Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Karşı tarafı tefecilikle suçlayan avukatın Sorumluluğu Nedir?

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 16-06-2010, 22:07   #1
avzey

 
Varsayılan Karşı tarafı tefecilikle suçlayan avukatın Sorumluluğu Nedir?

Sayın meslektaşlarım açtığım bir menfi tespit davasında müvekkilim davalının tefecilik suçundan vergi dairesinden çok yüklü miktarda ceza almış olduğunu ayrıca hakkında tefecilik suçundan suç duyurusunda bulunulduğunu bana beyan etmiştir. Ben şahısla ilgili savcılığa su duyurusunda bulunduğumda hukuk mahkemelerini ilgilendirdiğinden bahisle takipsizlik verildi. Ben dava dilekçemde davalı için vergi dairesiyle tefecilik yüzünden sorunlar yaşadığını şahsın tefeciliği meslek haline getirdiğini ve 10 yılı aşkın süredir bu işle ilgilndiğini yazdım. Karşı tarafın avukatı hakkımda savcılığa hakaret ve iftiradan suç duyurusunda bulunacağını beyan etti. Sormak istediğin TCK 128 den yararlanabilir miyim? Ayrıca barodan ceza alır mıyım ve tarafıma manevi tazminat açılsa kabul edilir mi? Yardımlarınızı bekliyorum...
Old 16-06-2010, 23:24   #2
üye14072

 
Varsayılan

endişeye mahal yok
olan olmuş

yaşayalım görelim

ve fakaaaaat
müvekkil gizli hasmımızdır,

fazla gazına gelmemeye dikkat etmek gerek

endişeye mahal yok
Old 17-06-2010, 07:30   #3
Av. Engin EKİCİ

 
Varsayılan

Sayın avzey;

TCK'nın "İddia ve savunma dokunulmazlığı" başlığı altında düzenlenen 128. maddesine göre; "(1) Yargı mercileri veya idarî makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnadlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması hâlinde, ceza verilmez. Ancak, bunun için isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerekir."

Düzenleme uyarınca, müvekkilinizin size aktardığı durumun gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda emin olmanız gerekirdi. Eğer, dava dilekçenizde ifade ettiğiniz gibi, davalının tefecilik nedeniyle sorunlar yaşadığı, tefeciliği meslek haline getirdiği ve 10 yıldan fazla süredir söz konusu işle ilgilendiği doğru ise, 128. maddeye göre herhangi bir sıkıntı yok. Ayrıca iddialarınızın gerçek olmadığı ortaya çıksa dahi bu durum, avukatın savunma dokunulmazlığı kapsamında değerlendirilmelidir. Baro tarafından konu ile ilgili soruşturma başlatılacağı kanaatinde değilim. Sunduğum linklerdeki karar ve mesajları incelemenizi öneririm. Faydalı olacağı inancındayım. Saygılarımla..

http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=15165

http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=28422
Old 17-06-2010, 09:40   #4
avmurat

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Engin
Düzenleme uyarınca, müvekkilinizin size aktardığı durumun gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda emin olmanız gerekirdi.
Çoğu zaman müvekkilin beyanlarını temel alarak davalar açıyoruz.Her konuda emin olmamız mümkün değil.Emin olduğumuz durumlarda da yanıldığımız çok olmuştur.Bu nedenle avukata, emin olmak gibi bir yükümlülük getirilemez. Meslektaşımızın bana göre yaşayabileceği tek sıkıntı -ki bu sıkıntı aslında değişik boyutlarda birçoğumuzu ilgilendirmekte- tüm bu iddialar için müvekkilinden yazılı talimat almış mıdır?Müvekkili, ben asla böyle birşey söylemedim derse ne olacak? Saygılarımla.
Old 17-06-2010, 09:48   #5
raskalnikow

 
Varsayılan

hiçbir somut delile dayalı olmayan bu şekilde ki bir ithamın hakaret ya da iftira suçunu oluşturacağını düşünüyorum. Öncelikle müvekkilden somut delillerinin sorulması, avukatın en temel görevi olmalı. Avukat dokunulmazlığı kapsamında değerlendirileceğini düşünmüyorum... saygılar
Old 17-06-2010, 09:57   #6
Av. Engin EKİCİ

 
Varsayılan

Sayın avmurat;

Kanunda "gerçek ve somut vakıalara dayanmaktan" bahsedilmektedir. Elbette ki avukatın, dilekçede böylesine ciddi isnatlarda bulunmadan önce müvekkilinin vermiş olduğu bilgilerle yetinmemesi ve isnatların doğruluğu konusunda emin olması gerekir. Doğal olarak müvekkilin her iddiasının doğru olduğu varsayımından hareket edemeyiz.

Şahsen, müvekkilimin karşı tarafta varolduğunu iddia ettiği yahut karşı tarafın yaptığını söylediği ve dilekçede yer almasını istediği menfi isnatları, doğruluk ihtimali yok ise kesinlikle dilekçeye aktarmıyorum ve olması gereken yaklaşım tarzının da bu olduğunu düşünüyorum.

Aksi halde mesleki açıdan görevimizin gereğini yerine getirmeye çabaladığımız noktada "müfteri" durumuna düşebiliriz ve dilekçenin içeriğinde mevcut isnatları savunma dokunulmazlığıyla da izah edemeyebiliriz. Kaldı ki siz de, iddiaların doğruluğuna ilişkin yazılı bir talimat almamış olması halinde avukat açısından sıkıntı doğabileceğini belirtmişsiniz. Saygılarımla..
Old 17-06-2010, 11:12   #7
avmurat

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Engin
Şahsen, müvekkilimin karşı tarafta varolduğunu iddia ettiği yahut karşı tarafın yaptığını söylediği ve dilekçede yer almasını istediği menfi isnatları, doğruluk ihtimali yok ise kesinlikle dilekçeye aktarmıyorum ve olması gereken yaklaşım tarzının da bu olduğunu düşünüyorum.

Benim itirazım doğruluk ihtimalinin sorgulanmasına değil; emin olmamız gerekip gerekmediğine dairdir.Doğruluk ihtimalini tabi ki düşünmeliyiz.Bize de abes gelen bir durumda tabi ki sağduyumuzu ve birikimimizi kullanmalıyız.Ancak biz her durumda emin olamayabiliriz.Bence emin olmak gibi bir zorunluğumuz ve hatta imkanımız da yok, saygılarımla.
Old 17-06-2010, 11:24   #8
ATARAS

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşım, yaptığınız işlem iddia ve savunma dokunulmazlığı sınırları içindedir. Böyle bir şikayet nedeniyle Avukatın sorumluluğu olmaz. Müvekkilinizden bu yönde bir talimat almış iseniz, aksinin ispatı halinde müvekkilinizin İFTİRA YADA SUÇ UYDURMA suçundan sorumluluğu olabilir...
Old 17-06-2010, 11:55   #9
Av. Engin EKİCİ

 
Varsayılan

Sayın avmurat;

Emin olmak derken kastettiğimin çok açık olduğu kanaatindeyim. İlk mesajımda, "müvekkilinizin size aktardığı durumun gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda emin olmanız gerekirdi" şeklinde bir ifade kullandım. Müvekkilin aktardığı olayın tam olarak nasıl cereyan ettiği ve birebir neler yaşandığından avukatın emin olabilmesi zaten ilk etapta çok güç. Ancak, müvekkil açısından "iftira" suçunun unsurlarını oluşturabilecek şekilde bir dilekçeyi tanzim ederken, müvekkilin somut olarak belirttiği (olayımızda tefecilikten ve üstellik 10 yılı aşkın zamandır bu işle iştigal edildiğinden bahsediliyor) durumların var olup olmadığı konusunda emin olmamız gerektiğini savunuyorum. Avukatın disiplin soruşturmasına maruz kalmasını gerektiren bir durumun olmadığı konusunda zannediyorum bir ihtilaf söz konusu değil.

Saygılarımla..
Old 17-06-2010, 13:55   #10
av. cafer özkan

 
Varsayılan

Yapılan yorumlara katkı anlamında yazıyorum:
Karşı tarafı tefecilikle suçlamanız, bir başka diyeşle karşı tarafın tefeci olması sizin davanızı etkiliyor mu? Etkilemiyor ise (karşı taraf gerçekten tefeci bile olsa)savunma sınırını aşmış oluyorsunuz.
Old 19-06-2010, 17:36   #11
ahmetyılmaz

 
Varsayılan

YARGITAY
İkinci Ceza Dairesi
Esas No
: 2008/10354
Karar No
: 2008/21054
Tarih
: 03.12.2008

HAKARET
İDDİA VE SAVUNMA DOKUNULMAZLIĞI
ÖZET:
Sanığın davacı vekili olarak mahkemeye sunduğu dilekçede, taraflar arasındaki geçimsizliğin nedenlerini anlattığı, uyuşmazlıkla bağlantılı ifadelerinde ileri sürdüğü hususların da davacının iddialarından ibaret olduğu anlaşıldığından, sanığın eyleminin 5237 sayılı Yasanın 128. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
Hakaret suçundan sanık Türkan'ın yapılan yargılaması sonucunda; mahkumiyetine dair (İzmir İkinci Ağır Ceza Mahkemesi)nden verilen 09.12.2005 tarihli hükmün Yargıtay'ca incelenmesi sanık müdafii ile o yer Cumhuriyet Savcısı tarafından istenmekle ve dosya Yargıtay C. Başsavcılığı'nın 14.04.2008 tarihli tebliğnamesiyle Dairemize gelmekle yapılan inceleme sonunda gereği düşünüldü.

Dosya içeriğinden, sanığın, iddia sahibi davacı Kemal vekili olarak Bornova İkinci Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görülmekte olan boşanma davasında, mahkemeye sunduğu 12.12.2002 tarihli dilekçede, taraflar arasındaki geçimsizliğin nedenlerini anlatan, uyuşmazlıkla bağlantılı ifadelerinde ileri sürdüğü hususların, avukat olarak görev almasına aracılık eden Almanya'daki avukatlık şirketi yazısı ve ekindeki görüşme tutanağından, davacı Kemal'in iddialarından ibaret olduğu anlaşılıp, mevcut kanıtlara göre boşanma davasında ileri sürülmesinin de iddia sınırlarını aşmadığı belirlenmekle, sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK'nın 128. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle hükümlülük kararı verilmesi,

Kabule göre de;


Sanığa atılı hakaret suçunun, soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı suçlardan olması karşısında, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 253 ve 254. maddeleri uyarınca uzlaşmanın bizzat sanığa teklif edilmesi gerekirken, sanık müdafiinin uzlaşmak istemedikleri yönündeki beyanı ile yetinilmesi,

Hükümden sonra 08.02.2008 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasa'nın 562. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMY'nin 231. maddesi uyarınca; hükmolunan cezanın tür ve süresine göre hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağı hususunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafii ile o yer C. Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı istem gibi (BOZULMASINA), 03.12.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 19-06-2010, 17:37   #12
ahmetyılmaz

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
Dördüncü Hukuk Dairesi
Esas No
: 1974/01160
Karar No
: 1975/05782
Tarih
: 02.05.1975

AVUKATLIK HİZMETİ (AMAÇ VE GÖREVİ)
MÜVEKKİLİN ÇIKARI
ÇIKARIN SAVUNMA BİÇİMİ
SAVUNMAYI AŞAN HAKARET
GÖREVLE KİŞİSEL HAKLARIN SINIRI
SAVUNMA HİZMETİNİN YERİNE GETİRİLMESİ KOŞULU
ÖZET:
Avukatlık kamu hizmeti niteliğinde bir meslek olup amacı, hukuk bilgi ve denemelerini adalet hizmetine bağlama, yanların hukuk ilişkilerinden doğan uyuşmazlıklarının hakka uygun olarak çözümlenmesinde, mahkemelerle öteki resmi mercilere yasaların tam uygulanmasında yardımda bulunmaktır.

Avukat, müvekkilinin çıkarlarını, hasmının zararlarını gözetmeden sert bir biçimde savunmak zorundadır, çünkü, meslek ödevi bunu gerektirir. Nitekim Türk Ceza Yasasının 486. maddesinde, Anayasa Mahkemesinin bir kararında benimsendiği üzere, sözlü ve yazılı savunmalarda ancak iddia ve savunmanın sınırını aşan ve hakareti kapsayan sözlerin koğuşturmayı gerektirmeyip çıkarılacağı açıklanmıştır.

Savunma dokunulmazlığının sınırı, bu görevin dışına çıkılarak kişisel hakların halele uğratılması durumudur. Avukatın yetkisi, üzerine aldığı işi gereği gibi en sert biçimde savunurken korunan çıkarın haklı gösterdiği sınırını aşmamaktadır ve bu sınırın aşılıp, gereksiz karşı yanın kişiliğinin amaç tutulmamalıdır.

Avukat, müvekkilini savunurken karşı yanın dayandığı bononun gerçeğe uymadığını, onun (sicilli bir dolandırıcı) olduğunu resmi belgelere ve ceza mahkemesi kararına dayanarak bu yolda sekiz hükümlülüğü bulunduğunu açıklayıp yukarda 2 ve 3. bentlerde açıklanan sert bir savunmada bulunmuş fakat, olayları açıklıyarak kişisel hakları halele uğratmadan savunma gereğini ve sonunda kamu hizmetinin amacını yerine getirmiş olduğundan davanın reddi doğrudur.
Davacı; avukat olan davalının S. Veziroğlu vekili sıfatiyle İstanbul 2. Ticaret Mahkemesinde 1973/19 esas sayılı davasını açarken verdiği 06.02.1973 günlü dilekçesi ile kendisine (sicilli bir dolandırıcı) demek suretiyle hakaret edip kişilik haklarını ihlal ettiğinden söz ederek 30.000 lira manevi tazminatın ödetilmesini istemiş, Davalı ise; anılan davada dayanak gösterilmek ve davacı hakkında açılan emniyeti suistimal ve dolandırıcılık davalarından söz-edilmek suretiyle savunma hakkının kullanıldığını, hakaret kastı olmadığını ileri sürerek davanın reddi gerektiğini savunmuş,

Karar: Yapılan yargılama sonunda; mahkemece de, aynı gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir.

Temyiz eden: Davacı.

Temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşuldu:

Dosya münderecatına ve tarafların beyan ve ikrarlarına göre 06.02.1973 günlü dilekçenin davalı tarafından yazıldığı yönünde uyuşmazlık yoktur. Bu itibarla kesin bir sonuca ulaşabilmek için, avukatlık mesleği, avukatların görevlerinin niteliği, hak ve yetkileri, özellikle savunma hakkının nitelik ve kapsamı üzerinde durulmasında yarar vardır.

1136 Sayılı Avukatlık Yasasının 1, 2 ve 34, 35. maddelerinin birlikte incelenmesinden çıkan sonuç şudur: Avukatlık, kamu hizmeti niteliğinde bir serbest meslektir ve bu mesleğin amacı, avukatların hukuki bilgi ve tecrübelerini adalet hizmetine bağlama, tarafların hukuki ilişkilerinden doğan uyuşmazlıkların, hakka uygun olarak çözümlenmesinde ve genel olarak mahkemelerle diğer resmi mercilerde yasaların tam olarak uygulanması konusunda yardımda bulunmaktır. Çünkü avukat, sözleşme ile üzerine aldığı işin yapılmasında ne müvekkilinin buyruğu altında ve ne de onun çıkarları ve yararları peşindedir (Feridun Müderrisoğlu - Avukatlıkta Vekalet ve Ücret Sözleşmesi - Ankara 1974 - Sayfa 9 vd.) onun ödevi, kısaca hukukun üstün tutulmasında yargı organlarına, hakemlere, resmi ve özel kurumlara yardımcı olmak ve dolayısiyle müvekkilini bu doğrultuda yararlandırmaktır.

Doktrinde genellikle kabul edilen baskın görüş, savunma durumunda olan kişilerin ya da onları savunmakla görevli olan avukatların karşı tarafın, tanıkların, bilirkişilerin kişisel haklarını ihlal edici iddialar ileri sürmek zorunluğunda kalabilecekleri hususudur. Özellikle avukata, mesleğini icra ederken, geniş bir serbesti tanımak lazımdır. Avukat, müvekkilinin verdiği bilgiden, bunların gerçeğe uygun olup olmadıklarını bizzat araştırmak zorunluğunda olmaksızın, davada yararlanmaya izinli olmalıdır. Avukat, temsil ettiği tarafın çıkarların, öteki tarafın bundan doğabilecek zararlarını düşünmeden sert ve hatta merhametsiz bir biçimde savunmak durumundadır (A. Egger - İsviçre Medeni Kanunu Şerhi - I. Cilt - Giriş ve Kişinin Hukuku - Ankara - 1947 - Volf Çernis çevirisi - Sayfa 299, N. 61/c) (M. R. Karabasan - Tazminat Davaları - İstanbul 1970 - Sayfa 559) Nişim İ. Franko - Şeref ve Haysiyete Tecavüzden doğan Manevi Zararın Tazmini - Ankara 1973 - Sayfa 110 vd.) Çünkü avukatın yüklendiği mesleki ve toplumsal görev bunu gerektirir. Nitekim, T.C.K.nun 486. maddesi hükmünde, bir tür (savunma dokunulmazlığı) açıkça benimsenmiş ve savunma sınırını aşmamak, yersiz ve icapsız olmamak koşulu ile bir dava sırasında iki taraf veya vekillerince dava hakkında mahkemeye verilen dilekçelerle sözlü savunmada sarfedilen şeref ve haysiyet kırıcı sözlerden ötürü kovuşturma yapılamıyacağı, diğer bir deyimle cezai sorumluluğun benimsenmeyeceği öngörülmüştür. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, savunma dokunulmazlığı denilebilecek olan bu hak mutlak ve sınırsız değildir. Nitekim, T.C.K.nun anılan maddesinin 3. fıkrasında açıkça, talep halinde manevi tazminata hükmedilebileceği yani hukuki sorumluluğun mevcut olduğu kabul edilmiştir. Hatta, Anayasa Mahkemesi 08.06.1965 gün ve 963/169 Esas, 965/36 Karar sayılı kararında anılan hükmün Anayasa'ya aykırı olmadığını kabul etmek suretiyle de bu hakka bir sınır tanındığını tescil etmiş bulunmaktadır. Kaldı ki, HUMK.nun 70 ve 78. maddeleri hükümleri de dolaylı olarak böyle bir sınırın var olduğunu kabul ile avukat tarafından yapılan savunmada, kişisel hakların ihlali halinde bunun savunma nedeniyle bir mazeret teşkil etmeyeceğini ve özellikle okunamayan ve münasebetsiz olan belgelerin iade edilmesi gerektiğini belirtmiştir.

O halde, kesin olarak denilebilir ki, savunma dokunulmazlığının da bir sınırı mevcuttur ve bu sınır, Egger'in de açıkça belirttiği gibi (age - 299) haklı yararları korumanın çizdiği sınır ile sınırlıdır. Diğer bir deyimle dava ile korunan çıkarın haklı gösterdiğinden öteye gitmeyen, bir taşkınlık teşkil etmeyen, hakkın korunması için gerekli bulunan ve yersiz biçimde saldırgan olmayan, objektif bir üslupla yapılan savunma, hukuka aykırı değildir. (Karahasan - age 559). Buna karşılık, avukatın, temsil ettiği tarafın çıkarlarının korunmasının gerektirdiği ölçüyü ve objektif bir tartışma sınırını aşan, yersiz ve icapsız olarak karşı tarafın kişiliğini hedef tutan, onu küçük düşürmeye ve dürüst olmayan bir kişi olarak göstermeye yönelik saldırılar hukuka aykırıdır ve avukatın sorumluluğunu gerektirir. Başka bir deyişle, karşı tarafın kişisel ilişkilerini rencide edebilecek savunmasını, davanın amacı haklı gösterdiği, bu savunma gerçekten esasa yararlı ve etkili olduğu hatta zaruri bulunduğu takdirde hukuka aykırılıktan söz edilmesi olanaksızdır. Bu bakımdan, savunma sınırının saptanmasında her şeyden önce, iddia ve savunmaların karşı tarafın kişiliğini ihlal edici görülen bölümlerinin bağımsız olarak değil, bütün içindeki yerine göre ve bu çerçeve içinde değerlendirilmesi ve bu yol ile savunmanın hukuka aykırı olup olmadığı yönünün belli edilmesi gerekir.

Davaya konu edilen 06.02.1973 günlü dilekçe incelendikte; davalının, müvekkili Sedat adına İstanbul Asliye 2. Ticaret Mahkemesine açtığı 1973/19 olumsuz tesbit davasının dilekçesi olduğu ve bu dilekçenin 3. paragrafında aynen (Kısaca arz olunan bu vakıayı müteakip adı geçen davalı B. Karadayı hakkında yapılmak zaruretinde kalınan tahkikat neticesinde, maalesef kendisinin sicilli bir dolandırıcı olduğu anlaşılmıştır. Filhakika Resmi Gazetenin 21 Nisan 1971 günlü nüshasında, İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 970/275 sayılı kararı olarak yapılan ilanda, bu davalının 8 adet çeşitli suçlardan mahkumiyeti olduğu anlaşılmıştır. Halen davamıza mevzu yapılan hadise sebebiyle de İstanbul 3. Asliye Ceza Mahkemesinde 972/669 dosya numarası ile ve sanık sıfatiyle B. Karadayı aleyhine emniyeti suistimal ve dolandırıcılıktan kamu davası açılmış ve derdest bulunmaktadır) dendiği anlaşılmıştır.

Gerçekten mübrez Resmi Gazetenin 15. sahifesindeki İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen ve ilan edilen kararla, davacının muhtelif suçlardan ötürü 8 adet kesinleşmiş mahkumiyeti bulunduğu ve 5677, 113 ve 134 sayılı Af Yasalarına dayanılarak (memnu haklarının iade edildiği) sabittir. Sedat vekili sıfatiyle davalı avukat tarafından açılan olumsuz tespit davası nitelikçe, sahte olarak düzenlenmiş bononun istirdadı ve böyle bir bono ile borçlu olmadıklarının tesbitine ilişkindir. Bu nitelikteki davalarda tarafların kişiliklerinin önemli olduğu yolundaki davalının kanısı objektif bir düşünceye dayanabilir. Nitekim davalı, davacının kişiliği hakkında tahkikat yaptığını ileri sürerek aynen (maalesef, kendisinin sicilli, bir dolandırıcı olduğu anlaşılmıştır) şeklindeki sözleri ile ve belgelerini de ibraz ederek, vekil sıfatiyle takip ettiği davanın amacına ve esasına yararlı ve etkili hatta zorunlu olduğu kanisiyle objektif bir savunmada bulunmuştur. Bu yön savunma hakkının ceza yasasınca da benimsenen sorumsuzluğu ve üstünlüğü ilkesinin bir sonucudur. Yazının yazılış şekil ve tarzı, davalının amacının yalnız ve sadece davacının kişisel haklarını ihlal kastı ile hareket etmediğini göstermektedir. O halde mahkemenin de kararında belirttiği gibi, davalının bu davranışı hukuka aykırı görülmemiş ve davanın reddine ilişkin kararın yazılı nedenlerle onanması gerektiği sonucuna varılmıştır.

Sonuç: Temyiz olunan kararın gösterilen nedenlerle (ONANMASINA) ve aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine 02.05.1975 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YKD.1976/02
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Avukatın sorumluluğu hüsnü gökulu Meslektaşların Soruları 12 06-06-2010 11:43
Avukatın sorumluluğu Av. Aylin Kaya Meslektaşların Soruları 3 18-04-2010 17:04
Avukatın Sorumluluğu Av.Özlem PEKSÜSLÜ Meslektaşların Soruları 14 03-04-2010 16:58
Avukatın Sorumluluğu Avsibel Meslektaşların Soruları 3 13-02-2009 11:55
karayollarının sorumluluğu nedir !!! hakan68 Meslektaşların Soruları 8 16-11-2007 19:57


THS Sunucusu bu sayfayı 0,10659194 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.