Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Davaya Cevap Süresi Kaçırılmasının Davaya Etkisi Nedir?

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 21-06-2009, 21:33   #1
nanu

 
Varsayılan Davaya Cevap Süresi Kaçırılmasının Davaya Etkisi Nedir?

Bütün Meslektaşlarıma iyi günler..
Müvekkilim hakkında dava açıldı ve dava dilekçesinin bir nüshası müvekkilime tebliğ edilmiş.Dava dilekçesinde cevap süresi on gündür yazıyor.Bu süreye uymayıp ilk celsede cevaplarımızı mahkemeye sunsak olur mu,yoksa süresi içinde mutlaka cevap verilip mahkemeye sunulmalımıdır.?
Bazı dava dilekçelerinde ise cevap süresi bile yazmıyor.
Bizler de davacı sıfatıyla açtığımız davalarda ;dava dilekçesine süresi on gün ibaresini yazsak faydası olurmu? Şimdiden herkeze çok teşekkürler..
Old 22-06-2009, 09:38   #2
sinequanon

 
Varsayılan

İyi günler;

Öncellikle dava dilekçesine cevap süresi yazılmaza dahi usulün ilgili hükmü gereğince yasal cevap süreleri geçerlidir.

Cevap dilekçesinizi süresi içerisinden vermemeniz halinde ilk itirazlar kapsamında olan hususlara itiraz edemezsiniz. Onun dışından bir sıkıntı olmaz diye düşünüyorum; zira süresinde cevap dilekçesi vermeyen davalı münkir sayılmaktadır.

Sayg.
Old 22-06-2009, 09:43   #3
Av.Özlem PEKSÜSLÜ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan nanu
Bütün Meslektaşlarıma iyi günler..
Müvekkilim hakkında dava açıldı ve dava dilekçesinin bir nüshası müvekkilime tebliğ edilmiş.Dava dilekçesinde cevap süresi on gündür yazıyor.Bu süreye uymayıp ilk celsede cevaplarımızı mahkemeye sunsak olur mu,yoksa süresi içinde mutlaka cevap verilip mahkemeye sunulmalımıdır.?
Bazı dava dilekçelerinde ise cevap süresi bile yazmıyor.
Bizler de davacı sıfatıyla açtığımız davalarda ;dava dilekçesine süresi on gün ibaresini yazsak faydası olurmu? Şimdiden herkeze çok teşekkürler..

Mazeretinizi bildirip süreyi kaçırmış olsanız dahi davaya cevap verebileceğinizi düşünyorum.Geçerli sebebiniz varsı cevap süresinin uzatılmasını da talep edebilirsiniz.(HUMK M.197)
Old 22-06-2009, 09:46   #4
lawyer_721

 
Varsayılan

ilk itirazlar dışında, cevap dilekçenizi ilk celse de sunabilirsiniz. buna bir engel yok.
saygılarımla
Old 22-06-2009, 11:35   #5
Ahmet AHMETOĞLU

 
Varsayılan

Cevap süresi ile ilgili öncelikle yargılımanın hangi usulde yapıldığına bakmak gerekiyor. Eğer davada uygulanacak yargılama usulüne ilişkin cevap süresini geçirmişseniz davayı reddetmiş olduğunuz kabul edilir. Redde ilişkin olarak sunabileceğiniz tüm beyan ve delilleri de bu doğrultuda sunabilirsiniz. Ancak ilk itirazları süresinde yapamadığınız için bu itirazlar sebebi ile hak kaybına uğramanız sözkonusu olabilecektir.
Old 22-06-2009, 13:46   #6
AV.ERKUT

 
Varsayılan

Sayın Ahmet Ağaoğlu'nun yaklaşımı çok doğru ama meslektaşımın izniyle biraz açmak istiyorum.Öncelikle davanın niteliği ve uygulanan yargılama usulü çok önemli. Kamu düzeni ile ilgili hukuk davalarında yani Aile Mahkemelerinde ve İş Mahkemelerinde sürenin geçmesi çok önemli değil.Diğer davalarda ise basit yargılama usulü uygulanıyorsa ilk itirazlar ilk duruşmaya kadar yapılabilir.Bunların dışında, cevap süresi içinde verilmeyen cevaplarda, davalının davacının iddia ettiği tüm vakıaları inkar ettiği kabul edilir.
Saygılarımla.
Old 22-06-2009, 22:07   #7
sarazen

 
Varsayılan

Tüm meslektaşlarıma selamlar, süresinde cevap dilekçesi verilmeyen hallerde ilk itirazlarınız yapamadığınız gibi münkir sayılmaktasınız. Yani; dava dilekçesinde ki iddialar ve olaylar dışında başka bir savunma yapamamaktasınız. Sadece davacının iddiaları ve olayları inkar yada aksini ispat edebilmektesiniz. Bunun dışında yeni olaylar ve savunma yapamamktasınız. Aksi halde savunmanın genişletilmesi yasağına takılırsınız. Ancak uygulamada çoğu meslektaş ve hakim bu hususu gözden kaçırmaktadır. Özellikle meslektaşlarımız savunmanın genişletilmesine itiraz etmediği için zımnen kabul etmiş sayılmaktadır. Her şeye rağmen süresi içerisinde cevap dilekçesi verilmesi daha sağlıklı.. Tşkler.
Old 22-06-2009, 22:19   #8
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Sayın nanu,

şayet zamanaşımı def'inde bulunmak isterseniz gönül rahatlığıyla ıslahla zamanaşımı def'inizi ileri sürebilirsiniz. Yargıtay bu konuda çok esnek (cevap dilekçesi vermeyen ve 5.celsede, deliller toplandıktan sonra tenezzül edip davaya gelen ve zamanaşımı def'ine süresinde olmadığından itiraz etmemiz üzerine ıslahla zamanaşımı def'inde bulunan davalının bu "ilk itirazının" kabul edilmesi gerektiğini düşünecek kadar )

Saygılarımla...
Old 14-05-2010, 09:47   #9
zlm

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Hades
Sayın nanu,

şayet zamanaşımı def'inde bulunmak isterseniz gönül rahatlığıyla ıslahla zamanaşımı def'inizi ileri sürebilirsiniz. Yargıtay bu konuda çok esnek (cevap dilekçesi vermeyen ve 5.celsede, deliller toplandıktan sonra tenezzül edip davaya gelen ve zamanaşımı def'ine süresinde olmadığından itiraz etmemiz üzerine ıslahla zamanaşımı def'inde bulunan davalının bu "ilk itirazının" kabul edilmesi gerektiğini düşünecek kadar )

Saygılarımla...
Sayın Hades belirttiğiniz yargıtay kararınının numarasını yazabilirmisiniz???
SAygılarımla iyi çalışmalar
Old 09-01-2012, 12:54   #10
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan Değişim...

Alıntı:
Yazan Av.Nevra Öksüz
Sayın nanu,

şayet zamanaşımı def'inde bulunmak isterseniz gönül rahatlığıyla ıslahla zamanaşımı def'inizi ileri sürebilirsiniz. Yargıtay bu konuda çok esnek (cevap dilekçesi vermeyen ve 5.celsede, deliller toplandıktan sonra tenezzül edip davaya gelen ve zamanaşımı def'ine süresinde olmadığından itiraz etmemiz üzerine ıslahla zamanaşımı def'inde bulunan davalının bu "ilk itirazının" kabul edilmesi gerektiğini düşünecek kadar )

Saygılarımla...

HMK m.176: "(1) Taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir.

(2) Aynı davada, taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir."

Madde Gerekçesinden: "...Uygulamada, zamanaşımının ıslah yolu ile ileri sürülüp sürülemeyeceğine dair bazı tereddütler var ise de zamanaşımı ilk itiraz olmayıp, ıslah yolu ile de ileri sürülebileceğinde tereddüt etmemek gerekir."

Saygılar...
Old 09-01-2012, 13:05   #11
Cumhur Okyay

 
Varsayılan

Tereddütler değilde, zamanaşımının ıslah yolu ile de olsa ileri sürülmesi açıkça kabul edilmiyordu;(Yg. 4HD). Yukarıdaki maddenin gerekçesi, madem ki böyle,artık ileri sürülecektir. Ne var ki, zamanında ileri sürmeyen taraf, böylece, bir davada ancak bir defa yapılabilen ıslah hakkını kullanmış ve bitirmiş olacaktır. Kolay gelsin.
Old 09-01-2012, 13:23   #12
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan C_OKYAY
Tereddütler değilde, zamanaşımının ıslah yolu ile de olsa ileri sürülmesi açıkça kabul edilmiyordu;(Yg. 4HD). Yukarıdaki maddenin gerekçesi, madem ki böyle,artık ileri sürülecektir. Ne var ki, zamanında ileri sürmeyen taraf, böylece, bir davada ancak bir defa yapılabilen ıslah hakkını kullanmış ve bitirmiş olacaktır. Kolay gelsin.

Yargıtay 15 HD, 16.06.2011 T., E: 2011/512, K: 2011/3585: "...Davacı yanca ıslah talebine savunmanın genişletilmesi itirazında bulunulmuş ise de; ıslah taraflardan birinin yapmış olduğu usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesi olup yapılması karşı tarafın kabulüne bağlı değildir. Dairemizce de benimsenen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 09.02.2011 gün 2010/9-629 Esas 2011/70 Karar, 14.04.2004 gün 2004/4-200 Esas 2004/227 Karar içtihatlarında davacının muvafakatına bağlı olmaksızın ıslah yoluyla zamanaşımı def'inin ileri sürülebileceği kabul edilmektedir. .."



Saygılar...
Old 11-10-2016, 10:23   #13
tuğba avcı

 
Varsayılan

bu konu daha önce konuşulmuş ancak üzerinden baya zaman geçmiş, boşanma davasında ve katılma alacağı davasında cevap süresinin kaçırılmış olması halinde nasıl bir yol izlenmeli bu konuda meslektaşlarımın görüşlerini merak ediyorum, benim yapmış olduğum araştırmada 20.04.2016 tarihli bir Hukuk Genel Kurulu kararına ulaşıyorum. Bu kararda, cevap süresinin kaçırılması halinde, yeni savunma ileri sürülemeyeceği, hatta karşı tarafın savunmalarını çürütmeye yönelik delil dahi sunulamayacağı yer alıyor, biliyorsunuz davaya cevap verilmediğinde dava dilekçesini tümüyle inkar etmiş sayılma gibi bir durum oluşuyor, en azından karşı tarafın iddialarını çürütecek delil sunabilmemiz gerekmez mi? delil sunamama durumunda hukuki dinlenilme hakkı zarara uğramıyor mu? bu durumu ıslah ile cevap dilekçesi vererek düzeltebilmek ve yeni delil sunabilmek mümkün müdür ?
Old 14-10-2016, 08:55   #14
Av.Özlem PEKSÜSLÜ

 
Varsayılan

''...Davaya süresinde cevap vermeyen davalı,davacının kusurlarına yönelik olarak değil,kendisine kusur yüklenemeyeceğine ilişkin olarak delil bildirme hakkına sahiptir...''(.T.C. Yargıtay 2.HD 'nin 2013/1548 E. 2013/13577 K. Ve 13.05.2013 tarihli kararı )

''...Süresinde cevap vermemiş olmakla davayı inkar durumuna düşmüş bulunan davalının,dava dilekçesinde bildirilen vakıaların doğru olmadığını ispat için yeni vakıalar ileri sürmeden savunmanın genişletilmesi yasağına uyarak ve inkar sınırları içerisinde kalmak suretiyle karşı delil göstermesi engellenmediğinden,davacıların bu çerçevede delil gösterme ve dinletme hakları vardır...''(T.C. Yargıtay HGK 1990/2-536 E. 1991/4 23.01.1991 tarihli kararı)
Old 14-10-2016, 11:08   #15
tuğba avcı

 
Varsayılan

Özlem Hanım, örnek olarak belirtmiş olduğunuz kararları yaptığım araştırma sırasında bende gördüm, ancak söylemiş olduğum yeni tarihli Hukuk Genel Kurulu kararında davanın inkarına yönelik delil dahi bildirilemeyeceği belirtilmiş
Old 14-10-2016, 14:49   #16
av.cenal

 
Varsayılan

asliye hukuk mahkemesinde görülen bir davamızda ikinci cevap dilekçemizi süresinde vermemiştik. hakim, bu dilekçemizi beyan olarak kabul etti ve dilekçemizi inceleyip beyanda bulunması için davacıya süre verdi
Old 14-10-2016, 15:48   #17
Av.Duygu Işık Behrem

 
Varsayılan

Alıntı:
bu konu daha önce konuşulmuş ancak üzerinden baya zaman geçmiş, boşanma davasında ve katılma alacağı davasında cevap süresinin kaçırılmış olması halinde nasıl bir yol izlenmeli bu konuda meslektaşlarımın görüşlerini merak ediyorum, benim yapmış olduğum araştırmada 20.04.2016 tarihli bir Hukuk Genel Kurulu kararına ulaşıyorum. Bu kararda, cevap süresinin kaçırılması halinde, yeni savunma ileri sürülemeyeceği, hatta karşı tarafın savunmalarını çürütmeye yönelik delil dahi sunulamayacağı yer alıyor, biliyorsunuz davaya cevap verilmediğinde dava dilekçesini tümüyle inkar etmiş sayılma gibi bir durum oluşuyor, en azından karşı tarafın iddialarını çürütecek delil sunabilmemiz gerekmez mi? delil sunamama durumunda hukuki dinlenilme hakkı zarara uğramıyor mu? bu durumu ıslah ile cevap dilekçesi vererek düzeltebilmek ve yeni delil sunabilmek mümkün müdür ?

Meslektaşım,

Özellikle boşanmanın alt başlıkları arasında olan velayet talebi yönünden bir ayrım yapmak isterim. Velayet , kamu düzeni ile ilişkili bir durum olduğundan, şayet velayete ilişkin bir konu varsa farklı değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Orada re'sen araştırma ilkesi de devreye giriyor ve çocuğun yararının gözetilmesi gerekiyor. Bu nedenle velayet yönünden bu hususu da göz önüne alabilirsiniz.

Ayrıca bahsettiğiniz karardan haberdarım ama bana göre siz ne cevap ve delil sunacaksanız süresi geçmiş olsa dahi sunun. Bunun değerlendirmesini ve takdirini mahkeme yapsın. Karşı yandan böyle bir itiraz gelip gelmeyeceğini bile henüz bilmiyorsunuz. Kaldı ki ne olursa olsun ortada bir aile ve kamu düzeni söz konusu, Aile Mahkemesinde ticari bir davada olduğu gibi katı bir bakış açısı uygulanmamalı diye düşünüyorum. Emredici usul kuralları elbette bakidir ancak Yargıtay kararları hakimin takdirine açıktır. (İBK olmadıkça)

Bunun yanında cevabınızda boşanmaya gerekçe olarak yeni sebepler ileri sürecektiyseniz bunu bir karşı boşanma davası açarak da ileri sürebilirsiniz. Bu ihtimali de değerlendirin.

Saygılar,
Old 16-10-2016, 00:36   #18
Mozkul

 
Varsayılan üresinde

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

Esas Numarası: 2014/2-695

Karar Numarası: 2016/522

Karar Tarihi: 20.04.2016



KARARIN ÖZETİ:
Süresinde cevap dilekçesi vermeyerek delillerini bildirmeyen davalı tarafın
yasal süre geçtikten sonra delil bildirme talebinin reddinin gerektiğine ilişkin olarak
verilen Yerel Mahkeme direnme kararı yerindedir.


Taraflar arasındaki “boşanma ve fer’ileri” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Denizli 2. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 19.12.2012 gün ve 2012/455 E., 2012/1020 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 27.06.2013 gün ve 2013/5480 E., 2013/18157 K. sayılı ilamı ile;

(...Davalı, davaya cevap vermemiş, ön inceleme duruşmasında "boşanmak istemediğini" ifade etmiştir. Mahkemece, ön inceleme duruşması sonucunda "tahkikata geçilmesine" karar verilip, davacının daha önceden göstermiş olduğu delillerin toplanmasına karar verildiği halde, davalıya delil göstermesi ve delillerini sunması için imkan tanınmamış, tahkikat için belirlenen duruşmada davacının gösterdiği deliller toplanıp, sonuca gidilmiştir.

Davalının, davaya cevap vermemiş olması, ön incelemede uyuşmazlık konularının belirlenmesinden sonra bu konulara ilişkin delil gösterme ve sunma hakkını ortadan kaldırmaz. Davaya süresinde cevap vermemiş olan davalı, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkar etmiş sayılır. (HMK.md.128) Durum böyle olmakla birlikte, süresinde davaya cevap vermeyen davalı, diğer tarafın kusurlu olduğuna yönelik bir vakıa ileri süremez ise de, kötüye kullanılmadıkça onun ileri sürdüğü vakıaları çürütmeye yönelik delil bildirebilir. Bu bakımdan davalıya açıklanan çerçevede kanunda belirtilen süre içinde olmak şartıyla delil gösterme hakkı tanınmalıdır. Aksinin kabulü, cevap süresini bir kez kaçırmış veya davaya süresinde cevap vermemiş olan davalıya savunmasını ispat etme hakkını tanımamak olur. Bu ise usul hukukunun vazgeçilmez bir ilkesi olan "hukuki dinlenilme hakkını" (HMK.md.27) ortadan kaldırır. Öyleyse, davalıya yukarıda belirtilen çerçevede delil göstermesi için süre verilmesi, gösterdiği taktirde delillerin toplanması ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru bulunmamıştır...)

gerekçesiyle oyçokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davalı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 166/1. maddesi uyarınca evlilik birliğinin sarsılması hukuksal sebebine dayalı boşanma davası ile boşanmanın fer’isi niteliğindeki velayet, nafaka ve tazminat istemlerine ilişkindir.

Davacı (kadın) vekili, davalının evlilikleri boyunca müvekkiline hakaret ettiğini, şiddet uyguladığını, yaralama eylemleri nedeniyle iki ayrı ceza davası açıldığını ileri sürerek, tarafların boşanmalarına, çocuğun velayetinin anneye verilmesine, tedbir, iştirak, yoksulluk nafakası ile maddi ve manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı asil, cevap dilekçesi vermemiştir. Katıldığı ön inceleme duruşmasında, boşanmak istemediğini beyan etmiştir.

Yerel Mahkemece, davalının evlilik birliğinin devamı süresince davacıya şiddet uyguladığı, evinin geçim yükümlülüğünü yerine getirmediği, en son şiddet uygulaması üzerine tarafların ayrı yaşamaya başladıkları, bu haliyle davalının tam kusurlu hareketleri nedeniyle evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı gerekçesiyle tarafların boşanmalarına ve fer’ilerine karar verilmiştir.

Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuş, yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.

Hükmü temyize davalı vekili getirmiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; yasal süresinde davaya cevap vermeyen davalının, kötüye kullanılmadıkça davacı tarafın ileri sürdüğü vakıaları çürütmeye yönelik delil bildirip bildiremeyeceği, cevap dilekçesiyle delil bildirmeyen davalıya ön inceleme duruşmasında belirlenen uyuşmazlık konusunda delil bildirmesi için süre verilmesinin gerekip gerekmediği, varılacak sonuca göre somut olayda davalıya delil göstermesi için süre verilerek gösterdiği takdirde delilleri toplanarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle, uyuşmazlığa etkili olan hukuk ilkelerinin ve mavzuatın açıklanmasında yarar bulunmaktadır.

Anayasanın 90. maddesinin beşinci fıkra hükmü uyarınca, milletlerarası antlaşma hükümlerinin esas alınacak olması nedeniyle ilk olarak belirtilmesi gerekir ki; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurlarından bir tanesi de yargılamanın “makul bir süre içinde” bitirilmesi ilkesidir.

Bu bağlamda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), devletlerin yargısal sistemlerini AİHS’nin 6. maddesinde yer alan şartlara göre makul bir sürede yargılama dahil olmak üzere uyacak şekilde düzenlemek ile görevli olduğunu belirtmiştir (AİHM, Zimmerman ve Steiner –İsviçre, 13 Temmuz 1983, 29. paragraf).

Bir davaya taraf olan herkesin karşı taraf karşısında kendisini önemli bir dezavantajlı konumda bırakmayacak şartlarda, iddialarını mahkemeye sunabilmesi için makul bir fırsata sahip olabilmelidir (AİHM, De Haes ve Gijsels-Belçika, 24 Şubat 1997).

Aynı şekilde, tarafların gösterilen tüm delillerden haberdar olması ve görüş bildirebilmesi de adil yargılanma hakkı kapsamında gözetilmesi gereken ilke olarak belirtilmiştir (AİHM, Borgers-Belçika, 30 Ekim 1991).

Anayasanın 141. maddesinde de “davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir” denilmek suretiyle davaların makul bir süre içerisinde bitirilmesi gerekliliği açıkça düzenlenmiştir.

Açıklanan bu ilkelere paralel olarak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’da yargılamanın makul sürede bitirilmesini sağlamak amacıyla düzenlemeler yapılmış ve bu amaca ulaşılabilmesi için önemli bir katkı sağlayan delillerin bildirilme zamanı özel olarak düzenlenmiştir.

Delillerin belirli bir zaman dilimi içinde gösterilip sunulması yargılamayı çabuklaştıracak olmasının yanı sıra, taraflara da gösterilen delillerden haberdar olarak zamanında bunlara karşı delil veya görüş bildirebilme imkânı tanıyacak, böylece uyuşmazlıklar en kısa sürede adilane çözüme kavuşacaktır.

Bu aşamada, 6100 sayılı HMK’nın delillerin ibrazıyla ilgili hükümlerini değerlendirmek gereklidir.

HMK’nın 119/1-(f) hükmü uyarınca, gerek yazılı gerekse basit yargılama usulünde, iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin, dava dilekçesinde belirtilmesi gerekir.

Maddenin gerekçesinde bu gerekliliğin, 6100 sayılı HMK’nda bir yenilik olarak düzenlendiği ifade edilmiştir. Böylece, özellikle ispat konusunda davaların usul ekonomisi ilkesine uygun bir biçimde, makul bir sürede sonuçlanması hedeflenmiştir.

Delillerin bildirilmesi hakkındaki bu düzenleme, Kanunumuzda kabul edilen somutlaştırma yükünün de bir gereğidir (Hakan Pekcanıtez, Oğuz Atalay, Muhammet Özekes, Medeni Usul Hukuku, Ankara 2013, 14. Bası, s. 506).

Dava dilekçesinin davalıya tebliğinde, davalının iki hafta içinde davaya cevap verebileceğinin ihtarının gerektiği HMK’nın 122. maddesinde düzenlendikten sonra aynı süreye “cevap dilekçesini verme süresi” başlıklı 127. maddesinde tekrar yer verilerek “Cevap dilekçesini verme süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır…” şeklinde düzenleme yapılmıştır.

Bu aşamada vurgulamak gerekir ki; HMK’nın 122. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere cevap süresi, Kanun tarafından düzenlenmiş kesin bir süre hâline getirilmiştir.

Bu hakkını kullanmayan, yani süresi içinde cevap dilekçesi vermemiş olan davalı, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılacaktır (HMK. m.128).

6100 sayılı HMK’nın “Cevap dilekçesinin içeriği” başlığını taşıyan 129. maddenin 1. fıkrasının (e) bendinde savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin cevap dilekçesinde bulunması gerektiği belirtilmiştir.

Tarafların ikinci dilekçelerini verme usulleri de ayrıntılı olarak düzenlenmiş olup, davacının, cevap dilekçesinin kendisine tebliğinden itibaren iki hafta içinde cevaba cevap dilekçesini; davalının da davacının cevabının kendisine tebliğinden itibaren iki hafta içinde ikinci cevap dilekçesini verebileceği belirlenmiştir (HMK. m. 136).

Hemen belirtilmelidir ki, hem dava dilekçesinde hem de cevap dilekçesinde gösterilen ve tarafın elinde bulunan belgelerin dilekçeye eklenerek mahkemeye sunulması, başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayıcı açıklamanın dilekçede yer alması zorunludur (HMK. m. 121, 129/2).

Ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilir. Bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi hâlinde, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verilir (HMK. m.140/5).

Bu madde metninde vurgulanması gereken husus “dilekçelerinde gösterdikleri” ibaresinin kullanılmış olmasıdır.

6100 sayılı HMK’nın 140. maddesinin gerekçesinde belirtildiği üzere taraflar, delil olarak dayandıkları belgeleri dilekçelerine ekleyerek vermek ya da başka yerden getirilecekse, bunu belirtmek zorundadırlar. Şayet taraflar, bu konuda yapmaları gereken işlemleri eksik bırakmışlarsa, tahkikata başlamadan önce, taraflara son kez kısa bir süre verilerek bu eksiklikleri tamamlamaları düşünülmüştür. Taraflar bu şanslarını da doğru kullanamazlarsa, artık tahkikat mevcut delillerle yürütülecek ve tarafların o delile dayanmaktan vazgeçtikleri kabul edilecektir.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun sisteminde, ön inceleme duruşmasında tayin edilen kesin süreye uyulmaması, vazgeçme yaptırımına bağlanarak, davayı uzatıcı bu kötüniyetli davranışlar engellenmeye çalışılmıştır. Zira, dilekçelere eklenip sunulmamış, daha sonra ön incelemede ek olarak bildirilen süre içinde de verilmemiş delillere, tahkikat içinde kural olarak (m. 145, c. 1) dayanılamaz. Tahkikatın amacı, kural olarak delil toplamak değil, delilleri incelemek ve değerlendirmektir; aksi halde tahkikat tamamlanamaz ve yargılama uzar. Bu sebeple, 145. maddede belirtilen ve tarafın etki alanı dışında kalan çok özel durumlar dışında, sonradan delil sunulması halinde bu deliller dikkate alınmamalıdır (Hakan Pekcanıtez, Oğuz Atalay, Muhammet Özekes, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Ankara 2015, 3. Bası, s. 328, 332).

Dilekçelerin teatisi aşamaları bu şekilde net sürelere bağlı olarak düzenlendikten sonra yasa koyucu, “delil” bildirmenin “süreye” bağlı olduğunu tekrar vurgulayan 145. maddeye yer vermiştir. Anılan hüküm aynen; “Taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir.” şeklindedir.

Yukarıda belirtilen hükümlerden de anlaşılacağı üzere gerek davacı gerekse davalı bakımından delil gösterme ile delil sunma ayrı olarak ele alınmış; dava ve cevap dilekçelerinde iddia edilen vakıaların hangi delillerle ispatlanacağının belirtilmesi zorunluluğundan söz edildikten sonra, eldeki belgelerin dilekçelere eklenmesi, elde bulunmayan belgeler için ise nereden getirtileceği konusunda bilgi verilmesi gerektiği açıkça öngörülmüştür. HMK’nın 140/5. maddesinde de dilekçelerde belirtilen ve fakat henüz sunulmayan belgelerin süresinde sunulmaması halinde uygulanacak yaptırımı açıklamıştır.

Tekrar edilmesinde yarar vardır ki; yasa koyucu, tarafların, kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremeyecek olmalarını emredici bir düzenlemeyle (m.145) benimsedikten sonra, bunun istisnalarını da belirtmiştir. Buna göre, ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilecektir.

Bu aşamada bir diğer istisnai hükmün açıklanması gereklidir. O da “iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi” başlıklı 141. madde hükmü olup, yasa hükmü; “(1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. (2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.” şeklindedir.

Anılan maddenin gerekçesinde belirtildiği üzere; tarafların karşılıklı dilekçelerini verdikleri aşamada, herhangi bir sınırlamaya bağlı olmadan uyuşmazlığın genel çerçevesi içinde iddia ve savunmalarını değiştirebilecekleri kabul edilmiştir ....şüphesiz bu imkan, sadece cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi için söz konusudur. İkişer dilekçeden sonra, hangi ad altında olursa olsun verilecek dilekçeler, sınırlama ve yasak kapsamında kabul edilmelidir. Ön inceleme aşamasında, ancak karşı tarafın açık muvafakati (veya ön inceleme duruşmasına taraflardan birisinin mazeretsiz gelmemesi) durumunda iddia veya savunmaların genişletilmesi yahut değiştirilmesi kabul edilmiştir.

Görüldüğü üzere, 6100 sayılı HMK’nın sistematiği içinde; tahkikat aşamasına geçilmezden evvel tarafların uyuşmazlık konularının ve bu uyuşmazlıkların çözümü için ileri sürdükleri delillerin daha işin en başında belirlenerek tahkikatın etkin bir şekilde yapılmasının hedeflendiği anlaşılmaktadır.

Bu itibarla, yukarıda ayrıntılı olarak açıklanan hususların özetlenmesi gerekirse; AİHS'nin 6.maddesinde düzenlenen adil yargılamanın etkin ve makul bir süre içinde bitirilmesi için 6100 sayılı HMK’da düzenlemelere yer verilmiş olup, bu bağlamda delil gösterilmesi dilekçelerin teatisi (dava, cevap, cevaba cevap ve ikinci cevap) aşamasına hasredilmiştir. Tarafların, Kanunda belirtilen bu sürelerden sonra delil gösterebilmeleri ancak iki yasa maddesinde belirtilen hallerle sınırlıdır. Onlar da; iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesini düzenleyen 141. madde ile sonradan delil gösterilmesinin hüküm altına alındığı 145. maddedeki durumlardır.

Bu açıklamalar ışında somut olay incelendiğinde; davalının cevap dilekçesi vermediği hususunda bir tartışma bulunmamaktadır. Dava dilekçesinin usule uygun ihtar içerir şekilde tebliğinden sonra iki haftalık süre içerisinde delillerini bildirmeyen davalının sonradan delil gösterebilmesi için HMK’nın 145. maddesinde belirtilen istisnai hallerin mevcudiyeti de somut olayda ileri sürülmüş değildir. İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesini düzenleyen 141. madde koşulları da oluşmamıştır. Kaldı ki somut olayda davalı, cevap ve delil bildirmek için mehil talebini 18.09.2012 tarihli ön inceleme duruşmasından sonra tahkikat aşamasında 02.11.2012 tarihli duruşmada ileri sürmüştür.

Bu durumda; dava dilekçesinin davalıya 31.05.2012 tarihinde usulüne uygun bir şekilde tebliğ edilmesinden sonra süresi içerisinde cevap dilekçesi verilmediğinden savunmanın dayanağı olarak süresinde ileri sürülen bir delil (HMK. M. 129/1-e) bulunmadığından yerel mahkemenin davalıya delil göstermesi için süre vermesine yasal olarak imkân bulunmadığının kabulü gerekir.

Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce, dava dilekçesindeki talepler arasında müşterek çocuğun velayetinin anneye verilmesi isteminin de bulunduğu, kamu düzenine ilişkin bu talep nedeniyle davalı delillerinin toplanmasına imkân tanınmasının gerektiği ifade edilmiş, bir kısım üyeler tarafından ise; süresinde davaya cevap vermeyen davalının, diğer tarafın kusurlu olduğuna yönelik bir vakıa ileri süremez ise de, kötüye kullanılmadıkça onun ileri sürdüğü vakıaları çürütmeye yönelik delil bildirebileceği, aksinin kabulünün, cevap süresini kaçırmış veya davaya süresinde cevap vermemiş olan davalıya savunmasını ispat etme hakkını tanımamak olacağı, bunun ise hukuki dinlenilme hakkını ortadan kaldıracağı belirtilmiş, bazı üyelerce de; uyuşmazlık ön inceleme duruşmasında belirlendiği için tarafların delillerini göstermeleri gereken (son) tarihin, dava veya cevap dilekçesi değil, hakimin HMK’nın 140/5. madde hükmü uyarınca taraflara vereceği iki haftalık kesin sürenin son günü olduğu ileri sürülmüş ise de, Kurul çoğunluğunca bu görüşler yukarıda açıklanan gerekçelerle kabul edilmemiştir.

Hal böyle olunca; süresinde cevap dilekçesi vermeyerek delillerini bildirmeyen davalı tarafın yasal süre geçtikten sonra delil bildirme talebinin reddinin gerektiğine ilişkin olarak verilen Yerel Mahkeme direnme kararı yerindedir.

Ne var ki, esasa ilişkin temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, bu konuda inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun bulunduğundan davalı vekilinin işin esasına yönelik diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 2. Hukuk Dairesine GÖNDERİLMESİNE, 20.04.2016 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
6- Davaya Cevap halit pamuk Medeni Usul, İcra ve İflas Hukuku Çalışma Grubu 2 18-11-2009 08:22
haksız işgal nedeniyle açılan davaya cevap afsinburak Meslektaşların Soruları 0 27-11-2008 15:50
Yalan yeminin davaya etkisi Av. Rahşan KÜPELİ Meslektaşların Soruları 8 02-06-2008 18:45
Süresinde davaya cevap verilmemesi-muvazaa iddiası ilksan Meslektaşların Soruları 1 15-04-2008 22:21
Tanık Dinletme - Davaya Cevap Burak Demirci Meslektaşların Soruları 1 03-03-2008 21:15


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06225801 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.