Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Gayri resmi birliktelik ve çocuklar ile ilgili çok da az rastlanmayan uygulamadan bir problem

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 11-07-2012, 09:08   #1
Av. İbrahim YİĞİT

 
Varsayılan Gayri resmi birliktelik ve çocuklar ile ilgili çok da az rastlanmayan uygulamadan bir problem

Müvekkil adayı kadın, 1995 yılından bu yana, o tarihte yasal olarak evli olan bir erkek ile birlikte yaşamaktadır. Davalı olacak erkeğin resmi nikahlı eşi de olayı bilmekte hatta taraflar davalının sahibi olduğu bir binada altlı/üstlü oturmaktadır. Kuma hayatı dediğimiz bu süreçte müvekkil adayının birçok darp ve kötü muameleye, hakaret ve küfürlere muhatap olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Müvekkil adayı kadının bu birliktelikten reşit olmayan 3 tane çocuğu bulunmakta olup, ortanca çocuk özürlüdür.

Müvekkil adayı kadın gördüğü bu kötü muamelelere dayanamayarak 2011 yılı mart ayında evden ayrılmıştır. Amacı yeni bir düzen kurup çocuklarını yanına alarak yaşamaktır ancak tablonun bu kadar pembe olmadığını anlaması çok da uzun sürmez. Kısa süre sonra hem annesini hem de babasını bir trafik kazasında kaybeder, birkaç ay sonra da güvendiği tek abisini hastalık sebebiyle kaybeder. Bu travmaları atlatmaya çalışmaktadır ancak henüz kendisini dahi geçindirebilecek yeterlilikte değildir.

Çocuklar baba tarafından tanınmış olup babalık davasına ihtiyaç bulunmamaktadır (Çocukların soyadı babanın soyadı) Velayet ile ilgili bir problem de yok zira yasal olarak velayet sahibi zaten anne. Yaptığım araştırmada ulaştığım sonuca göre kadının genel hükümlere göre açacağı tazminat davasında haklı bulunma olasılığı zayıf olduğu gibi, soruna çözüm olmaktan da uzaktır. Kadın adına nafaka talep edilemeyeceği de aşikardır. Çocukların savcılık veya mahkeme tarafından alınması halinde de henüz bakabilecek durumda değildir davacı adayı. Kaldı ki çocuklardan biri hem zihinsel hem bedensel özürlü olup gün boyu bakıma muhtaçtır. Müvekkil adayının mali ve içinde bulunduğu zor durumunu bilen davalı adayı çocukları teslim etmekten de kaçınmamaktadır. Zaten bakamayacak düşüncesi ile bu konuda bir çekince duymamaktadır. Tek dava çocuklar adına açılabilecek nafaka talepli olabilir o da çocuklar şu an baba yanında bulunduğundan ve alınsa dahi bir iki ay ödenmediğinde davacının çözüm yolu bulumayacağı gerçeği karşısında soruna çözüm görülmemektedir.

Müvekkil adayının tüm amacı çocukları yanına almak ve çocukların ihtiyaçlarının davalı tarafından karşılanmasıdır. Yorum ve önerilerinizi bekliyorum. Saygılar.
Old 11-07-2012, 09:55   #2
egemen48

 
Varsayılan

Yaptığım araştırmada ulaştığım sonuca göre kadının genel hükümlere göre açacağı tazminat davasında haklı bulunma olasılığı zayıf olduğu gibi, soruna çözüm olmaktan da uzaktır. Kadın adına nafaka talep edilemeyeceği de aşikardır
neden böyle yazdığınızı anlayamadım,bence kadının hem tazminat hem de nafaka hakkı vardır.Kadının ekonomik durumunun kötü olması da çocukları ile birlikte olmasını engellemez,keza koca tarafından sağlanacak bir nafaka olacaktır.Fakat kocanın nafaka gücü yetersizse ayrı.Sonuçta bir fahişeye dahi çocuğun velayeti bırakılabilir,keza anne sevgisi ayrı bir durumdur
edit:sonradan farkına vardım,eşler evle değiller.Bu durumda müvekkil adayının nafaka talebi olamasa da tazminat hakları mevcuttur buna ilişkin karar ekliyorum.
T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2006/2-558
Karar: 2006/568
Karar Tarihi: 20.09.2006
 
BO
ŞANMA VE İŞTİRAK NAFAKASI DAVASI - MADDİ MANEVİ TAZMİNAT VE İŞTİRAK NAFAKASI İSTEMİ - MANEVİ TAZMİNAT TALEBİNİN BORÇLAR KANUNUNA GÖRE İSTENMİŞ OLMASI - MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ HAKKINDA AİLE MAHKEMESİNİN DEĞİL GENEL HUKUK MAHKEMELERİNİN GÖREVLİ OLMASI
ÖZET: Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında kendiliğinden (resen) dikkate alınması gerekir. Mahkemenin kendi kararında da belirtildiği gibi manevi tazminat talebi haksız fiilden kaynaklanmakta olup Borçlar Kanunu'na göre istenilmiştir. Davacının iştirak nafakası talebi kesinleşmiştir. O halde manevi tazminat talebi hakkında karar verecek mahkeme, aile mahkemesi değil genel hukuk mahkemeleridir. Bu nedenle işin esasına yönelik inceleme yapılmamıştır. Yerel mahkemenin direnme kararının açıklanan bu gerekçe ile bozulması gerekir.
(818 S. K. m. 49) (1086 S. K. m. 7) (4722 S. K. m. 10) (4721 S. K. m. 304)
Dava: Taraflar aras
ındaki davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Küçükçekmece 1.Aile Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 03.05.2005 gün ve 2003/398 E- 654 K.sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 28.11.2005 gün ve 2005/14182-16353 sayılı ilamı ile;
(... Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delilerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delilerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalının aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
Dava, 22.7.2003 tarihinde açılmıştır. Türk Medeni Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden önce açılmış olan babalık davaları, bu kanun hükümlerine göre karara bağlanacaktır. (4722 S. K.nun md.10) Türk Medeni Kanunu düzenlemelerinde manevi tazminat düzenlenmemiştir. Bu yön gözetilmeden manevi tazminat talebinin reddi yerine yazılı şekilde kabulü bozmayı erektirmiştir...),
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Karar: Dava, maddi-manevi tazminat ve iştirak nafakası istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davalının bundan 5 yıl önce evli ve dört çocuklu olduğunu söylemeden davacı ile imam nikahıyla evlendiğini, 2001 yılında bir çocukları olduğunu, davalının davacıyı yıllarca kandırdığını, davacının ailesi ve arkadaşlarının yanında küçük düştüğünü ve sosyal çöküntüye uğradığını, çocuk sahibi olması nedeniyle de evlenme şansının azaldığını bu nedenle 5.000.000.000 TL. manevi, TMK. nun 304. maddesi uyarınca 300.000.000 TL. maddi tazminat ve müşterek çocuk için 300.000.000 TL. nafakanın davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep ve dava etmiştir.
Yerel mahkemenin, davacı kadının istediği manevi tazminat, taraflar arasında evlilik birliği bulunmadığından, haksız fiil nedeni ile manevi tazminat istemi olup, genel Hukuk Mahkemelerinin görevi içerisinde ise de, mahkememiz Asliye Mahkemesi seviyesinde olduğu gibi, iştirak nafakası yönünden mahkememiz yetkili olduğundan, manevi tazminat istemi hususunda dosyanın tefriki ve görevsizlik kararı ile dosyanın genel hukuk mahkemesine gönderilmesi usul ekonomisine uygun görülmediği gerekçesi ile manevi tazminat ve iştirak nafakası yönünden davanın kısmen kabulüne, maddi tazminat talebi davacı vekili tarafından atiye terk edildiğinden, bu tazminat yönünden karar verilmesine yer olmadığına yönelik hüküm Özel Dairece yukarıdaki gerekçeyle manevi tazminat talebi yönünden bozulmuş, yerel mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında kendiliğinden (resen) dikkate alınması gerekir. Mahkemenin kendi kararında da belirtildiği gibi manevi tazminat talebi haksız fiilden kaynaklanmakta olup Borçlar Kanunu 49. maddeye göre istenilmiştir. Davacının iştirak nafakası talebi kesinleşmiştir.
O halde manevi tazminat talebi hakkında karar verecek mahkeme, Aile Mahkemesi değil genel hukuk mahkemeleridir. Bu nedenle işin esasına yönelik inceleme yapılmamıştır.
Yerel mahkemenin direnme kararının açıklanan bu gerekçe ile bozulması gerekir.
Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazları yukarıda açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden direnme kararının bu gerekçelerle HUMK. nun 429. maddesi gereğince görev yönünden bozulmasına, bozma nedenine göre şimdilik sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek olmadığına, 20.09.2006 gününde, oyçokluğu ile karar verildi.
(¤¤)
Old 11-07-2012, 09:59   #3
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. İbrahim YİĞİT
Müvekkil adayı kadın, 1995 yılından bu yana, o tarihte yasal olarak evli olan bir erkek ile birlikte yaşamaktadır. Davalı olacak erkeğin resmi nikahlı eşi de olayı bilmekte hatta taraflar davalının sahibi olduğu bir binada altlı/üstlü oturmaktadır. Kuma hayatı dediğimiz bu süreçte müvekkil adayının birçok darp ve kötü muameleye, hakaret ve küfürlere muhatap olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Müvekkil adayı kadının bu birliktelikten reşit olmayan 3 tane çocuğu bulunmakta olup, ortanca çocuk özürlüdür.

Müvekkil adayı kadın gördüğü bu kötü muamelelere dayanamayarak 2011 yılı mart ayında evden ayrılmıştır. Amacı yeni bir düzen kurup çocuklarını yanına alarak yaşamaktır ancak tablonun bu kadar pembe olmadığını anlaması çok da uzun sürmez. Kısa süre sonra hem annesini hem de babasını bir trafik kazasında kaybeder, birkaç ay sonra da güvendiği tek abisini hastalık sebebiyle kaybeder. Bu travmaları atlatmaya çalışmaktadır ancak henüz kendisini dahi geçindirebilecek yeterlilikte değildir.

Çocuklar baba tarafından tanınmış olup babalık davasına ihtiyaç bulunmamaktadır (Çocukların soyadı babanın soyadı) Velayet ile ilgili bir problem de yok zira yasal olarak velayet sahibi zaten anne. Yaptığım araştırmada ulaştığım sonuca göre kadının genel hükümlere göre açacağı tazminat davasında haklı bulunma olasılığı zayıf olduğu gibi, soruna çözüm olmaktan da uzaktır. Kadın adına nafaka talep edilemeyeceği de aşikardır. Çocukların savcılık veya mahkeme tarafından alınması halinde de henüz bakabilecek durumda değildir davacı adayı. Kaldı ki çocuklardan biri hem zihinsel hem bedensel özürlü olup gün boyu bakıma muhtaçtır. Müvekkil adayının mali ve içinde bulunduğu zor durumunu bilen davalı adayı çocukları teslim etmekten de kaçınmamaktadır. Zaten bakamayacak düşüncesi ile bu konuda bir çekince duymamaktadır. Tek dava çocuklar adına açılabilecek nafaka talepli olabilir o da çocuklar şu an baba yanında bulunduğundan ve alınsa dahi bir iki ay ödenmediğinde davacının çözüm yolu bulumayacağı gerçeği karşısında soruna çözüm görülmemektedir.

Müvekkil adayının tüm amacı çocukları yanına almak ve çocukların ihtiyaçlarının davalı tarafından karşılanmasıdır. Yorum ve önerilerinizi bekliyorum. Saygılar.

Sayın Yiğit,
Sizin de belirttiğiniz gibi, MK 327 ve devamı maddeleri uyarınca çocuklar için nafaka talep etmekten başka bir yol bulunmamaktadır. Nafaka yükümlülüğünün ihlali halinde MK 324. maddesini dikkate alınız.
Ayrıca, kadın için darp, kötü muamele ve hakaret nedenleri ile şikayette bulunulabileceği gibi, kanıtlama güçlüklerini bir kenara bırakırsak, manevi tazminat talebi de sözkonusu olabilir.
Old 11-07-2012, 10:41   #4
Av.Nazife Eytemiş BAŞAR

 
Varsayılan

YHGK
Esas : 2010/4-88
Karar : 2010/126
Tarih : 03.03.2010
NİKAH OLMAKSIZIN YAPILAN EVLİLİKTE KOCANIN VE BABASININ SORUMLULUĞU
NİKAHSIZ EŞİN MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ ( Nikahsız Kocası ve Babasından )
NİKAHSIZ EŞİN ZİYNET EŞYALARINI VE ÇALIŞMA KARŞILIĞINI TALEBİ ( Kocası Askerde iken )
BABANIN SORUMLULUĞU ( Oğulun Nikahsız Evliliğinden - Maddi Tazminat - Manevi Tazminat )
HUMK.73
BK.41, 49
Dava, resmi nikah olmaksızın yapılan evlilik sonrası gerçekleşen ayrılığa dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup; husumet, birlikte sorumluluk iddiasıyla nikahsız eş yanında babasına da yöneltilmiştir.

Ziynet eşyalarına ilişkin maddi tazminat talebi yönünden:
Davalı Veysel, duruşma tutanağına geçen “Bizde kalan bilezikler bizim taktığımız 4 adet gremise tabir edilen büyük altın, 2 adet yarım altın, 2 adet çift burgulu bilezik dışında başkaca bilezik yoktur, bunu da iadeye hazırım” şeklindeki imzalı ve açık kabul beyanı ile kişisel sorumluluğunu kabul etmiş ve bu beyana davacı taraf itiraz etmemiştir.
Yerel mahkemenin; davalı Veysel’in, beyanda geçen ziynet eşyaları yönünden iade sorumluluğunun bulunduğuna dair kararında isabetsizlik yoktur.

Manevi tazminat ve çalışma karşılığı maddi tazminat istemleri yönünden:
Baba-oğulun birlikte hareketle davacının maddi zararı yanında kişilik haklarının zedelenmesine de neden oldukları, birinin eylemini diğerinden soyutlamaya olanak bulunmadığı, uyuşmazlığın açıklanan niteliğine ve borçlar hukukunun somut olay yönünden uygulama alanı bulan haksız eyleme ilişkin hükümlerine göre davalı Veysel’in sorumlu olduğunun kabulü gerektiği sonucuna varılmıştır.fk
DAVA VE KARAR:
Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;

Kütahya 2.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 10.06.2008 gün ve 2007/263 E.-2009/202 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi üzerine,

Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 25.05.2009 gün ve 2008/11629 E.-2009/7023 K. sayılı ilamı ile;

(...1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacı ile davalılardan H. H.Y.`ın temyiz itirazları reddedilmelidir.

2- Davalı V.Y.’ın temyiz itirazına gelince, dava, resmi nikah yapılmadan gerçekleşen evlilik sonrası ayrılık nedeniyle nikahsız eş ile onun babasından maddi ve manevi tazminat isteklerine ilişkindir.

Yerel mahkemece istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar, taraflarca temyiz olunmuştur.

Davalı V.Y., davacı ile resmi nikah yapmadan evlilik hayatı sürdürmüş olan diğer davalının babasıdır. Davacı ile nikahsız eş arasında üç yıl süren evlilik, anlaşmazlık üzerine davacının evden ayrılması ile sona ermiştir. Bundan sonra açılan davada evde kalan ziynet eşyası ile birlikte maddi ve manevi tazminat istenmiştir.

Davacı, nikahsız eş olan diğer davalı yanında onun babası olan V. Y.’ı da davalı olarak göstermiştir. Oğlunun eyleminden dolayı davalı babanın sorumluluğunu gerektiren bir neden bulunmadığından onun hakkındaki davanın reddedilmesi gerekir.

Yerel mahkemece bu yön üzerinde durulmadan yerinde olmayan yazılı gerekçeyle diğer davalı ile birlikte sorumluluğuna karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir....) gerekçesiyle, temyiz olunan kararın yukarıda (2) sayılı bentte gösterilen nedenle davalı V.Y. yararına bozulmasına; davacı ile davalılardan H. H. Y.’ın temyiz itirazlarının ilk bentteki nedenlerle reddine, karar verilerek, dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:
Dava, resmi nikah olmaksızın yapılan evlilik sonrası gerçekleşen ayrılığa dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup; husumet, birlikte sorumluluk iddiasıyla nikahsız eş yanında babasına da yöneltilmiştir.

Davacı vekili, davacının resmi nikahın yapıldığı yönünde 3 yıl süreyle davalılar tarafından kandırıldığını, nikah yapılmasını istediğinde ise evden kovulduğunu belirterek, evde kalan 5 adet gremse ve 2 cumhuriyet altını ile 2 adet adana burgu bileziğin bedeli 2.750 YTL.; 3 yıl davalılarla birlikte çalışarak katkıda bulunmasının karşılığı olarak 3.250,00 YTL; kızlığının bozulması, iyi bir evlilik yapma şansının yitirilmesi nedeniyle 10.000,00 YTL olmak üzere maddi ve çekilen elem ve ızdırap nedeniyle 15.000,00 YTL de manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalılar vekilince, tarafların nikah akdi olmadan evlendiklerinin doğru olduğu, ancak diğer iddiaların dayanağı bulunmadığı, resmi nikahın çeşitli nedenlerle yapılamadığı, evlilikten kısa bir süre sonra davalı H. H.Y.`ın askere gittiği, askerlik dönüşü ise bu kez davacının evi terk ettiği, iddia edildiği gibi evden kovulmadığı, altınların satılmadığı, halen müvekkilinde olduğu, ancak elde bulunan bileziklerin ince burgu bilezikler olup, talep edildiğinde ödemeye hazır oldukları, belirtilerek nikahsız eş hakkında açılan davanın esastan, babası hakkında açılan davanın ise husumet yönünden reddine karar verilmesi istenmiştir.

Davalı Veysel duruşmadaki imzalı beyanında; kendilerinde kalan altınların, 4 adet büyük gremse altın, 2 adet yarım altın, 2 adet çift burgulu bilezik olduğunu, başka olmadığını, aynen iadeye hazır olduğunu, beyan etmiş; davacı vekili, davalının bu beyanına bir itirazları olmadığını bildirmiştir.

Mahkemece; 4 adet gremse tabir edilen büyük altın, 2 adet yarım altın, 2 adet çift burgulu bileziğin davalılardan aynen alınıp davacıya iadesine, 3.000,00 YTL manevi tazminatın davalılardan müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, 3.250,00 YTL çalışması karşılığı istenen maddi tazminat isteminin tam kabulü ile davalılardan müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, kızlık bozulması ve iyi bir evlilik yapma şansının yitirilmesi nedeniyle istenen maddi tazminat talebinin ve diğer kalemlere yönelik fazla istemlerin reddine karar verilmiştir.

Taraf vekillerinin temyizi üzerine Özel Dairece, davacı vekili ile davalı nikahsız eşin tüm temyiz itirazları reddedilmiş; nikahsız eşin babası diğer davalı yönünden verilen karar ise, yukarıda başlık bölümünde ayrıntısıyla yer verildiği üzere sorumluluğunun bulunmadığından bahisle bozulmuştur.

Yerel Mahkemenin, önceki kararında direnmeye ilişkin hükmünü, davalı vekili temyize getirmiştir.

Mahkemece verilen ilk karar, davalı nikahsız eşin sorumluluğu yönünden kesinlenmekle, direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalılardan nikahsız eşin babasının hukuki sorumluluğunun bulunup bulunmadığı, mahkemenin ilk kararında bu davalı hakkında açık bir değerlendirmenin yer alıp almadığı noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle, uyuşmazlığa etkili deliller ile somut olay özelliklerinin ortaya konulmasında yarar vardır:

Somut olayda, davacı kadın 15.08.1984, davalı H. H. de 17.04.1983 doğumlu olup, 20.06.2002 tarihinde diğer davalı babanın bilgi ve teşviki ile düğün yapılmak suretiyle gayri resmi olarak birleşmişler; resmi nikah gerçekleştirmemişlerdir.

Düğünden sonra bağımsız bir eve taşınmayıp, diğer davalı(Hasan’ın babası) Veysel ile birlikte aynı evde yaklaşık 3 yıl süreyle birlikte yaşamışlardır. Davalı H. H., 01.12.2003 ile 01.03.2005 tarihleri arasında yaklaşık 15 ay süre ile askerlik görevini yapmış, evde bulunmamıştır. Bu süre içinde davacı kadın, diğer davalı Veysel’in evinde kalmaya devam etmiş ve kendisine gösterilen işleri yapmış; yaşadığı bu evin bütçesine katkıda bulunmuştur. Önemle belirtilmelidir ki, davacı ile davalı Hüseyin arasındaki bu gayrı resmi birliktelik Medeni Kanun anlamında gerçekleşen ve hukuk alanında geçerlilik taşıyan bir evlilik olmayıp; taraflar arasında bir aile hukuku ilişkisi de doğurmamaktadır. Bu nedenle, taraflar arasındaki ilişkinin aile hukuku prensiplerine göre değil, borçlar hukuku kurallarına, özellikle de haksız eyleme ilişkin hükümlere göre değerlendirilmesi gerekmektedir.

Mahkeme, davalı H. H.’in haksız eyleminin varlığını kabul etmiş ve bu yön bozma dışı kalmakla kesinleşmiştir. Davalı H.’ın babası olan diğer davalının da oğlu ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olup olmayacağının da yine borçlar hukuku kuralları çerçevesinde çözümlenmesi yoluna gidilmiş; Hukuk Genel Kurulu’nda yapılan görüşmeler sırasında davalı V.’in sorumluluğu ziynet eşyaları ve diğer talepler yönünden ayrı ayrı ele alınarak görüşülüp, oylanmıştır.

Ziynet eşyalarına ilişkin maddi tazminat talebi yönünden yapılan incelemede; Davalı Veysel, 19.03.2008 tarihli duruşma tutanağına geçen “Bizde kalan bilezikler bizim taktığımız 4 adet gremise tabir edilen büyük altın, 2 adet yarım altın, 2 adet çift burgulu bilezik dışında başkaca bilezik yoktur, bunu da iadeye hazırım” şeklindeki imzalı ve açık kabul beyanı ile kişisel sorumluluğunu kabul etmiş ve bu beyana davacı taraf itiraz etmemiştir. Bu açık kabul karşısında, yapılan ilk görüşmede bu husus oy çokluğu ile karara bağlanmış ve çoğunluk görüşü, beyanda geçen ziynet eşyaları yönünden davalı Veysel’in iade sorumluluğunun olduğunu, yerel mahkemenin bu yöndeki kararında isabetsizlik bulunmadığından onanması gerektiğini kabul etmiştir.

Davacının diğer taleplerine gelince;

Manevi tazminat ve çalışma karşılığı maddi tazminat istemleri yönünden, ilk görüşmede karar nisabı sağlanamamış; yapılan ikinci görüşmede ise, diğer davalı Hasan’ın babası Veysel’in, yaşları küçük olan ve ekonomik bağımsızlığı bulunmayan oğlu ile davacının nikâhsız birlikteliğinde rol sahibi olup; resmi nikah olmaksızın düğün yapmasının hukuka aykırı olduğunu ve sonuçlarını bilebilecek durumda olduğu, bu ilişkinin başından beri oğlu Hasan ile birlikte hareket etmekle ve sağlanan bu gayrıresmi birliktelikte oğlunun destek ve teşvikçisi olmakla kendisinin de hukuka aykırı davrandığı; resmi evliliğin gerçekleşmesi yönünde bir çaba gösterdiğini kanıtlayamadığı gibi, oğlunu kendi kontrol ve güdümünde tuttuğu; hatta oğlunun askerde olduğu dönemde davacıyı evinde tutarak çalıştırdığı, onun hizmet ve emeğinden yararlandığı, böylece haksız eyleminin varlığının kabulü gerektiği, baba-oğulun birlikte hareketle davacının maddi zararı yanında kişilik haklarının zedelenmesine de neden oldukları, birinin eylemini diğerinden soyutlamaya olanak bulunmadığı, uyuşmazlığın açıklanan niteliğine ve borçlar hukukunun somut olay yönünden uygulama alanı bulan haksız eyleme ilişkin hükümlerine göre davalı Veysel’in sorumlu olduğunun kabulü gerektiği sonucuna varılmış; mahkemenin usul ve yasaya uygun bulunan kararının bu yönden de onanması gerektiği oybirliği ile karara bağlanmıştır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle ve sonuç itibariyle; mahkemece, ziynet eşyaları, manevi tazminat ve çalışma karşılığı maddi tazminat talepleri yönünden davalı nikahsız eş yanında, nikahsız eşin babasının da hukuki sorumluluğunun bulunduğu gerekçesiyle müştereken ve müteselsilen sorumluluğa karar verilerek, bu isteklerin hüküm altına alınmasında hukuka aykırı bir yön ve herhangi bir isabetsizlik bulunmamakta; usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekmektedir.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı, ziynet eşyaları yönünden, birinci görüşmede oyçokluğu ile, manevi tazminat ve çalışma karşılığı maddi tazminat yönünden, ikinci görüşmede oybirliği ile ( ONANMASINA ), karar verildi.
YHGK 03.03.2010 - K.2010/126
____________ oOo ____________
tam örtüşmese de bir ışık olabilir diye
Old 11-07-2012, 10:45   #5
Av.Nazife Eytemiş BAŞAR

 
Varsayılan

Y2HD
Esas : 2005/8826
Karar : 2005/11318
Tarih : 14.07.2005
EVLİLİK DIŞI BERABERLİK
MADDİ TAZMİNAT TALEBİ
MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ
TMK.24, 304, 333
BK.49
Yasal olmayan fiili beraberliklerde, birlikte yaşayanların birbirlerine karşı nafaka yükümlülüğü yoktur. Bu sebeple davacı yararına nafakaya hükmolunması yasaya aykırıdır. Davacı evli olduğunu bilerek davalıyla beraber yaşamıştır. Davacı yararına manevi tazminat takdiri yasaya aykırıdır. Maddi tazminat talebi, TMK m.304 kapsamında değildir.Maddi tazminat isteğinin de reddi gerekir.wn
DAVA VE KARAR:
Taraflar arasındaki davanın birleştirilerek yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm nafaka, maddi ve manevi tazminat yönünden duruşmalı olarak temyiz edilmişse de duruşma masrafı yatırılmadığından duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ KARARI:
1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalının aşağıdaki bentlerin dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2-Türk Medeni Kanununun 333. maddesi; babalık davasıyla birlikte nafaka istenir ve hakim babalık olasılığını kuvvetli bulursa, hükümden önce çocuğun ihtiyaçları için uygun bir nafakaya karar verebileceğini hükme bağlamıştır. Babalık davasında ananın mali hakları Türk Medeni Kanununun 304. maddesinde gösterilmiştir. Yasal olmayan fiili beraberliklerde, birlikte yaşayanların birbirlerine karşı nafaka yükümlülüğü bulunmamaktadır. Bu yön gözetilmeden davacı yararına nafakaya hükmolunması usul ve yasaya aykırıdır.

3-Toplanan delillerden; davacının davalıyla, evli olduğunu bilerek kendi iradesiyle fiilen beraber yaşadığı, yasal olmayan fiili beraberliğin tarafların karşılıklı rızalarına dayandığı anlaşılmaktadır.Türk Medeni Kanununun 24. ve Borçlar Kanununun 49. maddesi koşulları oluşmadığı halde davacı yararına manevi tazminat takdiri yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

4-Davacının maddi tazminat istemi " davalıya inanarak ve güvenerek evlilik dışı ilişkiden iki çocuk yapmış olması ve iki çocuklu bir kadın olarak bir daha evlenme şansını yitirmiş olması" sebebine dayanmaktadır. Maddi tazminat talebi, Türk Medeni Kanununun 304.maddesi kapsamında değildir. Maddi tazminat isteğinin de reddi gerekirken yazılı şekilde maddi tazminata hükmolunması bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Hükmün yukarıda ( 2 ), ( 3 ) ve ( 4 ) bentlerde gösterilen sebeplerle ( BOZULMASINA ), davalının bozma kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının ( 1 ) bentte gösterilen sebeple reddi ile hükmün ( ONANMASINA ), temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, oybirliğiyle karar verildi.
Y2HD 14.07.2005 - K.2005/11318
____________ oOo ____________
offf bu da çok moral bozucu(
Old 11-07-2012, 12:42   #6
Av. İbrahim YİĞİT

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Cengiz Aladağ
Sayın Yiğit,
Sizin de belirttiğiniz gibi, MK 327 ve devamı maddeleri uyarınca çocuklar için nafaka talep etmekten başka bir yol bulunmamaktadır. Nafaka yükümlülüğünün ihlali halinde MK 324. maddesini dikkate alınız.
Ayrıca, kadın için darp, kötü muamele ve hakaret nedenleri ile şikayette bulunulabileceği gibi, kanıtlama güçlüklerini bir kenara bırakırsak, manevi tazminat talebi de sözkonusu olabilir.

Üstad şikayet sürelerinin geçtiğini düşünüyorum. (Belirttiğim gibi, evi terk tarihi mart 2011) Ayrıca belirttiğiniz üzere kanıtlama güçlüğü de had safhada (Devamlı bir hapis hayatı, aile binasında akrabalarla birlikte yaşama ve sınırlandırmalar sebebiyle müvekkil adayının tanıkları bir adet erkek kardeşi ve 15 yıl önceki olaylara şahit karı-koca). Yani uzamış ceza zamanaşımı içinde tazminat talep edilebilirse de TCK anlamında bir şikayetin hak düşümü süresi geçmiş. Ayrıca bu yol amaca ulaşmak için yeterli hukuki tehdidi sağlamıyor. Davalının malvarlığı var ve tazminatın miktarı yüksek olmayacağı gibi kesinleşecek tazminatı da ödeyecektir. Aday anne, çocuklarını ve bakımlarının karşılanmasını arzulamaktadır. Saygılar.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Avukatlık Ücreti ile ilgili bir problem... Av.Mehmet Saim Dikici Avukatlık Hukuku Çalışma Grubu 21 29-12-2017 00:47
Gayri resmi yoldan elde edilen mesaj dökümü av.ahu şeker Meslektaşların Soruları 2 03-06-2010 14:46
resmi evliyken eş başka bir gayri resmi evli bir bayanla evlenip birde çocuk yapması Konuk Kadınlara Hukuki Destek Merkezi (KAHDEM) 1 11-08-2009 17:45
Boşanma ile ilgili bir problem MİMAR Hukuk Soruları Arşivi 9 12-04-2006 08:53


THS Sunucusu bu sayfayı 0,03865504 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.