Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Hilede hak düşürücü sürenin başlangıcı?

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 30-09-2010, 09:39   #1
Avukaat

 
Varsayılan Hilede hak düşürücü sürenin başlangıcı?

Sayın Meslektaşlarım;
Müvekkilimin müteahhidi ile ilgili problemi vardır. müteahhide vermesi gereken evleri (müteahhidin iseği ile) tapuda onun akrabaları üzerine geçirmiştir. Akabinde müvekkilime karşı müteahhid tarafından alacak davası açılmış ve davayı müteahhit kazanmıştır.Dosyayı yargıtaya gönderdik henüz kesinleşmedi.

Müteahhit ve akrabalarına karşı hile nedeniyle tapu iptali davası açmayı düşünüyoruz, sıkıntı yaşadağımız konu şu;

hilede hak düşürücü süre hilenin öğrenilmesinden itibaren 1 yıldır diyor.

bize karşı açılan ilk davada karşı taraf bu evleri tapuda "satış" gözüktüğü için para karşılı aldık dedi. biz hileyi bu vakit mi öğrenmiş oluyoruz?

yoksa biz davada bunu ileri sürdüğümüz için ve dosya kesinleşmediğinden (yargıtay belki bu konuya olası bir bozma kararında deyinecektir) henüz hak düşürücü sürenin başlamadığı düşünülebilir mi?

bu konu ile ilgili elinizde herhangi bir yargıtay kararı var mı? (alacağa karşı verilmiş evlerin hile nedeniyle tapu iptali veya hak düşürücü süre ile ilgili)
Old 30-09-2010, 12:18   #2
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Avukaat
Sayın Meslektaşlarım;
Müvekkilimin müteahhidi ile ilgili problemi vardır. müteahhide vermesi gereken evleri (müteahhidin iseği ile) tapuda onun akrabaları üzerine geçirmiştir. Akabinde müvekkilime karşı müteahhid tarafından alacak davası açılmış ve davayı müteahhit kazanmıştır.Dosyayı yargıtaya gönderdik henüz kesinleşmedi.

Müteahhit ve akrabalarına karşı hile nedeniyle tapu iptali davası açmayı düşünüyoruz, sıkıntı yaşadağımız konu şu;

hilede hak düşürücü süre hilenin öğrenilmesinden itibaren 1 yıldır diyor.

bize karşı açılan ilk davada karşı taraf bu evleri tapuda "satış" gözüktüğü için para karşılı aldık dedi. biz hileyi bu vakit mi öğrenmiş oluyoruz?

yoksa biz davada bunu ileri sürdüğümüz için ve dosya kesinleşmediğinden (yargıtay belki bu konuya olası bir bozma kararında deyinecektir) henüz hak düşürücü sürenin başlamadığı düşünülebilir mi?

bu konu ile ilgili elinizde herhangi bir yargıtay kararı var mı? (alacağa karşı verilmiş evlerin hile nedeniyle tapu iptali veya hak düşürücü süre ile ilgili)

İlk davada, müteahhidin kendisine devredilmesi gereken evleri, kendi akrabalarına devir etmesi için arsa sahibine talimat verdiğini -belli ki- ispatlayamamış olmalısınız ki davayı kaybetmişisniz.

Bu itibarla süreyi falan bir tarafa bıraksak da, açmayı düşündüğünüz hile temelli davada da bu durumu -size göre hileyi- nasıl ispatlamayı düşünüyorsunuz?
Old 30-09-2010, 12:59   #3
Avukaat

 
Varsayılan

mal sahibi ile müteahhit arasında hiçbir sözleşme yok. şaşılacak durum ama 9 daire yapmışlar ve bir tane bile sözleşme yok. kaldıki müvekkil ile müteahhit arasında ortaklık var ama onunla ilgili de sözleşme yok.

müvekkil müteahhitin payını onun sözlü talimatıyla akrabaları üzerine geçiriyor.bu kişilerden müvekkilin hesabına geçen tek bir kuruş bile yok. üstelik müteahhit bu sırada eşinden boşandığı için üzerine kayıtlı mal olmasını istemiyor, eşi hak talep etmesin diye.

bizim kaybettiğimiz davada müteahhit binanın yapım bedelini aldı. biz ise bu bedelden akrabaların üzerine geçen ev değerleri kadar düşürülmesini istedik.

mahkeme müteahhiti haklı gördü, onun ortak değil de inşaatın gerçekten de müteahhidi olduğuna bu sebeple inşaat bedelinin ödenmesine karar verdi.

benim açmayı düşündüğüm hile davasındaki delillerim: banka kayıtlarını, kişilerin o anki sosyal durumlarının araştırılmasını, (hilede, resmi kayıtlara karşı şahit dinletilebildiği için) bu ilişkiye tanık olanların beyanları, daha önce bu inşaattan ev satın alan kişilerin müteahhitin banka hesabına ev bedellerini yatırdıklarına dair dekont..

sıkıntı da şuradan kaynaklanıyor. bu davayı kaybedersek toplamda 35.000tl karşı vekalet ücreti ödeyeceğiz. bizde dosya yargıtaydan dönsün son çare olarak buna başvururuz dedim. ama beklerken de hilenin bir yıllık hak düşürücü süresini de kaybetmeyelim dedik.
Old 30-09-2010, 16:20   #4
av.esengül çördük

 
Varsayılan

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
**************************************
Kanun No: 818
Borçlar Kanunu (BK)

IV: Akde icazet ile rızanın fesadı bertaraf edilmesi

Madde 31 - Hata veya hile ile haleldar olan yahut ikrah ile yapılan akit ile mülzem olmayan taraf bu akdi ifa etmemek hakkındaki kararını diğer tarafa beyan yahut verdiği şeyi istirdat etmeksizin bir seneyi geçirir ise, akde icazet verilmiş nazariyle bakılır. Bu mehil, hata veya hilenin anlaşıldığı veya korkunun zail olduğu tarihten itibaren cereyan eder.

Hile ile haleldar olmuş yahut ikrah ile yapılmış olan bir akde icazet, zarar ve ziyan talebinden feragati istilzam etmez.


T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas: 2009/13-222
Karar: 2009/299
Karar Tarihi: 01.07.2009

ÖZET: Davacı, dava dışı kardeşi ile aralarında görülen davalar nedeniyle taşınmazlarını kaybedeceği korkusu nedeniyle gerek içinde bulunduğu müzayaka hali, gerekse davalıların hileli söz ve telkinleri sonucunda bilahare iade edilmek üzere davalılara devretmiş olduğu taşınmazının, talebine rağmen kayden iade edilmediğini ileri sürerek, bu suretle uğramış olduğu zararın ödetilmesi için eldeki davayı açmıştır. İnanılan sıfatındaki davalıların geri verme konusundaki edimlerini yerine getirmemeleri hile değil, sözleşmeye aykırılık niteliğindedir. Kaldı ki bir an için bu durumun hile olarak kabulü halinde dahi, işlemin yapıldığı tarih ile dava tarihi arasında geçen 3 yıl 7 aylık süre nedeniyle bir yıllık hak düşürücü süre de fazlasıyla geçmiştir.

(818 S. K. m. 21, 31) (1086 S. K. m. 76) (YİBK. 05.02.1947 T. 1945/20 E. 1947/6 K.)

Dava: Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy Asliye 1. Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 13.06.2007 gün ve 2006/121-2007/196 sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 22.12.2008 gün ve 2008/13031-15201 sayılı ilamı ile;

(… Davacı, dava dışı kardeş'i A... O... K... ve onun mirasçıları ile daha önce aralarında çeşitli davaların görüldüğünü, bu davalardan biri olan Kadıköy 1. Asliye Hukuk Mahkemesine ait 2000/1075 E. sayılı davada, taşınmazlarının tapu kaydı üzerine konulan tedbirin, anılan davanın 01.10.2002 tarihinde reddedilerek kesinleşmesi üzerine 22.10.2002 tarihinde kaldırıldığını, bu arada aynı kişiler tarafından aynı mahkemede 2002/895 E. sayılı tazminat davası açıldığını, bu davada da tedbir talep edildiğinden, tüm taşınmazlarını kaybedeceği korkusuna kapıldığını, gerek bu husustaki müzayaka hali gerekse davalıların hileli söz ve telkinleri sonucunda, açılan tescil davasındaki tedbirin kalkmasından hemen sonra ancak tazminat davası devam etmekte iken 30.10.2002 tarihinde Ümraniye Şerifali Çiftliği, 3367 parseldeki hissesini, daha sonra geri alacağına inanarak, tapuda 78.000 YTL bedel gösterilmek suretiyle gerçekte ise bedelsiz olarak davalılara devrettiğini, aleyhine açılan tazminat davasının kısmen kabulüne ilişkin kararın kesinleşmesinden sonra taşınmazın kayden iadesi için davalılara başvurmuşsa da talebinin kabul edilmediğini, oysaki taşınmazını zor durumda kaldığı için muvazaalı bir biçimde bedelsiz ve geri alacağına inanarak devretmiş olduğundan, yapılan satışın geçersiz olduğunu, bu nedenle taşınmazın değeri kadar zarara uğradığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, 78.000,00 YTL. nin faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiş, 11.1.2007 tarihli ıslah dilekçesiyle de talebini 1.800.000,00 YTL'ye çıkarmıştır.

Davalılar, satışın yapıldığı tarih ile dava arasında 3 yıl 7 aylık bir sürenin geçtiğini, müzayaka ve hile iddialarının Borçlar Kanununun 21. maddesi gereğince bir yıllık hak düşürücü süreye tabi olduğunu, muvazaa ve inançlı işlemin ise yazılı delille ispat edilmesi gerektiğini, bu hususta tanık dinlenemeyeceğini, tapuda resmi şekilde yapılan sözleşmenin aksinin de ancak aynı kuvvette bir delille ispat edilebileceğini, davacı aleyhine kardeşi tarafından Kadıköy 1. Asliye Hukuk Mahkemesine ait 2000/1075 E. sayılı açılan tescil davasının ve o sırada görülen diğer davaların davacı lehine sonuçlanması nedeniyle olayda müzayaka halinden de söz edilemeyeceğini, davacının taşınmazını tamamen kendi iradesi ile ve bedeli karşılığında sattığını, Kadıköy 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan 2002/895 E. sayılı tazminat davasında, dava konusu taşınmazın rayiç değerinin 27.05.2002 tarihi itibariyle 115.508.074.534 TL olarak tespit edilmesi nedeniyle satış tarihindeki bedelin de rayice uygun olduğunu, bölgede 2003 yılından sonra taşınmaz fiyatlarında meydana gelen değer artışı dolayısıyla davacının taşınmazını geri alabilmek amacıyla bu yola başvurduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece, dinlenen tanık beyanları gereğince davalıların babası Selami Kaplan’ın bilahare iade edileceği konusundaki hileli beyanları sonucunda, davacının kardeşi ile aralarında görülen davalar sırasında kaldırılan tedbir kararı üzerine tapu kaydına yeniden tedbir konulmasını engellemek amacıyla taşınmazın tapuda davalılara devredildiği, gerçekte satış bedelinin ödendiğinin sabit olmadığı, davanın da tazminat davasının kesinleşmesinden sonraki bir yıllık hak düşürücü süre içinde açıldığı belirtilerek, davanın kabulüne, 1.800.000,00 YTL'nin dava tarihinden itibaren faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmiş, davalıların temyizi üzerine hüküm Dairemizce oy çokluğu ile onanmış, davalılar bu kez karar düzeltme talebinde bulunmuşlardır.

Davacı, dava dilekçesinde, davasını müzayaka hali ve hileye dayandırmışsa da, HUMK. nun 76. maddesi uyarınca davada maddi olguların açıklanması taraflara, ileri sürülen maddi olguların hukuki nitelendirilmesi ve uygulanacak yasa maddelerinin tespit edilmesi ise hakime ait bir görevdir. Bu nedenle davada ileri sürülen iddiaların hukuki tavsifinin doğru olarak yapılabilmesi için, öncelikle muvazaa, hile ve inançlı işlem kavramlarının üzerinde durulması gereklidir.

Muvazaa; kısaca, tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan aralarında hüküm ve sonuç meydana getirmeyen bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları şeklinde tanımlanabilir.

Hile ise; genel olarak bir kimsenin hukuki bir işlem yapmasını sağlamak için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı korumak yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanabilir. Hatada yanılma, hile de ise yanıltma söz konusudur.

İnançlı işlemlerde ise, başkasına bir hak devreden tarafa inanan, bir hakkı devralan tarafa da inanılan denilmekte, inanılan tarafın elde ettiği hakkı, taraflarca güdülen amaç sona erince veya gerçekleşince inanana ya da üçüncü bir kişiye devretme taahhüdünü taşıyan sözleşmeye de inanç sözleşmesi denilmektedir. Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1988, sh.560 ).

Bu genel açıklamalardan sonra somut olaya bakıldığında; davacı, dava dışı kardeşi ile aralarında görülen davalar nedeniyle taşınmazlarını kaybedeceği korkusu nedeniyle gerek içinde bulunduğu müzayaka hali, gerekse davalıların hileli söz ve telkinleri sonucunda bilahare iade edilmek üzere davalılara devretmiş olduğu taşınmazının, talebine rağmen kayden iade edilmediğini ileri sürerek, bu suretle uğramış olduğu zararın ödetilmesi için eldeki davayı açmış olup, dava dilekçesinin içeriğine ve iddianın bu ileri sürülüş biçimine göre taraflar arasındaki hukuki ilişkinin, inanç sözleşmesi niteliğinde olduğunun kabulü gerekir. Davacı, davalılar tarafından aldatıldığını belirterek davada hileden söz etmiş ise de, inanç sözleşmesinde inanılanın, taraflarca güdülen amaç sona erdikten sonra elde ettiği hakkı iade etme konusundaki edimini yerine getirmemesi hile değil, inanç sözleşmesi ile üstlenmiş olduğu geri verme yükümlülüğünün ihlali olarak kabul edilmelidir. Somut olayda da, inanılan durumunda bulunan davalıların, taşınmaza tedbir konulmasına ilişkin tehlike sona erdikten sonra kendilerine devredilen taşınmazı talebe rağmen davacıya iade etmedikleri konusundaki iddia da, hileyi değil, davalıların inanç sözleşmesindeki geri verme borçlarını ifadan kaçındıklarını gösterir. Başka bir ifade ile inanılan sıfatındaki davalıların geri verme konusundaki edimlerini yerine getirmemeleri hile değil, sözleşmeye aykırılık niteliğindedir. Kaldı ki bir an için bu durumun hile olarak kabulü halinde dahi, işlemin yapıldığı tarih ile dava tarihi arasında geçen 3 yıl 7 aylık süre nedeniyle Borçlar Kanunu'nun 31. maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre de fazlasıyla geçmiştir. Her ne kadar davacı aleyhine dava dışı kardeşleri tarafından açılan tazminat davasının reddedilerek kesinleşmesi sonrasında talebe rağmen, tapu kaydının davacıya iade edilmemesi nedeniyle mahkemece söz konusu davanın kesinleşme tarihi olan 20.1.2006 tarihi, hile iddiasına dayalı bir yıllık hak düşürücü sürenin başlangıcı olarak kabul edilmişse de, az yukarda da değinildiği gibi, iadenin yapılmayacağının anlaşılması, mahkemenin kabulünün aksine, hilenin öğrenildiğini değil, inanç sözleşmesinde inanılanın geri verme borcuna aykırı hareket ettiğini göstermektedir.

05.02.1947 gün 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere, inançlı işleme dayalı bir dava, ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Başka bir ifade ile davacı, satışın iadei ferağda bulunulmak kaydıyla yapıldığı konusundaki iddiasını ancak yazılı delille ispat edebilir. Oysaki dava konusu olayda yapılan işlemi hükümden düşürecek güçte bir yazılı belge ibraz edilmemiştir. Miktar itibariyle davada tanık da dinlenemeyeceğinden, davalıların muvafakatleri bulunmamasına rağmen mahkemece davada tanık dinlenmesi ve dinlenilen tanık sözlerine itibar edilerek hüküm kurulması isabetsizdir. İnanç sözleşmesi, yazılı belge ile kanıtlanamadığına göre, davacının ayın isteme hakkının bulunmadığı bir yerde, taşınmazın bedelini talep etme hakkı da bulunmamaktadır. Ne var ki, davacı dava dilekçesinde <deliller> kısmında <her türlü delil> demek suretiyle <yemin> deliline de dayanmış olduğundan davadaki iddiası konusunda davalılara yemin yöneltmeye hakkı bulunduğu hatırlatılarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, sözleşmenin hukuki nitelendirilmesinde yanılgıya düşülerek ve eksik inceleme ile davanın kabulüne karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, kararın bu nedenle bozulması gerekirken, Dairemizce sehven oyçokluğu ile onandığı bu kez yapılan inceleme ile anlaşıldığından, davalıların karar düzeltme taleplerinin kabulü ile Dairemize ait 15.07.2008 tarihli 2008/7856 E. 2008/9940 K. sayılı "onama" ilamının kaldırılmasına, hükmün açıklanan nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir...),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Karar: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire Bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K. nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 01.07.2009 gününde oyçokluğu ile karar verildi. (¤¤)
Old 30-09-2010, 16:21   #5
av.esengül çördük

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
1.Hukuk Dairesi

Esas: 2008/9759
Karar: 2009/541
Karar Tarihi: 20.01.2009

ÖZET: Davalı tarafın bir yıllık hakdüşürücü sürenin geçtiğine mütedar savunmasına mahkemece, davalının davacıya bakmadığı ve ilgilenmediği tarih ıttıla tarihi kabul edilerek, dava tarihine göre sürenin geçmediği benimsenerek işin esası bakımından hüküm kurulmuştur. Davacının da taraf olduğu dosyada, davacı vekili tarafından yapılan beyanda, 1414 parsel Z.A.'a satıldı. Z.A.'la ilgili olarak yeni bir dava açıp, bu dava ile birleştireceğiz, şeklinde bildirimde bulunmuştur. Bu beyan gözetildiğinde mahkemenin hileye ıttıla tarihinin bakım ve gözetilmeye son verildiği tarih olarak kabulünün doğru olduğu söylenemez. Mahkemece dava dosyasındaki beyan dikkate alınmamış değerledirilmemiştir. Eksik incelemeye dayalı olarak hüküm kurulması doğru değildir.

(818 S. K. m. 31) (Yargıtay 1 HD. 13.04.2009 T. 2009/3555 E. 2009/4419 K.)

Dava: Taraflar arasında görülen davada;

Davacı, adına kayıtlı 1414 parsel sayılı taşınmazını ölünceye kadar bakma aktiyle davalıya devretme niyetinde olduğunu, ancak, davalı tarafından kandırılarak taşımazın satış suretiyle intikalinin sağlandığını ileri sürerek, davalı adına olan kaydın iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, hak düşürücü sürenin söz konusu olduğunu, davacının bedeli karşılığı kendisine sattığını belirtip, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davacının amacının bakım karşılığı taşınmazını devretmek olduğu, iddialarını kanıtladığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Karar, davalı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 20.1.2009 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat Şener Özterzi ile temyiz edilen vekili Avukat Ragıp Başol geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi Berna Dizdaroğulları Koç tarafından düzenlenen rapor okundu düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü.

Karar: Dava, hata ve hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.

Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriğine ve toplanan delillere göre; çekişme konusu 1414 parsel sayılı taşınmazın davacı Huri'ye ait iken intifa hakkını üzerinde bırakıp, çıplak mülkiyetini kızı Serpil'e intikal ettirdikten sonra, tekrar satış suretiyle Huri'ye devrettiğini ve Huri'nin 17.10.2002 tarihinde satış ile kardeşinin oğlu olan davalı Ziya'ya temlik ettiği anlaşılmaktadır.

Davacı okuma yazma bilmediğini, yaşlı ve psikolojik yönden rahatsız olduğunu, esasen ölünceye kadar bakma akdi ile devredeceği yerde hataya düşülerek ve kandırılarak satış suretiyle temlikinin sağlandığını ileri sürerek eldeki davayı açmış ve mahkemece iddianın kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Davalı tarafın Borçlar Kanunu'nun 31. maddesinde öngörülen 1 yıllık hakdüşürücü sürenin geçtiğine mütedar savunmasına mahkemece, davalının davacıya bakmadığı ve ilgilenmediği tarih ıttıla tarihi kabul edilerek, dava tarihine göre sürenin geçmediği benimsenerek işin esası bakımından hüküm kurulmuştur.

Oysa davacının da taraf olduğu İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesinde rüyet edilip 4.3.2004 tarihinde karara bağlanan 2002/141 - Esas 2004/117 Karar sayılı dosya ile ilgili, 17.1.2003 tarihli oturumdaki davacı Huri'nin vekili Avukat Bülent Koray tarafından yapılan beyanda <1414 parsel Ziya Arslan'a satıldı. Ziya Arslan'la ilgili olarak yeni bir dava açıp, bu dava ile birleştireceğiz> şeklinde bildirimde bulunmuştur. Anılan bu beyan gözetildiğinde mahkemenin hileye ıttıla tarihinin bakım ve gözetilmeye son verildiği tarih olarak kabulünün doğru olduğu söylenemez.

Ne var ki, mahkemece yukarıda değinilen dava dosyasındaki beyan dikkate alınmamış değerledirilmemiştir.

O halde, eksik incelemeye dayalı olarak hüküm kurulması doğru değildir. Davalının bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair hususların incelenmesine yer olmadığına, 19.12.2008 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 625.00. TL duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.01.2009 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
Old 30-09-2010, 16:24   #6
av.esengül çördük

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas: 2005/1-365
Karar: 2005/380
Karar Tarihi: 08.06.2005

ÖZET: Hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. Somut olaya gelince; özellikle davacı anlatımından hileli olduğu ileri sürülen temliki işlemin yapıldığı 10.7.1997 tarihi itibariyle davacının ıttıla kesbettiği sabittir. Öyleyse Borçlar Kanununun 31. maddesinde öngörülen 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği kabul edilmelidir.


(818 S. K. m. 28, 31)

Taraflar arasındaki "hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Trabzon Asliye 2. Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 25.12.2003 gün ve 2002/120 E., 2003/444 K. sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 21.9.2004 gün ve 2004/5748 E, 9543 K.sayılı ilamı ile,

(... Dava, hile (kandırma) hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 1 ve 7 parsel sayılı taşınmazlardaki dükkan niteliğindeki 5, 6, 7 ve 8 nolu bağımsız bölümlerin davacının da katıldığı 10.7.1997 tarihli akit ile taksim yoluyla davalılar adına tescil edildiği görülmektedir.
Bilindiği üzere; hile, genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak, veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma hilede yanıltma söz konusudur. Borçlar Kanununun 28/1. maddesinde açıklandığı üzere taraflar biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.

Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.

Somut olaya gelince; özellikle davacı anlatımından hileli olduğu ileri sürülen temliki işlemin yapıldığı 10.7.1997 tarihi itibariyle davacının ıttıla kesbettiği sabittir. Öyleyse Borçlar Kanununun 31. maddesinde öngörülen 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği kabul edilmelidir.

Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve gerekçelerle yazılı şekilde kabulü doğru değildir...)

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davalılar vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle H.U.M.K. 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II. fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı. H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 8.6.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.
Old 30-09-2010, 20:16   #7
Avukaat

 
Varsayılan

sayın esengül hanım,
benim sormak istediğim, yukarıda da daha önce belirttiğim üzere,
hileyi, müteahhitin ilk davayı açtığında bizim savunmamıza karşılık verdiği cevapta mı öğrenmiş oluyoruz, yoksa,
ilk açılan davada biz müteahhidin alacağına karşılık evleri verdik dediğimiz için o alacak davasının kesinleşmesini mi bekleyeceğiz.

eğer dava bozulursa ve yüksek mahkeme bizim verdiğimiz evlerin hesaptan düşülmesi gerektiği kanısına varırsa, hile için dava açmamıza gerek kalmayacak.

yargıtaydan dosya 1.5 sene sonra gelebilir. o davanın konusu başka olduğu için bizde bu süre içerisinde 1 yıllık zamanı kaçıracağımız düşünülürse dava açma hakkımız kalmayacak mı yoksa???
Old 01-10-2010, 20:39   #8
av.esengül çördük

 
Varsayılan

Sayın Avukaat,
Gerçekten karışık bir durum.Bence yasal olarak öğenmiş durumdasınız.Ama dediğiniz gibi Yargıtay'dan lehinize bozuk gelmesi durumunda da böyle bir davaya gerek kalmayacak.Konu ile ilgili yeni kararlara ulaşırsam paylaşmak isterim.
İşlerinizde kolaylıklar dilerim.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Ehlİyetsİzlİk Hak DÜŞÜrÜcÜ SÜre ATARAS Meslektaşların Soruları 4 15-05-2010 13:39
basın yasası madde 14teki 15 günlük süre hak düşürücü süre midir? Av.HandeSahici Meslektaşların Soruları 2 08-05-2009 15:58
Hak DÜŞÜrÜcÜ SÜre GeÇmİŞ Mİ? Seher Meslektaşların Soruları 1 06-11-2007 11:19
hak düşürücü süre avhalit Meslektaşların Soruları 6 20-03-2007 11:02


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06037593 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.