Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

İlam Vekalet Ücretİ Kİmİn Hakki?

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 10-02-2012, 11:41   #1
Ruken0042

 
Varsayılan İlam Vekalet Ücretİ Kİmİn Hakki?

Merhabalar sayın meslektaşlarım
Sulh ceza mahkemesinde olan bir davamız karara çıktı.Aleyhimize vekalet ücretine hükmedildi ve avukata ödeme yapacaktık ancak avukat yok ulaşamıyoruz. Sonrasında karşı taraf başka bir avukata vekalet vermiş benim müvekkilime başka bir dava daha açtı. Şimdi ise bu karara çıkan sulh cezadaki ilam vekalet ücretini icraya koymuş yeni avukat.Bu ilam vekalet ücreti yeni avukat tarafından icraya konulabilir mi çünkü dosya karara diğer avukatın vekaleti ile çıktı.
Old 10-02-2012, 11:45   #2
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Ruken0042
Merhabalar sayın meslektaşlarım
Sulh ceza mahkemesinde olan bir davamız karara çıktı.Aleyhimize vekalet ücretine hükmedildi ve avukata ödeme yapacaktık ancak avukat yok ulaşamıyoruz. Sonrasında karşı taraf başka bir avukata vekalet vermiş benim müvekkilime başka bir dava daha açtı. Şimdi ise bu karara çıkan sulh cezadaki ilam vekalet ücretini icraya koymuş yeni avukat.Bu ilam vekalet ücreti yeni avukat tarafından icraya konulabilir mi çünkü dosya karara diğer avukatın vekaleti ile çıktı.

Alacaklı asil aynı ise, icraya koyan avukatın kim olduğunun borçlu açısından önemi yoktur.
Old 10-02-2012, 12:04   #3
Ruken0042

 
Varsayılan

peki ya yarın bir gün diğer avukat ilam vekalet ücretini talep ederse ne olacak?
Old 10-02-2012, 12:09   #4
cmuk

 
Varsayılan

Ödendiğine dair elinizde belge olduktan sonra sorun yok.Vekalet ücreti asil adına çıktığı için sizin ödemenizle asil de bu alacağını almış olacaktır.Sizin düşündüğünüz gibi olsa ne güzel olurdu bir kararla 3-4 avukat arkadaşa ekmek çıkardı.
Old 10-02-2012, 12:25   #5
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Ruken0042
peki ya yarın bir gün diğer avukat ilam vekalet ücretini talep ederse ne olacak?

Sayın cmuk'un belirttiği gibi:

Alıntı:
Yazan cmuk
Ödendiğine dair elinizde belge olduktan sonra sorun yok.Vekalet ücreti asil adına çıktığı için sizin ödemenizle asil de bu alacağını almış olacaktır.

O ilamdan dolayı vekalet ücretini ödediğinize göre aynı ilamla bir kez daha takip yapılamaz. Yapılırsa da iptal ettirebilirsiniz.
Old 10-02-2012, 18:35   #6
ilhan13

 
Varsayılan

Takibi yapan avukatın, önceki avukata bildirim yapması gerekmiyor mu????
Old 10-02-2012, 19:17   #7
İlhan_ERDEN

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan ilhan13
Takibi yapan avukatın, önceki avukata bildirim yapması gerekmiyor mu????

Evet.
Avukatlık Meslek Kuralları :
39-) İş sahibi anlaşmayı yaptığı avukattan sonra ikinci bir avukata da vekalet vermek isterse, ikinci avukat işi kabul etmeden önce, ilk vekalet verilen avukata yazıyla bilgi vermelidir.

http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=58330
Old 10-02-2012, 19:24   #8
Av.Şenol Saltık

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşım,

Konuya lişkin kanuni düzenleme Avukatlık Kanunu'nun 166/3. madde fıkrasında mevcuttur. Buna göre, ilamda adı geçen avukata tebligat yapılıp muvaffakati alınmadıkça icra işlemleri devam edemez. Söz konusu maddenin uygulanması için icra dairesine müracaat etmelisiniz, aksi takdirde ödeme yükümlülüğünüz ortadan kalkmayacaktır. Bu koşullar altında bildirim yapmadan vekalet ücreti borcunuzu ödemenizin hukuka aykırı olduğunu düşünüyorum. Bildirim yapmadan ödeme yaptığınız takdirde, ilamda adı geçen meslektaşımız, kanunun açık hükmünün yerine getirlmemesi nedeniyle hakkınızda Baroya disiplin soruşturması müracaatı da yapabilir.
Old 10-02-2012, 22:57   #9
Hak Hukuk

 
Varsayılan Hayatın Gerçekleri

İzninizle, tartışmaya bir soru sorarak katılmak istiyorum:
Tek vekaletname ile müvekkil 3 avukatı tayin etmiş..Bunlardan sadece 1 avukat adıyla dava açıldı ve davacı müvekkil lehine sonuçlandı.İlamlı icra takibini müteakiben Davacı müvekkil ile davalı, ilamda hükmedilen tazminat miktarında sulh oldular.. İlam ve icra vekalet ücretleri toplamını ise davalı, her üç avukata ödeyecek ve mesele bu şartla kapanacaktı. İlamda ve icra emrinde adı bulunmayan avukat, sulhten sonra, icra takip dosyasındaki vekaletname uyarınca davacı alacaklı vekili olarak talepte bulunuyor ve borçlu davalının bankadaki hesabına haciz koyduruyor. Haczi kaldırmak için davalı, vekalet ücretinin tamamını davacı (sonradan dosyaya giren) vekiline haricen ödüyor ve haciz kaldırılıyor.
Birlikte yürüttükleri işlerden doğan alacaklar hususunda,vekaletnamede adları yazılı her üç avukat arasında ihtilaf ortaya çıkmıştır.
.SORU: v.ücretini davalıdan – haricen- alan avukat, ilamda davacı vekili olarak ismi yazılı bulunan avukata karşı, aldığı v.ücreti parasından dolayı (Meselenin disiplin yönü konumuz dışı) sorumlu olur mu? Nasıl? Saygılarımla
Old 11-02-2012, 00:17   #10
Av.Şenol Saltık

 
Varsayılan

Mesele fazla karmaşık değil aslında ama, anlatımınızla insanın biraz kafası karışıyor. Bence sorunun cevabı olayın anlatmadığınız kısmında gizli. Öncelikli soru müvekkil neden 3 avukata birden vekalet veriyor, bu meslektaşların arasındaki ilişki nedir. Büro ortaklığı mı yoksa hizmet akdi mi? Eğer hizmet akdi varsa ve takibe geçen avukat diğer avukatların işvereni ise ozaman icra takibinde hukuka aykırılık yok. Ancak daha farklı bir durum söz konusu ise, bunu anlatırsanız yardımcı olabiliriz.
Old 11-02-2012, 01:09   #11
Mardin

 
Varsayılan

Avukatlık kanununur 164.Maddesi gereğince takdir edilen vekalet ücreti avukata ait olmadığına ilişkin Yargıtay kararı gönderilmiştir.
İyi çalışmalar diliyorum.

HD 12 <> E: 2003/12425 <> K: 2003/15098 <> T: 24.06.2003

* VEKALET ÜCRETİ
* ŞİKAYET
* İCRA İNKAR TAZMİNATI
* İLAMLI İCRA TAKİBİ

Takip yapan alacaklı avukatın söz konusu ilamlarda hükmedilen vekalet ücretleri yönünden takip yapmasına Avukatlık Kanunun 164. maddesi imkan vermemektedir. Bu hak ilamın alacaklılarına aittir. Açıklanan nedenlerle şikayetin kabul edilip, takibin iptali gerekir iken, reddi yolunda hüküm tesis edilmesi yanlış olduğu gibi, kabule göre de İİK.nun 33. maddesinde itirazın reddi halinde icra inkar tazminatına mahkum edileceği konusunda bir ibare de bulunmadığından, borçlu bakanlığın inkar tazminatına mahkum edilmesi de doğru görülmemiştir.

(2004 s. İİK. m. 16, 33) (1136 s. AK. m. 164)

YARGITAY İLAMI

Yukarıda tarih ve numarası yazılı merci kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü :

İlgili ilamlarda mahkemece hükmedilen avukatlık ücretlerinin davalı idareden alınıp, davacılara verilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır. Takip yapan alacaklı avukatın söz konusu ilamlarda hükmedilen vekalet ücretleri yönünden takip yapmasına Avukatlık Kanunun 164. maddesi imkan vermemektedir. Bu hak ilamın alacaklılarına aittir. Açıklanan nedenlerle şikayetin kabul edilip, takibin iptali gerekir iken, reddi yolunda hüküm tesis edilmesi yanlış olduğu gibi, kabule göre de İİK.nun 33. maddesinde itirazın reddi halinde icra inkar tazminatına mahkum edileceği konusunda bir ibare de bulunmadığından, borçlu bakanlığın inkar tazminatına mahkum edilmesi de doğru görülmemiştir.

SONUÇ : Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile merci kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK.366. ve HUMK.428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), 24.6.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi
Old 11-02-2012, 01:18   #12
BALDIRAN

 
Varsayılan

Sn.Şenol SALTIK'ın 8 numaralı mesajında yazdığı görüşe katılıyorum. Saygılar
Old 11-02-2012, 09:39   #13
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Şenol Saltık
Sayın Meslektaşım,

Konuya lişkin kanuni düzenleme Avukatlık Kanunu'nun 166/3. madde fıkrasında mevcuttur. Buna göre, ilamda adı geçen avukata tebligat yapılıp muvaffakati alınmadıkça icra işlemleri devam edemez. Söz konusu maddenin uygulanması için icra dairesine müracaat etmelisiniz, aksi takdirde ödeme yükümlülüğünüz ortadan kalkmayacaktır. Bu koşullar altında bildirim yapmadan vekalet ücreti borcunuzu ödemenizin hukuka aykırı olduğunu düşünüyorum. Bildirim yapmadan ödeme yaptığınız takdirde, ilamda adı geçen meslektaşımız, kanunun açık hükmünün yerine getirlmemesi nedeniyle hakkınızda Baroya disiplin soruşturması müracaatı da yapabilir.

Hayır, yasada ilamda adı yazılı avukata bildirim yapılacağı yazılı, muvafakatinin alınması gerekmez.
Ayrıca borçlu açısından bu hüküm önemli değildir, borçlu dosyaya ödeme yapabilir ve borcu sona erer. Borçlu avukatı açısından disiplin suçu oluşacağı düşüncesine de katılmıyorum; 166/3'e göre bildirim yükümlülüğü icra müdürlüğündedir, borçlu ve borçlu vekilini ilgilendiren bir durum yoktur.
Old 11-02-2012, 12:18   #14
Av.Şenol Saltık

 
Varsayılan

Sayın Aladağ, bildirimin hukuki amacı nedir sizce, yani tabirimi mazur görün, bu bildirim laf olsun diye yapılmadığına göre, söz konusu ihbarnameyi tebliğ alan hak sahibi avukat, gerektiği takdirde Mahkemede dava açarak asıl hak sahibinin kendisi olduğunu bu sebeple ödemenin kendisine yapılması gerektiğine dair hem borçluya hem de alacaklıya husumet yöneltebilir. İlamda adı geçen avukatın asıl hak sahibi olduğu düşünülmese, kanun koyucu neden bildirim yapılmasına gerek duymuştur. Yasanın açık emredici hükmünü hafife almak ve bu maddenin borçlu açısından hiçbir müeyyide getirmeyeceğini düşünmek fazla iyimserlik değilmidir.

Bir de olayın mesleki disiplin boyutuna bakalım. Konumuz avukatlık kanununda belirtilen emredici bir hükmün uygulanması ve meslektaşımızın kanuni alacak hakkının korunmasıyla ilgilidir, bu açık ve kesin. Böyle bir olayda, borçlu vekili olan diğer meslektaşın, Avukatlık Kanunu'nun amir bir hükmünü görmezden gelerek, hak sahibi olmayan bir kimseye ödeme yapılmasını sağlaması sizce meslek etiği açısından doğrumudur? Biz avukatlar, yasanın uygulanmasında ve birbirimizin haklarının korunmasında yeterince özen göstermeyeceksek, bu özeni vatandaştan beklememiz hayalcilik olmuyor mu?
Old 11-02-2012, 12:41   #15
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Şenol Saltık
Sayın Aladağ, bildirimin hukuki amacı nedir sizce, yani tabirimi mazur görün, bu bildirim laf olsun diye yapılmadığına göre, söz konusu ihbarnameyi tebliğ alan hak sahibi avukat, gerektiği takdirde Mahkemede dava açarak asıl hak sahibinin kendisi olduğunu bu sebeple ödemenin kendisine yapılması gerektiğine dair hem borçluya hem de alacaklıya husumet yöneltebilir. İlamda adı geçen avukatın asıl hak sahibi olduğu düşünülmese, kanun koyucu neden bildirim yapılmasına gerek duymuştur. Yasanın açık emredici hükmünü hafife almak ve bu maddenin borçlu açısından hiçbir müeyyide getirmeyeceğini düşünmek fazla iyimserlik değilmidir.

Bir de olayın mesleki disiplin boyutuna bakalım. Konumuz avukatlık kanununda belirtilen emredici bir hükmün uygulanması ve meslektaşımızın kanuni alacak hakkının korunmasıyla ilgilidir, bu açık ve kesin. Böyle bir olayda, borçlu vekili olan diğer meslektaşın, Avukatlık Kanunu'nun amir bir hükmünü görmezden gelerek, hak sahibi olmayan bir kimseye ödeme yapılmasını sağlaması sizce meslek etiği açısından doğrumudur? Biz avukatlar, yasanın uygulanmasında ve birbirimizin haklarının korunmasında yeterince özen göstermeyeceksek, bu özeni vatandaştan beklememiz hayalcilik olmuyor mu?

Sayın meslektaşım,
Meslek etiği konusunda yeterince hassasım, bunu THS'deki birçok mesajımda görebilirsiniz.
Ancak 166/3'de borçlu ve vekili açısından sorumluluk doğuran bir hüküm yoktur. Bildirim elbette laf olsun diye değil, ilamda adı geçen avukat kendi müvekkiline karşı haklarını koruyabilsin, yasaya göre kendisine ait ücreti isteyebilsin diye yapılmaktadır. Alacaklının sonraki avukatının meslek kurallarına göre sorumluluğu vardır ama yasal dayanağı olmayan bir sorumluluğu borçlu ve vekiline yükleyemeyiz.
Ayrıca bildirimi alan "ilamda adı yazılı avukat" husumeti borçluya yöneltemez, ilamda yazılı vekalet ücretini kendisi takip yapsa kendi adına isteyemeyeceği gibi, bu durumda da kendi müvekkilinden talep etmek zorundadır.
Old 11-02-2012, 13:13   #16
Av.Şenol Saltık

 
Varsayılan

Sayın Aladağ, görüşümü tekrar okursanız hak sahibi meslektaşın kendi adına takip yapması gerekir diye bir cümle kurmadığımı görürsünüz. Bahsettiğiniz kısım konunun başka bir boyutu, benim anlatmak istediğim husus ise, daha çok borçlu vekilinin sorumluluğuyla ilgilidir. Tekrar söylüyorum, mesele çok basit aslında. Bir avukat, ister borçlu vekili olsun, ister alacaklı vekili, isterse feri müdahil vekili hiç farketmez. Eğer avukatlık kanununun amir bir hükmünün uygulanması konusunda yeterince özen göstermiyorsa bence bu durum meslek etiğine mutlak surette aykırıdır. Bu olayda, Borçlu vekilinin meslek kurallarından bağışık olduğundan söz edemeyiz.

Takibin aşamasına göre husumet borçluya da yöneltilebilir. Çünkü, asıl hak sahibi ilamda adı geçen avukat olduğuna göre, ilk takibin iptalini isteyebilir diye düşünüyorum. Tabi bu hukuki müracaatların hepsini müvekkili adına yapabilir hiç kuşkusuz.
Old 11-02-2012, 13:41   #17
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Şenol Saltık
Sayın Aladağ, görüşümü tekrar okursanız hak sahibi meslektaşın kendi adına takip yapması gerekir diye bir cümle kurmadığımı görürsünüz. Bahsettiğiniz kısım konunun başka bir boyutu, benim anlatmak istediğim husus ise, daha çok borçlu vekilinin sorumluluğuyla ilgilidir. Tekrar söylüyorum, mesele çok basit aslında. Bir avukat, ister borçlu vekili olsun, ister alacaklı vekili, isterse feri müdahil vekili hiç farketmez. Eğer avukatlık kanununun amir bir hükmünün uygulanması konusunda yeterince özen göstermiyorsa bence bu durum meslek etiğine mutlak surette aykırıdır. Bu olayda, Borçlu vekilinin meslek kurallarından bağışık olduğundan söz edemeyiz.

Takibin aşamasına göre husumet borçluya da yöneltilebilir. Çünkü, asıl hak sahibi ilamda adı geçen avukat olduğuna göre, ilk takibin iptalini isteyebilir diye düşünüyorum. Tabi bu hukuki müracaatların hepsini müvekkili adına yapabilir hiç kuşkusuz.

Sayın meslektaşım,
Birbirimizi anlayamıyoruz galiba. "İlamda yazılı avukat kendi adına takip yapması gerekir." dediğinizi iddia etmedim ki, ""ilamda adı yazılı avukat" husumeti borçluya yöneltemez, ilamda yazılı vekalet ücretini kendisi takip yapsa kendi adına isteyemeyeceği gibi, bu durumda da kendi müvekkilinden talep etmek zorundadır." dedim.
Bir kez daha belirtiyorum; yasa açık, 166/3'de borçluya ya da borçlu vekiline sorumluluk yükleyen bir hüküm yoktur.
Ayrıca bu mesajınızın son kısmında
Alıntı:
Yazan Av.Şenol Saltık

Takibin aşamasına göre husumet borçluya da yöneltilebilir. Çünkü, asıl hak sahibi ilamda adı geçen avukat olduğuna göre, ilk takibin iptalini isteyebilir diye düşünüyorum. Tabi bu hukuki müracaatların hepsini müvekkili adına yapabilir hiç kuşkusuz.
demişsiniz.
İcra takibi zaten borçlu adına yapılmış. Aynı borçtan aynı borçluya karşı bir kez daha takip yapılamaz. İlamda yazılı avukatın takibin iptalini isteyebileceği, üstelik bu başvuruyu müvekkili adına yapabileceği iddianız da hatalı; avukat müvekkili adına yine müvekkili adına yapılmış takibin iptalini isteyemez. İsterse, "talep eden müvekkil A - karşı taraf yine müvekkil A" gibi komik bir durum ortaya çıkar.
Old 11-02-2012, 15:11   #18
Av.Şenol Saltık

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşım,

Konuyu anlamamanıza gerçekten şaşırıyorum. Mutlak surette uymamız gereken Avukatlık Kanunu hükümlerinin borçlu vekili açısından bağlayıcı olmayacağı konusundaki ısrarınız gerçekten çok düşündürücü.

"Yasada borçlu vekiline yüklenmiş bir sorumluluk yok" şeklindeki açıklamanız hukuki açıdan son derece sakıncalıdır. Kanundaki düzenleme bu haliyle tüm meslektaşları bağlar. Kanunda borçlu vekili açısından özel bir düzenleme yapılmasını bekliyorsunuz sanırım. Asıl komiklik bu beklenti ile ortaya çıkabilir. Kanunlar genel düzenlemelerdir. Dolayısıyla, bu madde borçlu ve alacaklı dahil tüm ilgilileri bağlar.

Açıklamanızın son bölümünde haksız ve yasalara aykırı bir icra takibini savunduğunuzun farkında değilsiniz. İlamda adı yazan avukatın alacağını başka bir avukat takibe koyuyorsa burada yasalara açıkça aykırı bir takip vardır. Dolayısıyla, asıl hak sahibinin takibin iptalini istemeye tabiki hakkı vardır. Eğer bu alacak müvekkilden istenecekse, takip sırasında neden hak sahibi avukata ihbar yapılsın. Kanunun mantığını anladığınızı hiç sanmıyorum. Neticede hak sahibi avukat azledilmemişse, doğruyu bulmak adına her türlü hukuki müracaatı yapabilir. Bence burada komik olan yasa dışı bir takibe değer vererek konuyu karmaşık hale getirme düşüncesidir.
Old 11-02-2012, 15:20   #19
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Şenol Saltık
Sayın Meslektaşım,

Konuyu anlamamanıza gerçekten şaşırıyorum. Mutlak surette uymamız gereken Avukatlık Kanunu hükümlerinin borçlu vekili açısından bağlayıcı olmayacağı konusundaki ısrarınız gerçekten çok düşündürücü.

"Yasada borçlu vekiline yüklenmiş bir sorumluluk yok" şeklindeki açıklamanız hukuki açıdan son derece sakıncalıdır. Kanundaki düzenleme bu haliyle tüm meslektaşları bağlar. Kanunda borçlu vekili açısından özel bir düzenleme yapılmasını bekliyorsunuz sanırım. Asıl komiklik bu beklenti ile ortaya çıkabilir. Kanunlar genel düzenlemelerdir. Dolayısıyla, bu madde borçlu ve alacaklı dahil tüm ilgilileri bağlar.

Açıklamanızın son bölümünde haksız ve yasalara aykırı bir icra takibini savunduğunuzun farkında değilsiniz. İlamda adı yazan avukatın alacağını başka bir avukat takibe koyuyorsa burada yasalara açıkça aykırı bir takip vardır. Dolayısıyla, asıl hak sahibinin takibin iptalini istemeye tabiki hakkı vardır. Eğer bu alacak müvekkilden istenecekse, takip sırasında neden hak sahibi avukata ihbar yapılsın. Kanunun mantığını anladığınızı hiç sanmıyorum. Bence burada komik olan yasa dışı bir takibe değer vererek konuyu karmaşık hale getirme düşüncesidir.

Sayın meslektaşım,
Konuyu anlamadığımı yazmışsınız ama ben aynı düşüncede değilim.
Lütfen aşağıdaki sorulara yanıt verir misiniz?
1- 166/3'de bildirim yükümlülüğü kimdedir ve bildirim yapılmamasının sonucu nedir?
2- Bu ya da başka bir yasa maddesinde borçlunun (ya da vekilinin), ilamda adı yazandan başka avukat ya da alacaklı asil tarafından yapılmış takipte borcu dosyaya ödemesini engelleyen bir hüküm var mıdır? Varsa gösteriniz.
3- Hangi meslek kuralı borçlu vekilini, borçlu adına yapılmış bir icra takibinde borcu dosyaya ödemesini engellemektedir?
4- İlamda yazılı vekalet ücretine kimin adına hükmedilmektedir? Avukatlar bu vekalet ücretini kimin adına icra takibine konu edebilirler?
5- Avukatlar, kendi müvekkilleri adına (bir başka avukat ya da alacaklı asil tarafından) yapılmış bir icra takibini nasıl iptal ettirebilirler? Bu takibin iptali için şikayet yoluna başvuran avukat kimi şikayetçi ve kimi davalı gösterecektir?
Old 11-02-2012, 16:48   #20
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

1136 S.K. m. 166/3: "Bir ilâmın cebrî icra yoluyla infazına girişildiğinde, icra dairesi, takip talebinde bulunan tarafın ilâmda adı yazılı olan avukatına, icra emri ile aynı zamanda düzenliyeceği bir bildiriyi, gideri takip talebinde bulunandan alınmak suretiyle, derhal tebliğ eder. Bu bildiri tebliğ edilmedikçe icranın sonraki safhalarına geçilemez. Avukata yapılacak tebliğin giderleri hakkında 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu'nun 59. maddesi hükmü uygulanır."

düzenlemesinin, davada vekil olan avukatın, ilamın icrası aşamasında da görevinin (+haklarının) devam etmesinden mütevellit olduğu kanaatindeyim.

HMK m.73: "Davaya vekâlet, kanunda özel yetki verilmesini gerektiren hususlar saklı kalmak üzere, hüküm kesinleşinceye kadar, vekilin davanın takibi için gereken bütün işlemleri yapmasına, hükmün yerine getirilmesine, yargılama giderlerinin tahsili ile buna ilişkin makbuz vermesine ve bu işlemlerin tamamının kendisine karşı da yapılabilmesine ilişkin yetkiyi kapsar."
+
1136 S.K. m.171/1: "Avukat, üzerine aldığı işi kanun hükümlerine göre ve yazılı sözleşme olmasa bile sonuna kadar takip eder."

Buna bağlı olarak 1136 S.K. m.166/3 düzenlemesi, aslında 1136 S.K. m.172/1 (İş sahibi, ilk anlaşmayı yaptığı avukatının yazılı muvafakatı ile, başka avukatları da işin kovuşturma ve savunmasına katabilir.İş sahibi, ilk avukatın muvafakatını kendisine tevdi veya tebliğ edilecek bir yazı ile en az bir haftalık süre vererek talep eder. Avukat bu süre içinde cevap vermemişse muvafakat etmiş sayılır.) düzenlemesinin konuluş amacı ile aynıdır ve hatta bence 172/1 maddesinin bir cüz'ünün tekrarıdır.

1136 S.K. m.172 uygulanırken, ilgili maddenin 2. fıkrasına göre de "ilk avukatın muvafakat etmemesi halinde, vekâlet akdi kendiliğinden sona erer.". Hem de HMK m.114/1-f'ye göre davaya vekalet dava şartıdır .

Soru: (Somut soruyla paralellik sağlamak adına ) bu durumla ilgili karşı taraf asil ve vekile yüklenebilecek bir sorumluluk olduğunun iddia olunması mümkün müdür?

P.S: Somut soruyla ilgili olarak Sayın Aladağ'ın:
Alıntı:
Yazan Av.Cengiz Aladağ
...166/3'de borçlu ve vekili açısından sorumluluk doğuran bir hüküm yoktur...
görüşüne katılıyorum...

Saygılar...
Old 11-02-2012, 16:55   #21
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Ruken0042
Merhabalar sayın meslektaşlarım
Sulh ceza mahkemesinde olan bir davamız karara çıktı.Aleyhimize vekalet ücretine hükmedildi ve avukata ödeme yapacaktık ancak avukat yok ulaşamıyoruz. Sonrasında karşı taraf başka bir avukata vekalet vermiş benim müvekkilime başka bir dava daha açtı. Şimdi ise bu karara çıkan sulh cezadaki ilam vekalet ücretini icraya koymuş yeni avukat.Bu ilam vekalet ücreti yeni avukat tarafından icraya konulabilir mi çünkü dosya karara diğer avukatın vekaleti ile çıktı.


Forum sorusu bu olduğuna göre önce buna yanıt vereyim. Ben de Sayın Cengiz Aladağ ve cumk gibi düşünüyorum. İlamda yazılı vekalet ücreti müvekkil adına hükmolunur. Herhangi bir biçimde ilamlı takip yapıldığında, borçlu o dosyaya borcunu öderse borcundan kurtulur.
Old 11-02-2012, 17:15   #22
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Şenol Saltık
Sayın Aladağ, bildirimin hukuki amacı nedir sizce, yani tabirimi mazur görün, bu bildirim laf olsun diye yapılmadığına göre, söz konusu ihbarnameyi tebliğ alan hak sahibi avukat, gerektiği takdirde Mahkemede dava açarak asıl hak sahibinin kendisi olduğunu bu sebeple ödemenin kendisine yapılması gerektiğine dair hem borçluya hem de alacaklıya husumet yöneltebilir. İlamda adı geçen avukatın asıl hak sahibi olduğu düşünülmese, kanun koyucu neden bildirim yapılmasına gerek duymuştur. Yasanın açık emredici hükmünü hafife almak ve bu maddenin borçlu açısından hiçbir müeyyide getirmeyeceğini düşünmek fazla iyimserlik değilmidir.

Bir de olayın mesleki disiplin boyutuna bakalım. Konumuz avukatlık kanununda belirtilen emredici bir hükmün uygulanması ve meslektaşımızın kanuni alacak hakkının korunmasıyla ilgilidir, bu açık ve kesin. Böyle bir olayda, borçlu vekili olan diğer meslektaşın, Avukatlık Kanunu'nun amir bir hükmünü görmezden gelerek, hak sahibi olmayan bir kimseye ödeme yapılmasını sağlaması sizce meslek etiği açısından doğrumudur? Biz avukatlar, yasanın uygulanmasında ve birbirimizin haklarının korunmasında yeterince özen göstermeyeceksek, bu özeni vatandaştan beklememiz hayalcilik olmuyor mu?


Sayın Saltık, 166/3 deki bildirimin amacı, önceki vekilin vekalet ücreti alacağı varsa ve ortada haklı azil yoksa, ilamlı takibe müdahele ederek alacağını alabilmesini sağlamaktır. Madde Gerekçesinde de aynen şu şekilde geçmektedir:

"Bu suretle, avukatına ücreti vekalet borcu bulunanbir iş sahibinin, ilamı avukatına bu borcunu ödemeden icraya vaz'ederek alacağını tahsil etmek suretiyle, avukatlık ücretini ödemekten kaçınması imkanını bertaraf edecek ve dolayısıyla avukatlık ücretinin teminat altına alınmasını sağlayacaktır.Bildiriyi alan avukat hakikaten ücreti vekalet alacağı varsa ihtiyati haciz veya tedbir yoluyla müvekkilin alacağına tedbir vaz'ettirecek alacağını tahsil imkanına kavuşacaktır. Alacağı yok ise, herhangi bir muameleye tevessül etmesi sözkonusu olmayacaktır."

Görüldüğü üzere maddede ve gerekçesinde borçlu vekiline yüklenmiş bir ödev yoktur. Görev icra müdürlüğüne yüklenmiştir. O, ilamda adı yazılandan farklı bir vekille takip yapıldığında, ilamdaki vekile bildiri göndermekle yükümlüdür.
Sayın Hakim Murat Aydın, kitabında "borçlu vekilinin bu tebligatın önceki vekile yapılıp yapılmadığını sorması meslek dayanışması açısından da gerekli ve zorunlu olaarak düşünülmelidir" dese de, ben aynı fikirde değilim. Çünkü borçlu vekili, alacaklı asil ile ilk vekil arasındaki vekalet ilişkisinin bitip bitmediğini; bittiyse nasıl bittiğini araştırmak zorunda değildir. Yine bu foruma özgü aşağıdaki açıklamalarım nedeniyle kendisine katılmıyorum.
Old 11-02-2012, 17:19   #23
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2008/10-101
K. 2008/113
T. 13.5.2008
• UYARLAMA DAVASI ( Müdaffin Temyizi - Kesinleşen Davada Hükümlünün Savunmanlığını Yaptığı Gerekçesiyle İlk Avukata Yapılmış Olan Tebligat Uyarlama Davası Açısından Geçersiz Sayılması Gerektiği )
• MÜDAFİİN TEMYİZİ ( Hükümlünün Vekaletname İle Yeni Bir Müdafi Belirlemesi Karşısında Hakkındaki Ek Kararı Öğrenmesi Üzerine Verdiği Dilekçe Kabul Edilerek Temyiz İncelemesi Yapılması Gerektiği )
• AVUKATIN İŞ SONUNA KADAR TAKİPLE YETKİLİ OLMASI ( Kesinleşen Davada Hükümlünün Savunmanlığını Yaptığı Gerekçesiyle İlk Avukata Yapılmış Olan Tebligat Uyarlama Davası Açısından Geçersiz Sayılması Gerektiği )
• AVUKATLIK SÖZLEŞMESİ ( Kesinleşen Davada Hükümlünün Savunmanlığını Yaptığı Gerekçesiyle İlk Avukata Yapılmış Olan Tebligat Uyarlama Davası Açısından Geçersiz Sayılması Gerektiği )
1136/m.163,171
818/m.386
1412/m.317
ÖZET : Hüküm kesinleştikten sonra, mahkemece yeni yasal düzenlemeler nedeniyle ve Cumhuriyet savcısının başvurusu üzerine uyarlama yargılaması yapılmasına karar verilmiş ve dosya yeniden ele alınmıştır. Yargılama dosya üzerinde yapıldıktan sonra, uyarlamaya ilişkin verilen ek karar öncelikle hükümlü adına tebliğe çıkartılmıştır. Ancak, adresinin tespit edilememesi üzerine bu kez, kesinleşen önceki yargılama sırasında kendisini bir avukata temsil ettirmiş olması gözetilerek önceki yargılamadaki müdafiiyee tebliğ edilmiş, fakat herhangi bir yasa yolu başvurusunda bulunmamıştır. Uyarlama yargılaması ile ilgili olarak, hükümlü ile Avukat arasında bir sözleşme yapıldığı hususunda dosyada herhangi bir bilgi bulunmadığı gibi, hükümlünün bu yönde yeni bir talimat verip vermediği de belli değildir. Tam tersine, hükümlünün vekaletname ile Balka bir Avukatu müdafii olarak tayin ettiği, ayrıca azilname ile de önceki müdafii vekaletten azlettiği anlaşılmaktadır.

O halde; bu durumda avukatlık sözleşmesinin sona erdiğinin ve herhangi bir şekilde yenilenmediğinin kabulü gerekir. Bunun sonucu olarak hükümlü ile arasında uyarlama davasında kendisini temsil etmesi yönünde avukatlık sözleşmesi bulunduğuna dair bilgi veya belge mevcut olmadığı halde, sırf kesinleşen davada hükümlünün savunmanlığını yaptığı ve aralarında henüz geçerliliği sona ermemiş vekalet ilişkisi vardır gerekçesiyle ilk Avukata yapılmış olan tebligat, uyarlama davası açısından geçersiz sayılmalı, dolayısıyla hükümlünün vekaletname ile yeni bir müdafi belirlemesi karşısında, hakkındaki ek kararı öğrenmesi üzerine verdiği dilekçe kabul edilerek temyiz incelemesi yapılmalıdır.

DAVA : Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesince 22.03.2004 gün ve 206-30 sayı ile sanık H... B... S...’ın, 20.08.2003 tarihinde yapılan operasyon sonucunda uyuşturucu nitelikte 15 adet Extacy hapını satarken yakalandığı, uyuşturucu madde ticareti eyleminin sabit olduğu kabul edilerek, 765 sayılı TCY.nın 403/5, 59/2, 81/1. maddeleri uyarınca sonuç olarak 3 yıl 8 ay ağır hapis ve 317.883.000 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına, TCY.nın 31. maddesi uyarınca 3 yıl süre ile kamu hizmetlerinden yasaklanmasına suç konusu uyuşturucu maddelerin TCY.nın 36. maddesi uyarınca zoralımına karar verilmiştir.

Bu hüküm Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 05.10.2004 gün ve 12339-9858 sayılı ilamı ile; 765 sayılı TCY.nın 81/3. maddesi gözetilemeden tekerrür nedeniyle para cezasında fazla artırım yapılması yasaya aykırı görülerek, sanık hakkındaki ağır para cezası, 291.785.000 liraya indirilmek suretiyle düzeltilerek onanma kararıyla kesinleşmiştir.

Bakırköy infaz savcılığının 10.06.2005 günlü yazı ile 5237 sayılı TCY.nın yürürlüğe girmesi nedeniyle hükümlünün durumunun yeniden ele alınmasının talep edilmesi üzerine Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 17.11.2005 gün ve 206-30 sayılı ek karar ile;

“...5237 sayılı Türk Ceza Kanununda uyuşturucu madde ticaretinden 188/3 maddesine göre temel cezanın 5 yıl hapis ve adli para cezası olduğu, 62. maddeye göre indirimle 4 yıl 2 ay hapis ve adli para cezası şeklinde sonuç cezaya hükmedileceği anlaşılmış olup, 5237 sayılı yeni ceza yasasının getirdiği düzenlemenin hükümlü aleyhine bir durum yarattığı anlaşıldığından...” gerekçesiyle eski hükmün aynen infazına, talebin reddine temyizi kabil olarak karar verilmiştir.

Bu karar hükümlünün adresi tespit edilemediğinden kendisine tebliğ edilememiş, kesinleşen önceki hükümdeki müdafii Av. Z... G...’e ise, 12.12.2005 tarihinde tebliğ edilmiştir.

Hükümlü müdafii Av. M... Yıldız’ın, 01.03.2006 havale tarihli dilekçe ile temyiz talebinde bulunması üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 10.04.2007 gün ve 8859-4396 sayı ile;

“... Süresinden sonra sanık müdafii tarafından temyiz inceleme isteğinin 5320 sayılı Kanunun 8/1 ve 1412 sayılı CMUK.nun 317. maddesi uyarınca reddine...” karar verilmiştir.

Hükümlü müdafiinin bu kez Adalet Bakanlığına başvurarak yasa yararına bozma isteminde bulunması üzerine, haberdar olduğu dosyayı inceleyen Yargıtay C.Başsavcılığı ise 29.04.2008 gün ve 242934 sayı ile;

“Sanık vekili Av Z... G...’ün, Avukatlık sözleşmesi kararın kesinleşmesi ile sona ermiştir. Bu nedenle Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 17.11.2005 tarihli ek kararı hükümlüye tebliğ edilmesi gerektiği halde tebliğ edilmeden iade edilen ek karar avukatlık sözleşmesi sona eren Av Z... G...’e tebliğ edilmesi Yargıtay CGK kararına ve tebligat kanununa aykırıdır.

Hükümlü H... B... S... 24.02.2006 tarihli vekaletname ile Av.M... Y...’ı vekil tayin ettiğinden, hükümlünün bu vekili tarafından 01.03.2006 tarihli temyiz tarihi öğrenme tarihi olarak kabul edilip, temyizin süresinde kabul edilmesi yerine, hükümlünün avukatlık sözleşmesi sona eren ilk vekiline yapılan tebligatın geçerli kabul edilip, temyiz süresi geçirildiğinden bahisle temyiz talebinin reddine karar verilmesi yukarıda belirtilen CGK kararına ve 7201 Sayılı Tebligat Kanununa aykırı görülmüştür.” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Dairenin kararının kaldırılmasına, dosyanın, esastan temyiz incelemesi yapılmak üzere Özel Daireye gönderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : Uyuşturucu madde ticareti yapmak suçundan H... B... S... hakkında Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen hüküm, Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 05.10.2004 gün ve 12339-9858 sayılı düzelterek onama kararı ile kesinleşmiştir. 01.06.2005 tarihinde yapılan yasa değişiklikleri sonrası infaz savcısının talebi nazara alınarak Yerel Mahkemece hükümlünün durumu yeniden ele alınarak, dosya üzerinde duruşmasız olarak yapılan inceleme sonucunda 17.11.2005 gün ve 206-30 sayılı ek karar ile eski hükmün aynen infazına karar verilmiştir. Kesinleşmiş hükümde değişiklik ( uyarlama ) yargılamasına ilişkin bu karar, öncelikle hükümlü adına tebliğe çıkartılmış, ancak adresinin tespit edilememesi üzerine bu kez, kesinleşen önceki yargılama sırasında kendisini bir avukata temsil ettirmiş olması gözetilerek önceki yargılamadaki müdafii Av. Z... G...’e tebliğ edilmiştir. Av. Z... G..., hüküm kendisine tebliğ edilmesine rağmen herhangi bir yasa yolu başvurusunda bulunmamıştır. Daha sonra hükümlü tarafından vekalet verilen Av. M... Y..., uyarlamaya ilişkin ek karara karşı temyiz başvurusunda bulunmuş ve bu istemi Özel Dairece yasal sürenin geçtiğinden bahisle 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY.nın 317. maddesi uyarınca reddedilmiştir.

Ayrıntıları açıklanan olayda Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasında çözümlenmesi gereken hukuki uyuşmazlık, özünde ceza davalarında, avukat ile müvekkili arasındaki vekaletnameye dayalı avukatlık sözleşmesinin ne zamana kadar geçerli olduğunun, buna bağlı olarak da hükümlünün sonra tayin ettiği müdafiinin temyiz başvurusunun süresinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

Ceza Genel Kurulunun 06.03.2007 gün ve 13-54 sayılı kararında ayrıntılı olarak açıklandığı üzere;

Sözleşme ile kurulan ilişkide; avukat, vekil eden tarafından yurt içinde noterde düzenlenen bir vekaletname ile yetkilendirilmektedir. Bu nedenle, aslında söz konusu ilişkinin temelinde Borçlar Yasasının 386. vd. maddelerinde düzenlenmiş olan “vekalet sözleşmesinin” bulunduğu söylenebilir. Fakat, Avukatlık Yasası ile, “Avukatlık Sözleşmesi” adı altında farklı bir sözleşme türü ihdas edilmiştir. Avukatlık sözleşmesi, vekalet sözleşmesine benzemekle birlikte aynısı değildir. Avukatlık Yasasının 163. maddesine göre; “avukatlık sözleşmesi serbestçe düzenlenir. Avukatlık sözleşmesinin belli bir hukuki yardımı ve meblağı yahut değeri kapsaması gerekir. Yazılı olmayan anlaşmalar, genel hükümlere göre ispatlanır. Yasaya aykırı olmayan şarta bağlı sözleşmeler geçerlidir.” Görüldüğü gibi, düzenleme “Avukatlık Sözleşmesi” adı altında yeni bir sözleşme türü ihdas etmekle birlikte, bu sözleşmeyi yeterince tanımlamamıştır.

Avukatlık sözleşmesinin ne zaman biteceği de mevzuatta açıkça düzenlenmemiştir. Fakat, öğretide ve yargısal kararlarda genel olarak, vekalet sözleşmesini de sona erdiren ölüm, istifa, azil, vekilin ehliyetlerinin ortadan kalkması, iflas, gaiplik, avukatın işten veya meslekten çıkarılması gibi sınırlayamayacağımız sayıda sebeple avukatlık sözleşmesinin son bulabileceği kabul edilmektedir. Bu ve benzeri durumların bulunması halinde, sözleşmenin bittiği zamanın tespiti o kadar zor olmayacaktır. Ancak, dosyadaki uyuşmazlık bu şekilde sona erme ile ilgili değildir. Asıl zorluk, bu durumlardan birisi bulunmadığında sözleşmenin ne zaman bittiğini belirleme noktasında çıkmaktadır.

Müvekkil herhangi bir suç işlemiş, bu suçla ilgili soruşturma başlatılmış ve bu aşamada noterden düzenlediği vekaletname ile avukatı “müdafi” olarak tayin etmiştir. Avukat da müdafi sıfatıyla soruşturma aşamasında savunma faaliyetini yürütmüş, kovuşturma aşamasında görev yapmıştır. Böyle bir durumda, sözleşmenin açıkça sona erdiğini gösteren bir neden yoksa, avukatlık sözleşmesi sonsuza dek sürecek midir ya da belli bir zamanda bitmesi mi gereklidir? Çözülmesi gereken problem budur. Zira bu problem çözüldüğünde, tebligatın hangi aşamada kime yapılacağı hususundaki temel sorun da giderilmiş olacaktır.

Avukatlık Yasasının 171. maddesinde ( 02.05.2001- 4667/83 ile değişik ) “Avukat üzerine aldığı işi kanun hükümlerine göre ve yazılı sözleşme olmasa bile sonuna kadar takip eder.” şeklinde bir düzenleme bulunmaktadır. Bu düzenlemeden çıkan sonuç şudur; avukat vekalet sözleşmesi son bulana kadar değil, iş ( yani avukatlık sözleşmesi ) son bulana kadar takiple mükelleftir. Ceza yargılamasında “işin sonu” denildiğinde ne anlaşılmalıdır?

Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 2. maddesine göre, “Bu tarifede yazılı avukatlık ücreti kesin hüküm elde edilinceye kadar olan dava, iş ve işlemler ücreti karşılığıdır.” Avukatlık sözleşmesine ilişkin olarak herhangi bir ücret anlaşması yapılmış ise o anlaşma geçerli olacaktır. Buna karşılık, böyle bir anlaşma yoksa, tarifedeki ücretler uygulanacaktır. Tarifede bir iş için belirlenen ücret, o işin, dolayısıyla da sözleşmenin tamamını kapsayacağına göre, tarife düzenlenirken avukatlık sözleşmesinin kesin hüküm elde edilince sona ereceği açıkça kabul edilmiştir.

Öte yandan, avukatlık sözleşmesinin süresiz olarak devam ettiğini kabul etmek mümkün değildir. Böyle bir kabul, birçok sorunu da beraberinde getirecektir. Belli bir ücret karşılığı iş yapan vekilden, kesinleşen bir hükümden yıllarca sonra, bu hükümle ilgili yeni bir durum ortaya çıktığında, o hususu da kendiliğinden halletmesi bir görev olarak beklenemez.

O halde, yasal düzenlemelere uygun olanı avukatlık sözleşmesinin hükmün kesinleşmesi ile sona ermesidir. Olağan olmayan yasa yolları bu sürece dahil edilmemelidir. Ancak, açıkça sonlandırılmadığı veya diğer sona erme nedenleri bulunmadığı takdirde, vekalet ilişkisi halen devam ediyor olacağından, eğer ki, kesinleşme sürecinden sonraki işlemler için de aynı avukatın işe devam etmesi isteniyorsa, ayrı bir avukatlık sözleşmesi yapılmalıdır. Bu sözleşme, şekle bağlı olarak açıkça yapılabilecektir. Ancak bu şart değildir. Aynı sözleşme, müvekkilin vereceği sözlü bir talimatla kurulabileceği gibi, vekilin müvekkilinin lehine işe girmesi ve müvekkilinin buna izin vermesi ya da ses çıkarmaması şeklinde de ihdas edilebilir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Hüküm kesinleştikten sonra, mahkemece yeni yasal düzenlemeler nedeniyle ve Cumhuriyet savcısının başvurusu üzerine uyarlama yargılaması yapılmasına karar verilmiş ve dosya yeniden ele alınmıştır. Yargılama dosya üzerinde yapıldıktan sonra, uyarlamaya ilişkin verilen ek karar öncelikle hükümlü H... B... S... adına tebliğe çıkartılmıştır. Ancak, adresinin tespit edilememesi üzerine bu kez, kesinleşen önceki yargılama sırasında kendisini bir avukata temsil ettirmiş olması gözetilerek önceki yargılamadaki müdafii Av. Z... G...’e tebliğ edilmiş, fakat herhangi bir yasa yolu başvurusunda bulunmamıştır. Uyarlama yargılaması ile ilgili olarak, hükümlü H... B... S... ile Av. Z... G... arasında bir sözleşme yapıldığı hususunda dosyada herhangi bir bilgi bulunmadığı gibi, hükümlünün bu yönde yeni bir talimat verip vermediği de belli değildir. Tam tersine, hükümlü H... B... S...’ın, 24.02.2006 tarihinde Kadıköy 3. Noterliğince düzenlenen vekaletname ile Av. M... Y...’ı müdafii olarak tayin ettiği, ayrıca Bakırköy 2. Noterliğinin 01.03.2006 günlü azilnamesi ile de önceki müdafii Av. Z... G...’ü vekaletten azlettiği anlaşılmaktadır.

O halde; bu durumda avukatlık sözleşmesinin sona erdiğinin ve herhangi bir şekilde yenilenmediğinin kabulü gerekir. Bunun sonucu olarak hükümlü ile arasında uyarlama davasında kendisini temsil etmesi yönünde avukatlık sözleşmesi bulunduğuna dair bilgi veya belge mevcut olmadığı halde, sırf kesinleşen davada hükümlünün savunmanlığını yaptığı ve aralarında henüz geçerliliği sona ermemiş vekalet ilişkisi vardır gerekçesiyle Av. Z... G...’e yapılmış olan tebligat, uyarlama davası açısından geçersiz sayılmalı, dolayısıyla hükümlünün vekaletname ile yeni bir müdafi belirlemesi karşısında, hakkındaki ek kararı öğrenmesi üzerine verdiği dilekçe kabul edilerek temyiz incelemesi yapılmalıdır.

Bu itibarla haklı nedenlere dayanan Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 10.04.2007 gün ve 8859-4396 sayılı “temyiz isteminin reddine” ilişkin kararının KALDIRILMASINA,

3- Süresi içerisinde verilen dilekçe nedeniyle temyiz incelemesi yapılması için dosyanın Yargıtay 10. Ceza Dairesine gönderilmek üzere, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.05.2008 günü oybirliği ile karar verildi.
Old 11-02-2012, 17:27   #24
ilhan13

 
Varsayılan

İlamdaki vekalet ücretinin davayı neticelendiren avukata ait olduğu konusunda şüphem yok, başka avukat tarafından yapılacak takipte her ne kadar yasal açıdan Avukata yüklenebilecek bir sorumluluk söz konusu değil ise de, meslek kuralları açısından Avukatın bu takip nedenyle sorumlu olduğunu düşünüyorum.(39 m.) Borçlunun ilamdaki vekalet ücretini ödemekle borcundan kurtulacağı fikrine ben de katılıyorum.Ancak ilamda alacaklı olarak görünen kişi açısından "haksız azil" hükümlerinin kıyasen uygulanabileceği kanaatindeyim...
Old 11-02-2012, 17:28   #25
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Devam...

Soru sulh ceza mahkmesinden alınan kararın ilamlı takip yapılmasına ilişkindir. Tarafların arasında vekalet ücret sözleşmesi var mı, bu sözleşmede mahkeme kararından sonra icra takibi yapmanın da vekilin görevi olarak tanımlandığına dair bir hüküm var mı, bilmemiz mümkün değildir. Dolayısıyla borçlu vekilinin de bilmesi mümkün değildir.

Ancak yukarıdaki CGK'na göre avukat verilen iş(dava takibi), "hüküm kesinleşince" sona ermektedir. Yani ilamlı takip yapmak bu işin içinde değildir. Şunu da artık herkes bilmektedir. İlamda yazılı olan karşı vekalet ücreti, vekil eden adına verilmektedir(Ancak iç ilişkide vekile aitttir).

O halde bence müvekkilin izni olmadan(Sözleşme ve zımni muvafakat yoksa), ilamda adı yazan vekil dahi, bu ilamı icraya konu edemeyecektir.

Özetlersek, forum konusu olayda borçlu vekiline atfedilecek suç veya kusur bulunmamaktadır.Kaldı ki, ilk vekili arayıp ulaşamadıklarını belirtmişler, müvekkiline açılan ikinci davada da diğer vekilin görev aldığını beyan etmişlerdir.
Old 11-02-2012, 20:34   #26
Hak Hukuk

 
Varsayılan Tek Vekaletname ile

Sayın Saltık, ilginize teşekkürler. Tek vekaletnamede 3 avukatın tayin edilmesinin özel bir nedeni yok. Her üç avukat arasındaki –şifai iç- ilişkide, davayı hangi avukat yürütürse yürütsün, elde edilecek ücret üç eşit hisse şeklinde paylaşılacaktır, anlaşma bu şekilde. Fakat neticede olay yukarıda belirttiğim şekilde gelişiyor.
Sonradan başka avukat tayin edilmesi ve ilamda adı yazılı avukatın hakları hususunda çok verimli bir tartışma zirde sürmekte, zevkle izliyoruz; katkıda bulunanlara sağolun, varolun diyoruz.
Acaba işin içine sonradan –resmi şekilde- giren avukata karşı, ilamda yazılı avukatın haklarının sınırı nedir?
--İcra Müdürlüğünün –tek vekaletname sözkonusu olsa bile-yine de bildirim yükümlülüğü var mıdır? Nihayetinde arzettiğim -ek- olayımızda dosyaya ayrı bir vekaletname sunulmuş değildir.
--Bildirim yükümlülüğünün –icraca- ihlal edildiği hallerde,ilamda adı yazılı avukatın alacaklıya, icra dosyasından parayı alan avukata başvurup, “dosyadaki vekalet ücreti bana aittir. Bu ücret, müvekkilin başka bir borcuna mahsup edilemez, onun iflas masasına giremez, parayı dosyadan alan avukat ta bunu geri vermekle yükümlüdür. Çünkü dosyaya sonradan katılmıştır” deyip her ikisine karşı dava açabilir mi?
-- İlamda adı yazılı olup icra takibini de tek başına açmış olan avukat, borçluya dönüp, “İcra Müdürlüğü bana haber vermediğinden, müvekkilime karşı olan haklarımı kullanamadım, bir hafta içerisinde harekete geçemedim. İkimizin de ortak temsilcisi-elçisi sayılan İcra Müdürünün gösterdiği ihmal size de sirayet eder, hakkım olan vekalet ücretinin bana verilmemesinden hala siz de sorumlusunuz “ diye ona karşı dava açabilir mi? Saygılarımla
Old 12-02-2012, 01:38   #27
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan Görüş

23 no'lu mesajda alıntılanan Yargıtay CGK kararındaki açıklama ve gerekçede atıf yapılan:

Yargıtay CGK, 06.03.2007 T., E: 2007/6-13, K: 2007/54 sayılı kararda Özel Daire bozma kararının kaldırılması sebebi olan ve kabul edilen C.Savcılığı'nın itirazı gerekçesinde: "...Görüldüğü gibi, HUMK.nun 62. maddesine göre avukat hükmün kesinleşmesine kadar dava ile ilgili her türlü işlemi yapabilir. Hükmün kesinleşmesinden sonra hukuk davalarının doğal sonucu olarak icra ile ilgili işlemleri yapabileceğinin belirtilmesi ceza yargılamasında Cumhuriyet Savcısının görev ve sorumluluk alanına giren infaza ilişkin işlemlerden sorumlu tutulmasını gerektirmez. Öte yandan ceza yargılamasında vekalet ilişkisine dayanılarak hukuki yardımda bulunan müdafiinin hükmedilen cezanın kesinleşmesinden sonra avukatlık sözleşmesine dayanılarak infazla ilgili dilekçe vermesi fiili olarak vekalet sözleşmesinin devam ettiğini göstermez..." açıklamalarına yer verilmiştir.

...ve CGK kararı gerekçesinde de: "...Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 02.07.2003 gün ve 442-445 sayılı kararı başta olmak üzere, aynı konuyu vurgulayan çok sayıda yargısal karar bulunmaktadır. Bunlara göre; kesinleşen hükümde taraf kendisini vekille temsil ettirmişse ve bu husus ilamdan anlaşılıyorsa, ilamın infazı işlemlerinde tebligatın bu vekile yapılması zorunludur. Buna rağmen; hukuk davalarında dahi, ilamların infazı aşamasında cezai sonuç doğuracak tebligatların vekile değil asile yapılması gerektiği bir kısım kararlarda vurgulanmaktadır. ( Yargıtay 8. Ceza Dairesi 26.01.1993 gün 297-1133 ) Ceza yargılamasında ilamların infazı işlemlerinin devlet tekelinde ve genel olarak Cumhuriyet savcısı tarafından yürütüldüğü düşünüldüğünde, cezadaki durumun hukuktakinden daha farklı olması gerektiği ortadadır..."
denmektedir.

Dolayısıyla kararların özünün ilam vekalet ücreti ile alakalı olmadığı (CMUK düzenlemesi gereği ilam vekalet ücretinin kesinleşmeden icraya konu edilemeyeceği de bu kararlarda amaç olunan husustan farklı olmakla) ve her iki CGK kararında asıl söylenen ve amaçlananın:
"Belli bir ücret karşılığı iş yapan vekilden, kesinleşen bir hükümden yıllarca sonra, bu hükümle ilgili yeni bir durum ortaya çıktığında, o hususu da kendiliğinden halletmesi bir görev olarak beklenemez. Şu durumda, yasal düzenlemelere uygun olanı avukatlık sözleşmesinin hükmün kesinleşmesi ile sona ermesidir. Olağan olmayan yasa yolları bu sürece dahil edilmemelidir..." hususu olduğu açık olmakla ceza mahkemesi kararlarında hükmolunan vekalet ücreti için vekilin, müvekkili tarafından ayrıca görevlendirilmesi gerektiği görüşüne katılmıyorum. C.Savcılığı itirazında değinilen "hukuk davalarının doğal sonucu olarak icra ile ilgili işlemlerin yapılması" saiki ile ceza davalarındaki ilam vekalet ücretinin icraya konu edilmesi işlemi arasında fark olmadığı; ilam vekalet ücreti açısından devlet tekeli ve/veya savcılık tarafından yürütülme gibi bir gerekçeye de (tabiidir ki) dayanılamayacağı kanaatindeyim.

Saygılar...
Old 12-02-2012, 02:21   #28
Av.Şenol Saltık

 
Varsayılan


Sayın Ergin, Sayın Öksüz ve Sayın Aladağ,

AvukatlıkKanunu'nun amir hükmünün uygulanması konusunda hassasiyet göstermemiz gerekirken, aksi yöndeki ısrarınızı şaşkınlıkla izliyorum.

Sayın Ergin, konuyu detaylı şekilde araştırmış bu anlamda verdiği bilgiler çok değerli. Özellikle Avukatlık Kanunu’nun 166/3. Madde gerekçesinin açıklanması ve konuya ilişkin Sayın Hakim Murat Aydın'ın vekalet ücreti isimli kitabından yapılan alıntı düşüncelerimi vegörüşlerimi açıkça teyid ediyor.


Esasında konu gayet açık ve net olduğundan, bu veriler olmasa bile, "Aklın yolu birdir" düşüncesinden hareketle olayın çözümü gayet açıktır. Fakat Sayın Meslektaşlar, belki de tartışmanın galibi olmak adına, konuyla direkt ilgisi olmayan açıklamalar yaparak meselenin özünü kaçırmaktadırlar. Ama konu avukatlık meslek ilkeleri ve meslektaşların haklarının korunması olduğunda, daha hassas davranıp sağduyulu yaklaşmamız gerektiğini düşünüyorum.

Gelelim meselenin özüne ;

1- Avukatlık Kanunu'nun 166/3.maddesinin gerekçesinde ; "Bildiriyi alan avukat hakikaten ücreti vekalet alacağı varsa ihtiyati haciz veya tedbir yoluyla müvekkilin alacağına tedbir vaz'ettirece kalacağını tahsil imkanına kavuşacaktır. Alacağı yok ise,herhangi bir muameleye tevessül etmesi söz konusu olmayacaktır." hükmünü içermektedir.

Söz konusu düzenleme, Sayın Aladağ'ın baştan beri ileri sürdüğü tüm iddiaları tamamen çürütmektedir. Çünkü,kendisi, konuyla ilgili zaten bir icra takibi bulunduğunu bu sebeple, asıl haksahibi avukatın yeni bir hukuki girişimde bulunamayacağını belirtmekteydi.Oysa, yasal düzenlemenin gerekçesi tam aksini söylemektedir. Hak sahibi avukatın alacağını elde etmek için, ihtiyati haciz veya tedbir koyabileceğiniaçıkça öngörmektedir. Kanunun gerekçesi de çoğu zaman uygulanmaya yön verdiğine göre, meselenin bu yönünün kapandığını düşünüyorum.

Ayrıca Sayın Hakim Murat Aydın, kitabında ; "borçlu vekilinin bu tebligatın önceki vekile yapılıp yapılmadığını sorması meslek dayanışması açısından da gerekli ve zorunlu olarak düşünülmelidir"şeklinde görüş belirtmiştir.

Sayın Hakim Murat Aydın'ın düşüncesi, hukuk mantığına uyan son derece akılcı bir görüştür. Neticede, mesleğimizidüzenleyen temel yasa niteliğindeki Avukatlık Kanununa harfiyen riayet etmekdoğal bir meslek ilkesidir. Meslektaşımız bu konuda meslek ilkelerinde birhüküm bulunmadığını iddia etmektedir. Avukatlık Meslek İlkelerinde; “Avukatlık Kanunu'na riayet etmemek meslek ilkelerine aykırıdır”şeklindeki bir düzenlemeyesizce gerek varmıdır? Bu eşyanın tabiatına aykırı değil midir. Aslında, biz hukukçular bunu çok iyi biliriz. Fakat tartışmanın heyecanı nedeniyle bazı gerçekleri gözden kaçırıyoruz.

Burada borçlu vekiline yüklenen sorumluluk herhangi bir yükümlülük değildir. Tabi olduğu meslek grubu ve varoluşunu düzenleyen Kanunun emredici bir hükmüne riayet sorumluluğudur. Borçlu vekilinin de bir avukat olduğunu ve meslektaşının haklarını korumakla yükümlü olduğunu unutmayalım. Ayırca, burada kendisine yüklenen sorumluluk, borçlu vekili olması hasebiyle değildir, bu edim, bir"AVUKAT" olması nedeniyle kendisine yüklenmektedir.

Bu olayda borçlu vekili, karşıtaraftaki meslektaşının haklarının çiğnenmesine tanıklık etmektedir. Bu durumda, sessiz kalması hem hukuki hem de ahlaki değildir. Ahlaki olmayan ve hukuka uymayan bir olgu nasıl olur da meslek ilkelerine uygun olur!

İcra dairesi ve vekalet ücretini takibe koyan ikinci avukat, bu yasal düzenleme gereği yapılacak bildirimi yerine getirmemişse, borçlu vekili meslektaşımız bu hatırlatmayı yapmalıdır.Kanunen ve ahlaken olması gereken budur.

Konu, mesleki dayanışma, meslektaşların hakları ve etik kurallar olduğunda, duracağımız yeri çok iyiseçmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Avukatın Onur ve Vakarı meslek etiğinde gizlidir.
Old 12-02-2012, 02:24   #29
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Şenol Saltık
Sayın Ergin, konuyu detaylışekilde araştırmış bu anlamda verdiği bilgiler çok değerli. Özellikle AvukatlıkKanunu’nun 166/3. Madde gerekçesinin açıklanması ve konuya ilişkin Sayın HakimMurat Aydın'ın vekalet ücreti isimli kitabından yapılan alıntı düşüncelerimi vegörüşlerimi açıkça teyid ediyor.

Esasında konu gayet açık ve netolduğundan, bu veriler olmasa bile, "Aklın yolu birdir" düşüncesindenhareketle olayın çözümü gayet açıktır. Fakat Sayın Meslektaşlar, belki detartışmanın galibi olmak adına, konuyla direkt ilgisi olmayan açıklamalaryaparak meselenin özünü kaçırmaktadırlar. Ama konu avukatlık meslek ilkeleri vemeslektaşların haklarının korunması olduğunda, daha hassas davranıp sağduyuluyaklaşmamız gerektiğini düşünüyorum.

Gelelim meselenin özüne ;

1- Avukatlık Kanunu'nun 166/3.maddesinin gerekçesinde ; "Bildiriyi alan avukat hakikaten ücretivekalet alacağı varsa ihtiyati haciz veya tedbir yoluyla müvekkilin alacağınatedbir vaz'ettirece kalacağını tahsil imkanına kavuşacaktır. Alacağı yok ise,herhangi bir muameleye tevessül etmesi söz konusu olmayacaktır." hükmünüiçermektedir.

Söz konusu düzenleme, SayınAladağ'ın baştan beri ileri sürdüğü tüm iddiaları tamamen çürütmektedir. Çünkü,kendisi, konuyla ilgili zaten bir icra takibi bulunduğunu bu sebeple, asıl haksahibi avukatın yeni bir hukuki girişimde bulunamayacağını belirtmekteydi.Oysa, yasal düzenlemenin gerekçesi tam aksini söylemektedir. Hak sahibiavukatın alacağını elde etmek için, ihtiyati haciz veya tedbir koyabileceğiniaçıkça öngörmektedir. Kanunun gerekçesi de çoğu zaman uygulanmaya yön verdiğinegöre, meselenin bu yönünün kapandığını düşünüyorum.

Ayrıca Sayın Hakim Murat Aydın,kitabında "borçlu vekilinin bu tebligatın önceki vekile yapılıpyapılmadığını sorması meslek dayanışması açısından da gerekli ve zorunlu olarakdüşünülmelidir"şeklinde görüş belirtmiştir.

Sayın Hakim Murat Aydın'ındüşüncesi, hukuk mantığına uyan son derece akılcı bir görüştür. Neticede, mesleğimizidüzenleyen temel yasa niteliğindeki Avukatlık Kanununa harfiyen riayet etmekdoğal bir meslek ilkesidir. Meslektaşımız bu konuda meslek ilkelerinde birhüküm bulunmadığını iddia etmektedir. Avukatlık Meslek İlkelerinde; “AvukatlıkKanunu'na riayet etmemek meslek ilkelerine aykırıdır”şeklindeki bir düzenlemeyesizce gerek varmıdır? Bu eşyanın tabiatına aykırı değil midir. Aslında, bizhukukçular bunu çok iyi biliriz. Fakat tartışmanın heyecanı nedeniyle bazıgerçekleri gözden kaçırıyoruz.

Burada borçlu vekiline yüklenensorumluluk herhangi bir yükümlülük değildir. Tabi olduğu meslek grubu vevaroluşunu düzenleyen Kanunun emredici bir hükmüne riayet sorumluluğudur.Borçlu vekilinin de bir avukat olduğunu ve meslektaşının haklarını korumakla yükümlüolduğunu unutmayalım. Ayırca, burada kendisine yüklenen sorumluluk, borçluvekili olması hasebiyle değildir, bu edim, bir"AVUKAT" olmasınedeniyle kendisine yüklenmektedir.

Bu olayda borçlu vekili, karşıtaraftaki meslektaşının haklarının çiğnenmesine tanıklık etmektedir. Budurumda, sessiz kalması hem hukuki hem de ahlaki değildir. Ahlaki olmayan vehukuka uymayan bir olgu nasıl olur da meslek ilkelerine uygun olur!

İcra dairesi ve vekalet ücretinitakibe koyan ikinci avukat, bu yasal düzenleme gereği yapılacak bildirimiyerine getirmemişse, borçlu vekili meslektaşımız bu hatırlatmayı yapmalıdır.Kanunen ve ahlaken olması gereken budur.

Konu, mesleki dayanışma,meslektaşların hakları ve etik kurallar olduğunda, duracağımız yeri çok iyiseçmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Avukatın Onur ve Vakarı mesleketiğinde gizlidir.

Madde gerekçesini bir daha okuyun: Gerekçe, benim yazdıklarımı doğruluyor; ilamda adı yazılı avukata borçlu aleyhine yeni bir takip yapma olanağı vermiyor, kendi müvekkili aleyhine işlem yapma olanağı sağlıyor. Aynı ilamla aynı borçlu aleyhine iki ayrı takip yapılamaz zaten.

Bu arada, sorularıma yanıt vermediğinize göre benim açımdan tartışma bitmiştir.
Old 12-02-2012, 02:29   #30
Av.Şenol Saltık

 
Varsayılan

Sayın Ergin, Sayın Öksüz ve Sayın Aladağ,

Meslek etiği açısından hassas olan bu konuda daha sağduyulu olmamız gerektiğini düşünüyorum.

Sayın Ergin, konuyu detaylı şekilde araştırmış bu anlamda verdiği bilgiler çok değerli. Özellikle Avukatlık Kanunu’nun 166/3. Madde gerekçesinin açıklanması ve konuya ilişkin Sayın Hakim Murat Aydın'ın vekalet ücreti isimli kitabından yapılan alıntı düşüncelerimi ve görüşlerimi açıkça teyid ediyor.

Esasında konu gayet açık ve net olduğundan, bu veriler olmasa bile, "Aklın yolu birdir" düşüncesinden hareketle olayın çözümü gayet açıktır. Fakat Sayın Meslektaşlar, belki de tartışmanın galibi olmak adına, konuyla direkt ilgisi olmayan açıklamalar yaparak meselenin özünü kaçırmaktadırlar. Ama konu avukatlık meslek ilkeleri ve meslektaşların haklarının korunması olduğunda, daha hassas davranıp sağduyulu yaklaşmamız gerektiğini düşünüyorum.

Gelelim meselenin özüne ;
1- Avukatlık Kanunu'nun 166/3. maddesinin gerekçesinde ; "Bildiriyi alan avukat hakikaten ücreti vekalet alacağı varsa ihtiyati haciz veya tedbir yoluyla müvekkilin alacağına tedbir vaz'ettirece kalacağını tahsil imkanına kavuşacaktır. Alacağı yok ise, herhangi bir muameleye tevessül etmesi söz konusu olmayacaktır." hükmünü içermektedir.

Söz konusu düzenleme, Sayın Aladağ'ın baştan beri ileri sürdüğü tüm iddiaları tamamen çürütmektedir. Çünkü, kendisi, konuyla ilgili zaten bir icra takibi bulunduğunu bu sebeple, asıl hak sahibi avukatın yeni bir hukuki girişimde bulunamayacağını belirtmekteydi. Oysa, yasal düzenlemenin gerekçesi tam aksini söylemektedir. Hak sahibi avukatın alacağını elde etmek için, ihtiyati haciz veya tedbir koyabileceğini açıkça öngörmektedir. Kanunun gerekçesi de çoğu zaman uygulanmaya yön verdiğine göre, meselenin bu yönünün kapandığını düşünüyorum.

Ayrıca Sayın Hakim Murat Aydın, kitabında ; "borçlu vekilinin bu tebligatın önceki vekile yapılıp yapılmadığını sorması meslek dayanışması açısından da gerekli ve zorunlu olarak düşünülmelidir"şeklinde görüş belirtmiştir.

Sayın Hakim Murat Aydın'ın düşüncesi, hukuk mantığına uyan son derece akılcı bir görüştür. Neticede, mesleğimizi düzenleyen temel yasa niteliğindeki Avukatlık Kanununa harfiyen riayet etmek doğal bir meslek ilkesidir. Meslektaşımız bu konuda meslek ilkelerinde bir hüküm bulunmadığını iddia etmektedir. Avukatlık Meslek İlkelerinde; “Avukatlık Kanunu'na riayet etmemek meslek ilkelerine aykırıdır”şeklindeki bir düzenlemeye sizce gerek varmıdır? Bu eşyanın tabiatına aykırı değil midir. Aslında, biz hukukçular bunu çok iyi biliriz. Fakat tartışmanın heyecanı nedeniyle bazı gerçekleri gözden kaçırıyoruz.

Burada borçlu vekiline yüklenen sorumluluk herhangi bir yükümlülük değildir. Tabi olduğu meslek grubu ve varoluşunu düzenleyen Kanunun emredici bir hükmüne riayet sorumluluğudur. Borçlu vekilinin de bir avukat olduğunu ve meslektaşının haklarını korumakla yükümlü olduğunu unutmayalım. Ayırca, burada kendisine yüklenen sorumluluk, borçlu vekili olması hasebiyle değildir, bu edim, bir"AVUKAT" olması nedeniyle kendisine yüklenmektedir.

Bu olayda borçlu vekili, karşı taraftaki meslektaşının haklarının çiğnenmesine tanıklık etmektedir. Bu durumda, sessiz kalması hem hukuki hem de ahlaki değildir. Ahlaki olmayan ve hukuka uymayan bir olgu nasıl olur da meslek ilkelerine uygun olur!

İcra dairesi ve vekalet ücretini takibe koyan ikinci avukat, bu yasal düzenleme gereği yapılacak bildirimi yerine getirmemişse, borçlu vekili meslektaşımız bu hatırlatmayı yapmalıdır. Kanunen ve ahlaken olması gereken budur.

Konu, mesleki dayanışma, meslektaşların hakları ve etik kurallar olduğunda, duracağımız yeri çok iyi seçmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Avukatın Onur ve Vakarı meslek etiğinde gizlidir.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
İlam vekalet ücretine ilişkin takipte icra vekalet ücreti talebi melbaska Meslektaşların Soruları 14 07-11-2014 16:23
BoŞanma YÖnÜnden KesİnleŞmİŞ Kararda İlam Vekalet Ücretİ Av.Nazife Eytemiş BAŞAR Meslektaşların Soruları 8 14-02-2014 15:58
İlam Vekalet Ücreti Kesinleşme Şartı yalcinhukukbürosu Meslektaşların Soruları 6 13-12-2011 16:46
Dava BaŞinda İhtİyat-İ Tedbİr İÇİn Verİlen Temİnat Mektubundan, Dava Sonundakİ İlam Vekalet Ücretİ Tahsİl Edİlebİlİr Mİ ? Av.Murat KILIÇ Meslektaşların Soruları 0 29-01-2011 16:09
İlam vekalet ücreti armegedon23 Meslektaşların Soruları 0 27-01-2010 12:41


THS Sunucusu bu sayfayı 0,13083601 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.