Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

6217 sayılı yasa ile değişik İ.İ.K. 354/son madde hükmü Anayasa'ya aykırı değil mi ?

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 04-06-2011, 10:02   #1
Av.Fatih ALINCA

 
Varsayılan 6217 sayılı yasa ile değişik İ.İ.K. 354/son madde hükmü Anayasa'ya aykırı değil mi ?

6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına dair Kanunun 6.maddesiyle 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 354. maddesine eklenen "nafaka alacaklarına ilişkin takipler hariç, alacak miktarı Asgari Ücret Tespit Komisyonu tarafından her yıl belirlenen aylık en yüksek brüt asgari ücret tutarının altında kalan takiplerde bu Kanunda öngörülen disiplin ve tazyik hapsi uygulanamaz." hükmünün Anayasa'ya aykırılığı sorunu hakkında aşağıda sunduğum görüşün tartışılmasından mutlu olacağım.
Söz konusu yasa değişikliği ile suçun cezalandırılabilme şartı olarak idarenin her yıl belirleyeceği brüt asgari ücret tutarına yollama yapılmıştır.Bu düzenleme suçun unsurunu belirleme ve her yıl değiştirme konusunda idareye verdiği yetki nedeniyle Anayasa’nın 2, 6, 7, 10, 13 ve 38.maddelerine aykırıdır.
Anayasa’nın 38.maddesinde suçların “kanun” ile yaratılacağı açıklanmıştır.Bu maddede geçen kanun deyimini maddi, şekli ve organik anlamda kanun olarak anlamak gerekir.
Anayasa’nın 13.maddesi gereği temek hak ve hürriyetler ancak kanunla kısıtlanabilir.Suç yaratılması da neticede hak ve hürriyetlerin sınırlanmasını ifade ettiğine göre, suçların ancak kanunla konulabileceği ve idari kararlar, tüzükler ve yönetmeliklerle söz konusu sınırlamanın gerçekleştirilemeyeceği açıktır.Böylece 13. maddede ifadesini bulan prensibi 38. madde tamamlamış olur ve bu maddenin 13. maddenin istisnasını teşkil etmek üzere konulduğunu gösteren herhangi bir işaret de yoktur.
Anayasa’nın 7. maddesi idareye suç yaratılması hususunda vekalet verilebilmesini yasaklayan açık bir hüküm getirmektedir.Kanunla düzenlenmesi gereken hususlarda, düzenleme yetkisi devredilmişse, yasa yetkisi devredilmiş demektir.
Kaldı ki Anayasa’nın 6. maddesi şöyle demektedir; “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa’dan almayan bir Devlet yetkisini kullanamaz” Suç yaratmanın bir “Devlet yetkisi” olduğu şüphesiz olduğuna göre, yürütme organının bu yetkiyi kullanabilmesi için, her hangi bir kanun değil, fakat bizzat Anayasa’nın bu organa açık bir yetki vermiş olması gerekir.
Söz konusu düzenleme Anayasa’nın 10.maddesinde ifadesini bulan “kanun önünde eşitlik” ilkesini ihlal eden sonuçlar doğurabilecektir.Şöyle ki; bilindiği üzere Anayasa’nın 38 ve 5237 sayılı Yasa’nın 7. maddeleri gereği suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanundan hangisi sanığın lehine ise o kanun uygulanır ve infaz olunur.Bu bakımdan kanunlarla düzenleyici işlemler arasında bir fark bulunmamaktadır.Zira düzenleyici işlemleri suç yaratmak açısından kanunlarla eşit tutmak, buna karşılık lehe hükmün geçmişe yürürlü olarak uygulaması açısından bu işlemlerin kanun niteliğinde olmadığını ve bu nevi uygulamanın münhasıran kanunlara ilişkin bulunduğunu ileri sürmek izahı imkansız bir çelişki olur.Sonuç olarak 2004 sayılı Yasanın değişik 354/ son maddesi uyarınca her asgari ücret değişikliğinde mevcut hukuki durum değişiklik arz edecektir.Örnek vermek gerekirse; aynı tarihte ve aynı miktar üzerinden ödeme taahhüdünde bulunup aynı tarihli ödeme taahhüdünü ihlal eden borçlulardan biri hakkındaki yargılamanın asgari ücret değişikliğinden önce sonuçlanarak borçlunun cezalandırılması, diğerine ait yargılama devam ederken asgari ücretin değişmesi nedeniyle onun cezalandırılmaması mümkün olabilecektir.Yine aynı miktar üzerinden ödeme taahhüdünde bulunup cezalandırılan borçlulardan birine ait cezanın asgari ücret değişikliğinden önce infaz edilmesi diğerinin infazının gecikmesi ile asgari ücret değişikliği sonrası cezasının kaldırılması mümkün olabilecektir.
Bilindiği üzere suç teorisinde kanunilik ilkesi kişinin önceden hangi hareketin suç teşkil ettiğini bilmesi, tutumunu ve davranışlarını buna göre güvenle düzene sokabilmesini amaçlar.Hukuk devletinin hukuki güvenlik temeline dayanması suç ve cezanın kanunla düzenlenmesini zorunlu kılmaktadır.Ancak söz konusu düzenleme sonrası taraflar yükümlenilen edimlerin suç teşkil edip etmeyeceğini önceden bilemeyecekleri gibi İ.İ.K. uyarınca disiplin veya tazyik hapsi ile cezalandırılan bir sanık hakkında verilen kararın her asgari ücret değişikliğinde tekrar değerlendirmeye alınması, oluşabilecek lehe durumdan sanığın faydalandırılması gerekecektir.Bu durumun hukuk devleti ile amaçlanan hukuk güvenliğine aykırı olduğu açıktır.
Old 05-06-2011, 01:03   #2
BALDIRAN

 
Varsayılan

Değerli meslektaşım.Değerlendirmelerinize tamamen katılıyorum. Bu yasa cezaların kanuniliği ilkesine aykırı olduğu gibi, hukuk düzenini karmaşaya sürükleyecek, yargılamayı uzatanlara cezalandırılmama gibi bir avantaj yaratacak gibi görünüyor. Borcu ödetme konusundaki tek yaptırımın da kalkmış olması cabası.
Old 05-06-2011, 22:56   #3
AV.SERTANn

 
Varsayılan

Alıntı:
Örnek vermek gerekirse; aynı tarihte ve aynı miktar üzerinden ödeme taahhüdünde bulunup aynı tarihli ödeme taahhüdünü ihlal eden borçlulardan biri hakkındaki yargılamanın asgari ücret değişikliğinden önce sonuçlanarak borçlunun cezalandırılması, diğerine ait yargılama devam ederken asgari ücretin değişmesi nedeniyle onun cezalandırılmaması mümkün olabilecektir.Yine aynı miktar üzerinden ödeme taahhüdünde bulunup cezalandırılan borçlulardan birine ait cezanın asgari ücret değişikliğinden önce infaz edilmesi diğerinin infazının gecikmesi ile asgari ücret değişikliği sonrası cezasının kaldırılması mümkün olabilecektir.

Cezalandırmada taahhüdün ihlal edilerek suçun işlendiği tarihteki asgari ücret baz alınmayacak mı?
Old 05-06-2011, 23:20   #4
BALDIRAN

 
Varsayılan

ceza hukukunun genel ilkesi olan sanık lehine hareket etme ve lehe olan yasayı/düzenlemeyi uyulama ilkesi gereği, sanık lehine olan sonraki asgari ücret de esas alınabilir. Ki doğru olan da budur bence. Ama bu halde de meslektaşımın bel,rttiği gibi, suç yaratma yetkisi tamamen yürütmeye bırakılmış olacaktır.Saygılar
Old 06-06-2011, 01:55   #5
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Varsayılan

YARGI KARARLARI
ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARI
Resmi Gazete: 12.10.00 Perşembe Sayı: 24198 (Asıl)

213 Sayılı Vergi Usul Kanunu İle İlgili
Esas Sayısı : 1999/10 Karar Sayısı: 1999/22

Karar Günü : 7.6.1999

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Bitlis Ağır Ceza Mahkemesi

İTİRAZIN KONUSU: 4.1.1961 günlü, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 4369 sayılı Yasa ile değiştirilen 359. maddesinin (a) bendinin son paragrafında yer alan "... hüküm tarihinde ..." sözcüklerinin Anayasa'nın 2., 10., 11. ve 38. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.

I- OLAY
Sahte fatura kullanıldığı savıyla, sanıkların Vergi Usul Kanunu'nun 359. maddesine göre cezalandırılmaları istemiyle açılan kamu davasında Mahkeme, maddede yer alan "...hüküm tarihinde..." sözcüklerinin Anayasa'ya aykırılığı savıyla iptali için doğrudan başvurmuştur.

II- İTİRAZIN GEREKÇESİ

Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
"1- Anayasamızın 2. maddesinde; Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir. Hukuk Devletinde hukukun üstünlüğü ve evrensel hukuk kurallarının geçerliliği tartışmasız kabul edilmesi gereken bir gerçektir. Hukuk Devleti, insan haklarına saygılı, bu hakları koruyan, adaletli bir hukuk düzeni kurup sürdürmekle kendini yükümlü sayan, bütün etkinliklerinde, işlem ve eylemlerinde hukuk kurallarına bağlı olan devlet demektir. İtiraz konusu düzenleme ile uygulama yapıldığında, hukuka uygun ve adaletli bir sonuç elde
etme imkanı bulunmamaktadır. Bu nedenle, itiraz konusu düzenlemenin Anayasamızın Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk Devleti olduğu ilkesine aykırı olduğu kanaatine varılmıştır.

2- Anayasamızın 10. maddesinde; herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesi'nin yerleşmiş kararlarına göre, yasa önünde eşitlik,
herkesin her yönden aynı kurallara bağlı olacağı anlamına gelmez. Eşitlik ilkesi; birbirinin aynı durumda olanlara ayrı kuralların uygulanmasını veya uygulanan aynı kurallar sonucu farklı sonuçlar yaratılmasını yasaklar. Kişisel nitelikleri ve durumları özdeş olanlar arasında, yasalara konulan kurallarla değişik uygulama yapılması Anayasanın amaçladığı hukuksal eşitlik ilkesine açık aykırılık oluşturmaktadır. Zaten Anayasa eylemli değil, hukuksal eşitliği tanımlamaktadır. Yoksa, bazı vatandaşların haklı bir nedene dayanarak değişik kurallara bağlı tutulmaları eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz. Anayasa Mahkemesi'nin konuyla ilgili istikrar kazanmış görüşleri bu şekildedir.

Aynı tarihte aynı suçu işlemekle birlikte, kendisinden kaynaklanmayan sebeplerle değişik tarihlerde verilen hükümlerle farklı cezalara çarptırılmak; aynı durumda olanlar için ayrı hukuksal düzenleme anlamına gelmektedir. Eşitlik ilkesi ile, aynı durumda bulunan kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanması veya aynı kurallar uygulanarak farklı sonuçlar elde
edilmesi yasaklanmıştır. Oysa iptali talep edilen yasa hükmü ile suç tarihleri ve hukuki durumları aynı olan iki kişi hakkında farklı zamanlarda verilen mahkumiyet kararları paraya çevrildiğinde farklı cezalar uygulanmış olabilecektir. Suç tipi ve suç tarihleri aynı olduğu halde, iki kişiden birinin yargılaması çeşitli fiili ve hukuki sebeplerden dolayı devam ederken diğerinin yargılaması sonuçlanıp hakkında mahkumiyet hükmü verilmiş olabilir.
Bu durumda da, hakkındaki dava bir ay önce karara bağlanan bir kişinin hürriyeti bağlayıcı cezasının paraya çevrilmesi ile bir ay sonra verilen hükümde paraya çevirmenin uygulanması farklı ve eşit olmayan sonuçlara yol açabilecektir. Böyle bir düzenlemeyi haklı gösterecek herhangi bir neden olmadığı gibi, bunun adil ve makul olduğundan da söz edilemez. Üstelik bu durum, yani yargılamanın uzun sürmesi çoğu kez yargılanan kişinin iradesi dışında da oluşabilir. Aynı tarihte aynı suçu işleyenlerden yargılaması kısa süren kişi daha az bir cezaya çarptırılmış olacaktır. Mahkemece verilen hapis cezasının paraya çevrilmesine ilişkin hükmün sanık dışındaki taraflarca temyiz edilip bozulması halinde, yeniden yapılan yargılama sırasında asgari ücret miktarlarının değiştiğini kabul edersek bu
durumda yine sanığın da aleyhine olmak üzere suç ve ceza tekniğine aykırı bir durum ortaya çıkacaktır.

Eşitlik ilkesine aykırı olduğu düşünülen bir kural haklı bir nedene dayandığında ya da kamu yararı amacıyla yürürlüğe konulduğunda eşitlik ilkesine aykırılık olmayacaktır. İptali istenen hükümle cezanın caydırıcılık etkisi arttırılıp, kamunun uğradığı zarar telafi edilmek istenmiş olabilir. Ancak kamu yararı veya haklı nedene dayanılarak yapıldığı öne sürülen farklı düzenlemelerin bu üç ölçütten birine uymaması durumunda eşitlik ilkesinin korunduğu söylenemez. İtiraz edilen kuralla, suç tarihleri aynı olduğu halde, sadece hüküm tarihlerinin farklı olması sebebiyle uygulamada eşitsizlik yaratılacağı aşikar olduğundan itiraz edilen ibarenin Anayasanın 10. maddesine de aykırı olduğu kanaatine varılmıştır.

3- Anayasamızın 11. maddesinde; yasaların Anayasaya aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Yukarıda açıklanan ve aşağıda yazılan sebeplerden dolayı, iptali istenen ibarenin bir yasa hükmü olarak, Anayasanın ruhuna da aykırı olduğu kanaatine varılmıştır.

4- Suç ve ceza öngörülen kuralların diğer hukuk kurallarından ayrı olarak en önemli niteliği açık, kesin ve belirgin olmalarıdır. Bu, ceza hukukunda istisnası olmayan "kanunsuz suç ve ceza olmaz" ilkesinin zorunlu bir sonucudur.

Maddi ceza hukukunda kural, suç tarihinde yürürlükte bulunan yasanın eyleme uygulanmasıdır. Yani, suç işleyen sanığa ancak suçu işlemiş olduğu zaman göze almış bulunduğu ceza uygulanabilir. Oysa, suçun işlendiği zamanda hüküm tarihinin ne zaman olacağını bilmek mümkün değildir. Buna bağlı olarak hürriyeti bağlayıcı cezadan çevrilecek olan para cezasının miktarının da bu açıdan belirli olduğundan bahsedilemez. Bu sebeple, eylemin işlendiği zamanki yasa kuralı yerine hüküm zamanındaki kuralın uygulanması yukarıda açıklanan temel prensiplere aykırıdır. Dolayısıyla, iptali talep edilen "hüküm tarihinde" ibaresinin Anayasanın 38. maddesine de aykırı olduğu kanaatine varılmıştır.

5- Hüküm tarihinde yürürlükte olan paraya çevirmeye esas alınacak miktarın her zaman aleyhe olmayacağı ileri sürülebilir. Ancak dünyadaki ve özellikle Türkiye'deki ekonomik gelişmeler, enflasyon oranları, bu konudaki hükümet programları dikkate alındığında bu hükmün her zaman sanık aleyhine sonuç doğuracağı aşikardır. Meğer ki: suç tarihinde yürürlükte olan asgari ücret miktarı hüküm tarihinde de aynı olsun.

Gerek 213 sayılı Yasa hükümleri ile vergi denetim sisteminin işleyişi ve gerekse ceza davalarının yargılama süreci göz önünde bulundurulursa bu da hemen hemen imkansız gibidir. Mevcut yasa hükmüne göre; hüküm tarihinde yürürlükte olan asgari ücret miktarı, suçun işlendiği tarihte yürürlükte olan asgari ücret miktarına göre daha ağır olacaktır. Oysa ceza hukukunun genel kurallarından biri, suçlu için lehe olan kuralın uygulanacağıdır.

6- İptali talep edilen hükmün dava konusu olayda uygulanacağı sırada Anayasaya aykırı olduğunun mahkememizce düşünülmesi üzerine bu konuda C.Savcısının da görüşüne başvurulmuştur. C.Savcısı da mütalaasında; heyetimizin görüşüne iştirak ettiğini bildirmiş ve özetle, suç tarihi ile eylemi aynı olan iki değişik olayda 359. maddedeki paraya çevirme hükümlerinin uygulanması durumunda farklı sonuçların elde edilebileceğini, sanıklardan
kaynaklanmayan sebeplerden dolayı farklı cezaların uygulanabileceğini, yargılama süreci içerisinde asgari ücret miktarlarının değişebileceğini, bu sebepten dolayı iptal için itiraz yoluna gidilmesi düşünülen "hüküm tarihindeki" ibaresinin Anayasanın 2, 10, 11 ve 38. maddelerine aykırılığı kanaatinde olduğunu beyan etmiştir.

Sonuç: 213 sayılı Yasanın 4369 sayılı Yasayla değişik 359. maddesinin (a) bendinin 2 nolu alt bendinin son fıkrasında yer alan hükmolunan hapis cezasının paraya çevrilmesi ile ilgili düzenlenen "hüküm tarihinde" ibaresinin;

a) Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olduğunu düzenleyen Anayasanın 2. maddesine,

b) Kanun önünde eşitliğe dair 10. maddesine,

c) Kanunların Anayasaya aykırı olamayacağını belirtir 11/2. maddesine,

d) Suç ve cezalara ilişkin esasları belirleyen 38. maddesine,

e) Anayasamızın ruhunda bulunduğu kabul edilmesi gerekli olan hukukun gene prensipleri ve adalet duygusuna,

Aykırı olduğu düşünüldüğünden iptali için Anayasanın 152. maddesi uyarınca keyfiyetin Anayasa Mahkemesi'ne sunulmasına oybirliğiyle karar verildi"

III- YASA METİNLERİ

A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı

Vergi Usul Kanunu'nun itiraz konusu sözcükleri de içeren 359. maddesi şöyledir:

"Madde 359.-a) Vergi kanunlarına göre tutulan veya düzenlenen ve saklanma ve ibraz mecburiyeti bulunan;

1) Defter ve kayıtlarda hesap ve muhasebe hileleri yapanlar, gerçek olmayan veya kayda konu işlemlerle ilgisi bulunmayan kişiler adına hesap açanlar veya defterlere kaydı gereken hesap ve işlemleri vergi matrahının azalması sonucunu doğuracak şekilde tamamen veya kısmen başka defter, belge veya diğer kayıt ortamlarına kaydedenler,

2) Defter, kayıt ve belgeleri tahrif edenler veya gizleyenler (Varlığı noter tasdik kayıtları veya sair suretlerle sabit olduğu halde, inceleme sırasında vergi incelemesine yetkili kimselere defter ve belgelerin ibraz edilmemesi gizleme demektir.) veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar (Muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge, gerçek bir muamele veya duruma dayanmakla birlikte bu muamele veya
durumu mahiyet veya miktar itibariyle gerçeğe aykırı şekilde yansıtan belgedir.), Hakkında altı aydan üç yıla kadar hapis cezası hükmolunur. Hükmolunan hapis cezasının para cezasına çevrilmesinde, hapis cezasının her bir günü için, sanayi sektöründe çalışan onaltı yaşından büyük işçiler için hüküm tarihinde yürürlükte bulunan asgari ücretin bir aylık brüt
tutarının yarısı esas alınır ve hükmolunan bu para cezası ertelenemez. b) Vergi kanunları uyarınca tutulan veya düzenlenen ve saklanma ve ibraz mecburiyeti bulunan;

1) Defter, kayıt ve belgeleri yok edenler veya defter sahifelerini yok ederek yerine başka yapraklar koyanlar veya hiç yaprak koymayanlar veya belgelerin asıl veya suretlerini tamamen veya kısmen sahte olarak düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar (Sahte belge, gerçek bir muamele veya durum olmadığı halde bunlar varmış gibi düzenlenen belgedir.),

2) Belgeleri Maliye Bakanlığı ile anlaşması olmadığı halde basanlar ile sahte olarak basanlar veya bu belgeleri kullananlar, Hakkında on sekiz aydan üç yıla kadar ağır hapis cezası hükmolunur. 371 inci maddedeki pişmanlık şartlarına uygun olarak durumu ilgili
makamlara bildirenler hakkında bu madde hükmü uygulanmaz. Kaçakçılık suçlarını işleyenler hakkında bu maddede yazılı cezaların uygulanması 344 üncü maddede yazılı vergi ziyaı cezasının ayrıca uygulanmasına engel teşkil etmez."

B- Dayanılan Anayasa Kuralları

İtiraz gerekçesinde dayanılan Anayasa kuralları şunlardır:

1- "MADDE 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir."

2- "MADDE 10.- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."

3- "MADDE 11.- Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz."

4- "MADDE 38.- Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkumiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır. Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur. Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz. Ceza sorumluluğu şahsidir. Genel müsadere cezası verilemez. İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz. Silahlı Kuvvetlerin iç düzeni bakımından bu hükme kanunla istisnalar getirilebilir. Vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye geri verilemez."

IV- İLK İNCELEME

Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince Ahmet Necdet SEZER, Güven DİNÇER, Haşim KILIÇ, Yalçın ACARGÜN, Mustafa BUMİN, Sacit ADALI, Ali HÜNER, Lütfi F. TUNCEL, Fulya KANTARCIOĞLU, Mahir Can ILICAK ve Rüştü SÖNMEZ'in katılmalarıyla 18.3.1999 günü yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.

V- ESASIN İNCELENMESİ

Başvuru kararında, itiraz konusu düzenleme ile hukuka uygun ve adaletli bir sonuç elde etme olanağı bulunmadığı, aynı tarihte aynı suçu işleyenler hakkında hüküm tarihinin değişik olması halinde farklı ceza uygulanması sonucunun doğduğu, bunun haklı bir nedene dayanmadığı, maddi ceza hukukuna göre eyleme, suç tarihinde yürürlükte olan yasanın uygulanması gerektiği, hüküm tarihinin önceden bilinememesi nedeniyle hürriyeti bağlayıcı cezanın çevrileceği para cezasının suçun işlendiği tarihte belli olamayacağı, ekonomik gelişmeler ve enflasyon nedeniyle hüküm tarihindeki asgari ücretin genellikle
suç tarihine göre daha yüksek olduğu, bunun ceza hukukunda suçlu için lehe olan kuralın uygulanacağı ilkesiyle de bağdaşmadığı ileri sürülerek "hüküm tarihinde" sözcüklerinin Anayasa'nın 2., 10., 11. ve 38. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. "Suç ve Cezalara İlişkin Esaslar" başlıklı Anayasa'nın 38. maddesinin birinci fıkrasında, "Kimse, işlediği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez." denilmektedir.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 11., İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme'nin 7. maddelerine göre, hiç kimse işlendikleri sırada milli veya milletlerarası hukuka göre suç teşkil etmeyen fiillerden veya ihmallerden ötürü mahkum edilemez. Bunun gibi, suçun işlendiği sırada uygulanan cezadan daha şiddetli bir ceza verilemez. Türk Ceza Kanunu'nun 1. maddesinin birinci fıkrasında, "Kanunun sarih olarak suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilmez. Kanunda yazılı cezalardan başka bir ceza ile de kimse cezalandırılamaz."; 2. maddesinde ise "İşlendiği zamanın kanununa göre cürüm veya kabahat sayılmayan fiilden dolayı kimseye ceza verilemez. İşlendikten sonra yapılan kanuna göre cürüm veya kabahat sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz. Eğer böyle bir ceza hüküm olunmuşsa icrası ve kanuni neticeleri kendiliğinden kalkar. Bir cürüm veya kabahatin işlendiği zamanın kanunu ile sonradan neşir olunan kanunun hükümleri birbirinden farklı ise failin lehinde olan kanun tatbik ve infaz olunur." denilerek evrensel ilkelere koşut genel hükümler konulmuştur. Anayasa'ya ve Türk Ceza Kanunu'na göre suçların kanunla belirlenmesi "suçta kanunilik", cezaların da kanunda gösterilmesi "cezada kanunilik" ilkesini oluşturur. "Kanunsuz suç ve ceza olmaz" kuralı çağdaş hukukun vazgeçilmez temel ilkelerinden biridir. Bu ilkelerle kişilerin yasak eylemleri
önceden bilmeleri sağlanmakta, temel hak ve özgürlükler güvence altına alınmaktadır.


Yasama organı kamu düzeninin korunması için ceza hukuku alanında düzenleme yaparken, anayasal sınırlar içinde hareket etmek ve ceza hukukunun genel ilkelerine bağlı kalmak zorundadır. Suç işleyenin suçu işlediği tarihte ne kadar ceza ile karşılaşacağını bilmesi gerekir. Daha sonra cezanın azaltılması durumu hariç, herkes suçu işlediği günde yürürlükte olan kurala göre cezalandırılır. Bu, kişiler için Anayasa ile teminat altına alınmış bir haktır.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 359. maddesinin (a) bendinin (1) ve (2) numaralı alt bentlerinde sayılan eylemleri gerçekleştirenlere, "... altı aydan üç yıla kadar hapis ..." cezası verileceği öngörülmüştür. Hapis cezasının para cezasına çevrilmesi söz konusu olduğunda "... hüküm tarihinde yürürlükte bulunan asgari ücretin bir aylık brüt tutarının yarısı ..."nın esas alınması kabul edilmiştir. İtiraz konusu kural, para cezasının belirlenmesine ilişkin olduğundan bunun suç ve cezadaki yasallık ilkesi gereği objektiflik ve genellik esaslarına göre kesin ve açık bir biçimde düzenlenmesi gerekir. Ceza davalarında davanın sonuçlanma tarihi, davanın özelliğine ve yargılama sürecine bağlı olarak değişkendir. Dava konusu yasa kuralı, cezayı hüküm tarihindeki asgari ücrete bağlı kılmak suretiyle aynı tarihte işlenen suçlara farklı para cezasının verilmesine neden olabilecektir. İtiraz konusu sözcükler nedeniyle hakkında ne zaman hüküm verileceğini ve o tarihte asgari ücretin ne olacağını bilmesi olanaksız olan kişinin, ne kadar ceza alacağını bilmesi de mümkün değildir.

Bu nedenlerle, itiraz konusu sözcükler Anayasa'nın 38. maddesine aykırıdır. Anayasa'nın 10. maddesinde, "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar." denilmektedir. "Yasa önünde eşitlik ilkesi" hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil hukuksal eşitlik öngörülmektedir. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalarca aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak ve kişilere yasa karşısında ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Durum ve konumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları gerekli kılabilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'nın öngördüğü eşitlik ilkesi çiğnenmiş olmaz. Nitelikleri ve durumları özdeş olanlar için yasalarla değişik kurallar konulamaz.

Aynı hukuksal durumda olan kişilerin aynı tarihte 213 sayılı Yasa'nın değişik 359. maddesinin (a) bendine aykırı eylemde bulunmaları durumunda, davalardan birinin uzamasına ve asgari ücretin değişmesine bağlı olarak itiraz konusu sözcükler nedeniyle farklı para cezasına hükmedilebilmesi, Anayasa'nın 10. maddesindeki "kanun önünde eşitlik" ilkesine aykırıdır.

Anayasa'nın 2. maddesinde tanımlanan "hukuk devleti" her türlü eylem ve işlemlerinde Anayasa, yasa ve hukukun temel ilkeleriyle kendini bağlı sayan Devlettir. Anayasa'nın 11. maddesine göre de kanunlar Anayasaya aykırı olamaz. Bu durumda kural Anayasa'nın 2. ve 11. maddelerine de aykırıdır. Anayasa'nın 2., 10., 11. ve 38. maddelerine aykırı olan itiraz konusu sözcüklerin iptali gerekir.

VI- SONUÇ
4.1.1961 günlü, 213 sayılı "Vergi Usul Kanunu"nun 4369 sayılı Yasa ile değiştirilen 359. maddesinin (a) bendinin son paragrafında yer alan "... hüküm tarihinde ..." sözcüklerinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, 7.6.1999 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
bakaya suçu 6217 sayılı yasa yardım KAGEMUSHA Meslektaşların Soruları 4 04-05-2011 22:52
3194 Sayılı İmar Kanununun 5940 Sayılı Kanunun 2.Maddesi İle Değişik 42.M. Uygulaması Av.Elif Dinçeroğlu Anayasa ve İdare Hukuku Çalışma Grubu 3 10-11-2010 13:45
5434 sayılı yasa madde 71 ve eşler arası 30 yaş fark hediye Meslektaşların Soruları 4 02-04-2010 10:29
Baro Hakem Kurulu Anayasa'ya Aykırı Değil Mi? K. Burak Meslektaşların Soruları 1 01-02-2003 01:50


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06540799 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.