Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Kadastro Ve Muvazaadakı İlişki

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 01-10-2006, 02:32   #1
Av.Selim HARTAVİ

 
Varsayılan Kadastro Ve Muvazaadakı İlişki

Daire:
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi
Esas Numarası:
92/2897
Karar Numarası:
94/6380
Karar Tarihi:
14.05.1994
İlgili Kanunlar:
BORÇLAR KANUNU md.18, TAPU KANUNU md.26, 3402 SY. KADASTRO KANUNU md.13
Konu:
TAPU İPTAL VE TESCİL DAVASI, MURİS MUVAZAASI, MUVAZAA, MAL KAÇIRMA
Karar Metni:
Yanlar arasında görülen Tapu iptali ve Tescil davası sonundaYerel Mahkemece verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar yasal süre içerisinde davalı vekili tarafından duruşma isteğiyle temyiz edilmekle, duruşma isteği değer yönünden reddedilerek dosya incelendigereği görüşülüp düşünüldü: Dava,B.K'nun 18. maddesinden kaynaklanan muvazaa hukuksal nedenine dayalı Tapu iptal ve Tescil isteğine ilişkindir. Çekişmeli taşınmazlara ait davalı adına olan tapular asıl kayıt sahibi müşterek miras bırakanın Tapulama sırasında kadastro teknisyeni huzurunda verdiği ve imzası tahdında tapulama tutanağına alınan bu yerlerin davalı adına tesbitine muvafakat beyanı nedeniyle oluşmuştur. Davacılar, murisin yaptığı bu tasarrufun bedelsiz olup kendilerinden mal kaçırmak amacına yönelik bulunduğunu, taşınmazların davalı üzerine geçirilmesinde satışın değil, bağışın üstün tutulduğunu, mülkiyetin devrinin muvazaa ile illetli olduğunu, bu itibarla geçersiz olduğundan asıl amaçlanan bağış sözleşmesinin de bu konuda açık bir beyan taşımadığı için biçim koşulundan yoksun olduğu cihetle geçersiz bulunduğunu ileri sürerek iptal istemişlerdir. Gerçekten tapulu taşınmazlarda mülkiyeti nakleden akitlerin resmi biçimde yapılması M.K'nun 634.B.K'nun 2l3 ve Tapu kanununun 26.maddesi hükümleri gereğidir. Nevarki,gerek dava konusu taşınmazların tapulama tesbitlerinin yapıldığı tarihte yürürlükte olan 766 sayılı tapulama yasasının 32/B maddesinde, gerekse 9.Ekim 1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Yasasının 13/B. maddesinde bu kanunların genelde bir tasfiye yasası olmaları nedeniyle M.K'nun 634 ve M.K'nun 213. maddesinde mülkiyetin naklinde öngörülen buyurucu nitelikteki hükümlere ayrık bir düzenleme getirilmiştir. Buna göre kayıt sahibinin tapulama sırasında Kadastro teknisyeni huzurunda taşınmazının zilyedi adına tesbit ve tesciline, muvafakatının bildirilmesi, mülkiyetin zilyed adına geçirilip, onun üzerine tesbitin yapılabilmesi için yeterli kabul edilmiştir. Eş anlatımla, kadastro teknisyeni huzurunda verilen muvafakat bildirimi, resmi memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanı olarak görülmüştür. Kayıt sahibinin zilyed adına tesbite muvafakat beyanının haricen satış gibi yada başka bir nedene dayanılarak ileri sürülmüş olması da bu kabulde sonuca etkili değildir. Öte yandan, çekişmeli taşınmazlardan 37 ve 111 parsellerin öncesi tapusuzdur. Tapusuz taşınmazlar üzerindeki zilyedlikten ibaret hakkın devrine ilişkin sözleşmeler ise, hiç bir şekil şartına bağlı olmadığından geçerlidir. Teslim ile mülkiyet alıcısına geçer. Hal böyle olunca, Mahkemece çekişmeli taşınmazlara ait davalı üzerine oluşan sicillerin dayanağı bağış akdinin gerekli biçim koşulunu da taşıdığı cihetle geçerli bulunduğu bu yerlerdeki mülkiyetin davalıya geçtiği gözetilerek davanın reddi gerekirkenmuvazaanın varlığından sözedilerek, yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru olmadığı gibi, kabule göre de davalı üzerinde kayıtlı olmayan 63 parsele ilişkin iptal kararı verilmesi de isabetsizdir. Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün yukarıda açıklanan nedenlerden ötürü H.U.M.K'nun 428ci maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine 14.5.1994 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

1. HD. nin Bir kararında miras bırakan, yolsuz tescili bildiği halde askı ilanı aşamasında itiraz etmeyerek, sicil oluştuktan sonra 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde de dava açmamak suretiyle taşınmazlarının korumak istediği kişiler üzerinde kalmasını sağlamak amacıyla muvazaalı temlik yapabilir. (1.HD. 1988/8673 E., 1988/999 K., 27.9.1988 T.)



BU İKİ KARARI DEĞERLİ MESLEKTASLARIMIZLARIN YORUMLARINA BIRAKIYORUM.
Old 02-10-2006, 01:44   #2
Av.Selim HARTAVİ

 
Varsayılan

neyse konuyu şöyle değiştirmek yerinde olacaktır malum okuyan 30 arkadaşımızın ilgisini çekmemiş anlaşılan

yukardaki iki karar arasındaki 7 farkı bulun
Old 02-10-2006, 02:26   #3
Av. Can DOĞANEL

 
Varsayılan

**************
TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI - TENKİS TALEBİ - MURİS MUVAZAASI İDDİASI - GAYRIMENKUL MÜLKİYETİNİN NAKLİNDE ŞEKİL ŞARTLARI
**************
Esas Yılı : 1996
Esas No : 1-336
Karar Yılı : 1996
Karar No : 493
Karar Tarihi : 19.06.1996
Daire No :
Daire : HG
**************
ÖZET: Butlan sonucunu doğurarak, murisin temliki tasarruflarının iptaline imkân tanıyan bu tevhidi içtihat kararının uygulanabilmesi için, temliki tasarrufa konu yapılan taşınmazın murisin tapulu malı olması, gerçekte bağışlamak istediği bu malı ile ilgili olarak tapu memuru huzurunda, iradesini satış doğrultusunda açıklaması icab eder. Oysa olayda, dava konusu taşınmazların mülkiyetinin davalılara devrini sağlayacak bir sözleşme mevcut olmayıp tescil isteği niteliğinde bulunan ve tapu teknisyeni huzurunda yapılan tek taraflı bir tescile muvafakat beyanı mevcuttur. Yorum yolu ile de yukarıda açıklanan Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulama alanı genişletilemez.
**************
(766 S.K. md. 32/B), (3402 S.K. md. 13/B), (4721 S.K. md. 706), (743 S.K. md. 507, 603, 634), (818 S.K. md. 18, 213)
Dava: Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil-tenkis" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Trabzon Asliye 2. Hukuk Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 20.04.1994 gün ve 1993/236 E, 1994/126 K? sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi'nin 23.05.1995 gün ve 1995/8665-7520 sayılı ilamı ile; ( ...Dava, Borçlar Kanunu'nun 18. maddesinden kaynaklanan muvazaa hukuksal nedenine dayalı tapu iptali, tescil olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.
Hemen belirtmek gerekir ki, gerek 01.04.1974 gün 1/2, gerekse 16.03.1990 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararlarında açıkça vurgulandığı üzere miras bırakan danışığı "bir kimsenin mirasçılarını miras hakkından yoksun bırakmak amacı ile gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların görünürdeki satış sözleşmesinin B.K.'nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinde şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabilmelerine olanak veren hukuki bir olgu olarak tanımlanmaktadır."
Somut olayda çekişmeli 420-421-422-423-424-425 parsel sayılı taşınmazlar asıl kayıt sahibi ortak miras bırakanın tapulama sırasında tapulama teknisyenleri huzurunda verdiği ve imzası tahtında tapulama tutanağına alınan bu yerlerin davalılar adına tespitine muvafakat beyanı nedeniyle oluşmuştur. Davacılar, murisin yaptığı bu tasarrufun bedelsiz olup, kendilerinden mal kaçırmak amacına yönelik bulunduğunu, taşınmazların davalılar üzerine geçirilmesinde satışın değil, bağışın üstün tutulduğunu, mülkiyetin devrinin muvazaa ile illetli olduğunu, bu itibarla geçersiz olduğundan asıl amaçlanan bağış sözleşmesinin de bu konuda açık bir beyan taşımadığı için biçim koşulundan yoksun bulunduğu cihetle geçersiz bulunduğunu ileri sürerek iptal istemişlerdir.
Gerçekten, tapulu taşınmazlarda mülkiyeti nakleden akitlerin resmi biçimde yapılması M.K.'nun 634, B.Y.'nın 213 ve Tapu Yasasının 26. maddesi hükmü gereğidir. Ne var ki, gerek 766 sayılı Tapulama Yasasının 32/B maddelerinde, gerekse 9 Ekim 1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Yasasının 13/B. maddesinde bu yasaların genelde bir tasfiye yasası olmaları nedeniyle M.K.'nun 634 ve B.Y.'nın 213. maddesinde mülkiyetin naklinde öngörülen buyurucu nitelikteki hükümlere ayrık bir düzenleme getirilmiştir. Buna göre kayıt sahibinin tapulama sırasında kadastro teknisyeni huzurunda, taşınmazın zilyedi adına tespit ve tesciline muvafakatını bildirmesi, mülkiyetin zilyet adına geçirilip, onun üzerine tespitinin yapılabilmesi için yeterli kabul edilmiştir. Eş anlatımla kadastro teknisyeni huzurunda verilen muvafakat bildirimi, resmi memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanı olarak görülmüştür. Kayıt sahibinin zilyet adına tespite muvafakat beyanının haricen satış gibi ya da başka bir nedene dayandırılarak ileri sürülmüş olması da bu kabulde sonuca etkili değildir.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek kabul edilmesi doğru değildir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle HUMK? 2494 sayılı yasa ile değişik 438/II. fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip, dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü?
Karar? Dava, muris muvazaası hukuksal sebebine dayalı, tapu iptali ve tescil; olmadığı takdirde, tenkis istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazlara ait davalılar adına olan tapular, asıl kayıt sahibi müşterek miras bırakanın tapulama sırasında kadastro teknisyeni huzurunda verdiği ve imzası tahtında tapulama tutanağına alınan bu yerlerin davalılar adına tespitine muvafakat beyanı nedeniyle oluşmuştur.
Davacılar, murisin yaptığı bu tasarrufun bedelsiz olup kendilerinden mal kaçırmak amacını sağlamaya yönelik bulunduğunu taşınmazların davalılar üzerine geçirilmesinde satışın değil bağışın üstün tutulduğunu, mülkiyetin devrinin muvazaa ile illetli olduğunu bu itibarla geçersiz olduğu gibi asıl amaçlanan bağış sözleşmesinin de bu konuda açık bir beyan taşımadığı için biçim koşulundan yoksun olduğu cihetle geçersiz bulunduğunu ileri sürerek iptal istemişlerdir.
Gerçekten tapulu taşınmaz mallarda mülkiyeti nakleden akitlerin resmi biçimde yapılması M.K.'nun 634. B.K.'nun 213 ve Tapu Kanunu'nun 26. maddesi hükümleri gereğidir.
Ancak, gerek dava konusu taşınmazların tapulama tespitlerinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 766 sayılı Tapulama Yasası'nın 32/B maddesinde gerekse 9 Ekim 1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 13/B maddesinde bu kanunların genelde bir tasfiye yasası olmaları nedeniyle M.K.'nun 634 ve B.K.'nun 213. maddesinde mülkiyetin naklinde öngörülen buyurucu nitelikteki hükümlere ayrık bir düzenleme getirilmiştir.
Buna göre kayıt sahibinin tapulama sırasında kadastro teknisyeni huzurunda taşınmazının zilyedi adına tespit ve tesciline muvafakatını bildirmesi mülkiyetin zilyed adına geçirilip onun üzerine tapulama tespiti yapılabilmesi için yeterli kabul edilmiştir.
Eş anlatımla kadastro teknisyeni huzurunda verilen muvafakat bildirimi resmi memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanı olarak görülmüştür. Kayıt sahibinin zilyed adına tespite muvafakat beyanının haricen satış gibi ya da başka bir nedene dayandırılarak ileri sürülmüş olması da bu kabulde sonuca etkili değildir.
Yine ifade edilmelidir ki, tescil isteği niteliğinde bulunan malikin, kadastro sırasında, kadastro teknisyeni huzurunda, taşınmazının başka bir şahıs adına tesciline muvafakat beyanı ile mülkiyet lehine tesciline muvafakat bildirilen kişiye hemen geçmez. Bu yerde mülkiyetin geçirilmesi ancak tespit tutanağının kesinleşmesi ile mümkün olabilir.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık ise olayda; 01.04.1974 gün 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulama yeri bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki; kural olarak Yargıtay İnançları Birleştirme Kararları konuları ile sınırlı, gerekçeleri ile aydınlatıcı ve sonuçları ile bağlayıcıdır. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. 1974 tarihli Yargıtay İnançları Birleştirme Kararı'nda "bir kimsenin, mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmesi halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın, miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların görünürdeki satış sözleşmesinin danışıklık ( muvazaalı ) olduğu ve gizli bağış sözleşmesinin de biçim koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabilecekleri ve bu dava hakkının, geçerli sözleşmeler için söz konusu olan M.K.'nun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağı" hükme bağlanmıştır.
Görüleceği üzere butlan sonucunu doğurarak, murisin temliki tasarruflarının iptaline imkân tanıyan bu tevhidi içtihat kararının uygulanabilmesi için, temliki tasarrufa konu yapılan taşınmazın murisin tapulu malı olması, gerçekte bağışlamak istediği bu malı ile ilgili olarak tapu memuru huzurunda, iradesini satış doğrultusunda açıklaması icab eder.
Oysa olayda, dava konusu taşınmazların mülkiyetinin davalılara devrini sağlayacak bir sözleşme mevcut olmayıp tescil isteği niteliğinde bulunan ve tapu teknisyeni huzurunda yapılan tek taraflı bir tescile muvafakat beyanı mevcuttur. Yorum yolu ile de yukarıda açıklanan Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulama alanı genişletilemez.
Bu durumda olayda 01.04.1974 gün 1/2 sayılı Y.İ.B.K.'nın uygulama yeri bulunmadığına değinen Özel Daire bozma kararı Hukuk Genel Kurulu'nun 02.04.1988 gün 543/861 sayılı kararında da açıkça vurgulanan ilkeye de tamamen uygundur.
Hal böyle olunca Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen bu konudaki bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru değildir.
Ancak, davada muris muvazaası hukuksal sebebi, yanında, tenkis de talep edilmiştir. Ne var ki tenkis isteği ile ilgili olarak mahkemece bir inceleme ve araştırma yapılmış değildir.
Bu durumda direnme kararı Özel Daire bozma kararında gösterilen sebep ve ayrıca olayda talep bulunduğu cihetle tenkis isteği ile de ilgili inceleme ve araştırma yapılarak sonucuna göre karar verilmesinin düşünülmemesinin isabetsizliğine işaretle de bozulmalıdır.
Sonuç? Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 19.06.1996 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY :
Dava B.K.'nun 18. maddesi uyarınca muvaza nedeniyle tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde, tenkis istemiyle açılmıştır. Muvazaa, tarafların üçüncü şahısları aldatmak maksadıyla ve fakat kendi hakiki iradelerine uymayan aralarında hüküm ve netice tevlit etmeyen ( doğurmayan ) bir görünüş yaratmak hususunda anlaşılmaktadır. ( Dr. Turhan Erener, Türk Hususi Hukukunda Muvazaalı Muameleler 1956 sh? 7 ) Başka bir ifade ile irade açıklamasında bulunan taraflar irade açıklamasının sonuç doğurmaması konusunda anlaşmışlar, yalnız gerçek bir hukuki işlemin bulunduğu görüşünü yaratmayı istemişlerse muvazaadan söz edilir. ( HGK. 22.12.1982-1979/13-1905 E - 1982/1966 K? YKD C? 9 s.? 4 sh. 498 ).
BK.'nun 18. maddesine göre "bir aktin şekil ve şartlarını tayinde, iki tarafın gerek sehven gerek akiddeki hakiki maksatlarını gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılmayarak, onların hakiki ve müşterek maksatlarını aramak lazımdır." Taraflar akdin hakiki mahiyetini gizlemek ( yani üçüncü kişileri aldatmak ) kasti ile iradelerine uymayan bir ifade tarzı kullanabilirler. Muvazaada irade ile beyan arasında kasti istenen bir uygunsuzluk vardır.
BK.'nun 18. maddesi gereğince sözleşmeler yorumlanırken, tarafların gerçek ve müşterek amaçlarını araştırmak gerekir. Şayet miras bırakan ile karşı tarafın gerçek sözleşmeyi gizledikleri ve görünüşte başka bir sözleşme yapmak istiyorlarmış gibi irade bildiriminde bulundukları anlaşılırsa, görünüşte sözleşme ( satış )değil, onun altında saklanan gerçek sözleşme ( yani bağış sözleşmesi ) geçerli sayılır. Davanın konusunu teşkil eden satış sözleşmesi karşılığı olarak miras bırakanın herhangi bir bedel almadığı, gerçek sözleşmenin taşınmaz mal bağışı niteliğinde olduğu halde, resmi memur önünde bu durum saklanarak işlemin satış şeklinde oluşturulduğu sabit olursa 07.10.1953 gün ve 7/8 sayılı İçtihatı Birleştirme Kararında da açıklandığı üzere; sözü geçen satış sözleşmesi muvazaa nedeniyle geçersizdir. Ancak onun yerine tapulu taşınmazlara ilişkin bağış sözleşmesi kaim olmaz; çünkü yetkili memur önünde bağışlama hakkında taraf iradeleri birleşmemiş, düğümlenmemiştir. O halde bağış sözleşmesi de şekle uyulmaması nedeniyle geçersizdir. ( HGK. 3.2.1982 Tarih 1979/1-464 E? 1982/77 K? YKD c. VI-I. s. 12, sh. 163 ) ( Esasen age sh. 59 )
Somut olayda baba, kızlarından mal kaçırmak amacı ile oğulları ile anlaşmış taşınmazları gerçekte bağışladığı halde 1978'de haricen sattığını, kadastro tespitlerinin zilyetleri adına yapılmasına muvafakat ettiğini bildirmiştir. Görüldüğü gibi muris muvazasının tipik örneği ortaya çıkmıştır. Taraf iradeleri satış doğrultusunda birleşmediği, bağışa yönelik olduğu halde satış olarak ifade edilmiştir.
Muris muvazaası olarak tanımlanan muvazaa niteliği itibariyle BK.nun 18. maddesinde söz edilen bir muvazaadır, kaynağını 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararından almaktadır.
Bilindiği gibi 01.04.1974 tarihli İ.B.K.'da ( ...Bir kimsenin mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla gerçekte bağışlamak isteği tapulu taşınmazı için Tapu Sicil Memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmesi halinde saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların görünürdeki satış sözleşmesinin muvazaalı olduğunu, gizlenen bağış sözleşmesinin de biçim koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabilecekleri... ) öngörülmüştür.
Davaya konu işlem, Kadastro ekibi önünde değil de, aynı gün Tapu Sicil Müdürlüğünde yapılmış olsaydı, olayda muvazaaya dayalı iptal davasının unsurları gerçekleşecek ve davanın kabulüne karar verilecekti. Çünkü, miras bırakanın diğer mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla gerçekte oğullarına bağışladığı taşınmazları onlara satmışçasına işlem yaptırdığı, böylece iradesi ile beyan arasında kasti bir uyuşmazlık yaratarak muvazaaya başvurduğu açıkça saptanmıştır. Ancak somut olayda işlem kadastro bölgesinde vuku bulmuştur. Yüce Genel Kurul çoğunluğuna göre burada artık 01.04.1974 günlü 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uygulanamaz. Zira, Mülga 766 sayılı Tapulama Kanununun 32/B ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 13/B-a maddesine göre miras bırakan işleme muvafakatını bildirmekle, tek taraflı irade beyanı ile mülkiyeti geçirmiştir. Usulüne uygun olarak yapılan bu beyan yeterlidir ve bunun harici satış bağış vesair akitlerle birleşmesi de gerekmez.
Kanunları, Hukukun genel esaslarına göre yorumlamak zorunludur. Resmi memur olan kadastro teknisyenleri huzurunda kayıt maliklerinin verdiği muvafakat, geçersiz sözleşmeyi muteber kılmıştır düşüncesi hukukun genel prensiplerine aykırıdır. Kayıt maliklerinin tek taraflı olarak verdiği muvafakat özünde geçersiz olan sözleşmeye sıhhat kazandıramaz.
Miras hakkı mirasçıların doğrudan doğruya kendi şahıslarına tanınmış bir hak olup Anayasanın 35. maddesiyle Anayasa güvencinin altındadır. Saklı payda miras bırakanın üzerinde bir tasarrufta bulunamayacağı bir haktır. Miras bırakan saklı pay üzerinde herhangi bir tasarrufta bulunamaz.
Bizimde taraftar olduğumuz görüşe göre 27.10.1971 t. 7/622 sayılı HGK.'da da belirtildiği gibi muvafakat tek başına tasarrufi bir işlem olarak nitelendirilemez. M.K.'nun 922. maddesinde sözü edilen tescil isteği biçiminde nitelendirilebilir. ( Ozanalp, Tapulama Kanunu şerhi 1976 S. 341. 132 nolu İçtihatı ) Muvazaa geçersiz olan bir taahhüt muamelesine sıhhat kazandıramaz. Taahüt muamelesi geçerli ise işte o zaman tescil isteme beyanı yerine geçer.
Yüksek çoğunluğun ve Yüksek Özel Dairenin kabul ettiğinin aksine muvafakatın bildirilmesi mülkiyeti zilyet adına geçirilip, onun üzerine tespitin yapılabilmesi muris muvazaasında söz konusu olamaz. Çünkü satış olarak sunulan taahhüt muamelesinde iradeler satış doğrultusunda birleşmediğinden geçersizdir. Muvafakat birleşmeyen iradeleri birleştiremez.
Keza tasfiye yasalar ile de olsa Anayasal hakların özlerine dokunulmaz. Genel Hukuk Kuralları bertaraf edilemez. Olsa olsa işlemin çabuk sonuçlanması için özel hükümler konabilir. Kadastro ( tapulama ) Kanunlarında da yapılan budur. Taraflar kadastro sırasında bir işlem yapmak istemişler veya daha önce Genel Hukuk Kurallarına uygun ancak şekle aykırı olarak bir sözleşme yapmışlarsa kolaylık sağlama ve bazen de uzun süre devam eden fiili duruma hukuki sonuç bağlama yoluna gidilmiştir. Bu maddelerle kişilerin istenirse miras haklarından hele hele mahfuz hisselerinden murisin iradesiyle yoksun bırakılabileceği kabul edilmemiştir. Aksini iddia hakka hukuka uymaz, yanlış olur.
Kadastro Kanununun 13. maddelerini bu çerçeve içinde mütala etmek lazımdır. Basit bir muvafakat beyanına tek taraflı akid kurucu nitelik vermek doğru olmaz. Böyle bir düşünce M.K. ve B.K. sistemini zaafa uğratabileceği gibi adalet duygusuna aykırı sonuçlar da doğurur. Şöyle ki kadastro çalışma alanındaki köyde oturan kişi ile çalışma alanı dışındaki bitişik köydeki şahısların aynı nitelikteki muvazaalı satışları değişik sonuçlar doğuracak birinin mirasçılardan mal kaçırmasına göz yumularak değer tanınacak, diğerininkine değer verilmeyecektir. Bu hukuk mantığına, Anayasanın eşitlik prensiplerine de aykırıdır.
Tasfiye amacı ile olsa bile kanunlar hukuk düzenine, adalet duygusuna ters hükümler içeremez. Burada da 01.04.1974 gün 1/2 sayılı İBK. aynen uygulanmalı, satış akti iradeler birleşmediğinden geçersiz sayılmalı, gizlenen bağış akdi ise karşılıklı iradeler resmi memur önünde birleşmemiş ise de işlem kadastro çalışma alanında vuku bulduğundan bu şekle aykırılığın KK. 13/B-a da yer olan muvafakat beyanı ile izale edildiğini, bağışın geçerli olduğu ve tenkis gerekeceği kabul edilmelidir.
Açıklanan bu nedenlerden dolayı çoğunluğun görüşüne katılmıyorum. (¤¤)
**************
.: CopyRight by Sinerji A.Ş. :.

Bundan benim anladığım, tapusuz bulunan yerlerin kadastro tespiti sırasında başkası adına tesciline ses çıkarmamak şeklindeki devirler muvazaalı olmayıp, murisin bağış veya mal kaçırma amaçlı bir tasarrufu olduğu ispatlandığı takdirde tenkise konu olabileceği. Yani muris bu biçimde yaptığı işlemle özünde muvazaa değil, bağış yapıyor. Bu bağış o an için tapusuz olan gayrimenkul için bir şekle tabi olmadığından iptal ve tescile değil ancak tenkise konu olabiliyor.
Old 02-10-2006, 12:55   #4
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Muris muvazaasının kabulündeki temel kural , tapulu taşınmazlar yönünden resmi sözleşmenin tarafların iradesine uygun olmaması , gizli bağış gözleşmesinin ise şekil koşullarına uyulmamasından dolayı geçersiz sayılması gerekliliği kuralıdır .

Tapulu taşınmazların devir ve temlikleri resmi şekle tabidir (TMK 706 BK. 213, Tapu K. 26 ) Kadastro Yasasının 13/B. Bu ana kurala ayrık bir düzenleme getirilmiştir. Buna göre kayıt sahibinin kadastro sırasında kadastro teknisyeni huzurunda verdiği muvafakat bildirimi, resmi memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanı olarak görülmüştür.

Yargıtay 1.HD ve HGK. Eskiden beri verdiği kararlarında bu ilkeden giderek "Kadastro tespiti sırasında miras bırakanın bu şekildeki beyanı gizli bağış sözleşmesinin resmi şekil koşulunu tamamladığından , muris muvazaasına dayalı olarak iptal ve tesçil isteme olanağının bulunmadığı , koşulları varsa tenkis istenebileceği vurgulanmıştır. Nitekim soruda geçen (1) numaralı karar ile Sayın Doğanel'insunduğu HGK. Kararında bu kurala değinilmektedir.

Soruda geçen 2 numaralı karardaki olay ise farklıdır. Bu ikinci olayda , kayıt malikinin teknisyen huzurunda verdiği muvafakat bildirimi yoktur. "Tutanak kayıt maliki adına düzenlendikten sonra . birlik merkezinde imza sırasında muhtar ve bilirkişilerin ek beyanına dayalı olarak tutanağa ilave yapılmış ve kayıt malikinin bu mülkiyet değiştirilmesi işlemine katıldığı da tespit edilememiştir. " Bu nedenle oluşturulan bu sicil “yolsuz tesçil” olarak kabul edilmiştir. İkinci kararda birincisinde olduğu gibi resmi şekil yerine geçen bir işlem mevcut değildir. Yargıtay Miras bırakan bu yolsuz işlemi bildiği halde itiraz etmeyerek diğer mirasçılardan mal kaçırmak amacını gerçekleştirmiş olabileceği cihetle ve kanıtlanması kuşuluyla böyle bir davranışa konu olan işlemlerin de muvazaa hukuksal nedeniyle illetli olduğunun kabulü gerektiğine hükmetmiştir.

Ortada , kanıma göre, birbiri ile çelişen iki karar mevcut değildir. Her iki kararın kendine özgü koşulları ayrıdır. Her iki karar 1.HD.sinin ilkelerine uymaktadır. Esasen 1.HD. Yargıtayın en istikrarlı dairelerinden biridir. Kararları ilkelidir. Genelde gerekçelidir. Birbiri ile uyumludur. Örnek olarak verilen bu iki kararda dairenin bu özelliklerine ve ilkelerine uygun kararlardır...Diye düşünüyorum.

Saygılarımla.
Old 02-10-2006, 22:09   #5
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

İlk karar, 3402 s.lı yasa bir tasfiye yasası olduğundan, MK.nun gayrimenkullerin devrine ilişkin amir resmi şekil şartlarına getirilmiş AYRIK bir düzenlemedir, dolayısıyla muvazaadan BAHSEDİLEMEZ, muvazaayı kelime olarak bile kabul etmeyiz diyor.


İkinci karar, açıkça "muvazaalı temlik" diye tanımlıyor.


Muvafakat tartışmasına gelince, ilkinde yazılı, ikincisinde örtülü muvafakat var, fark bundan fazla değil.


Neden ikinci kararın hüküm fıkrasını yazmadınız?
Old 03-10-2006, 04:07   #6
Av.Selim HARTAVİ

 
Varsayılan

YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E: 1988/8673
K: 1988/999
T: 27.09.1988

Özet: miras bırakan, yolsuz tescili bildiği halde askı ilanı aşamasında itiraz etmeyerek, sicil oluştuktan sonra 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde de dava açmamak suretiyle taşınmazlarının korumak istediği kişiler üzerinde kalmasını sağlamak amacıyla muvazaalı temlik yapabilir

DAVA: Çekişmeli 27, 30, 31 sayılı parsellerin yanların ortak mirasbırakanı kayıt maliki Hüseyin GÖK adına tutanak düzenlendikten sonra birlik merkezinde tutanakların imzalandığı sırada muhtar ve bilirkişilerin tespit malinin bu taşınmazlardaki 1/3 er payını davalı oğullarına sattığına ilişkin ek beyanda bulundukları doğrultusunda tutanağa ilave yapılarak mülkiyetin değiştirilmesi işlemine mirasbırakanın herhangi bir biçimde katılıp katkıda bulunduğu saptanamadığına göre yerel mahkemenin oluşan sicili yolsuz tescil olarak nitelendirmesi yerinde görülerek bu halde, 10 yıllık hak düşürücü süre yönünden hükmün bozulmasında bir isabetsizlik yoktur.

Ancak mirasbırakanın yolsuz işlem ve tescili bile bile askı ilanı aşamasında itiraz etmemek ve sicil oluştuktan sonra da 10 yıllık hak düşürücü süre içinde dava açmamak yolunu seçerek çekişmeli 3 parça taşınmazdaki yolsuz tescile konu 1/3 er payın korumak istediği davalıların üzerinde kalmasını sağlamak suretiyle diğer mirasçılarından mal kaçırmak amacını gütmüş olabileceği cihetle ve kanıtlanması koşuluyla böyle bir davranışa dayalı işlemlerinde muvazaa hukuksal nedeniyle illetli olduğunun kabulü gerekir.
Ne var ki yerel mahkemece, askı ilanından öldüğü tarih dilimi arasında miras bırakanın sözü edilen amaçla ve tanımlanan biçimde davrandığı yönünde herhangi bir inceleme ve soruşturma yapılmamıştır.
Öte yandan davacının tenkis isteği de vardır. Bu istek yönünden de bir araştırma ve değerlendirme yapılmamıştır.
O halde değinilen iki hususta da soruşturma yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hükme varılması isabetsizdir.
Old 03-10-2006, 19:05   #7
Av.Selim HARTAVİ

 
Varsayılan

iki kararıda ekledim tam metin olarak yorumlarınıza açık
Old 04-10-2006, 13:48   #8
Av. Can DOĞANEL

 
Varsayılan

Kararlar arasındaki öncelikli fark, ilk kararda murisin muvafakatı ile yapılmış bir işlem var Muris bağışladım, sattım, vs. diyerek taşınmazın resmi memur tarafından oğullarından biri adına tescilini sağlıyor. Şekil yönünden uygunsuzluk ayrık düzenleme getiren yasalar nedeniyle ileri sürülemediğinden muvazaa da söz konusu olamıyor. Yalnızca tenkis mümkün. Peki ikinci karardaki fark ne? Burada muris işleme hiç katılmamış. Mahalli bilirkişi ve tanık beyanları ile yolsuz tescil yapılmış ve iddiaya göre muris de bunu bildiği halde askı ve 10 yıllık hak düşürücü süreler içerisinde dava açmamış. Burada murisin açık muvafakatı ile yapılmış bir bağış veya satış işlemi yok. Murisle korunan mirasçı arasındaki anlaşma, bir biçimde bu şekilde tescili sağlayıp, bu sağlandıktan sonra da 10 yıllık süreyi geçirip diğer mirasçıları dışlamak yönünde bir irade birliğinden ibaret. Yani murisin muvafakatı bu kez zımni. Dolayısıyla bu kez 3402 ve 766 sayılı yasalardaki şekle de uyulmayarak zımnen muvafakat edilmek suretiyle muvazaa oluştuğu kabul edilmiş. Yani MK'ya ve Gayrimenkullerin devrine ilişkin genel geçer kurallara ayrık düzenleme getiren özel yasalardaki şekillere de riayet edilmemiş ve muvazaa oluşmuş.
Old 28-03-2009, 16:06   #9
Av.Selim HARTAVİ

 
Varsayılan

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi İçtihat Değişikliğine mi? gitti acaba




T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi

E:2005/12896
K:2006/114
T:23.01.2006

3402 s. Yasa m. 12/3
4721 s. Yasa m. 1025

Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, ortak miras bırakanın kayden maliki bulunduğu 6 parça taşınmazın miras yoluyla mirasçılarına intikal etmesi gerektiği halde bir kısmının kadastro tespiti sırasında, bir kısmının ise satış yoluyla davalılara devredildiğini, temlik işlemlerinin muvazaalı olduğunu, mirastan mal kaçırmanın amaçlandığını, bedelsiz devir yapıldığını, terekeden para çıkmadığını ileri sürerek tapu kaydının iptali ile mirasçıların adına paylan oranında tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar; çekişmeli taşınmazlardan 67 ve 907 parselin kadastro tespiti öncesinde bağış ve satış yoluyla intikal ettirildiğini, diğer parsellerin dava dışı R.'a satıldığını öteki taşınmazların ise bedeli karşılığında, gerçek değeri üzerinden satın alındığını, muvazaalı satış yapılmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davalı taşınmazlardan 67 ve 907 parseller bakımından kadastro tutanaklarının 1988 tarihinde kesinleştiği, 09/12/2003 dava tarihinde 10 yıllık hak düşürücü sürenin dolduğu, diğer parseller bakımından muvazaa olgusunun kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi İ. A.'ın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği gorüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulune karar verilmistir.
Dosya iceriginden, toplanan delillerden; mıras bırakanın 2138, 2118,2774 ve 2606 parsel sayılı taşınmazların davalılara temlikinin mirastan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olduğu anlaşıldığına göre, anılan taşınmazlar bakımından bu olgu benimsenmek suretiyle davanın kabul edilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur.
Ancak, 67 ve 907 parsel sayılı taşınmazların, miras bırakan tarafından davalılara 14/04/1985 ve 10/10/1985 tarihli akitlerle satış yoluyla intikal ettirildiği, kadastroca bu satışlar dikkate alınmak suretiyle davalılar adına tespit ve tescil edildiği, miras bırakanın ise tespit sonrasında 23/08/2003 tarihinde oldügü anlaşılmaktadır.
01/04/1974 tarih, 1/2 Sayılı Yargıtay İctihadı Birlestirme Karan ile duzenlenen muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalarda dava hakkının mıras bırakanın ölümü ile doğacağı benimsenmiştir. Eldeki davada miras bırakan tespit sonrası ölmüştür. Öyle ise 67 ve 907 parsel sayılı taşınmazlar yönünden 3402 Sayılı Yasanın 12/3 maddesini uygulama olanağı yoktur.
Diğer taraftan miras bırakanın çekişmeli tüm taşınmazlardaki amacının ve gerçek iradesinin taşınmazları davalılara bedelsiz temlik olduğu dosya kapsamı ile sabittir.
Hal böyle olurca; 67 ve 907 parseller yönünden de davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
SONUÇ : Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK'nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, peşin alınan harcın temyiz edene iade edilmesine, 23.1.2006 tarihinde
Old 08-03-2010, 17:16   #10
KOÇ

 
Varsayılan

[quote=Av.Selim HARTAVİ]Yargıtay 1. Hukuk Dairesi İçtihat Değişikliğine mi? gitti acaba

Öncelikle merhabalar kolay gelsin.Bu konuda benimde aklıma takılan bir kaç soru var açıcası.Kadastro tespiti sırasında yolsuz tespite(yani mirasçıalrından birkaçına tespit yapılmasına)zımnen rıza gösteren miras bırakan tespitten sonra vefat ediyor.Bunun sonucunda diğer mirasçılar tapu iptal davası mı açmalı yoksa yapılan bu işlem geçerli fakat diğer mirasçıalrın tenkis talebinde bulunmaları mı gerekiyor?Tespit işleminden sonra 10 yıllık hakdüşürücü sürenin geçmemesi halinin dava ve taleplere etkisi var mıdır?Zaman ayırıp yanıtlayacak meslektaşlarıma teşekkürler şimdiden.
Old 10-03-2010, 12:31   #11
Av.Selim HARTAVİ

 
Varsayılan

Kadastro Kanunu 13 md kayıt sahibinin tapulama sırasında Kadastro teknisyeni huzurunda taşınmazın çocukları adına tespit edilmesine muvafakat etmesi mülkiyetin devrine yönelik şekil koşulunun tamamlanmasını sağlamaktadır. Bu durumda yapılan tespit geçerli bir tespit olmakla artık açılacak davanın tenkis davası olabileceğini düşünüyorum. ANcak zamanaşımı konusunda tenkis davasındaki zamanaşımı sürelerini dikkate almanız gerekmektedir.

Kolaylıklar diliyorum
Old 13-12-2015, 23:28   #12
Av.Selim HARTAVİ

 
Varsayılan

YARGITAY İÇTİHAT DEĞİŞİKLİĞİ

İlk kararda Kadastro Kanunu 13/b ye göre verilen muvafakatlarde muvazaaya dayanılamayacağından 1.4.1974 Sayılı İçtihadi Brileştirme Kararının yorum yoluyla genişletilemeyeceğini ve esasen kadastro esnasında muvazaanın olamayacağından söz edilerek davanın reddi gerektiği yönünde karar veriliyor. Bu kararlar 2010 lu yıllara kadar istikrar kazanıyor bilahare şu aşamada İkinci eklediğim kararda tam tersini ifade ederek muvazaa nedeniyle iptal kararı verilebilir şeklinde.



YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ
Esas Numarası:
92/2897
Karar Numarası:
94/6380
Karar Tarihi:
14.05.1994
İlgili Kanunlar:
BORÇLAR KANUNU md.18, TAPU KANUNU md.26, 3402 SY. KADASTRO KANUNU md.13
Konu:
TAPU İPTAL VE TESCİL DAVASI, MURİS MUVAZAASI, MUVAZAA, MAL KAÇIRMA
Karar Metni:
Yanlar arasında görülen Tapu iptali ve Tescil davası sonundaYerel Mahkemece verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar yasal süre içerisinde davalı vekili tarafından duruşma isteğiyle temyiz edilmekle, duruşma isteği değer yönünden reddedilerek dosya incelendigereği görüşülüp düşünüldü: Dava,B.K'nun 18. maddesinden kaynaklanan muvazaa hukuksal nedenine dayalı Tapu iptal ve Tescil isteğine ilişkindir. Çekişmeli taşınmazlara ait davalı adına olan tapular asıl kayıt sahibi müşterek miras bırakanın Tapulama sırasında kadastro teknisyeni huzurunda verdiği ve imzası tahdında tapulama tutanağına alınan bu yerlerin davalı adına tesbitine muvafakat beyanı nedeniyle oluşmuştur. Davacılar, murisin yaptığı bu tasarrufun bedelsiz olup kendilerinden mal kaçırmak amacına yönelik bulunduğunu, taşınmazların davalı üzerine geçirilmesinde satışın değil, bağışın üstün tutulduğunu, mülkiyetin devrinin muvazaa ile illetli olduğunu, bu itibarla geçersiz olduğundan asıl amaçlanan bağış sözleşmesinin de bu konuda açık bir beyan taşımadığı için biçim koşulundan yoksun olduğu cihetle geçersiz bulunduğunu ileri sürerek iptal istemişlerdir. Gerçekten tapulu taşınmazlarda mülkiyeti nakleden akitlerin resmi biçimde yapılması M.K'nun 634.B.K'nun 2l3 ve Tapu kanununun 26.maddesi hükümleri gereğidir. Nevarki,gerek dava konusu taşınmazların tapulama tesbitlerinin yapıldığı tarihte yürürlükte olan 766 sayılı tapulama yasasının 32/B maddesinde, gerekse 9.Ekim 1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Yasasının 13/B. maddesinde bu kanunların genelde bir tasfiye yasası olmaları nedeniyle M.K'nun 634 ve M.K'nun 213. maddesinde mülkiyetin naklinde öngörülen buyurucu nitelikteki hükümlere ayrık bir düzenleme getirilmiştir. Buna göre kayıt sahibinin tapulama sırasında Kadastro teknisyeni huzurunda taşınmazının zilyedi adına tesbit ve tesciline, muvafakatının bildirilmesi, mülkiyetin zilyed adına geçirilip, onun üzerine tesbitin yapılabilmesi için yeterli kabul edilmiştir. Eş anlatımla, kadastro teknisyeni huzurunda verilen muvafakat bildirimi, resmi memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanı olarak görülmüştür. Kayıt sahibinin zilyed adına tesbite muvafakat beyanının haricen satış gibi yada başka bir nedene dayanılarak ileri sürülmüş olması da bu kabulde sonuca etkili değildir. Öte yandan, çekişmeli taşınmazlardan 37 ve 111 parsellerin öncesi tapusuzdur. Tapusuz taşınmazlar üzerindeki zilyedlikten ibaret hakkın devrine ilişkin sözleşmeler ise, hiç bir şekil şartına bağlı olmadığından geçerlidir. Teslim ile mülkiyet alıcısına geçer. Hal böyle olunca, Mahkemece çekişmeli taşınmazlara ait davalı üzerine oluşan sicillerin dayanağı bağış akdinin gerekli biçim koşulunu da taşıdığı cihetle geçerli bulunduğu bu yerlerdeki mülkiyetin davalıya geçtiği gözetilerek davanın reddi gerekirkenmuvazaanın varlığından sözedilerek, yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru olmadığı gibi, kabule göre de davalı üzerinde kayıtlı olmayan 63 parsele ilişkin iptal kararı verilmesi de isabetsizdir. Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün yukarıda açıklanan nedenlerden ötürü H.U.M.K'nun 428ci maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine 14.5.1994 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C

YARGITAY

1.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO: 2014/8196

KARAR NO: 2014/12765

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ: DİYARBAKIR 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

TARİHİ : 28/11/2013

NUMARASI : 2011/112-2013/929

Taraflar arasında görülen tapu iptali, tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, duruşma isteği değerden reddedilip, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, isteğine ilişkindir.

Mahkemece, dava konusu taşınmazların davalı taraf adına kadastro tespiti ile tescil edildiği, davacılar murislerinin kadastro esnasında tespite muvafakat ettikleri gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu taşınmazların Eylül 1288 tarihli tapu kayıtlarıyla kök muris Halil oğlu Fettah adına tapuda kayıtlı iken, 30.7.1970 tarihinde tapulama çalışmaları esnasında, miras bırakan Halil oğlu Fettah’ın ölümü ile mirasçıları olarak eşi Emine, çocukları Fatma. Mustafa ve Ahmet’in kaldığı; Emine ve Fatma’nın intikalen gelen miras paylarını 1961 yılında haricen Ahmet ve Mustafa’ya sattıkları, yaptıkları satışada muvafakat ettikleri açıklanarak davalılar Mustafa ve Ahmet adına tespit gördüğü ve tapulama tutanaklarının kesinleşmesiyle davalılar adına tescilin yapıldığı; Emine ve Fatma mirasçıları olan davacıların, mirasbırakanları tarafından yapılan temliki işlemin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açtıkları anlaşılmaktadır.

Bilindiği gibi, gerek 01.04.1974 günlü 1/2 sayılı, gerekse 16.03.1990 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararlarında açıkça vurgulandığı üzere “muris muvazaası, miras bırakanın danışıklı olarak mirasçılarını miras hakkından yoksun bırakmak amacı ile gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz mal hakkında, tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklaması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların görünürdeki satış sözleşmesinin B.K’nun 18.maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinde şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek, dava açabilmelerine olanak veren hukuki bir olgu olarak tanımlanmaktadır.”

Çekişmeli taşınmazın davalılar adına olan tapu kaydı, tapulama esnasında murisler Fatma ve Emine’nin muvafakat beyanıyla oluşmuştur.

Davacılar, murisin yaptığı bu tasarrufun bedelsiz olduğunu ve kendilerinden mal kaçırma amacına yönelik bulunduğunu, taşınmazların davalılar üzerine geçirilmesinde satışın değil, bağışın üstün tutulduğunu, mülkiyetin devrinin muvazaa ile illetli olduğunu, bu itibarla geçersiz olduğundan asıl amaçlanan bağış sözleşmesinin de bu konuda açık bir beyan taşımadığı için biçim koşulundan yoksun olması sebebi ile geçersiz olduğunu ileri sürerek, tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.

Hemen belirtilmelidir ki, tapulu taşınmazlarda mülkiyeti nakleden akitlerin resmi şekilde yapılması Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanununun (TBK) 237. ve Tapu Kanununun 26.maddesi hükmü gereğidir. Ne var ki, gerek 766 sayılı Tapulama Kanununun 32/B maddesi, gerekse 09 Ekim 1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanununun 13/B-a maddesinde bu yasaların genelde bir tasfiye yasası olmaları nedeniyle T.M.K’nun 706 ve TBK’nun 237.maddesinde mülkiyetin naklinde öngörülen buyurucu nitelikteki hükümlere ayrık bir düzenleme getirilmiştir. Buna göre kayıt sahibinin tapulama sırasında kadastro teknisyeni huzurunda, taşınmazın zilyedi adına tesbit ve tesciline muvafakatıni bildirmesi, mülkiyetin zilyet adına geçirilip, onun üzerine tesbitinin yapılabilmesi için yeterli kabul edilmiştir. Eş anlatımla kadastro teknisyeni huzurunda verilen muvafakat bildirimi, resmi memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanına eşdeğer olarak görülmüştür. Kayıt sahibinin zilyet adına tesbite muvafakat beyanının haricen satış gibi ya da başka bir nedene dayandırılarak ileri sürülmüş olması da bu kabulde sonuca etkili değildir.

Öte yandan, H.G.K.’nun 29.11.2006 günlü 2006/1-734 Esas, 2006/761 Karar sayılı yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun (Y.H.G.K’nun) 16.06.2010 günlü 2010//1-282 Esas ve 2010/323 Karar sayılı içtihatlarında “Bir konunun İçtihadı Birleştirme Kararı ile aydınlanması, ameli sonuç bakımından o konuda yeni bir yasa çıkarılması anlamına gelmektedir. Nasıl ki, yasa hükümleri uygulanırken tefsirleri ve asıl amacının belirlenmesi gerekmekte ise yine yasa hükmünde olan İçtihadı Birleştirme Kararının da tefsiri mümkün olup, bu durum sonuçları ile bağlayıcı olan İçtihadı Birleştirme Kararının genişletilmesi ve değiştirilmesi anlamına gelmemektedir.

Bu nedenle İçtihadı Birleştirme Kararının sonuç bölümünde muris muvazaasının oluşabilmesi için taşınmazın tapu sicilinde kayıtlı olması yanında murisin tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olması koşulunun ne anlama geldiğinin saptanması gerekmektedir. Burada kastedilen irade açıklaması murisin bizzat tapu memurunun önüne giderek beyanda bulunması değil, her ne biçimde ve her ne yolla olursa olsun murisin iradesinin resmi memura ulaştırılması ve bu iradenin tapudaki muvazaalı devir işlemine esas olmasıdır, yani iradenin hangi vasıta ile değil, hangi amaçla tapu memuru önüne geldiği önemlidir.”denilmektedir.

Görüleceği üzere butlan sonucunu doğurarak, murisin temliki tasarruflarının iptaline imkan tanıyan bu içtihadı birleştirme kararının uygulanabilmesi için, temliki tasarrufa konu yapılan taşınmazın murisin tapulu malı olması, gerçekte bağışlamak istediği bu malı ile ilgili olarak tapu memuru huzurunda iradesini satış doğrultusunda açıklaması yada yukarıda tarih ve sayısı yazılı Y.H.G.K. Kararlarında da açıklandığı gibi eşdeğer sonuç doğuran Kadastro Kanununun 12/B-a maddesi uyarınca kadastro teknisyeni huzurunda bu doğrultuda beyanda bulunması gerekir.

Somut olayda, ortak miras bırakan Emine ve davacılar murisi Fatma davaya konu taşınmazların öncesini teşkil eden taşınmazlardaki miras paylarını haricen davalılara sattıklarını ve davalılar adına tesbite muvafakat ettiklerini beyan etmişlerdir. Kadastro Kanunu 13/B-a maddesine göre kadastro teknisyeni huzurunda verilen muvafakat bildirimi, resmi memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanı olarak görüldüğüne, Y.H.G.K.nun yukarıda bildirilen kararlarına göre de murisin bizzat tapu memurunun önüne giderek beyanda bulunması şart olmadığına, her ne şekilde ve her ne yolla olursa olsun murisin iradesinin resmi memura ulaştırılması ve bu iradenin tapudaki muvazaalı devir işlemine esas olması önemli olduğuna göre, kadastro tutanağına karşı yapılan işlemlerin 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı kapsamında kalmadığı söylenemez.

Hal böyle olunca, davacıların mirasbırakanları Emine ve Fatma’nın, tapulama tespitinde taşınmazları haricen davalılara sattıklarını ve davalılar adına tesbitine muvafakat ettiklerini beyan etmek suretiyle yaptıkları işlemin, 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği şekilde mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olup olmadığı yönünden gerekli araştırma ve incelemenin yapılması sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir.

Davacılar vekilinin temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile kararının açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02.07.2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
Old 17-04-2022, 05:24   #13
Av.Burak Polat

 
Varsayılan

Merhabalar değerli meslektaşlarım. Yeni bir konu açmak yerine 16 yıl önce açılmış olan bu konuyu canlandırmayı tercih ettim. Bu arada Selim Bey, bu konu kapsamında 9 yıl aradan sonra dahi içtihat değişikliğini paylaşmış olmanız takdire şayan. Öyle ki elimdeki uyuşmazlık tam da karara konu olay gibidir;

Şark Mültecisi olarak devlet tarafından iskan edilen bir aileye 1926 yılında takribi 50 dönüm tarla tahsis edilmiş, kök muris 1944 yılında ölmüş, 1949 yılında arazinin toprak ve iskan müdürlüğü tarafından aile adına keşfen tespiti yapılmış,*1962 yılına gelindiğinde ise tapulama esnasında kalan üç mirasçının ikisi kendi paylarını tapulama öncesinde haricen 3. mirasçıya sattıklarını belirterek muvafakat beyanı vermişlerdir.

Tarafımıza müracaat edenler ise muvafakat verenlerden birinin mirasçılarıdır.

Somut olay Yargıtay 1 HD' nin içtihat değiştirdiği ESAS 2014/8196 - KARAR 2014/12765 sayılı kararına göre muris muvazaası kapsamında kalmakta ise de Yargıtay 1 HD' nin 2019 tarihli kararlarında dairenin tekrar görüş değiştirerek önceki görüşünü esas aldığı görülmüştür.

Peki son tarihli kararlarda durum nasıldır, benzer uyuşmazlıkta netice elde eden meslektaşlarımız var mıdır? Bilgi, görüş ve tecrübelerinizi paylaşmanız dileğiyle.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Çocukla Kişisel İlişki Yargıtay Kararları Av.Habibe YILMAZ KAYAR Aile Hukuku Çalışma Grubu 32 19-11-2018 10:01
Tecavüz mü, İlişki mi? Ayşegül Kanat Kadın Hakları Çalışma Grubu 8 02-01-2007 22:49
İnfaz Giderleri ( Çocukla Kişisel İlişki) Av.H.Sancar KARACA Meslektaşların Soruları 2 30-06-2006 15:50
Evlilik Dışı İlişki Ve Çocuk Daruma Hukuk Soruları Arşivi 0 23-04-2005 18:47
Şahsi İlişki hande Hukuk Soruları Arşivi 32 11-03-2005 16:39


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08475590 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.