Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Trafik Sigortası

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 11-06-2008, 18:07   #1
Av.Ali KAYA

 
Varsayılan Trafik Sigortası

Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası(Trafik Sigortası) bulunan otomobilin sürücüsünün hız sınırlarına uymaması nedeniyle çarpması sonucu ölen,74 yaşındaki SSK emeklisi olan mirasbırakanın sağkalan eşi için 'destekten yoksun kalma-maddi tazminat'nedeniyle Sigorta Şirketine yapılan başvurudan,ne kadar 'tazminat' ödenebilir.Zira,sağkalan eşe SSK dan 'dul aylığı' bağlanacağından,Sigorta Şirketi hangi ölçütlere göre yükümlülüğünü belirliyor.Düşüncelerini paylaşacak arkadaşlara şimdiden teşekkür ederim.
Old 12-06-2008, 10:28   #2
TRINITY

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşım,
Kazada ölen kişi 74 yaşında olduğu için eşinin de yaşı o civarlardaysa maalesef ciddi bir tazminat alamazsınız. Sigorta şirketi bir aktüerya yardımıyla destekten yoksun kalma tazminatını hesaplayacaktır ki, burada murisin geliri, yaşı ve kusur durumu dikkate alınacaktır.
Saygılar...
Old 12-06-2008, 10:55   #3
MASSAN

 
Varsayılan

Sigorta poiçenizde ölüm halinde verilecek para var.Bence bu miktarı 80.000 YTL.civarında talep edebilirsiniz.
Old 12-06-2008, 14:23   #4
Av.Ali KAYA

 
Varsayılan

Her iki meslektaşıma yanıtları için teşekkür ederim.2008 yılı ZMMS limiti ölüm başına 100.000.YTL.Benim özellikle öğrenmek istediğim işbu limit içinde Sigorta Şirketinin yapacağı ödemede,olayımızda hangi ölçütlere göre 'tazminat' hesaplanır.Bu limitten 'kusursuzluk sorumluluk' ilkesi gereği tümünün ödenmesi gerekmez mi?kısaca sağkalan eşe dul aylığı bağlanacak olmasının olumsuz bir etkisi var mıdır?
Old 12-06-2008, 14:31   #5
TRINITY

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
11.Hukuk Dairesi

Esas: 2003/5254
Karar: 2004/12
Karar Tarihi: 12.01.2004

ÖZET: Davacılara Bağ-Kur'dan murislerinin ölümü nedeniyle ölüm aylığı bağlandığı ve Bağ-kur tarafından bağlanan gelirin peşin sermaye değerlerinin davalılardan tahsili için iş bu davadan sonra dava açıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda davalı sigorta şirketi ilgili dava sonucunda Bağ-Kur'a bir ödeme yapması halinde mükerrer bir ödeme yapılmış olacağından, mahkemece Bağ-Kur Kanunu'nun 63 ncü maddesi uyarınca bağlanan maaşın sermaye değerinin belirlenen tazminattan düşülüp düşülmeyeceğinin karar yerinde tartışılması gerektiğinden kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

(1479 S. K. m. 63)

Dava: Taraflar arasında görülen davada Kocaeli Asliye 4.Hukuk Mahkemesi'nce verilen 20.06.2002 tarih ve 1999/434 - 2002/522 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı I... Sigorta A.Ş. vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Deniz Biltekin tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Karar: Davacılar vekili, müvekkillerinin murislerinin davalıların malik, işleten, sürücü ve trafik sigortacısı oldukları araçların yaptıkları kazada vefat ettiğini, müvekkillerinin desteklerinden yoksun kaldığı gibi, derin acılar yaşadığını ileri sürerek, eş Sezer ve çocuk Elif için ayrı ayrı 2.000.000.000.-TL maddi ve 500.000.000.-TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren faizi ile davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Enver, davanın reddini talep etmiştir.

Davalı I... Sigorta A.Ş. vekili, aynı kaza ile ilgili olarak müvekkili aleyhine açılan davalar bulunduğunu, poliçe limiti ile gerçek zarardan sorumlu olduklarını savunarak, davanın reddini talep etmiştir.

Davalı Hidayet, davanın reddini talep etmiştir.

Davalı R... Sigorta A.Ş. vekili, davanın reddini talep etmiştir.

Davalı Rıfat, davanın reddini talep etmiştir.

Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından, davalılar Hidayet, Enver ve R... Sigorta A.Ş. hakkındaki davanın atiye terki nedeniyle bu davalılar hakkında karar verilmesine yer olmadığına, diğer davalılar Ömür, Rıfat ve I... Sigorta Şirketi yönünden (davalı sigorta şirketinin limiti ile sınırlı sorumlu olması kaydıyla) davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararı, I... Sigorta A.Ş. vekili temyiz etmiştir.

1- Davacı vekili, davalıların malik, sürücü ve trafik sigortacısı oldukları aracın müvekkillerinin murisine çarparak ölümüne neden olması nedeniyle uğradıkları zararın tazminini talep etmiştir. Davalı trafik sigortacı I... Sigorta şirketi vekilinin temyiz aşamasında sunduğu dava dilekçesi örneğine göre, davacılara Bağ-Kur'dan murislerinin ölümü nedeniyle ölüm aylığı bağlandığı ve Bağ-kur tarafından bağlanan gelirin peşin sermaye değerlerinin davalılardan tahsili için iş bu davadan sonra dava açıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda davalı sigorta şirketi ilgili dava sonucunda Bağ-Kur'a bir ödeme yapması halinde mükerrer bir ödeme yapılmış olacağından, mahkemece Bağ-Kur Kanunu'nun 63 ncü maddesi uyarınca bağlanan maaşın sermaye değerinin belirlenen tazminattan düşülüp düşülmeyeceğinin karar yerinde tartışılması gerektiğinden kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

2- Bozma sebep ve şekline göre davalı I... Sigorta A.Ş. vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı sigorta vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalı I... Sigorta A.Ş. yararına BOZULMASINA, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle bozma sebep ve şekline göre davalı Işık Sigorta A.Ş. vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 12.01.2004 tarihinde oybirliği ile karar verildi.(¤¤)
Old 12-06-2008, 16:36   #6
av.sinem

 
Varsayılan

Sigorta şirketi murisin sağ kalan eşine bağlanan maaş tutarını gösteren belge isteyecektir.Daha sonra kusur durumu ,ölenin yaşı,aylık kazancı ve bağlanan maaş üzerinden hesaplama yapacaktır. Eğer ölenin maaşını belgeleyemiyor iseniz hesaplamayı asgari ücret üzerinden yapacaktır.Benzer bir olayda (Ölen 55 yaşında ,yevmiye usülü dolmuş şöförlüğü yapan ,kazada asli kusurlu olan bir kişiydi.)5.000-6.000 YTL civarı bir miktar ödedi.Yani zorunlu trafik sigortası karşısında ölenin ve yakınlarının pekte bir değeri yok
Old 12-06-2008, 16:45   #7
Av.Ali KAYA

 
Varsayılan

Sevgili Meslektaşlarım;yanıtlarınıza teşekkür ederim.Yukarıdaki Yargıtay kararı;ölüm halinde bağlanan dul-yetim maaşının peşin sermaye değerinin mükerrer ödeme olamaması için değerlendirilmesine işaret ediyor.Benim sorum da ise;mirasbırakan zaten SSK emeklisi.Dolasıyla sağkalan eşe bağlanacak dul aylığında SSK nın ek olarak kaybı yok,hatta ödeyeceği maaş düşecek bile.O nedenle peşin sermaye değerinin aktüarya hesabında mahsup edilmemesi gerektiğini düşünüyorum.Bu konuda da düşüncelerinizi paylaşırsanız sevinirim.
Old 12-06-2008, 17:34   #8
Av.Feridun Yurtsever

 
Varsayılan

Sayın Alibakkalın ali,
Sigorta şirketinden talep etmek istediğiniz tazminat türü, maddi tazminat- destekten yoksun kalma tazminatı olduğu için, ölenin maddi desteği de kendisinin almakta olduğu yaşlılık aylığı olduğu için, maddi tazminat yargılamasında bu maaş miktarı esas alınacaktır. Bunun dışında ölenin eşinin başka bir maddi destekten kalmış olduğunu iddia ve ispat etmeniz durumunda bu miktarı da talep edebilirsiniz. Ancak dediğim gibiyoksun kalmış olduğunuz başkaca bir desteğin varlığı önemlidir burada. Bunun dışında manevi desteğinden yoksun kalmak gerekçesiyle de BK m. 47'de düzenlenen Adam Ölmesi Halinde Manevi Tazminat hükümleri çerçevesinde manevi tazminat talep edebilirsiniz.
Old 13-06-2008, 15:54   #9
Av.SEVİM ATALAY

 
Varsayılan

Maddi tazminat miktarı bence çok düşük olur.Fazlaya ilişkin talep haklarınızı saklı tutarak 2-3 bin YTL maddi tazminat isteyebilirsiniz.
Old 16-12-2008, 21:20   #10
suaslan

 
Varsayılan

Destekten yoksun kalma tazminatı, dul ve yetim aylıklarından zarar indirimi. Yazar/Editör: Eray YAMAÇ Pazar, 08 Haziran 2008 14:46 T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 1977/4-1110
K. 1979/1395
T. 28.11.1979
- DUL AYLIĞI
- DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI (Dul aylığının düşürülmeyeceği)
- DUL VE YETİM AYLIKLARINDAN ZARAR İNDİRİMİ
818/m.45
506/m.65,66,68
ÖZET : Uyuşmazlık konusu, ölen sigortalının hak sahiplerince açılan destekten yoksun kalma ödencesi belirlenirken; "Ölüm Sigortası"ndan bağlanan dul ve yetim aylıklarının zarardan düşülüp düşülmeyeceğidir. Ölüm sigortasından dul ve yetim aylığı bağlanması, ölüme neden olan haksız eylemin doğrudan "uygun ve normal" bir sonucu olmayıp belirli bir süredeki sigortalılığın ve prim ödemenin karşılığıdır. Bu nedenle, ölüm sigortasından sağlanan yardımlar konusunda Kuruma yasaca rücu hakkı tanınmamıştır. Kaldı ki, dul ve yetim aylıklarının Kurumun bir sosyal güvence kurumu niteliğinden kaynaklanıyor oluşu, sözü edilen aylıkların haksız eylemin yol açtığı zarardan düşülmesine engeldir.
DAVA VE KARAR : Davacı eşin desteği olan işçinin bir iş kazasına bağlı bulunmayan trafik olayı sonucunda öldüğü ve davacıya 506 sayılı SSK.unun 65 ve sonraki maddeleri hükmüne göre yalnız ( ölüm sigortası ) dalından dul aylığı bağlandığı çekişmesizdir. Yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık; bir haksız eylem sonucunda ölen sigortalı işçinin hak sahipler tarafından açılan destekten yoksun kalma tazminatı kapsamının belirlenmesi sırasında; Sosyal Sigortalar Kurumunca "Ölüm Sigortası" dalından hak sahiplerine bağlanmış olan dul ve yetim aylıklarının ( Olayımızda davacı eşe bağlanan dul aylığının, zarardan düşülmesinin gerekip gerekmediğinde toplanmaktadır.
Destekten yoksun kalma tazminatı; BK.nun 45. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenmiş, ölümün sonucu olarak ölenin yardımından yoksun kalan kimselerin muhtaç duruma düşmelerini önlemek, yaşamlarının desteğini ölümünden önceki düzeyinde tutulması amacına yönelik sosyal karakterde ve kendine özgü bir tazminat türüdür. Desteğin ölümüne neden olan haksız eylem; bir taraftan destekten yoksun kalanların mal varlıklarında eksilmeye ( zarara ) sebep olurken, diğer taraftan bir takım yarara yol açmışsa bu yararların tazminat borcunu ne şekilde etkileceği ve özellikle desteğin ölümünden dolayı destekten yoksun kalanlara sağlanan hangi tür yararların zararla denkleştirilebileceği sorunu ile karşılaşılır. Yargıtay'ın yerleşmiş kararları ile bilimsel eserlerdeki baskın olan görüşe göre kural olarak, zarar ile yararların denkleştirilebilmesi için yarara, tazminata yol açan haksız eylemin sebeb olması ve zararla yarar arasında uygun bir illiyet bağının bulunması şarttır. Başka bir anlatımla yararın haksız eylemin "uygun ve normal" bir sonucu bulunması zorunludur. Bu kuraldan ancak yasanın açıkça öngördüğü durumlarda ayrılma olanağı vardır. Eğer zarar nedeniyle edimde bulunan üçüncü kişiler zarar görenlere yaptıkları ödemeler ölçüsünde ve yasa hükmü gereğince halef olmakta iseler zarar verenlerin mükerrer ödemede bulunmamaları için üçüncü kişilerin sağladığı yararların destekten yoksun kalma tazminatı kapsamının belirlenmesi sırasında zarardan düşülmesi gerekecektir.
Olayımızda ise; Sosyal Sigortalar Kurumun'ca davacı eşe, yanlızca ölüm sigortası dalından dul aylığı bağlanmış bulunması, kurumca bağlanan bu yardımın belirli bir süre sigortalı olma ve prim ödemiş bulunmasından ileri gelmesi, desteğin ölümüne neden olan haksız eylemin sebep olduğu zararla kurumca bu vesile ile sağlanan yarar arasında uygun illiyet bağının bulunmaması, hukuki dayanaklarının farklı oluşu ve açıklanan denkleştirme kuralının esasları hep birlikte gözönünde tutulduğunda ölüm sigortasından davacı eşe kurumca bağlanan dul aylığının haksız eylemin sebep olduğu zarardan düşülmesi gerekmez; esasen Sosyal Sigortalı ile onun hak sahiplerini sigortalılığın sona ermesinin iktisadi sonucundan korunmak amacını güder. Sigortalı olma sonucu sağlanan bu yardımlardan haksız eylem sorumlularının yararlanmalarını haklı kılacak bir hukuk kuralı da yoktur. Sosyal Sigortalar Kurumu'nun ölüm sigortasından sağladığı yardımlardan dolayı yardım ettiği kişiye halef olacağına dair yasada bir hüküm de olmadığından haksız eylem sorumluları mükerrer ödeme durumunda da kalmayacaklardır.
Sosyal Sigortalar Kurumunca, ölen sigortalının hak sahiplerine "ölüm sigortasından" dul ve yetim aylığı bağlanabilmesi için; anılan Yasanın 66/d maddesinde öngörülen "Sigotalının, ölümü tarihine kadar en az 5 yıldan beri sigortalı bulunması ve her yıl ortalama olarak en az 120 gün ve toplam olarak 1800 gün ( sigortalı ve işvrenlerince ) mal–llük, yaşlılık ve ölüm sigortaları dalından prim ödenmiş olması" şartları gerçekleşmelidir. Sigortalının ölümü olayının bir haksız eyleme bağlı olması da gerekmez. Normal ölüm hallerinde de kurum, yasal şartlar mevcutsa, bu sigorta yardımını bağlamak zorundadır.Sözü edilen maddede belirtilen şartlar gerçekleşmezse; aylık bağlanmaz ve alınmış sigorta primleri ( toptan ödeme yoluyla ) hak sahiplerine geri verilir. Görüldüğü üzere kurumca ölüm sigortası dalından dul ve yetim aylığı bağlanması; ölüme neden olan haksız eylemin doğrudan doğruya "uygun ve normal" bir sonucu değil belirli bir süre sigortalı olmanın ve prim ödemenin bir karşılığıdır.
Gerçekten, iş kazalarıyla meslek hastalıkları ve hastalık sigortaları dallarından sigortalıya veya hak sahiplerine sağladığı yardımlardan dolayı, haksız eylem sorumlularına Sosyal Sigortalar Kurumunun rücu hakkı; 506 sayılı Yasanın 10, 15, 26, 27, 28, 39 ve 41. maddelerinde tanzim edilmiş olduğu halde, ölüm sigortasından sağladığı yardımlar için kuruma rücu hakkı tanıyan bir hükme anılan Yasada yer verilmiştir. Uyuşmazlıklarda çözüm yolunu herşeyden önce anlaşmazlığın ilişkin bulunduğu hukukŒ müessesenin kuruluş amacında aramalıdır. Ölüm sigortası yardımlarının; belirli bir süre sigortalı olan namına toplanan pirimlerin karşılığı bulunması ve ölüme neden olan eylemin doğrudan doğruya "uygun ve normal" bir sonucu olmaması gerçeği karşısında özellikle yasa ile tanzim edilmemiş bir hakkı kurum için tanımaya kalkışmak hukuku zorlamak ve yasa koyucunun esasta hiç istemediğini yargı yolu ile vermek sonucunu doğurur.
Kaldı ki; T.C. Emekli Sandığı'nın da; Sosyal Sigortalar Kurumu gibi mensupları ve onların hak sahipleri için bir sosyal güvence kurumu oluşu, her iki kamu kurumunun da; mensuplarının ölümleri üzerine onların hak sahiplerine bağladığı dul ve yetim aylıklarının aynı nedenlerden kaynaklanması T.C.Emekli Sandığı'nca mensuplarının hak sahiplerine bağlanan dul ve yetim aylıklarının destekten yoksun kalma tazminatının belirlenmesi sırasında zarardan düşülemeyeceğinin 6.3.1978 gün ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile kabul edilmiş olması karşısında; Sosyal Sigortalar Kurumunca ölüm sigortasından bağlanan dul ve yetim aylıkları için ayrı işlem yapılmasını haklı kılacak yasal ve makul hiç bir neden de yoktur.
Böyle bir ayrımın gayeleri aynı olan kurumların mensupları arasında eşitsizlikler yaratacağı da kuşkusuzdur.
Bu nedenlerle usul ve yasaya uygun olan direnme kararının onanması gerekir.
SONUÇ : Temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ikinci müzakerede ( ONANMASINA ) oybirliğiyle karar verildi.
Old 19-12-2008, 04:26   #11
suaslan

 
Varsayılan

YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 1985/9-853
K. 1986/67
T. 31.01.1986
• ÖLÜM SİGORTASI AYLIĞI ( Destekten Yoksun Kalma Tazminatından Düşülememesi )
• DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI ( Ölüm Sigortası Aylığının Düşülememesi )
• İŞ KAZASI ( Ölenin Haksahiplerine İş Kazası Sigortasından Bağlanan Aylıkların Destekten Yoksun Kalma Tazminatından Düşülmesi )
• SSK'CA BAĞLANAN ÖLÜM AYLIĞI ( Aylık ile Ölüme Yol Açan Olay Arasından Neden Sonuç Bağının Bulunmaması )
506/m.66,23
ÖZET : Ssk`ca bağlanan ölüm aylığında, aylık ile ölüme yol açan olay arasında neden-sonuç bağı bulunmaz. Bu aylık ölenin hak sahiplerine, 506 s.Y.`nin 2`nci maddesindeki koşullara göre bağlanır. Bu nedenle de, İş kazasında ölenin haksahiplerine, "iş kazası sigortası"ndan bağlanan aylıklar destekten yoksun kalma tazminatından düşülebilirken" ölüm sigortası"ndan bağlanan aylıklar tazminattan düşülemez.
DAVA : Taraflar arasındaki destekten yoksun kalma tazminatı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 4. İş Mahkemesi`nce gerçekleşen maddi ve manevi tazminatların kabulüne dair verilen 13.10.1982 gün ve 1981/71 Esas 1982/316 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi`nin 16.12.1982 gün ve 9201-9841 sayılı ilamı ile, "davanın konusu destekten yoksun kalma niteliğinde bir miktar tazminatın alınması isteğinden ibaret olup yasal dayanağını Borçlar Kanunu`nun 45`inci maddesi oluşturmaktadır. Borçlar Kanunu`nun 45/2.`nci maddesi hükmünce "ölüm neticesi olarak diğer kimseler müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları takdirde onların bu zararını da tazmin etmek lazım gelir". Bu maddeye dayanan hakkın özelliklerinden biri de ölenin kişiliğine bağlı olmayıp doğrudan doğruya destekten mahrum kalan kimsenin kişiliğinde doğmuş olmasıdır. ( Oser - Schörenberger, Borçlar hukuku, R. Seçkin Çevirisi, İkinci Kısım, sh.415; A. Von Tuhr; Borçlar Hukuku, Cevat Edege Çevirisi, sh. 410-411; Feyzioğlu F.N., Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, Cilt : 1, sh. 579 ).
Yargıtay uygulamalarında beliren anlam altında destekten yoksun kalma tazminatı "ölüm nedeniyle Borçlar Kanunu`nun 45`inci maddesine dayanan yoksun kalanlarla ölenin yaşayabilecekleri muhtemel süre içinde de ölenin çalışıp kazanabileceği süredeki kazancı tutarından davacılara ayırıp ilerde yapabileceği yardımın tutarının peşin ve toptan ödenmesinden ibarettir. ( Yargıtay 4`üncü Hukuk Dairesi`nin 30.5.1965 tarihli Esas : 1420,KARAR : 488 zikreden Mustaf Çenberci, İş Kanunu Şerhi, Ankara : 1978, sh. 839 ) Destekten yoksun kalma tazminatı ile hedef tutulan esas Borçlar Kanunu`nun 41`inci Maddesindekinden farklı bulunmaktadır. Şöyle ki; 41`inci madde ile tazmini hüküm altına alınmak istenen husus gerçek zarar olduğu halde destekten yoksun kalma tazminatının yasal dayanağını oluşturan 45/2`nci madde destekten yoksun kalanların tazminat hakkını doğuran ölüm olayından önceki sosyal ve ekonomik yaşayış düzeylerini, ölümden sonrası için de aynı düzeyde tutabilmek amacıyla muhtaç oldukları paranın alınması amacını gütmektedir. ( M.Çenberci; S.G.E., sh. 840 ).
Destekten yoksun kalma tazminatı konusunda önemli sorunlardan biri de, kuşkusuz, bu tazminatın miktarının belirlenmesidir. Tazminat miktarının belirlenmesinde öncelik, zarar miktarının tayinidir. Tazminat miktarının belirlenmesinde zarardan başka nedenler de etkili olacaklarından zararın kapsamı ile tazminatın kapsamı farklı olabilecektir; zararın tam olarak tanzimi zorunluluk arzetmez. ( S.S. Tekinay, "Borçlar Hukuku", İstanbul, 1974, sh. 469 ). Diğer taraftan şu husus da belirtilmelidir ki, gerek tazminat gerekse zarar miktarları dava açılırken de kesinlikle belirtilemez. Bütün bunlar geleceğe ait bir takım koşulların, önceden tahmin ve takdirine dayanan hesaplamaları gerektirir.
Destekten yoksun kalma tazminatının yukarıda değinilen amacı ve bu amaç dışında kalan "destekten yoksun kalanın, ölüm nedeniyle mal varlığını zenginleştirmemek" şeklinde ifade edebilecek olumsuz özelliği gözönünde tutulduğunda, destekten yoksun kalanın "desteğin ölümü nedeniyle" başka kaynaklardan sağladığı çıkarların belirlenen zarar tutarından indirilmesinin zorunlu bulunduğu kabul edilmelidir. Burada önemli olan husus indirilmesi gereken çıkarlarla desteğin ölümü arasında uygun sebep-sonuç bağının gerçekleşmiş bulunmasıdır. Destekten yoksun kalma tazminatı davasında tazmin edilmesi gereken zarar, yukarıda değinilen çıkarların indirilmesinden sonra geriye kalan miktardır. Şu halde zarar miktarından ölüm nedeniyle sağlanan çıkarlar, başka bir anlatımla ölümle uygun sebep-sonuç bağı gerçekleşmek suretiyle sağlanan çıkarların indirilmesiyle bulunan zarar, destekten yoksun kalma tazminatında üst sınır, yani desteğini kaybedenin gerçek zararını oluşturacaktır. Tazminat miktarı, hiçbir zaman bu miktarın üstüne çıkamıyacaktır. Gerçek zarar belirlendikten sonra, ödenmesi gereken tazminat miktarının tespiti için gerçek zarardan, ölenin kusuru, müzayaka hali, hal ve mevkiin icabı gibi tazminat miktarı ile ilgili indirimlerin yapılması gerekir. Görülüyor ki, önce zararın tayini söz konusu olduğundan zararla ilgili indirim nedenleri, daha sonra tazminatla ilgili indirim nedenleri dikkate alınacaktır. Bu indirimlerin yapılması ile tazminat miktarı belirlenmiş olur. Şu hususun da özellikle belirtilmesi gerekir ki, iş kazası sonucu ölen işçinin desteğinden yoksun kalanların açacakları tazminat davası "Sosyal Sigorta Kurumlarınca sağlanmış olan haklar dışında kalan zararın ödetilmesi ilkesine dayandığından" ( Hukuk Genel Kurulu`nun 27.9.1967 gün ve 9/1391 Esas, 421 Karar, sayılı kararı zikreden : M.Çenberci; S.G.E., sh. 875, not : 261 ) tespit edilen tazminat miktarından en son olarak Sosyal Sigortalar Kurumlarınca sağlanan hakların peşin sermaye değerinin indirilmesi, eğer bu indirimden sonra bir miktar para kalıyorsa onun tahsiline hükmedilmesi zorunludur, aksi halde mükerrer ödemeye yol açılmış olur. ( Bu konuda : M.Çenberci; S.G.E., sh.869, v.d. S.S. Tekinay, S.G.E., sh. 469 v.d.; F.N. Fevzioğlu; S.G.E., sh. 583, v.d.; K.Tunçomağ, Türk Borçlar Hukuku, İstanbul 1976, I. Cilt; Sh. 512 v.d.; A.Von Tuhr; S.G.E., sh.410; Oser-Schönenberger; S.G.E., Sh.420; H.Seçker; İsviçre Medeni Kanun Şerhi, Borçlar Kanunu Madde 45`le ilgili Açıklamalar, No.IV ).
Olayda mahkemece yukarıdaki esaslar uyarınca davada hüküm altına alınacak tazminat miktarı belirlenirken desteklenene Sosyal Sigortalar Mevzuatı uyarınca ölüm nedeni ile sağlanan hakların peşin sermaye değeri indirilmemiştir. Dosyadaki yazılardan söz konusu haklarla ölüm olayı arasında uygun neden-sonuç bağının gerçekleştiği açıkça anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca bu yönden de gereken indirimlerin yapılması zorunludur. ( Aynı doğrultuda; K.Tunçomağ, S.G.E., Sh. 516 ve 19 sayılı notta zikredilen esaslar; F.N. Feyzioğlu; S.G.E., Sh. 584 ve 233 sayılı notta zikredilen Yargıtay Daire ve Hukuk Genel Kurulu Kararları. )
Mahkemece yazılı gerekçelerle yukarıda açıklanan ilkelerle çelişir yönde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir" gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. ( ... )
Hukuk Genel Kurulu`nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü :
KARAR : İş kazası sonucu ölen işçinin hak sahiplerine hem 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu`nun 23 ve müteakip maddeleri uyarınca iş kazası sigortasından gelir bağlanmış, hem de aynı Kanun`un 65 ve müteakip maddeleri uyarınca ölüm sigortasından aylık bağlanmıştır. Mahkemece iş kazası sonucu ölen sigortalı işçinin hak sahipleri tarafından destekten yoksun kalma tazminatının belirlenmesinde, iş kazası sigortasından bağlanan gelirin peşin sermaye değeri maddi tazminattan düşülmüş, fakat ölüm sigortasından bağlanan aylığın peşin sermaye değeri zarardan düşülmemiştir. Yerel mahkeme ile özel daire arasındaki uyuşmazlık, iş kazası sonucu ölen işçinin hak sahipleri tarafından açılan destekten yoksun kalma tazminatının belirlenmesinde "ölüm sigortası" dalından hak sahiplerine bağlanmış olan aylıkların da zarardan düşülmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Önce şu husus belirtilmelidir ki, iş kazası sonucu ölümlerde, ölenin desteğinden yoksun kalanlara 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu`nun 23 ve müteakip maddeleri uyarınca bağlanan "gelir"in hukuki niteliğinin de belirlenmesinde yarar vardır.
Gerçekten 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu`nun 23 ve 24`üncü maddelerine göre iş kazası sonucu ölen sigortalının eş ve çocukları ile ana ve babasına gelir bağlanabilecektir. Bunun için ölümün iş kazası sonucu meydana gelmiş olması yeterli olup, ayrıca sigortalının ölmeden önce 506 sayılı SSK`nun 2`nci maddesi uyarınca belirli bir süre sigortalı olması ve belirli gün sayısında prim ödemiş bulunması gibi koşullar aranmaz. İstekte bulunma koşulu da gerekmez, kurum resen gelir tahsisinde bulunur ve bununla ilgili iş kazası ve meslek hastalığı sigorta priminin tamamı işveren tarafından ödenir, sigortalının bir katkısı yoktur.
Söz konusu "gelir" in hukuki niteliği ise, destekten yoksun kalanların maddi zararlarının "kanuni sigorta" kavramı içinde sigorta primleri işverenden alınmak suretiyle, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu hükümleri gereğince Sosyal Sigortalar Kurumu`nca karşılanmak amacına yönelik bir ödeme olarak ifade edilebilir.
Buna göre "gelir", zarar karşılığı olması itibariyle bir tazminat niteliğine haizdir ve sorumluluğu gerektiren hallerde işverenin genel hükümlere göre ödemekle yükümlü olduğu tazminatın bütünlüğü içinde yer alır. Bu bazen işverenin ödemesi gereken tazminata eşit olabileceği gibi, bazen de onun altında veya üstünde olabilir. İşte altında olduğu zaman ikisi arasındaki fark destekten yoksun kalanların işverenden isteyebilecekleri maddi tazminat miktarını oluşturur.
Bunun için sigorta gelirinin peşin sermaye değerini işverenin sorumlu olduğu maddi tazminat miktarından mahsup etmek gerekir. Aksi takdirde hak sahipleri aynı tazminatı ayrı ayrı hem işverenden hem de Sosyal Sigortalar Kurumu`ndan almış olurlar ki, bu haksız zenginleşmeye sebep olacağından hukuken korunamaz. Konu ile ilgili Yargıtay kararlarında yer alan "bu tür davaların hukuki sebebi, Sosyal Sigortalar Kurumu`nca sağlanan gelirlerle karşılanmayan kısmın ödetilmesi ilkesine dayanır" şeklindeki sözler de aynı görüşü yansıtmaktadır. Bu suretle, kurumun 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu`nun 26`ncı maddesi uyarınca rücu hakkına sahip olduğu hallerde, işverenin mükerrer ödemede bulunması da önlenmiş olur.
İşte, Sosyal Sigortalar Kurumu`nca bağlanan gelirin peşin sermaye değerinin sözkonusu maddi tazminattan mahsubu gerekmesinin hukuki sebebini böylece açıklamak mümkündür.
Uyuşmazlığın asıl konusunu teşkil eden ölüm sigortasından bağlanan aylığa gelince:
Konu ile ilgili hüküm 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu`nun 66`ncı maddesinde yer almaktadır. Bu madde hükmüne göre, ölüm sigortasından aylık bağlanabilmesi için sadece ölüm olgusu yeterli olmayıp, bundan başka sigortalının ölmeden önce 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu`nun 2`nci maddesine göre belirli bir süre sigortalı olması ve belli gün sayısında malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş bulunması da gerekmektedir. Ölümü meydana getiren olay hangi sebepten ileri gelmiş olursa olsun, buradaki koşullar gerçekleşmedikçe ölüm sigortasından aylık bağlanmaz. Ölümü intaç eden olayın iş kazası olması da farklılık yaratmaz. Ölüm aylığı, ölümü meydana getiren olayın sebebinden tamamen bağımsız olarak gerçekleşir. Bu nedenle ölüm aylığının gerçekleşmesi ile, ölümü meydana getiren olayın sebebi arasında uygun sebep-sonuç bağı yoktur.
Bunun sonucu olarak ölüm aylığının, ölüme neden olan olayın sebebiyle uygun sebep-sonuç bağı içinde gerçekleşen bir yarar olduğundan sözedilemeyecektir.
Bu itibarla, ölüm aylığının destekten yoksun kalma tazminatının belirlenmesinde zarardan indirilmesi mümkün değildir.
Kaldı ki, 73`üncü maddede görüldüğü gibi ölüm aylığının maddi kaynağını teşkil eden malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primlerinin bir bölümü sigortalı işçi tarafından bir bölümü de işveren tarafından ödenmektedir. İşverenin ödediği primler de aslında sigortalıya ait olmaktadır. Toptan ödemeyle ilgili 506 sayılı Yasa`nın 71`inci maddesinin, ölen sigortalının kendisinin ve işverenlerinin ödedikleri, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primleri toplamının; hak sahibi kimselerine ödeneceğine dair hükmü de bunu göstermektedir. Öyleyse, işçiye ait olan sigorta primleri karşılığı ödenen ölüm aylığından, işverenin yararlandırılması doğru olmayacaktır. Bu durum, T.C. Emekli Sandığı`nca mensuplarının hak sahiplerine bağlanan dul ve yetim aylığına benzemektedir.
6.3.1978 gün ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı`nda ise, T.C. Emekli Sandığı`nca hak sahiplerine bağlanan dul ve yetim aylıklarının destekten yoksun kalma tazminatının belirlenmesinde zarardan düşülemiyeceği kabul edilmiştir. O halde Sosyal Sigortalar Kurumu`nca hak sahiplerine ölüm sigortasından bağlanan aylıklar için ayrı işlem yapılmasını haklı kılacak yasal ve makul bir neden olamaz. ( Hukuk Genel Kurulu`nun 28.11.1979 gün ve E. 1977/4-1110- K. 1979/1395 sayılı kararı ).
Yine yukarıda tarih ve sayısı yazılı Hukuk Genel kurulu kararında da vurgulandığı gibi, ölüm sigortasından bağlanan yardımlar için 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu`nun 26`ncı maddesine göre, Kurum`un rücu hakkı bulunmadığından, işverenin mükerrer ödemede bulunması gibi bir durum olmayacaktır.
Bu nedenle direnme uygun bulunduğundan hesap yönünden inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun bulunduğundan diğer yönlerden inceleme yapılmak üzere dosyanın 9. Hukuk Dairesi`ne gönderilmesine, 31.11.1986 gününde üçte ikiyi aşan çoğunlukla karar verildi.










































T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2005/4-648
K. 2005/691
T. 30.11.2005
• DESTEKTEN YOKSUN KALANLARA BAĞLANAN DUL VE YETİM AYLIĞI ( Onların Bakım İhtiyaçlarını Giderdiği Ölçüde Zarar Miktarını Azaltacağı - Ölüm Nedeniyle Desteğini Yitirenin Elde Ettiği Çıkarlar Varsa Bunların Zarar Tutarından İndirilmesi Gereği )
• DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI ( Desteğin Yitirilmesi Nedeniyle Yoksun Kalınan Zarar Olduğu - Bu Tazminat İle Destekten Yoksun Kalanların Desteğin Ölümünden Önceki Yaşamlarında Sahip Oldukları Sosyal ve Ekonomik Durumlarının Korunması Amaçlandığı )
• MADDİ TAZMİNAT ( Destekten Yoksun Kalma Tazminatı İle Somut Zararın Bir Başka Deyişle Zarar Görenin Malvarlığındaki Eksilmenin Giderilmesi Gerektiğinden Zarar Miktarı Hesaplanması Gereği )
• EMEKLİ MAAŞI ( Almaya Devam Eden Davacıların Desteğin Aldığı Emekli Maaşı Nedeniyle Uğradığı Bir Zararının Bulunmadığı - Onların Bakım İhtiyaçlarını Giderdiği Ölçüde Zarar Miktarını Azaltacağı
• ZARARIN HESAPLANMASI ( Destek Ölmeseydi Bulunacakları Ekonomik ve Sosyal Durum İle Desteğin Ölümünden Sonra Bulundukları Durum Arasındaki Farktan İbaret Olduğu )
818/m.45
ÖZET : Destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Bu tazminat ile destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarında sahip oldukları sosyal ve ekonomik durumlarının korunması amaçlanmıştır. Tazminata hükmedebilmek için destekten yoksun kalanın sürekli ve gerçek bir ihtiyacının bulunması gerekir. Destekten yoksun kalma tazminatı ile somut zararın, bir başka deyişle, zarar görenin malvarlığındaki eksilmenin giderilmesi gerektiğinden zarar miktarı hesaplanmalıdır. Bunun için öncelikle, ölüm nedeniyle desteğini yitirenin elde ettiği çıkarlar varsa, bunların zarar tutarından indirilmesi gerekir. Bu şekilde gerçek zarar belirlenmelidir. Destekten yoksun kalanlara bağlanan dul ve yetim aylığı, onların bakım ihtiyaçlarını giderdiği ölçüde zarar miktarını azaltır.
Davacıların zararı, destek ölmeseydi bulunacakları ekonomik ve sosyal durum ile desteğin ölümünden sonra bulundukları durum arasındaki farktan ibarettir. Davacılara desteğin ölmesi nedeniyle emekli maaşı bağlandığından, maaşı almaya devam eden davacıların desteğin aldığı emekli maaşı nedeniyle uğradığı bir zarar bulunmamaktadır. Ancak, davacıların, desteğin ölümünden önce özel sektörde çalıştığı yolundaki iddialarının mahkemece araştırılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Onaltıncı Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 31.12.2003 gün ve 2003/430 E. 1089 K. sayılı kararın incelenmesi davalılardan Adil vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesinin 07.10.2004 gün ve 2004/3001-11138 sayılı ilamı ile;
( ... 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Diğer temyiz itirazlarına gelince;
Dava, trafik kazasından kaynaklanan, desteğin ölümü nedeniyle tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, istem kısmen kabul edilmiş, karar, davalılardan Adil tarafından temyiz edilmiştir.
Hükme esas alınan bilirkişi raporunda destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanırken ölenin emekli maaşı esas alınarak hesap yapılmıştır. Oysa, ölenin emekli maaşı davacılara kalmış, Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünce dul ve yetim maaşı olarak bağlanmıştır. Bu bağlamda, davacıların ölenin emekli maaşından dolayı zararları bulunmamaktadır. Davacıların zararını ölenin emekli maaşı dışındaki ek geliri oluşturmaktadır. Şu durumda, ölenin olay tarihinde ne iş yaptığı ve kazancının ne olduğu belirlenmeli, belirlenemediği takdirde asgari ücret üzerinden hesap yapılmalıdır.
Anılan yön gözetilmeden verilen karar usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir... )
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : A- DAVA KONUSU: Dava, maddi-manevi tazminat ve destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.
B- DAVACININ İSTEMİNİN ÖZETİ : Davacılar vekili, davalılardan Adil'in diğer davalı şirkete ait taşıtı kullanırken davacıların murisi Hasan Hüseyin'in ölümüne sebep olduğunu, Hasan Hüseyin'in üniversite öğretim üyeliğinden emekli olup özel sektörde çalışmaya devam ettiğini, ölümü üzerine davacılardan Sevin, İpek ve Güzin'e emekli aylığı bağlandığını ileri sürerek eşi Sevin, kızları İpek ve Güzin için destekten yoksunluk tazminatına Sevin, İpek, Güzin ile Tülin Hatice için, ölüm nedeniyle yapılan masraflara karşılık maddi tazminata ve manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
C- DAVALININ CEVABININ ÖZETİ : Davalılardan Adil vekili, müvekkilinin kusurlu olmadığını, bu nedenle tazminat ile sorumlu tutulamayacağını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Davalılardan sigorta şirketi vekili, manevi tazminatın ve cenaze masrafı dışındaki masrafların teminat dışı olduğunu, sigortanın temerrüde düşürülmediğini, gerçek zararın bilirkişiler tarafından saptanması gerektiğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Ç- YEREL MAHKEME KARARININ ÖZETİ : Yerel mahkemece, destekten yoksun kalma tazminatına esas alınacak gelir ve zararın hesabına ilişkin murisin emekli maaşı düşülmeyerek hazırlanan bilirkişi raporuna atıfta bulunularak davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verilmiştir.
D- TEMYİZ EVRESİ, BOZMA VE DİRENME : Mahkemece verilen hüküm, davalılardan Adil vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuş, yerel mahkemece ölenin emekli maaşı nazara alınarak destek gelirlerinin hesaplanması ve davacıların destek tazminatı zararları hesaplanırken de Emekli Sandığı'nca bağlanan maaşların düşülmemesi gerektiği belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
E- UYUŞMAZLIK : Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık, tazminat miktarına esas olacak gelir ve zarar hesabında emekli maaşının düşülüp düşülmeyeceği ve ölenin başka işte çalışıp çalışmadığının araştırılmasına gerek bulunup bulunmadığı noktalarındadır.
F- MADDİ OLAY : Davacıların murisi ölümünden önce emekli olmuş ve ölümünden sonra davacılara Emekli Sandığı tarafından maaş bağlanmıştır.
Ancak, davacıların ölenin emeklilikten sonra çalışmaya devam ettiğine ilişkin iddiaları mahkemece araştırılmamış ve ölenin sadece emekli maaşı esas alınarak destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmiştir.
G- GEREKÇE : Destekten yoksun kalma tazminatı Borçlar Kanununun 45/2. maddesinde düzenlenmiş olup "Ölüm neticesi olarak diğer kimseler müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları takdirde onların bu zararını da tazmin etmek lazım gelir." şeklinde hükme bağlanmıştır.
Yasa metninden de anlaşılacağı gibi, destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir. Yani, haksız bir eylem sonucu desteğini yitiren kimse BK'nın 45/2. maddesine dayanarak uğradığı zararın ödetilmesini isteyebilir.
Ancak, destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmesi için öncelikle ölen ile destekten yoksun kalan arasında maddi yönden düzenli ve eylemli bir yardımın varlığı gerekir. Hukuk Genel Kurulu'nun 21.04.1982 gün, 979/4-1528 E., 412 K. sayılı Kararında da belirtildiği gibi; "BK'nın 45. maddesinde sözü geçen destek kavramı hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar ve ne hısımlığa ne de Yasanın nafaka hakkındaki hükümlerine dayanır, sadece eylemli ve düzenli olarak geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak şekilde yardım eden ve olayların olağan akışına göre eğer ölüm vuku bulmasaydı, az çok yakın bir gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimse destek sayılır. O halde, destek sayılabilmek için yardımın eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli bir biçimde devam edeceğinin anlaşılması yeterli görülür."
Bununla birlikte, destekten yoksun kalan kimse devamlı ve gerçek bir ihtiyaç içerisinde bulunmalıdır. Genel olarak bakım ihtiyacı, sosyal düzeye uygun olan yaşamın devamını sağlamak için gerekli olanaklardan yoksun kalmayı anlatır. Eğer ölenin eylemli olarak baktığı davacı, ölüm yüzünden bu bakımın sağladığı yaşama düzeyinin altına düşmüş olursa, ihtiyaç bulunma koşulu gerçekleşmiş sayılır. Burada önemli olan, davacının ve ailesinin temsil ettiği sosyal ve ekonomik düzeye göre normal karşılanan giderlerdir.
Davalı, destekten yoksun kalmadan ileri gelen somut zararı gidermek zorundadır. Bu nedenle, tazminat hesabından önce zarar tutarını belirlemek gerekir.
Amaç, zarar görenin malvarlığındaki eksilmeyi giderme olduğuna göre, ölüm nedeniyle desteğini yitirenin elde ettiği çıkarlar varsa, bunların zarar tutarından indirilmesi gerekir. Aksi halde, zarar görenin malvarlığında olaydan önceki duruma göre bir artış meydana gelmiş olur. Buradaki amaç, zarar görenin malvarlığını zenginleştirmek değil, desteğini yitiren kişiye ölümden önceki yaşam düzeyini sürdürebilme olanağı tanımaktır.
O halde, hangi nedene dayanırsa dayansın, desteğini yitiren kişi ölümden önceki yaşam düzeyini sürdürebilme olanağına sahip ise destekten yoksunluk zararından söz edilemez. Bakım ihtiyacını azaltan her ne olursa olsun onun indirilmesi gerekir. Bu indirim tazminattan değil zarar miktarı üzerinden yapılır. Yani, ölüm nedeniyle elde edilen yarar uğranılan zarardan indirilip gerçek zarar belirlenmelidir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06.03.1978 tarih ve 1/3 sayılı Kararının gerekçesinde de, "Destekten Yoksun Kalma Tazminatının eylemin karşılığı olan bir ceza olmayıp ölüm sonucu ölenin yardımından yoksun kalan kimsenin muhtaç duruma düşmesini önlemek ve yaşamının desteğin ölümünden önceki düzeyde tutulması amacına yönelik sosyal karakterde kendine özgü bir tazminat olduğu" hususu vurgulanmıştır.
Dul ve yetim aylığı, destekten yoksun kalanların bakım ihtiyaçlarını giderdiği ölçüde uğradıkları zarar miktarı azalır. Ödenen maaş oranında bakım ihtiyacı ortadan kalkar. Aksi halde, destek hayatta iken bulundukları durumdan daha iyi bir duruma gelmiş olurlar ki, bu da destekten yoksun kalma tazminatının amacı ile bağdaşmaz.
Somut olayda davacılar, murislerinin davalılardan Adil'in sebep olduğu trafik kazası sonucu öldüğünü ve bu nedenle babalarının desteğinden yoksun kaldıklarını ileri sürerek destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunmuşlardır. Davacıların murislerinin ölümünden önce emekli olmuş ve ölümünden sonra da davacılara Emekli Sandığı tarafından maaş bağlanmıştır. Buradaki uyuşmazlık, davacıların tazminat miktarına esas olacak gelir ve zarar hesabında emekli maaşının düşülüp düşülmeyeceği noktasındadır. Davacıların zararı, destek ölmeseydi bulunacakları ekonomik, sosyal durum ile desteğin ölümünden sonra bulundukları durum arasındaki farktan ibarettir.
Davacılara desteğin ölmesi nedeniyle emekli maaşı bağlandığına göre, daha önce alınan bir paranın ölümden sonra alınamadığından söz edilemez. Kendine emekli maaşı bağlanan davacıların desteğin aldığı emekli maaşı nedeniyle uğradıkları bir zarar bulunmamaktadır, çünkü o maaşı almaya devam etmektedirler.
Bununla birlikte davacılar, babalarının ölümünden önce özel sektörde çalışmaya devam ettiğini ve akademik çalışmaları bulunduğunu ileri sürdüklerine göre, mahkemece, bu durumun araştırılıp yukarıdaki ilkeler doğrultusunda sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
O halde, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalılardan Adil vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'nın 429. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), bozma nedenine göre işin esasına yönelik diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30.11.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
------------------
Old 19-12-2008, 04:27   #12
suaslan

 
Varsayılan

alın size çelişkili iki anlatım çelişkili iki karar nasrettin hoca fıkrası gibi sen de haklısın hanım )))
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
zorunlu trafik sigortası av.tuğbabal Meslektaşların Soruları 13 11-02-2008 15:09
trafik sigortası ve kasko cmuk Meslektaşların Soruları 5 10-01-2008 21:01
Trafik Kazası-Zamanaşımı-Mali Mesuliyet Sigortası- İhtiyari Mali Mesuliyet Sigortası avmhy Meslektaşların Soruları 2 12-09-2007 15:54
Zorunlu Trafik Sigortası s yılmaz Meslektaşların Soruları 3 26-06-2002 19:25
Zorunlu Trafik Sigortası kemal öncü Hukuk Soruları Arşivi 1 01-03-2002 19:13


THS Sunucusu bu sayfayı 0,14825797 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.