Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

tasarrufun iptali yargıtay kararı

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 13-11-2014, 00:37   #1
idas

 
Varsayılan tasarrufun iptali yargıtay kararı

Değerli meslektaşlarım, davalı vekili olduğum bu dosya gerçekten ilginç dava, davayı şöyle özetleyeyim;

Müvekkilin abisi, kardeşinin başkasına borcu nedeni ile sattığı taşınmazı, yaklaşık 13 sene önce annesinin ısrarı ile satın alıyor. Müvekkilin kardeşi ise başka da taşınmazlarını sattıktan sonra başka borçlarından dolayı karşılıksız çeklerin, hapis ile sonuçlanması nedeni ile yurt dışına kaçıyor. Akabinde karşılıksız çek hapsine cezanın kaldırılmasından sonra yaklaşık 2 sene evvel ülkeye geri geliyor.Ancak parasız ve pulsuz. Müvekkilin kardeşi, zamanında borcuna karşılık sattığı taşınmazı yani abisinin (müvekkilin) aldığı taşınmazın çok değerlendiğini görünce sonradan düzenleme ve eski tarihli 3 adet senedi kaynının arkadaşına verip icraya konuyor. Sonuçta bu şahısta tasarrufun iptali davası açıyor.

Dava karar aşamasına geldi. Müvekkilin kardeşi yani asıl borçlu davada davalı olmasına rağmen kendine avukat tutuyor, tanık dinletiyor ve bu satışın muvazaalı olduğunu yapılan satışın iptali gerektiğini savunmaktadır. (çok ilginç) Oysa söz konusu davaya konu taşınmaz yaklaşık 13 yıldır müvekkil tarafından kullanılmaktadır. bu arada tapu değeri de düşük gösterilmiştir.

Değerli meslektaşlarım elinde buna benzer bir kararı olan varsa ve bizimle paylaşırsa çok sevinirim. İlgilenen tüm meslektaşlara şimdiden tşk. ederim.
Old 14-11-2014, 11:00   #2
Av. F.G. Erman

 
Dikkat Muvazaalı İcra Takibinin İptali

Sayın meslektaşım, borçlunun kardeşinin kendi aleyhine geriye dönük senet düzenleyerek hakkında başlattığı icra takibinin iptali için muvazaa nedenine dayalı tespit ve iptal davası açmanızı öneririm. Zira muvazaalı olan bir icra dosyasının iptali, tasarrufun iptali davasına ya da BK. md.26-27 (eski BK 19-20) gereğince muvazaa olgusuna dayalı tespit ve iptal(butlan) davasına konu edilebilir. Muvazaanın hükmünü ise Nihat Yavuz, Uygulamada ve Öğretide Muvazaa, İnançlı İşlem, Nam-ı Müstear ve Kanuna Karşı Hile Davaları kitabında açıklamıştır : "Kısa ve yalın belirtmek gerekirse muvazaanın müeyyidesi (yaptırımı) butlandır. Zira her iki tarafın hükümsüzlüğünde veya gerçek hükmünün başka türlü olacağında anlaştıkları bir sözleşmeyi geçerli saymak, her şeyden önce irade özgürlüğü ilkelerine aykırı düşerdi." [Adalet Yayınları, 2008, sh:5]

Aşağıda olayınıza yön verebilecek bir Yargıtay kararı paylaşıyorum :


T.C. YARGITAY
4.Hukuk Dairesi

Esas: 2006/12753
Karar: 2007/13696
Karar Tarihi: 08.11.2007

Dava: Dava, muvaza nedeniyle icra takibinin iptali istemine ilişkindir.

Mahkemece, <...davacının, icra takip dosyasında taraf olmadığı, takibe konu alacak borç ilişkisinin davalı Bülent Kurtuluş ile dava dışı Bahri Genç arasında olduğu, yapılan takibin yasal prosedüre uygun olarak gerçekleştiği ve kesinleştiği satış aşamasına kadar getirildiği yapılan işlemlerde herhangi bir yasaya aykırılık durumunun olmadığı, kaldı ki davacının da icra takibinde taraf olmaması nedeni ile böyle bir dava açma yetki ve sıfatının da bulunmadığı ayrıca hukuki bir menfaatinin de olmadığı...> belirtilerek <davanın reddine> karar verilmiştir.

Karar, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Karar: Dava, muvazaa hukuksal nedenine dayalıdır. Bu yön, mahkemenin de kabulündedir. Kural olarak, hakları zarara uğratılan üçüncü kişiler, muvazaalı işlemin geçersizliğini ileri sürebilirler. Çünkü tarafların muvazaalı işlemi; üçüncü kişiler yönünden haksız eylem niteliğindedir. Şu durumda, davacının taraf sıfatı bulunmakta olup, işin esasının incelenmesi gerekir. Ancak üçüncü kişinin zarar gördüğünün benimsenebilmesi için, onun muvazaalı muamelede bulunandan bir alacağının olması ve bu alacağının ödenmesini önlemek amacıyla danışıklı işlemin yapılması gerekir.

Somut olayda; dava dışı Bahri Genç, sahibi olduğu arsa üzerine bir apartman yaptırmış, 15.9.1997 tarihli noterce düzenlenen gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ile bu apartmanın 4 no'lu dairesini, davacıya satmayı vaat etmiş ve taşınmazın bedelini peşinen almıştır. Ancak bu taşınmazın, tapuda davacı adına tescili sağlanmamıştır.

Eldeki bu davada dinlenen davacı tanık beyanlarından; arsa sahibi Bahri Genç'in, bu binanın üzerine projeye aykırı olarak kendisi adına kat çıkmak istediği, apartmanda bulunan diğer bağımsız bölüm sahipleri ile davacının buna izin vermemesi üzerine Bahri Genç'in davacıya ve diğer mal sahiplerine hitaben <...ben buranın bir kısım hissesini bilerek kendi üzerimde bıraktım o zaman bende bu hisselerin üzerine haciz koydururum burayı sattırırım, siz de gününüzü görürsünüz...> şeklinde sözler sarf etmiş olduğu anlaşılmaktadır. Bahri Genç, daha sonra 23.6.1999 tarihinde avukatına verdiği vekaletnamesinde; <... alacaklı Bülent Kurtuluş'a aramızda yapılan oto alım satımından doğan veya nakit 15 milyar borcum ve bakiyesi nedeniyle ve bununla sınırlı olmak üzere icra takiplerinde ödeme emrini tebliğe, lehime işleyen sürelerden feragat ederek alacaklı tarafça yapılacak takipte borcu kabul etmeye, mal beyanında bulunmaya, gayri menkullerim üzerine haciz ve satılamaz kaydı konulmasına muvafakat etmeye...> biçiminde yetki vermiş ve aynı gün davalı Bülent tarafından, Bahri Genç aleyhine ilamsız icra takibi başlatılmıştır. Takip talebinde miktarı belirtilen borcun sebebinin, <gayrimenkul satış vaadi kaparosu> olduğu yazılmış, ancak herhangi bir sözleşme ibraz edilmemiştir. Takibin başlatıldığı gün ödeme emri borçlu vekiline elden tebliğ olunmuş ve borçlu vekili, <... borcu kabul ettiğini, sürelerden, feragat ettiğini, takibin kesinleştirilmesini istediğini ve borcuna karşılık maliki bulunduğu dava konusu gayrimenkulün tapu bilgileri verilerek kaydına haciz konulmasını istediğini...> beyan etmiştir. Bunun üzerine aynı gün icra takibi kesinleştirilmiş ve borçluya ait taşınmazın kaydının üzerine haciz konulmuştur. Böylece gayrimenkul satış vaadi sözleşmesine konu edilen taşınmazın üzerine de haciz konulması sağlanmıştır. İcra takibinin devamı sırasında takip borçlusu Bahri Genç vefat etmiş, yasal mirasçıları olan eşi ve çocukları mirası reddetmişler ve icra dairesince ölen borçluya ait nüfus kayıtları getirtilerek borçlu Bahri Genç'in anne ve babası olan diğer davalılar aleyhine icra takibine devam olunmuştur. Dosya içindeki bilgi ve tarafların açıklamalarından; üzerine haciz konulan taşınmazın satılmış olduğu ve davacının ölen borçlunun anne ve babası olan davalılar aleyhine tapu iptal ve tescil davası açmış olduğu o davanın halen devam ettiği ve açtığı tapu iptal ve tescil davasının sonuçsuz kalmaması için de eldeki bu davayı açtığı anlaşılmaktadır.

Dosya içindeki bilgi ve belgelere göre; iptaline karar verilmesi istenen icra takibinde davacıya gayri menkul satmayı vaat eden Bahri Genç'in borçlu olarak gösterilmesi, borçlunun vekaletname ile vekiline verdiği yetkiler, takibin başladığı gün kesinleştirilmesi, borçlunun, üzerine haciz konması için taşınmazın tapu kaydı bilgilerini vermesi, böylece gayri menkul satış vaadine konu taşınmazın üzerine haciz konulmasının ve satışının sağlanması, davalı Bülent ile diğer davalıların murisinin davacının alacağının tahsiline engel olmak için el ve işbirliği içinde bulunduklarını göstermektedir.

Olayların yukarıda anlatılan gelişim biçimi ve icra dosyasındaki gelişmeler gözetildiğinde; davalılar arasındaki icra takibi işlemlerinin muvazaalı olduğu, davacının iddiasını ispat ettiği anlaşılmaktadır. Şu durumda mahkemece, muvazaanın varlığı kabul edilmek suretiyle, <icra takibinin iptali> yönünde hüküm kurmak gerekirken, tüm dosya verileri tartışılmadan yanılgılı gerekçe ile davanın reddi usul ve yasaya aykırı görüldüğünden kararın bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 08.11.2007 gününde oybirliği karar verildi.
Old 14-11-2014, 13:19   #3
HakiMavi

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 2002/15-495
K: 2002/528
T: 19.6.2002

Yargıtay içtihatları bölümü
İçtihat:
Hukuki Net
İçtihatlar
Mevzuat
Hukuk Forum






TASARRUFUN İPTALİ DAVASI
ÖZET: Tasarruf iptali davalarında, davacının gerçekten alacaklı olmadığına ilişkin 3. Kişilerce ileri sürülen savunmanın bu davalarda tartışılamayacağına ilişkin düşüncenin kabulüne olanak yoktur.
(2004 s. İİK. m. 245, 255, 277 vd.)

Taraflar arasındaki "tasarrufun iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (İstanbul Asliye 8. Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 27.4.1999 gün ve 1996/291 -1999/475 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 13.9.2000 gün ve 3498-3768 sayılı ilamıyla; (... Taraflar arasındaki uyuşmazlık İİK.nun 277 ve devamı maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali istemine ilişkindir.
Bu tür davaların dinlenebilirle koşullarından biriside, borçlu aleyhine yapılmış olan icra takibinin kesinleşmiş olması şarttır. Somut olayda alacaklı davacı Tekin borçlu A.... A.Ş. aleyhine giriştiği takibin kesinleştiği bunun sonucu olarak ta borçlu hakkında borç ödemeden aciz belgesi düzenlendiği görülmektedir.
icra takibi kesinleşip borçlu hakkında aciz belgesi düzenlendikten, başka bir deyişle takibe karşı itirazın iptali davası açılarak hüküm alındıktan sonra tasarrufun iptali davasını gören mahkemece borcun gerçek bir borç olup olmadığı veya takibin haklı bir nedene dayanıp dayanmadığı incelenip buna göre bir sonuca varılamaz.
Bu bakımdan mahkemenin takibin geçerli bir alacağa dayanmadığı sonucuna varılarak davayı reddetmesi doğru olmamıştır. O halde yapılacak iş, iddia ve savunma doğrultusunda ve özellikle İİK. 280. maddesi hükmü gözetilerek sonucu dairesinde bir hükme varmaktan ibarettir.
Bütün bu hususlar üzerinde durulmadan yazılı şekilde karar kurulması bozmayı gerektirir.) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden : Davacı vekili
Hukuk Gene! Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü.
Dava, icra iflas Kanununun 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali isteğine ilişkindir.
Uyuşmazlık; davalı 3. kişinin aciz belgesine bağlanan davacı alacağının gerçekte mevcut olmadığı ve borçlu ile alacaklı arasında muvazaa bulunduğu yönündeki savunmasının tasarrufun iptali davasında incelenip incelenemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemenin irdelenmesinde yarar vardır, iptal davaları 2004 sayılı icra iflas Kanununun 277 ve devamı maddelerinde özel olarak ve tüm ayrıntıları ile düzenlenmiş olup, tarafları, yargılama usulü ve nitelikleri kendine özgü olan bir dava türüdür.
Bilindiği üzere; icra iflas Kanununun "iptal davası ve davacılar" başlıklı 277 maddesinde; "iptal davasından maksat 278., 279. ve 280. maddelerde
yazılı tasarrufların butlanına hükmettirmektir. Bu davayı aşağıdaki şahıslar açabilirler.
1- Elinde muvakkat yahut kati aciz vesikası bulunan her alacaklı,
2- iflas idaresi yahut 245. maddede ve 255. maddenin 3. fıkrasında yazılı hallerde alacaklıların kendileri." Denilmektedir.
Yine, "iptal davalarında yargılama usulü" başlıklı 281. maddede; "Mahkeme, iptal davalarını basit yargılama usulü ile görüp hükme bağlar ve bu davalara müteallik ihtilafları hal ve şartları göz önünde tutarak serbestçe takdir ve halleder.
Hakim, iptale tabi tasarrufların konusu olan mallar hakkında alacaklının talebi üzerine ihtiyati haciz kararı verebilir. Teminatın lüzum ve miktarı mahkemece takdir ve tayin olunur. Şu kadar ki, davanın elden çıkarılmış mallar yerine kaim olan kıymete taalluku halinde, teminat göstermeksizin ihtiyati haciz kararı verilemez.
Davalılardan herhangi biri davacının alacağını ödediği takdirde, dava reddolunur. Bu halde hakim, duruma göre her birini masrafla ilzam veya bu masrafı aralarında takdir ettiği surette taksim eder." Hükmü yer almaktadır.
Diğer taraftan, "iptal davasında davalı" başlıklı 282. maddede ise; "icra ve iflas Kanununun 11. babındaki iptal davaları borçlu ve borçlu ile hukuki muamelede bulunan veya borçlu tarafından kendilerine ödeme yapılan kimseler ile bunların mirasçıları aleyhine açılır. Bunlardan başka, kötü niyet sahibi üçüncü şahıslar aleyhine de iptal davası açılabilir, iptal davayı iyi niyetli üçüncü şahısların haklarını ihlal etmez." denilmiştir...
Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki, iptal davası hukuki niteliği itibariyle dava konusu malın aynına ilişkin olmayıp, şahsi bir davadır. Bunun doğal sonucu olarak da dava ve tasarrufa konu mal devir alanın mal varlığından çıkartılarak borçlunun mal varlığına iade edilmez. Sadece alacaklıya malın bedelinden alacağını alma imkanı sağlar, iptal davasının amacı, İİK-277. ve devamı maddelerinde öngörüldüğü gibi borçlunun mevcudunu azaltmaya yönelik tasarruflarını iptal ettirmektir. İİK.nun 283. maddesi hükmüne göre iptal davasının konusu taşınmaz mal olduğu takdirde, davalı 3. şahıs üzerindeki kaydın düzeltilmesine gerek olmadan bu taşınmazın haciz ve satışı istenebilir. Diğer söyleyişle bu dava alacaklıya borçlunun mal kaçırma amacıyla yaptığı tasarrufla ilgili mal üzerinde alacağın tahsilini sağlama yetkisini verir. Bu yetki de alacak miktarı ile sınırlıdır.
Bu özelliklerin doğal sonucu olarak davanın görülebilirlik şartlarından birisi alacağın varlığı diğer söyleyişle tasarrufta bulunan kişinin borçlu olması, bir diğeri de alacağın aciz vesikasına bağlanmış olmasıdır. Bu özelliği nedeniyle aciz nedenine dayalı tasarrufun iptali davasında davalı 3. kişi aciz belgesine dayanan alacağın gerçekte olmadığını iddia ve ispat edebilir (Prof. D. Baki Kuru - icra ve iflas Hukuku, c:4, sh:2506 v.d.). Çünkü dava şartlarından birisi de tasarrufta bulunan kişinin borçlu olması gereğidir. Eğer tasarrufta bulunanın alacaklıya gerçek bir borcu olmadığı iddia ediliyorsa bu durumda tasarruf sahibinin öncelikle borçlu sıfatı çözümlenmelidir. Bu nedenledir ki 3. kişi davalının borcun gerçek olmadığı iddiası ve muvazaanın varlığı yönündeki savunmasının mahkemece incelenmesi gerekir.
Nitekim Yargıtay 15. HD.nin 18.6.1996 tarih ve 3294 - 3421 sayılı kararında da İİK.nun 277. vd. maddelerine dayanılarak açılan tasarrufun iptali davalarında 3. Kişinin borçlu ile alacaklı arasındaki muvazaa iddiasını ileri sürmesi halinde mahkemece bu iddianın incelenmesi gerekir. Çünkü iptal davasının dinlenebilirlik şartlarından birisi de tasarrufta bulunan kişinin (borçlu) durumunda olması, başka bir deyişle alacaklıya karşı gerçek bir borcun varlığıdır. Eğer gerçek bir borç yoksa alacak da söz konusu olamayacağından iptal davasının dinlenmesi mümkün olmaz" denilerek bu husus açıkça vurgulanmıştır.
Diğer bir yönüyle de konu ele alındığında da, İİK. 277.vd. maddelerine göre açılan iptal davalarında takip borçlusundan hak iktisap eden 3. Kişilerin davacının takip borçlusundan alacaklı olmadığına ilişkin savunmasının araştırılmasında zorunluluk vardır. Aksi takdirde takip alacaklısıyla anlaşarak veya nasıl olsa kendisinin borca batık olması nedeniyle gerekli çabayı göstermeyerek icra takibine itiraz etmeyen, itiraz üzerine durması söz konusu olmayan kambiyo senetlerine dayalı takibe karşı menfi tespit davası açmayan takip borçlusunun bu davranışı karşısında borçludan mal edinen 3. Kişilerin yargı eliyle zarara uğratılması söz konusu olur ki bunun kabulüne olanak yoktur. Hatta tasarrufta bulunurken borçlu olmayan kötü niyetli kişilerin malvarlığındaki bir unsuru iyi niyetli 3. Kişilere devrettikten sonra hileli işbirliği halinde olduğu kimselere eski tarihli borç senedi vererek elinden çıkardığı malları iptal davası yoluyla dolaylı olarak geri alması dahi imkan dahiline sokulabilir. Elbette ki bunlar yasaca amaçlanan durumlar değildir. Tasarrufun iptali davalarında alacaklıya alacağını tahsil olanağı sağlanırken bu alacaklının alacağının şeklen varlığının değil, gerçekliğinin amaçlandığını göz ardı etmemek gerekir.
Şu halde tasarruf iptali davalarında davacının gerçekten alacaklı olmadığına ilişkin 3. Kişilerce ileri sürülen savunmanın bu davalarda tartışılamaya-cağına ilişkin düşüncenin kabulüne olanak bulunmayıp, bu düşünce hukukun temel ilkelerinden olan iki kişinin 3. Kişi aleyhine açık veya zımni biçimde anlaşmasının 3. Kişiyi bağlamayacağı prensibine de aykırıdır.
Ayrıca, dosya kapsamında takibe karşı açılmış bir itirazın iptali davası ve bu konuda verilmiş bir hüküm de bulunmayıp, buna değinen daire kararı maddi hataya dayanmaktadır.
Açıklanan nedenlerle Mahkemenin direnmesi usul ve yasaya uygun olup, yerindedir.
Ne var ki Özel dairece işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmediğinden dosyanın Özel Dairesine gönderilmesi gerekir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin direnmesi yerine görüldüğünden davacı vekilinin esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın (15. HUKUK DAİRESİ'NE GÖNDERİLMESİNE), 19.6.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Aynı tasarrufun iptali için üç ayrı alacaklı tarafından açılan ve bedele dönüşen Tasarrufun İptali davaları sonucuna dair önemli bir içtihat ! Av.Bilgen Savaş Medeni Usul, İcra ve İflas Hukuku Çalışma Grubu 1 11-05-2016 14:18
Tasarrufun İptali hakkında ki Yargıtay 15. H. D. 2004/2912 E., 2004/5268., 20.10.2004 t. sayılı kararı arıyorum ssblll Meslektaşların Soruları 1 05-04-2013 13:50
Tasarrufun İptali-Yargıtay Kararı üye7160 Meslektaşların Soruları 0 14-01-2013 11:30
tasarrufun iptali - yargıtay kararı kanune Meslektaşların Soruları 4 05-04-2012 19:23


THS Sunucusu bu sayfayı 0,03753805 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.