Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Tam Yargı Davasında Fazlaya İlişkin Hakların Saklı Tutulması

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 22-05-2007, 12:41   #1
urguya

 
Varsayılan Tam Yargı Davasında Fazlaya İlişkin Hakların Saklı Tutulması

Öncelikle tüm meslektaşlarıma mehaba. bir sorum olacak; iptal edilen idari işleme dayalı olarak tam yargı davası açmak istiyorum fakat müvekkiler daha önceden tam yargı davasını kendileri açmış olup dilekçe İYUK m3 ve m5 den reddedilmiştir. Söz konusu bu dilekçede tazminat miktarı 91000 ytl olmasına rağmen fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 12000 ytl miktarında davayı açmışlar.
1. yeni dilekçede 91000 ytl üzerinden dava açılabilir mi?
2. faizin başlangıç tarihi olarak tam yargı davasından önce açılmış olan iptal davasının açılma tarihi mi esas alınacak?( danıştay'ın bu yönde kararları mevcut)

şimdiden teşekkür ediyor saygılar sunuyorum.
Old 22-05-2007, 13:28   #2
cemile_ist

 
Varsayılan

idari yargılama usulünde, fazlaya ilişkin hakların saklı tutularak dava açılmasına imkan tanınmamaktadır. konuya ilişkin Danıştay 6. Dairesinin 11/05/2000 tarih ve 2000/2819 sayılı kararı aşağıdadır.
ALTINCI DAİRE 2000 2819 1999 2712 11/05/2000 KARAR METNİİDARİ YARGILAMA USULÜNDE İLGİLİLERİN FAZLAYA İLİŞKİN HAKLARINI SAKLI TUTARAK TAM YARGI DAVASI AÇABİLMELERİNE OLANAK TANINMADIĞI HK.<
Temyiz İsteminde Bulunan : 1-... Belediye Başkanlığı
Vekili : Av. ...
2-... Büyükşehir Belediye Başkanlığı
Vekili : Av. ....
Karşı Taraf : ....
Vekili : Av. ...
İstemin Özeti :...İdare Mahkemesinin ... günlü, ... sayılı kararının usul ve yasaya aykırı olduğu öne sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi Sedef Polat'ın Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi ile mahkeme kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Günay Erden'in Düşüncesi : Davacının, idari yargıda açtığı tam yargı davasında istemle sınırlı olarak tazminata hükmedilmesi ancak bilirkişi raporunda belirtilen zarar miktarının isteminden daha fazla olması nedeniyle, fazlaya ilişkin maddi haklarının tazminat olarak ödenmesi isteminin cevap verilmemek suretiyle zımnen reddine ilişkin işlemin iptali ile ... TL'sının yasal faiziyle birlikte ödenmesine dair İdare Mahkemesi kararının bozulması istenilmektedir.
İdari Yargılama Usulü Kanununda, ilgililerin fazlaya ilişkin maddi haklarının saklı tutarak tam yargı davası açabilecekleri yolunda bir hükme yer verilmediğinden adı geçenin 1993 yılında açtığı davada, bilirkişi raporunda belirtilen zarar miktarının bu davada hükmolunan tazminat miktarını aşan kısmının tazmini istemiyle yaptığı başvurusu üzerine açılan davanın bu nedenle reddi gerektiğinden temyiz isteminin kabulü ile Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:
Dava, davacının, ... İdare Mahkemesinin de fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak kaydıyla açtığı tazminat davasının ... günlü, ...sayılı karar ile istemle sınırlı olarak kabul edilerek tazminine karar verilen tazminat miktar ile bilirkişi raporunda tespit edilen zarar tutarı arasındaki ... lira farkın yapının yıkım tarihinden itibaren yürütülecek yasal faizi ile birlikte tazmini ve bu farkın ödenmesi istemiyle davalı idareye yapılan başvurunun cevap verilmemek suretiyle reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince; Mahkemenin E:1993/524 esas sayısına kayıtlı dosyasında, bilirkişilerce davacı zararının ... lira olduğunun tesbit edildiği, bilirkişi raporuna yapılan itirazların reddedildiği, mahkemenin ... günlü, ... sayılı kararı ile tazminat isteminin kabulüne karar verildiği, bu kararın Danıştay 6. Dairesinin 27.10.1998 günlü, E:1997/3029, K:1998/4924 sayılı kararı ile onandığından fazlaya ilişkin ... tazminat isteminin davalı idarece zımnen reddine ilişkin işlemin iptaline, tazminat isteminin kabulü il davanın açıldığı tarihten itibaren yasal faiziyle birlikte ödemesine karar verilmiş, karar davalı idareler vekillerince temyiz edilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden, ... İlçesi, ... Mahallesi, ... pafta, ... ada, ... parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan yapının yıktırılması nedeniyle davacı tarafından uğranıldığı öne sürülen ...-lira maddi, ...- lira manevi zararın en yüksek banka faiziyle tazmini istemiyle açtığı davada ... İdare Mahkemesinin ... günlü, ... sayılı kararı ile ...- lira için maddi tazminat isteminin kabulü il davacıya yasal faiziyle birlikte ödenmesine, fazlaya ilişkin maddi tazminat istemi ile manevi tazminat istemine yönelik olarak davanın reddine karar verildiği, bu kararın Danıştay 6. Dairesinin 27.10.1998 günlü, E:1997/3029, K:1998/4924 sayılı kararı ile onandığı, davacı tarafından anılan tazminat davası nedeniyle bilirkişi incelemesi sonucunda davacı zararının ....- lira olduğunun tesbit edildiği, daha önce fazlaya ilişkin haklarının saklı kalması koşuluyla tazminat davası açtığından bilirkişilerce saptanan maddi zarar ile mahkemece istemiyle sınırlı olarak kabul edilerek tazminine hükmedilen tazminat arasındaki farkın yıkım tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
İdari Yargılama Usulünde, ilgililerin fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak tam yargı davası açabilmelerine olanak tanınmamıştır.
Bu durumda, davacı tarafından daha önce açılan tazminata ilişkin davanın Mahkemenin ... gün ve ... sayılı kararıyla sonuçlandırıldığına göre, bu defa Mahkemece hükmolunan tazminat miktarını aşan kısmın tazmini istemiyle açılan davada süre aşımı bulunduğu açık olduğundan tazminata hükmedilmesine ilişkin Mahkeme kararında isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle ... İdare Mahkemesinin ... günlü, ... sayılı kararının BOZULMASINA, 11.5.2000 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 22-05-2007, 13:35   #3
muratsadioğlu

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşım,

Müvekkillerinizin açtığı dava,ya dilekçede bulunması gereken unsurların eksik olmasından (md.3),ya da aynı dilekçe ile açılamayacak davalar açıldığı için (md.5) red edilmiş görünüyor.
Davacının bu eksiklikleri tamamlamaktan öte,bir kakkı doğmamıştır.Hele ''müddeabihi'' yani davanızda para miktarını değiştirmeniz olanaksızdır.
Nasıl olsa ''fazlaya ilişkin istek hakkı'' saklı tutulmuştur.Sadece zaman kaybınız olur;o kadar.
Saygılar.
Old 22-05-2007, 13:39   #4
özspartaküs

 
Varsayılan

Öncelikle selamlar
Fazlaya dair haklarınızı saklı tutmuşsanız ek dava açarak kalan kısmı dava etmeniz mümkün. Ancak İdari eylem ve işlemlerden doğan zararın ödenmesi isteminin 2577 sayılı Yasanın 13. maddesinde öngörülen eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıllık süre içinde dava konusu edilmesi gerekir. Bu sürelere uymak koşuluyla ek dava açabileceğinizi düşünüyorum.
Old 22-05-2007, 14:33   #5
Av. Can DOĞANEL

 
Varsayılan

Sn. cemile_ist. tarafından sunulan karara rağmen, nasıl "Fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmuşsa mesele yok diyebiliyorsunuz?" Aşağıdaki kararda bu konunun çok güzel bir eleştirisi ve tartışması yer almakta olduğu halde maalesef azlık oyu kabul edilmemiş. Güncel içtihatlarda bir değişiklik var ve bizim haberimiz yok ise lütfen bizi aydınlatır mısınız? Bence eğer zamanaşımı gerçekleşmemişse başka bir dava açın. Dilekçe geri döndü ise karşı taraf henüz davadan haberdar değildir. Haberdar olmamaları için dua edin ve başka bir dava açın derim..


T.C. Danistay
10.Dairesi
Esas: 1995/6440
Karar: 1997/4796
Karar Tarihi: 24.11.1997
ÖZET: Dava tarihinden hüküm tarihine kadar geçecek sürede Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre tazmini istenilen zararın güncellenmesi mümkün değildir.
(2709 s. Anayasa. m. 125) (2577 s. İYUK. m. 3, 9, 13, 31)
İstemin Özeti: Davacıların, ... İli ... İlçesi ... Mevkiinde 23.06.1988 tarihinde oluşan toprak kayması sonucu murislerinin vefatı nedeniyle uğradıklarını ileri sürdükleri maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle açtıkları dava sonucunda Trabzon İdare Mahkemesince verilen 31.03.1995 tarih ve E: 1994/22, K: 1995/497 sayılı Kararın; davanın taraflarınca, temyiz incelenip bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti: Davalı, yerinde olmadığını ileri sürdüğü davacı tarafın temyiz isteminin reddi gerekeceğini savunmuş, davacı ise karşı taraf temyiz istemine savunma vermemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi G.O.`nun Düşüncesi: Davacılar murisinin vefatında idarenin hizmet kusuru mahkeme ve dairemiz kararlarıyla hükme bağlandığından, düşüncemizde davacıların dava ve temyiz aşamasındaki iddiaları irdelenecektir.
Davacılar, 16.01.1989 tarihinde açtıkları dava dilekçesinde toplam 94.874.158 TL. maddi zararın, hükme bağlanacağı tarihe kadar geçecek süredeki enflasyon nedeniyle uğradığı değer kaybı karşılanarak, karar tarihindeki gerçek tutarının tazminini istemişler; bu istemleri karşılanmaksızın davayı kabul eden mahkeme kararını da temyiz etmişlerdir.
Anayasanın 125. maddesi hükmü ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun usul hükümleri dışında, tam yargı davalarından tazminat davalarında uygulanacak bütün ilke ve esaslar idari yargı içtihatlarına bırakılmış, bu herhangi bir yasal düzenlemeye konu edilmemiştir. İdari yargı ise henüz idarenin tazminle sorumlu bulunduğu zararın gerçek miktarının tazmin edilebilmesine olanak sağlayacak içtihatlar geliştirememiştir. Bugün için, subjektif hak ihlallerinin giderilmesi yanında ve esas itibariyle idarenin hukuka uygunluğunu sağlamada en etkin yollardan birisi olarak görülen tazminat davalarında; uğradığı gerçek zararın hesaplanması ve sonuçta tazmin edilebilmesi sorumluluğu; sadece davacıya yüklenmiştir. Uzun yıllar devam eden yargılama sürecinde davada tazmini istenilen ve para olarak TL cinsinden ifade edilmesi zorunlu bulunan zarar tutarında enflasyon nedeniyle meydana gelen ve yasal faizle karşılanamayan değer kaybı da, hakkını aramasını maliyeti olarak davacının üzerinde bırakılmaktadır.
Sözü edilen sonuçları doğuran içtihatlar, 2577 sayılı Yasanın iki usul hükmüne dayandırılmaktadır. Bunlardan ilki, idari eylemlerden hakları ihlal edilenlerin açacağı tam yargı davalarındaki ön işlem başvurusu ve süre koşullarını düzenleyen 13. madde, diğeri de tam yargı davalarında uyuşmazlık konusu miktarın dava dilekçesinde gösterileceğine ilişkin 3. madde ( d ) fıkrasıdır.
13. madde uyarınca; idari eylemlerden hakları ihlal edilenler idari dava açmadan önce, bu eylemleri öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve herhalde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde hak ihlalinin giderilmesi için idareye başvuracaklar, bu başvurunun tamamen veya kısmen veya zımnen reddi üzerine altmış günlük dava süresi içinde tam yargı davası açacaklar; ayrıca görevsiz yargı yerinde açılan davanın görev yönünden reddi halinde de, 9/1. maddede gösterildiği usulde idari yargıda açılacak davalarda ön işlem başvurusu şartı aranmayacaktır.
Bir idari eylem, eylem anında zararlı sonucu doğurmayabileceği gibi, idari eylemle bu eylemin yol açtığı hak ihlali farklı tarihlerde öğrenilebilir. Dolayısıyla bir yıllık ön işlem başvurusu süresinin; idari eylemin zarara yol açtığı tarih ve/veya idari eylemle hak ihlali arasındaki sebep-sonuç ilişkisinin öğrenildiği tarihten itibaren başlatılması zorunludur. Ancak maddenin açık hükmü gereği, ön işlem başvurusu herhalde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde yapılmalıdır.
Yasanın 3/d maddesindeki, tam yargı davalarında uyuşmazlık konusu miktarın dava dilekçesinde gösterileceği hükmüne gelince;
Burada öncelikle belirtilmesinde fayda görülen husus, Danıştayın İçtihatların Birleştirilmesi Kararına da konu olan yerleşik içtihatlarında, idari işlemler nedeniyle uğranılan zararın dava tarihinde tam olarak bilinemeyeceğinin kabulü ve bu konuda miktar gösterme zorunluluğu aranmadığıdır. Nitekim, hukuka aykırı bir işlem nedeniyle kamu görevlilerinin parasal ve özlük haklarında oluşan ve tazmini gereken zarar miktarı dava dilekçelerinde gösterilmeyebilmekte ve hüküm de belirli olmayan ancak miktarı idarece hesaplanabilecek kıstalarla kurulabilmektedir.
Diğer taraftan, 2577 sayılı Yasanın 31. maddesiyle yollamada bulunulan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu`na göre, ancak çözümlenmesi teknik ve özel bilgiyi gerektiren konularda bilirkişilerin rey ve mütalaalarına başvurulabilecektir. Bu davada tazminin istenilen kalıcı malüliyet sonucu işgücü kaybı nedeniyle uğranılan zarar ve ekili mahsülün değerlendirilememesi sonucu uğranılan zarar gibi ölüm sonucu destekten yoksunluk nedeniyle uğranılan zarar ve burada birçok örneği sıralanabilecek zarar miktarlarının hesaplanabilmesi, bütün yargı yollarındaki içtihatlarla, hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi dışında özel ve teknik bilgiyi gerektirir nitelikte görülmekte ve uyuşmazlıklarda bilirkişi incelemesi yaptırılmaktadır. Gerek kusur ve/veya gerekse zarar miktarına ilişkin bilirkişi incelemeleriyle ulaşılan hukuki sonuçların, dava tarihinde davacı tarafından aynıyla bilinebilmesi yükümlülüğü ise; öncelikle yukarıda arzedilen yargılama gereklerine olmak üzere, başlıbaşına hukuka aykırı olacaktır. Hukuk davalarındaki içtihatlarla geliştirilen usulde, taraflar fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak suretiyle açtıkları tazminat davalarında yaptırılan bilirkişi incelemeleriyle tespit edilen zarar miktarının ilk dava dilekçesindeki istemlerini aşan tutarını, bir ek dava açarak davaya konu edebilmektedir. Ancak idari yargılamada bu usul, mevzuatta hiçbir engel olmamasına rağmen içtihatlarla geliştirilememiştir.
Oysa, şu ana kadar aktarılan hususların bir arada incelenmesinden de anlaşılacağı üzere:
İdari eylem ve bu eylemle hak ihlali arasındaki illiyet bağının öğrenildiği tarihte, hesaplanması özel ve teknik bilgiyi gerektiren zararın gerçek tutarının da öğrenilebilmesi çoğu kez olanaksızdır. Beş yıllık süreyle sınırlı olarak ön işlem başvurusu için yasada öngörülen süre ise; idari eylem ve illiyet bağı ile birlikte ve bunların yanında, uğranılan zarar miktarının da öğrenilmesi tarihinden itibaren başlatılacaktır. Bütün eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğu karine olan idareye gerek görürse uyuşmazlık çıkarabilme imkanı tanıyan ön işlem ise, niteliği itibariyle hukuk aleminde uyuşmazlık konusu zarar miktarını aşan sonuçlar doğuran irade beyanı olduğundan, zaten şu anda da idari yargı yerleri, tam yargı davasına konu edilebilecek zarar miktarını ön işlem başvurusundaki tutarla sınırlı algılamamaktadır. Dolayısıyla miktarla sınırlı olmaksızın, hak ihlalinin oluşmadığı ve bu ihlalin giderilmeyeceği yolundaki irade beyanı olan ön işlem tarihinden itibaren süresi içinde açılacak tam yargı davasına; yaptırılan bilirkişi incelemesiyle tesbit edilen zarar tutarının ilk dilekçedeki istemi aşan kısmı; eylem tarihinden itibaren 5 yıllık süreyle sınırlı olarak ve bilirkişi raporunun tebliğinden itibaren dava açma süresi içinde yeniden bir ön işleme gerek duyulmaksızın tazmini gereken ek zarar miktarı olarak, konu edilebilecktir. Bu şekilde, hem 13. madde hem de 3. maddede öngörülen koşullar; hukuka uygunluğun temini ve hukuka aykırı eylemle ihlal edilen hakkın gerçek tutarında bütünüyle giderilebilmesi amacına yönelik olarak, sağlanmış olacaktır.
Tam yargı davasına konu edilebilecek zarar miktarı bu şekilde tesbit edildikten sonra; idarenin tazmin sorumluluğunun bulunması halinde tazmini gereken, hüküm tarihindeki gerçek zarar miktarının tesbitindeki usul ve esasların da irdelenmesi gerekmektedir.
Uğranılan zararın ayni olarak giderilme olanağı bulunmayan tam yargı davalarında, tazmini istenilen zararın para olarak ve TL cinsinden ifade edilmesi zorunludur. Bu haliyle tazmini istenilen zarar ise, davaya konu edildiği tarihte uğranılan zarar miktarını ifade eder. Ülkemizde kronikleşen yüksek orandaki enflasyon, zarar tutarının davaya konu edildiği tarihle, yargılama süreci sonundaki hüküm tarihi arasında yasal faiziyle giderilemeyecek oranda değer kaybına neden olmaktadır. Dolayısıyla tazmini gereken zarar miktarı; zararın davaya konu edildiği tarihteki tutarının, tazmini gerekli görülen kısmının hüküm tarihindeki gerçek değeri karşılığıdır. Bunun tesbitinde ise, Devlet İstatistik Enstitüsünün toptan eşya fiyat endeksleri, objektif kıstas olarak alınmalıdır.
Diğer taraftan, dairemizin özellikle emekli aylıklarındaki ek gösterge farklarına yasal faiz ödenmesine ilişkin uyuşmazlıklarda dava süresi bakımından irdelenen ve istikrar kazanan kararlarında, yasal faiz; temerrüt faizi olarak görülmemiş ve ödenmesi gereken tutarın geç ödenmesi nedeniyle uğranılan zarar kalemi olarak nitelendirilmiştir.
Sonuçta, davacıların dava tarihindeki istemleri asılmaksızın ve bu tutarın gerçek karşılığına yasal faiziyle birlikte hükmedilmesi gerekirken; aradan yaklaşık 6 yıl geçtikten sonra ve dava tarihindeki istemi karşılamaktan uzak miktarı yargı yerinin istemle bağlı olduğundan bahisle, hükme bağlanan mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı M.İ.D.`nin Düşüncesi: Taraflarca ileri sürülen temyiz nedenleri, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1 numaralı bendinde öngörülen nedenlerden hiçbirisine girmediğinden, taraflarca vaki temyiz isteğinin reddi ile hukuka ve usul hükümlerine uygun bulunan, idare mahkemesi kararının onanması gerekeceği düşünülmektedir.
Türk milleti adına hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği düşünüldü: Davalının duruşma istemi 2577 sayılı Yasanın 17/2. maddesi uyarınca yanında görülmeyerek işin esasına geçildi.
Dava, ... İli ... İlçesi ... Mevkinde 23.06.1988 tarihinde meydana gelen toprak kayması sırasında murisleri vefat eden davacıların, destekten yoksunluk nedeniyle uğradıklarını ileri sürdükleri toplam 94.874.158 TL maddi ve 10.000.000 TL manevi zararın, karar tarihine kadar geçecek sürede Devlet İstatistik Enstitüsünce belirlenecek toptan eşya fiyat artışlarına göre bulunacak gerçek değerinin yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.
Trabzon İdare Mahkemesi; kamu idarelerinin yapmakla yükümlü bulundukları kamu hizmetlerini gereği gibi ifa etmekle beraber bu hizmetin işleyişini sürekli olarak kontrol etmek ve hizmetin yürütülmesi sırasında gerekli önlemleri almakla yükümlü oldukları idarelerin bu yükümlülüğü yerine getirmemek suretiyle hizmetin kötü veya geç işlemesi, gereği gibi işlememesi ve bu yüzden bir zarar verilmiş olması, halinde idareye meydana gelen zararları tazmin sorumluluğu yükleyeceği, dava dosyasındaki bilgi ve belgeler ile bilişkişi raporunun incelenmesinden, davalı idarenin karayolunu geçirdiği yerin heyelan bölgesi olduğunu bilerek bu yolu hizmete açtığı, açılışından itibaren karayolunun alt kısmında taşınmazları bulunan ilgililerce sürekli olarak davalı idareye yapılan uyarılarda heyelan tehlikesinin olabileceğinin bildirildiği, dava konusu olaydan önce üç yılı aşkın bir süreden beri kitle hareketlerinin başladığı, ancak yolun yeterli önlem alınıp, yol gvenliği sağlanmadan trafiğe açık tutulduğunun anlaşıldığı, aynı güzergahta daha az riski ancak heyelan bölgesi olması nedeniyle olağan teknik olanaklardan farklı bir özellikte yol yapmanın maliyet unsuru nedeniyle gerçekleştirilmemiş olmasının olayda idarenin sorumluluğunu ortadan kaldıracak bir neden olarak kabul edilemeyeceği, davacının uğradığı zararın, ruhsatsız kahvehanenin çalışmasını engellemek için üstüne düşen denetim görevini yerine getirmediği anlaşılan ve bu nedenle açık hizmet kusuru bulunan davalı idarece tazmini gerektiği gerekçesiyle, davacıların hakettiği destekten yoksun kalma tazminatının tesbiti amacıyla mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda destekten yoksun kalma tazminatı davacılardan ölenin eşi ve oğlu için ayrı ayrı olmak üzere ve istemi aşar miktarda belirlendiğinden, istemle sınırlı olarak toplam 94.874.158 TL maddi zararın ön işlem başvurusunun reddi tarihinden itibaren uygulanacak yasal faiziyle birlikte ve yine istemle sınırlı olarak takdir ettiği 10.000.000 TL manevi zararın tazminine hükmetmiştir.
Davalı, hizmet kusurunun tesbiti konusunda eksik incelemeye dayalı olduğu, kahvehanenin işletilmesinden kendilerinin sorumlu tutulamayacakları, olayın tabii afet sonusu meydana geldiği, idarenin tabii afet olan heyelana engel olmasının sözkonusu olamayacağı, idarenin yolcuların yolun 5 m. aşağısındaki kahvehaneye girmesini engelleyecek kolluk yetkisi olmadığı, destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanmasının hatalı olduğu, hükmedilen tazminatın yüksek olduğu savlarıyla; davacılar ise, mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesiyle inceleme tarihindeki maddi zararlarının 1.165.744.444 TL olarak tesbit edildiği, tazmini istenilen zararın yaşanan yüksek enflasyona rağmen güncellenmemesinin hukuka aykırı olduğu savlarıyla; anılan mahkeme kararının temyizen incelenip bozulmasını istemektedirler.
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 3622 sayılı Yasayla değişik 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı halinde mümkündür.
Temyizen incelenen ve yukarıda özetlenen gerekçelere dayalı olarak verilen Trabzon İdare Mahkemesinin 31.03.1995 tarih E: 1994/22, K: 1995/497 sayılı kararı, usul ve hukuka uygun olup, bozma nedeni bulunmadığı anlaşıldığından, temyiz isteminin reddine ve anılan kararın ONANMASINA, 24.11.1997 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
AZLIK OYU
23.06.1988 tarihinde ... İli ... İlçesi ... Mevkiinde meydana gelen toprak kayması sonucu davacılar murisinin vefatı olayında idarenin hizmet kusuruna dayalı olarak tazmin sorumluluğu bulunduğundan davalı idarenin temyiz isteminin reddi gerekmektedir.
Ancak, davacılar tazminini istedikleri maddi zararların dava tarihindeki zararlarını ifade ettiğinden bahisle, bu tutarın karar tarihindeki reel karşılığının Devlet İstatistik Enstitüsünce belirlenecek toplam eşya fiyat artışlarına göre hesaplanarak tazmin edilmesini istemişler, bu istemleri mahkemece kabul edilmediğinden, davanın kabulü yolundaki mahkeme kararını temyiz etmişlerdir.
Tazminat davalarında, mal varlığında meydana gelen eksilme veya çoğalma olanağından yoksunluk olarak ifade edilen maddi zarar, önce davacı tarafından tanımlanmaktadır. Adli yargıda olduğu gibi, idari yargıdada, yargılama usulünde yer alan kural uyarınca, tazminat davası açan ilgililerin, maddi zararlarını tanımlayıp tazminini istedikleri tutarı dava dilekçelerinde göstermeleri gerekmektedir. Ayrıca bir zararın aynen telafisi ve eski halin iadesi yolları bulunmayan idari yargıda açılan tazminat davasında zararın para olarak Türk Lirası cinsinden tanımlanması da zorunludur. Dolayısıyla idari yargıda dava açan ilgili, tazminini istediği zararı Türk Lirası olarak belirleyip dava dilekçesinde gösterecektir. Ancak zararını Türk Lirası olarak hesaplamak zorunda kalan ilgilinin, Türk Lirasının değerinde argı yerinde karar verilinceye kadar geçen süre içinde ortaya çıkan eksilmenin giderilmesine de engel bulunmamaktadır. Zira kişinin istemi, dava tarihindeki zararının Türk Lirası karşılığını ifade etmektedir. Bu istemin karar tarihindeki reel değerinin tazmin edilebilmesi için ayrıca bir yasal dayanak aranmasına gerek yoktur. Anılan istemlerin, hakkaniyet ve nasafet ilkeleri çerçevesinde yargı yerinde değerlendirilmesi gerekir.
İdari yargıda, tam yargı davası kapsamına giren, idare hukukuna özgü tazmin telafi ve geri alma davalarından oluşan tazminat davalarının, idari faaliyetlerin hukuka uygunluk denetiminde vazgeçilmeyecek nitelikte bulunduğu açıktır. İlgililerin subjektij hukuki durumlarında ortaya çıkan hak ihlallerinin giderilmesini amaçlayan tazminat davaları idarenin hukuk kuralları içinde kalmasını sağlayan etkin denetim ve yaptırım aracıdır. Ancak tazminat davalarının yargı denetimiyle amaçlanan sonuçları doğurabilmesi ilgilinin subjektif hukuki durumlarında ortaya çıkan hak ihlallerinin tam olarak giderilebilmesi gerçek zararın gerçekçi biçimde tazminiyle mümkündür.
Ülkemizde yaşanan enflasyon olgusu toplum yaşamının her kesimini etkilemektedir. Çalışanların aylık ve ücretleri enflasyona göre belirlenmeye çalışılmakta; özel hukukta ve gerekse kamu hukukunda enflasyon olgusu dikkate alınarak düzenlemeler yapılmaktadır. Kronikleşip, kurumlaşan enflasyon olgusunun, idare hukukunda da dikkate alınması zorunludur. Enflasyon olgusu gözardı edilip, gerçek yaşamın gerisinde kalınarak yapılan idari yargı denetiminin etkinliğinden yaptırım gücünden sözetmeye olanak görülmemektedir.
Öte yandan, paranın elde bulundurulması nedeniyle yoksun kalınan geliri karşılama amacıyla 3095 sayılı Yasayla düzenlenen yasal faiz uygulanması da, gerek niteliği, gerekse miktarı itibariyle Türk lirasında enflasyon nedeniyle oluşan değer kayıbını karşılamamaktadır.
Anayasanın 125 nci maddesinde yer alan "idare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür" kuralından hareketle, idari mevzuat değerlendirilip içtihatla belirlenen sorumluluk ilkelerine göre karara bağlanan idari yargıdaki tazminat davalarında da, enflasyon olgusu değerlendirip, gerçek zararın tazmini yoluna gidilmelidir. Davanın açıldığı tarihle davanın karara bağlandığı tarih arasında Türk lirasında meydana gelen değer kaybının davacı üzerinde bırakılması, hakkaniyet ve nasafet ilkeleriyle bağdaştırılamaz.
Açıkladığım nedenlerle, davacının dava tarihinde Türk Lirası cinsinden ifade ettiği maddi zararının, istemle bağlı kalınmak suretiyle karar tarihindeki gerçek tutarının Devlet İstatistik Enstitüsünce belirlenen toplam eşya fiyat endekslerine göre hesaplanarak tazminine hükmedilmesi gerektiğinden, bu durum gözönünde bulundurulmadan verilen mahkeme kararı bozulmak üzere davacının temyiz isteminin kabulü gerekeceği oyu ile aksi yöndeki çoğunluk kararına katılmıyorum.

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
**************************************
Old 22-05-2007, 15:34   #6
muratsadioğlu

 
Varsayılan

Üstadım,

Ben mesajımı yazmakta iken,arkadaşımız Karar örneğini vermiş.İnceleyemedim.
Verilen karar örneklerinin biri 7,diğeri 10 yıllık kararlar.Üstelik birine karşı,bizzat karar organında muhalefet var.
Bir Avukat olarak karardaki muhalefet reyinde olamaz mıyız?.7 ila 10 yıllık kararları takip eden yıllara ait değişik kararlar varmı-şu an ofis dışında olduğumdan-birşey söylemem olanaksız.
Her dava'nın,koşulları içinde tartışılması gerektiğini düşünürsek ortada heyecanlanacak bir durum yok.
Saygılar..
Old 22-05-2007, 15:44   #7
halit pamuk

 
Varsayılan

Sayın Doğanel'e aynen katılıyorum.

1. Tam Yargı davalarında fazlaya ilişikin hakların saklı tutulmasının bir anlamı yoktur, özellikle zaraR miktarının belli ya da belirlenebilir olduğu durumlarda. Zarar belirlenemiyecek durumlarda tartışmak mümkün ama zarar belli ise, dava açma süresi geçirilmişse fazlaya ilişkin hakları saklı tutmanın hiçbir anlamı yok, çünkü; dava açma süresi geçiyor.Yani açılcak dava süre yönünden reddedilecektir.

Bu nedenle, Sayın Doğanel'e katılıyorum.

2. Kanaatimce faiz,iptal davası açma tarihinden başlatılmalıdır.8 yıllık bir içtihat olsa da burada yayınlıyorum:

T.C.

DANIŞTAY

5. DAİRE

E. 1999/2323

K. 2002/366

T. 31.1.2002

• İPTAL DAVASI KAZANILDIKTAN SONRA AÇILAN TAM YARGI DAVASINDA İSTENEN TAZMİNAT MİKTARI ( Faiz Başlangıcı - Anaokulu Öğretmeniyken Kütüphanede Görevlendirilen Davacının İşlemi İptal Ettirmesi )

• TAM YARGI DAVASININ İPTAL DAVASI KAZANILDIKTAN SONRA AÇILMASI ( Hükmedilecek Tazminata İptal Davasının Açıldığı Tarihten İtibaren Faiz İşletileceği - Anaokulu Öğretmeniyken Kütüphanede Görevlendirilen Davacının İşlemi İptal Ettirmesi )

• FAİZ BAŞLANGICI ( Anaokulu Öğretmeniyken Kütüphanede Görevlendirilen Davacının İptal Davası Açarak İşlemi İptal Ettirmesinde Sonra Açtığı Tam Yargı Davasına Konu Tazminat )

• ANAOKULU ÖĞRETMENİYKEN KÜTÜPHANEDE GÖREVLENDİRİLEN DAVACININ İPTAL DAVASI AÇARAK İŞLEMİ İPTAL ETTİRMESİ ( Tam Yargı Davasında Faize İptal Davasının Açıldığı Tarihten İtibaren Hükmedilmesi Gereği )




ÖZET : İptal ve tam yargı davasının birlikte açılması ve tazmini istenen maddi zararlar için yasal faiz istenmesi durumunda, hükmedilecek maddi tazminat için davanın ( birlikte açılan iptal ve tam yargı davasının ) açıldığı tarihten ( varsa, bu davaya konu olan başvuru tarihinden ) başlayarak faiz yürütülmesi gerekmekte olup; ilgililerin iptal davasının sonuçlanması üzerine usulüne uygun olarak tam yargı davası açmaları durumunda ise, hükmedilecek maddi tazminat için yürütülecek faizin başlangıç tarihinin, iptal davasının açıldığı tarih ( varsa bu davaya konu olan başvuru tarihi ) olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Davacı, ilk önce iptal davası açarak bu davanın iptal kararıyla sonuçlanması üzerine süresi içinde açtığı tam yargı davasında yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle birlikte tazminini istediğine göre, iptal davasının açıldığı tarihten başlayarak yasal faize hükmedilmesi gerekmekte olup; iptal edilen işlemin kurulduğu tarihin İdare Mahkemesince yasal faizin başlangıç tarihi olarak alınmasında hukuki isabet görülmemiştir.
İstemin Özeti : ... İdare Mahkemesinin ... günlü, ... sayılı kararının dilekçede yazılı nedenlerle temyizen incelenerek bozulması isteminden ibarettir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi Asiye Değirmenci'nin Düşüncesi : İdare Mahkemesince verilen karar ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup, bozulmasını gerektirecek bir neden de bulunmadığından, anılan kararın onanması gerektiği düşünülmüştür.
Danıştay Savcısı Günay Erden'in Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1.fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp idare mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddiyle idare mahkemesi kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Beşinci Dairesince işin gereği düşünüldü:


KARAR : Davacı, yargı kararı ile iptal edilen naklen atama işlemi nedeniyle uğradığı ... liranın yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle dava açmıştır.
... İdare Mahkemesinin ... günlü, ... sayılı kararıyla; Anayasanın 125. maddesinde idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlü olduğunun hükme bağlandığı; dosyanın incelenmesinden, ... Üniversitesi Eğitim Fakültesi Uygulamalı Anaokulu öğretmeni olan davacının, kütüphanede görevlendirilmesine ilişkin 23.5.1996 günlü, 1268 sayılı işlemin aynı Mahkemenin 20.3.1997 günlü, E:1996/652, K:1997/470 sayılı kararıyla iptal edildiği; idarece 28.5.1997 günlü işlemle tekrar Fakültenin Coğrafya Tarih Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi bölümlerinde görevlendirildiği, bu iptal kararına dayalı olarak yoksun kaldığı zorunlu ek ders ücretlerinin tazmini istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmış olup, Mahkeme kararıyla iptal edilen işlem nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının tazmini gerektiği gerekçesiyle davacının anaokulu öğretmenliği görevinden alındığı 23.5.1996 tarihi ile, Mahkemelerince verilen 20.3.1997 tarihli iptal kararından sonra tekrar görevlendirildiği 28.5.1997 tarihleri arasında yoksun kaldığı 45.724.000.-liranın, 27.5.1996 tarihinden başlayarak yürütülecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine hükmedilmiştir.
Davalı idare, davacının 15.8.1997 tarihinden başlayarak Uygulamalı Anaokulu öğretmenliği görevine tekrar başladığını, görevlendirmede kadrolu nakil sözkonusu olmadığından maddi kaybı bulunmadığını ileri sürmekte ve İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
İdare ve Vergi Mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkün olup, davalı idare tarafından ileri sürülen hususlar İdare Mahkemesi kararının ...- liranın davacıya ödenmesine hükmedilmesine ilişkin kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
Davanın yasal faiz istemiyle ilgili kısmına gelince;
Dairemizin yerleşik içtihatlarında, iptal ve tam yargı davasının birlikte açılması ve tazmini istenen maddi zararlar için yasal faiz istenmesi durumunda, hükmedilecek maddi tazminat için davanın ( birlikte açılan iptal ve tam yargı davasının ) açıldığı tarihten ( varsa, bu davaya konu olan başvuru tarihinden ) başlayarak faiz yürütülmesi gerektiği vurgulanmakta olup; ilgililerin iptal davasının sonuçlanması üzerine usulüne uygun olarak tam yargı davası açmaları durumunda ise, hükmedilecek maddi tazminat için yürütülecek faizin başlangıç tarihinin, iptal davasının açıldığı tarih ( varsa bu davaya konu olan başvuru tarihi ) olarak kabul edilmesi gerekmektedir.
Davacı, ilk önce iptal davası açarak bu davanın iptal kararıyla sonuçlanması üzerine süresi içinde açtığı tam yargı davasında yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle birlikte tazminini istediğine göre, yukarıda yer alan açıklamalar karşısında, iptal davasının açıldığı 30.5.1996 tarihinden başlayarak yasal faize hükmedilmesi gerekmekte olup; görevlendirme işleminin kurulduğu 23.5.1996 tarihinin İdare Mahkemesince yasal faizin başlangıç tarihi olarak alınmasında hukuki isabet görülmemiştir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, ... İdare Mahkemesinin ... günlü, ... sayılı kararının maddi tazminat talebinin kabulüne ilişkin kısmı için davalı idarenin temyiz isteminin reddi ile onanmasına, kararın yasal faizin başlangıç tarihine ilişkin kısmının ise davalı idarenin temyiz isteminin kabulü ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1/b. fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar gözetilerek faizin başlangıç tarihi hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adıgeçen Mahkemeye gönderilmesine 31.1.2002 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Old 22-05-2007, 16:41   #8
muratsadioğlu

 
Varsayılan Yasa mı Adalet mi?..

Temel olan hangisi?

Çağdaş hukukta,her olayın,her hukuki istemin daha önceden öngörülerek yasal bir hükme bağlanmasına olanak yok.Yanlış hatırlamıyorsam,kazüistik*ilkel hukuk döneminin yöntemidir o..Binlerce,onbinlerce olaya bir o kadar yasa maddesi..
Günümüz hukukunun en belirgin özelliği,''gelişim,değişim,daha iyiyi arayış ve çağdaşlaşma''ya açık oluşudur.
Yüce Mahkeme,''İYUK'da hakkın saklı tutulabileceğine ilişkin hüküm yok''buyurmakta.Önce aynı Dairenin Tetkik Hakimi,sonra azlık,vatandaşın yararını koruyan aksi görüşte..
Çünkü diyorlar,gerçek zararın saptanması hakimlik yetki ve yeteneğini aşar;bilirkişinin işidir o..Ve zaman alır.
Öte yandan,özel hukukta,kişiler arası ilişkilerde,borç ilişkilerinde,ticari ilişkilerde saklı tutma hakkı nasıl uygulanabiliyor;orada başka hukuk sistemi mi geçerli?..

Kararların yasalara uygunluğundan çok adil oluşu önemli.
Çünkü,mülkün temeli yasalar değil,adalettir.Yasalar mülkün temeli olsaydı,Anayasası kafaya estikçe değişen,ihlal edilen ülkemizde mülk kalmazdı.
Adil olmayan herşeye karşı çıkmak,hukukçunun öncelikli görevidir.
Saygılarımla.


*Ayrıntılı,olaysal..
Old 22-05-2007, 18:51   #9
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Can DOĞANEL
Dilekçe geri döndü ise karşı taraf henüz davadan haberdar değildir. Haberdar olmamaları için dua edin ve başka bir dava açın derim..



Sayın Doğanel,

Dilekçenin reddinden itibaren 30 gün içinde eksiklikler tamamlanmazsa, dava zamanaşımından red edilmeyecek midir? Bu halde açılacak ikinci davanın akibeti ne olacaktır?

Saygılarımla
Old 22-05-2007, 22:20   #10
Av. Can DOĞANEL

 
Varsayılan

Zamanaşımı geçmemişse demiştim. Davadan karşı taraf haberdar olmayacağı için derdestlik itirazı da söz konusu olmayacaktır. (Diye düşünmüştüm..) Yani dilekçedeki eksiklik bu yönden bir şans doğurabilir. Hala olabilir gibi geliyor ama ne gerekçeyle karşı çıktığınızı söylerseniz tartışalım. Bir de idare mahkemesinin aynı dairesine düşer mi acaba.. Gerçi düşse de resen derdestlik durumunu gözetemezler herhalde.. Sesli düşünüyorum aslında.. Ne dersiniz?
Old 23-05-2007, 12:07   #11
AV.ELİF GÖKDEMİR

 
Varsayılan

Bence dilekçe usulden reddedildiği için ortada açılmış bir dava yok. derdestlık durumu da söz konusu değil.bu nedenle yeni dilekçede tazminat miktarını 91000ytl üzerinden isteyebilir.
Old 23-05-2007, 13:13   #12
muratsadioğlu

 
Varsayılan Alıntı'yı sonunda öğrettiniz..

Alıntı:
Buna göre uzun uzun Yargıtay kararlarını da bodoslama ekliyordum. Bundan sonra yalnızca ilgili kısmı aktarmayı düşünüyorum.


Sevgili Can Arkadaşım,

Bana yukarıda ilettiğiniz karar ''bodoslama'' değil de ''kararın ilgili kısmı'' mı oluyor?..
Saygılar..Selamlar




(Bana alıntıyı öğretir misiniz?.Alın size alıntı)
Old 23-05-2007, 23:11   #13
Av. Can DOĞANEL

 
Varsayılan

Arşivcilik ha..
Vallahi o zamanlar sade bir üyeydim ve çok daha aktiftim. Günde 10-15 karar eklediğim olurdu.. Arşivlere dalarsanız. Çok hararetli tartışmalar izleyebilirsiniz. Nerde o günler yaşlandık artık.. Ayrıca bu karar bölünemeyecek kadar güzeldi. Özellikle karşı oy bölümü...
Old 24-05-2007, 03:37   #14
muratsadioğlu

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Can Doğanel
Ayrıca bu karar bölünemeyecek kadar güzeldi. Özellikle karşı oy bölümü...


Selam,

Bu yaşlanmış haliniz mi?.Maşallahınız var.Karşı oyu ben de sevmiştim..Nedense?..
Bir arkadaşımızın deyimi ile,biz zaten''Bilgisayar kullanma özürlüsü''yüz.Size yetişmek ne mümkün.
İnanın THS ile tanışıncaya kadar bilgisayar,sadece haberalma,mevzuat izleme ve daktilo idi.Aranızda olmaktan mutluyum.
Saygılar.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Fazlaya Dair Hakların Saklı Tutulmaması Kamaz Meslektaşların Soruları 20 29-08-2011 08:34
Tam Ay Tutulması libra Site Lokali 5 05-03-2007 15:30
Islah Yolu İle Fazlaya İlİŞkİn Haklarin Sakli Tutulmasi İlerİ SÜrÜlebİlİr Mİ? Hoca Meslektaşların Soruları 8 23-02-2007 19:53
Sosyal hakların hesaplanması... Nusret Meslektaşların Soruları 2 09-01-2007 15:04


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05155110 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.