Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. Üyelerimizin yazdığı ve bizlerle paylaştığı şiir, öykü, deneme ve diğer yazınsal türler.

Yalnız Öyküler

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 14-10-2010, 21:49   #1
Nur Deniz

 
Varsayılan Yalnız Öyküler

Aşçı

İşini seviyordu, insanların gülümsemesi mutluluk veriyordu. Can yakan işlemler yaptığında bile insanları güldürebiliyordu. Hemşire Hanım mesleğinin 12. yılını doldurmuştu geçen ay.

O sabah mesai arkadaşlarına, geceden yaptığı dolmaları götürmüştü sevinçle. Öğlen yapacakları kısırın kendine özgü lezzetlerini ve elleriyle yaptığı turşuları da eklemişti poşetinin içine.

Mutemetlikten çağrıldı. Zaten canı sıkılıyordu bu nezaketten anlamayan insanların konuşmasına ve tavrına. Güzel başladığı günü, sinirli, üzgün devam etmeye başladı. Yangın merdiveninin balkonuna oturarak ardarda ağlayarak iki sigara içti.

''Bırakamadım şu mereti.'' diye düşündü.

Kalktı ve kısır malzemelerini hazırlamaya başladı. Giderek kalabalık olmaya başladı servisi. Herkes onu seyrediyordu. Bitirdi, bir kenara oturdu. Çok beğenilmişti elinin becerisi.

Doktor Hanım:
''Bu yeteneğini neden kullanmıyorsun?'' diye sordu. Yanıtlamadı.

Bir diğeri:
''Bana da turşu yapsana, ne kadar tutarsa vereyim.'' dedi. 2 kişi daha aynısını söyledi. Kırmadan ''hayır'' demek için masrafının üç katını söyledi. Ama hemen eline tutuşturdular istediği ücreti. ''hayır'' diyemedi. Hatta birkaç kişi de ayva, kuşburnu reçeli istedi, şaşırdı.

8 yıl sonra emeklilik ikramiyesini alıp, yaş sınırını doldurana kadar zevk aldığı şeyleri yapmaya karar verdi. Menü hazırlayabileceğini, hamur işleri ve ev yemeklerinden de istediklerini yapabileceğini söyledi, birdenbire.

Bir sonraki ayda bütün maaşını mutfak malzemelerine ayırdı. Sarma için güveç, tatlılar için tepsi, kekleri için çeşitli şekillerde kalıplar.

Sarmaları sararken, yaşamının düğümlerini çözdü. Kekik dökerken, özlediği kokuları hissetmeye çalıştı. Yumurta çırparken, kendi yaşamını, hatalarını düşündü. Evi hep baharat, pişmiş kek, börek koktu.

Ama hiç kimseye meze yapmadı.

Marifetinin gelirine hiç dokunmadı, biriktirdi. 20 yılını doldurana kadar küçük bir ilçede yaşadı. Emekliliğini istedi, ikramiyesini aldı. Sahile yakın küçük bir yerde bahçeli bir ev aldı. Yakında bir yerden de küçük bir dükkan. Tadilat, tamirat yaptırdı, mutfağını kurdu. Pazara çıktı. O'ndan başka kimseye yapmayacağına söz verdiği mezelerini sıraladı, işlemeli masanın üzerine. O akşam gün doğana kadar oturdu.

Günün ilk ışıklarıyla birlikte dükkanının tabelasını kendi eliyle astı.

''El Yemekleri''
Old 17-10-2010, 17:30   #2
Nur Deniz

 
Varsayılan Özgür

Özgür

Herkesin ismini büyükleri koyar. Özgür'ün adını ise birçok kişi koymuş.

Psikiyatri servisinde ilk mesaimdi. İnsanların elinden yiyeceklerini kapıp kaçan sevimli bir delikanlı, koridorda dolaşıp duruyordu. Konuştuğu iki cümle vardı, ''Ben Özgür.'' ve ''Çay çay.''. Kolları ve bacakları yanık izleriyle doluydu. Hatta yüzünün bir kısmında da yanık izleri vardı. Orta boylu, zayıfçaydı. Kimsenin gözlerine bakmazdı Özgür. Orta derece mental retarde ve konuşma özürlü.

Şehrin göbeğinde, bir çöpün yanında bulunmuş. Hiçbir şey anlatamamış başına gelenlerle ilgili, kimse gelip arayıp sormamış. Yanıkları iyileştikçe, kalbinin acıları ortaya çıkmış. Psikiyatri servisine alınmış. Hekimlerin sırayla hastası oluyordu. Severdik O'nu. Evden birşeyler götürürdük yemesi için. Her hafta banyo yapardı Özgür. En sevdiğimiz şeylerden biriydi banyodaki seslerini, gülüşünü dinlemek. Çığlıklarla gösterirdi su sevgisini.

Bulduğu her bardakla koşardı yanımıza ''Çay çay.'' diyerek. Sıcakken vermez, biraz bekletirdik ağzı yanmasın diye. Çünkü dayanamaz hemen içer sonra da yanardı. Doyduğunu bilmezdi, çok yer, hastalanırdı. Bazı gecelerde uyumaz, uyursa uyanır, oturur ve ağlardı, sessizce. Çok çekirdek yemişliğimiz vardır birlikte nöbetlerde. Sıkılınca, atar giderdi elinde ne varsa, kızmazdım. O'nu uyandıran düşler gördüğünü anlardım o gecelerde.


En erken o kalkardı. Çift ekmekti kahvaltıda hakkı, çayı iki bardak. Bütün hastalara öğüt verirdik, '' Özgür e sigara vermeyin!''. Neredeyse tüm hastalarımız bağımlıydı sigaraya, alışmasın isterdik. 3 yıl zaman geçirmişti Özgür o serviste ya da bizim Özgür, bizim Özgür dediğimiz çocuk.

Serviste çalışan herkes elinden geleni yaptı, gazete ilanları, radyolardan yayınlarla yakınlarını bulmaya çalıştı. Özgür'ün hiç yakını çıkmadı. Hiç bir bakımevi kabul etmedi. Kimliği bile yok ki Özgür'ün.

Hemşire odasının önü camla kaplıydı. Oradan tüm koridoru görebilir, hastaları gözleyebilirdik. İlaç saatlerinde küçük pencereden ilaçlarını dağıtırdık. İlaçlarını verdik tüm hastaların, hepsi uyudu. İnlemesini duydum. Adını söyledim, nadiren kurduğu göz temasını kurdu, gözlerime baktı.

''Gel!'' dedim.

Geldi, çay verdim. Hemen içmedi, ağladı. Sonra su dolu bardak getirdi, eliyle ağzını gösterdi, uyumak için ilaç istiyordu. Doktor'unu aradım ve uyuması için ilaç verdim.

Ertesi gün Özgür, personelle kantine çukolata almak için çıktığında kaçmış. Öyle üzüldük ki, günlerce aradık. Karakollara haber verdik, yoktu Özgür. Hepimizin neşesi kaçtı, endişelendik.

Bir hafta sonra, elinde çöpten aldığı belli yarım ekmekle, bir sokak lambasının altında otururken bulundu ve servise getirildi. Sevdiği her yiyecekten koyduk önüne yemedi. Çay verdim, içmedi. Üzeri değiştirilecekti, sessiz banyosundan sonra, öncesinde çıkarılan kıyafetini geri alabilmek için hırçınlaştı, sinirlendi. Kıyafetlerini geri alınca,cebinden bir kağıt çıkardı, bana verdi.

Açtım. Kaçmadan önce, etkinlik saatlerinde tüm hastalara evlerini çizmeleri için boyalar, kağıtlar vermiştim. Özgür de istemişti. O gün yaptığı resimdi verdiği. Meğer evini aramak için kaçmış.

Bir aydan fazla hüzünlendi, yemedi, içmedi. Sessizce koridorun bir köşesinde yere bakarak, oturdu durdu.

Yeniden ev resmi yapılacağı zaman geldi. Dört kareden ibaret hasta odaları, bir dikdörtgene benzeyen kocaman bir salon (hasta koridoru). Özgür'ün evi, psikiyatri servisiydi.

Hala da orası.
Old 22-10-2010, 20:38   #3
Nur Deniz

 
Varsayılan

Dede

''Allah kimseye evlat acısı vermesin yavrum!'' dedi.
Beyaz sakalı yüzünü çevrelemişti. Çok da yaşlı olmamasına rağmen yüzündeki kırışıklıklar, durgun su gibi ak yüzü, yıllarca ne düşündü, nelere üzüldü sorusunu akla getiriyordu.

O sabahtan başladı anlatmaya...Son kırk yılın en soğuk sonbaharı diye duyurmuştu televizyonlar ve radyolar. Çetin kışa hazırlanmak gerekti.

''Evladım, eve yakın bir bahçem var, kaç yıldır kirazı olmayan bir kiraz ağacım var büyükçe. Yıllarca gölgesinde dinlendik, meyvesini yedik, acımıza yandık o ağacın altında. Kıştan korktuk bu sene nenenle. Kar yağmadan keseyim eve getireyim, bahar ola hayrola, üşümeyelim kışın diye düşünmüştüm. Sabah çayını içtik, elime bir küçük balta aldım. Bahçeye vardım. Haaa, bahçenin çevresine duvar yapmıştım. Duvarın üzerine çıktım, gücüm yetmedi o sabah dalından başlayayım keseyim dedim. Son baltayı vurmamla, dal beni yere serdi, sıkıştım kaldım. Yoldan geçen bir çocuk sizi çağırdı, neye uğradığımı anlamadım evladım. Kalça kemiğim kırıkmış, öyle dedi Doktor oğlum, geçer değil mi? bana bakma da bizim ahretlik yalnız kalır, dayanamaz diye korkarım.''

''Geçer dedeciğim, merak etme. Ağrın var mı?''

''En kötüsü yürek acısı be kızım. Oğlum yaşasaydı senin gibi bir torunum olurdu belki de.''

''Oğluna ne oldu dede?''

''Yıllar oldu, şehit oldu. Ne oldu ne bitti demediler. Ağlayamadım bile nenen üzülmesin diye, bir senede ağardı saçlarım daha kırk iki yaşındayken. Ağlasak;''Vatana bir evladı çok mu gördün?'' diyecekler...Üzülmesek;''Evlat kıymeti bilmedi!'' diyecekler, şaştık kaldık. İlk günkü gibi yangınımız içimizde.''

''Başka çocuğun yok mu?''

''Olaydı keşke, ahretlik hasta, zayıf dedik, olmadı bir daha...''

''Üzülme!''

''O gün bugündür, günlük yaşadık hayatı nenenle. Başka çocukları sevdik, sokağın çocukları geldi bayramlarda el öpmeye, geçtik gittik anlayacağın. Bir de şu kış geçeydi.''

''Geçer geçer...''

''Geçer geçmesine de, bir nefeslik ömrümüz. Yaşamak çok zor be evladım, yaşarken özlemek, özleyip de görememek, zor iş anlayacağın. Kızım, göğsüm ağrıdı...''

''Doktor Beey!''

''Bir ampul adrenalin, digoxin hemen..''

''Şok hazırla!''

''Entübasyon tüpünü tak!'' ''Ambuyu al!''

Son nefes, son kalp atımı...

Hastaneye yetişmedi...Dedenin cenazesi evine gidince;

''Eh Bey! Aşkolsun sana, ben ne yapacağım şimdi? Ağladığımda susturdun, ağlamadın. Benden önce gittin değil mi Ahmet'e? Öyle olsun bakalım, az kaldı yetişirim size...''

Üç gün sonra, aynı evden bir cenaze daha, sessizce...
Old 28-10-2010, 13:37   #4
Nur Deniz

 
Varsayılan

Mektup

''Sevgilim;
Silikti rengim, mor, kırmızı, yeşil bile değildi. Her sabah ve her akşam yolumu yoluna değdirmek için bekledim. Bir başka bakış, bir başka söz aradım onca zaman. Kapı arkasına bedenini saklamış yaramaz çocuklar gibi gözetledim aylarca. Oysa sen yalnızca ''günaydın''ı günaydın demek için, ''iyi geceleri'' iyi geceler demek için diyordun.

Tam da pes edip, ellerimdekini bir yere atacakken farkettin. Güzeldi serzenişler, kelime oyunları, anlamamazlıktan gelmeler. Zaman kaybıydı diyemem, zamanımı doldurdun.

Etle tırnak arasına giren diken, küçük de olsa can yakar, kanatır, acıtır bilirsin.

Şimdi gözlerim kör, kulaklarım sağır...Uzun bir düşten uyanmış, griden başka renk bilmez durumdayım. Çok uyuyorum, binlerce düş, binlerce silik siluet belleğimde. İlk dokunuşu unutmuş, ilk gülüşü önemsemez bir ruh hali...

Kuşburnunu bilirsin, içine batar dikeni, dışı kırmızı, vitamin deposu, kendi içine batar acısı, ama şifası hep dışındadır. Çiçeği bile olur mevsimine göre. Galiba öyleyim. Bu soğuk kışı atlatacak cesarete sahip değilim.

Gövdem yıkılmış, dallarımda ara ara yeşil yapraklar, ne fayda? Sapı kırılmış ince bir kadehe ne doldurabilirsin ki? Ama kabahat bende, yazmalıydım üzerime ''Dikkat kırılır!'' diye...

Mevsim kışa dönerken, kurşun rengi yaşamıma dönmek, bu düşten uyanmanın vakti.

Yaşam enerjisi, beyin gücü safsatalarına kanmadan, aldanmadan daha fazla yeni bir yola çıkmak zamanı galiba.

Tereddütlü kelimelere bakma sen, anladım ben...

En iyi gidiş, kendi gidişidir insanın. Dönmeye utanır, devam etmek zorundadır. Ama bilirsin, idare edilmeyi idare edemem ben. Anlarım, kırılır, küser, incinirim.

Yap-bozlarla dolu bir heyecanın son parçası mı yerine oturan?

Uyandığında bil ki, pişman değilim.

Hoşçakal...''

Notu gördü, salondaki orta sehpanın üzerinde. Bir de komikçe çizilmiş dondurma külahı resmiyle birlikte.

''Oh!'' dedi...

Bu da böyle geçti. Zekiydi, farkındaydı.

''Bu kez uzun sürdü.'' dedi. Gülümsedi...
Old 06-11-2010, 23:44   #5
Nur Deniz

 
Varsayılan

Oyuncak

Kocaman kız olmuştu. Hatta hani derler ya ''kadın''. İşi gücü, çocuğu bile unutturamamıştı, eski evin çatısındaki oyuncak sandığını. Ailesinin yanına, baba evine her gittiğinde mutlaka çatıya çıkar, uzunca süre kalır, oyuncak sandığının tozunu alır, oradaki oyuncaklarla çocukluğunu yeniden yaşardı.

Plastik çay fincanı, kapağı farklı renkte tencere, gözünün biri kaybolmuş kahverengi ayı, elleri ve yüzü ahşap bebek, sarı simle kaplı aynası kırılmış ayna ve dişlerinin bazıları eksik tarak, parçaları kaybolmuş oyuncaklar...Kaybolan çocukluğu gibi.

Yaşı büyüdükçe, özenle sakladığını farketmişti. Bazı bebekleri sapasağlam dururken, daha eskileri zamana yenilmiş yorgun savaşçılar gibiydi; savaşmaktan yorulmuş savaşçılar...

Hiç bozmadı bu geleneği. En son oyuncağını 14 yaşında yatılı okula gitmeden önce koymuştu bu sandığa. Gururla yapmıştı bunu. Büyüdüğünü anlatmak ister gibi. İlkokul ve ortaokulda anılarını yazdığı anı defteri, kenarında küçük kilit olanlardan. Anahtarını kaybetmemek için sandığın içine çaktığı bir çiviye asar, gittiğinde oradan çıkarır ve kilitleyip yeniden aynı yerine sabitlerdi. Neyi koruyacaksa, azıcık çekmekle bile açılacak kilit? En güzel günlerini yazmıştı bu deftere, babasıyla yaşadığı kendilerine özel dünyasını. Küçük seyahatleri, başbaşa konuşmaları, babasının sohbet arasına sıkıştırdığı yaşama dair nasihatleri yazmıştı. Karne günlerinde kendisine alınan hediyeleri not etmişti.

Önce tozlarını temizler, sonra kapağını kaldırır sandığın, defterini açar, defterdekileri okumadan önce oyuncaklarla anılarını sağlamlaştırmak için, bütün oyuncakları yanyana sıralar, defteri okur , ahşap yüzlü bebeğini kucağına alır, ağlardı. Birkaç saatini bütün duygusallığıyla tozlu çatıda, güneş görmeyen ama görülebilecek bir aydınlıkta zamana yolculuk yapardı. Çocukluğuna ve babasına duyduğu özlemi biraz olsun gidermeye çalışırdı... Bunu her yaptığında geçmişe vefa, çalıntı anıları canlandırma gayreti ile sessiz çığlıklar atardı belki yaşama karşı...

Ne kadar pahalı olursa olsun, her yeri sağlam yepyeni oyuncaklar giremezdi, eksik oyuncaklarıyla O'nun arasına. Bir başka severdi onları.

Ama şimdi, oyun arkadaşları kalmamış, oyuncak alan babası ölmüş, en son da evlerinin çatısı oyuncak sandığıyla birlikte yanıp kül olmuştu.

Mutlu saatleri de alevlerle beraber yanıp gitmişti. Hiç oyuncağı olmayıp da başka çocukların ellerine bakan küçük kızlar gibi bir kenarda, tüten dumanları seyrederek ağladı. Çocukluğunun yasını tuttu. Anılarını yaşatmak için bir deftere gereksinimi olmadığını anladı.

Kırmızı-beyaz renkli, karpuz kollu, etekleri dantelli bir bayram elbisesi vardı. Beyaz kirazlı çoraplar, kırmızı pabuçlar alınmıştı. 8 yaşındaki bu halini düşünde gördü, uyandı. Gardrobunun kapaklarını açtı, beyaz dantelli gömleğini çıkardı, boynuna kırmızılı bir fular seçti. Siyah pileli eteğini de aldı.Bordo renki ayakkabı-çanta takımını ayırdı. Çocukluğunda olduğu gibi askılarıyla odasına astı.

Topuklu ayakkabı giyen büyümüş kız çocuğu bu bayrama hazırdı. Bayramın O'nun için hiç gelmeyeceğini bile bile...

01.09.2010
Old 06-09-2011, 17:48   #6
Av. Ezgi Olça

 
Varsayılan

Yazılarınızı takip ediyor ve beğeniyorum.Başarılarınızın devamını dilerim..
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Ahmet Ünal Çam- Öyküler ozanyazar Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. 30 15-03-2018 16:23
Mitolojik Öyküler-ıı canan ysr Site Lokali 18 30-09-2010 12:33
Yalnız Avukatın Yapabileceği İşler salimengin Meslektaşların Soruları 6 18-03-2008 14:36
Aile İçi Şiddet: Gülelim Mi, Ağlıyalım Mı Yalnız Olmadığımıza? Gemici Kadın Hakları Çalışma Grubu 1 09-03-2008 14:34


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07483411 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.