Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Sahte Vakâletname

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 19-12-2011, 10:31   #1
Cumhur Okyay

 
Varsayılan Sahte Vakâletname

Vekil (V), düzenlediği sahte vekâletnameye istinaden, mâlik (M)' nin üzerine kayıtlı taşınmaz malını tapuda iyiniyetli (Ü) ye satıyor. (Ü) de bir müddet sonra, aynı taşınmaz malı, kendisi gibi iyiniyetli olan (A)' ya tapuda satıyor. Bu durumda, tapu siciline itimat ederek iyiniyetle taşınmazı satın alan (A)'nın bu iktisabı geçerli midir; korunur mu ? Bu konuda, bilimsel ve yargısal görüşler söz birliği içinde midir ? Saygılarımla...
Old 19-12-2011, 10:45   #2
Av. İbrahim YİĞİT

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan 06Cumhur
Vekil (V), düzenlediği sahte vekâletnameye istinaden, mâlik (M)' nin üzerine kayıtlı taşınmaz malını tapuda iyiniyetli (Ü) ye satıyor. (Ü) de bir müddet sonra, aynı taşınmaz malı, kendisi gibi iyiniyetli olan (A)' ya tapuda satıyor. Bu durumda, tapu siciline itimat ederek iyiniyetle taşınmazı satın alan (A)'nın bu iktisabı geçerli midir; korunur mu ? Bu konuda, bilimsel ve yargısal görüşler söz birliği içinde midir ? Saygılarımla...

İyiniyetli kelimelerini koyulttuğumuza göre biz taraf olarak iyiniyetli satın alanlardan biriyiz

Sahte vekalet ile taşınmazın devrinde iyiniyetli satın alanın korunacağını düşünüyorum. Bu durumda Tapu görevlisinin gerekli ihtimamı gösterip göstermediğine ve vekalet ile satan ve o kişiden satın alanlar arasındaki ilişkiye, bedele, tarihlere vs. hususlara bakmak ve yeterli araştırmayı yapmak gerekecektir.

Her durumda tescil kararı verilemeyecek olsa da bedele dönüşecek dava konusu hususunda bir karar vermek gerekecektir. Zira ilk malikin malvarlığından çıkan ve fakirleşmesine neden olan haksız bir tasarruf sözkonusudur. Saygılarımla.
Old 19-12-2011, 10:53   #3
İlhan_ERDEN

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan 06Cumhur
Vekil (V), düzenlediği sahte vekâletnameye istinaden, mâlik (M)' nin üzerine kayıtlı taşınmaz malını tapuda iyiniyetli (Ü) ye satıyor. (Ü) de bir müddet sonra, aynı taşınmaz malı, kendisi gibi iyiniyetli olan (A)' ya tapuda satıyor. Bu durumda, tapu siciline itimat ederek iyiniyetle taşınmazı satın alan (A)'nın bu iktisabı geçerli midir; korunur mu ? Bu konuda, bilimsel ve yargısal görüşler söz birliği içinde midir ? Saygılarımla...

İşlem temelinin suç teşkil eden sahte vekaletname olması sebebiyle sakat olduğundan yolsuz bir tescilin sözkonusu olduğunu, iyiniyetli A'nın tapu kaydına güven ilkesi gereği de olsa iyiniyetli iktisabının korunamayacağını, M'nin mülkiyet hakkının daha üstün geleceğini, malik M'nin açacağı tapu iptal ve tescil davası ile işlemin/tapunun iptalini gerçekleştirebileceğini, iyiniyetli A'nın ise, ödediği satış bedelini, Devlet'in sorumluluğuna giderek, Devlet'ten tahsil edebileceğini düşünüyorum.
Old 19-12-2011, 11:22   #4
üye31284

 
Varsayılan

MK md 1025 gereği iyiniyet korunur. Devletin sorumluluğu için ise bir makaleden bazı bölümleri yolluyorum. Kolay gelsin...


Devlet'in sorumluluğu için tapu sicilinin tutulmasında kişilerin mameleki (malvarlığı) çıkarlarını koruyan hukuk kurallarına aykırı davranılmış olması, yani objektif hukuka aykırılık yeterlidir. Tapu sicilinin tutulmasında kişi çıkarlarının korunması bakımından uyulması gereken kurallar, tapu mevzuatından ibaret değildir. Tapu memurunun tapu mevzuatı dışında kalan hukuk kurallarına, hatta hukukun genel ilkelerine aykırı davranması da aynı sonucu doğurur. Ayrıca ihlâl edilen hukuk kuralları ister genel, ister yalnız sicili tutmakla görevli memura yöneltilmiş olsun, tapu sicili yine hukuka aykırı tutulmuş olur. Bu bakımdan tapu memuru, örneğin, sahte bir vekâletnameye dayanarak sicile yolsuz bir tescil yaptığı takdirde, sahtelik, araştırma yükümü yerine getirilse bile anlaşılamayacak durumdaysa, tapu memuru hukukî sebepten yoksun bir tescille objektif olarak hukuka aykırı davranmış olduğundan, bundan doğacak zararlardan dolayı Devlet, MK 1007 ye göre sorumlu tutulacaktır.Tapu sicilinin tutulmasında memurun görevlerine aykırı davranması ise, iki bakımdan önem taşır. Birincisi, eğer görev icraî bir fiile ilişkin ise, memurun bunu yerine getirmemesi objektif olarak da hukuka aykırı bir içtinap teşkil edecektir. İkincisi de, memurun görevini ihlâli, onun yönünden bir kusurun varlığına işaret eder ki, bu durumda Devlet'in rücu hakkı söz konusu olabilir.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında, şöyle denilmektedir: «...Davacının aynî hakkı tapu sicil muhafızlığında sahte vekaletnameye müsteniden yapılan muamele ile bertaraf edilmiştir. Tapu sicil muhafızının tatbik etmesi gereken hukukî esasın ihlâl edilmiş olması halinde hukuka aykırılık durumu mevcut sayılacağı gibi, tapu memurunun faaliyetleri çerçevesine giren herhangi bir muamele, tapu kütüğünün tutulması muamelesi ve böyle bir muamelenin kanuna aykırı şekilde yapılmış olması dolayısıyla meydana gelen bir zarar tapu kütüğünün tutulmasının neticesi olarak bir zarar sayılır. Dâvaya esas olan hadisede sahte vekaletname istimal edilmek suretiyle temsil hakkındaki kanun hükümleri yerine getirilmeden tapu sicillerine kayıt düşürülmüş ve davacının aynî hakkı sona erdirilmiştir. Hadise mücerret noterlikte başlayıp biten ve tapu sicilinin tutulması ile ilgili bulunmayan bir muamele olarak tasvir edilemez. Çünkü zarar, sahte vekâletname tanzimi ile değil, bu vekaletnamenin tapu muamelesine mesnet ittihaz edilmesi ile husule gelmiştir ... Tapu sicil muhafızlığının hukuka aykırı şekilde muamelesiyle zarar arasında illiyet rabıtası mevcut olunca bu zarardan Devlet'in mesul tutulması icap eder. Burada tapu muamelesini yapan memurun kusurlu olup olmadığının taharrisine lüzum yoktur» (YHGK. 5.10.1955, 4/58-64)Örneğin, mahdut (sınırlı) bir aynî hakkın sicilden yanlışlıkla terkini, bir kimsenin sahte bir vekâletname ile sicilde başkasına ait bulunan bir taşınmazı üçüncü bir kişiye devretmesi veya ölmüş birinin adına kayıtlı taşınmazı sahte bir veraset senedi ile kendi üzerine geçirmesi gibi hallerde sırasıyla, mahdut aynî hakkın sahibi, asıl malik, mirasçılar açacakları tashih dâvası ile sicildeki bu yolsuzlukların giderilmesini sağlayabileceklerinden, henüz aynî hakkın kaybından dolayı bir zararın varlığından söz etmeye imkân yoktur. Fakat bütün bu durumlarda, sicil düzelttirilemeden, taşınmaz iyiniyetli bir üçüncü kişi tarafından iktisap edilecek olursa, bu takdirde gerçek hak sahipleri artık sicilin düzeltilmesini isteyemeyeceklerinden, Devlet'in sorumluluğunu gerektiren bir zarar doğmuş olur. Buna karşılık taşınmazı iktisap eden üçüncü kişi iyiniyetli değilse, onun aleyhine sicilin düzeltilmesi için tashih dâvası açılabileceğinden yine ortada aynî hakkın kaybı dolayısıyla bir zarar söz konusu değildir.

Not: Kaynağı linkle belirtmeye çalışıyorum ancak olmuyor. Makale bilgileri şu şekile: Site: tkgm.gov.tr Makale Adı: TAPU SİCİLLERİNİN TUTULMASINDAN DEVLETİN SORUMLULUĞU.
Old 19-12-2011, 11:41   #5
İlhan_ERDEN

 
Varsayılan Şeklen iyiniet - gerçek iyiniyet ayrımı

Aşağıdaki Yargıtay kararında belirtildiği üzere, bir tarafta şeklen iyiniyetli yeni malik ve diğer tarafta ise gerçekten iyiniyetli eski malik var ise, kanun koyucunun gerçek amacı da gerçek iyiniyeti korumak ise, bu durumda taşınmazı sahte vekaletnameli işleme dayanarak satın alanın iyiniyetinin korunmaması gerektiğini düşünüyorum.

Yargıtay 1.H.D.2004/9982 E.2004/10854 K.
07.10.2004 Tarih :
"...
Tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplam düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse sair yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu sebeple yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve kanun koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima gözönünde tutulması, bu yönde bütün delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Old 19-12-2011, 11:45   #6
Av. İbrahim YİĞİT

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan İlhan_ERDEN
İşlem temelinin suç teşkil eden sahte vekaletname olması sebebiyle sakat olduğundan yolsuz bir tescilin sözkonusu olduğunu, iyiniyetli A'nın tapu kaydına güven ilkesi gereği de olsa iyiniyetli iktisabının korunamayacağını, M'nin mülkiyet hakkının daha üstün geleceğini, malik M'nin açacağı tapu iptal ve tescil davası ile işlemin/tapunun iptalini gerçekleştirebileceğini, iyiniyetli A'nın ise, ödediği satış bedelini, Devlet'in sorumluluğuna giderek, Devlet'ten tahsil edebileceğini düşünüyorum.

Üstad soruda Ü ve A'nın iyiniyetli olduğu belirtilmektedir. Onların iyiniyetli olup olmadıklarını tartışmıyoruz. Tartışma onlar iyiniyetli olduklarının kabulü halinde mahkemece kanuna ve olaya uygun iyiniyete mi, yoksa kayden malikin rızası hilafına yapılan işlemin sahteliği sebebiyle işlemin baştan itibaren hükümsüz olduğu doğal sonucu olarak tescile mi değer verileceği noktasındadır.
Old 19-12-2011, 11:57   #7
İlhan_ERDEN

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. İbrahim YİĞİT
Üstad soruda Ü ve A'nın iyiniyetli olduğu belirtilmektedir. Onların iyiniyetli olup olmadıklarını tartışmıyoruz. Tartışma onlar iyiniyetli olduklarının kabulü halinde mahkemece kanuna ve olaya uygun iyiniyete mi, yoksa kayden milikin rızası hilafına yapılan işlemin sahteliği sebebiyle işlemin baştan itibaren hükümsüz olduğu doğal sonucu olarak tescile mi değer verileceği noktasındadır.

Mesajım ile, belirtiğiniz üzere,tescile değil, eski malikin hakkına (onun iyiniyeti tartışmasız olduğundan) yani bu iyiniyete üstünlük tanınması gerektiğini ifade etmek istemiş idim. Mesajınız ile daha açık oldu. Bir taşınmazı vekaletle satın alan iyiniyetli üçüncü kişinin, daha sonra eski-gerçek malikin açtığı tapu iptal-tescil davası sonucunda bu tescilin sahte kimlikle alınan sahte vekaletnameye dayalı ve yolsuz olduğu sebebiyle tapu kaydının iptal edildiği, için, satış bedelinin Devlet'ten taleep edileceğine ilişkin bir karar okumuş idim,bulmaya çalışacağım...


Old 19-12-2011, 12:17   #8
üye31284

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan İlhan_ERDEN
Mesajım ile, belirtiğiniz üzere,tescile değil, eski malikin hakkına (onun iyiniyeti tartışmasız olduğundan) yani bu iyiniyete üstünlük tanınması gerektiğini ifade etmek istemiş idim. Mesajınız ile daha açık oldu. Bir taşınmazı vekaletle satın alan iyiniyetli üçüncü kişinin, daha sonra eski-gerçek malikin açtığı tapu iptal-tescil davası sonucunda bu tescilin sahte kimlikle alınan sahte vekaletnameye dayalı ve yolsuz olduğu sebebiyle tapu kaydının iptal edildiği, için, satış bedelinin Devlet'ten taleep edileceğine ilişkin bir karar okumuş idim,bulmaya çalışacağım...



MK 1025 bahsettiğiniz iyiniyete yani hakkı tecavüze uğrayan eski malikin iyiniyetine üstünlük tanısaydı 3. kişinin iyiniyetinden bahsetmezdi diye düşünüyorum.

Burada sorun devletin sorunudur artık. Memuru hatalıysa rücu edecek değilse edemeyecektir.
Old 19-12-2011, 12:20   #9
Av. Aslı Kaya

 
Varsayılan

(Ü) her ne kadar iyi niyetli de olsa taşınmazı sahte vekaletnameye istinaden satın aldığından tapuya yapılan tescil yolsuz tescildir. Ü iyiniyetli olduğundan ancak olağan zamanaşımı sürelerinin geçmesi ile taşınmazı iktisap edebilirdi. Ancak taşınmazı iyiniyetli Ü'den satın alan iyiniyetli (A) söz konusu kazanımı tapu siciline güven ilkesi gereğince olduğundan A'nın iktisabı geçerlidir ve iyi niyeti korunur. Aciliyetim olduğundan kaynak ve Yargıtay kararı sunamadım, döndüğümde eklemeye çalışıcam.
Old 19-12-2011, 12:34   #10
GÜLSÜM ÖNAL

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/7719
K. 2008/12192
T. 21.11.2008
• TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Davalılar Taşınmazları Tapu Sicilinin Aleniyet ve Güvenilirlik İlkesinden Değil Sicilin İlletini Teşkil Eden Geçersiz Vekaletnameye Dayandıkları - Edinimleri Yolsuz Tescil Hükmünde Olduklarından İyiniyet Kuralından da Yararlanamayacakları )
• GEÇERSİZ VEKALETNAME ( Davacıların Edinimleri Yolsuz Tescil Hükmünde Olduklarından İyiniyet Kuralından da Yararlanamayacakları )
• YOLSUZ TESCİL ( Geçersiz Vekaletnameye Dayanılması/Tapu İptali ve Tescil - Davacıların Edinimleri Yolsuz Tescil Hükmünde Olduklarından İyiniyet Kuralından da Yararlanamayacakları )
• İYİNİYET ( Geçersiz Vekaletnameye Dayanılması/Tapu İptali ve Tescil - Davacıların Edinimleri Yolsuz Tescil Hükmünde Olduklarından İyiniyet Kuralından da Yararlanamayacakları )
4721/m.1023, 1025
818/m.37
ÖZET : Dava, yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir. Davalılar taşınmazları tapu sicilinin aleniyet ve güvenilirlik ilkesinden değil, sicilin illetini teşkil eden geçersiz vekaletnameye dayanarak edinmişlerdir. Bu nedenle edinimleri yolsuz tescil hükmündedir. İyiniyet kuralından da yararlanamazlar.

DAVA : Taraflar arasında görülen davada;

Davacı, vekili iken vekaletten istifa etmekle yetkisi sona eren davalı Taner'in, kendisine vekaleten 1558 ada 5 parsel sayılı taşınmazdaki 5, 13, 14, 16 nolu bağımsız bölümleri diğer davalı şahıslara satış suretiyle temlik ettiğini, yapılan temliki işlemin geçersiz olduğunu ileri sürerek tapu iptali ve tescili isteğinde bulunmuştur.

Davalılar; davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece; davalı Tapu 5icil Müdürlüğü yönünden husumet yokluğundan, diğer davalılar yönünden sübut bulmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Karar; davacı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Dava, yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.

Mahkemece, davalı Tapu Sicil Müdürlüğü hakkında husumet yokluğundan, diğer davalılar yönünden davanın sübut bulmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, davacı Öner'in İzmir Yirminci Noterliği'nde düzenlenen 11.03.1997 tarih, 10722 yevmiye nolu satış yetkisini de içeren vekaletname ile davalılardan kardeşi olan Taner'i vekil tayin ettiği, sonradan Taner'in İzmir Onuncu Noterliği'ne müracaat ederek vekillikten çekildiğini bildirmek suretiyle 14.09.2000 tarih, 18683 yevmiye nolu vekillikten istifa ettiğine dair belge düzenlettiği, akabinde de davacı Öner tarafından satış yetkisi bulunmayan yeni bir vekaletname ile davalı Taner'i vekil kıldığı, davalı Taner'in vekillikten çekildiği hususunun noter aracılığıyla 22.09.2000 tarihinde Tapu Sicil Müdürlüğü'ne tebliğ edildiği, ne var ki, Taner'in satış yetkisini içeren vekillik görevinden çekilmesine ilişkin bu vekaletnamenin kullanılarak davacının mülkiyetindeki çekişme konusu taşınmazlardaki paylarının 28.09.2005 tarihinde düzenlenen resmi akitle davalılar Fevzi, Ali Rıza, Fahrettin ve Fevzi Lütfi'ye satış suretiyle temlik edildiği anlaşılmaktadır.

Hemen belirtilmelidir ki; vekalet görevinin hangi hallerde son bulacağı Borçlar Kanunu'nun 35. ve 397. maddelerinde hükme bağlanmış olup, buna göre İzmir Onuncu Noterliği'nde düzenlenen 14.09.2000 tarih, 18683 yevmiye nolu belge ile davalı Taner'in vekillikten çekildiği, vekalet görevinin bu sebeple son bulacağı kuşkusuzdur. Buna karşın, vekalet görevi son bulduğu halde davalı Taner'in çekişme konusu taşınmazlardaki davacı Öner'in paylarını davalılar Fevzi, Ali Rıza, Fahrettin ve Fevzi Lütfi'ye satış suretiyle temlik etmesinin hukuki dayanağının bulunmadığı, bu işleyiş tarzına göre, taşınmazlardaki davacı paylarını edinenler ilk el durumunda olup, edinmelerinin hukuki dayanağının doğrudan iptal edilen vekaletname olduğu tartışmasızdır.

Bir başka ifade ile; davalılar Fevzi, Ali Rıza, Fahrettin ve Fevzi Lütfi'nin taşınmazları tapu sicilinin aleniyeti ve güvenilirlik ilkesinden yararlanarak edinen kimseler konumunda olmayıp, sicilin illetini teşkil eden geçersiz vekaletnameye dayanarak malik olan kimseler oldukları açıktır.

O halde, bu davalıların edinmelerinin Türk Medeni Kanunu'nun 1025. ve Borçlar Kanunu'nun 37. maddesi hükmü uyarınca yolsuz tescil niteliğinde bulunduğu ve ilk el olmaları sebebiyle de Türk Medeni Kanunu'nun 1023. maddesinde öngörülen iyiniyetli müktesibin edinmesinin korunacağı ilkesinden yararlanamayacakları sabittir.

Hal böyle olunca, davalı Tapu Sicil Müdürlüğü hakkındaki davanın husumet yokluğundan reddine karar verilmiş olması doğru olduğundan, davacının bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.

Ancak, davalılar Ali Rıza, Fevzi, Fahrettin ve Fevzi Lütfi hakkındaki tapu iptali ve tescili davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmadığından, davacının bu yöne ilişkin temyiz itirazı yerindedir.

SONUÇ : Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK'nın 428. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.11.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 19-12-2011, 12:42   #11
İlhan_ERDEN

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY

Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2007/4-422
Karar: 2007/536
Karar Tarihi: 11.07.2007
...
Karar: Dava, tapuda sahte vekaletnameye dayalı satış nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir.

Davacı vekili ... tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin E. H. Beldesi S.i Mahallesi ... ada ... parsel sayılı taşınmazı, taşınmaz maliki R.K.'ın emlakçi Y.S.'a U. Noterliğinin ... tarih ve ... yevmiye sayılı işlemi ile verdiği vekaletnameye dayanarak E. Tapu Sicil Müdürlüğünde yapılan işlemle satın aldığını, daha sonra taşınmaz satışının sahte nüfus cüzdanına dayanılarak noterde tanzim edilen sahte vekaletname ile yapıldığının anlaşılması ve taşınmaz malikinin açtığı davalar sonunda tapu kaydının iptali ve kendisi hakkında da ceza davası açılması, hiçbir dahli ve kusuru olmadığı halde parasını verip satın aldığı taşınmazı kaybetmesi nedeniyle maddi ve manevi zarara uğradığını, ifadeyle, elinden çıkan taşınmazının dava tarihindeki sürüm değeri kadar maddi tazminat ve ayrıca müvekkilinin ağır cezada yargılanması nedeniyle ... TL manevi tazminatının müştereken ve müteselsilen davalılardan alınarak müvekkiline verilmesini istemiş...

... Tapu işlemleri sonrası, gerçek malik R. K., E. Asliye Hukuk Mahkemesinin ... esas sayılı dosyasında açtığı tapu iptali ve tescil davası sonunda tapunun iptalini sağlamış; tapu iptali kararında, davacı A.'nın kusurlu işlemi olduğuna ilişkin bir belirleme yapılmamış; aksine iyiniyetli olduğu vurgulanarak, durum böyle olsa bile sahte vekaletname nedeniyle işlemin sakatlığı söz konusu olduğundan yolsuz tescile dayalı kaydın iptali gerektiği, gerekçe olarak gösterilmiştir.

Davacı A. Y. ile ona satışı gerçekleştiren emlakçı Y. S.'ın bu kişilerin eylemine dahil olmadıkları, haklarında verilen bu yargı kararları ile belirgindir.

Tapuda resmi şekilde satın aldığı taşınmaz yönünden aleyhine verilen tapu iptal davasının kesinleşmesi ve taşınmazın eski maliki adına kaydedilmesi üzerine davacı A. Y.; eldeki davayı açmıştır.

... Gerçekten, tapu sicilinin tutulmasını üzerine alan Devlet, tapu siciline tanınan güvenden ötürü, hak durumuna aykırı kayıtlardan doğan tehlikeyi de üstlenmektedir.

Devletin sorumluğunun dayandırıldığı tapu sicilinin doğru tutulmasına ilişkin güvenin devamını sağlama amacı, tapu siciline güven ilkesinden daha geniş bir anlam taşımaktadır. Söz konusu ilkenin uygulanamadığı ve yolsuz tescile güvenen iyiniyetli üçüncü kişilerin iktisaplarının korunamadığı bazı hallerde dahi, onların bu yüzden uğradıkları zarardan da Devlet sorumlu tutulur.

Görülmektedir ki; kusursuz sorumluluğun bir biçimi olan tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan Devletin sorumluluğu, bir tehlike sorumluluğudur.

...

Somut olay açısından Devletin sorumluluğu irdelendiğinde;

Davacı, üçüncü kişiye ait taşınmazı, elinde vekaletname bulunan emlakçiden tapu sicil müdürlüğünde gerçekleştirilen resmi senetle almış; daha sonra gerçek malikin açtığı dava sonucunda bu tescilin sahte kimlikle alınan vekaletnameye dayalı ve yolsuz olduğu gerekçesiyle adına olan tapu kaydı iptal edilerek bedelini peşinen ödediği taşınmaz uhdesinden çıkarak gerçek maliki adına tapuya tescil edilmiştir.

Tapudaki işlemin dayanağı olan vekaletnamenin sahtecilik yoluyla elde edildiği ve tescilin yolsuz olarak gerçekleştiği yargı kararları ile belirgindir.Davacı zararının kaynağı da başından beri birleşen tüm işlemlerle birlikte sağlanan bu yolsuz tescildir ve kendisinin kasıtlı yada kusurlu eylemiyle bu zararın gerçekleşmesine neden olduğuna ilişkin herhangi bir belirleme de dosya kapsamında bulunmamakta, aksine eylemlere dahil olmadığı ve iyiniyetli alıcı durumunda olduğu ceza ve hukuk mahkemelerince verilmiş kararlarla kabul edilmektedir.

... Özetle ifade edilecek olursa; tapu müdür ya da memurunun, gerçek tapu maliki olmayıp, <ilgili> sıfatı taşımayan başvuru sahibinin imzasını taşıyan yazılı başvuru belgesini almadan ve sicildeki resimle bu kişinin ibraz ettiği sahte nüfus cüzdanındaki resmi ve kayıtları karşılaştırmadan, kayıp nedeniyle yeniden tapu senedi düzenleyip bu kişiye vermesi resmi senette soy ismin yanlış yazılması ve ardından da temin edilen sahte vekaletnameye dayalı olarak sicile yolsuz tescil işlemini gerçekleştirmiş olması hukuka aykırıdır. Bu hukuka aykırı davranışla zarar arasında illiyet bağının varlığı belirgin olup; devlet bundan doğan zarardan sorumludur.

Tüm bu eylem ve işlemler üçüncü kişinin dahli de olsa hukuka aykırı biçimde tapuda gerçekleşmiş olmakla, olay mücerret şekilde noterde başlayıp biten ve tapu sicilinin tutulması ile ilgili olmayan bir işlem olarak nitelendirilemez. Zira; zarar, salt sahte vekaletname tanzimi ile değil açıklanan şekilde tapuda hukuka aykırı şekilde yapılan işlemlerle, bu sahte vekaletnamenin tescil işlemine dayanak alınmasıyla ve sonuçta da yolsuz kabul edilen tescilin iptali ile ilk malikine dönüşüyle ortaya çıkmıştır. Zararın bu şekilde gerçekleşmesi işlem dünyasında bilinebilir, mutad bir sonuç olup; bu açık durum karşısında zarar ile tapu memurlarının eylem ve işlemleri arasında uygun illiyet bağının kesildiğinden de söz edilemez.
...
Old 19-12-2011, 12:50   #12
Av. İbrahim YİĞİT

 
Varsayılan

Üstadlar, eklediğiniz kararlar soruya uygun değildir. Sanırım soru cevabına en uygun ve en yakın tarihli karar aşağıdakidir. A'nın iyiniyeti korunur. Kolaylıklar dilerim.


T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/11042
K. 2009/1204
T. 2.2.2009
DAVA : Taraflar arasında görülen davada;

Davacı, çekişme konusu 2 parsel sayılı taşınmazın 5 no'lu bağımsız bölümünün maliki iken, emlakçi olan davalı Fahrettin'e satılması talimatını verdiğini, bir süre sonra taşınmaza alıcı çıktığı, kredi işlemlerinin başlatılacağı bildirilerek, nüfus cüzdanının fotokopisini anılan kişi tarafından istenilmesi üzerine verdiğini, ancak bir süre sonra nüfus cüzdanındaki bilgilerin kullanılarak sahte nüfus cüzdanı düzenlenmek suretiyle vekaletname verilip, davalı Hüseyin'in vekil kılınarak, taşınmazının önce davalı Ali'ye, onun tarafından da davalı Mehmet'e satıldığını, işlemlerin sahtecilik nedeniyle geçersiz olduğunu ileri sürerek, tapu iptal ve tescil, olmazsa taşınmazın bedelini ve olaydan duyduğu üzüntüden dolayı manevi tazminat isteğinde bulunmuştur.

Davalılar, davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır.

Mahkemece, tapu iptal, tescil isteğinin kabulüne, manevi tazminat isteğinin reddine ilişkin olarak verilen kararın, Dairece; " kısa kararda yer almadığı halde, gerekçeli kararda manevi tazminat talebinin reddine şeklinde kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir." gerekçesiyle bozulması üzerine, bozmaya uyularak tapu iptal tescil isteğinin kabulüne, davalı Mehmet Tarkan Kesen dışındaki davalılar yönünden manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Karar, davalı Mehmet Tarkan Kesen vekili ile diğer davalılar vekilince süresinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi Celal Çelik'in raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.

KARAR : Dava, sahtecilik hukuksal nedeniyle yolsuz tescile dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa maddi ve manevi tazminat isteğine ilişkindir.

Mahkemece, tapu iptal ve tescil isteğinin kabulüne, Mehmet Tarkan Kesen dışındaki diğer davalılar yönünden manevi tazminat isteğinin kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; kayden davacıya ait çekişme konusu taşınmazın davalı Fahrettin'in katılımıyla davalı Hüseyin adına düzenlenen sahte vekaletnameyle davalı Ali'ye, O'nun tarafından da davalı Mehmet Tarkan Kesen'e intikal ettirildiği anlaşılmaktadır.

Gerçekten de; sahte nüfus kaydı ile düzenlenen ve elde edilen vekaletnamenin kullanılmak suretiyle davacıya ait taşınmazın sicil kaydını davalı Ali'ye, O'nun da diğer davalı Mehmet Tarkan'a temlik ettiği kayden sabittir.

Hemen belirtilmelidir ki, davalılardan Ali'nin edinmesinin dayanağını oluşturan belgenin sahte olması nedeniyle yolsuz tescil niteliğinde bulunduğu tartışmasızdır.

O halde, 27.12.1939 tarih ve 11/60 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ilk el konumundaki davalı Ali'nin iyi veya kötü niyetli olmasının araştırılmasına gerek bulunmadığı gibi iyiniyetli olsa bile, sicilin illetini teşkil eden işlemlerin sahte olması sebebiyle edinmesinin hukuken korunmasına olanak yoktur. Oysa, somut olayda, Ali'nin temlikiyle edinen davalı Mehmet Tarkan ikinci el konumundadır. Bilindiği üzere; tapu sicili prensiplerinden biri tescil diğeri sicilin aleniliği, yani güvenilirliği bir diğeri Hazinenin kusursuz sorumluluğu, sonuncusu ise tescilin geçerli bir hukuk dayanağının bulunması yani illetten mücerret olmamasıdır. Buna göre, her nekadar, ara malik Ali, ilk el olup adına oluşturulan sicil kaydı yolsuz tescile müstenit ise de, ondan edinen ve ikinci el konumundaki Mehmet Tarkan'ın Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinde; "Tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya başka ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur." şeklindeki öngörülen düzenlemede yer alan koşulların lehinde gerçekleşmesi halinde edindiği sicil kaydının korunmasının gerekeceği kuşkusuzdur. Nevarki, mahkemece sicil intikalinin sahte işlem ve belgelere dayanması karşısında ondan sonraki edinenler yönünden Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinin uygulama yerinin bulunmadığı kabul edilerek, 2.el olan davalı Mehmet Tarkan üzerindeki tapunun iptaliyle, davacı adına tesciline karar verilmiştir. Böylesi bir düşünce ve gerekçenin Türk Medeni Kanununun 1023. maddesi hükmünü işlevsiz bırakacağı açıktır. Esasen, tüm öğreti ve yargısal kararlarda da, yolsuz tescille oluşan sicil kaydından edinen ikinci ve sonraki eller bakımından 1023. maddesinin koşullarının araştırılması gerekeceği kuralı sapma göstermeksizin kabul edilmiş ve benimsenmiştir.

Öyleyse, mahkemece tapu iptali ve tescili isteği yönünden davanın kabulüne gerekçe yapılan görüş ve düşüncenin yasal olduğu söylenemez.

Buna göre, mahkemece ikinci el konumundaki Mehmet Tarkan'la ilgili olarak Türk Medeni

Kanununun 1023. maddesi hükmü gereğince toplanan deliller çerçevesinde durumunun değerlendirilerek, hasıl olacak kanaate göre bir karar verilmesi gerekirken, yasal olmayan gerekçelerle tapu iptali ve tescil isteğinin kabulü yönünde yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Öte yandan, bozma nedenine göre, mahkemece değerlendirilme ve irdelemesi yapılmayan hususlarda Dairenin kendisini yerel mahkemenin yerine koyarak gerekli değerlendirmeyi re'sen yapıp netice oluşturacak şekilde görüş ortaya koymasına yasal açıdan imkanın varlığı kabul edilemez. Ne zaman ki, yerel mahkeme bu konuda değerlendirme yapıp bunu hükmüne esas alacak, işte o zaman kararın temyizi üzerine Dairece yerindelik incelemesine konu teşkil edebilecektir.

Diğer taraftan, Daire bozma kararından önceki yerel mahkemenin kararında tazminat isteklerinin reddine karar verilmiş, karar sadece davalılar tarafından temyiz edilmekle, temyiz etmeyen davacı yönünden tazminatın reddi konusundaki hüküm kesinleştiği halde, mahkemece davalılar yararına gerçekleşen usuli müktesep hakkın ve buna ilişkin kesin hükmün hukuki neticelerini bertaraf edecek şekilde bozmadan sonraki kararda tazminata da hükmedilmesinin doğru olduğu söylenemez.

SONUÇ : Hal böyle olunca; davalıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02.02.2009 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

-KARŞI OY YAZISI-

Dava sahte vekalete dayalı tapu iptal ve tescil istemlidir. Davacı Gülten kendi adına sahte olarak düzenlenen bir vekaletname ile niza konusu taşınmazın davalı Fahrettin tarafından düzenlenen sahte vekalet ile vekil tayin edilen Hüseyin tarafından davalı Aliye satıldığını, bu kişinin de davalı Mehmet Tarkana sattığını belirterek eldeki tapu iptal tescil ve manevi tazminat davasını açmıştır. Mahkemece yapılan inceleme sonunda son malik Mehmet Tarkanın sahte vekaletnamenin düzenlenmesi olayına karışmadığı, aksine bu kişinin yapılan eylemlerden maddi ve manevi olarak zarar gördüğü ve iyi niyetli olduğu, haksız fiil içerisinde yer aldığı yönünde mahkemede bir kanaat oluşmadığı ve bu yönde bir delil de bulunmadığı belirlenmiştir. Mahkemenin bu belirlemesi sahtecilik olayının işleyişi yönünden olup Mehmet Tarkanın sahtecilik işlemine karışmadığı ve bu işlemden haberinin de bulunmadığı hususundadır. Mahkemenin kabulünde olan bu husus aynı zamanda davacının da kabulündedir. Davacı her ne kadar bu davalının da sahte vekaletname düzenlenmesi olayının içerisinde olduğunu ve bilerek taşınmazı devraldığını iddia etmiş ise de mahkemenin adı geçen kişinin iyi niyetli olduğu biçimindeki değerlendirmeye karşı çıkmamış ve kararı bu yönden temyiz etmemiştir. Artık olayın oluş biçimi bakımından mahkemenin bu kararı taraflar arasında kesin hüküm oluşturmuştur

Ancak, mahkeme son kayıt maliki olan Mehmet Tarkanın mahkemece de saptanan iyi niyetinin tapu iptal ve tescil davasında öneminin bulunmadığını, sahte vekaletle yapılan tapudaki devir işleminin ne olursa olsun iptal edilmesi gerektiğini gerekçe yaparak davalı adına olan tapunun iptali ile davacı adına tesciline karar vermiştir. Ancak bu gerekçe yargısal uygulamalara uygun değildir. Bilindiği gibi, sahte işlemde ilk el durumunda olan kişi bakımından iyi niyet söz konusu değilse de daha sonraki el değiştirmelerde alan kişi T.M.Y. 1023. madde koruyuculuğu altındadır. Kötü niyeti ispatlanamadığı taktirde tapudaki devir bu kişi yönünden geçerli olacaktır.

Mahkeme, yukarıda da belirtildiği gibi son malik Mehmet Tarkanın iyi niyetli olduğunu kabul etmiş, bu nedenle manevi tazminat istemini ret etmiş, ancak yanlış değerlendirme ile ve tapu iptal tescil davasında iyi niyetin dikkate alınamayacağını belirterek davayı kabul etmiştir. Oysa son malikin iyi niyetli olduğu, haksız fiilin içerisinde bulunmadığı hem mahkemenin hem de bu yönde oluşan mahkeme kararını temyiz etmeyen davacının kabulündedir. Mahkeme davacının iyi niyetini irdelerken talebin bir kısmına göre değil olayın tüm işleyişine göre değerlendirmesini yapmıştır. Bu nedenle artık son malik Mehmet Tarkanın iyi niyetli olup olmadığı, T.M.Y, 1023. maddesinden yararlanıp yararlanamayacağı hususunun inceleme konusu yapılması mümkün değildir ve bu nedenle bu kişi yönünden tapu iptal ve tescil davasının reddi hususunda kesin bozma yapılması gerekmektedir. Taraflar yönünden kesinleşen bir olgunun mahkemece yeniden incelenmesi de mümkün değildir. Aynı sebepten kaynaklanan iki ayrı talepte( olayımızda tapu iptal-tescil ve manevi tazminat) davalının bir istek yönünden iyi niyetli (manevi tazminat), diğer istek yönünden( tapu iptal-tescil) kötü niyetli olduğunun kabulü de zaten mümkün değildir. Mahkemece Yüksek Dairenin çoğunluk görüşü kabul edilip son malikin tapu iptal ve tescil yönünden mahkemece kesinleşmiş mahkeme kararı dikkate alınmaksızın yeniden iyiniyetli olup olmadığı hususunda inceleme yapılıp kötü niyetli olduğu saptandığında mahkeme son malikin iyi niyetli olmaması, sahteciliğin içinde olduğu gerekçesi ile davayı kabul edeciktir. Bu durumda her iki istemin dayanağını teşkil eden aynı olaya iki ayrı hukuki sonuç bağlanacak, tapu iptalde davalı son malik kötü niyetli olduğundan dava kabul edilecek, aynı kişi hakkında bu defa manevi tazminat isteği ise sahteciliğe karışmadığından ret edilecektir. Böyle ikili sonucun hukuki dayanağının bulunduğunu söylemek mümkün değildir. Davaya dayanak yapılan olayda kişi ya iyi niyetlidir, ya da kötü niyetlidir, hem iyi niyetli hem kötü niyetli olması mümkün değildir.

Bu nedenle son malik davalı Mehmet Tarkanın iyi niyetinin yeniden araştırılması gerektiği yolundaki Daire Sayın çoğunluğunun görüşüne katılamıyorum. Davalının, kesinleşmiş mahkeme kararı ile iyi niyetli olduğu kabul edildiğinden sahteciliğe dayanan tapu iptal ve tescil davasının inceleme yapılmaksızın kesin olarak reddi gerektiği düşüncesindeyim.
Old 19-12-2011, 13:09   #13
GÜLSÜM ÖNAL

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2006/1-513
K. 2006/516
T. 12.7.2006
• SAHTECİLİK NEDENİNE DAYALI TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Davalıların Dikkat ve Özen Göstermeden Taşınmazı Değerinin Çok Çok Altında Fiyatla Satın Almaları - İyiniyetli Kabul Edilemeyecekleri/Tapu Siciline Güven İlkesinden Yararlanamayacakları )
• İYİNİYET ( Sahtecilik Nedenine Dayalı Tapu İptali ve Tescil - Davalıların Dikkat ve Özen Göstermeden Taşınmazı Değerinin Çok Çok Altında Fiyatla Satın Almaları/İyiniyetli Kabul Edilemeyecekleri )
• TAPU SİCİLİNE GÜVEN ( İlkesinden Yararlanamamak - Sahtecilik Nedenine Dayalı Tapu İptali ve Tescil/Davalıların Dikkat ve Özen Göstermeden Taşınmazı Değerinin Çok Çok Altında Fiyatla Satın Almaları )
• TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Davalıların Dikkat ve Özen Göstermeden Taşınmazı Değerinin Çok Çok Altında Fiyatla Satın Almaları - İyiniyetli Kabul Edilemeyecekleri/Tapu Siciline Güven İlkesinden Yararlanamayacakları )
• DEĞERİNİN ÇOK ALTINDA FİYATLA TAŞINMAZ SATIN ALANLAR ( Sahtecilik Nedenine Dayalı Tapu İptali ve Tescil - Tapu Siciline Güven İlkesinden Yararlanamayacakları/İyiniyetli Kabul Edilemeyecekleri )
4721/m. 2, 1023, 1024
ÖZET : Uyuşmazlık, davalıların sahtecilik ile gerçekleştirilen işlemi bilebilecek konumda olup olmadıkları, tapu siciline güven ilkesinden yararlanıp yararlanamayacakları noktalarında toplanmaktadır. Tapu sicilindeki tescile iyi niyetle dayanarak ayni hak kazanan üçüncü kişinin kazanımı korunur. Başka bir anlatımla, tapuda malik olarak gözüken kişinin gerçek hak sahibi olduğuna inanan veya kendinden beklenen tüm özeni göstermesine rağmen gerçek hak sahibi olmadığını, tescilin yolsuz olduğunu bilmeyen kişinin kazanımı geçerlidir. Dosya kapsamından davalıların kendilerinden beklenen dikkat ve özeni göstermeden, taşınmazı değerinin çok çok altında bir fiyatla satın aldıkları anlaşıldığından iyi niyetli olduklarını kabule imkan yoktur. Bu durum karşısında tapu siciline güven ilkesinden yararlanamazlar. Buna rağmen yerel mahkemece aksi kanaat ile davanın reddine karar verilmesi hatalıdır.

DAVA : Taraflar arasındaki "tapu iptal ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gölbaşı Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 13.07.2005 gün ve 20011627 - 2005/556 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi'nin 28.11.2005 gün ve 10985-12581 sayılı ilamı ile,

( ... Dava, sahtecilik hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 1210 ( 1275 yeni )parsel sayılı taşınmazdaki davacıların murisi Abdullah' a ait payın 27.03.1997 tarihinde veraset ilamı kullanılmak suretiyle dava dışı İbrahim'in annesi Azime'ye intikal ettirildiği ve aynı gün dava dışı Yalçın'a satış suretiyle temlik edildiği, ondan da davalı Cemil'e ve Zeki'ye 02.04.1997 tarihinde satış yoluyla intikal ettirildiği anlaşılmaktadır.

Davacılar, murisleri Abdullah üzerindeki kaydın sahte veraset belgesi ile intikal ettirildiğini iddia ederek iptal ve tescil istemişlerdir.

Dava dışı İbrahim ve Yalçın hakkında açılan ceza davası sonucu Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 24.02.2003 tarih 2003/97 nolu ilamı ile iddia konusu veraset ilamının sahte olarak düzenlenmesi sebebiyle mahkum oldukları böylece ilk intikalin sahte belgeye dayalı olarak gerçekleştirildiğinin belirlendiği sabittir.

Mahkemece, taşınmazın kendisine intikali sağlanan Azime tarafından Yalçın'a yapılan temlik işleminde Yalçın'ın 2. el olduğu ve iyi niyetli bulunduğu, dolayısıyla ondan edinenlerin de iyi niyetinin korunacağı kabul edilmek suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Gerçekten de, 27.12.1939 tarih 11/60 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca sahte veraset belgesi kullanılmak suretiyle taşınmazdaki pay kaydının Azime'ye intikal işlemi ilk el olup, adı geçen kişinin temlikin hukuksal dayanağı olan belgeden edinmesi sebebiyle iyi niyetli kabul edilemeyeceği açıktır. Ondan edinen Yalçın'ın ise anılan İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca 2. el durumunda bulunduğu da tartışmasızdır. 2. el durumunda bulunan kişinin iyi niyetli olması halinde ediminin korunacağında şüphe yoktur. Ancak yukarıda değinilen ağır ceza mahkemesinin mahkumiyet kararında dava dışı İbrahim ile Yalçın'ın birlikte hareket etmek suretiyle sahte işlemi gerçekleştirdikleri belirlenmiştir. O halde Yalçın'ın iyi niyetli olduğu söylenemez. Öte yandan Yalçın'dan edinen Cemil ve Zeki'nin de kardeş oldukları, ayrıca her ikisinin de taşınmazda önceden' paydaş oldukları kayden sabit olduğuna göre, sahtecilik ile gerçekleştirilen işlemi bilebilecek konumda oldukları da açıktır. Öyle ise, anılan kişilerin Türk Medeni Kanunu'nun 1023. maddesinden istifade etmelerine de olanak yoktur... ),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, sahtecilik hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.

Davacılar vekili; ... ilçesi ... Köyü 1210 parsel sayılı taşınmazın 6538887/265006080 payının müvekkillerinin murisi Abdullah adına tapuda kayıtlı iken, dava dışı akrabaları olan İbrahim tarafından alınan sahte veraset ilamı ile önce annesi Azime'ye intikalinin yaptırıldığını, ardından aynı gün dava dışı Yalçın'a sattığını, bu kişinin de bir hafta sonra davalılara satış suretiyle temlik ettiğini, tüm bu işlemlerden müvekkillerinin intikal işlemleri için tapuya gittiklerinde haberdar olduklarını; Gölbaşı ilçesinin küçük bir yerleşim birimi olması nedeniyle muris Abdullah'ın mirasçılarının müvekkilleri olduğunu herkesin bilebileceğini; üstelik, dava konusu taşınmazda davalıların temlik tarihinden evvel pay sahibi olup tüm hisse alımlarının davalılar tarafından yapıldığını, ilk temlik işleminde satış bedeli 70.000.000.-TL olmasına karşın, bir hafta sonra davalıların çekişmeli payı 300.000.000.- TL bedelle satın almış olmalarının eşyanın tabiatına aykırı bulunduğunu, dolayısıyla tüm işlemlerin iyi niyetle yapılmadığını ileri sürerek, dava konusu 1210 parselde davalılar adına kayıtlı bulunan 6538887/265006080 payın iptali ile müvekkilleri adına payları oranında tapuya tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar vekili; müvekkillerinin, çekişmeli payı tapu kaydına güvenerek ve iyi niyetli olarak satın aldıklarını, önceki temliklerde hukuki ihlaller var ise bundan müvekkillerinin sorumlu olmadığını savunarak, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olan davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir.

Mahkemenin, "davalıların temlik işlemi sırasında gerekli tüm özen ve dikkati gösterdikleri, tapu kayıt maliki Yalçın'ın mülkiyet durumuna güvenerek çekişmeli payı iyi niyetli olarak iktisap ettiklerinin anlaşıldığı" gerekçesiyle "davanın reddine" dair verdiği karar, özel dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; yerel mahkemece "öncelikle davacıların, çekişmeli payın davalılara temlik edildiği tarihten dört yıl sonra dava açmalarının Medeni Kanun'un 2. maddesinde öngörülen objektif iyi niyet kuralları ile bağdaşmadığı; birlikte iş yapan davalıların, dava konusu payı yatırım amacıyla ve piyasa koşullarına uygun satın aldıkları, bu itibarla başlangıçta yapılan geçersiz işlemi bilmelerine olanak bulunmadığı" gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Dosyadaki bilgi ve belgelere göre; 1210 parsel sayılı taşınmazda davacılar murisi Hacı adına kayıtlı bulunan dava konusu payın, dava dışı İbrahim tarafından alınan sahte veraset ilamıyla 27.03.1997 tarihinde annesi Azime'ye intikal ettirildiği ve aynı gün dava dışı Yalçın'a satış suretiyle temlik edildiği, ondan da davalılar Cemil ve Zeki'ye 02.04.1997 tarihinde satış yoluyla intikal ettirildiği anlaşılmaktadır. Dava dışı İbrahim ve Yalçın hakkında açılan ceza davası sonucu, iddia konusu veraset ilamının sahte olarak düzenlenmesi sebebiyle mahkum oldukları ve davalıların, dava konusu payın alımından önce taşınmazda pay sahibi bulundukları da sabittir.

Özel daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık; davalıların sahtecilik ile gerçekleştirilen işlemi bilebilecek konumda olup olmadıkları, bu bağlamda Türk Medeni Kanunu'nun 1023. maddesinden istifade etmelerine olanak bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın ilişkin bulunduğu yön itibariyle, öncelikle "yolsuz tescil" kavramı üzerinde durulmasında yarar vardır.

Bilindiği üzere hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alışverişte bulunmaları, satın aldıkları şeylerin ileride kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir.

Bu amaçla Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesinin genel hükmü yanında, menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.

Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise, bunun kadar önemli olan öteki unsur ise topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliği ( herkese açık olmasını )sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur.

Belirtilen ilke Türk Medeni Kanunu'nun 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki tescile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka ayni hak kazanan üçüncü kişini bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış; aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğinde bulunan 1024. maddede başka bir ifade ile tekrarlanarak, iyi niyetli olmayan üçüncü şahısların kazanımını hükümsüz saymıştır.

Anılan yasal düzenlemeye göre, tapu sicilinde ismi geçen kişinin gerçek hak sahibi olduğuna inanan veya kendinden beklenen tüm özeni göstermesine rağmen gerçek malik olmadığını, tapu sicilinde yolsuzluk bulunduğunu bilmesi imkansız olan kişinin iktisabı geçerlidir.

Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.

Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse; diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyi niyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.

Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden ( re'sen )nazara alınacağı" ilkeleri 08.11.1991 tarih 1990/4 Esas, 1991/13 sayılı İnançları Birleştirme Kararı'nda kabul edilmiş, bilimsel görüşler de aynı doğrultuda gelişmiştir.

Somut olayda, dava konusu 1210 parsel sayılı taşınmazın 6538887/265006080 payının asıl maliki Abdullah 1986 tarihinde ölmüş ve bu suretle mirası davacılara intikal etmiştir. Dava dışı İbrahim' in sahte veraset ilamı ile tapuda muris Abdullah adına kayıtlı bulunan bu payı, dava dışı annesi Azime üzerine yaptırdığı intikal işlemi ilk el olup; mirasçılık ilişkisinin sahtecilikle kurulduğu ceza mahkemesi kararıyla belirlenmiştir. Bu itibarla sahte belgeye dayalı olarak gerçekleştirilen ilk intikalin yolsuz tescil niteliğinde bulunduğu kuşkusuzdur. Ondan edinen ve ikinci el durumunda bulunan dava dışı Yalçın'ın ise, İbrahim'le el ve işbirliği yaparak sahte işlemi gerçekleştirdiği ceza mahkemesi kararıyla belirlenmiş olup, mahkumiyetine karar verildiği anlaşıldığından, Türk Medeni Kanunu'nun 1023. maddesi hükmünden yararlanması olanaklı değildir.

Dava konusu payın son maliki davalıların durumuna gelince:

Az önce de açıklandığı üzere, satıcıların üzerindeki kayıt yolsuz olarak oluşturulmuştur. Kardeş olan davalıların, küçük bir yerleşim birimi olan taşınmazın bulunduğu köyde birlikte çalıştıkları ve tapu kayıtlarına göre, taşınmazda önceden pay maliki olup, mütemadiyen pay alımı yaptıkları tartışmasızdır. Bu haliyle, davalıların kendilerinden beklenen özeni göstermeden, bilirkişi raporunda değeri 30.226.000.000.- TL olduğu belirlenen böyle bir taşınmazı 300.000.000.- TL bedel mukabilinde satın ve devralmış olmaları karşısında, iyi niyetli olduklarının kabulüne imkan görülmemiştir.

Direnme kararında sözü edilen, temlik işlemlerinden uzunca bir süre sonra dava hakkının kullanılmış olması, davacıların intikal işlemleri sırasında sahte işlemlerden haberdar olmamalarından kaynaklandığından; Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesinde öngörülen objektif iyi niyet kurallarından yararlanacakları her türlü duraksamadan uzaktır.

Şu açıklamalardan anlaşıldığı üzere davalıların, Türk Medeni Kanunu'nun 1023. maddesinde öngörülen sicile güvenin koruyucu etkisinden yararlanmaları söz konusu olamaz.

SONUÇ : Hal böyle olunca; yerel mahkemece, davanın kabulü gereğine işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken, davanın reddine dair önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda ve özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının iadesine, 12.07.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.
Old 19-12-2011, 13:24   #14
Av. İbrahim YİĞİT

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan GÜLSÜM ÖNAL
.......

Gülsüm hanım,

Yukarıda sayın İlhan bey için yaptığım açıklamayı aşağıya alıntı yapıyorum.

Alıntı:
Yazan Av. İbrahim YİĞİT
Üstad soruda Ü ve A'nın iyiniyetli olduğu belirtilmektedir. Onların iyiniyetli olup olmadıklarını tartışmıyoruz. Tartışma onlar iyiniyetli olduklarının kabulü halinde mahkemece kanuna ve olaya uygun iyiniyete mi, yoksa kayden malikin rızası hilafına yapılan işlemin sahteliği sebebiyle işlemin baştan itibaren hükümsüz olduğu doğal sonucu olarak tescile mi değer verileceği noktasındadır.

Soru, iyiniyetin olayda mevcudiyeti değildir. A'nın iyiniyetli olduğunu düşünüp soruya cevap vermeye çalışalım. A'nın iyiniyetli olup olmadığını tartışmıyor, ispata çalışmıyoruz. Soruda verilen bilgiler çerçevesinde A'nın iyiniyetli olduğu kabul edildiğinde, tapu kaydının iptali ile ilk kayıt maliki adına tesciline karar verilip verilemeyeceğini tartışıyoruz. İşlemin yolsuz olduğu sorudaki somut durumda, tapu kaydına güvenerek taşınmazı iktisap eden 2. alıcı durumunda olan A'nın, kötüniyetli olduğu ispat edilmedikçe aleyhine tescile dair hüküm kurulamaz
Old 19-12-2011, 13:34   #15
İlhan_ERDEN

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. İbrahim YİĞİT
Gülsüm hanım,

Yukarıda sayın İlhan bey için yaptığım açıklamayı aşağıya alıntı yapıyorum.



Soru, iyiniyetin olayda mevcudiyeti değildir. A'nın iyiniyetli olduğunu düşünüp soruya cevap vermeye çalışalım. A'nın iyiniyetli olup olmadığını tartışmıyor, ispata çalışmıyoruz. Soruda verilen bilgiler çerçevesinde A'nın iyiniyetli olduğu kabul edildiğinde, tapu kaydının iptali ile ilk kayıt maliki adına tesciline karar verilip verilemeyeceğini tartışıyoruz. İşlemin yolsuz olduğu sorudaki somut durumda, tapu kaydına güvenerek taşınmazı iktisap eden 2. alıcı durumunda olan A'nın, kötüniyetli olduğu ispat edilmedikçe aleyhine tescile dair hüküm kurulamaz

Evet, sanıyorum iyiniyet sabit kabul edilir ise, ilk alıcı açısından yolsuz tescil sözkonusu olsa bile, ikinci alıcı konumundaki, sorudaki A'nın iyiniyetli iktisabı korunacak.Teşekkürler...
Old 19-12-2011, 13:41   #16
GÜLSÜM ÖNAL

 
Varsayılan

Ancak kararda da belirtildiği gibi 2.alıcının da kötüniyetli olup olmadığı ispatlanabilir. Mutlak bir iyiniyet karinesi yok ortada.....
Old 19-12-2011, 14:20   #17
Cumhur Okyay

 
Varsayılan

Sorumu, şöyle de sormama da müsaade buyurunuz.
Başlangıçta, sahte, YOK, hükmünde, keenlemyekün bir vekaletname ortada olup, bu sahte vekaletnameye müsteniden tapuda yapılan işlem ve daha sonra yine tapuda yapılan diğer işlemlerin akibeti ne olacaktır.
İyi niyetli olmak, temelde sahte bir vekâletneme ile yapılmış olan birinci ya da sonraki işlemlere can verir mi? Muteber addolunabilir mi? Gayrimenkulle ilgili tapudaki dosyadaki ,alt evrak, alt belge = vekâletname, sahtedir. Her ne kadar, alıcıya tapuda taşınmazın alt dosyasını da inceleseydin ( pek göstereceklerini ummuyorum, gösterseler bile ben ne anlarım vekaletname sahte mi değil mi )dememiz mümkün değilse de sahte bir belgenin üzerine, iyi veya kötü niyete bakarak ya da devletin sorumluluğundan söz ederek geçerli bir işlem kondurabilir miyiz? Saygılarımla.
Old 19-12-2011, 14:37   #18
İlhan_ERDEN

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan 06Cumhur
Sorumu, şöyle de sormama da müsaade buyurunuz.
Başlangıçta, sahte, YOK, hükmünde, keenlemyekün bir vekaletname ortada olup, bu sahte vekaletnameye müsteniden tapuda yapılan işlem ve daha sonra yine tapuda yapılan diğer işlemlerin akibeti ne olacaktır.
İyi niyetli olmak, temelde sahte bir vekâletneme ile yapılmış olan birinci ya da sonraki işlemlere can verir mi? Muteber addolunabilir mi? Gayrimenkulle ilgili tapudaki dosyadaki ,alt evrak, alt belge = vekâletname, sahtedir. Sahte bir belgenin üzerine, iyi veya kötü niyete bakarak ya da devletin sorumluluğundan söz ederek geçerli bir işlem kondurabilir miyiz? Saygılarımla.

İlk satışın dayanağı, yok hükmündeki vekaletname olduğu için, ilk alıcı, iyiniyetli olsa bile iptali mümkün ise de; ikinci alıcı için satışın dayanağı yok hükmündeki bu vekaletname değil, güven ilkesinin geçerli olduğu tapu kaydı olduğu için ikinci alıcının iyiniyetinin korunacağını düşünüyorum.
Old 19-12-2011, 16:12   #19
GÜLSÜM ÖNAL

 
Varsayılan

Olayda ilk satış işlemi- Mutlak butlan Mı? Nispi butlan mı? Eğer Mutlak Butlan ise devamı da mutlak butlan olur, Nispi butlan ise iyi niyet korunur mu? Birde bu yönü ile araştırırsanız ...... 1. satıştaki kamu düzeninin ihlali ve 2.satıştaki kamu düzeninin ihlaili aynı şey midir ?
Old 19-12-2011, 16:16   #20
Cumhur Okyay

 
Varsayılan

Bana göre, ilk satış işleminin müstenidatı, dayanağı mutlak butlanla malûldür. Müstenidat böyle olunca?
Saygılarımla...
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Gümrük- sahte test raporu-sahte evrak kullanmak suçu av_ayşe Meslektaşların Soruları 3 27-10-2011 07:45
Sahte Avukattan Sonra Simdi de Sahte Savci ? Av.Yasar SALDIRAY Hukuk Haberleri 24 17-06-2007 06:16
sahte çek bozoli Meslektaşların Soruları 1 10-11-2006 22:26


THS Sunucusu bu sayfayı 0,16258192 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.