Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Muvazaa Davasi Ispat Sorunu

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 23-10-2019, 18:14   #1
sleim

 
Varsayılan Muvazaa Davasi Ispat Sorunu

Meslektaşlarım selamlar,

Sizlere bir sorum olacak.

Müvekkil 2011 yılında yanında sigortalı olarak çalışan kardeşi ile birlikte bir dükkanı satın alıyorlar. Gerçekte tüm para ödemeleri müvekkil tarafından yapılmasına rağmen müvekkilim, kardeş olmaları, birlikte çalışmaları ve hep bu şekilde çalışacaklarını düşünerek tapunun % 50 sini de kardeşi adına yapmıştır. Yani taşınmaz üçüncü şahıstan satın alındığı ilk anda % 50 şer hisseler şekilde tapuya satış olarak tescil edilmiş.

Aradan zaman geçtikten sonra kardeş, müvekkilin yanındaki işinden ayrılmış ve hatta müvekkilimin müşteri portföyünü yanında taşıyarak aynı sektörde kendi işini kurmuştur.

Şimdi müvekkil ise kardeşine bedelsiz olarak vermiş olduğu bu taşınmaz hissesini geri almak istemektedir. Nitekim o dönemde kardeşi SGKlı bir çalışan, ekonomik ve maddi durumu iyi değildir. Ayrıca satış günü tarihli müvekkilim bankadan yüklü miktarda para çektiği ve yine aynı gün satıcı firmanın banka hesabına satış tutarı kadar paranın yattığına dair dekontlar da bulunmaktadır. Yine üçüncü şahıs satıcı firmadan alınan bir yazı örneği de var, paranın tamamının müvekkilim tarafından ödendiğini içerir.

Bu süreçte aklıma gelen taraf muvazaası yahut inançlı akit hukuksal sebeplerine dayalı davalar aklıma gelmektedir. Ancak 47 tarihli YİBGK kararı çerçevesinde elimizde muvazaayı gösterir bir yazılı sözleşme/delil yok, sadece yukarıda bahsettiğim banka dekontları ve üçüncü şahıs satıcıdan alınan yazı var. Bu bahsettiğim dekontlar ve yazı örneği yazılı delil başlangıcı niteliğinde midir? Bu şekilde elinde Yargıtay kararı olan meslektaşım var mıdır?

Bu hususta yardımlarınızı/ fikirlerinizi beklemekteyiz.

Teşekkürler,
Old 23-10-2019, 19:05   #2
Cumhur Okyay

 
Varsayılan

T.C.
Yargitay
1. Hukuk Dairesi
Esas No:1663
Karar No:3078
Karar Tarihi:16.05.2019


İnançli işlemede Ispat, yazili sözleşme bulunmasa dahi, kredi ödemelerine dair banka dekontlarının güvenenin elinde olmasi,
tanık dinlenebileceği.
Old 24-10-2019, 11:11   #3
Av. Musa TAÇYILDIZ

 
Varsayılan

İnançlı işlem konusu; benim kafama çok yatmayan bir durum; her ne kadar İBK kararı olsa da uygulamaya yeterli çözümü getirdiğini düşünmüyorum. Bu başka bir tartışmanın konusu olduğu için değinmekle yetiniyorum.

Bence belirtmiş olduğunuz deliller; HMK. MD 202 gereğince"kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belge" kapsamında değildir. Zira karşı yan veya temsilcisi tarafından verilmiş yada gönderilmiş değildir. Keza yargıtay da genel olarak; sadece taraflar arasındaki banka dekontlarını delil başlangıcı olarak kabul etmektedir.

Ancak; yine bence İBK kararını dikkate almadan bakarsak, eldeki belgeler davanızı, yazılı olmayan diğer deliller (tanık vs.) ile ispata yeterli olmalıdır. ( Fakat İBK kararı tam tersini söylemekte.)

Salt İBK kararını dikkate alarak değerlendirilirse; elinizdeki belgelerin delil başlangıcı niteliğinde olmadığı kanaatiyle davanın reddine karar verilmelidir. ( Fakat bu defa da aşağıdaki yargıtay kararı tam tersini söylüyor.)

Yani kısacası; inançlı işlem konusunda yargıtay ile aynı görüşte değiliz. Fakat aşağıdaki kararın sadece sonuç kısmında aynı fikirdeyiz.




Aşağıdaki karar sizin olayınıza çok benzer.
Yardımcı olur diye düşünüyorum.


T.C YARGITAY
14.Hukuk Dairesi
Esas: 2016/ 16002
Karar: 2019 / 1951
Karar Tarihi: 05.03.2019

TAPU İPTAL VE TESCİL DAVASI - İŞLEMLERE AİT BELGELERİN TAPU İPTALİ VE TESCİL İSTEMİ YÖNÜNDEN DELİL BAŞLANGICI NİTELİĞİNDE DEĞERLENDİRİLMESİ GEREKTİĞİ - DAVACILARIN İDDİALARININ HER TÜRLÜ DELİLLE İSPAT EDİLEBİLECEĞİ DEĞERLENDİRİLMEDİĞİ - HÜKMÜN BOZULMASI

ÖZET: Davacı ...,.. tarihinde banka aracılığıyla satıcı ...’a ….TL ödeme yapmış, davalı ... .. tarihinde …. Bankasından ….TL bedelli kredi kullanmış, dava konusu taşınmaz …… tarihinde davalı ... adına tescil edilmiş ve davacı ...’ün eşi ...’ün hesabından ….. tarihinde davalı ...’ın hesabına …TL gönderilmiş ve aynı gün davalı tarafından kullanılan kredi kapatılmış olup bu işlemlere ait banka dekontları, kredi sözleşmesi vs. dosya arasında mevcuttur. O halde, mahkemece bu belgeler tapu iptali ve tescil istemi yönünden “delil başlangıcı” niteliğinde belge olarak değerlendirilerek ve davacıların iddialarının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun ilgili maddesi uyarınca “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebileceği gözetilerek tanık beyanları ve dosyadaki diğer deliller birlikte değerlendirilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.

(6100 S. K. m. 188, 202, 225) (818 S. K. m. 125) (YİBK. 05.02.1947 T. 1945/20 E. 1947/6 K.)



Dava ve Karar: Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 23.12.2014 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil ikinci kademede tazminat talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 16.12.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili ve davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:



Dava, inanç sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptali ve tescil, ikinci kademede tazminat istemine ilişkindir.



Davacılar vekili, davacı müvekkilleriyle davalının kardeş olduklarını, müvekkillerinin ve davalının dava konusu 642 ada 9 parsel sayılı taşınmazda kayıtlı 13 numaralı bağımsız bölümü birlikte satın almaya karar verdiklerini, satıcıyla 170.000,00TL bedelle satışı hususunda anlaştıklarını, satış bedelinin 60.000,00TL’sinin annelerinden miras kalan evin satış bedeliyle, 60.000,00TL’sinin müvekkili ...’ın birikimiyle, kalan 50.000,00TL’nin ise davalı tarafından çekilen ancak yarı yarıya ödenmesi hususunda anlaşılan krediyle ödendiğini; taşınmazın 04.06.2009 tarihinde davalı adına tescil edildiğini, çekilen kredinin 35.208,00 TL’sinin birlikte geri ödendiğini, bunun üzerine davalının bu ortaklıktan vazgeçtiğini ve ödediği 15.000,00TL ile 17.608,00TL’nin müvekkillerinden iadesini talep ettiğini, müvekkillerinin davalının teklifini kabul ettiğini ve davalının parası iade edildikten sonra taşınmazın müvekkillerine devri hususunda anlaştıklarını, müvekkillerinin 13.09.2011 tarihinde çekilen kredinin bakiye borcunun müvekkili ...’ün eşinin banka hesabından davalıya 28.440,00TL göndermek suretiyle, davalının ödediği paranın 10.000,00TL’sinin ise davalıya kuzenleri ... aracılığıyla elden ödendiğini, davalıya 22.604,00TL borçları kaldığını ancak davalının taşınmazı müvekkillerine devretmeyeceğini beyan ettiğini belirterek, dava konusu taşınmazın müvekkilleri adına tescilini mümkün olmaması halinde ödenen 161.044,00TL'nin faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.



Davalı vekili, dava konusu taşınmazın davalı müvekkilinin kazancı ve babasının yardımıyla satın alındığını, müvekkilinin babasının kira gelirinin takibini davacı ...’ün eşi ... yardımıyla yaptığını, ...’ün hesabındaki para akışının bununla ilgili olduğunu, müvekkilinin babasının davacı ...’ın yanında yaşadığını, evin satın alınması sırasında babasının davacı ...’ın hesabından satıcıya para gönderdiğini beyan ederek davanın reddini savunmuştur.



Mahkemece, tapu iptali ve tescil talebinin reddine; tazminat talebinin kısmen kabulüne ve 105,000,00TL'nin davalı tarafından dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davacılara ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.



Hükmü, davacılar vekili ve davalı vekili temyiz etmiştir.



İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.



İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.



İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.



İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.



İnanç sözleşmesi, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.



Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202.maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.



Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde hakimin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.12.2015 tarihli, 2014/14-516 E. 2015/2838 K. sayılı kararı da bu doğrultudadır.)



İnanç sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanununun 125. maddesi hükmü gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresi on yıl olarak kabul edilmektedir.



Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince;



Davacı ..., 30.03.2009 tarihinde banka aracılığıyla satıcı ...’a 120.000,00TL ödeme yapmış, davalı ... 27.05.2009 tarihinde Garanti Bankasından 50.000,00TL bedelli kredi kullanmış, dava konusu taşınmaz 04.06.2009 tarihinde davalı ... adına tescil edilmiş ve davacı ...’ün eşi ...’ün hesabından 13.09.2011 tarihinde davalı ...’ın hesabına 28.440,00TL gönderilmiş ve aynı gün davalı tarafından kullanılan kredi kapatılmış olup bu işlemlere ait banka dekontları, kredi sözleşmesi vs. dosya arasında mevcuttur.



O halde, mahkemece bu belgeler tapu iptali ve tescil istemi yönünden “delil başlangıcı” niteliğinde belge olarak değerlendirilerek ve davacıların iddialarının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 202. maddesi uyarınca “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebileceği gözetilerek tanık beyanları ve dosyadaki diğer deliller birlikte değerlendirilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.



Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin ve davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05.03.2019 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.




KARŞI OY



Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya içeriğine göre, mahkeme kararı ve dayandığı gerekçeler usul ve yasaya uygun bulunduğundan yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddiyle hükmün onanması görüşünde olduğumuzdan sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyoruz. (¤¤)
Old 24-10-2019, 11:13   #4
Av. Musa TAÇYILDIZ

 
Varsayılan Faydası olacağını düşündüğüm birkaç karar

T.C YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2018/ 4409
Karar: 2018 / 14490
Karar Tarihi: 14.11.2018

TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI - TAŞINMAZIN DEVRİ NETİCESİNDE DAVACIYA ÖDENEN MİKTARIN SAPTANMASI - KARŞI EDİMİN İFASINI İSTEYEMEYECEĞİ GÖZETİLEREK KALAN KISMIN ÖDENMESİNE İLİŞKİN DAVACIYA ÖNEL VERİLMESİ - HÜKMÜN BOZULMASI
Kelime Ara

Ara

Temizle
Kopyala

Kaydet/Yazdır

Sık Kullanılanlar

Geri
ÖZET: Taşınmazın devri neticesinde davacıya ödenen miktarın saptanması, yine davacı tarafından ödendiği anlaşılan banka dekontlarının ilgili bankadan celp edilerek bedelin ödenip ödenmediğinin tespiti, tamamının ödenmemiş olması halinde Borçlar Kanunu'nun 81. maddesi (6098 Türk Borçlar Kanunu 97. maddesi) hükmü uyarınca, kendi edimini yerine getirmeyenin, karşı edimin ifasını isteyemeyeceği gözetilerek kalan kısmın ödenmesine ilişkin davacıya önel verilerek bedelin mahkeme veznesine depo ettirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.

(6098 S. K. m. 19, 97, 509) (6100 S. K. m. 202) (818 S. K. m. 81) (YİBK. 05.02.1947 T. 1945/20 E. 1947/6 K.)



Dava: Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'nün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;



KARAR



Dava, inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil talebine ilişkindir.



Davacı, maliki olduğu 1397 parsel sayılı taşınmazda bulunan 4 nolu bağımsız bölümün nakit sıkıntılarını gidermek için davalı tarafından kredi çekilmesini sağlamak amacıyla davalıya devrettiğini, çekilen krediden ihtiyacı olan 9.000,00TL üzerindeki miktarı masrafları düşerek davalıya verdiğini, davalının kredileri ödemediğini ve taşınmazı devretmediğini ileri sürerek davalı adına olan kaydın iptali ile adına tescile karar verilmesini istemiştir.



Davalı, yazılı delille ispatın gerektiğini, temliğin gerçek satış olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.



Mahkemece, taraflar arasında inançlı temlik yapıldığı, ancak davalının taşınmazı iade etmediği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.



Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacının kayden maliki olduğu 1397 parsel sayılı taşınmazda bulunun 4 nolu bağımsız bölümü 19.01.2006 tarihli satış akdi ile davalıya devrettiği, taşınmazda davalı aleyhine İş Bankası lehine 30.000TL bedelli 19.01.2006 tarihli ipotek olduğu anlaşılmaktadır.



Bilindiği üzere; inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.



Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar.



Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.



Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.



Diğer bir bakış açısıyla taşınmazın mülkiyeti inanılana (alacaklıya) geçmiştir. Taşınmazda inanarak satanın (borçlu) mülkiyet hakkı kalmadığı gibi, alıcının bu mülkiyet hakkı üzerinde kurulmuş olan bir rehin hakkından da söz edilemez.



Uygulamada mesele, 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir.



Söz konusu kararda; eski hukuka göre mümkün ve geçerli olan muvazaa ve nam-ı müstear iddialarının, Medeni Kanunun yürürlüğünden sonra taşınmaz mallar hakkında dinlenip dinlenemeyeceği tartışılmıştır.



Anılan kararda; çeşitli sebep ve amaçlarla bir taşınmaz kaydına gerçek malik yerine başka bir nam ve bir sözleşmede akitlerden biri yerine üçüncü bir şahsın gösterilmesinin mümkün olduğu, bu gibi hallerde vekilin kendi namına ve müvekkili hesabına yaptığı tasarruflarda olduğu gibi hukuki bir durum veya herhangi bir maksatla üçüncü şahıslardan gerçeği gizleme gayesi güdülebileceği, “kötüniyetli ve haksız gizlemeler” dışında, belirtilen olasılıklara göre açılacak bir davanın, gerçekten, ya mevcut bir hakka dayanarak bir el değiştirme veya bir hakkın korunması niteliğini taşıyacağı; bu durumun da, temsil ve vekalet ilişkisinde, mülkiyette halefiyet esası olarak kabul edilmiş bir husus olup, halefiyeti düzeltme amacıyla öncelikle mülkiyetin vekile aidiyeti düşünülse bile, temsil hükümlerine aykırı olduğundan bunun korunması ve devamına hükmolunamayacağı, zira TBK'nin 509. maddesindeki “Vekilin, kendi adına ve vekâlet veren hesabına gördüğü işlerden doğan üçüncü kişilerdeki alacağı, vekâlet verenin vekile karşı bütün borçlarını ifa ettiği anda, kendiliğinden vekâlet verene geçer.” hükmünün bu düşünceyi doğruladığı, öte yandan gerek taşınır, gerek taşınmaz mallara ilişkin olsun nam-ı müstear hadiselerinde, meselenin bir istihkak ve mülkiyet davası niteliğini geçemeyeceğinden, ne resmi senet, ne de şekil meselesinin bahse konu olamayacağı, meselenin akitte ve isimde muvazaayı kapsamına alan TBK'nin 19.maddesi kapsamında düşünülmesinin kanunun amacına uygun düşeceğine, değinildikten sonra sonuçta, nam-ı müstear davalarının dinlenebilir ve yazılı delil ile ispatının mümkün olduğuna, hükmolunmuştur.



İçtihadı Bileştirme kararlarının konularıyla sınırlı, sonuçlarıyla bağlayıcı bulunduğu tartışmasızdır. Nam-ı müstear için düzenleme getiren 1947 tarihli kararın, teminat amacıyla temlike dair inanç sözleşmelerini kapsadığı da kuşkusuzdur. Uygulamada anılan sözleşmeler gerek özü, gerek işleyişi açısından, genelde muvazaa, özelde ise nam-ı müstear başlıkları altında nitelendirile gelmektedir.



Belirtilen İçtihadı Birleştirme Kararında da değinildiği üzere; inanç sözleşmeleri bir yandan mülkiyeti nakil borcu doğurması bakımından tarafları bağlayıcı, diğer yandan, mülkiyetin naklinin sebebini teşkil etmesi açısından tasarruf işlemlerini bünyesinde barındıran sözleşmelerdir. Bu durumda koşulların oluşması halinde taşınmaz mülkiyetini nakil özelliğini taşıdığı kabul edilmelidir.



İçtihadı Birleştirme kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hemde taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.



Somut olaya; davacılar tarafından ileri sürülen iddiaların 5.2.1947 tarih 20/6 Sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca yazılı belge düzenlenmediği görülmekte ise de, davalı ...’nın 03.02.2006 tarihinde İş Bankasından 15.000TL kredi kullandığı, aynı gün davalının davacıya “konut bedeli” açıklaması ile 13.500TL havale ettiği, davacının ise yine aynı gün davalıya açıklama bulunmaksızın 8.500TL gönderdiği, bilahare dava dilekçesine ekli makbuzlardan davacının davalı hesabına belirli aralıklarla “kredi taksidi ödemesi” belirtmesi ile 247-250TL gönderdiği, kredi ödemelerinin ise 03.03.2006 tarihinden itibaren 247,10TL taksitler halinde bir kısmının davalı ... hesabından bir kısmının ise ..., ... ve ... şubelerinden kasadan kimin tarafından ödendiği bilinmediği, taraflar arasında çeşitli iş ilişkileri münasebeti ile para alışverişlerinin olduğu dosya kapsamı ile sabittir.



Gerçekten de, taraflar arasındaki ilişki ve çekişmenin çözüme kavuşturulması bakımından yukarıda değinilen İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca yazılı belge ile ispatı gerekmekte ve fakat böylesine bir belgenin bulunmadığı anlaşılmakta ise de; davalının bankadaki hesabına yatırılan paralara ilişkin dekontların bu ilişki ile bağlantılı olduğunun saptanması halinde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 202. maddesi gereğince delil başlangıcı teşkil edeceği ve çekişmenin giderilmesinde gözardı edilemeyeceği, dinlenen tanık beyanlarından taşınmazın teminat amacıyla davalıya devredildiği tartışmasızdır.



Hâl böyle olunca; taşınmazın devri neticesinde davacıya ödenen miktarın saptanması, yine davacı tarafından ödendiği anlaşılan banka dekontlarının ilgili bankadan celp edilerek bedelin ödenip ödenmediğinin tespiti, tamamının ödenmemiş olması halinde Borçlar Kanunu'nun 81. maddesi (6098 Türk Borçlar Kanunu 97. maddesi) hükmü uyarınca, kendi edimini yerine getirmeyenin, karşı edimin ifasını isteyemeyeceği gözetilerek kalan kısmın ödenmesine ilişkin davacıya önel verilerek bedelin mahkeme veznesine depo ettirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.



Davalı vekilinin temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.11.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)














T.C YARGITAY
8.Hukuk Dairesi
Esas: 2016/ 13307
Karar: 2018 / 1697
Karar Tarihi: 06.02.2018

TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI - İNANÇ SÖZLEŞMESİ - MURİSİN DAVA KONUSU DAİRELERİ YAPTIRMAK İÇİN BANKALARDAN PARA ÇEKİP ÇEKMEDİĞİ - DOSYAYA SUNULAN SÖZLEŞME VE BELGELERİN DEĞERLENDİRİLEREK OLUŞACAK SONUCA GÖRE BİR KARAR VERİLMESİ GEREĞİ
Kelime Ara

Ara

Temizle
Kopyala

Kaydet/Yazdır

Sık Kullanılanlar

Geri
ÖZET: 1999 yılı ile murisin ölüm tarihi olan 11/01/2002 tarihleri arasındaki ... ilindeki tüm banka hesap hareketlerinin getirtilmesi, bu şekilde dosyanın kül halinde bankacı bilirkişiye gönderilerek denetime elverişli rapor aldırılması, muris ...'in dava konusu daireleri yaptırmak için bankalardan para çekip-çekmediği ve çekmiş ise çektiği tarihlerde çekilen para ile inşaatın yapım tarihinin gözetilmesi, davacının yurtdışından gönderdiği ve murisin çektiği paralar var ise, para miktarının ailenin geçimi için gönderilen miktar olup-olmadığı ya da ailenin geçimini aşan miktarda olup-olmadığının değerlendirilmesi, muris baba Kamil ile yüklenici arasında yapılan 21/08/2000 tarihli adi nitelikteki sözleşmeler, para gönderme ve ödeme dekontları ve vekaletin delil başlangıcı sayılıp-sayılmayacağının yukarıda bahsi geçen hususlar ile birlikte değerlendirilerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve araştırma ile karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.

(6100 S. K. m. 202) (YİBK. 05.02.1947 T. 1945/20 E. 1947/6 K.)



Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup, hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 06.02.2018 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davacı vekili Av. ... ve karşı taraftan davalılar vekili Av. ... geldiler. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek; dosya incelendi, gereği düşünüldü:



Karar: Davacı vekili, vekil edeni ile davalıların muris ...'in mirasçıları olduklarını, 1071 ada 11 parsel sayılı taşınmazın muris adına kayıtlı olduğunu ve dava tarihinde dava konusu taşınmazın tapu kaydında arsa olarak görüldüğünü, ancak üzerinde 7 dairelik 3 katlı bir apartman bulunduğunu, dava devam ederken dava konusu taşınmazda kat mülkiyetine geçildiğini, vekil edeninin babası ...'in taşınmaz arsa iken müteahhit ... ile kat karşılığı inşaat sözleşmesi yaptığını ve bu sözleşme uyarınca 2 adet zemin kat dairenin muris ...'e ait olacağının kararlaştırıldığını, sonrasında vekil edeninin dava konusu taşınmazda 5 daire satın aldığını ancak vekil edeninin resmi anlamda satış işlemlerini gerçekleştiremediğini, vekil edeninin yurt dışında yaşadığından dolayı buradaki işlerini takip etmesi, bankadaki paralarını çekebilmesi için babası ...'e noterden vekaletname verdiğini ve murisin vekil edeni adına müteahhit ...'a ödemelerini yaptığını, murisin dava konusu taşınmazı satın almaya yetecek ekonomik gücü olmadığını belirterek dava konusu 5 dairenin muris adına olan tapu kayıtlarının iptali ile vekil edeni adına tesciline, olmazsa taşınmazın değerinin davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.



Davalılar vekili, dava konusu dairelerin muris ... tarafından yaptırıldığını, murisin daireleri yaptırabilecek ekonomik gücünün olduğunu, davada husumetin müteahhit ...'a yönetilmesi gerektiğini zira dairelerin yapım parasını müteahhitin aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.



Mahkemece, davacının davasını ispatlayamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.



Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.



İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.



İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.



İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.



İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.



İnanç sözleşmesi, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.



Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202. maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.



HMK’nın "Delil başlangıcı" kenar başlıklı 202. maddesinde, "(1) Senetle ispat zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir.



(2) Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir."



Tüm dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 1071 ada 11 parsel sayılı taşınmazın tarafların yakın mirasbıranı ... adına 29/05/2000 tarihinde satış yolu tescil edildiği, eldeki dava devam ederken dava konusu taşınmazda kat mülkiyetine geçildiği ve 7 ayrı bağımsız bölümün muris ... adına tescil edildiği, dosya içerisinde 21/08/2000 tarihli iki ayrı adi yazılı gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesinin olduğu, aynı gün düzenlenen sözleşmelerden bir tanesinin arsa sahibi ... ile müteahhit ... arasında düzenlendiği, sözleşmede arsa üzerine 7 adet dairenin yapılacağı, zemin kattaki iki dairenin arsa sahibine ait olacağı, mal sahibinin 1. kattaki iki dairenin bedelini ödeyerek satın aldığı ve 3 dairenin de müteahhite ait olacağının kararlaştırıldığı, diğer sözleşmenin de aynı kişiler arasında yapıldığı ve bir daireyi davacı ...'in, diğer daireyi muris ...'in alacağı, böylelikle ….....'e iki zemin daire, iki orta dairenin verileceği, bunun karşılığında peşin olarak …. ...'in 100.000 Alman markı vereceğinin kararlaştırıldığı, ... 3. Noterliği'nin 29.7.1999 tarihli ve 29294 yevmiye nolu vekaletnamesi ile ...'in babası ...'e ... ilinde bulunan bankalardaki hesap açma, para çekme gibi işlemleri yapması için vekaletname verdiği, davacı tarafından murise gönderilen banka dekontlarının dosya arasına alındığı, davacı ve davalı tanıklarının dinlendiği, muris ... ve ...'in sosyal ekonomik durumunun araştırıldığı anlaşılmaktadır.



Mahkemece dosya içerisinde yer alan belgeler ile tanık beyanlarının davacının iddiasını ispatlamaya yeterli olmadığı gerekçesi ile ret kararı verilmiş ise de; bu görüşe katılma olanağı bulunmamaktadır. Yapılan inceleme ve araştırma hüküm kurmaya elverişli değildir. Şöyle ki; mahkemece dosya içerisinde yer alan az yukarıda bahsi geçen sözleşmelerin, davacının ve murisinin hesap hareketlerinin, banka dekontlarının ve davacının babası ... adına düzenlediği vekaletnamenin yukarıda bahsi geçen ilkeler doğrultusunda yazılı delil başlangıcı olup-olmayacağı yeterince tartışılmamıştır.



O halde, 1999 yılı ile murisin ölüm tarihi olan 11/01/2002 tarihleri arasındaki ... ilindeki tüm banka hesap hareketlerinin getirtilmesi, bu şekilde dosyanın kül halinde bankacı bilirkişiye gönderilerek denetime elverişli rapor aldırılması, muris ...'in dava konusu daireleri yaptırmak için bankalardan para çekip-çekmediği ve çekmiş ise çektiği tarihlerde çekilen para ile inşaatın yapım tarihinin gözetilmesi, davacının yurtdışından gönderdiği ve murisin çektiği paralar var ise, para miktarının ailenin geçimi için gönderilen miktar olup-olmadığı ya da ailenin geçimini aşan miktarda olup-olmadığının değerlendirilmesi, muris baba Kamil ile yüklenici ... arasında yapılan 21/08/2000 tarihli adi nitelikteki sözleşmeler, para gönderme ve ödeme dekontları ve vekaletin delil başlangıcı sayılıp-sayılmayacağının yukarıda bahsi geçen hususlar ile birlikte değerlendirilerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve araştırma ile karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.



Sonuç: Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulü ile Yerel Mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 1.630,00 TL Avukatlık Ücreti'nin davalı taraftan alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan davacı tarafa verilmesine, HUMK'nun 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, istek halinde peşin harcın temyiz edene iadesine, 06.02.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
muvazaa nedeniyle tapu iptali ve tescil davasi tegese Meslektaşların Soruları 0 22-06-2014 05:20
Tapu Muvazaa Davasi Av.Baran Karadağ Meslektaşların Soruları 3 05-03-2012 22:24


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05323195 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.