Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Evlendirme Memuru Boşayabilir Mi?

Yanıt
Konu Notu: 2 oy, 4,50 ortalama. Değerlendirme: Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 21-04-2002, 20:56   #31
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan Şimdi ayaklarım yerde, hem de ikisi birden!

Alıntı:
Alıntı yapılan mesajın sahibi: seyyah
sayın tikici'nin hukukçu şüpheciliği ile "tuzak bir soru" olarak nitelendirdiği şakacı tavrıyla önerilerde bulunduğu konuda tam isabet kaydetmiş. konunun yakın tarihteki bir uygulaması, maalesef tek sayı çıkan hukuk bülteninde bu sayının kararı bölümünde yer almıştı. sayın tikici, maalesef bu bir şaka değil!.. umarım kötüniyetli kişiler bu konuyu izlemiyorlardır.
hepinize derin saygılarımla... ,


Sayın Seyyah,

Ayaklarımı yere sert bir şekilde basarak, yer ile temasını da kontrol altında tutarak, yukarıda yer alan bölümü anlayamadığımı belirtmek istiyorum.

Hangi bültenin, hangi sayısında yer almış benim yazım...

Grçekten merak ettim. Eğer doğru ise bu, ben bir kahinim.. ayrıca ifade etmeliyim ki, madem verilecek cevaplar sakıncalı olabilecekti, neden sordunuz?

Soruya verdiğim cevap anlık, refleks cevaptır.. Bu cevabı her hukukçu verebilecek durumdadır, esasında bu kadar basit bir olayı bir hukukçu düşünemezse ayıp olacaktır..

Özellikle değindim, soru tuzak soru değilse ve kötüniyetli yakıştırması yapılmayacaksa... cevap veriyorum ...diye!

Lütfen, sizce bir sakıncası yok ise, bana bildiriniz. İsterseniz özel mesaj ile de olabilir.

Yazdığım husus, spontane ve o an için yazılmış, tamamen bana ait bir hayal ürünüdür.. doğru yada yanlış benim aklıma gelendir..

Bilinen soru ile çözüm üretmeye davet eden sayın seyyah,lütfen beni yaya bırakmayınız.. henüz ayaklarım yere alışmadı...

Son paragrafınızı çözemediğimden, canımın sıkıldığını, THS dahilinde yazarken bundan sonra çok dikkatli olacağımı, kötü niyetin nereden ve nasıl karşımıza çıkacağını bilememenin rahatsızlığını hep duyacağımı üzülerek ifade ederim..

Kıssadan hisse: Her soruya yada her konuya cevap verme lüzumu duymamak gerekirmiş..

Selam ve saygılarımla..
Old 21-04-2002, 23:14   #32
seyyah

 
Varsayılan

sayın katılımcılar,
bir yanlış anlatma yahut anlaşılma var, hemen tavzih edelim.
konuyla ilgili son yazımda sözü edilen "kötüniyetli kişi"den kastımız -zannımca çok açık- asla sayın tikici değildir. yine "ayağı yere basmak" deyimi, konuyla ilgili kendi açıklamalarımı kuvvetlendirmek için kullandığım mecazi bir kavram olup bu konuyla ilgili yazan, düşünen herhangi bir başkasının ve bu arada sayın tikici'nin de ayaklarının yerden havada olduğunu söylemek kastım bulunmamaktadır. ve yine kanaatimce bu da çok açıktır.
maalesef tek sayı çıkan hukuk bülteni, bu sitenin bundan iki yıl kadar önce, üyelerinin posta kutularına kadar iletilen bir hizmeti niteliğindedir. yazımda sözü edilen ve maalesef sayın tikici'nin alındığı anlaşılan "uygulama" bir mahkeme kararına ilişkin
olup -bunu söylemek zorundayım- kararın müellifi olan bu satırların yazarı tarafından bir hukuksal uygulamanın takdimi, mer'i mevzuatın yorumlanması ve mevcut uygulamanın bilimsel eleştirisi amacıyla bültene konulmuştur. söz konusu mahkeme kararında tarafımdan yöneltilen ve sayın tikici tarafından "tuzak soru" olarak nitelendirilen soru ile ilgili bir hukuki çalışma söz konusu olup sayın acekin'in kaydettiği isabet de bu noktadadır. dileyenlerin bu sitenin www.turkhukuksitesi.com adresindeki ana sayfasından hukuk bültenine ve oradan da bu sayının kararı başlığı altındaki mezkur karara göz gezdirmeleri yeterlidir sanırım. yine yazımdaki "bu şaka değil!" ibaresi de sayın tikici'nin bir önceki yazısında bu soruya ilişkin olarak yaptığı çeşitlemeleri "şaka" olarak nitelendirmesi nedeniyle yazılmış olup, muhterem katılımcıların bültene girip söz konusu mahkeme kararını okumaları halinde "hayatta böyle şeyler de oluyormuş, şaka gibi ama gerçek" diye düşünebilecek olmalarını tahayyül etmemden kaynaklanmıştır.
sayın katılımcılar,
bu forum alanında şu yahut bu hukuk konusu ile ilgili olan ve özellikle mevzuat boşluklarıyla ilgili herhangi bir sorunun yada yanıtın özellikle hukukçu olmayan "kötüniyetli" kişi yahut kişiler tarafından "hımm, orijinal!" olarak nitelendirilip kendi yaşamlarında pratiğe geçirilmesi mümkün ve muhtemeldir. bunun tezahürleri özellikle hukuk soruları alanında görülmekte olup konusu suç teşkil eden yahut "şunu yaparsam cezası ne olur?" tarzında yöneltilen sorulara yanıt verilmeyerek, soru sahibinin bir mesaj ile uyarılması sitenin ve site moderasyon grubunun temel prensipleri arasındadır. ancak bu forum alanının ismi mesleki dayanışma olup mesajlar hukukçu üyeler tarafından geçilmekte ise de, hukukçu olmayan üyelerin bu alana ulaşmalarına herhangi bir engel bulunmamaktadır. bu da doğal olarak -hiç değilse benim için- mevzuat boşlukları ile ilgili bir tartışmadan kötüniyetli kişilerin feyz almalarından endişe etmemize neden olmaktadır. ancak bu endişe konuyu hukuki bir platformda tartışmaktan duyacağımız mesleki tatmini engeller seviyede değildir ki, bu soruyu yönelttim. sayın tikici'nin "madem sakıncalı, o halde neden soruyorsunuz?" biçimindeki sitemine umarım bir yanıt verebilmişimdir.
konu ile ilgili olarak sayın tikici'ye -kendi isteğine de uygun olarak- özel bir mesaj ile açıklama yapılmış olmakla birlikte yaklaşık 3 yıldır bu siteye yazıp çizen bir kişi olarak yanlış anlaşılmış olmaktan üzgünüm. üzgünüm çünkü bu ilk kez oluyor. üzüntümü paylaşmak istememi umarım çok görmezsiniz.
sayın tikici,
"kıssadan hissenizden" kendi payıma düşeni almış bulunmaktayım. ancak, hakkı teslim etmem gerek, sizin hemen her "sudan" konuya yahut soruya cevap veren bir hafiflik içerisinde olduğunuzu hiç düşünmedim. aslında bunu hiç kimse için düşünmüş değilim. kendinize haksızlık etmeyin. ancak ben de bugüne değin herhangi bir forum alanında cevap verilmeye değer bulunmayan herhangi bir konu yahut soru yöneltme hafifliğini de hiç göstermiş değilim. bağışlayın, bu sadece "hisse", "kıssa" bölümü yok!
tüm katılımcılara derin saygılar...
Old 22-04-2002, 09:21   #33
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan Bahsedilen Mahkeme kararı

Sayın seyyah' ın affına sığınarak bahsettiği Yargı kararını aşağıya aynen aktarıyorum. İşin benim açımdan sevindirici yanı, benim yazdıklarımla uzaktan yakından ilgisinin olmamasıdır. Sn. seyyahın, bu yargı kararı ile benim yazdıklarımı hangi noktada bir araya getirebildiğini bilemiyorum. Kararı gönderdiğiniz için teşekkür ederim sn.seyyah.

Saygılarımla..

SANDIKLI ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
ESAS NO. : 1998/150
KARAR NO. : 1998/331

Davacı : Sandıklı Cumhuriyet Başsavcılığı
Dava : Evliliğin İptali
Dava Tarihi : 27.4.1998
Karar Tarihi : 22.9.1998

Sandıklı C.Başsavcılığı'nın 21.4.1998 gün ve 1998/1 sayılı davanamesiyle Sandıklı ilçesi nüfusuna kayıtlı davalıların, 24.7.1992 tarihinde yaptıkları evliliğin Medeni Yasa'nın 112/1. maddesi uyarınca iptaline karar verilmesi talep ve dava olunmuştur.
Davalılar duruşmaya ayrı ayrı davet edilmiş, davalılardan MK vekili Av. R.Orhan davaya diyecekleri olmadığını, müvekkilinin yabancı uyruklu bir kadınla evli iken diğer davalı R ile yaptığı evliliğin mükerrer olup iptali gerektiğini ifade etmiş, diğer davalı RK ise MK ile evlendiğinde onun yabancı bir kadınla evli olduğunu bilmediğini, bu yüzden kendisi ile evlendiğini, davalı MK'nun amacının kendisini boşamak olduğunu ifadeyle davanın reddini istemiştir.
Tarafların vukuatlı aile nüfus kayıtları ile davalılardan MK'nun daha önce yaptığı iddia olunan evliliğe ilişkin evrak celp ve tetkik edilmiş, keza her iki davalı hakkında C.Başsavcılığınca yürütülen ve takipsizlikle sonuçlanan soruşturmaya ilişkin evrak getirtilerek dosyaya eklenmiştir.
Celbedilen belgeler kapsamı uyarınca davalıların Türkiye'de ve evlendirmeye yetkili Türk makamları önünde 24.7.1992'de evlendikleri, evliliklerinin tarafların nüfus kayıtlarına aynı tarihte işlendiği, bu işlem sırasında davalı koca MK'nun kayden bekar göründüğü, davalıların evlilik birliği devam ederken davalı MK'nun Türkiye'nin Anvers Başkonsolosluğuna 6.3.1998 tarihinde bizzat başvurarak 21.6.1990 tarihinde Belçika'nın Dendermonde Belediyesi'nde A.L.L. adlı Belçika uyruklu bir kadın ile evlendiğinden bahisle buna ilişkin anılan Belediyece düzenlenen evrakı ibraz ettiği, Başkonsolosluğumuzun 6.3.1998 tarihli bir yazıyla keyfiyeti TC vatandaşı MK'nun nüfusuna kayıtlı bulunduğu Sandıklı Nüfus Müdürlüğü'ne bildirimde bulunduğu, Sandıklı Nüfus Müdürlüğünce mezkur evlilik kaydının kütüğe işlenmekle birlikte 31.3.1998 tarihli yazısıyla keyfiyeti Sandıklı C.Başsavcılığına ihbarda bulunarak MK'nun 112. maddesi gereğinin takdir ve ifasını talep ettiği anlaşılmıştır.
Dava Medeni Yasa'nın 112/I-1 ve 113. maddelerine temas etmekte olup aynı yasanın 114. maddesinin koşullarının oluşup oluşmadığının araştırılması bu davanın konusu olmadığı gibi bu madde ile ilgili herhangi bir iddia ve savunma da mevcut değildir.
Şu hale göre davanın çözümü için davalılardan MK'nun diğer davalı RK ile evlendiği sırada evli olup olmadığının tesbiti gerekir. Doğrudan nüfus kayıtlarındaki evlilik tarihlerinden hareketle davalı MK'nun 1990 yılında Belçika uyruklu bir kadınla evlendiği ve 1992 yılında RK ile evlenme merasimi sırasın-da evli olduğu söylenebilirse de, bu çözüm tarzı kanaatimizce doğru olmayacaktır. Medeni Yasa'nın 112. maddesinin 1. bendinin ilk fıkrasında sözü edilen "...evlenme merasiminin icrası zamanında evli olmak" ibaresindeki "evli olmak" deyiminin Evlendirme Yönetmeliğinin 2.maddesindeki tanımlar bölümünde belir-tilen "Evlenme" alt başlığındaki tarife uygun şekilde Türk Hukuku bakımından geçerli ve tamamlanmış bir merasimle gerçekleştirilmiş bir evliliği kastettiği açıktır. Bir evliliğin "geçerli" olabilmesi için herşeyden önce evlendirmeye yetkili makamlar önünde icraı şarttır. Bu makamların kimlerden ibaret olduğu Medeni Yasa'nın 105 vd. maddeleriyle ilgili yönetmeliğin çeşitli maddelerinde belirlenmiş, yurtdışında evlendirme memurluğu görevinin konsolos ve başkonsoloslara ait olduğu, Yönetmeliğin 10. maddesinde özellikle belirtilmiştir. Yurtdışında bulunan Türk vatandaşlarının birbirleriyle yahut yabancı uyruklu şahıslarla yabancı yetkili makamlar önünde de evlenebilecekleri müteakip 11. maddede belirtilmiş ise de, bu makamlar Türk hukuku bakımından evlendirmeye yetkili makamlar arasında sayılmadığından, yabancı makamlar önünde yapılan bu biçimdeki birleşmenin tamamlanması, bir başka deyimle evlenmenin Türk hukuku bakımından geçerli olarak kabulü için aynı maddenin 2. fıkrasında zikrolunduğu üzere asıl yetkili evlendirme görevlisi başkonsolos yahut konsolosa bildirime bağlanmıştır. Öylesine bağlanmıştır ki, İç hukukumuza dair bir yönetmelik ile yabancı makama ya da evlenmenin tarafı olan yabancı uyruklu kişiye bu konuda herhangi bir yükümlülük öngörülemeyeceğinden, özellikle yabancı ile evlenen TC vatandaşına yabancı makamdan alacağı belgeyi engeç 1 ay içinde en yakın TC Konsolosluğuna bildirmeyi mecburi kıl-mış, kanaatimizce bu suretle Türk hukuku bakımından geçerli bir evlilik akdi kurulacağını tanımlamak iste-miştir. Esasen Yönetmeliğin 11. maddesinin 1. fıkrasının son cümlesi de böyle bir evliliğin Türkiye'de geçerli olabilmesini Türk mevzuatına aykırı olmama şartına bağlamıştır ki, kamu düzeni mülahazasıyla ve genel çerçeveye ilişkin koşulan bu şart aynı maddenin 2. ve 3. fıkrasıyla somutlaştırılmış, mevzuatımıza uygunluğun ne şekilde sağlanabileceğini ifade etmiştir. Buradaki TC vatandaşı gerçek kişiye şart koşulan "mecburi ve süreli bildirim" esasının, evlendirmeye yetkili makamlarca ilgililerin nüfus kaydına evliliğin tescili için bildirimde bulunulmasıyla karıştırılmaması iktiza eder. Çünkü Türk Hukuku bakımından geçerli bir evliliğin kurulması için erkek ve kadının evlendirmeye yetkili makam önünde bu yolda irade beyanında bulunmaları yeterli olup, evlendirmeye yetkili makamın evlilik işlemini ilgililerin nüfus kayıtlarına geç bildirmesi yahut hiç bildirmemesi evliliğin geçerliliğini etkiler mahiyette değildir. Somut olayda davalı MK, yabancı uyruklu bir kadınla 1990 yılında evlendiğine ilişkin yabancı makamca düzenlenen belgeleri, 1998 yılında Türk hukuku bakımından evlendirmeye yetkili makam olan Anvers Başkonsolosluğumuza tevdi etmiş olup, ortada anılan makamın tescil için bildirimde bulunmasında gecikme gibi bir durum söz konusu değildir. Davalı MK, kanaatimizce, kendinden menkul sebeplerle üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmemesi nedeniyle, Türk mevzuatı açısından geçersiz kabul edilmesi gereken bir evliliği, üstelik diğer davalı ile evlendiğini bile bile aradan 8 yıl geçtikten sonra ihyaya kalkışmış ve bunda da kısmen başarılı olmuştur. Bilindiği üzere halin icabından iyiniyetli olmadığı açıkça anlaşılan kişinin kötüniyetli olduğunun ayrıca ispatı gerekmeyeceği gibi bu hususun Mahkemelerce re'sen gözönüne alınması iktiza eder. Davalı MK'nun yasayı bilmemenin mazeret sayılamayacağı ilkesinden hareketle böyle bir davranışa ne sebeple tevessül ettiği konusu, Mahkememizin hiç değilse işbu dava bakımından ilgisi ve bilgisi dışındadır. Ancak bir genelleme yapılmak gerekirse, Mahkememizin yukarıda arzettiği görüşler dışında bir yolun benimsenmesi suretiyle, sadece nüfus kaydındaki tarihlere bakılarak iptali gereken "ikinci" evliliğin hangisi olduğuna karar verilmesi durumunda, korkarız ki, çok tehlikeli bir kapı açılacak, özellikle yurtdışında bu şekilde evlenen TC vatandaşı kişilerin, üzerlerine düşen yükümlülükleri yerine getirmemek suretiyle Evlendirme Yönetmeliğinin 16. maddesine sığınarak, yeniden evlenmeleri ve bu evliliklerinden şu ya da bu şekilde memnun kalmamaları ya da önceki yabancı uyruklu şahısla yapılan evliliğin ihyaında çeşitli nedenlerle yarar ummaları halinde, meşru boşanma sebeplerine dayalı bir dava açmakla uğraşmak yerine, cezai bakımdan zamanaşımı süresinin sonuna değin beklemek –somut olayda görüldüğü gibi- yahut cezayı göze alıp nihayetinde önceki evliliğini boşanma sebepleri dışında sona erdirmek cihetine gitmelerine imkan sağlamak gibi bir hukukdışılığa seyirci kalmak durumunda kalırız. Hatta daha da ileri giderek, yurtdışında bu şekilde evlenen kadın yahut erkek TC vatandaşlarının, bildirimde bulunmamak suretiyle, 1-5-10... ve hatta daha fazla sayıda yabancı uyruklu şahısla evlenmelerinin önünün açılabileceği gibi bir sonuca dahi ulaşılabileceği rahatlıkla söylenebilir.
Sözün özü, davalı MK'nun 1990 tarihinde yabancı makam huzurunda yaptığı ve işbu davanın açılmasından bir süre önce buna dair bildirimde bulunduğu yabancı uyruklu şahısla evliliği, bildirim tarihinde yani 1998 yılında Türk mevzuatı açısından geçerli bir evlilik niteliğini kazanmış ise de, 1992 tarihinde diğer davalı RK ile yapmış olduğu ilk evlilik nedeniyle butlanla maluldür, iptali gereken asıl evlilik kaydı yabancı uyruklu şahısla yapılandır. İşbu dava ikinci ve iptali gereken evliliğin davalılar arasında yapıldığından bahisle açılmıştır ki, davalı MK'nun yabancı uyruklu kadınla yaptığı evliliğin iptali cihetine gidilmesi bu dava için söz konusu olamayacak, işbu kararın kesinleşmesinden sonra buna ilişkin ayrı bir dava açılması gerekecektir.
Tüm bu nedenlerle DAVANAMENİN REDDİNE, KARAR KESİNLEŞTİĞİNDE DAVALILARDAN MK İLE YABANCI UYRUKLU A.L.L ARASINDAKİ EVLİLİK AKDİNİN İPTALİ İÇİN C.BAŞSAVCILIĞINA İHBARDA BULUNULMASINA, YASA YOLU AÇIK OLMAK ÜZERE KARAR VERİLDİ.

NOT: İşbu mahkeme kararına karşı davalılardan MK vekili tarafından temyiz yoluna başvurulmuş olup neticesinde verilen Yargıtay ilamı gelecek sayı bülten okurlarına sunulacaktır.
Old 05-10-2006, 12:59   #35
halit pamuk

 
Varsayılan

Merhaba,
Yukarıdaki tartışmaya yaklaşık 4 yıl sonra ben de müdahil olayım dedim.

Evlendirme memurunun ya da muhtarın yaptığı işlem "birel idari işlemdir".Her ne kadar boşanma idari işlemin geri alınması değilse de, idari işlemin ileriye dönük olarak kaldırılmasıdır. Bu açıdan Sayın Tikici'nin dediği gibi özel düzenleme olmasaydı, usulde parelellik ilkesinin uygulama olanağı vardır.

Özel düzenleme olmasaydı,diye düşünelim:
Yapılan idari işlemin iptalini idare mahkemesinde isteyebilirdik,aynı şekilde kaldırmanın hukuka aykırılığını idare mahkemesinde ileri sürerdik.

Şöyle bir düzenleme olsa: nasıl ki, anlaşarak evleniliyor, anlaşarakta; boşanma protokoli hazırlanır,bu evlendirme memuruna verilir.Evlendirme memuru da yapılan idari işlemi kaldırır.Eğer idar i işlemde hukuka aykırılık varsa iadri mahkemelerde yapılan işlemin hukuka aykırılığı ileri sürülür.

Yani böylece tek taraflı olarak evlenme amaçlı idareye başvuramıyorsak yine aynı şekilde tek taraflı boşanmak için idareye başvuramayız.

Bu yol anlaşmalı boşanmalar için çokta iyi olur.
Old 10-10-2006, 02:59   #36
Av. Muzaffer ERDOĞAN

 
Varsayılan Son derece ilginç ve gerekli bir tartışma geliştirilmesi de gerekir

Sevgili arkadaşlar;

Ben sayın dikicinin bu tartışayı açarken boşanmanın da sadece idari bir işlemle yerine getirilmesini değil "daha kolay nasıl gerçekleştirilebileceğini" kastetdiğini düşünüyorum.

Burada uzlaşılan bir nokta var. evlenme taraf iradeleri ile oluşan bir akittir.

Peki bu aktin bozulması neden taraf iradelerine bağlı değildir? Uzlaşılmayan nokta bu.

Hukukumuza göre evlilik taraf iradelerinin beyanı ile gerçekleşir. Bu olamz ise olmaz koşuldur. Bu beyanın tutanağa geçirilmesi (deftere kaydı) kurucu değil açıklayıcıdır. Ancak bu sözleşmenin kurulmasının ve ÖZELLİKLE BOZULMASININ toplum açısından farklı özellikleri vardır. Bu nedenle bu sözleşme özel şekle bağlanmıştır.

Nedir bu özellikler?

Öncelikle aile kurumunun toplumu yeniden yaratan en güçlü kurum olduğunu unutmayalım. Bu yeniden yaratma kendinin/toplumun alışkanlıklarını ve değerlerini çocuklarına aşılama, onun senden farklı bir anlayışa sahip olmasını engelleme, sana verileni ona kabul ettirme anlamındadır. Bunu az veya çok herkes yapar.

Burada toplumsal yaşamı/hukuku biçimlendiren güçlerin çıkarı vardır. Önlar var olan statüyü sürdürmek istiyorlar ve "aile" dediğimiz kavram da bunun en önemli araçlarından birisi.

İki kişi birlikte yaşıyor. Değerler birbirine aktarılıyor. Değerler çatıştığında hadi ayrılalım diyemiyorsun. Devlet dur bakalım benden izinsiz olmaz diyor. Sonra çocuğun oluyor sen de sana aktarılmış olan değerleri ona aktarmaya başlıyorsun. Bir sistem için bundan daha emin bir yol olabilir mi? Burada "hayata atılmış, ekmek parası kazanmak zorında olan" insanların hem kendilerini hem de çocuklarını bu konuda kendiliğinden eğittklerini, muhalefet etmelerine engel olduklarını unutmamakta da yarar var.

Sonuçta her kuruluş/egemen sistem durağanlığı tercih eder. Burada devlet/sistem için kimin kiminle yttığı önemli değildir. O bununla ilgilenmez. Onun ilgilendiği şey kurulmuş yapının devam etmesidir. Böylece herkes ORTAK YAŞAMI SÜRDÜRMEK İÇİN bir şeylerden vaz geçecek, daha UYUMLU olacaktır. Bu durağanlık onun yaşamının devamı demektir. Hiç bir şey değişmez ise o da değişmeyecektir. Ama toplumda bir şeyler değişirse o da değişme riski ile karşı karşıya kalacaktır. Bu çerçevede de VERİLENİ AKTARAN aile kurumu onun en büyük güvencelerinden birisidir. Bu nedenle kurumu koruma altına almıştır.

Bu tartışmada ilgimi çeken ikinci konu kamu çıkarı.

Nedir kamu çıkarı? Hangi çocuğun kime verileceğine hakimin mi karar vermesi? Kime ne kadar nafaka bağlanacağına mı karar verilmesi? bunlar daha çok insani konulardır. Çocuğu ikisi de istemiyorsa hakim kuruma varacektir. Bir kimseye bu çocuk senin al bak denebilir mi? İstemediği bir çocuğun yetişmesi için gereken özeni gösterdiği nasıl denetlenecektir? Ya da tam tersi. İkisi de çocukları istiyor. Hakim hangi kıstaslara göre hangi çocuğu kime verecektir? Olayı, insanları, duygusal yaklaşımlarını ve tercihlerini bilmiyor ki.

Bence burada en iyi çözüm evlendikleri gibi trafların serbest irade ile ayrılmalarıdır. Bunun da en iyi yolu iki hukukçunun katılacağı bir sözleşme ile gerekli düzenlemelerin yapılmasıdır. Örneğin bir boşanma sözleşmesinin tarafların avukatlarınca düzenlenmesi ve imzalanması sizce "taraflaın hakimce dinlenmesi"nden daha sakıncalı mıdır?

Sonuç olarak sayın Dikici'nin önemli bir sorunda tartışma açtığına inanıyorum Ancak bence bu olay taraflar ve avukatları/veya seçilmiş hukukçular tarafından düzenlenen ve imza altına alınan bir sözleşme ile yapılmalıdır. Burada gerek görülürse yargıç sadece sözleşmenin serbest irade ile yapılıp yapışmadığı konusunda bir kontrol/onay merci olmalıdır. Bu da ister komisyon oluşturulsun ister oluşturulmasın önceden alt yapısı oluşturulacağı için hakim açısından tek celselik bir sorundur.

Saygılarımla
Old 10-10-2006, 08:49   #37
ISIL YILMAZ

 
Varsayılan

Bu tartışmayı dört yıl sonra canlandıranlara teşekkür etmek gerek, özellikle benim gibi yeni site üyeleri adına.

Sn.Dikici'nin düşüncesi gerçekten de dikkate değer, ben çok olumlu yaklaştım doğrusu. Anlaşamalı boşanmalarda her iki taraf da boşanmanın tüm sonuçlarına ilişkin bir protokole uyacaklarsa bunun evlendirme memuru aracılığıyla yapılmasında kamu düzeni açısından da bir aykırılık görünmüyor,bence.

Anayasamızın 41 inci maddesinde ailenin toplumun temeli olduğu ve eşler arasında eşitliğe dayandığı hükmü getirildiktikten sonra devletin ailenin huzur ve refahı ile ilgili tüm önlemleri alacağı ve gerekli teşkilatı kuracağı belirtiliyor. Bu birlik iki tarafın da boşanmak istemesiyle temelinden sarsılmış olacağına göre, anlaşmalı boşanmayı kolaylaştırmak kamu düzeni ile doğrudan bağdaşır sayılmalı.

Sn.Dikici her he kadar bu bir öneri değildir, diye belirtmişse de, bu geliştirilebilecek çok iyi bir öneri olur, doğrusu. Sn.Dikici hepimize hukukçunun toplumun ihtiyaçlarını göz önüne alarak farklı çözümler yaratmak üzere düşünmesi gerektiğini göstermiş oldu.

Saygılar
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
İhraç Edilen Polis Memuru Nasıl Geri Alınabilir? selin ulu Meslektaşların Soruları 4 10-11-2010 23:55
Yargıtay, Evlendirme Akdine Dayanmadan Birleşen Çifti Evli Saymadı! Kemal Yıldırım Hukuk Haberleri 1 29-12-2006 16:13
Almanya Zorla Evlendirme Ve Namus Cinayetlerini Özel Suç Olarak Düzenliyor Gemici Kadın Hakları Çalışma Grubu 0 03-02-2006 00:07
Tahakkuk Memuru mcamli Hukuk Soruları Arşivi 0 22-04-2005 13:45
Limeted Şirket Ortaklığı (devlet Memuru) deniz ateş Hukuk Soruları Arşivi 1 27-02-2002 19:43


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04902101 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.