (kendisine asaleten Gizem ve Ezgi'ye velayeten) ve Servet Turgut vekili Avukat H.Yusuf Canpolat tarafından, davalı Tedaş Kırşehir İl Müdürlüğü aleyhine 2/4/1998 gününde verilen dilekçe ile davacıların desteğinin Tedaş'a ait Elektrik telindeki cerayana çarpılarak ölmesi nedeniyle maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davacı Servet'in maddi tazminat isteminin kabulüne, davacı Derya'nın maddi tazminat istemi ile tüm davacıların manevi tazminat istemlerinin kısmen kabulüe dair verilen 29/11/1999 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi, davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
KARAR : 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Diğer temyiz itirazlarına gelince; Dava, koparak yere inmiş ve okul yakınında olan elektrik teline davacıların desteği öğrenci küçük Bekir Turgut'un tutması sonucu ölmesi nedeniyle tazminat istemlerine ilişkindir. Yerel mahkeme davalı idarenin görevlileri aleyhine açılan ceza davasındaki bilirkişi raporlarından birinin sunulmasını yeterli görüp buna göre karar vermiştir. Oysa rapora davalının itirazı da gözetilerek en azından ceza dosyasının dosya arasına getirtilmek suretiyle oradaki değişik bilirkişi raporlarını ve tüm dosyayı inceleyip tartışarak kusur oranıyla ilgili sağlıklı bir sonuca varılması gerekirdi. Bu nedenle karar bozulmalıdır.
3-Destek tazminatı hesap edilirken yıl yıl %10 artırım ve indirim yönteminin uygulanması gerekirken buna uymayan bilirkişi raporu esas alınarak hüküm kurulması doğru değildir. Destek tazminatının uyglamaya ters olan yöntemle hesaplanması doğru olmadığından bu husus da ayrıca bozma nedenidir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda (2) ve (3) sayılı bentlerde gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, davalıların diğer temyiz itirazların (1) sayılı bentte gösterilen nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 15/5/2000 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 15-03-2012, 16:05   #8
egemen48

 
Varsayılan

borçlar kanunu madde 53.hukuk hakimi ceza hakiminin kararı ile bağlı olmayıp yeni bk.raporu aldırabilir
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
DuruŞmada İtİraz Edİlmeyen BİlİrkİŞİ Raporu Deniz Karakaş Meslektaşların Soruları 3 21-07-2009 09:28
İtİrazin İptalİ Davasinda Hukuk Ayibi!!! Av. Başak SANCAR Medeni Usul, İcra ve İflas Hukuku Çalışma Grubu 4 24-02-2009 01:10
Ceza Davasinda Koruma Taleb' causacont Meslektaşların Soruları 0 19-08-2008 18:31
İtİraz Edİlmeyen BİlİrkİŞİ Raporu/islah Nil Şeker Meslektaşların Soruları 1 30-06-2008 15:16
Ceza Dosyasindakİ BİlİrkİŞİ Raporunun Hukuk Davasina Etkİsİ advokat34 Meslektaşların Soruları 3 15-05-2007 15:08


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06217194 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.