Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Hgk Karari 19/12/1986

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 11-04-2009, 09:52   #1
AVUKATATAŞ

 
Varsayılan Hgk Karari 19/12/1986

Merhaba, içtihat programı ve internet üzerinden arama yapmama rağmen hukuk genel kurulu 19.12.1986 tarih 1985/4-822 esas 1986/1140 karar künyeli kararını bulamıyorum elimdekmi kaynaklar da bu konuda yetersiz bu nedenle yardımınızı rica ediyorum şimdiden yardım için vaktini ayıran herkese çok teşekkür ederim
Old 11-04-2009, 12:30   #2
hilallal

 
Varsayılan

Belirtmiş olduğunuz kararı bulamadım ancak başka bir karar içinde geçiyor.
T.C.
YARGITAYHUKUK DAİRESİ 21

Esas No.2003/9126Karar No.2003/9304Tarihi13.11.2003
818-BORÇLAR KANUNU/47/55/142.1
İŞ KAZASI NEDENİYLE MALÜLİYETMADDİ VE MANEVİ TAZMİNATMÜTESELSİL SORUMLULUK
ÖZETDAVACI, İŞ KAZASI SONUCU MALÜLİYETİNDEN DOĞAN MADDİ VE MANEVİ TAZMİNATIN ÖDETİLMESİNE KARAR VERİLMESİNİ İSTEMİŞTİR.DAVACININ ZARARLANDIRICI SİGORTA OLAYINDA %8 ORANINDA MALÜL KALDIĞI VE SAĞ ELİNİN İŞARET PARMAĞININ KOPMASIYLA VÜCUT BÜTÜNLÜĞÜNÜN ZARARA UĞRAMIŞ OLDUĞU VE BU NEDENLE ÜZÜNTÜ VE ELEM DUYACAĞI SÖZ GÖTÜRMEZ. BU NEDENLE YUKARIDA AÇIKLANAN KOŞULLARA UYGUN OLARAK MAKUL ÖLÇÜLER İÇERİSİNDE MANEVİ TAZMİNATA HÜKMEDİLMESİ GEREKİR. DAVA, DAYANIŞMALI SORUMLULUK ESASINA DAYANILARAK AÇILMIŞTIR. B.K.'NUN 142/1. MADDESİNE GÖRE, ALACAKLI ( DAVACI ), MÜTESELSİL BORÇLULARIN TÜMÜNDEN VEYA BİRİNDEN BORCUN TAMAMEN VEYA KISMEN ÖDENMESİNİ İSTEMEKTE SEÇİM HAKKINA SAHİP BULUNMAKTADIR
Davacı, iş kazası sonucu malüliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davacı ve davalılardan Çorum Bld.Bşk. vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Zehra Ayan tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
KARAR : 1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre davalı Çorum Belediye Başkanlığı'nın tüm, davacının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki diğer sair temyiz itirazlarının reddine,
2- Dava, iş kazası sonucu beden tamlığı bozulan işçinin maddi tazminat istemi yanında, ayrıca duymuş olduğu acı ve üzüntünün giderilmesi ( manevi tazminat ) istemine de ilişkindir.
Bu yönüyle davanın yasal dayanağı belirgin olarak B.K.'nun 47. maddesi ile 26.6.1966 gün ve 7/7 sayılı içtihadı Birleştirme kararıdır. Anılan maddeye ve içtihadı birleştirme kararına göre, manevi tazminata hükmedilmesi için 1-Eylem, 2-Zarar, 3-Zarar ile eylem arasında illiyet bağı, 4-Eylemin hukuka aykırı olması, 5-işçinin cismani zarara uğraması koşuldur.
Somut olayda davacının zararlandırıcı sigorta olayında %8 oranında malül kaldığı ve sağ elinin işaret parmağının kopmasıyla vücut bütünlüğünün zarara uğramış olduğu ve bu nedenle üzüntü ve elem duyacağı söz götürmez. Bu nedenle yukarıda açıklanan koşullara uygun olarak makul ölçüler içerisinde manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde manevi tazminat talebinin tümden reddedilmiş olması isabetsizdir.
3- Hükme dayanak alınan kusur raporunda, davalı Çorum Belediye Başkanlığı'nın %50, dava dışı bulunan Cevdet Baldıran'ın ise %10 oranında kusurlu bulunduğu açıktır. Dava, dayanışmalı sorumluluk esasına dayanılarak açılmıştır. B.K.'nun 142/1. maddesine göre, alacaklı ( davacı ), müteselsil borçluların tümünden veya birinden borcun tamamen veya kısmen ödenmesini istemekte seçim hakkına sahip bulunmaktadır.
Davaya konu olayda, davacı müteselsil borçlulardan biri olan davalı belediye başkanlığından borcun tamamının tahsilini istemiştir. Bu durumda, anılan davalının dava dışı olan Cevdet B...'ın %10 kusur oranından da sorumlu tutulması gerektiği tartışmasızdır. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 19.12.1986 gün ve 1985/4-822 E., 1986/1140 K. sayılı kararı da aynı esasları içermektedir.
Öte yandan, kendisine %10 kusur izafe edilen dava dışı Cevdet B...'ın davalı Belediye Başkanlığı'nın işçisi olduğu dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, söz konusu davalının B.K.'nun 55. maddesi uyarınca istihdam eden sıfatıyla da sorumluluğu bulunduğu ortadadır. Bu nedenlerle, sadece davalı Belediye Başkanlığı'nın kusur oranı gözönünde tutularak maddi tazminata hükmedilmesi de usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz edenlerden davalı Belediye'ye yükletilmesine, 13.11.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 11-04-2009, 13:06   #3
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşım;

Karara ulaşmam mümkün olmadı sadece metin içinde geçiyor.Bir tanesinde de Karşı Oy yazısında 19.12.1986 tarihli HGK. kararına atıf yapılmaktadır. Karşılaştırmalı yorumlayabilmeniz açısından bunu da ekliyorum.

T.C. YARGITAY
19.Hukuk Dairesi

Esas: 1992/8679
Karar: 1993/2410
Karar Tarihi: 02.04.1993

ÖZET: Davacının amacı ve teselsül hükümlerine dayanılmasıyla birlikte değerlendirildiğinde zararın tamamından davalının sorumlu tutulması gerekir. Ayrıca davalı, aracın öbür davalıya satımı yapılıp devredildiğini noter senedini ibraz ederek kanıtlamıştır. Bunun üzerine, bu davalı hakkındaki dava reddedilmiştir. Davacı, davanın açılmasına neden olmadığına göre yargılama gideri ve avukatlık ücretinden sorumlu tutulmaması gerekir.

(2918 S. K. m. 88) (818 S. K. m. 141) (6762 S. K. m. 20)

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine; dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Davacı vekili; müvekkillerine ait olup, babasının kullandığı otomobile, davalı Cahit’e ait öbür davalı Ali’nin kullandığı aracın çarparak, hasara ve otomobilin içindekilerin yaralanmalarına neden olduğunu ileri sürerek, aracın onarım ve değer kaybı gideri ile aracını kullanamaması nedeniyle ödediği giderin tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı Cahit, trafik kaydında adına kayıtlı aracın olaydan önce öbür davalı Ali’ye noter kanalıyla sattığını bildirerek, diğer davalı Ali ise yokluğunda davacının yaptırmış olduğu saptamaya dayalı bilirkişi raporunu kabul etmediğini, istenen bedelin fahiş olduğunu savunarak davanın reddini istemişlerdir.

Mahkemece, davalı Cahit’in olaya karışan aracı olay günü olan 1.7.1989 gününden önce 10.3.1988 tarihinde noter senediyle öbür davalı Ali’ye satarak teslim ettiğinden hakkında açılan davanın reddine, Ali yönünden açılan davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Adli Tıp Kurumu’nca düzenlenen bilirkişi raporuna göre, olayda davalı Ali’nin 6/8 oranında, dava dışı Karayollarının 2/8 oranında kusurlu oldukları, davacının kusuru bulunmadığı saptanmıştır. Karayolları Trafik Kanununun 88. maddesinde, aynı zararlardan sorumlu olan kişilerin müteselsilen sorumlu olacakları kabul edilmiştir. Müteselsil sorumlulukta, kural olarak borçlulardan her biri borcun tamamından sorumludur (BK. m. 141). Davacı, davayı açarken aslında davalı olarak gösterdikleri yönünden teselsül hükümlerine dayanmıştır. Her ne kadar kusurun % 100 davalıda olduğunu ileri sürmüş ise de, amacı kendisinin hiçbir kusuru olmadığını açıklamaktır. Bir kısım kusurun, dava dışı üçüncü kişide (Karayolları) olduğu sonradan anlaşılmıştır. Bu durum davacının amacı ve teselsül hükümlerine dayanılmasıyla birlikte değerlendirildiğinde "zararın tamamından davalının sorumlu tutulması" gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 19.12.1986 gün, 1985/4-822 esas, 1986/1140 sayılı karar).

Bu durumda, davalı Ali’nin zararın tamamından sorumlu tutulması gerekirken 6/8 kusur oranına eş düşen bölümünden sorumlu tutulması doğru görülmemiştir.

Öte yandan, kural olarak resmi trafik sicilinde adına motorlu araç kayıtlanmış yetkili yönetimce tescil belgesi verilmiş kimse "araç sahibi"dir. Tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirleri noterlerce yapılır. Ayrıca, satış ve devirler noterlerce, işlenmek üzere en geç işlemi izleyen iş günü içinde ilgili tescil kuruluşuna bildirilir (TTK. m. 20/2-d). Bu işlemler trafik kazalarında sorumlu olan kimselerin kısa sürede belirlenmesi ve zarar görenlerin korunmasını sağlar. Somut olayda, davalı Cahit kazayı yapan aracın trafik kaydına göre sahibi durumundadır. Davacı trafik kaydını esas alarak dava etmektedir. Kaza dava sırasında bu davalının aracın sahibi olmadığı, trafik kaydının gerçeği yansıtmadığı ileri sürülmüş değildir. Davalı Cahit, aracın öbür davalıya satımı yapılıp devredildiğini noter senedini ibraz ederek kanıtlamıştır. Bunun üzerine, bu davalı hakkındaki dava reddedilmiştir. Davacı, davanın açılmasına neden olmadığına göre yargılama gideri ve avukatlık ücretinden sorumlu tutulmaması gerekir. Mahkemece, davacı yargılama giderinden sorumlu tutulmazken avukatlık ücretinden sorumlu tutularak davalı Cahit yararına avukatlık ücreti takdiri isabetsizdir.

Sonuç: Yukarda açıklanan nedenlerle yerel mahkeme kararının davacı yararına (BOZULMASINA), peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 2.4.1993 gününde oybirliği ile karar verildi.

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları

T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas: 2001/19-938
Karar: 2001/1047
Karar Tarihi: 21.11.2001

ÖZET : Davacı Arif Aktaş'ın kusur oranına göre belirlenen tazminat miktarının sigorta şirketi dışında kalan diğer davalılar yönünden de olay tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmemesi doğru olmadığı gibi, davanın taraflarından Ümmet Belgrad açmış olduğu davasında Arif Aktaş'ın olayda tam kusurlu olduğunu ileri sürerek talepte bulunmuş olmasına rağmen, mahkemece kabul edilen bilirkişi raporunda adı geçenin %70 kusuru olduğu gözetilerek davacı Ümmet Belgrad'ın aracında gerçekleşen zararın %70'nın davalı Arif Aktaş'tan tahsiline karar verilmesi gerekirken, tüm zarardan sorumlu tutulması doğru değildir.

(818 S. K. m. 41, 50, 51, 141, 142) (2918 S. K. m. 88)

Dava: Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Köyceğiz Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 30/5/2000 gün ve 1999/209-2000/116 sayılı kararın incelenmesi davacı-birleşen dosya davalısı Arif Aktaş vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 18/12/2000 gün ve 8118-8750 sayılı ilamı ile; ( "1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere göre davacı Arif Aktaş'ın aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2-Davacı Arif Aktaş'ın kusur oranına göre belirlenen tazminat miktarının sigorta şirketi dışında kalan diğer davalılar yönünden de olay tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmemesi doğru olmadığı gibi, davanın taraflarından Ümmet Belgrad açmış olduğu davasında Arif Aktaş'ın olayda tam kusurlu olduğunu ileri sürerek talepte bulunmuş olmasına rağmen, mahkemece kabul edilen bilirkişi raporunda adı geçenin %70 kusuru olduğu gözetilerek davacı Ümmet Belgrad'ın aracında gerçekleşen zararın %70'nın davalı Arif Aktaş'tan tahsiline karar verilmesi gerekirken, tüm zarardan sorumlu tutulması doğru değildir..." ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davacı-Birleşen dosya davalısı Arif Aktaş vekili

Hukuk Gene! Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edileceği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Karar: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanılara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve somut olayın özelliğine göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davacı-Birleşen dosya davalısı Arif Aktaş vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, Arif davası yönünden 14/11/2001 tarihinde oybirliği ile, Ümmet davası yönünden 21/11/2001 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi. (¤¤)

KARŞI OY YAZISI

Dava, araç hasarından kaynaklanan maddi tazminat isteğine ilişkindir.

Davaya konu zararlara yol açan trafik kazası 16/3/1999 tarihinde Arifin kullandığı aracın tali yoldan ana yola çıkarken ana yolda seyretmekte olan Erdal'a ait Feyzullah yönetimindeki araca arkadan çarpması, ardından da yol kenarında restorana ait park yerinde park etmiş haldeki Ümmet aracına çarpması şeklinde meydana gelmiş, olayda Ümmet yaralanmış, üç araç da hasara uğramıştır.

Ümmetin yaralanması nedeniyle Arif hakkında açılan ceza davasında Arif %100 kusurlu kabul edilmiş, karar kesinleşmiştir.

Erdal ve Ümmet kendilerine ait araçlardaki hasarın tazmini için aynı vekili tayin ederek Arif aleyhine dava açmışlardır. 25/3/1999 tarihli dava dilekçesinde davacılar vekili aynen; "Bu olayda müvekkillerimin herhangi bir kusuru yoktur. Kusurun tamamı davalıya aittir" demek suretiyle Erdal için 663.530.000 TL., Ümmet için 742.600.000 TL. hasar tazminatının olay tarihinden itibaren yasal faiziyle tahsilini istemiştir.

Bu dava görülmekteyken Arif 6/7/1999 tarihli dava dilekçesiyle Erdal, Feyzullah ve Sigorta şirketi aleyhine 732.000.000 TL. zararının giderimi için dava açmış; her iki dava son açılan dava üzerinden mahkemece birleştirilerek, yargılama sürdürülmüştür.

Dosya kapsamına göre; trafik kazası tespit tutanağında Arif asli kusurlu, diğer sürücüler kusursuz; ceza dosyasında Arif %100 kusurlu, diğerleri kusursuz; eldeki dosyada alınan raporlarda Arif %70, sürücü Feyzullah %30, Ümmet kusursuz; kabul edilmişlerdir.

Yerel mahkeme; Arifin açtığı dava yönünden 123.937.500 TL. tazminatın dava tarihinden yasal faiziyle birlikte davalı sigorta şirketinden alınarak davacıya verilmesine; Erdal'ın açısından davanın kısmen kabulü ile 308.875.700 TL. tazminatın 16/3/1999 tarihinden yasal faiziyle birlikte davalı Ariften alınarak Erdal'a verilmesine; davacı Ümmet açısından da 476.950.000 TL. tazminatın tamamının 16/3/1999 tarihinden itibaren yasal faiziyle davalı Ariften alınarak Ümmete verilmesine karar vermiş, hüküm Arif tarafından temyiz edilmiştir.

Özel Dairece; davacı Arifin kusur oranına göre belirlenen tazminat miktarının sigorta şirketi dışında kalan davalılar yönünden de kabulü; - ayrıca, Ümmetin açtığı davada davacının zararının %70'nden davalı Arifin sorumlu olması gerektiği, gerekçesiyle mahkeme kararı iki noktadan bozulmuş, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Arifin temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulunda yapılan ilk görüşmede Arif davası yönünden Özel Daire bozma gerekçeleriyle direnme kararının bozulmasına oybirliği ile, Ümmet davası yönünden ise çoğunluk sağlanamadığından yapılan ikinci görüşmede kararın bozulmasına oyçokluğu ile karar verilmiştir.

Ümmetin Erdal'la birlikte açtığı dava yönünden çoğunluk görüşüne aşağıda açıklanan nedenlerle katılınmamıştır.

Öncelikle; konunun çözümü açısından çoğunluk ile azınlık arasındaki görüş ayrılığının kaynağını teşkil eden müteselsil sorumluluk kavramı üzerinde durmakta yarar vardır.

Bilindiği üzere; Borçlar Kanunun 142. maddesinde müşterek borçluların sorumluluğu düzenlenmiş, "alacaklı müteselsil borçluların cümlesinden veya birinden borcun tamamen veya kısmen edasını istemekte muhayyerdir. Borcun tamamen edasına kadar bütün borçluların mesuliyeti devam eder." Hükmüne yer verilmiştir. Yine 2918 sayılı Yasanın zarar verenlerin birden fazla olması halini düzenleyen 88. maddesinde; "Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur. Birden fazla kişinin sorumlu olduğu durumlarda, bunlar arasındaki ilişki bakımından zarar, olayın bütün şartlan değerlendirilerek paylaştırılır. Özel durumlar ve özellikle araçların işletme tehlikeleri, zararın iç ilişkide başka türlü paylaştırılmasını haklı göstermedikçe işletenler ve araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahipleri kusurları oranında zarara katlanırlar." Denilmektedir. Aynı Yasanın 90. maddesinde de; "Maddi tazminatın biçimi ve kapsamı ile manevi tazminat konularında Borçlan Kanunu'nun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır." Hükmü düzenlenmiştir. Bunun yanında, birden çok kimsenin birlikte neden oldukları zarardan sorumluluklarını düzenleyen BK.nun 50. maddesi ve birden çok kimsenin değişik nedenlerle meydana getirdikleri aynı zarardan sorumluluklarını düzenleyen BK.nun 51. maddesi uyarınca ve aynı yasanın 142. maddesi hükmüne dayanarak davacı zararının tümünü müteselsil sorumlulardan biri aleyhine açacağı bir dava ile isteyebileceği gibi, sorumluların hepsi aleyhine açacağı tek bir dava ile de istemde bulunabilir. Ancak, aynı yasanın 141. maddesi gereğince teselsül ister yasadan, ister sözleşmeden doğsun, bu kuraldan yararlanma hakkı sadece zarara uğrayanın diğer söyleyişle alacaklınındır. Zarara uğrayan yani alacaklı, bu hakkını kullanmadıkça, mahkeme resen teselsül kuralını uygulayamaz. Bu HUMK.nun 74. maddesinden kaynaklanan bir kabul şeklidir. Ne varki ana kural bu olmakla birlikte davacı dava dilekçesinde "müteselsilen" sözcüğünü açıkça kullanılmasa bile, kullanılan sözlerden, ileri sürülen olaylardan ve bunların yorumundan, davacının dolaylı bir biçimde müteselsilen ödetme isteğinin" bulunduğu anlaşılıyorsa, talebin teselsüle dayandığı yasal olarak kabul edilebilir.

Nitekim bu görüş Hukuk Genel Kurulunun 23/3/1966 gün ve 9/3 Esas, 80 karar sayılı ve 26/6/1983 gün ve 1981/9-533 Esas, 1983/724 Karar sayılı, 19/12/1986 gün ve 1985/4-822 Esas, 1986/1140 Karar sayılı ilamlarında da açıkça vurgulanmıştır.

Hemen belirtmek gerekir ki, yapılan yorumlarda temel dayanak Borçlar Kanunun 18. maddesidir. Bu genel yorum kuralı, dava sırasındaki bir beyanın ya da dava dilekçesi ile sözlü ve yazılı bildirimlerin yorumunda da uygulanır. Çünkü, gerek dava dilekçeleri, gerekse tarafların dava sırasındaki yazılı yada sözlü bildirimleri kural olarak birer hukuksal işlemdir ve her hukuki işlem gibi BK.nun 18 ve MK.nun 2. maddesi gereğince bildirimde bulunanın kullandığı sözlere bakılmayarak, iyiniyet kurallarınca kullanılan sözler veya yazılardan ne gibi bir anlam çıkarılması gerektiği belli edilerek yorumlanmalı ve bu yorum sonucuna göre işlem yapılmalıdır. Bu kabul şekli Hukuk Genel Kurulunun 3/4/1963 gün ve 2/93 Esas, 29 K. sayılı kararında da ifade olunmuştur.

Somut olayda; davacı Ümmet vekili dava dilekçesinde açıkça müteselsilen sözcüğünü kullanarak tazminat talebinde bulunmuş değildir. Ne var ki, vekil, davacı müvekkillerinin herhangi bir kusurunun bulunmadığını açıkça ifade etmiş, kusurun tamamının davalıya ait olduğunu bildirmiştir. Her iki müvekkilinin bu arada uyuşmazlığa konu ümmetin taleplerini de ayrı ayrı miktarlar olarak ortaya koymuştur. Bir kısım kusurun Ümmetle birlikte aynı vekil vasıtasıyla dava açan Erdal'ın aracının sürücüsü Feyzullah'ta olduğu ise sonradan bu davanın görülmesi sırasında anlaşılmıştır. Davacı Ümmet'in dava açarken kusurun tamamının davalıda olduğunu bildirmesindeki amacın kendisinin hiçbir kusuru olmadığını açıklamak olduğunun kabulü yukarıda açıklanan ilkelere ve özellikle MK.nun 2. maddesine uygun bir yorum şekli olacaktır. Böylece davayı açarken davacı Ümmetin davalı yönünden teselsül hükümlerine dayandığında kuşku bulunmamaktadır.

Ümmet'in dava açarken belirlenen kusur durumuna göre kusursuz, ancak yargılama sonunda %30 kusurlu olduğu anlaşılan Feyzullah'ın kullandığı aracın maliki Erdalla birlikte dava açmış olması, sırf bu nedenle teselsüle dayanmadığı anlamında yorumlanmamalıdır. Her dava açıldığı zamandaki şartlarda değerlendirilmeli, dava dilekçesindeki anlam sonradan değişen duruma göre sınırlandırılmamalıdır. Bu kabul şekli yukarıdan beri açıklanan ilkelere daha uygun düşecektir.

Diğer taraftan; davacı Ümmet ile davacı Erdal mecburi dava arkadaşı olmayıp, ihtiyari dava arkadaşlığı ile eldeki davayı açmışlar, ayrı ayrı talepte bulunmuşlardır. Bu açıdan bakıldığında da tek dava olarak açılmakla birlikte özünde iki ayrı davanın bulunduğu açıktır.

Bir başka açıdan bakıldığında da; Ümmet olayda %30 kusur durumuna göre hem araç maliki Erdal'a, hem de sürücüsü Feyzullah'a karşı ve onları birlikte hasım göstererek, dava açabileceği gibi; sadece sürücü Feyzullah'ı hasım göstererek ve yine sadece onun hakkında dava açabileceği de unutulmamalıdır. Zarar gören için araç sahibine gitmek bir zorunluluk değil yasayla getirilmiş bir olanaktır. Bu husus gözardı edilerek sırf Erdalla birlikte hareket etti diye Ümmet'in teselsüle dayanmadığı sonucuna varmak mümkün olmadığı gibi, hakkaniyete de aykırıdır.

Sonuç olarak; açtığı dava ile kendisinin kusursuz olduğunu ifadeyle zararının tamamını davalıdan isteyen davacı Ümmet'in bu talebinin gerçekleşecek kusur oranına göre tahsile yönelik olduğunu kabule olanak bulunmadığı gibi, zararı meydana getiren müteselsil borçlulardan biri aleyhine açtığı bu davada zararının tümünü istemesi örtülü olarak değil, açıkça BK. 142. maddesinde öngörülen teselsül kuralına dayandığının en belirgin kanıtıdır. Müteselsilen sözcüğünün dava dilekçesinde kullanılmamış olması sonuca etkili değildir. Davada ihtiyaren Erdalla birlikte hareket etmiş olması bu sonucu değiştirecek bir olgu olarak düşünülemez.

O halde; davalının zararın tümünden sorumlu olduğu, davada teselsül kuralına dayanıldığı gözetildiğinde, mahkemenin gerçekleşen Ümmet zararın tamamının davalı Ariften tahsiline ilişkin direnmesi yerinde olup, kararın bu yönüyle onanması gerekir.

Çoğunluk görüşüne açıklanan nedenlerle katılmıyorum.

(KAYNAK: Av. Talih UYAR)
Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları

Gariptir ki, aynı konudaki diğer HGK'lar da yok maalesef. Belki onları bulabilen meslektaşlarım vardır?
Saygı ile, kolay gelsin,
Old 11-04-2009, 15:34   #4
AVUKATATAŞ

 
Varsayılan

Öncelikle ilginizden dolayı çok teşekkür ederim.En iyisi sorunu açıklamak böylece sizlerden daha çok yardım görebilirim. Şöyle ki Bk 51 e dayanarak eksik teselsül hükümlerine göre müteselsil sorumlu taraflara açılan davada taraflardan birinden zararın tümünü talep etmek mümkün müdür? böyle bir durumda kusur oranları dağılmış ise her biri kusuru oranında indirim mi ister? yoksa tamamını ödemek zorunda mıdır. daha sonra diğerlerine rücu eder.
bununla ilgili karar arıyorum net bir cevap bulumadım
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
daniştay karari Av.Mehmet_Ali Meslektaşların Soruları 1 31-03-2009 23:29
yargitay karari Av.Mehmet_Ali Meslektaşların Soruları 1 27-03-2009 22:19
Yargitay Karari Av.Olgun DEMİR Meslektaşların Soruları 4 09-07-2008 20:42
Yargitay Karari Ersin KUŞ Meslektaşların Soruları 2 22-04-2008 08:57


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05026388 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.