Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Manevi Tazminat (Görev)

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 25-08-2014, 11:45   #1
Cumhur Okyay

 
Varsayılan Manevi Tazminat (Görev)

Özel vakıf üniversitesinin yüksek paralı özel hastanesi.
Hasta ile bunlar arasındaki uyuşmazlığın vekalet ilişkisinden kaynaklandığı nazara alındığında, bu hastaneye ve çalıştırdığı doktoruna karşı müştereken ve müteselsilen ödeme talepli olarak açılacak manevi tazminat dâvası;

1- Vekâlet ilişkisi olduğundan, tüketici mahkemesinde mi?
2- Vakıftır, denilerek idari yargıda mı?
3- Yoksa, Asliye Hukuk Mahkemesinde mi açılacaktır?
Saygılarımla....
Old 25-08-2014, 12:50   #2
İlhan_ERDEN

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan C_OKYAY
Özel vakıf üniversitesinin yüksek paralı özel hastanesi.
Hasta ile bunlar arasındaki uyuşmazlığın vekalet ilişkisinden kaynaklandığı nazara alındığında, bu hastaneye ve çalıştırdığı doktoruna karşı müştereken ve müteselsilen ödeme talepli olarak açılacak manevi tazminat dâvası;

1- Vekâlet ilişkisi olduğundan, tüketici mahkemesinde mi?
2- Vakıftır, denilerek idari yargıda mı?
3- Yoksa, Asliye Hukuk Mahkemesinde mi açılacaktır?
Saygılarımla....


Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2012/4-729 E. 2013/163 K. 30.01.2013 Tarih:

Dava: Taraflar arasındaki <maddi ve manevi> davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Şişli 3.Asliye Hukuk Mahkeme’since davanın kısmen kabulüne dair verilen 19.11.2009 gün ve 2006/700 E., 2009/252 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin 09.05.2011 gün ve 2010/4349 E., 2011/5303 K sayılı ilamı ile;

(...Dava, hatalı tedavi nedeniyle desteğin ölümünden dolayı uğranılan maddi ve manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar, davalı tarafından temyiz olunmuştur.

Dava, kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken, kusurları sonucu kişilere zarar vermelerinden kaynaklanan ve zarar görenlerin kamu görevlileri aleyhine açtıkları tazminat davasıdır.

Sorun, kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken veya görevlerini yaparken, kişilerin zarar görmesi halinde, zarar görenin kamu görevlisinin şahsına karşı açtığı davada, kamu görevlisinin hizmet kusurundan ayrılabilen kişisel kast ve kusurunun araştırılmasına gerek olup olmadığı ve netice itibariyle davanın esastan mı yoksa husumetten mi reddine veya kabulüne karar verileceği ve bu konuda yorum yolu ile sonuca ulaşmanın ve uygulama yapmanın mümkün olup olmadığına ilişkindir.

Bu durumda, kamu görevlisinin görevini yaparken kusurlu davranışta bulunmasının hizmet kusuru mu yoksa, hizmetten ayrılabilen kişisel kusuru mu olacağının tespiti gerekmektedir. Kamu kurumları kamu hizmeti yaparlar. Ancak kamu kurumları tüzel kişilik olduklarından ve bu kişilik maddi değil soyut bir kişilik olduğundan, kamu hizmetini bizzat yerine getiremezler. Kamu hizmeti, gerçek kişi konumunda olan kamu görevlileri ve bunların kullandıkları araç ve gereçlerle yerine getirilir. Bunun sonucu olarak, kamu görevlilerinin veya bunların kullandıkları araç ve gereçlerin kusur, ihmal ve hatalarından dolayı kamu hizmetinin yerine getirildiği sırada kişilerin zarar görmesi halinde meydana gelecek kusur kamu kurumunun hizmet kusurunu oluşturur. Burada, kamu görevlisinin hizmetten ayrılabilen kişisel kusurundan bahsetmek kesinlikle mümkün değildir. Kamu görevlisinin buradaki kusuru hizmet kusurunu oluşturur.

Hizmetten ayrılabilen kişisel kusur ise kamu hizmeti ile ilgisi olmayan kamu görevlisinin özel hayatı ile tamamen özel tutum ve davranışlarından kaynaklanan bir kusurdur.

Konunun iyi anlaşılabilmesi için örnek vermek gerekirse:

Sabahleyin aracı ile kamu hizmetini yapmak için çalıştığı hastaneye gelen doktorun, aracını park ederken kendisinden önce tedavi olmak için hastaneye gelmiş olan bir hastanın aracına çarpıp zarar vermesi halinde bu, doktorun kamu hizmetiyle alakalı olmayan kişisel kusurudur. Aynı doktorun aracını park ettikten, hastanedeki poliklinik odasına girdikten sonra görevi olan sağlık hizmeti ile ilgili yaptığı (teşhis, tedavi ve ameliyat gibi) eylemlerde bir kusur olursa bu kusur hizmet kusurudur.

Yukarıda açıklanan sorun konusunda sağlıklı bir sonuca ulaşmak için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeleri incelememiz gerekir.

Anayasa’nın 129/5.maddesinde; memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken (görevlerini yaparken) işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları rücu edilmek kaydıyla kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak ancak idare aleyhine dava açılabilir.

657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nın (kişilerin uğradıkları zararlar başlıklı) 13.maddesinde; kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil ilgili kurum aleyhine dava açarlar.

Borçlar Yasası’nın (haksız muamelelerden doğan borçlar başlıklı) 41/1 maddesinde; gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs o zararın tazminine mecburdur.

Anayasa’nın 129/5.maddesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nın 13.maddesinin Borçlar Yasası’nın 41/1.maddesi ışığında yorumlayarak kamu görevlileri aleyhine kişisel kast ve kusurlarının varlığı halinde Adli Yargı’da dava açılabileceğinin kabulü mümkün değildir. Zira: Borçlar Yasası’nın 41/1.maddesi genel bir hüküm olup, yine genel olarak <zarar ika eden şahsı> esas almış olup, kamu görevlisi veya memurdan bahsetmemektedir.

Bir konuda hem genel hüküm, hem de özel hüküm varsa, o takdirde özel hükümlere üstünlük verilerek uygulama yapılması hukukun temel prensiplerindendir.

Yukarıda açıklanan Anayasa’nın 129/5 ile 657 Devlet Memurları Yasası’nın 13.maddesi karşısında Borçlar Yasası’nın 41/1.maddesi esas alınarak kamu görevlilerinin kast ve kusurlarından dolayı kamu görevlileri aleyhine dava açılabileceğinin yorum yoluyla kabul edilmesi de mümkün değildir.

Anayasa’nın 129/5.maddesiyle 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nın 13.maddesi, yorum gerektirmeyecek kadar açık, net ve amirdir. Diğer yandan yasalar iptal edilmedikçe veya değiştirilmedikçe yürürlüktedir ve mevcut hükümleri ile uygulanmaları gerekir. Yargı, uygulamaları ve bir kısım sosyal ihtiyaçlar nedeni ile yasaların yetersizliği veya değiştirilmesi gerektiği düşünce ve kanaatinde olsa dahi, yorum yolu ile yürürlükteki Anayasa ve yasa maddelerini uygulamayarak atıl bırakamaz. Yorum yolu ile Anayasa ve Yasalara aykırı uygulama yapamaz ve karar veremez. İhtiyaç varsa yeni yasal düzenlemeler yapılabilir. Ve Yasal düzenleme yapma yetki ve görevi T.B.M.M.’ne aittir.

Sonuç olarak kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kasıtlarından ve kusurlarından dolayı doğan tazminat davalarında kamu görevlilerinin aleyhine değil ancak kamu idaresi aleyhine dava açılabileceğinin kabulü gerekir.

....... Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde öğretim üyesi olan ve kamu görevlisi sıfatını taşıyan davalının, hatalı ameliyat eylemi nedeniyle ölüm olayının meydana geldiği ileri sürülerek tazminat isteminde bulunulmuştur. Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında, davanın idari yargı yerinde ve idareye karşı açılması gerekir. Davalıya husumet yöneltilemez.

Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, istemin husumet yokluğu nedeniyle reddedilmesi gerekirken, işin esasının incelenmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir...)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davalı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

Mahkemece, davacı murisinin ölümüyle sonuçlanan tedavi sürecinde davalı doktorun kusurlu eylemlerinin bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.

Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalı vekili getirmiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; husumetin tespitine ilişkin olup, davacı murisinin geçirdiği ameliyat sonucunda davalı doktorun kusuruyla öldüğü iddiasıyla talep edilen maddi ve manevi tazminat istemlerinin husumet yokluğu nedeniyle reddinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle, 4282 sayılı Kanunla kurulmuş olan bir Vakıf Üniversitesi olan ...... Üniversitesi Tıp Fakültesinde çalışan davalı doktorun eyleminden sorumluluğuna ilişkin yasal düzenleme, kavram ve kurumlar irdelenmelidir:

2547 sayılı Yükseköğretim Kanununda Vakıf Üniversitelerinin kuruluş ve işleyişi düzenlenmiş olup, bu yasa kapsamında dava dışı ..... Üniversitesi 4282 sayılı kanun ile kurulmuştur. Üniversitenin Tıp Fakültesi Hastanesi halka sunduğu sağlık hizmeti bakımından kamu hastanesi niteliğindedir davalı çalışanı da kamu görevlisidir.

Kamu personelinin mali sorumluluğuna ilişkin düzenlemeler öncelikle Anayasa olmak üzere ilgili kanunlarında yer almaktadır. T.C.Anayasasının <Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması> başlıklı 40.maddesinin Ek fıkrası (03/10/2001 - 4709 S.K./16. md.) uyarınca; <…Kişinin, resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.> Hükmünü içermektedir.

İdareye karşı yargı yolunu düzenleyen <Yargı Yolu> başlıklı 125.maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde: <İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.>; son fıkrasında da <İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.> şeklindedir.

Kamu görevlilerinin görev ve sorumluluklarını düzenleyen 129.maddesinin birinci fıkrasında: <Memurlar ve diğer kamu görevlileri Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlüdürler.> Beşinci fıkrasındaki düzenleme ile de; <Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.> hükümleri yer almaktadır.

Anayasa’nın bu hükümleri ile amaçlanan, memur ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu davrandıklarından bahisle haklı ya da haksız olarak yargı mercileri önüne çıkarılmasını önlemek, kamu hizmetinin sekteye uğratılmadan yürütülmesini sağlamak ve aynı zamanda zarara uğrayan kişi yönünden de memur veya diğer kamu görevlisine oranla ödeme gücü daha yüksek olan devlet gibi bir sorumluyu muhatap kılarak kamu düzenini korumaktır.

Bu anayasal hükümlere paralel düzenleme 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun, 12.05.1982 tarih ve 2670 sayılı Kanunun 6. maddesi ile değişik, 13. maddesinde yer almaktadır. Anılan kanunun değişik, birinci fıkrasında; <Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar. Ancak, Devlet dairelerine tevdi veya bu dairelerce tahsil veya muhafaza edilen para ve para hükmündeki değerli kağıtların ilgili personel tarafından zimmete geçirilmesi halinde, zimmete geçirilen miktar, cezai takibat sonucu beklenmeden Hazine tarafından hak sahibine ödenir. Kurumun, genel hükümlere göre sorumlu personele rücu hakkı saklıdır.> hükmü öngörülmüştür.

Görülmektedir ki, Anayasa'nın 40/3, 125/son, 129/5 maddeleri ile uygulamanın çerçevesi net olarak çizilmiş; <memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, ancak rücu edilmek şartı ile idare aleyhine açılabileceği> açıkça ifade edilmiştir.

Diğer taraftan uyuşmazlığın çözümünde Anayasa’nın 129/5 maddesinde yer alan <yetkilerini kullanırken işledikleri kusur> ifadesinden ne anlaşılması gerektiğinin belirlenmesi önem taşımaktadır ki, bu noktada <kusur> ile ilgili açıklama yapılmasında yarar vardır:

Kusurun kanunlarımızda tanımı yapılmamıştır. Uygulama ve öğretide kabul görmüş tanıma göre; kusur, hukuk düzenince kınanabilen davranıştır. Kınamanın nedeni, başka türlü davranma olanağı varken ve zorunlu iken, bu şekilde davranılmayarak, bu tarzdan sapılmış olmasıdır. Kısacası; kusur, genel tanımıyla, hukuk düzeni tarafından bir davranış tarzının kınanması olup; bu kınama, o davranışın belirli koşullar altında bireylerden beklenen ortalama hareket tarzından sapmış olmasından kaynaklanır.

Yine, öğreti ve uygulamadaki hakim görüşe göre, sorumluluk hukuku açısından kusurun, kast ve ihmal (taksir) olmak üzere ikiye ayrılacağı kabul edilmektedir. Bu bağlamda, kast hukuka aykırı sonucun bilerek ve isteyerek meydana getirilmesi; ihmal ise, hukuka aykırı sonucu istememekle birlikte, böyle bir sonucun önlenmesi için gerekli önlemlerin alınmaması ve gereken özenin gösterilmemesidir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 10.12.2003 gün ve 2003/11-756 E., 2003/743 K. sayılı ilamı).

İdare hukuku ilkeleri çerçevesinde olaya bakıldığında ise, bir kamu görevlisinin görev sırasında, hizmet araçlarını kullanarak yaptığı eylem ve işlemlerine ilişkin kişisel kusurunun, kasti suç niteliği taşısa bile hizmet kusuru oluşturacağı ve bu nedenle açılacak davaların ancak idare aleyhine açılabileceği bilinen ilkelerindendir (Danıştay 10.Daire 20.04.1989 gün ve 1988/1042 E.; 1989/857 K. sayılı ilamı).

Yeri gelmişken <yetkilerini kullanırken> ve <bu görevleri yerine getiren personel> kavramlarıyla amaçlanın ne olduğu üzerinde durulmalıdır:

Devletin sorumluluğunun diğer bir şartı da, zararın, memur ve diğer bir kamu görevlisi tarafından <görevini yerine getirirken> ve <görevle ilgili yetkilerini kullanırken> gerçekleştirilmiş olmasıdır.

Şu halde <görevin ifası>, <yetkinin kullanılması> ile gerçekleşen zarar arasında işlevsel (görevsel) bir bağ bulunmalı; zarar, kamu görevi (kamu yetkisi) yerine getirilirken, bu görev ve yetki nedeni ile doğmuş olmalıdır.

Memur ve diğer resmi görevlilerinin kamu görevlisi sıfat ve kapasiteleri dışında özel bir kişi olarak, özel hukuk hükümlerine göre özel işlerini yaparken üçüncü kişilere verdikleri zarardan doğrudan doğruya kendileri sorumludur(Eren F., Borçlar Hukuku Genel Hükümleri, Beta, 10. Bası, s. 590 vd.).

Öte yandan, kamu görevlisinin, hizmet içinde veya hizmetle ilgili olmak üzere tutum ve davranışının suç oluşturması ya da hizmeti yürütürken ağır kusur işlemesi veya düşmanlık, siyasal kin gibi kötü niyetle bir kişiye zarar vermesi halinde dahi bu durum, aynı zamanda yönetimin gözetim ve iyi eleman seçme yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle hizmet kusuru da sayılmalı ve bu nedenle açılacak dava idareye yöneltilmelidir.

Tüm bu açıklamalar göstermektedir ki, kişilerin uğradığı zararla, zarara sebebiyet veren kamu personelinin yürüttüğü görev arasında herhangi bir ilişki kurulabiliyorsa, ortada görevle ilgili bir durum var demektir ve bu tür davranışlar kasten veya ihmalen işlenmesine bakılmaksızın, kamu personelinin hizmetten ayrılamayan kişisel kusurları olarak ortaya çıkmakta ve bu husus, 657 sayılı Yasanın 13’üncü maddesindeki <kişilerin kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlar> ibaresinde ifadesini bulmaktadır.

Diğer taraftan, Anayasa’nın 129/5 maddesinde <kusur> şartından bahsedildiğine göre yetkisini kullanan memurun veya kamu görevlisinin işlediği eylemin kasten mi yoksa ihmalen mi gerçekleştirdiğine bakılmaksızın bu eylemlerinden doğan davaların ancak idare aleyhine açılması gerektiğinin kabulü zorunludur.

Bu ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı taraf, davalı doktorun görevi sırasında dikkatsizlik ve tedbirsizliği nedeni ile desteğin ölümüne neden olduğu iddiasıyla doktoru hasım göstererek eldeki tazminat davasını açmıştır.

Davacının bu iddiası, içerikçe davalı doktorun görevi sırasında ve yetkisini kullanırken işlediği bir kusura ve bu kusurun niteliği itibariyle de kamu görevlisinin ihmaline dayanmaktadır.

Hal böyle olunca, davalının görevi dışında kalan kişisel kusuruna dayanılmadığına, dikkatsizlik ve tedbirsizliğe dayalı da olsa eylemin görev sırasında ve görevle ilgili olmasına ve hizmet kusuru niteliğinde bulunmasına göre, eldeki davada husumet kamu görevlisine değil, idareye düşmektedir. Öyle ise, dava idare aleyhine açılıp, husumetin de idareye yöneltilmesi gerekir.

Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, davalı doktor hakkındaki davanın husumet yokluğu nedeni ile reddedilmesi gerekirken esasının incelenmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.

Bu itibarla; Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen <Geçici madde 3> atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı kanunun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 30.01.2013 gününde oyçokluğu ile karar verildi.


Uyuşmazlık Mahkemesi, Hukuk Bölümü
2012/57 E. 2012/213 K. 05.11.2012 Tarih


OLAY: Davacı, 11.8.2007-21.8.2007 tarihleri arasında B. Üniversitesi A. Uygulama ve Araştırma Merkezi Hastanesi ile H. Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde tedavi olmak istemiyle başvurduğunu, ancak kendisine uygulanan yanlış tedavi nedeniyle bedensel ve ruhsal bütünlüğünde meydana gelen zararın karşılığı olarak, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile, 3.500 YTL maddi tazminatın B. Üniversitesi’nden, 13.000 YTL maddi, 200.000 YTL manevi tazminatın B. ve H. Üniversitesi’nden yasal faizi ile birlikte, müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesi istemiyle 3.6.2008 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.

Davacı adli yargı yerinde açtığı davada B. Üniversitesi Rektörlüğü ile H. Üniversitesi Rektörlüğü'nü davalı olarak göstermiştir.

A. 10. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 05.11.2008 gün ve E:2008/245, K:2008/383 sayı ile, davacının dava dilekçesinde özetle, davalı hastaneler tarafından uygulanan yanlış tedavi sonucu gerek maddi ve gerekse manevi zarara uğradığını belirterek 216.500,00 YTL'nin olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiş olduğu; davalı B. ve H. Üniversitesi Rektörlüğü vekillerinin dilekçelerinde, görev itirazında bulunarak davanın reddini talep ettikleri; davanın, maddi ve manevi tazminat istemiyle açıldığı; davacı her ne kadar Mahkemelerinde açılan davada yapılan yanlış tedavi sonucu uğradığı maddi ve manevi tazminatı talep ederek, olayın meydana gelmesinde davalı hastanelerin ihmal ve kusuru olduğunu iddia etmiş ise de hizmet kusurundan kaynaklanan tazminat davalarının İ.Y.U.K'na göre idari yargıda tam yargı davası olarak açılması gerektiğinden bahisle; Mahkemelerinin GÖREVSİZLİĞİNE, görevsizlik nedeni ile dava dilekçesinin reddine karar vermiş, bu karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

Davacı bu kez, davalılar H. Üniversitesi Rektörlüğü ve B. Üniversitesi Rektörlüğü'ne karşı 20.500,00 TL maddi, 200.000,00 TL manevi tazminata karar verilmesi istemiyle 12.1.2009 tarihinde idari yargı yerinde dava açmıştır.

A. 1. İdare Mahkemesi: 15.01.2009 gün ve E: 2009/33, K:2009/42 sayı ile, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 4001 Sayılı Kanunla değişik 5.maddesinin 1. fıkrasında; her idari işlem aleyhine ayrı ayrı dava açılacağı ancak aralarında maddi veya hukuki yönden bağlılık ya da sebep-sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı da bir dilekçe ile dava açılabileceği, 2. fıkrasında ise, birden fazla şahsın müşterek dilekçe ile dava açabilmesi için davacıların hak veya menfaatlerinde iştirak bulunması ve davaya yol açan maddi olay veya hukuki sebeplerin aynı olması gerektiğinin hükme bağlandığı; dava dosyasının incelenmesinden, 11/8/2007-21/8/2007 tarihleri arasında davalı üniversite hastanelerine tedavi olmak istemiyle başvuran ancak kendisine uygulanan yanlış tedavi nedeniyle bedensel ve ruhsal bütünlüğünde meydana gelen zararın karşılığı olarak 20.500,00TL maddi, 200.000,00TL manevi tazminata karar verilmesi istemiyle dava açılmış olup, davacının tedavisinin bir kısmının B. Üniversitesi A. Uygulama ve Araştırma Merkezi Hastanesi'nde bir kısmının ise H. Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde yapılmış olduğu ve her bir hastane için ayrı ayrı hizmet kusurunun bulunup bulunmadığının belirlenmesinin zorunluluğu karşısında, yukarıda anılan madde hükmü uyarınca her bir hastaneye karşı ayrı ayrı dava açılarak, söz konusu dilekçelerde davalı hastaneler için ayrı ayrı ve sadece o hastanenin işlediği hizmet kusuru nedeniyle uğranıldığı öne sürülen zararın tazminat olarak istenilmesi gerekirken bu husus dikkate alınmadan tek dava dilekçesi ile dava açılmasında yukarıda belirtilen Yasa hükümlerine uyarlık görülmediği gerekçesiyle; dava dilekçesinin, 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 15.maddesinin 1.fıkrası (d) bendi gereğince bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 30 gün içinde 5.maddeye uygun şekilde düzenlenerek yeniden dava açılmak üzere reddine karar vermiştir.

Davacı bu kez, 11.08.2007-21.08.2007 tarihleri arasında yanlış tedavi nedeniyle bedensel ve ruhsal bütünlüğünde meydana gelen zararın karşılığı olarak 20.500,00-TL maddi ve 100.000,00-TL manevi tazminatın, olay tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesi istemiyle, B. Üniversitesi Rektörlüğüne karşı dava açmıştır. A. İdare Mahkemesi 2577 sayılı Yasanın 15/1-a maddesi uyarınca davanın yetki yönünden reddine, dava dosyasının yetkili A. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.

A. 1. İDARE MAHKEMESİ: 28.10.2011 gün ve E: 2009/102, K: 2011/1448 sayı ile, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun <İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı> başlıklı 2. maddesinin değişik 1 numaralı bendinde; <a) (08/06/2000 - 4577/5. md) İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları, / b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, / c) (Değişik bent: 18/12/1999-4492/6 md.) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar>ın idari dava türleri olarak sayıldığı; 2576 sayılı yasanın 6. maddesinde <Vergi Mahkemeleri; / a) Genel bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait, vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin davaları, / b) (a)bendindeki konularda 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki Kanunun uygulamasına ilişkin davaları, / c) Diğer kanunla verilen işleri, çözümler> hükmünün yer aldığı; aynı yasanın 5. maddesinin 1.nci fıkrasında da İdare Mahkemelerinin, Vergi Mahkemelerinin görevine giren davalar ile Danıştay'da çözümlenecek olanlar dışındaki iptal davaları ile tam yargı davalarının, tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinin birinin yürütülmesi için yapılan idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar ve kanunlarla verilen diğer işleri çözümleyeceğinin hükme bağlandığı; yukarıda yer alan mevzuat hükümleri ve açıklamalar ile birlikte değerlendirildiğinde kural olarak idari yargıda ancak devlet ve kamu tüzel kişilerine karşı açılan davalara bakılabildiği, idare aleyhine dava açılmayıp davalı mevkiinde özel hukuk Tüzel kişisinin bulunması durumunda, ortada idari yargı yetkisi kapsamında açılmış bir idari davanın bulunduğundan söz edilemeyeceği, bu nedenle kamu kurumu olmayan ve tamamen özel hukuk hükümlerine tabi bir vakıf üniversitesi olan B. Üniversitesi Hastanesi'nin yanlış tedavi ve kusurundan kaynaklanan eylemlerin idari eylem olarak görülmesinin mümkün olmadığı; dava dosyasının incelenmesinden; davacının B. Üniversitesi A. Hastanesinde 11.08.2007 tarihinde yanlış tedavi olduğu ve sonrasında H. Üniversitesi Hastanesi'nde tedavisinin devam ettiği, 03.06.2008 tarihinde B. ve H. Üniversitesi Hastaneleri tarafından yanlış tedavi sonucu uğradığı 216.500,00 TL maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle B. Üniversitesi Rektörlüğü ile H. Üniversitesi Rektörlüğüne karşı açılan davada A. 10. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin E: 2008/245, K: 2008/383 sayılı kararı ile 05.11.2008 tarihinde görevsizlik karan verildiği, bu karardan sonra 20.500,00 TL maddi ve 200.000,00 TL manevi olmak üzere toplam 220.500,00 TL zararının tazmini istemiyle A. 1. İdare Mahkemesine açtığı davada Mahkemenin 15.01.2009 tarih ve E: 2009/33, K: 2009/42 sayılı kararı ile B. ve H. Üniversitelerine karşı ayrı ayrı dava açılması gerektiğinden beşinci madde yönünden dava dilekçesinin reddine karar verildiği, sonrasında 11.08.2007 - 21.08.2007 tarihleri arasında davalı üniversite hastanesinde uygulanan yanlış tedavi nedeniyle bedensel ve ruhsal bütünlüğünde meydana gelen zararın karşılığı olarak 20.500,00-TL maddi ve 100.000,00-TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesi istemiyle B. Üniversitesi Rektörlüğüne karşı açılan davanın A. 1. İdare Mahkemesinin 11.03.2009 tarih ve E: 2009/278, K: 2009/308 sayılı kararı ile yetkili mahkemenin A. İdare Mahkemesi olduğu gerekçesiyle yetki yönünden reddedilerek Mahkememize gönderildiği, davacının B. Üniversitesi A. Hastanesinde yanlış tedavi nedeniyle bedensel ve ruhsal bütünlüğünde meydana gelen zararın karşılığı olarak 20.500,00-TL maddi ve 100.000,00-TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle iş bu davanın açıldığının anlaşıldığı; uyuşmazlık konusu olayda; davalının bir vakıf üniversitesi olması ve dolayısıyla özel hukuk tüzelkişisi olması karşısında davalı B. Üniversitesi Hastanesi'nin yanlış tedavi ve kusurundan kaynaklanan eylemlerin idari eylem olarak görülmesi imkanı olmadığı ve açılan davanın da idari yargının yetkisi kapsamında açılmış bir idari dava bulunduğundan söz etmek olanaksız olduğundan, iş bu davanın görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu sonuç ve kanaatine ulaşıldığı gerekçesiyle; davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 15/1-a maddesi hükmü uyarınca görev yönünden reddine karar vermiş, bu karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü'nün, Serdar ÖZGÜLDÜR'ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Mehmet Aydan AL'ın katılımlarıyla yapılan 5.11.2012 günlü toplantısında:

I- İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasanın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre;

Adli ve idari yargı yerleri arasında anılan Yasanın 14. maddesinde öngörülen biçimde davalılardan <B. Üniversitesi Rektörlüğü> yönünden olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının davacının istemi üzerine son görevsizlik kararını veren Mahkemece 15. maddede belirtilen hükmün aksine, önceki görevsizlik kararına ilişkin dava dosyası temin edilmeden gönderildiği görülmekle ise de; Başkanlık yazısıyla, adli yargı kararının kesinleşme durumunu gösteren onaylı örneğinin ilgili Mahkemesinden getirtildiği ve sonuçta usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II- ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK'in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BA. ile Danıştay Savcısı Tuncay DÜNDAR'ın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, davacının teşhis ve tedavisinde kullanılan yöntemlerin yanlış olduğu nedeniyle uğranıldığı öne sürülen maddi ve manevi zararların tazmini istemiyle açılmıştır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 3. maddesinde, her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine yahut kişinin ölümüne bağlı maddi ve manevi zararların tazminine ilişkin davalara asliye hukuk mahkemelerinin bakacağı hükmüne, geçici 1. maddesinde ise, bu Kanunun yargı yolu ve göreve ilişkin hükümlerinin, Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki tarihte açılmış olan davalarda uygulanmayacağı hükmüne yer verilmiş, bu Kanunun 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin iptali amacıyla açılan davada, Anayasa Mahkemesi, 16.2.2012 tarih ve E:2011/35, K:2012/23 sayılı kararıyla: dava konusu kuralla, sadece kişinin vücut bütünlüğüne verilen maddi zararlar ile buna bağlı manevi zararların ve ölüm nedeniyle oluşan maddi ve manevi zararların tazmini konusunun kapsama alındığı ve bu tazminat davalarına bakma görevinin asliye hukuk mahkemelerine verildiği; buna göre, aynı idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerden kaynaklanan zararların kapsama alınmadığı; sorumluluk sebebi aynı olsa da bu zararların tazmini davalarının idari yargıda görülmeye devam edeceği; bu durumda, idarenin aynı yapı içinde aldığı kararın bir bölümünün idari yargıda bir bölümünün adli yargıda görülmesinin yargılamanın bütünlüğünü bozacağı, ayrıca iki ayrı yargı kolunda görülen davalarda, idarenin sorumluluğu, bu sorumluluğun kapsamı, idarenin tazmin yükümlülüğü konularında farklı sonuçlara ulaşabileceği; esasen idare hukukunda var olan hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk kavramlarının, kişilerin gördüğü zararların tazmininde kullanılan ve kişilerin idare karşısında korunma kapsamını genişleten kavramlar olduğu; idare hukukunda, idarenin hiçbir kusuru olmasa da sosyal risk, terör eylemleri, fedakarlığın denkleştirilmesi gibi kusursuz sorumluluğa ilişkin kavramlara dayanılarak kişilerin uğradığı zararların tazmin edilmesinin mümkün olduğu; özel hukuk alanındaki kusursuz sorumluluk hallerinin ise, belirli konular için düzenlendiği ve sınırlı olduğu; idarenin idare hukuku esaslarına dayanarak tesis ettiği tartışmasız bulunan eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerden kaynaklanan zararlara ilişkin davaların idari yargı yerlerinde görülmesi gerektiği; bu nedenle, yukarıda belirtildiği gibi, aynı idari eylem, işlem veya sorumluluk sebebinden kaynaklanan zararların tazminine ilişkin davaların farklı yargı yerlerinde görülmesinde kamu yararı ve haklı neden olduğunun söylenemeyeceği gerekçesiyle iptaline karar vermiştir.

Anayasanın <Yükseköğretim Kurumlan> başlıklı 130. maddesinin birinci fıkrasında, <Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur.>; 2. fıkrasında, <Kanunda gösterilen usul ve esaslara göre, kazanç amacına yönelik olmamak şartı ile vakıflar tarafından, Devletin gözetim ve denetimine tabi yükseköğretim kurumları kurulabilir.>; 10. fıkrasında <Vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumları, mali ve idari konuları dışındaki akademik çalışmaları, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden, Devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumları için Anayasada belirtilen hükümlere tabidir.> hükmüne yer verilmiş;

Davalı B. Üniversitesi de mevzuat hükümleri çerçevesinde 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilat Kanununun Ek 33. maddesi ile Vakıf Yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlere tabi olmak üzere kamu tüzel kişiliğine sahip olarak kurulmuştur.

İdari rejime dayalı olarak düzenlenmiş bulunan Türkiye'nin idari yapısında, kamu tüzel kişiliği idari yargının görev alanının belirlenmesinde kullanılan ölçütlerden birisidir. Kamu tüzel kişilerinin kuruluş amacı kamu yararı, faaliyet konulan ise kamu hizmetidir. Bu bağlamda, Kamu Tüzel Kişileri, özel hukuk tüzel kişilerine nazaran üstün ve ayrıcalıklı kamu gücüne sahiptirler ve tek taraflı işlemlerle yeni hukuki durum yaratabilirler. Bu nedenle de kamu hukukuna tabidirler.

Dosyanın incelenmesinden davacının, 11.08.2007 tarihinde davalı Üniversite hastanesinde Ampiyem teşhisi ile yapılan yanlış, yersiz ve gereksiz tedavi sonucunda idarenin hizmet kusuru nedeni ile bedensel ve ruhsal bütünlüğünde zarar meydana geldiğini öne sürerek, oluşan zararlara karşılık 20,500 TL maddi ve 100,000.00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte müteselsilen davalı idareden tahsiline karar verilmesi istemiyle dava açtığı anlaşılmıştır.

Bu duruma göre, Vakıf Üniversitesi Hastanesinin kamu hizmetini yürüttüğü sırada kişilere verdiği zararın tazmini istemiyle açılan bu davada, kamu hizmetinin yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin, hizmet kusuru veya başka nedenle idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının saptanması gerekmektedir. Bu hususların saptanması ise idare hukuku ilkelerine göre yapılabileceğinden, 2577 sayılı Yasa'nın 2. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi kapsamında bulunan tam yargı davasının görüm ve çözümünde idari yargı yerleri görevlidir.

Açıklanan nedenlerle davanın görüm ve çözümü idari yargı yerinin görevine girdiğinden idare mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

Sonuç: Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle A. 1. İdare Mahkemesi'nin 28.10.2011 gün ve E:2009/102, K:2011/1448 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 05.11.2012 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Trafik Kazası Maddi Manevi Tazminat Şahıs+Şirket+Sigorta Görev Ahmet AHMETOĞLU Meslektaşların Soruları 6 04-08-2015 11:06
trafik kazası -maddi manevi tazminat-taraflar-görev cmuk Meslektaşların Soruları 2 24-12-2012 14:31
Manevi Tazminat Davası Görev Sorusu? Nalezapon Hukuk Soruları 11 27-03-2012 17:10
Manevi tazminat davalarında birden çok davalı için görev sınırı koraygokcen Meslektaşların Soruları 3 16-03-2011 12:32
Yolcuyu Unutan Otobüs Firmasına Manevi Tazminat - Görev M. Emre Bulut Meslektaşların Soruları 6 13-08-2010 13:09


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05268788 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.