Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Nam-ı Müstear ile İlgili 15 HD.nin Kararını Arıyorum.

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 07-02-2011, 15:52   #1
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan Nam-ı Müstear ile İlgili 15 HD.nin Kararını Arıyorum.

Sayın Üyeler,

15. HD.nin 21.10.1998 T. 2561E.-3344 K. sayılı kararını arıyorum. Karar başka bir Daire kararında atıf yapılan karar olup, Kazancı'da bulamadım.

Benzer karar sunmak isteyen üyelerimize ek bilgi vereyim. Dava, İİK 270 ve devamı maddelerince açılan "Tasarrufun İptali" davası olup, "Nam-ı Müstear" yani "İnançlı İşlem" yoluyla satın alınan taşınmaza ilişkindir.

Şimdiden teşekkürler.
Old 07-02-2011, 16:00   #2
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Varsayılan

Yargıtay 15.Hukuk Dairesi

Esas: 1988/2561 Karar: 1988/3344 Karar Tarihi: 21.10.1988

Dava: İzzet ile; 1-Yılmaz, 2-Havva arasında çıkan davadan dolayı, (Nazilli 1. Asliye Hukuk hakimliği)nce verilen 30.12.1986 gün ve 1985/84-1986/836 sayılı hükmü bozan Dairemizin 21.4.1988 gün ve 1981/1432-1589 sayılı ilamı aleyhinde davacı vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

Karar: Borçlu hakkında yapılan icra takibinde alınan aciz belgesine dayanılarak açılan davadan, borçlunun parasını ödeyerek satın aldığı taşınmazın tapu kaydını karısı adına tesis ettirmek suretiyle alacaklıdan mal kaçırdığını iddia ederek, yapılan bu tasarrufun iptali istenmiş, mahkemece davanın kabulüne dair verilen kararın, Dairemizce, "olayda borçlunun tasarrufu bulunmadığı ve İİK.nun 278-280. maddelerinin de uygulanamayacağı" nedeniyle bozulması üzerine davacı tarafından tashihi karar isteminde bulunulmuştur.

1 - Borçlu tarafından kendi adına pazarlığı yapılarak bedeli kısmen peşin ve bakiyesi taksitlerle ödenmek suretiyle satın alınan taşınmaz malın, isteği üzerine satıcı tarafından tapuda karısı adına ferağ verilmesi ve tapu tesisi işleminde, borçlunun karısı yararına bir tasarrufu bulunmadığını kabul etmek mümkün değildir.

Nitekim, satın alınan taşınmaz bedeli borçlunun mal varlığından çıkmış fakat karşılığı olan taşınmaz. kendi isteği üzerine karısının mal varlığına karşılıksız olarak girmiştir. Buna göre, borçlunun bağış olarak karısı yararına ödediği bedel ve tapuda karısı adına ferağ verilmesi isteği, kapsam ve niteliği itibariyle borçlu tasarrufu olup, bu tasarruf sonucu davalı eşin edindiği taşınmazdan, İİK.nun 278/1. maddesindeki şartları mevcutsa, 283. maddesi hükmünce alacağın tahsiline imkan verilmelidir.

2 - Ancak, olayda aciz belgesinin alınmasının nedeni olan ilamsız icra takibindeki alacaklardan en eskisinin doğum tarihi ticari defter kayıtlarına göre 4.6.1984 tarihidir. Oysaki borçlu tasarrufu 27.4.1984 tarihi olup, borcun doğumundan önceye ilişkindir. Bu durumda, borcun doğumundan sonra borçlu tarafından yapılmış bir tasarruf bulunmadığından İİK.nun 278/1. maddesindeki şartları oluşmayan davanın reddi gerekmektedir.

Bu durumda, mahkeme kararının bozulmasına dair Dairemizin 21.4.1988 tarih 1988/1432-1589 sayılı ilamına karşı davacının tashihi karar isteği birinci bentte açıklanan nedenlerle haklı görülmekle kabul edilerek bozma gerekçesi değiştirilerek ikinci bentte yazılı nedenle karar bozulmalıdır.

Sonuç: Yukarıda 1. bentde açıklanan nedenle davacının tashihi karar isteği HUMK.nun 440/4. maddesine uyguna görülmekle kabulü ile Dairemizin 21.4.1988 tarih 1988/1432-1589 sayılı bozma kararındaki gerekçenin ortadan kaldırılmasına ve ikinci bentte yazılı nedenle mahkeme kararının BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının hashihi karar talebinde bulunan davacıya iadesine, 21.10.1988 gününde oybirliği ile karar verildi.

Kolay gelsin,
Old 07-02-2011, 16:06   #3
Av.Ömer Güntay

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Suat Ergin
Sayın Üyeler,

15. HD.nin 21.10.1998 T. 2561E.-3344 K. sayılı kararını arıyorum. Karar başka bir Daire kararında atıf yapılan karar olup, Kazancı'da bulamadım.

Benzer karar sunmak isteyen üyelerimize ek bilgi vereyim. Dava, İİK 270 ve devamı maddelerince açılan "Tasarrufun İptali" davası olup, "Nam-ı Müstear" yani "İnançlı İşlem" yoluyla satın alınan taşınmaza ilişkindir.

Şimdiden teşekkürler.

1. HD.2004/8810 E. ve 10850 K. sayılı ve HGK. 2008/1-660 E. ve 667 K.sayılı kararlarını ekliyorum. Umarım yararlı olur.

T.C.

YARGITAY

1. HUKUK DAİRESİ

E. 2004/8810

K. 2004/10850

T. 7.10.2004

• İNANÇ SÖZLEŞMESİ İDDİASINA DAYALI TAPU İPTALİ VE TESCİL TALEBİ ( Teminat Maksadıyla Temlik İddiasının Yazılı Delille İspat Edilmesi Mecburiyeti )

• TAPU İPTALİ VE TESCİL TALEBİ ( İnanç Sözleşmesi İddiasıyla - Teminat Maksadıyla Temlik İddiasının Yazılı Delille İspat Edilmesi Mecburiyeti )

• TEMİNAT MAKSADIYLA TEMLİK İDDİASINA DAYANAN TAPU İPTALİ VE TESCİL TALEBİ ( Yazılı Delille İspat Şartı )

• YAZILI DELİLLE İSPAT ŞARTI ( İnanç Sözleşmesi İddiasına Dayanan Tapu İptali ve Tescil Davasında )

1086/m.290

818/m.18,81


ÖZET : Davacı, dava konusu taşınmazın borca karşı teminat olarak temlik edildiğini iddia ederek tapu iptali ve tescil talebinde bulunmuştur. Dava, inançlı işlem iddiasına dayanmaktadır. İnanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme şartlarını içeren borçlandırıcı bir işlemdir. Teminat amacıyla temlik işleminin yazılı delille ispatlanması gerekir. Çünkü bir senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldırmak amacıyla yapılan muamelelerin yine senetle ispatlanması gerekir. Somut olayda, davacı taraf 08.06.2001 tarihli bir belge ibraz etmiştir. Belgenin içeriği ve imzaların davalıya ve H'ye ait olduğu tartışmasızdır.
Hal böyle olunca, anılan belgenin yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda değerlendirilmesi; gerektiğinde, Borçlar Kanunu'nun 81'inci maddesi gereğince işlem yapılması hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken aksine düşüncelerle davanın reddedilmesi doğru değildir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada;
Davacı damadı H'nin kendisinden aldığı vekaletname ile çekişmeli 5992 parseldeki B blok zemin 4 nolu bağımsız bölümü, tefecilik ile uğraşan davalıya cebir ve tehdit altında, iradesi dışında temlik ettiğini ileri sürerek tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı, iddiaların doğru olmadığını, çekişme konusu taşınmazı bedelini ödeyerek satın aldığını bildirip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının davasını ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi S.A'nın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava, tapu iptal, tescil istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı, damadı H'nin kendisinden aldığı 28.05.2001 tarihli vekaletname ile 5992 parsel sayılı taşınmazdaki B blok zemin 4 nolu bağımsız bölümü borcuna karşılık teminat olarak davalıya 29.05.2001 tarihinde temlik ettiğini ileri sürerek iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.
İddianın ileri sürülüş biçimi ve içeriği itibariyle olayda inançlı işlem iddiasına dayanıldığı açıktır. İnanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme ( iade )şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek veya idare olunmak üzere, malvarlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar.
Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.
Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri 'vererek taşınmazım kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.
Bilindiği üzere, eski hukukumuzda, "nam-ı müstear", geçerliliği kabul edilmiş bağımsız müessese olarak düzenlenmiş bulunmasına karşın ( Mecelle 1592, 1594, 1595 ); bu günkü pozitif hukukumuzda; ( yasalarımızda )nam-ı müstear diye bir deyim yer almış değildir. Buna rağmen hukukumuzda nam-ı müstear'ın hukuki niteliğinin belirlenmesi sorunu büyük önem kazanmıştır. Yargıtay'ın üç içtihadı birleştirme kararına ( 08.05.1941 gün, 29/5 sayılı; 05.02.1947 gün ve 20/6 sayılı; 07.10.1953 gün ve 7/8 sayılı )ve önemli öğreti çalışmalarına konu olan bu sorun, son yılların Türk hukuk hayatındaki en önemli sorunlardan birini teşkil etmiş ve güncelliğini sürdüregelmiştir.
İsviçre-Türk Hukukları'nda, araya giren şahıslar ve ilişkiler ile ilgili durumlar, her somut olayın özelliğine göre farklı bir rejime tabi tutulmuştur. Sırf görünüş belirtilerine bakılıp her nam-ı müstear durumunun muvazalı bir işlem olarak nitelendirilmesinin yanlış olduğu; özellikle, irade serbestisi prensibine ( B.K. madde 19 )ve taraf iradelerine aykırı bulunduğu öğretide kabul edilmiştir. Bu bakımdan, sorunun, her somut olayın ortaya çıkış durumu gözetilerek; ya muvazaalı işlemler, ya da inançlı işlemler veya dolaylı ( vasıtalı )temsil hukuki rejimine tabi tutulması gerekecektir ( Ergun Özsunay, Türk Hukukunda ve Mukayeseli Hukukta İnançlı Muameleler, İstanbul
1968, Sh. 229 vd; Turhan Esener, Türk Hususi Hukukunda Muvazaalı Muameleler, İstanbul 1956, sh. 177; Feyzi Necmettin Feyzioğlu, Borçlar Hukuku-Genel Hükümler, Cilt 1, İstanbul 1976, sh. 223 vd; İlhan Postacıoğlu, Nam-ı Müstear Meselesi, Vekalet ve İtimat Muameleleri ile Muvazaanın Karşılıklı Münasebetleri-Makale-İstanbul Hukuk Fakültesi Mecmuası, Cilt XIII, sayı 3, sh.1050 vd ). Nam-ı Müstearın, Türk/İsviçre Hukukunda ya muvazaa, ya itimada dayanan muamele ya da dolaylı ( vasıtalı )temsilin hukuki rejimine tabi tutulduğu başkaca kaynaklarda da ifadesini bulmuştur ( Kenan Tunçomağ, Borçlar hukuku, Cilt 1, Genel Hükümler, 1972, sh. 206; İsmet Sungurbey, Medeni Hukuk Sorunları, Cilt 4, sh. 501 ).
Davada ortaya çıkan uyuşmazlık; teminat maksadıyla temlik sözleşmesi yapıldığı noktasından kaynaklandığına göre; bu tür sözleşmenin hukuki mahiyetinin de açıklanması gerekir. Teminat maksadıyla temlik sözleşmelerinden, bir alacağın temini bakımından vuku bulan inançlı ( Fiduzlarisch )mülkiyet intikalleri anlaşılmalıdır. Bu tür sözleşmelerin iki esaslı unsuru vardır. Bunlardan ilki, mülkiyet intikalinin teminat maksadıyla yapılması; diğeri ise, inançlı sözleşmedir. Teminat maksadıyla temlik sözleşmesi, bir iltizami muamele olarak mülkiyetin nakline imkan sağlar. Başka bir anlatımla, tasarrufi muamele ile, tarafların iltizami muamelede ifadesini bulan irade gerçekleştirilmiş olur.
Yineleyerek belirtilmelidir ki; teminat maksadıyla temlik sözleşmeleri, taraflar arasında karşılıklı itimat esasını şart kılmaktadır. Teminat için taşınmazını temlik eden borçlu, borcun ödenmesi halinde taşınmaz mülkiyetinin tekrar kendisine devredileceği inancını taşımaktadır. Değinilen niteliklerinden ötürü, gerek öğretide; gerekse yargısal uygulamada, teminat maksadıyla temlik sözleşmeleri; hukuki mahiyetleri itibariyle inançlı muameleler ( Fiduzlarisches Geschaeft )arasında yer almıştır. Federal Mahkeme kararlarında da bu içerikte açıklamalar yapılmıştır. ( Bedi Eğilmezler; Alman ve İsviçre Hukukunda Teminat Maksadıyla Temlik Akitleri, Adalet Dergisi, 1965, Cilt 1-2, sh.1028 vd; 1966, Cilt 1, sh. 58 vd. )
Öte yandan, inançlı işlemin, taraf muvazaası ile benzer noktalarının bulunmasına karşın; ayrıldığı yönlerinin de olduğu; bunlardan en önemlisinin, inançlı işlemde, tarafların devir ve temlik işlemini ciddi olarak istemelerine rağmen, muvazaada bunu istememeleri şeklinde ifade edildiği bilinmektedir ( Kenan Tunçomağ; a.g.e; sh. 209 ).
Yukarıda yapılagelen açıklamalar ile hukuki mahiyeti ortaya konulan "teminat maksadıyla temlik" işleminin yazılı delille ispatlanmasının gerekeceği kuşkusuzdur. Esasen, HUMK'nun 290. maddesine göre de; senede bağlı bir tasarrufun hüküm ve kuvvetini azaltmak üzere yapılmış hukuki muamelelerin, yine senetle ( veya başka bir kanuni delil ile )ispatlanması zorunludur.
Somut olayda, davacı taraf 08.06.2001 tarihli bir belge ibraz etmiştir. Belgenin içeriği ve imzaların davalıya ve H'ye ait olduğu tartışmasızdır.
Hal böyle olunca, anılan belgenin yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda değerlendirilmesi; gerektiğinde, Borçlar Kanunu'nun 81'inci maddesi gereğince işlem yapılması hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken aksine düşüncelerle davanın reddedilmesi doğru değildir.
SONUÇ : Davacıların temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün belirtilen nedenlerden ötürü HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 07.10.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2008/1-660

K. 2008/677

T. 5.11.2008

• TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Davacının Taşınmazı Alacaklılardan Mal Kaçırmak Amacıyla Davalıya Temlik Ettiği ve Davalının Bedel İadesine Rağmen Taşınmazı İade Etmediği - Mal Kaçırma Amacının Kesinleşen İlamla Tespit Edilmesinin Tescil Davası Açısından Güçlü Bir Delil Teşkil Edeceği )

• ALACAKLIDAN MAL KAÇIRMAK AMACIYLA TEMLİK ( Asliye Ticaret Mehkemesinde Mal Kaçırmanın Tespit Edildiği/İlamın Kesinleştiği - Tapu İptali Davası Açısından Güçlü Bir Delil Teşkil Edeceği )

2004/m.277


ÖZET : Davacı, maliki olduğu beş parça taşınmazı davalıdan aldığı borca teminat olmak ve diğer alacaklı ve bankalardan mal kaçırmak amacıyla davalıya temlik ettiğini, davalının, borçları için ödediği bedeli iade etmek istemesine rağmen, kabul etmeyerek taşınmazları iade etmediğini, Asliye Ticaret Mahkemesinde görülüp kesinleşen ilamda taşınmazların alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla davalıya temlik edilidiği hususunun saptandığını ileri sürerek, taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı, davacının taşınmazları satışa çıkarması üzerine satın aldığını, hem taşınmazın üzerindeki ipotekleri kaldırdığını cevaben bildirmiştir. .
Tapu iptali ve tescil davası sonucunda; mahkemece tasarrufun iptaline ilişkin bu davanın inançlı işlem olgusunu kanıtlanamayacağı gerekçesi ile önceki kararda direnilmiş ise de, anılan bu dava davacının mal kaçırmak amacıyla taşınmazları düşük bedelle devrine ilişkin iradesini ortaya koyma yönünden güçlü bir delil teşkil eder. Mahkemece bu husus gözönünde bulundurularak hüküm kurulmalıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki “Tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 6. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 26.2.2007 gün ve 5/81 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 3.12.2007 gün ve 11510-11673 sayılı ilamı ile,
( ... Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle davada dayanılan hukuki sebebe ilişkin olarak ileri sürülen vakıalar 5.2.1947 tarih 20/6 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca yazılı belge ile kanıtlanamadığına göre; davacının temyiz itirazı yerinde değildir. Reddi ile usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA “ karar verilmiş; davacı Orhan Küçük vekilinin karar düzeltme istemi üzerine ise, 1.H.D.nin 2.4.2008 T 1833-4232 sayılı ilamı ile “...Dava, tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçimine göre taraflar arasındaki çekişmenin inançlı işleme dayalı tapu iptali ve tescili isteğine ilişkin olup, davacı tarafından iddiasını ispatlayacak şekilde 05.02.1947 tarih 20/6 Sayılı içtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği biçimde taraflar arasında düzenlenmiş bir belge ibraz edilmediği anlaşılmaktadır.
Ancak, dosya arasında bulunan dava dışı Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ( TMSF ) ( Tarişbank ) tarafından eldeki davanın davalısı aleyhine açılan tasarrufun iptali ve davası sonucu İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 16.12.2005 tarih 2002/556 esas, 2005/692 karar sayılı kararıyla taraflar arasında yapılan işlemin alacaklıyı zarar uğratmaya yönelik bulunduğu ortada gerçek bir satışın bulunmadığı gerekçesiyle temliki işleme konu taşınmazlardan bir tanesinin alacağı karşılamaya yeterli olduğu kabul edilerek, bu taşınmaz hakkında tasarrufun iptaline karar verildiği ve kesinleştiği görülmektedir.
Hal böyle olunca, söz konusu mahkeme kararının tarafların tapuda yapılan işlemdeki iradelerinin belirlenmesi bakımından değerlendirilmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken bu husus göz ardı edilerek bir irdeleme ve değerlendirme yapılmaksızın yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir. Anılan husus karar düzeltme isteği üzerine bu kez yapılan inceleme sonunda anlaşıldığından, davacının karar düzeltme isteğinin HUMK'nun 440.maddesi gereğince kabulü ile Dairenin 3.12.2007 tarih 2007/11510 esas, 2007/11673 karar sayılı onama ilamının ortadan kaldırılmasına, yerel mahkemece kurulan 26.2.2007 tarih 2006/5 esas, 2007/81 karar sayılı hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA...karar verilmiştir... ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, maliki olduğu beş parça taşınmazı davalıdan aldığı borca teminat olmak ve diğer alacaklı ve bankalardan mal kaçırmak amacıyla davalıya temlik ettiğini, davalının, borçları için ödediği bedeli iade etmek istemesine rağmen, kabul etmeyerek taşınmazları iade etmediğini, İzmir 1.Asliye Ticaret Mahkemesinde görülüp kesinleşen 16.12.2005 tarih, 2002/556 Esas, 2005/692 Karar sayılı ilamda taşınmazların alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla davalıya temlik edilidiği hususunun saptandığını ileri sürerek, taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, davacının taşınmazları satışa çıkarması üzerine satın aldığını, hem taşınmazın üzerindeki ipotekleri kaldırdığını, hem de üzerine satış bedeli olarak 100 bin dolar ödediğini, davacının iddiasını yazılı delille kanıtlaması ve davanın reddine karar verilmesi gerektiğini cevaben bildirmiştir.
Mahkemece, iddianın yazılı belge ile kanıtlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı tarafın bildirdiği İzmir 1.Asliye Ticaret Mahkemesinin 16.12.2005 tarih ve 556-692 sayılı ilamının incelenmesinde; davacının TMSF ( Tarişbank ), davalıların Hacı ve Orhan olduğu, davanın 44 parsel sayılı taşınmazdaki 1 ve 2 nolu mesken ile, 1 parseldeki 1,2 ve 3 nolu taşınmazların Orhan tarafından Hacı 'e temlikinde satış bedelinin çok düşük olduğu, tasarrufun alacaklılara zarar vermek kastı ile yapıldığı ileri sürülmek suretiyle, İcra İflas Kanununun 277-278.maddeleri uyarınca tasarrufun iptali istemine ilişkin bulunduğu ve sonuç itibariyle mahkemece "... satış bedelinin resmi senette yazılı olan bedelden daha yüksek olduğunun yazılı belge ile kanıtlanması gerektiği böyle bir belgenin sunulamadığı, satış bedelinin daha yüksek olduğuna dair sadece beyana itibar edilemeyeceği, taşınmazlardan bir tanesinin borcu karşılamaya yeterli olduğu gerekçesi ile "... 44 parseldeki 2 nolu meskenin satışına ilişkin tasarruffun iptali ile takibe konu alacak ve ferileri ile sınırlı olarak alacaklı davacıya taşınmazın haciz ve satışını isteme yetkisi tanınmasına, diğer taşınmazlarla ilgili isteğin reddine" karar verildiği, 28.03.2006 tarihinde temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Her ne kadar mahkemece tasarrufun iptaline ilişkin bu davanın inançlı işlem olgusunu kanıtlanamayacağı gerekçesi ile önceki kararda direnilmiş ise de, anılan bu dava davacının mal kaçırmak amacıyla taşınmazları düşük bedelle devrine ilişkin iradesini ortaya koyma yönünden güçlü bir delil teşkil eder. Mahkemece bu husus gözönünde bulundurularak, diğer delillerle birlikte değerlendirilerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.
Açıklanan nedenlerle; Özel Dairenin bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 05.11.2008 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY :
Bilindiği üzere “tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile gerçek durumu onlardan gizleyerek kendi gerçek iradelerine uymayan ve kendi aralarında geçerli olmayan bir hususta anlaşmalarına ”muvazaa ve bu şekilde yapılan işlemlere de muvazaalı işlemler denilir. Bir başka söyleyişle muvazaa “ açıklanan beyanlarının gerçek maksatlarına uymadıklarını bildikleri halde, akitlerin kastettikleri durumdan başka bir ilişkide kendilerini anlaşmış gibi göstermeleri hali ( 7.10.1953 t, 8/7 sayılı Yargıtay içtihadı Birleştirme kararı ) “tarafların üçüncü kişileri, aldatmak amacıyla kendi gerçek iradelerine uymayan haksız eylem niteliğinde anlaşmaları”dır. ( 4.HD-9.4.2007 t, 2654/4665 E,K )
Muvazaalı bir hukuki işlemden bahsedebilmek için a )Tarafların iradeleri ile beyanları arasında isteyerek yaratılmış bir uygunsuzluk, b ) üçüncü kişileri aldatmak ( muvazaa ) niyeti, c ) Taraflar arasında gizli işlemi yaratan muvazaa sözleşmesi bulunmalıdır.
Muvazaa davası, yani yapılan işlemin muvazaa nedeniyle hükümsüz olduğunu belirtmek için açılan tespit davası ile tasarrufun iptali davası amaçları bakımından birbirlerine yaklaşırlarsa da gerçekte nitelikleri, koşulları, doğurduğu sonuçlar bakımından birbirinden farklıdırlar. Tasarrufun iptali davası, borçlunun tasarruf işlemlerinden zarar gören ve elinde aciz belgesi bulunan alacaklılar tarafından açılabilir. Ne varki, tasarrufun iptali davası, borçlu tarafından geçerli olarak yapılan tasarruf işlemlerinin davacı bakımından hükümsüz olduğunu tesbit ettirmek için açıldığı halde, muvazaa davasında borçlunun yaptığı tasarruf işleminin gerçekte hiç yapılmamış olduğunun tesbiti istenir.
Tasarrufun iptali davası, aynı olmayıp kişisel ( şahsi ) bir dava olduğu halde, muvazaa davası ayni bir davadır. Muvazaanın kanıtlanması halinde dava konusu mal, borçlunun malvarlığından hiç çıkmamış hale gelir. Taşınmaza ilişkin muvazaa davalarında hakim tapu kaydının da borçlu adına düzeltilmesine karar verir. Muvazaa iddiası, zamanaşımına bağlı olmadan ileri sürülebildiği halde, iptal davasının, tasarrufun yapıldığı tarihten itibaren en geç hak düşürücü süre olan beş yıl içinde açılması gerekir. ( İİK. m.284. )
İİK.nun 277.vd maddelerine dayalı olarak açılmış iptal davasının amacı, alacaklının davaya konu mal üzerinde, cebri icra yolu ile alacağı miktarla sınırlı olarak hakkını almasını sağlamaktır.
Kural olarak iptal davasına konu edilen tasarruflar, muvazaalı akitlerden farklı olarak hukuken geçerlidir. Başka bir ifade ile muvazaalı akitlerde, görülen akit değil tarafların gerçek iradelerine uygun bulunan akit tarafları bağlayıcı olduğu halde İcra ve İflas Kanununun 277. ve bunu izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufular özel hukuk ilişkisi açısından geçerliliğini korumaktadır. Bu nedenle, alacaklının gerçek alacak ve ayrıntılarına yetecek miktardaki tasarrufun iptali, bunun dışında kalan kısmı geçerliliğini koruyacağından, olduğu gibi bırakılması gerekmektedir. Kanun koyucu bu özelliği gözeterek “ iptal davasının sübutu halinde davaya konu teşkil eden mal üzerinde icra koğuşturması yapılabileceğini, davanın konusu taşınmaz mal olduğu takdirde ise, 3. şahıs üzerindeki kaydın düzeltilmeksizin taşınmazın haciz ve satışının istenebileceğini” öngörmüştür. ( İİK. m.283 )
Somut olayda davacı Orhan , düştüğü ekonomik sıkıntı nedeniyle borçlarını ödeyemediğini, daha önce iş ve arkadaşlık ilişkisi bulunan davalı Hacı ’den borç para aldığını, karşılığında davaya konu toplam beş parça taşınmazı davalıya tapudan satış yoluyla temlik ettiğini, borcunu ödediği halde davalının taşınmazları geri vermediğini ileri sürerek iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı, üzerlerinde ipotek bulunan taşınmazları bedellerini ödeyerek davacıdan satın aldığını, satışın gerçek olduğunu davanın reddini savunmuştur.
Yerel mahkemece davacının iddiasını yazılı delille ispatlaması gerektiğinden söz edilerek davanın reddine karar verilmiş, davacının temyizi üzerine hüküm önce onanmış, karar düzeltme aşamasında daha önce görülen tasarrufun iptal davası sonunda verilen kararın tarafların tapuda yapılan işlemdeki iradelerinin belirlenmesi bakımından değerlendirilmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur.
Hemen belirtilmelidir ki davacının ileri sürdüğü inançlı işleme ilişkin vakıaların 5.2.1947 gün 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca yazılı belge ile kanıtlanması gerekir.
İzmir 1.asliye Ticaret Mahkemesinin 16.12.2005 gün 2002/556 E, 2005/692 K sayılı dosyasında davacı TMSF ( Tarişbank ) görülmekte olan davanın davacısı Orhan Küçük ve davalısı Hacı Ertek’i hasım göstermek suretiyle tasarrufun iptali isteğinde bulunmuş, anılan mahkemece İİK.278/III-2 maddesi uyarınca, taşınmaz bedelinin düşük gösterilmesi suretiyle satış yapıldığı gerekçesiyle tasarrufun iptali ile İzmir 1.İcra Müdürlüğünün 2002/3403 sayılı dosyasında takibe konu alacak ve ferileri ile sınırlı olarak alacaklı davacıya ( TMSF- Tarişbank ) taşınmazın haciz ve satışını isteme yetkisi tanınmasına karar verilmiştir.
Kesinleşen bu kararla TMSF ( Tarişbank ) dava konusu beş adet bağımsız bölümden birinin borcunu karşılamasıyla alacağına kavuşmuştur. Geri kalan bağımsız bölümlerle ilgili satış işlemi geçerliliğini korumaktadır.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut bakıldığında; davacının inançlı işleme ( taraf muvazaasına ) ilişkin iddiasının yazılı belge ile ıspatı zorunludur ( HUMK.m.290 ). Bu davadan önce görülen İzmir 1.Asliye Ticaret Mahkemesinin 16.12.2005 gün, 2005/556 Esas 2005/692 sayılı kararının güçlü delil veya HUMK.nun 292. maddesi anlamında ( İddianın tamamen ıspatına yetmemekle beraber, bunun vukuuna delalet eden ve aleyhine ibraz edilmiş olan taraftan sadır olmuş bulunan ) yazılı delil başlangıcı sayılması olanağı da bulunmamaktadır. Bu durumda davanın reddine ilişkin yerel mahkemece verilen direnme kararının onanması inancı içinde çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
Old 19-08-2014, 14:16   #4
Av.Ethem51

 
Varsayılan

Sevgili meslektaşlarım
müvekkil alacaklılardan mal kaçırmak maksadı ile tapularını kardeşine devrediyor fakat şu an da kardeşi tapuları geri müvekkile devretmiyor. aralarında yazılı herhangi bir sözleşme yok. açılacak davanın reddolma ihtimali çok yüksek.farklı fikirle yardımcı olacaklara şimdiden çok teşekkürlerççç
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Danıştay 8. Dairesinin Bir Kararını Arıyorum HÜSNIYE Meslektaşların Soruları 7 14-01-2010 10:48
İncal/Türkiye AİHM Kararını Arıyorum köktaş Meslektaşların Soruları 5 08-02-2009 15:45
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin Bir Kararını arıyorum Avsibel Meslektaşların Soruları 3 18-02-2008 14:16
YHGK'nun..... kararını arıyorum parézer Meslektaşların Soruları 1 28-11-2007 10:29
Danıştay Tüpraş'ın Satışıyla İlgili İptal Kararını Onadı av.sgenc Hukuk Haberleri 0 13-01-2007 14:01


THS Sunucusu bu sayfayı 0,03926897 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.