Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

ticareti terk

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 11-02-2009, 15:09   #1
gencerx07

 
Varsayılan ticareti terk

icra iflar suçlarından ticareti terk suçunun oluşabilmesi için gerekli unsurlar nelerdir. tebligat veya haciz tutanağı yeterlimidir yoksa emniyet araştırması mı yaptırılmadır şikayette bulunmadan önce?? uygulama hakkında bilgi verirseniz sevinirim
ayrıca TİCARİ İŞLETMEDE YÖNETİCİNİN SORUMLULUĞU:
Madde 333/a ya göre davanın unsurları nelerdir. teşekkürler
Old 11-02-2009, 17:50   #2
halilerdemir

 
Varsayılan

Ticareti terk edenlerin cezası:

Madde 337/a – (Ek: 18/2/1965 - 538/133 md.; Değişik: 31/5/2005 - 5358/8 md.)

44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikâyeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur.Eğer mal beyanında bulunulmamışsa ki m.337/a maddesinde de seçimlik olarak belirtilmiş olduğu gibi suç oluşur.Ticaret sicilinden şirketin faaliyette olup olmadığını öğrenip,ticaret sicilindeki adrese hacze gittiğinizde şirket faaliyet göstermiyorsa icra ceza mahkemesinde ticareti terkten dolayı dava açabilirsiniz.Ticareti terkten dolayı dava açtık dava devam ediyor.
Old 21-04-2010, 12:01   #3
glyclk

 
Varsayılan

haciz tutanağı şikayet için yeterli ancak yargılamada hem vergi hem ticaret kayıtları inceleniyor hem de fiilin faaliyete devam edip etmedği açısından zabıta araştırması yapılıyor yargıty kararları da bu yönde ..
Old 26-04-2010, 09:24   #4
Salut

 
Varsayılan

Yargıtay kararı belirtebilir misiniz? Teşekkür ederim.
Old 26-04-2010, 09:25   #5
Salut

 
Varsayılan

Bir de ticareti terkten artık ceza verilmiyormuş. Doğru mudur?
Old 26-04-2010, 10:24   #6
av.fatasoyyılmaz

 
Varsayılan

geçen hafta beraat ile sonuçlanan bir dosyam oldu maalesef hakim yargtay 16 hd 2009/9536e 2010/688 k ayılı ve 08/02/2010 tarihli bir karara göre beraat verdi.((
kararı bulmaya çalışıyorum ben de temyiz için ne yapabilirz ona bakacağız. karar çok yeni yargıyat fikir değişirmiş olabilir. kasıt aranacakmış artık.
Old 28-04-2010, 16:08   #7
glyclk

 
Varsayılan

Bu çıktı Dominant Mevzuat ve İçtihat programından alınmıştır.

YARGITAY
16. HUKUK DAİRESİ

Tarih : 29.12.2008
Esas No : 2008/9503
Karar No : 2008/8640


2004 - İCRA VE İFLAS KANUNU 337 / 337 / 337
2004 - İCRA VE İFLAS KANUNUNUN YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILMIŞ HÜKÜMLERİ (1) 337 / 337 / 337

ÖZETİ: SANIKLARA İSNAT EDİLEN SUÇUN OLUŞABİLMESİ İÇİN FİİLİ OLARAK TİCARETİ TERK ETMESİ VE BU DURUMU ON BEŞ GÜNLÜK SÜRE İÇERİSİNDE KAYITLI OLDUĞU TİCARET SİCİLİNE BİLDİRMEMESİ GEREKMEKTEDİR. FİİLİ DURUMUN ARAŞTIRILARAK SANIKLARIN YÖNETİCİLİĞİNİ YAPTIĞI ŞİRKETİN TİCARETİ GERÇEKTEN TERK EDİP ETMEDİĞİ YÖNÜNDE ZABITA ARAŞTIRMASI YAPTIRILARAK VE VERGİ DAİRESİ MÜDÜRLÜĞÜNDEN MÜKELLEFLİĞİNİN DEVAM EDİP ETMEDİĞİ SORULARAK SONUCUNA GÖRE SANIKLARIN HUKUKİ DURUMUNUN TAKDİR EDİLMESİ GEREKİR.

DAVA: Ticareti Terk Hükümlerine Muhalefet etmek suçundan sanıklar Metin P., Kemal P. ve Coşkun P.’ın ayrı ayrı beraatlerine karar verilmiş, hüküm yasal süresi içerisinde müşteki vekili tarafından temyiz edildiğinden, Yargıtay C.Başsavcılığının bozma talepli tebliğnamesiyle dosya Daireye gönderilmiş olmakla, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okunarak GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:

Sanıklara isnat edilen suçun oluşabilmesi için fiili olarak ticareti terk etmesi ve bu durumu on beş günlük süre içerisinde kayıtlı olduğu ticaret siciline bildirmemesi gerekmektedir. Fiili durumun araştırılarak sanıkların yöneticiliğini yaptığı şirketin ticareti gerçekten terk edip etmediği yönünde zabıta araştırması yaptırılarak ve Vergi Dairesi Müdürlüğünden mükellefliğinin devam edip etmediği sorularak sonucuna göre sanıkların hukuki durumunun takdir edilmesi gerekirken eksik inceleme ile sanıkların beraatlerine karar verilmesi isabetsizdir. Açıklanan nedenlerle temyiz itirazları yerinde görüldüğünden hükmün istem gibi BOZULMASINA, 29.12.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 28-04-2010, 16:09   #8
glyclk

 
Varsayılan

YARGITAY
16. HUKUK DAİRESİ

Tarih : 01.04.2008
Esas No : 2008/223
Karar No : 2008/2029


2004 - İCRA VE İFLAS KANUNU 44 / 435 / 435 / 44
2004 - İCRA VE İFLAS KANUNUNUN YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILMIŞ HÜKÜMLERİ (1) 44 / 435 / 435 / 44

ÖZETİ: TİCARETİ TERK SUÇUNUN OLUŞABİLMESİ İÇİN, ŞİRKETİN FİİLİ OLARAK TİCARETİ TERK ETMESİ VE BU DURUMU KAYITLI BULUNDUĞU TİCARET SİCİLİ MEMURLUĞUNA BİLDİRMEMESİ GEREKİR. FİİLİ DURUMUN ARAŞTIRILARAK ŞİRKETİN TİCARETİ GERÇEKTEN TERK EDİP ETMEDİĞİ YÖNÜNDE YALNIZCA TİCARET SİCİL MEMURLUĞU'NCA BİLDİRİLEN ADRES İLE YETİNİLMEDEN, VARSA TİCARİ FAALİYETTE BULUNABİLECEKLERİ ADRESLERİN TESPİTİ İÇİN ZABITA ARAŞTIRMASI YAPTIRILMASI, AYRICA VERGİ DAİRESİ MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN GEREKLİ BİLGİLER SORULARAK SONUCUNA GÖRE SANIĞIN HUKUKİ DURUMUNUN TAKDİR EDİLMESİ GEREKİR.


DAVA:Ticareti terk hükümlerine muhalefet etmek suçundan sanıklar H.Erkut ve İ... İnş. Gıda Tur. Ltd. Şti.'nin beraatlerine karar verilmiş, hüküm yasal süresi içerisinde müşteki vekili tarafından temyiz edildiğinden, Yargıtay C.Başsavcılıgı'nın bozma istemli teblignamesiyle dosya Daireye gönderilmiş olmakla, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okunarak, gereği görüşüldü:

İ... İnş. Gıda Ltd. Şti. hakkında kurulan hükme yönelik temyiz isteminin incelemesi sonucunda;

Şikayetçi vekilinin şikayete havi dilekçesinde takip borçlusu tüzel kişilik ile temsilcisi şirket yetkilisinin ayrı ayrı şikayet edilmesi karşısında, tüzel kişilik hakkında açılan davanın İİK'nın 345. maddesi gereği davanın reddine karar verilmesi gerekirken beraat kararı verilmesi isabetsiz olduğundan hükmün BOZULMASINA,

Sanık H.Erkut hakkında verilen hükmün temyiz incelemesi sonucunda;

Sanığın adının gerekçeli karar başlığında H.Erkut olarak düzeltilmesi mümkün görülmüştür.

Sanığa isnat edilen suçun oluşabilmesi için, şirketin fiili olarak ticareti terk etmesi ve bu durumu İİK'nın 44. maddesi uyarınca onbeş günlük süre içerisinde kayıtlı bulunduğu Ticaret Sicili Memurluğu'na bildirmemesi gerekmektedir. Fiili durumun araştırılarak şirketin ticareti gerçekten terk edip etmediği yönünde yalnızca Ticaret Sicil Memurluğu'nca bildirilen adres ile yetinilmeden, varsa ticari faaliyette bulunabilecekleri adreslerin tespiti için zabıta araştırması yaptırılması, ayrıca Vergi Dairesi Müdürlüğü'nden gerekli bilgiler sorularak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir edilmesi gerekirken, eksik inceleme ile ve farklı gerekçe ile sanığın beraatine karar verilmesi isabetsizdir.

Açıklanan nedenlerle hükmün istem gibi (BOZULMASINA), 01.04.2008 gününde oybirliği ile karar verildi.
Old 28-04-2010, 16:12   #9
glyclk

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.fatasoyyılmaz
geçen hafta beraat ile sonuçlanan bir dosyam oldu maalesef hakim yargtay 16 hd 2009/9536e 2010/688 k ayılı ve 08/02/2010 tarihli bir karara göre beraat verdi.((
kararı bulmaya çalışıyorum ben de temyiz için ne yapabilirz ona bakacağız. karar çok yeni yargıyat fikir değişirmiş olabilir. kasıt aranacakmış artık.


kasıt derken mal kaçırma kastı mı?
Old 29-04-2010, 13:03   #10
üye18734

 
Varsayılan yargıtay kararı

içtihat programına eklenmiş.
Sanırım konuyla ilgili verilen ilk karar
Antalya 1. İCM 2007/2433E.'nin Bozma Kararı.


T.C. YARGITAY
16.Hukuk Dairesi

Esas: 2009/5504
Karar: 2009/9066
Karar Tarihi: 28.12.2009

ÖZET: Tasfiye sırasında ticaret şirketinin alacak ve borçları belirlenir ve borçlar ödendikten sonra kalan mevcudu, esas mukavelede aksine bir hüküm olmadıkça, pay sahipleri arasında ödedikleri sermayeler ve paylara bağlı olan imtiyaz hakları nispetinde dağıtılır, tasfiyenin sona ermesi üzerine şirkete ait ticaret ünvanının sicilden terkini tasfiye memurları tarafından sicil memurluğundan talep olunur. İş bu talep üzerine terkin keyfiyeti tescil ve ilan olunmakla ticaret şirketinin tüzel kişiliği sona ermiş olur. Tasfiye süreci ile tüzel kişilik sona erdirildiğinden terkin işlemi sırasında ticaret sicil memurluğuna İcra ve İflas Kanunu’nun 44. maddesine göre bir mal beyanında bulunulması da söz konusu değildir. Terkin işleminden sonra ticaret şirketinden alacağı bulunduğunu iddia eden bir alacaklı bu alacağını ancak terkin edilen ticaret şirketini yasaya göre ihyasını sağlamak suretiyle tahsil edebilecektir.

(5271 S. K. m. 232) (2004 S. K. m. 44, 337) (7201 S. K. m. 32) (6762 S. K. m. 14, 18, 136)

Dava: Ticareti terk hükümlerine muhalefet etmek suçundan sanıklar Mehmet Korkmaz, Ümmügülsüm Korkmaz, Mehmet Şahin ve Şadi Korkmaz’ın ayrı ayrı İİK’nun 337/a maddesi gereğince 3’er ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına karar verilmiş; hüküm yasal süresi içerisinde sanıklar vekili tarafından temyiz edildiğinden Yargıtay C. Başsavcılığının bozma istemli tebliğnamesiyle dosya daireye gönderilmiş olmakla, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okunarak, gereği görüşüldü:

Karar: 31.01.2008 tarihinde sanıkların yokluklarında verilen ve ayrı ayrı üçer ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına ilişkin hükme yönelik olarak vekilleri aracılığıyla Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına gönderilmek üzere İcra Mahkemesine sunulan 11.06.2008 tarihli dilekçe ile;

Antalya 1. İcra Mahkemesince 2007/2433 esas ve 2008/220 sayılı kararıyla ticareti usulsüz terk suçundan kurulan hüküm süresinde itiraz edilmemesi nedeniyle kesinleşmiş olsa da, anılan hükmün Tebligat Yasasına aykırı olarak tebliğ edildiğinden bahisle eski hale getirme talebinin kabulü isteminin, temyiz kanun yoluyla tabi suç hakkında itiraz kanun yoluna başvurması istemini içermesi karşısında dilekçenin temyiz istemine ilişkin ve inceleme makamının Dairemiz olduğu anlaşılmakla, Antalya 2. İcra Mahkemesince talebin yargılamanın yenilenmesi olarak kabulü sonucu yapılan işlemler ile 04.02.2009 gün 2007/2433 esas ve 2008/220 sayılı yargılamanın yenilenmesinin reddine ilişkin kararı yok hükmünde kabul edilmiş ve ayrıca sanıkların mahkumiyetine yönelik olarak yokluklarında verilen 31.01.2008 tarihli hükümde CMK’nun 232/6. maddesi gereğince yasa yolu başvuru süresinin gösterilmemesi sebebiyle, sanıkların 11.06.2008 tarihinde vekilleri aracılığıyla verdikleri eski hale getirme talepli temyiz isteminde temyiz süresinin Tebligat Kanunu’nun 32. maddesi uyarınca öğrenme ile başladığının ve temyiz talebinin süresinde olduğunun kabulüyle 31.01.2008 tarihli mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz incelemesi sonucunda;

Müşteki vekili 21.05.2007 havale tarihli şikayet dilekçesiyle; borçlular Şadi Korkmaz Ltd. Şti ve Elmalı Plastik Ltd. Şti. haklarında yapılan takibin, Tebligat Kanunu’nun 35. maddesine göre yapılan tebliğle kesinleştiğini şirketin ticareti terk etmesine rağmen şirket yetkililerinin İİK’nun 44. maddesi gereğince mal beyanında bulunmadıklarını ileri sürerek, İİK’nun 337/a maddesi gereğince cezalandırılmalarına karar verilmesini talep etmiş, Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; Borçlu Şirketler hakkında takibin kesinleştiğini, sanıkların yetkilisi olduğu borçlu şirketin gerek yasal ikametgah adresinde gerekse başka bir adreste faaliyetlerini sürdürmediği, ticareti terk ettiği kabul edilen şirketle ilgili olarak sanıkların 15 günlük yasal süre içerisinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu Ticaret Sicil memurluğuna bildirmedikleri gerekçesiyle sanıkların cezalandırılmalarına karar verilmiştir.

İcra ve İflas Kanununun 44. maddesinin 1.fıkrasında, <Ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur.

Keyfiyet ticaret sicil memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazetede ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur. İlan masraflarını ödemiyen tacir beyanda bulunmamış sayılır.> Hükmü ile ticareti terk eden tacirin yapması gereken yükümlülüğü belirlenmiş, aynı Yasanın 337/a maddesinde ise 44. maddedeki yükümlülüğe aykırı davranmanın yaptırımı da, <Ticareti terk edenlerin cezası> başlığı altında, <44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikayeti üzerine, 3 yıldan 1 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez.> şeklinde düzenlenmiştir.

İcra ve İflas Kanunu'nun 44. maddesindeki mükellefiyet münhasıran tacirler için öngörüldüğüne göre, uyuşmazlık, kimlerin tacir sayılacakları, bir başka anlatımla <ticaret şirketini temsile yetkili ortağın veya bu konuda yetki verilen şirket müdürünün> İcra ve İflas Kanunu’nun 44. ve 337/a maddelerinin uygulanması açısından tacir sayılıp sayılmayacaklarına ilişkindir.

Kimlerin tacir olduğu 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 14. maddesinde; <Bir ticari işletmeyi, kısmen dahi olsa kendi adına işleten kimseye tacir denir.

Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo ve sair ilan vasıtalarıyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline kaydettirerek keyfiyeti ilan etmiş olan kimse fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır.

Bir ticari işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan, diğer bir şirket adına (ortak sıfatıyla) muamelelerde bulunan kimse, hüsnüniyet sahibi 3. şahıslara karşı tacir gibi mesul olur.>

Biçimde düzenlenmiş olup, bunun yanında ayrıca aynı Yasa’nın 18. maddesindeki, <Ticaret şirketleriyle, gayesine varmak için ticari bir işletme işleten dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince hususi hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere devlet, vilayet, belediye gibi amme hükmi şahısları tarafından kurulan teşekkül ve müesseseler dahi tacir sayılırlar.> Hükmü ile de diğer tacir sayılanlar gösterilmiştir.

Diğer taraftan anılan Kanun’un 136. maddesinde de ticaret şirketlerinin nev’ilerinin; kolektif, komandit, anonim ve kooperatif şirketlerinden ibaret olduğu belirtilmiştir. Yukarıda sayılan ticaret şirketleri yönünden Türk Ticaret Kanunu’ndaki düzenleme incelendiğinde, bunlar için ticareti terk hususu değil, bunun yerine infisah ve tasfiyeleri öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Eş anlatımla Türk Ticaret Kanunu’nun 136. maddesinde sayılan şirketlerde ticareti terk değil, ortaklık ilişkisi sona erdirilmektedir.

Anılan şirketlerin her biri için infisah ve tasfiye yolu ayrı ayrı gösterilmiştir. Tasfiye sırasında ticaret şirketinin alacak ve borçları belirlenir ve borçlar ödendikten sonra kalan mevcudu, esas mukavelede aksine bir hüküm olmadıkça, pay sahipleri arasında ödedikleri sermayeler ve paylara bağlı olan imtiyaz hakları nispetinde dağıtılır, tasfiyenin sona ermesi üzerine şirkete ait ticaret ünvanının sicilden terkini tasfiye memurları tarafından sicil memurluğundan talep olunur. İş bu talep üzerine terkin keyfiyeti tescil ve ilan olunmakla ticaret şirketinin tüzel kişiliği sona ermiş olur. Tasfiye süreci ile tüzel kişilik sona erdirildiğinden terkin işlemi sırasında ticaret sicil memurluğuna İcra ve İflas Kanunu’nun 44. maddesine göre bir mal beyanında bulunulması da söz konusu değildir. Terkin işleminden sonra ticaret şirketinden alacağı bulunduğunu iddia eden bir alacaklı bu alacağını ancak terkin edilen ticaret şirketini yasaya göre ihyasını sağlamak suretiyle tahsil edebilecektir.

Sonuç: Açıklamalar çerçevesinde somut olaya dönüldüğünde, ticaret şirketleri açısından, bunların müdürleri veya yetkililerinin, İcra ve İflas Kanunu’nun 44. maddesi ile getirilen mal beyanında bulunma yükümlülüğü bulunduğunu söylemek kanunu zorlama olacaktır. Hal böyle olunca, Türk Ticaret Kanunu’nun 136. maddesinde sayılan kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinin müdür veya yetkilileri yönünden İcra ve İflas Kanunu’nun 337/a maddesinde yaptırıma bağlanan ticareti terk suçunun işlenmesi mümkün olmadığı gözetilmeden sanıkların beraatleri yerine cezalandırılmalarına karar verilmesi isabetsiz olduğundan temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmekle hükmün isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 28.12.2009 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları


Eleştiri:
Karar da,
''ticaret şirketleri açısından, bunların müdürleri veya yetkililerinin, İcra ve İflas Kanunu’nun 44. maddesi ile getirilen mal beyanında bulunma yükümlülüğü bulunduğunu söylemek kanunu zorlama olacaktır.''denilmiştir.

İİK M.345-Hükmi şahısların muamelelerinde kimlerin ceza göreceği:

Bu kanunda yazılı suçlar, hükmi bir şahsın idare veya muamelelerini ifa sırasında işlenmiş ise ceza o hükmi şahsın müdürlerinden, mümessil ve vekillerinden, tasfiye memurlarından, idare meclisi reis ve azasından veya murakıp ve müfettişlerinden fiili yapmış olan hakkında hükmolunur.

İİK'nın açık ve kesin hükmü gözetilmeden özel dairece verilen bozma kararı yerinde değildir.

Antalya 2. İCM de hakim, ''Yargıtayın YERLEŞİK içtihadı na göre''diyerekten beraat hükmüne gerekçe oluşturmakta.

Yargıtayın bu karardan dönmesi temennisiyle...
Old 30-04-2010, 21:27   #11
M. Emre Bulut

 
Varsayılan

Evet artık meslektaşımın üstte belirttiği içtihat doğrultusunda ticareti terkten ceza verilmemekte. Daha geçen gün Bakırköy'den beraat kararı aldık.
Old 30-04-2010, 21:39   #12
av.fatasoyyılmaz

 
Varsayılan

alacaklıyı zarar uğratma kastını kastetti yerel mahkeme hakimi benim dosyamda. ardından 2 beraat kararı daha geldi. bunlarda üstte yazılı 2010 tarihli yargıtay kararına dayanılarak verilmişti. temyiz ettik bakalım hayırlsı
Old 19-12-2011, 21:38   #13
Mozkul

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Esas: 2010/16-75
Karar: 2010/129
Tarih: 1.6.2010

TİCARETİ TERK SUÇU ( Tacir Sayılan Limited Şirketlerin Temsil ve İdareye Yetkili Müdürlerinin Şirketin Ticareti Terk Etmeleri Halinde İcra İflas Yasası'nın 44. Maddesindeki Yükümlülükleri Yerine Getirmeyeceklerine İlişkin Bir İstisna Getirilmediği )
LİMİTED ŞİRKETLERİN MÜDÜRLERİ ( Şirketin Ticareti Terk Etmeleri Halinde İcra İflas Yasası'nın 44. Maddesindeki Yükümlülükleri Yerine Getirmeyeceklerine İlişkin Bir İstisna Getirilmediği - Gerçek Kişi Tacirler Gibi Cezalandırılabileceği )
TİCARİ ŞİRKETİ TEMSİL VE İDAREDEN SORUMLU MÜDÜR VE YETKİLİLERİ ( Ticareti Terk Suçunu İşleyemeyeceklerinin Kabulü Halinde Ticareti Terk Suçunu İşleyen Gerçek Kişi Tacirlerin Cezalandırılmaları Gerektiği )
ADRESİN DEĞİŞTİRİLMESİ OLGUSU ( Tek Başına Ticaretin Terk Edildiği Anlamına Gelmeyeceği de Göz Önüne Alınarak Sanığın Müdürü Olduğu Şirketin Ticareti Terk Edip Etmediğinin Araştırılması Gerektiği )
6762/m.14,18,136
2004/m.44,337/a,345

ÖZET : Tacir sayılan limited şirketlerin, temsil ve idareye yetkili müdürlerinin, şirketin ticareti terk etmeleri halinde İcra İflas Yasası'nın 44. maddesindeki yükümlülükleri yerine getirmeyeceklerine ilişkin bir istisna getirilmediğine göre, tıpkı gerçek kişi tacirler gibi aynı Yasanın 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmalarına da bir engel bulunmamaktadır. Diğer yandan, İİY'nın 44. maddesinde yapılan değişikliğin "ticareti terk eden kötü niyetli borçluların" bu davranışlarının önlenmesi amacıyla yapıldığı da gerekçede açıkça ifade edilmektedir.
Ticari şirketi temsil ve idareden sorumlu müdür ve yetkililerinin bu suçu işleyemeyeceklerinin kabulü halinde, ticareti terk suçunu işleyen gerçek kişi tacirlerin İİY'nın 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmaları gerekecek, ancak aynı fiili işleyen ve İİY'nın 345. maddesi uyarınca bu fiilden sorumlu tutulması gereken ticari şirket müdür ve yetkililerinin cezai sorumluluktan muaf tutulmaları anlamına gelecektir ki bunun yasal bir dayanağı bulunmamaktadır.
DAVA : Müşteki vekilince, sanığın 2004 sayılı İcra ve İflas Yasası'nın 337/a maddesinde düzenlenen ticareti terk suçunu işlediği iddiasıyla açılan dava üzerine, sanığın suç tarihinde şirketin yetkilisi olmadığı gerekçesiyle beraatine ilişkin İzmir 7. İcra Ceza Mahkemesince verilen 05.05.2009 gün ve 2412-1988 sayılı hükmün, müşteki vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 16. Hukuk Dairesince 15.02.2010 gün ve 8393-943 sayı ile;
"... Müşteki vekili 27.06.2008 havale tarihli şikâyet dilekçesiyle; borçlu Mateksa Teknik Montaj San. ve Tic. Ltd. Şti. hakkında takip devam ederken ticareti terk ettiğini ancak İİK'nun 44. maddesi gereğince durumu Ticaret Siciline bildirmediğini, borçlu şirket yetkilisi sanığın İİK'nun 337/a maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmesini talep etmiş, mahkemece yapılan yargılama sonucunda sanığın suç tarihinde şirket yetkilisi olmadığı gerekçesiyle sanığın beraatine karar verilmiştir.
İcra ve İflas Kanununun 44. maddesinin 1. fıkrasında, 'Ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicil memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazetede ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur. İlan masraflarını ödemeyen tacir beyanda bulunmamış sayılır' hükmü ile ticareti terk eden tacirin yapması gereken yükümlülüğü belirlemiş, aynı Yasanın 337/a maddesinde ise 44. maddedeki yükümlülüğe aykırı davranmanın yaptırımı da, 'Ticareti terk edenlerin cezası' başlığı altında, '44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikâyeti üzerine, üç yıldan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez' şeklinde düzenlenmiştir.
6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 136. maddesinde de ticaret şirketlerinin nevilerinin; kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinden ibaret olduğu belirtilmiştir. Yukarıda sayılan ticaret şirketleri yönünden Türk Ticaret Kanunu'ndaki düzenleme incelendiğinde, bunlar için ticareti terk hususu değil, bunun yerine infisah ve tasfiyeleri öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Eş anlatımla Türk Ticaret Kanunu'nun 136. maddesinde sayılan şirketlerde ticareti terk değil, ortaklık ilişkisi sona erdirilmektedir.
Anılan şirketlerin her biri için infisah ve tasfiye yolu ayrı ayrı gösterilmiştir. Tasfiye sırasında ticaret şirketinin alacak ve borçları belirlenir ve borçlar ödendikten sonra kalan mevcudu, esas mukavelede aksine bir hüküm olmadıkça, pay sahipleri arasında ödedikleri sermayeler ve paylara bağlı olan imtiyaz hakları nispetinde dağıtılır, tasfiyenin sona ermesi üzerine şirkete ait ticaret unvanının sicilden terkini tasfiye memurları tarafından sicil memurluğundan talep olunur. İş bu talep üzerine terkin keyfiyeti tescil ve ilan olunmakla ticaret şirketinin tüzel kişiliği sona ermiş olur. Tasfiye süreci ile tüzel kişilik sona erdirildiğinden terkin işlemi sırasında ticaret sicil memurluğuna İcra ve İflas Kanunu'nun 44. maddesine göre bir mal beyanında bulunulması da söz konusu değildir. Terkin işleminden sonra ticaret şirketinden alacağı bulunduğunu iddia eden bir alacaklı bu alacağını ancak terkin edilen ticaret şirketini yasaya göre ihyasını sağlamak suretiyle tahsil edebilecektir.
Açıklamalar çerçevesinde somut olaya dönüldüğünde, İcra ve İflas Kanunu'nun 44. maddesi ile geti¬rilen mal beyanında bulunma yükümlülüğü bulunduğunu söylemek kanunu zorlama olacaktır. Hal böyle olunca, Türk Ticaret Kanunu'nun 136. maddesinde sayılan kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinin müdür veya yetkilileri için İcra ve İflas Kanunu'nun 337/a maddesinde yaptırıma bağlanan ticareti terk suçunun işlenmesi mümkün değildir. İzmir Ticaret Sicil Memurluğunun 14.11.2008 tarih ve 25812 sayılı cevabi yazılarından, adı geçen sanığın 09.08.2007-09.08.2017 tarihleri arasında münferiden şirketi temsile yetkili olduğu gözetilmeksizin, suç tarihi itibariyle yetkili olmadığı gerekçesiyle beraatine karar verilmesi isabetsiz ise de, yukarıda açıklanan nedenlerle gerekçesi yanlış fakat sonucu itibariyle doğru olan hükmün isteme aykırı olarak onanmasına..." karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise, 23.03.2010 gün ve 159338 sayı ile;
"... Takibin hükmi şahıslara yönelik olması durumunda kimlerin ceza göreceği 2004 sayılı İİK'nun 345. maddesinde 'Bu kanunda yazılı suçlar, hükmi bir şahsın idare veya muamelelerini ifa sırasında işlenmiş ise ceza o hükmi şahsın müdürlerinden, mümessil ve vekillerinden, tasfiye memurlarından, idare meclisi reis ve azasından veya murakıp ve müfettişlerinden fiili yapmış olan hakkında hükmolunur' şeklinde düzenlenmiş ve maddenin gerekçesinde, 'Bu kanunda yazılı suçların hükmi şahıslar namına işlenmesi takdirinde cezai mesuliyetin kime terettüp edeceği maddede gösterilmektedir' denmektedir.
6762 sayılı Ticaret Kanunu'nda tacir,
1- Hakiki şahıslar ( 6762 s. Ticaret Kanunu'nun 14-17. maddeleri )
2- Hükmi şahıslar ( 6762 s. Ticaret Kanunu'nun 18. maddesi )
3- Donatma iştiraki ( 6762 s. Ticaret Kanunu'nun 19. maddesi )olarak belirlenmiştir.
6762 s. Ticaret Kanunu'nun 18. maddesinde 'Ticaret şirketleriyle, gayesine varmak için ticari bir işletme işleten dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince hususi hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere devlet, vilayet, belediye gibi amme hükmi şahısları tarafından kurulan teşekkül ve müesseseler dahi tacir sayılırlar' şeklinde düzenlenmiş,
6762 s. Ticaret Kanunu'nun 136. maddesi 'Ticaret şirketleri; kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinden ibarettir' şeklindeki düzenlemeyle hükmi şahıs tacirleri belirlemiştir.
İİK'nun 337/a maddesinde, aynı Kanun'un 44. maddesine göre mal beyanında bulunmadan ticareti terk edip takip alacaklısının zarar görmesine sebebiyet veren borçlunun cezalandırılması öngörülmüş, takip borçlusunun 6762 s. Ticaret Kanunu'nun 136. maddesinde sayılan hükmi şahıs tacir olması durumunda cezai mesuliyetin kime yöneltileceği İİK'nun 345. maddesinde düzenlenmiştir.
538 sayılı Kanunun 22. maddesiyle değişik 2004 sayılı İİK'nun 44. maddesinin gerekçesi 'Ticareti terk etmek suretiyle alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle mücadele etmek kaçınılması imkansız bir zaruret halini almıştır. Bilhassa son senelerde ticareti terk eden kötü niyetli borçluların işyerlerini terk ettikleri ve ellerinde malları başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğrattıkları sık sık görülen hakikatlerdendir.
Ticareti terk ederek alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle tesirli bir şekilde mücadeleyi temin için İcra ve İflas Kanunu sistemi içinde madde tadil edilmiş ve ayrıca bu maddeye muhalefet 337/a maddesiyle cezalandırılmıştır' şeklinde düzenleme içermekte olup, düzenlenme amacına bakıldığında Ticaret şirketleri için Ticaret Kanunu gereği infisah ve tasfiye usulü belirlenmesi, takip borçlusu oldukları ve İcra ve İflas Kanunundaki hükümlere tabi oldukları durumda İİK'nun 44. maddesinde ticareti terk eden tacirler için öngörülen yükümlülükten kurtarmamalıdır. Aksini kabul halinde, infisah ve tasfiye işlemini yerine getirmeyen ve adresini terk etmek suretiyle takip alacaklısının zarara uğramasına sebebiyet veren kötü niyetli borçlu hükmi şahıs tacirlerle mücadele etmek -madde gerekçesindeki anlatımıyla imkânsız hale gelir.
İzmir Ticaret Sicili Memurluğunun 14.11.2008 ve 05.05.2009 tarihli cevabi yazılarından sanık Bilge Doğru'nun 09.08.2007 - 09.08.2017 tarihleri arasında münferiden şirketi temsile yetkili olduğunun anlaşılması ve İzmir Vergi Dairesi Başkanlığının 04.12.2008 tarihli yazılarından ticaret sicilinde kayıtlı adresinden ayrılan takip borçlusunun yeni adresinin bilinmediğinin bildirilmesi karşısında şirketin ticari faaliyetini başka bir adreste fiilen sürdürüp sürdürmediği zabıta marifetiyle usulüne uygun olarak araştırılmadan eksik soruşturma ve yazılı gerekçe ile sanık hakkında beraat kararı verilmiş olması sebebiyle bozma kararı verilmesi gerekir…" görüşüne dayalı olarak itiraz yasa yoluna başvurmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : 2004 sayılı İcra ve İflas Yasası'nın 337/a maddesi uyarınca hakkında dava açılan sanığın, suç tarihinde şirketi temsile yetkili olmadığı gerekçesiyle yerel mahkeme tarafından beraatına karar verilmiş, müşteki vekilinin temyizi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 16. Hukuk Dairesince, sanığın belirtilen tarihte şirketi temsile yetkili olduğu vurgulandıktan sonra; "Türk Ticaret Kanunu'nun 136. maddesinde sayılan kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinin müdür veya yetkilileri için İcra ve İflas Kanunu'nun 337/a maddesinde yaptırıma bağlanan ticareti terk suçunun işlenmesi mümkün değildir" açıklamasıyla sonuç itibarıyla doğru olan hükmün onanmasına karar verilmiş, Yargıtay C. Başsavcılığı tarafından ise; "Ticaret şirketleri için Ticaret Kanunu gereği infisah ve tasfiye usulü belirlenmesi, takip borçlusu oldukları ve İcra ve İflas Kanunundaki hükümlere tabi oldukları durumda İİK'nun 44. maddesinde ticareti terk eden tacirler için öngörülen yükümlülükten kurtarmamalıdır" görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurulmuştur.
Görüldüğü gibi, Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık; Türk Ticaret Kanunu'nun 136. maddesinde sayılan ticari şirketlerin müdür veya yetkililerinin, İcra ve İflas Yasası'nın 337/a maddesinde düzenlenen ticareti terk suçunu işlemelerinin olanaklı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
2004 sayılı İcra ve İflas Yasası, bu yasa kapsamında çıkan hukuksal sorunların en kısa ve basit bir şekilde çözümlenmesi yöntemini benimsemiş ve buna bağlı olarak da, yasada düzenlenen suçlara ilişkin 346 ila 354. maddeleri arasında farklı bir yargılama usulü öngörmüştür.
Yasakoyucu 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasası ile aynı tarihte 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5358 ve 06.03.2007 tarihinde yürürlüğe giren 5582 sayılı Yasalarla, İİY'nın çeşitli maddelerinde değişiklik yapmasına karşın bu özel yargılama usulünü bazı küçük değişiklikler dışında değiştirmemiş ve korumuştur.
İcra İflas Yasası'nın 44. maddesinde, ticareti terk eden tacir açısından, muhataplarının haklarını korumaya yönelik olarak bir takım yükümlülükler öngörülmüş bu yükümlülüklere aykırı davranmanın yaptırımı da 337/a maddesinde gösterilmiştir. Yasanın "Ticareti Terk Edenler" başlıklı 44. maddesi;
"Ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicili memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazete'de ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur. İlan masraflarını ödemeyen tacir beyanda bulunmamış sayılır.
Bu ilan tarihinden itibaren bir sene içinde, ticareti terk eden tacir hakkında iflas yolu ile takip yapılabilir.
Ticareti terk eden tacir, mal beyanının tevdii tarihinden itibaren iki ay müddetle haczi kabil malları üzerinde tasarruf edemez.
Üçüncü şahısların zilyedlik ve tapu sicili hükümlerine dayanarak iyi niyetle elde ettiği haklar saklıdır. Ancak karı ve koca ile usul ve füru, neseben veya sıhren ikinci dereceye kadar ( Bu derece dahil ) hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasındaki iktisaplarda iyi niyet iddiasında bulunulamaz.
Mal beyanını alan merci, keyfiyeti tapu veya gemi sicil daireleri ile Türk Patent Enstitüsüne bildirir. Bu bildiri üzerine sicile, temlik hakkının iki ay süre ile tahdit edilmiş bulunduğu şerhi verilir. Keyfiyet ayrıca Türkiye Bankalar Birliğine de bildirilir.
Bozulmaya maruz veya muhafazası külfetli olan veya tayin edilen kanuni müddet içinde değerinin düşmesi kuvvetle muhtemel bulunan mallar hakkında, tacirin talebi üzerine, mahkemece icra memuru marifetiyle ve bu kanun hükümleri dairesinde bu malların satılmasına ve bedelinin 9 uncu maddede yazılı bir bankaya depo edilmesine karar verilebilir" şeklinde olup, bu maddedeki yükümlülüklere aykırı davranmak, aynı Yasanın 337/a maddesinde "Ticareti terk edenlerin cezası" başlığı altında;
"44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikâyeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez.
Borçlunun iflası halinde, birinci fıkradaki durum ayrıca taksiratlı iflas hali sayılır" biçiminde yaptırıma bağlanmıştır.
06.06.1965 tarihinde yürürlüğe giren 538 sayılı Yasanın 22. maddesiyle değiştirilen 2004 sayılı İİK'nun 44. maddesinin gerekçesinde; "Ticareti terk etmek suretiyle alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle mücadele etmek kaçınılması imkânsız bir zaruret halini almıştır. Bilhassa son senelerde ticareti terk eden kötü niyetli borçluların işyerlerini terk ettikleri ve ellerinde malları başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğrattıkları sık sık görülen hakikatlerdendir. Ticareti terk ederek alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle tesirli bir şekilde mücadeleyi temin için İcra ve İflas Kanunu sistemi içinde madde tadil edilmiş ve ayrıca bu maddeye muhalefet 337/a maddesiyle cezalandırılmıştır" denilmektedir.
Takibi şikâyete bağlı olan seçimlik hareketli bu suçun oluşabilmesi için;
1- İİY'nın 44. maddesine göre mal beyanında bulunulmaması,
2- Mal beyanında mevcudun eksik gösterilmiş olması,
3- Aktifte yer alan malın veya yerine kaim olan değerin haciz veya iflas sırasında gösterilmemesi,
4- Mal beyanından sonra, beyan edilen bu mallar üzerinde tasarruf edilmesi,
Gereklidir.
Yasa maddesinde gösterilen bu seçimlik hareketlerin herhangi birisinin işlenmesiyle, diğer koşulların da gerçekleşmesi halinde suç oluşacaktır.
İİY'nın 44. maddesine uygun olarak mal beyanında bulunulduğundan sözedebilmek için; borçlunun ticareti bıraktıktan sonra 15 gün içinde durumu ticaret siciline bildirmesi ve bütün aktif ve pasifleri ile alacaklıların isim ve adreslerini içerecek şekilde mal bildiriminde bulunması zorunludur.
Bunun yanında suçun oluşabilmesi için, borçlunun yukarıda gösterilen hareketlerinden dolayı alacaklının zarar görmesi de gerekmektedir. Ancak, İİY'nın 337/a maddesinin 2. fıkrasındaki; "Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez" hükmü uyarınca alacaklının zarar görmediğini ispat etme zorunluluğu borçluya aittir.
Yine ticareti terk eden borçlunun, 6762 sayılı Türk Ticaret Yasası anlamında tacir olması gerekmektedir. 6762 sayılı Türk Ticaret Yasası'nın 14. maddesinde; "Bir ticari işletmeyi, kısmen dahi olsa kendi adına işleten kimse" olarak gerçek kişi tacirin tanımı yapıldıktan sonra, 18. maddesinde; "Ticaret şirketleriyle, gayesine varmak için ticari bir işletme işleten dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince hususi hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere devlet, vilayet, belediye gibi amme hükmü şahısları tarafından kurulan teşekkül ve müesseseler dahi tacir sayılırlar", denilmiş, 136. maddesinde de ticaret şirketleri; kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketleri olarak sayılmıştır.
Ticareti terk etme kavramı üzerinde de durulmasında yarar bulunmaktadır. Öğretide, "ticari işletmeyi kendi adına işletmekten vazgeçmek veya ticari işletmeyi kapatmak veya dağıtmak" olarak tanımlanan ticareti terk eyleminin, mevzuatta belirlenen hukuksal yönteme uygun olarak ticari faaliyetin sonlandırılması şeklinde ortaya çıkması olanaklı olduğu gibi, ticari işletmenin hukuksal olarak varlığını sürdürmekle birlikte fiili olarak varlığının sonlandırılması şeklinde de gerçekleşmesi olanaklıdır.
Sanığın temsile yetkili olduğu şirketin limited şirket olması nedeniyle, Türk Ticaret Yasası'nda ticari şirket çeşitleri arasında sayılan bu şirkete ilişkin hükümlerin de incelenmesi gereklidir. Anılan Yasanın 503. maddesinde; "İki veya daha fazla hakiki veya hükmi şahıs tarafından bir ticaret ünvanı altında kurulup, ortaklarının mesuliyeti koymayı taahhüt ettikleri sermaye ile mahdut ve esas sermayesi muayyen olan şirkete limited şirket denir" tanımlamasına yer verilmiş, 540. maddesinde ortakların hep birlikte müdür sıfatıyla şirketi idare ve temsile yetkili olabilecekleri gibi şirket sözleşmesi veya genel kurul kararı ile ortaklardan bir veya birkaçının da müdür olarak belirlenebileceği, 541. maddesinde şirket sözleşmesi veya genel kurul kararı ile ortak olmayan kişilerin de müdür olarak seçilebileceği hüküm altına alınmıştır.
Limited şirketin tüzel kişiliğinin sona ermesine ilgili olarak "infisah" 549 ve 550. maddelerinde düzenlenmiş olup "tasfiye" hususunda ise 552. maddesindeki yollama nedeniyle anonim şirketin tasfiyesine ilişkin kurallar limited şirketler hakkında da uygulanacaktır.
İcra ve İflas Yasası'nda düzenlenen suçların tüzel kişilerin yaptığı işlemler sırasında işlenmesi halinde kimlerin sorumlu olacağı, Yasanın "Hükmi Şahısların Muamelelerinde Kimlerin Ceza Göreceği" başlıklı 345. maddesinde; "Bu kanunda yazılı suçlar, hükmi bir şahsın idare veya muamelelerini ifa sırasında işlenmiş ise ceza o hükmi şahsın müdürlerinden, mümessil ve vekillerinden, tasfiye memurlarından, idare meclisi reis ve azasından veya murakıp ve müfettişlerinden fiili yapmış olan hakkında hükmolunur" şeklinde düzenleme altına alınmış olup limited şirket müdürlerinin de bu kapsamda olduğu açıktır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Özel Daire kararında, Türk Ticaret Yasası'nın 136. maddesinde sayılan ticaret şirketlerinin ticareti terk etmelerinin söz konusu olmadığı, ortaklık ilişkisinin ancak infisah ve tasfiye yoluyla sona erdirildiği, dolayısıyla da müdür veya yetkilileri için ticareti terk suçunun işlenmesinin mümkün olmadığı belirtildiğine göre uyuşmazlık, "limited şirketi münferiden temsile yetkili müdürünün" İcra İflas Yasasının 44. ve 337/a maddeleri uyarınca ticareti terk suçunu işleyip işleyemeyecekleri noktasında toplanmaktadır.
6762 sayılı TTY'nın 14. maddesinde belirtilen gerçek kişi tacirlerin yanında, 136. maddesinde sayılan ticari şirketlerin ve bu bağlamda bir ticari şirket türü olan limited şirketin, 18. maddesi uyarınca "tacir" olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
İİY'nın 44. maddesinde "ticareti terk eden tacir" ifadesi kullanılmış olup bu ifadenin yalnızca gerçek kişi tacirleri kapsadığına ilişkin herhangi bir kısıtlayıcı hüküm konulmamıştır. O halde tacir sayılan limited şirketlerin, temsil ve idareye yetkili müdürlerinin, şirketin ticareti terk etmeleri halinde İcra İflas Yasası'nın 44. maddesindeki yükümlülükleri yerine getirmeyeceklerine ilişkin bir istisna getirilmediğine göre, tıpkı gerçek kişi tacirler gibi aynı Yasanın 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmalarına da bir engel bulunmamaktadır. Diğer yandan, İİY'nın 44. maddesinde yapılan değişikliğin "ticareti terk eden kötü niyetli borçluların" bu davranışlarının önlenmesi amacıyla yapıldığı da gerekçede açıkça ifade edilmektedir.
Ticari şirketi temsil ve idareden sorumlu müdür ve yetkililerinin bu suçu işleyemeyeceklerinin kabulü halinde, ticareti terk suçunu işleyen gerçek kişi tacirlerin İİY'nın 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmaları gerekecek, ancak aynı fiili işleyen ve İİY'nın 345. maddesi uyarınca bu fiilden sorumlu tutulması gereken ticari şirket müdür ve yetkililerinin cezai sorumluluktan muaf tutulmaları anlamına gelecektir ki bunun yasal bir dayanağı bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, İzmir Ticaret Sicili Memurluğunun 14.11.2008 ve 05.05.2009 tarihli yazılarında sanık Bilge Doğru'nun, suç tarihini de içine alacak şekilde 09.08.2007 - 09.08.2017 tarihleri arasında münferiden Mateksa Teknik Montaj Sanayi ve Tic. Ltd. Şirketini temsile yetkili olduğu ve yine şirketin ticaret siciline bildirdiği adrese çıkarılan tebligatın, bu adresten taşınılmış olması nedeniyle yapılamadığı anlaşılmaktadır. Adresin değiştirilmesi olgusunun tek başına ticaretin terk edildiği anlamına gelmeyeceği de göz önüne alınarak, sanığın müdürü olduğu şirketin ticareti terk edip etmediğinin araştırılması ve sonucuna göre, şirketin müdürü olan sanık açısından ticareti terk suçunun oluşup oluşmayacağının değerlendirilmesi zorunludur.
Bu itibarla, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyeleri Mehmet Kürtül ve Ayşe Ayten Güllüoğlu; "Sanık Bilge Doğru'nun müdürlüğünü yaptığı Mateksa Teknik Montaj Sanayi ve Tic. Ltd. Şti. nin şikâyetçi şirkete olan borcu nedeniyle aleyhine başlanan icra takibi sırasında haciz için adresine gidildiğinde ticareti terk ettiğinin tespit edildiğini ve İİK'nun 44. maddesine göre durumu ticaret sicili memurluğuna bildirmediğini ileri sürerek sanığın cezalandırılması talep edilmiş, mahkemece adı geçen sanığın suç tarihinde şirket yetkilisi olmadığından beraatına karar verilmiş, katılan vekilinin temyizi üzerine dosyayı inceleyen Dairemizce özetle, 'İcra İflas Kanununun 44. maddesiyle getirilen mal beyanında bulunma yükümlülüğünün Türk Ticaret Kanununun 136. maddesinde sayılan kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinin müdür ve yetkilileri için hukuken mümkün bulunmadığı gözetilmeksizin beraatine karar verilmesi gerekirken gerekçesi yanlış fakat sonucu itibariyle doğru olan hükmün isteme aykırı olarak onanmasına' karar verilmiş, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca özetle, "2004 sayılı İİK'nun 44. maddesinde yer alan 'ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicili memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazetede ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur ilan masraflarını ödemeyen tacir beyanda bulunmamış sayılır' şeklindeki düzenleme ile, tacir olarak kabul edilenler yönünden bir yükümlülük getirildiğini ve bu yükümlülüğe uymamanın müeyyidesinin de aynı Kanunun 337/a maddesinde '44. maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikayeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır' şeklinde düzenlendiğini, takibin hükmi şahıslara yönelik olması durumunda kimlerin ceza göreceği ile ilgili olarak 2004 sayılı İİK'nun 345. maddesinde, "bu kanunda yazılı suçlar, hükmi bir şahsın idare veya muamelelerini ifa sırasında işlenmiş ise ceza o hükmi şahsın müdürlerinden, mümessil ve vekillerinden, tasfiye memurlarından, idare meclisi reis ve azasından veya murakıp ve müfettişlerinden fiili yapmış olan hakkında hükmolunur" biçiminde bir düzenleme yer aldığını ve maddenin gerekçesinde de "bu kanunda yazılı suçların hükmi şahıslar namına işlenmesi takdirinde cezai mesuliyetin kime tereddüp edeceği maddede gösterilmektedir' diye açıklandığını, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 136. maddesinde yer alan 'ticaret şirketleri; kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinden ibarettir' şeklindeki düzenleme ile hükmi şahıs tacirlerin belirlendiğini, İİK'nun 337/a maddesinde, aynı Kanunun 44. maddesine göre mal beyanında bulunmadan ticareti terk edip takip alacaklısının zarar görmesine sebebiyet veren borçlunun cezalandırılmasının öngörüldüğünü, takip borçlusunun 6762 s.Ticaret Kanunun 136. maddesinde sayılan hükmi şahıs tacir olması durumunda cezai mesuliyetin kime yöneltileceğinin İİK'nun 345. maddesinde düzenlendiğini; 538 sayılı Kanun'un 22. maddesiyle değişik 2004 sayılı İİK'nun 44. maddesinin gerekçesinde de, 'Ticareti terk etmek suretiyle alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle mücadele etmek kaçınılması imkansız bir zaruret halini almıştır. Bilhassa son senelerde ticareti terk eden kötü niyetli borçluların işyerlerini terk ettikleri ve ellerinde bulunan malları başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğrattıkları sık sık görülen hakikatlerdendir. Ticareti terk ederek alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle tesirli bir şekilde mücadeleyi temin için İcra ve İflas Kanunu'nun sistemi içinde madde tadil edilmiş ve ayrıca bu maddeye muhalefet 337/a maddesiyle cezalandırılmıştır." şeklindeki düşüncenin yer almış olması nedeniyle, amacına bakıldığında ticaret şirketleri için Ticaret Kanunu gereği infisah ve tasfiye usulü belirlenmiş olmasının şirketlerin, takip borçlusu oldukları ve İcra ve İflas Kanunundaki hükümlere tabi oldukları durumda İİK'nun 44. maddesinde ticareti terk eden tacirler için öngörülen yükümlülükten kurtarmaması gerektiği, aksinin kabulü halinde, infisah ve tasfiye işlemini yerine getirmeyen ve adresini terk etmek suretiyle takip alacaklısının zarara uğramasına sebebiyet veren kötü niyetli borçlu hükmi şahıs tacirlerle mücadele etmenin madde gerekçesindeki anlatımıyla imkânsız hale geleceği' ileri sürülmek suretiyle, Dairemizin onama kararının ortadan kaldırılmasına karar verilmesi talep edilmiştir.
Dairemizin kararı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz yazısı birlikte değerlendirildiğinde, ticaret şirketlerinin 'tacir' oldukları konusunda uyuşmazlık bulunmadığı ortadadır. Uyuşmazlık, 136. maddede belirtilen ticaret şirketlerinin 'ticareti terk' suçunu hukuken işlemelerinin mümkün olup olmadığı, bir başka anlatımla İcra ve İflas Kanununun 44. maddesinde sayılan 'tacir'lerden sayılıp sayılamayacakları, bu kapsamda ticareti terk etmeleri nedeniyle mal beyanında bulunmalarının gerekip gerekmediği konularında toplanmaktadır.
Ticaret Kanunu'nda ticaret şirketleri yönünden 'ticareti terk' değil, bunun yerine infisah ve tasfiyeleri öngörülmüştür. 'İnfisah', ortaklıklar hukukunda iki manada kullanılmaktadır. Geniş manada; irade ve irade dışı fesih hallerini ve dar manada da; irade dışı yani kendiliğinden sona ermeyi ifade etmektedir. Limited şirketin infisah sebepleri Türk Ticaret Kanununun 549. maddesinde gösterilmiş olup, 550. maddesinde de, 'Müdürler, iflastan gayrı bir sebeple vuku bulan infisahı tescil ve ilan edilmek üzere ticaret siciline bildirirler' hükmü getirilmiştir. Aynı Yasanın 552. maddesine göre de, tasfiyelerinde anonim şirketlerdeki hükümlerin uygulanacağı düzenlemesine yer verilmiş olup, buna göre limited şirketin tasfiye işleri Türk Ticaret Kanunu'nun 444, 445, 446 ve 447. maddelerinde açıklanmıştır. Anılan Yasa hükümlerine göre tasfiye sürecini kısaca özetlemek gerekirse, tasfiye memurları infisah halindeki şirketin tüm aktif ve pasifinde bulunan mallarını ortaya çıkaracak, buna ilişkin olarak hazırladığı bilânçoyu onaylattıktan sonra varsa şirketin alacaklarını tahsil edecek; aktifinde mevcut malları satıp paraya çevirecek, sonra alacaklılara şirketin borcunu ödeyecek, artan bir para varsa mukaveledeki pay durumuna göre ortaklara ödeyecek, buna ilişkin bilânço örneği ile birlikte terkin ( silinme ) işlemini yaptırmak üzere ticaret sicil memuruna bir dilekçe ile başvurarak terkin işlemini gerçekleştirecektir. Tasfiye sırasında şirketin aktifindeki bütün mallar satılıp paraya çevrildiği, bununla ortaklığın borçlarının ödendiği ve varsa artan paranın payları oranında ortaklarına dağıtıldığı bilânçoda gösterildiğine ve ortada mevcut bir mal varlığı da bulunmadığına göre, mal beyanında bulunmasını gerektirecek bir durumdan söz edilemeyecektir. Nitekim Yargıtay Yüksek 8. Ceza Dairesinin 18.03.1993 tarih, 142-3564 sayılı kararı ile "C... Tavukçuluk İşletmesi Ticaret ve Sanayi Ltd. Şti. nin unvan ve işletme kaydının sicilden silindiği ve kapanış bilânçolarının İzmir Sicil Ticaret Memurluğuna verilmiş olduğu, orada yapılan incelemede 'adı geçen şirketin aktifte hesabının bulunmadığı' kuruluşun 20.07.1992 gün ve 2677 sayılı yazılarından anlaşılması karşısında, sanıkların İİK'nun 44. maddesinde yazılı yükümlülüğü yerine getirdikleri kabul edilerek sanıkların beraetlerine karar verilmesi gerekirken mahkûmiyetlerine karar verilmesi" nedeniyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Yargıtay İİD'nin 03.06.1969 tarih ve 6194-6115 sayılı kararında da, İİK'nun 337/a hükmünün, 'ticareti terk durumunun ticaret sicil memurluğuna bildirilmemesinin değil, İİY.'nın 44. maddesinde yazılı mal bildiriminde bulunmamanın müeyyidesi olduğunu' belirtmiştir. Bütün bu anlatılanlar ışığında somut olaya dönecek olursak, ticaret şirketinin tasfiyeyi müteakip terkin işlemi sırasında bir mal beyanında bulunmasına gerek olmayıp, tasfiye sonucuna ilişkin bilânço ile birlikte terkini için bir dilekçe ile ticaret sicil memurluğuna başvurması yeterli olacaktır. Bu nedenledir ki, İİK'nun 44. maddesindeki mal beyanında bulunma yükümlülüğünün gerçek kişi tacirler hakkında olduğunun kabulü zorunludur.
Olayı biraz daha basite indirgeyerek ve kategorize ederek anlatacak olursak ; örneğin, gerçek kişi ( A ) isimli bir tacir işletmesini ( B ) isimli bir kişiye devrettiğinde keyfiyeti İİK'nun 44. maddesine göre kayıtlı bulunduğu ticaret sicil memurluğuna 15 günlük süre içinde bildir¬meye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Bildirmez ve mal beyanında bulunmazsa ticareti terk suçunu işlediği kabul edilecek ve İİK'nun 337/a maddesiyle cezalandırılabilecektir. Diyelim ki ( C ) isimli bir limited şirketin %50 pay sahibi ve aynı zamanda müdürü olan ( C ) isimli şahıs, şirketin ticareti terk ettiğini bildirerek terkin işlemini yaptırmak istemesi halinde, ticaret sicil memuru tasfiye bilânçosunu soracaktır, aksi halde terkin işlemini yapmayacaktır. Yani gerçek kişi gibi salt beyanına göre, mal beyanını alıp terkin işlemini yapamayacaktır. Tasfiye arandığına ve tasfiye sonunda da ticaret şirketi yönünden ortada bir mal varlığından söz edilemeyeceğine göre mal beyanında bulunulması gerekmeyip, sadece tasfiyeye ilişkin bilânçonun sunulması yeterli olacaktır. Konuyu biraz daha açacak olursak, ticaret şirketinin ortağı ve aynı zamanda müdürü olan ( C ) isimli şahıs, ticaret siciline başvurarak ticareti terk ettiğini söyleyemez, ticaret şirketi ortağı ancak şirketteki payını ya ortaklardan birine ya da üçüncü bir şahsa devrederek şirketten ayrılması mümkündür. Bu da, ticaret şirketlerinde hukuken 'ticaretin terk' edilemeyeceğini, ancak ortaklık ilişkisinin sona erebileceğini göstermektedir.
Bir başka örnek verecek olursak; ticaret şirketi ticari faaliyetini durdurmuş, borçları sebebiyle iş yapamaz hale gelmiş, şirketin sadece tabelası ile bir masa ve iki koltuğu kalmış ya da ticaret sicil memurluğunda faal görünmesine karşın, kayıtlı olduğu adresinden bilinmeyen bir adrese taşınmıştır. İcra ceza suçlarına bakan İcra ve İflas Dairesi, Yargıtay Yüksek 8. Ceza Dairesi, Yüksek 17. Hukuk Dairesi ve Dairemizin istikrar bulmuş uygulamalarında bu durumlar ticareti terk olarak kabul edilmemektedir. Bu fiil, olsa olsa şirketin borca batık olması, mevcudunun borçlarını karşılayamayacak durumda olması nedeniyle İcra ve İflas Kanununun 'Sermaye şirketlerinin iflasını istemek mecburiyetinde olanların cezası' başlıklı ve 'İdare ve temsil ile görevlendirilmiş kimseler veya tasfiye memurları, 179 uncu maddeye göre şirketin mevcudunun borçlarını karşılamadığını bildirerek şirketin iflasını istemezlerse, alacaklılardan birinin şikayeti üzerine, on günden üç aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır' şeklinde düzenlenerek yaptırıma bağlanan, 345/a maddesinde yazılı suçu oluşturabilir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazını ağırlıklı olarak İcra ve İflas Kanununun 44. maddesinin gerekçesine dayandırmaktadır. Gerekçedeki '...Bilhassa son senelerde ticareti terk eden kötü niyetli borçluların işyerlerini terk ettikleri ve ellerinde malları başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğrattıkları sık sık görülen hakikatlerdendir...' cümlesi ile ticareti terk edenlerle mücadele yolu gösterilmiştir. Bu gerekçeye uygun olarak İcra ve İflas Kanunu'nda şirketler için yasal düzenlemeler zaten bulunmaktadır. Örneğin 'Ticari işletmede yöneticinin sorumluluğu' başlıklı 333/a maddesinin birinci fıkrasındaki, 'Ticaret şirketlerinde hukuken veya fiilen yönetim yetkisine sahip olanlar, alacaklıları zarara uğratmak kastıyla ticari işletmenin borçlarını kısmen veya tamamen ödemeyerek alacaklıları zarara soktukları takdirde, bu işlem ve eylemlerin başka bir suç oluşturmaması halinde, alacaklının şikayeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır' şeklindeki düzenleme ile, alacaklıları zarara uğratmak kastıyla şirket borçlarını ödemeyenlerin cezası yaptırıma bağlanmıştır. Yine 44. madde gerekçesinde belirtildiği üzere. Kötü niyetli borçlu ticaret şirketi yetkilisi/müdürü ellerindeki malları başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğratmaları söz konusu ise, bu kez de 'Alacaklısını zarara sokmak kasdiyle mevcudunu eksilten borçluların cezası' başlıklı, anılan Yasanın 5358 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle değişik 331. maddesinin birinci fıkrasındaki, 'Haciz yolu ile takip talebinden sonra veya bu talepten önceki iki yıl içinde borçlu; alacaklısını zarara sokmak maksadıyla, mallarını veya bunlardan bir kısmını mülkünden çıkararak, telef ederek veya kıymetten düşürerek hakiki surette yahut gizleyerek muvazaa yoluyla başkasının uhdesine geçirerek veya asıl olmayan borçlar ikrar ederek mevcudunu suni surette eksiltirse, aleyhine aciz belgesi aldığını veya alacaklı alacağını alamadığını ispat ettiği takdirde, altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır' biçimindeki düzenleme ile eylemi müeyyideye bağlanacaktır. Eş anlatımla, gerçek kişi tacir ticareti terk ettiğinde eyleminin karşılığı 337/a maddesinde düzenlenmişken, ticaret şirketleri yönünden eylemin özelliğine göre İİK'nun 331, 333/a veya 345/a maddelerinden biri uygulanabilecektir.
İcra ve İflas Kanunu'nun 'Hükmi şahısların muamelelerinde kimlerin ceza göreceği' başlıklı 345. maddesindeki, 'Bu kanunda yazılı suçlar, hükmi bir şahsın idare veya muamelelerini ifa sırasında işlenmiş ise ceza, o hükmi şahsın müdürlerinden, mümessil ve vekillerinden, tasfiye memurlarından, idare meclisi reis ve azasından veya murakıp ve müfettişlerinden fiili yapmış olan hakkında hükmolunur' şeklindeki düzenleme nedeniyle ticaret şirketi yetkilisi/müdürü hakkındaki şikâyetlerde ( İİK'nun 331, 332, 333, 333/a, 334, 338, 339, 340, 345/a maddelerine aykırılık iddiası ile ) mahkemece, şikâyet edilen kişinin şirket yetkilisi/müdürü olup olmadığının ticaret sicil memurluğundan sorulması gerekli olup, bu yönün gözardı edilmiş olması halinde, söz konusu eksiklik Dairemizce de bozma konusu yapılmaktadır. Kısaca, İcra ve İflas Kanunu'nun 345. maddesindeki düzenleme münhasıran 337/a maddesine ilişkin olmayıp, Dairemizce yapılan incelemelerde daima göz önünde bulundurulmaktadır.
Diğer taraftan, özel hukuk anlamında mal beyanında bulunma zorunluluğunun olmaması hali ayrık tutularak kamu güvenliği açısından ticareti terk eden ticaret şirketi yetkilisi/müdürünün eyleminin karşılıksız kalmaması gerektiği düşüncesine de katılmak mümkün değildir. Zira karşılıksız çek keşide etmek suçunda, öncelikle suça konu çekin 'özel hukuka göre' çek özelliğini taşıması gerekir. Örneğin, çekte tanzim yeri ve tarihinin bulunmaması çek vasfının olmaması sonucunu doğurur ve bunun doğal sonucu olarak da atılı suçun oluşmamasına neden olur. Bu örnekteki suçun unsurunu özel hukuk belirlediği gibi, ticaret şirketlerinde İİK'nun 44. maddesine göre mal beyanında bulunma yükümlülüğünün bulunup bulunmadığının da özel hukuk kurallarına göre saptanması gerekecektir" görüşüyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan diğer Kurul Üyeleri de; benzer düşüncelerle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 15.02.2010 gün ve 8393-943 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- İzmir 7. İcra Ceza Mahkemesinin 05.05.2009 gün ve 2412-1988 sayılı kararının BOZULMASINA, 4- Dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 25.05.2010 günü yapılan müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 01.06.2010 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.
Old 16-02-2012, 15:13   #14
Av.Onur Tunga

 
Varsayılan

Merhaba,

16. Hukuk Dairesi'nin yeni tarihi kararları C.G.K. kararlarının aksi yönde...

Yani Daire eski kararında ısrar ediyor.

Selamlar.
Old 21-02-2012, 16:28   #16
Av.Onur Tunga

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
16. Hukuk Dairesi
ESAS NO: 2011/934
KARAR NO: 2011/6408
TEBLİĞNAME NO: 2010/204448
TÜRK MİLLETİ ADINA
YARGITAY İLAMI

MAHKEMESİ: MERSİN 2. İCRA MAHKEMESİ
TARİHİ: 02/02/2010
NUMARASI: 2009/1170-2010/62
DAVACI: ...
SANIK: ...

Ticareti terk hükümlerine muhalefet etmek suçundan sanık ...'un İİK'nun 337/a maddesi uyarınca üç ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiş, hüküm yasal süresi içerisinde sanık vekili tarafından temyiz edildiğinden, Yargıtay C.Başsavcılığının bozma istemli tebliğnamesiyle dosya Daireye gönderilmiş olmakla, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okunarak GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
Temyiz edenin sıfatına göre tebliğnamedeki iki nolu bozma istemine konu hakkında temyiz isteminde bulunulmaması ve zamanaşımı süresi içerisinde bu suç ile ilgili olarak karar verilmesinin mümkün olması nedeniyle bu suç hakkında hüküm kurulmaması bozma kararına konu edilmemiştir.
... Vergi Dairesi Müdürlüğünün 24/12/2009 tarih ve 46477 sayılı yazısı ile borçlu işyerinin 31.12.2006 tarihi itibariyle ticareti re'sen terk işleminin yapıldığının bildirilmesi ve müşteki vekilinin, İİK'nun 347. maddesinde düzenlenen üç ay ve her halde bir yıllık süreler geçtikten sonra 02.11.2009 tarihinde şikayette bulunması nedeniyle müştekinin şikayet hakkının düşürülmesine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde sanığın mahkumiyetine karar verilmesi;
Kabule göre de;
İcra ve İflas Kanunu’nun 44. maddesinin 1. fıkrasında, “Ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicil memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazetede ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur. İlan masraflarını ödemeyen tacir beyanda bulunmamış sayılır.” Hükmü ile ticareti terk eden tacirin yapması gereken yükümlülüğü belirlenmiş, aynı Yasa’nın 337/a maddesinin birinci fıkrasında ise 44. maddedeki yükümlülüğe aykırı davranılması da, “Ticareti terk edenlerin cezası” başlığı altında, “44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikayeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez.” şeklinde düzenleme ile yaptırıma bağlanmıştır. Maddeden anlaşılacağı üzere ticareti terk suçunun oluşabilmesi için, ticareti terk eden tacirin bu durumu onbeş gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret sicil memurluğuna bildirmemesi ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaması gerekmektedir.

İcra ve İflas Kanunu’nun 44. maddesindeki mükellefiyet münhasıran tacirler için öngörülmüş olup, ticaret sicil memurluğuna kayıtlı gerçek kişilerin ve ticaret şirketlerinin tacir oldukları hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, ticaret şirketlerinin ticareti terk edip edemeyeceklerine, eş anlatımla ticareti terk etmesi durumunda şirket yetkilisi/müdürünün İİK’nun 44. maddesindeki keyfiyeti kayıtlı olduğu ticaret sicili memurluğuna bildirme ve mal beyanında bulunma yükümlülüğü bulunup bulunmadığına yöneliktir.
6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 136. maddesinde ticaret şirketlerinin nev’ilerinin; kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinden ibaret olduğu belirtilmiştir. Yukarıda sayılan ticaret şirketleri yönünden Türk Ticaret Kanunu’ndaki düzenleme incelendiğinde, bunlar için ‘ticareti terk’ değil, bunun yerine infisah ve tasfiyelerinin öngörüldüğü, diğer bir anlatımla Türk Ticaret Kanunu’nun 136. maddesinde sayılan şirketlerde ticareti terk değil, ortaklık ilişkisinin sona erdirildiği kabul edilmektedir.
Anılan şirketlerin her biri için infisah ve tasfiye yolu ayrı ayrı gösterilmiştir. ‘İnfisah’, ortaklıklar hukukunda iki manada kullanılmaktadır. Geniş manada; irade ve irade dışı fesih hallerini ve dar manada da; irade dışı yani kendiliğinden sona ermeyi ifade etmektedir. TTK'nun 439. maddesinde infisah eden şirketin tasfiyeye gireceği hükme bağlanmıştır. Tasfiye sürecinde ticaret şirketinin alacak ve borçları belirlenir, alacakları tahsil edilip, borçları ödendikten sonra varsa kalan mevcudu, esas mukavelede aksine bir hüküm olmadıkça, pay sahipleri arasında ödedikleri sermaye ve paylara bağlı olan imtiyaz hakları nispetinde dağıtılır, tasfiyenin sona ermesi üzerine şirkete ait ticaret unvanının sicilden terkini tasfiye memurları tarafından sicil memurluğundan talep olunur. İş bu talep üzerine terkin keyfiyeti tescil ve ilan olunmakla ticaret şirketinin tüzel kişiliği sona ermiş olur. Terkin işlemi için tasfiye bilançosu ile birlikte başvurulduğundan ve zaten tasfiye sonucu ticaret şirketinin herhangi bir mal varlığı da kalmadığından tasfiye memurunun ya da şirket yetkilisinin İİK’nun 44. maddesine göre mal beyanında da bulunması söz konusu olmayacaktır. Terkin işleminden sonra ticaret şirketinden alacağı bulunduğunu iddia eden bir alacaklı, bu alacağını ancak terkin edilen ticaret şirketini yasaya göre ihyasını sağlamak suretiyle tahsil edebilecektir.
Ticaret şirketlerinin vergi hukuku açısından mükellefiyetinin sona erdirilmesi de, Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre yapılması gereken işlemlere göre getirilen tasfiye ve iflasın sona erdiğinin tescil ve ilanına bağlıdır. Başka bir anlatımla, ticaret şirketinin işi bırakması ancak tüzel kişiliğinin ortadan kaldırılması ile mümkündür. Bu nedenle tüzel kişiliği sona erdirilmemiş bir ticaret şirketinin ticari işletmeyi kapattığından, dağıttığından (terk ettiğinden) söz edilemeyecektir. Nitekim Danıştay 4. Dairesinin 2004/602 -2021 sayılı kararında da tüzel kişiliği sona erdirilmemiş şirketin mükellefiyetinin sona erdirilemeyeceği belirtilmiştir.
Öte yandan, İcra ve İflas Kanunu’nun 44. maddesinin ikinci fıkrası, mal beyanının ticaret sicili gazetesinde ilan tarihinden itibaren bir sene içinde, ticareti terk eden tacir hakkında iflas yolu ile takip yapılabileceğini içermektedir. Buradaki tacirden maksat, gerçek kişi olan tacirlerdir. Yani, tüzel kişi tacirler (ticaret şirketleri) hakkında 44 üncü maddenin 2. fıkrasının uygulama kabiliyeti yoktur. Ticaret şirketleri, ticareti terk edince tasfiyeye gireceklerinden ve tasfiye sonunda şirketin ticaret sicilindeki kaydının silinmesinden sonra tüzel kişiliği son bulacağından, artık, ticaret şirketlerini sicilden silindikten sonra iflas yolu ile takip etmeye imkan yoktur. Esasen, ticaret şirketleri bakımından buna lüzum da yoktur. Zira, tasfiyede şirketin bütün malları tasfiye edilmiştir. (Prof. Dr. Baki KURU, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt XXVII, 1970, Sayı 1-2) Bu açıklama ile İİK’nun 44. maddesinin ikinci fıkrasındaki düzenlemenin, ticareti terk suçunun gerçek kişi tacirler için geçerli olduğunun, ticaret şirketleri yönünden geçerliliği bulunmadığının net olarak ifade edildiği anlaşılmaktadır.

Her ne kadar İİK'nun 44. maddesinin gerekçesinde, ticareti terk eden kötü niyetli borçluların işyerlerini terkederek ve ellerindeki mallarını başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğratmaları nedeniyle İİK'nun 337/a maddesindeki yaptırım düzenlendiği belirtilmekte ise de, ticaret şirketleri yönünden ticareti terk değil ortaklık ilişkisinin sona erdirilebileceğinden, buradaki borçlu ifadesiyle gerçek kişi tacirin kastedildiğinin kabulü zorunludur. Kaldı ki, Kanun’un 345. maddesi uyarınca sorumlu tutulması gereken ticaret şirketlerinin müdür/yetkilileri tarafından alacaklıları zarara uğratmaya yönelik eylemlerinin cezasız bırakılmadığı, nitekim Kanun’un 331, 333/a, 345/a maddelerinde gerekli yaptırımlar düzenlendiği gibi, unsurları bulunduğu takdirde 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda müeyyideye bağlanan hileli iflas veya dolandırıcılık suçlarından da cezalandırılabilmeleri mümkün olduğundan, diğer bir deyişle ticaret şirketlerinin müdür/yetkililerinin alacaklıyı zarara uğratan bu tür davranışlarının yaptırımsız kaldığından söz edilemeyecektir.
Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, İİK’nun 337/a maddesinde yaptırıma bağlanan eylem, yalnızca ticareti terk keyfiyetinin ticaret sicili memurluğuna bildirilmemesi değil, bununla birlikte İİK’nun 44. maddesine uygun olarak bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerinin bulunduğu bir mal beyanında bulunulmamasıdır. Bu durumda, Türk Ticaret Kanunu’nun 136. maddesinde sayılan ticaret şirketlerinde ticaretin terki söz konusu olmayıp, ortaklık ilişkisinin sona erdirilmesi nedeniyle İcra ve İflas Kanunu’nun 44. maddesi ile getirilen mal beyanında bulunma yükümlülüğünün, gerçek kişi tacirlere yönelik olduğu, yukarıda sayılan ticaret şirketlerini kapsamadığı, eş anlatımla ticaret şirketlerinin müdür veya yetkililerinin İcra ve İflas Kanunu’nun 337/a maddesinde yaptırıma bağlanan ticareti terk suçunu işlemeleri yasal olarak mümkün olmadığı kabul edilmelidir. Hal böyle olunca sanığın beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi,
Yasaya aykırı olup, sair yönleri incelenmeyen hükmün bu nedenle BOZULMASINA, 24.10.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 21-02-2012, 23:39   #17
M. Emre Bulut

 
Varsayılan

Hukukilik açısından baktığımızda kanımca karar doğru ancak hukuk toplumdan soyutlanamaz. Nerede insan varsa orada hukuk vardır ve hukuk, uygulandığı yerin gereksinimleri nazara alınarak belirlenir.

Ülkemizde, hileli şekilde ticareti terk eden ve ticari hayatı oldukça olumsuz etkileyen pek çok hilebaz vardır. Bu kişiler batacağını anlayınca 3 ay sonrası için planı kurar, piyasayı milyonlarca lira dolandırır ve yanında ondan fazla küçük işletme batırır.. Kötüniyetli borçluların takibatı ve cezai sorumluluğu bu nedenle kaçınılmaz olmalıdır ve yine bu nedenle, sırf hukukilik adına bu maddenin fiili uygulama alanının yok edilmesi pozitif hukuka uygun düşmemektedir. Ticaret hayatı ve alacakların tahsili artık çok zorlaşmıştır. Çek cezası, İİK. üçyüzlü maddelerin uygulanmaması, taahhüdü ihlalden dolayı Mahkemelerin keyfine göre karar verilmesi, ev haczinin caiz olmaması ve sair düzenlemeler ve kararlar düşünüldüğünde tabiri caizse artık alacaklı değil borçlu olmak daha lehedir.

Uygulanmasına biraz daha devam edildiğinde ticaret hayatının olumsuz etkilendiği görülecek ve alacaklı lehine de bir çözüm bulunacaktır umuyorum. Umut fakirin ekmeğidir ne yapalım..
Old 22-02-2012, 11:13   #18
Av.Onur Tunga

 
Varsayılan

Merhaba,

16. Hukuk Dairesi'nin yeni tarihli kararına rağmen verilecek bir mahkumiyet kararının muhtemelen daire tarafından bozulmasından sonra direnme kararı üzerine konunun tekrar Ceza Genel Kurulu önüne gelmesini beklemekten başka çare yok sanırım.

Selamlar.
Old 04-06-2012, 10:19   #19
tiryakim

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.fatasoyyılmaz
geçen hafta beraat ile sonuçlanan bir dosyam oldu maalesef hakim yargtay 16 hd 2009/9536e 2010/688 k ayılı ve 08/02/2010 tarihli bir karara göre beraat verdi.((
kararı bulmaya çalışıyorum ben de temyiz için ne yapabilirz ona bakacağız. karar çok yeni yargıyat fikir değişirmiş olabilir. kasıt aranacakmış artık.

Altı Çizili Yerdeki Kararın Tam Metni

T.C. YARGITAY

16.Hukuk Dairesi
Esas: 2009/9536
Karar: 2010/688
Karar Tarihi: 08.02.2010

YÜKÜMLÜLÜKLERİN YERİNE GETİRİLMEMESİ - KANUNDA SAYILAN KOLEKTİF KOMANDİT ANONİM LİMİTED VE KOOPERATİF ŞİRKETLERİNİN MÜDÜR VEYA YETKİLİLERİ İÇİN TİCARETİ TERK SUÇUNUN İŞLENMESİNİN MÜMKÜN OLMADIĞI - HÜKMÜN ONANDIĞI

ÖZET: Somut olaya dönüldüğünde, İcra ve İflas Kanunu'nun 44. maddesi ile getirilen mal beyanında bulunma yükümlülüğü bulunduğunu söylemek kanunu zorlama olacaktır. Türk Ticaret Kanununda sayılan kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinin müdür veya yetkilileri için İcra ve İflas Kanunu'nun 337/a maddesinde yaptırıma bağlanan ticareti terk suçunun işlenmesi mümkün değildir.

(2004 S. K. m. 44, 337/A, 338) (6762 S. K. m. 136)

Dava ve Karar: Ticareti terk hükümlerine muhalefet etmek suçundan sanık C. T.'nin beraatine karar verilmiş, hüküm yasal süresi içerisinde şikayetçi vekili tarafından temyiz edildiğinden Yargıtay C. Başsavcılığının onama talepli tebliğnamesiyle dosya Daireye gönderilmiş olmakla, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okunarak gereği görüşüldü:

Müşteki taraf 13.11.2007 havale tarihli şikayet dilekçesiyle, mal bildiriminde ticareti terk ettiğini ikrar eden sanığın İİK'nun 337/a maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmesini talep etmiş, mahkemece yapılan yargılama sonucunda, sanığın ticareti terk etmediği, yazılı bildiriminin gerçek dışı olması halinde İİK'nun 338. maddesi uyarınca cezalandırılmasının söz konusu olduğu gerekçesiyle beraatine karar verilmiştir.

İcra ve İflas Kanunu'nun 44. maddesinin 1. fıkrasında, <Ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicil memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazetede ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur, ilan masraflarını ödemeyen tacir beyanda bulunmamış sayılır.> Hükmü ile ticareti terk eden tacirin yapması gereken yükümlülüğü belirlenmiş, aynı Yasanın 337/a maddesinde ise 44. maddedeki yükümlülüğe aykırı davranmanın yaptırımı da, <Ticareti terk edenlerin cezası> başlığı altında, <44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikayeti üzerine, üç yıldan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez.> şeklinde düzenlenmiştir.

6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 136. maddesinde de ticaret şirketlerinin nev'ilerinin ; kolektif komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinden ibaret olduğu belirtilmiştir. Yukarıda sayılan ticaret şirketleri yönünden Türk Ticaret Kanunu'ndaki düzenleme incelendiğinde, bunlar için ticareti terk hususu değil, bunun yerine infisah ve tasfiyeleri öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Eş anlatımla Türk Ticaret Kanunu'nun 136. maddesinde sayılan şirketlerde ticareti terk değil, ortaklık İlişkisi sona erdirilmektedir.

Anılan şirketlerin her biri için infisah ve tasfiye yolu ayrı ayrı gösterilmiştir. Tasfiye sırasında ticaret şirketinin alacak ve borçları belirlenir ve borçlar ödendikten sonra kalan mevcudu, esas mukavelede aksine bir hüküm olmadıkça, pay sahipleri arasında ödedikleri sermayeler ve paylara bağlı olan imtiyaz hakları nispetinde dağıtılır, tasfiyenin sona ermesi üzerine şirkete ait ticaret unvanının sicilinden terkini tasfiye memurları tarafından sicil memurluğundan talep olunur, iş bu talep üzerine terkin keyfiyeti tescil ve ilan olunmakla ticaret şirketinin tüzel kişiliği sona ermiş olur. Tasfiye süreci ile tüzel kişilik sona erdirildiğinden terkin işlemi sırasında ticaret sicil memurluğuna İcra ve İflas Kanunu'nun 44. maddesine göre bir mal beyanında bulunulması da söz konusu değildir. Terkin işleminden sonra ticaret şirketinden alacağı bulunduğunu iddia eden bir alacaklı bu alacağını ancak terkin edilen ticaret şirketini yasaya göre ihyasını sağlamak suretiyle tahsil edebilecektir.

Açıklamalar çerçevesinde somut olaya dönüldüğünde, İcra ve İflas Kanunu'nun 44. maddesi ile getirilen mal beyanında bulunma yükümlülüğü bulunduğunu söylemek kanunu zorlama olacaktır. Hal böyle olunca, Türk Ticaret Kanunu'nun 136. maddesinde sayılan kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinin müdür veya yetkilileri için İcra ve İflas Kanunu'nun 337/a maddesinde yaptırıma bağlanan ticareti terk suçunun işlenmesi mümkün değildir.

Açıklanan nedenlerle gerekçesi yanlış fakat sonucu itibariyle doğru olan hükmün bu gerekçe ile ONANMASINA, 08.02.2010 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı
Old 14-12-2013, 11:10   #20
Av.Elvan Akkaya

 
Varsayılan

En yeni tarihli kararlardan biri; 16 HUKUK DAİRESİ 28.06.2013 tarih 2013/7473-7487 E-K sayılı ilam suçun oluştuğu, sanığın cezalandırılması gerektiği yönünde..

Ancak Yerel Mahkeme 3 ay hapis cezası verdikten sonra TCK 50 gereğince paraya çevirdi, zarar giderilmediğinden HAGB vermedi.

Temyiz edeceğiz. Zira zaten alacağımızı alamadığımızdan hapis cezası yaptırımına başvuruyoruz, mahkeme de paraya çeviriyor. bul da tahsil et...
Old 16-12-2013, 00:15   #21
tiryakim

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Elvan Akkaya
En yeni tarihli kararlardan biri; 16 HUKUK DAİRESİ 28.06.2013 tarih 2013/7473-7487 E-K sayılı ilam suçun oluştuğu, sanığın cezalandırılması gerektiği yönünde..

Ancak Yerel Mahkeme 3 ay hapis cezası verdikten sonra TCK 50 gereğince paraya çevirdi, zarar giderilmediğinden HAGB vermedi.

Temyiz edeceğiz. Zira zaten alacağımızı alamadığımızdan hapis cezası yaptırımına başvuruyoruz, mahkeme de paraya çeviriyor. bul da tahsil et...

Ilgili kararın tam metnini eklermisiniz?
Ve artık ticareti terklere ceza dairesi bakmıyor mu ?
Old 28-01-2014, 17:55   #22
komini

 
Varsayılan Ticareti terkten davayı şahsi alacak nedeniyle şirket ortağına açabilir miyiz?

Şahsi borcu nedeniyle borçlunun x ltd. şti'deki hisselerine haciz konulmuştur. Şirket hisselerine haiz koyduktan sonra şirketin tasfiyesini/iflasını isteme yoluna gidecektik ancak şirketin yerinde yeller esiyor. Biz şahsi borç da olsa, şirket hisselerinde haczimiz olması sebebiyle ticareti bildirimsiz terkten dava açabiliyor muyuz? Yahut alacaklıyı zarara uğratmak kastıyla hareket edildiği düşünülebilir mi? Böyle bir şikayette bulunup sonuç alan oldu mu? Sonuçta pek çok borçlu keyfekeder şirket kurup milyonlarca sermaye taahhüt edip 3-5 ay sonra şirketi boşaltıp bırakıp kaçıyor...
Old 29-01-2014, 13:01   #23
tiryakim

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Elvan Akkaya
En yeni tarihli kararlardan biri; 16 HUKUK DAİRESİ 28.06.2013 tarih 2013/7473-7487 E-K sayılı ilam suçun oluştuğu, sanığın cezalandırılması gerektiği yönünde..

Ancak Yerel Mahkeme 3 ay hapis cezası verdikten sonra TCK 50 gereğince paraya çevirdi, zarar giderilmediğinden HAGB vermedi.

Temyiz edeceğiz. Zira zaten alacağımızı alamadığımızdan hapis cezası yaptırımına başvuruyoruz, mahkeme de paraya çeviriyor. bul da tahsil et...

Alıntıda Geçen Karar ;

Yargıtay
16. Hukuk Dairesi


Esas : 2013/7473
Karar : 2013/7487
Tarih : 28.06.2013


Özet:

Ticareti terk hükümlerine muhalefet etmek suçundan sanık Ahmet Biçerin beraatine karar verilmiş, hüküm yasal süresi içerisinde şikayetçi vekili tarafından temyiz edildiğinden, YARGITAY C.Başsavcılığının bozma istemli tebliğnamesiyle dosya Daireye gönderilmiş olmakla, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okunarak GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:

YARGITAY Ceza Genel Kurulunun 14.02.2012 tarih ve 2011/505, 509, 513, 21.02.2012 tarih ve 2011/506, 510, 511 ve 621 esas sayılı dosyalarında, ticaret şirketlerinin müdür ve yetkililerinin ticareti terk suçunu işlemelerinin mümkün olduğu yönünde oyçokluğuyla verilen karar doğrultusunda uygulama yapılması Dairemizce de uygun bulunmuş olmakla;

Ticaret şirket yetkilisi olan sanığa isnat edilen suçun oluşabilmesi için tacirin fiili olarak ticareti terk etmesi ve bu durumu on beş günlük süre içerisinde kayıtlı olduğu ticaret sicili müdürlüğüne bildirmemesi ve bütün aktif ve pasifiyle alacaklılarının isim ve adreslerini içeren bir mal beyannamesi vermemesi gerekmekte olup, somut olayda Afyonkarahisar/Kocatepe Vergi Dairesi Müdürlüğünün 18/09/2009 tarih ve 14682 sayılı yazısıyla borçlu şirketin 16.09.2006 tarihi itibarı ile re'sen terk ettirildiğinin bildirilmesi, 06.02.2006 tarihinde borçlu şirketin kayıtlı adresinde yapılan haciz işlemi esnasında adresin yaklaşık 2 ay kadar önce boşaltıldığının tespit edilmesi, sanığa ait 15.02.2012 havale tarihli dilekçede borçlu şirketin ticareti terk ettiğinin bildirilmiş olmasıyla birlikte Afyonkarahisar Ticaret Sicil Müdürlüğünün 14.04.2009 tarih ve 913 sayılı yazısıyla anılan şirketin sicil kaydının açık olduğunun belirtilmiş olmasına göre suçun oluştuğunun kabulünün gerekmesi nedeniyle, yetkilisi sanığın mahkumiyeti yerine beraatine karar verilmesi isabetsiz olup, temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün istem gibi BOZULMASINA, 28.06.2013 tarihinde OYBİRLİĞİYLE KARAR VERİLDİ.

Kaynak:Corpus
Old 28-07-2015, 17:27   #24
yigiturk

 
Varsayılan

Değerli üyeler, müşteki taraf olarak "taşınma" şeklinde yapılan savunmayı nasıl savuşturabiliriz ?

Yargıtay zabıta araştırması ve vergi dairesinden sorulma gerekliliğini belirtmiş. Diyelim ki şikayette bulunmadan önce bu araştırmaları yaptık ve borçlunun ticaret sicilde yazılı olan adresten farklı bir adrese taşındığı hususuna ilişkin bir bildirim gelmedi. Ticaret sicili adresine yapılan tebligatın da bila dönmüş olması ve yapılan zabıta-vergi dairesi araştırmalarının da sonuçsuz kalması üzerine şikayette bulunduğumuzda borçlu icra ceza mahkemesine taşındığını ve yeni adreslerini bildirirse suçtan kurtulmuş olur mu ?

Borçlunun icra ceza mahkemesine bildirdiği adresin doğru olup olmadığının araştırılması nasıl sağlanır ? Yeniden bu sefer mahkemece ticaret sicile yazı ile mi sorulur ? Yoksa fiili haciz işlemi yapması için alacaklıya süre mi verilir ?

Ve en önemlisi, cevabınız borçlu sanığın mahkeme aşamasında yeni adresini bildirmesi ve gerçekten de yeni adrese taşındığının bir şekilde tespit edilmesi sonucu cezadan kurtulacağı yönünde ise borçlunun yeni adresinin tespiti için ticaret sicil ve vergi dairesine müzekkere ile zabıta araştırması aşamalarından geçmiş alacaklı yargılama giderlerinden (karşı vekalet vb...) sorumlu tutulur mu ? Yoksa kendisi kusursuz mu kabul edilir ?

Düşünceleriniz nelerdir ?
Old 25-11-2015, 12:12   #25
av__emrah

 
Varsayılan

T.C YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas: 2013 / 16-502
Karar: 2015 / 10
Karar Tarihi: 24.02.2015


ÖZET: Ticari şirketi temsil ve idareden sorumlu müdür ve yetkililerinin, ticareti terk suçunu işleyemeyeceklerinin kabulü halinde, ticareti terk suçunu işleyen gerçek kişi tacirlerin cezalandırılmaları gerekecek, ancak aynı fiili işleyen ve bu fiilden sorumlu tutulması gereken ticari şirket müdür ve yetkililerinin cezai sorumluluktan muaf tutulmaları anlamına gelecektir ki, bunun kanuni bir dayanağı da bulunmamaktadır. Bu itibarla, yerel mahkemenin direnme gerekçelerinin isabetli olduğuna ve dosyanın, hükmün esasının incelenebilmesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.(2004 S. K. m. 44, 331, 333, 337, 337/A, 345) (6762 S. K. m. 14, 18, 136, 439, 503, 540, 541, 549, 550, 552) (YCGK 14.02.2012 T. 2011/16-505 E. 2012/28 K.) (4. DD. 19.10.2204 T. 2004/602 E. 2004/2021 K.)

Ticareti usulüne aykırı olarak terk etmek suçundan sanığın İcra İflas Kanununun 337/a maddesi uyarınca üç ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, Ankara 5. İcra Ceza Mahkemesince verilen 10.03.2009 gün ve 776-47 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 16. Hukuk Dairesince 17.10.2011 gün ve 3005-5955 sayı ile;

"İcra İflas Kanununun 44. maddesinin birinci fıkrasında; 'Ticareti terk eden bir tacir onbeş gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicil memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazetelerde ve alacaklıların bulunduğu yerlerde mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur. İlan masrafını ödemeyen tacir beyanda bulunmamış sayılır' hükmü ile ticareti terk eden tacirin yükümlülüğü belirlenmiş, 337/a maddesinde, 44. maddedeki yükümlülüğe aykırı davranılmasını 'ticareti terk edenlerin cezası' başlığı altında, '44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikayeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez' şeklinde yaptırıma bağlanmıştır. Maddeden anlaşılacağı üzere, ticareti terk suçunun oluşabilmesi için, ticareti terk eden tacirin onbeş gün içinde keyfiyeti kayıtlı olduğu ticaret sicil memurluğuna bildirmemesi, bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaması gerekmektedir.

İİK'nun 44. maddesindeki mükellefiyet, münhasıran tacirler için öngörülmüş olup, ticaret sicil memurluğuna kayıtlı bulunan gerçek kişiler ve ticaret şirketlerinin tacir oldukları hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, ticaret şirketlerinin ticareti terk edip edemeyeceklerine, eş anlatımla ticareti terk etmesi durumunda şirket yetkilisi veya müdürünün İİK'nun 44. maddesindeki keyfiyeti kayıtlı olduğu ticaret sicili memurluğuna bildirme ve mal beyanında bulunma yükümlülüğü bulunup bulunmadığına yöneliktir.

Türk Ticaret Kanununun 136. maddesinde ticari şirket nevilerinin; kolektif, komandit, anonim, limited, kooperatif şirketlerinden ibaret olduğu belirtilmiştir. Yukarıda sayılan ticaret şirketleri yönünden düzenlemeler incelendiğinde, 'ticareti terk' değil, 'infisah ve tasfiyelerinin' öngörüldüğü, diğer bir anlatımla TTK'nun 136. maddesinde sayılan şirketlerde, ticareti terk değil, ortaklık ilişkisinin sona erdirildiği kabul edilmektedir.

Söz konusu şirketlerin her biri için infisah ve tasfiye yolu ayrı gösterilmiştir. İnfisah, ortaklıklar hukukunda iki manada kullanılmaktadır. Geniş manada irade ve irade dışı fesih hallerini, dar manada da irade dışı yani kendiliğinden sona ermeyi ifade etmektedir. TTK'nun 439. maddesinde infisah eden şirketin tasfiyeye gireceği hükme bağlanmıştır. Tasfiye süreci içerisinde ticaret şirketinin alacak ve borçları belirlenir, alacakları tahsil edilip, borçları ödendikten sonra varsa kalan mevcudu, esas mukavelede aksine bir hüküm bulunmadıkça pay sahipleri arasında ödedikleri sermaye ve paylara bağlı imtiyaz hakları nispetinde dağıtılır, tasfiyenin sona ermesi üzerine şirkete ait ticaret unvanının sicilden terkini tasfiye memurları tarafından sicil memurluğundan talep olunur. İş bu talep üzerine terkin keyfiyeti tescil ve ilan olunmakla ticaret şirketinin tüzel kişiliği sona ermiş olur. Terkin işlemi için tasfiye bilançosu ile birlikte başvurulduğundan ve zaten tasfiye sonucu ticaret şirketinin herhangi bir mal varlığı da kalmadığından tasfiye memurunun ya da şirket yetkilisinin İİK'nun 44. maddesine göre mal beyanında da bulunması söz konusu olmayacaktır. Terkin işleminden sonra ticaret şirketinden alacağı bulunduğunu iddia eden bir alacaklı, bu alacağını ancak terkin edilen ticaret şirketinin yasaya göre ihyasını sağlamak suretiyle tahsil edebilecektir.

Ticaret şirketlerinin vergi hukuku açısından mükellefiyetinin sona erdirilmesi de, Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre yapılması gereken işlemlere göre getirilen tasfiye ve iflasın sona erdiğinin tescil ve ilanına bağlıdır. Başka bir anlatımla, ticaret şirketinin işi bırakması ancak tüzel kişiliğinin ortadan kaldırılması ile mümkündür. Bu nedenle tüzel kişiliği sona erdirilmemiş bir ticaret şirketinin ticari işletmeyi kapattığından, dağıttığından ya da terk ettiğinden söz edilemeyecektir. Danıştay 4. Dairesinin 2004/602-2021 sayılı kararında, tüzel kişiliği sona erdirilmemiş şirketin mükellefiyetinin sona erdirilemeyeceği belirtilmiştir.

Öte yandan İcra İflas Kanununun 44. maddesinin ikinci fıkrası, mal beyanının ticaret sicili gazetesinde ilan tarihinden itibaren bir sene içinde, ticareti terk eden tacir hakkında iflas yolu ile takip yapılabileceğini içermektedir. Buradaki tacirden maksat, gerçek kişi tacirlerdir. Tüzel kişi tacirler, yani ticaret şirketleri hakkında 44. maddenin ikinci fıkrasının uygulama kabiliyeti yoktur. Ticaret şirketleri, ticareti terk edince tasfiyeye gireceklerinden ve tasfiye sonucu şirketin ticaret sicilindeki kaydının silinmesinden sonra tüzel kişiliği son bulacağından artık, ticaret şirketlerini sicilden silindikten sonra iflas yolu ile takip etmeye imkan yoktur. Esasen ticaret şirketleri bakımından buna lüzum yoktur. Zira tasfiyede şirketin bütün malları tasfiye edilmiştir. (Baki Kuru, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: XXVII, Yıl: 1970, Sayı: 1-2) Bu açıklama ile İİK'nun 44. maddesinin ikinci fıkrasındaki düzenlemenin, ticareti terk suçunun gerçek kişi tacirler için geçerli olduğunun ve ticaret şirketleri yönünden geçerliliği bulunmadığının net olarak ifade edildiği anlaşılmaktadır.

Her ne kadar İİK'nun 44. maddesinin gerekçesinde, ticareti terk eden kötü niyetli borçlunun işyerini terk ederek ve elindeki mallarını başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğratmaları nedeniyle İcra İflas Kanununun 337/a maddesindeki yaptırımın hüküm altına alındığı belirtilmekte ise de, ticaret şirketleri yönünden ticareti terk değil, ortaklık ilişkisinin sona erdirilebileceğinden borçlu ifadesiyle gerçek kişi tacirin kastedildiğinin kabulü zorunludur. Kaldı ki aynı kanunun 345. maddesi uyarınca sorumlu tutulması gereken ticaret şirketlerinin müdür ve yetkililerinin alacaklıları zarara uğratmaya yönelik eylemleri cezasız bırakılmadığı, 331, 333/a, 345/a maddelerinde gerekli yaptırımın düzenlendiği gibi, unsurları bulunduğu takdirde Türk Ceza Kanununda müeyyideye bağlanan hileli iflas veya dolandırıcılık suçlarından da cezalandırılabilmeleri mümkün olduğundan, diğer bir deyişle ticaret şirketlerinin müdür veya yetkililerinin alacaklıyı zarara uğratan bu tür davranışlarının yaptırımsız kaldığından söz edilemeyecektir.

Bu açıklamadan anlaşılacağı üzere, İİK'nun 337/a maddesinde yaptırıma bağlanan eylem, yalnızca ticareti terk keyfiyetinin ticaret sicili memurluğuna bildirilmemesi değil, İİK'nun 44. maddesine uygun olarak bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isimlerinin ve adreslerinin bulunduğu bir mal beyanında bulunulmamasının müeyyidesidir. Bu durumda TTK'nun 136. maddesinde sayılan ticaret şirketlerinde ticaretin terki söz konusu olmayıp, ortaklık ilişkisinin sona erdirildiği, İİK'nun 44. maddesi ile getirilen mal beyanında bulunma yükümlülüğünün, gerçek kişi tacirler için geçerli olup, yukarıda sayılan ticaret şirketlerini kapsamadığı, eş anlatımla ticaret şirketi müdür veya yetkililerinin İİK'nun 337/a maddesinde yaptırıma bağlanan ticareti terk suçunu işlemelerinin yasal olarak mümkün olmadığı kabul edilmelidir. Hal böyle olunca sanığın beraatı yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsiz olup temyiz itirazları bu itibarla yerinde olduğundan hükmün bozulmasına" karar verilmiştir.

Ankara 5. İcra Ceza Mahkemesi ise 04.12.2012 gün ve 286-109 sayı ile;

"Ceza Genel Kurulunun 14.02.2012 tarih ve 505-28 sayılı kararında açıkça; 'İİK'nun 44. maddesinde ticareti terk eden tacir ifadesi kullanılmış olup, bu ifadenin yalnızca gerçek kişi tacirleri kapsadığına ilişkin herhangi bir kısıtlayıcı hüküm konulmamıştır. O halde tacir sayılan limited şirketlerin temsil ve idareye yetkili müdürlerinin şirketin ticareti terk etmeleri halinde, İcra İflas Yasasının 44. maddesindeki yükümlülükleri yerine getirmeyeceğine ilişkin istisna getirilmediğine göre, tıpkı gerçek kişi tacirler gibi yasanın 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmalarına bir engel bulunmamaktadır. Ticari şirketi temsil ve idareden sorumlu müdür veya yetkililerin bu suçu işlemeyeceklerinin kabulü halinde ticareti terk suçunu işleyen gerçek kişi tacirlerin İİK'nun 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmaları gerekecek, aynı fiili işleyen ve İİK'nun 345. maddesi uyarınca bu fiilden sorumlu tutulması gereken ticaret şirket müdür ve yetkilileri ise cezai sorumluluktan muaf tutulmaları anlamına gelecektir ki bunun yasal bir dayanağı bulunmamaktadır' düzenlemesi ile ticari şirketlerin müdür ve yetkililerinin bu suçu işleyebilecekleri kabul edilmiştir" gerekçesiyle direnip, önceki hükümde olduğu gibi sanığın cezalandırılmasına karar vermiştir.

Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 27.06.2013 gün ve 100615 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçeyle karara bağlanmıştır.

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanığın ticareti usulüne aykırı olarak terk etmek suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulu tarafından çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; ticaret şirketlerinin müdür veya temsilcilerinin, İcra İflas Kanununun 337/a maddesinde düzenlenen ticareti terk suçunu işlemelerinin mümkün olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

2004 sayılı İcra İflas Kanunu, bu kanun kapsamında çıkan hukuki sorunların en kısa ve basit şekilde çözümlenmesi yöntemini benimsemiş, buna bağlı olarak, kanunda düzenlenen suçlara ilişkin 346 ila 354. maddeleri arasında farklı bir yargılama usulü öngörmüştür.

Kanun koyucu 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile aynı tarihte yürürlüğe giren 5358 ve 06.03.2007 günü yürürlüğe giren 5582 sayılı Kanunlarla, İİK'nun bazı maddelerinde değişiklik yapmasına karşın, bu özel yargılama usulünü bir kısım değişiklikler dışında genel olarak korumuştur.

İcra İflas Kanununun 44. maddesinde ticareti terk eden tacir açısından muhataplarının haklarını korumaya yönelik olarak bir takım yükümlülükler öngörülmüş, bu yükümlülüklere aykırı davranmanın yaptırımı da 337/a maddesinde gösterilmiştir.

İİK'nun "Ticareti Terk Edenler" başlıklı 44. maddesi;

"Ticareti terk eden bir tacir onbeş gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicili memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayımlandığı gazetelerde ve alacaklıların bulunduğu yerlerde mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur. İlan masraflarını ödemeyen tacir beyanda bulunmamış sayılır.

Bu ilan tarihinden itibaren bir sene içinde, ticareti terk eden tacir hakkında iflas yolu ile takip yapılabilir.

Ticareti terk eden tacir, mal beyanının tevdii tarihinden itibaren iki ay müddetle haczi kabil malları üzerinde tasarruf edemez.

Üçüncü şahısların zilyetlik ve tapu sicili hükümlerine dayanarak iyi niyetle elde ettiği haklar saklıdır. Ancak karı ve koca ile usul ve füru, nesaben veya sıhren ikinci dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasındaki iktisaplarda iyi niyet iddiasında bulunulamaz.

Mal beyanını alan merci, keyfiyeti tapu veya gemi sicil daireleri ile Türk Patent Enstitüsüne bildirir. Bu bildiri üzerine sicile, temlik hakkının iki ay süre ile tahdit edilmiş bulunduğu şerhi verilir. Keyfiyet ayrıca Türkiye Bankalar Birliğine de bildirilir.

Bozulmaya maruz veya muhafazası külfetli olan veya tayin edilen kanuni müddet içinde değerinin düşmesi kuvvetle muhtemel bulunan mallar hakkında, tacirin talebi üzerine, mahkemece icra memuru marifetiyle ve bu kanun hükümleri dairesinde bu malların satılmasına ve bedelinin 9 uncu maddede yazılı bir bankaya depo edilmesine karar verilebilir" şeklinde olup, maddedeki yükümlülüklere aykırı davranmak, aynı kanunun 337/a maddesinde "Ticareti terk edenlerin cezası" başlığı altında;

"44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikayeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez.

Borçlunun iflası halinde, birinci fıkradaki durum ayrıca taksiratlı iflas hali sayılır" biçiminde yaptırıma bağlanmıştır.

06.06.1965 tarihinde yürürlüğe giren 538 sayılı Kanunun 22. maddesiyle değiştirilen 2004 sayılı İİK'nun 44. maddesinin gerekçesinde; "Ticareti terk etmek suretiyle alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle mücadele etmek kaçınılması imkansız bir zaruret halini almıştır. Bilhassa son senelerde ticareti terk eden kötü niyetli borçluların iş yerlerini terk ettikleri ve ellerinde malları başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğrattıkları sık sık görülen hakikatlerdendir. Ticareti terk ederek alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle tesirli bir şekilde mücadeleyi temin için İcra İflas Kanunu sistemi içinde madde tadil edilmiş, bu maddeye muhalefet 337/a maddesiyle cezalandırılmıştır" denilmektedir.

Takibi şikayete bağlı olan seçimlik hareketli bu suçun oluşabilmesi için;

1- İİK'nun 44. maddesine göre mal beyanında bulunulmaması,

2- Mal beyanında mevcudun eksik gösterilmiş olması,

3- Aktifte yer alan malın veya yerine kaim olan değerin haciz ya da iflas sırasında gösterilmemesi,

4- Mal beyanından sonra, beyan edilen bu mallar üzerinde tasarruf edilmesi,

Gerekmektedir.

Kanun maddesinde gösterilen bu seçimlik hareketlerin herhangi birisinin işlenmesiyle diğer şartların da gerçekleşmesi halinde suç oluşacaktır.

İİK'nun 44. maddesine uygun olarak mal beyanında bulunulduğundan söz edebilmek için; borçlunun ticareti bıraktıktan sonra onbeş gün içinde durumu ticaret siciline bildirmesi, bütün aktif ve pasifleri ile alacaklıların isim ve adreslerini içerecek şekilde mal bildiriminde bulunması zorunludur.

Bunun yanında, suçun oluşması için, borçlunun yukarıda gösterilen hareketlerinden dolayı alacaklının zarar görmesi gerekir. Ancak İİK'nun 337/a maddesinin ikinci fıkrasının; "Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez" hükmü uyarınca alacaklının zarar görmediğini ispat etme zorunluluğu borçluya aittir.
Yine ticareti terk eden borçlunun, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu anlamında tacir olması gerekir. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 14. maddesinde; "Bir ticari işletmeyi kısmen dahi olsa kendi adına işleten kimse" olarak gerçek kişi tacirin tanımı yapıldıktan sonra, 18. maddesinde; "Ticaret şirketleriyle, gayesine varmak için ticari bir işletme işleten dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince hususi hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere devlet, vilayet, belediye gibi amme hükmü şahısları tarafından kurulan teşekkül ve müesseseler dahi tacir sayılırlar" denilmiş, 136. maddesinde de ticaret şirketleri; "kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketleri" olarak sayılmıştır.

Bu aşamada "ticareti terk etme" kavramı üzerinde de durulmalıdır. Öğretide; "ticari işletmeyi kendi adına işletmekten vazgeçmek veya ticari işletmeyi kapatmak veya dağıtmak" olarak tanımlanan ticareti terk eyleminin, mevzuatta belirlenen hukuki yönteme uygun olarak ticari faaliyetin sonlandırılması şeklinde ortaya çıkması mümkün olduğu gibi, ticari işletmenin hukuki olarak varlığını sürdürmekle birlikte fiili olarak varlığının sonlandırılması şeklinde de gerçekleşmesi mümkündür.

Sanığın temsile yetkili olduğu şirketin limited şirket olması nedeniyle, Türk Ticaret Kanununda ticari şirket çeşitleri arasında sayılan bu şirkete ilişkin hükümlerin de incelenmesi gereklidir. TTK'nun 503. maddesinde; "İki veya daha fazla hakiki veya hükmi şahıs tarafından bir ticaret unvanı altında kurulup, ortaklarının mesuliyeti koymayı taahhüt ettikleri sermaye ile mahdut ve esas sermayesi muayyen olan şirkete limited şirket denir" tanımlamasına yer verilmiş, 540. maddesinde ortakların hep birlikte müdür sıfatıyla şirketi idare ve temsile yetkili olabilecekleri gibi, şirket sözleşmesi veya genel kurul kararı ile ortaklardan bir veya birkaçının da müdür olarak belirlenebileceği, 541. maddesinde şirket sözleşmesi veya genel kurul kararı ile ortak olmayan kişilerin de müdür olarak seçilebileceği hüküm altına alınmıştır.

Limited şirketin tüzel kişiliğinin sona ermesiyle ilgili olarak "infisah" TTK'nun 549 ve 550. maddelerinde düzenlenmiş olup, "tasfiye" hususunda aynı kanunun 552. maddesindeki yollama nedeniyle anonim şirketin tasfiyesine ilişkin kurallar limited şirketler hakkında da uygulanacaktır.

İcra İflas Kanununda düzenlenen suçların, tüzel kişilerin yaptığı işlemler sırasında işlenmesi durumunda kimlerin sorumlu olacağı, "hükmi şahısların muamelelerinde kimlerin ceza göreceği" başlıklı 345. maddesinde; "Bu kanunda yazılı suçlar, hükmi bir şahsın idare veya muamelelerini ifa sırasında işlenmiş ise ceza o hükmi şahsın müdürlerinden, mümessil ve vekillerinden, tasfiye memurlarından, idare meclisi reis ve azasından veya murakıp ve müfettişlerinden fiili yapmış olan hakkında hükmolunur” şeklinde hüküm altına alınmış olup, limited şirket müdürlerinin de bu kapsamda olduğu açıktır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Özel Dairece, Türk Ticaret Kanununun 136. maddesinde sayılan ticaret şirketlerinin ticareti terk etmelerinin söz konusu olmadığı, ortaklık ilişkisinin ancak infisah ve tasfiye yolu ile sona erdirildiği, dolayısıyla müdür veya yetkilileri için ticareti terk suçunun işlenmesinin mümkün olmadığı belirtildiğine göre, uyuşmazlık; "limited şirketi münferiden temsile yetkili müdürünün" İcra İflas Kanununun 44 ve 337/a maddeleri uyarınca ticareti terk suçunu işleyip işleyemeyecekleri noktasında toplanmaktadır.

6762 sayılı TTK'nun 14. maddesinde belirtilen gerçek kişi tacirlerin yanında, 136. maddesinde sayılan ticari şirketlerin ve bu bağlamda bir ticari şirket türü olan limited şirketin, aynı kanunun 18. maddesi uyarınca "tacir" olduğunda şüphe bulunmamaktadır.

İcra İflas Kanununun 44. maddesinde "ticareti terk eden tacir" ifadesi kullanılmış olup bu ifadenin yalnızca gerçek kişi tacirleri kapsadığına ilişkin herhangi bir sınırlayıcı hüküm de konulmamıştır. O halde, tacir sayılan limited şirketleri temsil ve idareye yetkili müdürlerinin, şirketin ticareti terk etmesi halinde aynı maddedeki yükümlülükleri yerine getirmeyeceklerine ilişkin istisna getirilmediğine göre, tıpkı gerçek kişi tacirler gibi aynı kanunun 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmalarına engel bulunmamaktadır. Diğer yandan İİK'nun 44. maddesinde yapılan değişikliğin "ticareti terk eden kötü niyetli borçluların bu davranışlarının önlenmesi" amacı ile getirildiği de gerekçede açıkça ifade edilmektedir.

Ticari şirketi temsil ve idareden sorumlu müdür ve yetkililerinin, ticareti terk suçunu işleyemeyeceklerinin kabulü halinde, ticareti terk suçunu işleyen gerçek kişi tacirlerin İİK'nun 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmaları gerekecek, ancak aynı fiili işleyen ve İİK'nun 345. maddesi uyarınca bu fiilden sorumlu tutulması gereken ticari şirket müdür ve yetkililerinin cezai sorumluluktan muaf tutulmaları anlamına gelecektir ki, bunun kanuni bir dayanağı da bulunmamaktadır.

Nitekim, Ceza Genel Kurulunun 14.02.2012 gün ve 505-28 ile 513-29 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.

Bu itibarla, yerel mahkemenin direnme gerekçelerinin isabetli olduğuna ve dosyanın, hükmün esasının incelenebilmesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.


Sonuç: Açıklanan nedenlerle;

1- Ankara 5. İcra Ceza Mahkemesinin 04.12.2012 gün ve 286-109 sayılı kararındaki direnme gerekçelerinin İSABETLİ OLDUĞUNA,

2- Dosyanın, hükmün esasının incelenmesi amacıyla Yargıtay 16. Hukuk Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.02.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliği ile, karar verildi. (¤¤)
Old 25-11-2015, 12:14   #26
av__emrah

 
Varsayılan

T.C YARGITAY
11.Ceza Dairesi
Esas: 2013 / 7620
Karar: 2015 / 949
Karar Tarihi: 22.01.2015

ÖZET: Sanıklara isnat edilen suçun oluşabilmesi için tacirin fiili olarak ticareti terk etmesi bu durumu onbeş günlük süre içerisinde kayıtlı olduğu ticaret siciline bildirmemesi, bütün aktif ve pasifiyle alacaklılarının isim ve adreslerini içeren bir mal beyannamesi vermemesinin gerekmesi nedeniyle, borçlu şirketin kayıtlı olduğu ticaret sicil müdürlüğünden yetkili temsilcisi sorulup, vergi dairesi müdürlüğünden mükellefiyetinin devam edip etmediği belirlenip, son beyanname örnekleri getirtilip, tespit edilecek adreslerinde ticareti terk edip etmediği yönünde zabıta araştırması yaptırılarak, sonucuna göre hukuki durumunun takdir edilmesi gerekirken, eksik araştırmayla beraat kararı verilmesi, yasaya aykırı olup bozulması gerekmiştir.(2004 S. K. m. 337) (YCGK 14.02.2012 T. 2011/16-505 E. 2012/28) (YCGK 14.02.2012 T. 2011/16-509 E. 2012/30 K.)

Dava ve Karar: Ayrıntıları, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.02.2012 tarih ve 2011/505, 509 ve 513 Esas sayılı kararlarında da açıklandığı üzere, İİK.nun 337/a maddesinde düzenlenen “ticareti usulüne aykırı terk etmek” suçunun ticaret şirketleri müdür ve yetkililerince de işlenmesinin mümkün olduğu cihetle; sanıklara isnat edilen suçun oluşabilmesi için tacirin fiili olarak ticareti terk etmesi bu durumu onbeş günlük süre içerisinde kayıtlı olduğu ticaret siciline bildirmemesi, bütün aktif ve pasifiyle alacaklılarının isim ve adreslerini içeren bir mal beyannamesi vermemesinin gerekmesi nedeniyle, borçlu şirketin kayıtlı olduğu ticaret sicil müdürlüğünden yetkili temsilcisi sorulup, vergi dairesi müdürlüğünden mükellefiyetinin devam edip etmediği belirlenip, son beyanname örnekleri getirtilip, tespit edilecek adreslerinde ticareti terk edip etmediği yönünde zabıta araştırması yaptırılarak, sonucuna göre hukuki durumunun takdir edilmesi gerekirken, eksik araştırmayla yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,

Sonuç: Yasaya aykırı, şikayetçi vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1 inci maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321 inci maddesi uyarınca istem gibi BOZULMASINA, 22.01.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi. (¤¤)
Old 25-11-2015, 12:16   #27
av__emrah

 
Varsayılan

T.C YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas: 2013 / 11-821
Karar: 2014 / 478
Karar Tarihi: 04.11.2014


ÖZET: Ticari şirketi temsil ve idareden sorumlu müdür ve yetkililerinin, ticareti terk suçunu işleyemeyeceklerinin kabulü halinde, ticareti terk suçunu işleyen gerçek kişi tacirlerin cezalandırılmaları gerekecek, ancak aynı fiili işleyen ve kanun maddesi uyarınca bu fiilden sorumlu tutulması gereken ticaret şirketi müdür ve yetkililerinin cezai sorumluluktan muaf bulunmaları anlamına gelecektir ki, bunun kanuni bir dayanağı da bulunmamaktadır. Bu itibarla, usul ve kanuna uygun bulunmayan yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.(2004 S. K. m. 44, 337, 346, 354) (6102 S. K. m. 44) (6762 S. K. m. 14, 18, 136, 503, 540, 541, 549, 550, 552)
Old 25-11-2015, 12:17   #28
av__emrah

 
Varsayılan

T.C YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas: 2014 / 11-99
Karar: 2014 / 398
Karar Tarihi: 23.09.2014


ÖZET: Ticareti usulüne aykırı olarak terk etmek suçunun oluşabilmesi için, gerçek kişi tacir ya da ticaret şirketi müdür veya yetkili temsilcilerinin fiili olarak ticareti terk etmesi ve bu durumu onbeş gün içerisinde kayıtlı bulundukları ticaret sicili memurluğuna bildirmemesinin gerekmesi karşısında; sanığın ortağı ve temsilcisi olduğu limited şirketin ticareti gerçekten terk edip etmediği yönünde zabıta araştırması yaptırılıp, vergi mükellefliğinin devam edip etmediği de belirlenerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken, eksik araştırmaya dayalı olarak beraat hükmü kurulması isabetli değildir. Bu itibarla, usul ve kanuna aykırı bir biçimde, eksik araştırmaya dayalı olarak verilen direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.(2004 S. K. m. 44, 337, 345) (6762 S. K. m. 14, 503, 540, 541, 549, 550, 552)
Old 25-11-2015, 12:21   #29
av__emrah

 
Varsayılan

T.C YARGITAY
16.Hukuk Dairesi
Esas: 2014 / 20436
Karar: 2014 / 15651
Karar Tarihi: 22.12.2014


ÖZET: Somut olayda; ticaret sicili müdürlüğünden şikayet tarihi itibariyle şirketin kayıtlı olduğu adres sorulup bu adreste zabıta araştırması yaptırılmadan ticaret şirketlerinin ticareti terk suçunu işlemelerinin mümkün olmadığı gerekçesiyle sanığın beraatine karar verilmesi isabetsiz olup, temyiz itirazları bu itibarla yerinde olduğundan hükmün isteme uygun olarak bozulmasına karar verilmiştir.(2004 S. K. m. 337)

Dava ve Karar: Ticareti terk hükümlerine muhalefet etmek suçundan sanık O. A.'nun beraatine karar verilmiş, hüküm yasal süresi içerisinde müşteki vekili tarafından temyiz edildiğinden, Yargıtay C. Başsavcılığının bozma istemli tebliğnamesiyle dosya Daireye gönderilmiş olmakla, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okunarak gereği görüşüldü:

Sonuç: Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.02.2012 tarih ve 2011/505, 509, 513, 21.02.2012 tarih ve 2011/506, 510, 511 ve 621 Esas sayılı kararlarında da açıklandığı üzere, İİK'nın 337/a maddesinde düzenlenen “ticareti usulüne aykırı terk etmek” suçunun ticaret şirketleri müdür ve yetkililerince de işlenmesinin mümkün olduğuna ilişkin değerlendirme Dairemizce de 09.10.2012 tarih ve 2012/6626-7816 sayılı bozma kararında kabul edildiği ve mahkemece de 18.04.2013 tarihli celsede bozma ilamına uyulmasına karar verildiği halde, bozma gereği yerine getirilmeden, ticaret sicili müdürlüğünden şikayet tarihi itibariyle şirketin kayıtlı olduğu adres sorulup bu adreste zabıta araştırması yaptırılmadan ticaret şirketlerinin İİK'nın 337/a maddesinde yaptırıma bağlanan ticareti terk suçunu işlemelerinin mümkün olmadığı gerekçesiyle sanığın beraatine karar verilmesi isabetsiz olup, temyiz itirazları bu itibarla yerinde olduğundan hükmün isteme uygun olarak BOZULMASINA, 22.12.2014 gününde oybirliği ile, karar verildi. (¤¤)
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Kadın Ticareti Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 7 27-10-2008 23:21
Terk nedeni ile boşanma davasında terk ihtarının kötüniyetli olduğunun ispatı hırs Meslektaşların Soruları 3 27-04-2007 21:52
Ticareti Terk Suçunun Başlangıç Zamanı? thalassa Meslektaşların Soruları 2 28-02-2007 15:48
deniz ticareti hukuku ozbeksoner Meslektaşların Soruları 3 08-03-2006 19:21
Beste Ticareti tromokolo Hukuk Soruları Arşivi 1 31-10-2004 10:12


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08826399 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.