Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Muvazaa

Yanıt
Old 28-10-2006, 11:41   #1
damista

 
Varsayılan Muvazaa

merhaba arkadaşlar;

aklıma takılan bir soru var. A ve B karı koca. C ve D adında iki çocukları var. baba B 74 yaşında ve iki tarlasını K'ye satıyor,2 sene sonra vefat ediyor ve B'nin ölümünden 10 gün sonra D bu tarlaları K' den alıyor. C satışın iptalini istiyor ama bu davaya A' nın da katılması gerekirmi?

şimdiden teşekkür ederim...
Old 28-10-2006, 12:18   #2
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Muris muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescil davasında , herbir mirasçının kendi payı oranında iptal ve tiscil isteme hakkı bulunmaktadır. Bu durumda TMK 640 mad.sine göre dava dışı mirasçıların katılımının sağlanması veya terekeye temsilci atanması gereği bulunmamaktadır. Sonuçta dava kabul edilirse dava açan mirasçının payı oranında iptal ve tescile karar verilir.

Tapunun iptali ile tüm mirasçılar adına tescili talep edilir davanın tüm paylar yönünden açıldığı anlaşılırsa , mahkemenin diğer mirasçıların da katılımını araması yada temsilci atanmasını sağlaması gerekir.

Saygılarımla.
Old 28-10-2006, 12:47   #3
damista

 
Varsayılan

sayın kocabaş, teşekkür ediyorum. ama şöyle bir yargıtay kararı var. buna göre sadece kendi payının mı tescilini isteyebiliyor yoksa tüm mirasçılar adına payları oranında tescilini isteyebiliyor anlayamadım
karar şöyle:

HD 04 Esas : 2003/014108 Karar: 2004/003199 Tarih: 15.03.2004

Bir mirasçı tarafından diğer bir mirasçı aleyhine açılan muris ile davalı arasındaki danışıklı işleme dayalı tapu iptali İstemine ilişkin olup, bilahare HUMK´nun 186.maddesi uyarınca tazminat talebine dönüştürülen davada;
1- Tüm mirasçıların katılımı veya izni aranmaz.
2- Davacı dışındaki öteki mirasçıların da davacı vekiline vekalet vermiş olmaları, onlara davacı sıfatı kazandırmaz.
(818 s. BK. m. 18) (1086 s. HUMK. m. 186) (743 s. MK. m. 541) (4721 s. MK. m. 640)
Taraflar arasındaki maddi tazminat davasından dolayı yerel mahkemece verilen kararın; Dairemizin 28.5.2003 gün ve 2003/1092-2003/7068 sayılı ilamıyla onanmasına karar verilmiştir. Süresi içinde davalı Kenan vekili tarafından kararın düzeltilmesi İstenilmiş olmakla HUMK.nun 440-442. maddeleri uyarınca tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
1- Temyiz ilamında bildirilen gerektirici nedenler karşısında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun değişik 440. maddesinde sayılan nedenlerden hiç birine uygun olmayan davalının, davacılardan Elif hakkındaki karar düzeltme İsteği reddedilmelidir.
2- Davalının diğer karar düzeltme itirazlarına gelince;
Dava müşterek muris ile davalı arasındaki danışıklı işleme dayalı tapu iptaline ilişkindir, ancak davanın devamı sırasında taşınmazın üçüncü kişiye devredilmesi üzerine HUMK.nun 186. maddesine göre İstek tazminata (bedele) dönüştürülmüştür. Davacı ile davalı birlikte mirasçı durumundadırlar, ikisinin dışında başka mirasçılarında bulunduğu anlaşılıyorsa da, mirasçılar arasındaki davalarda Yeni MK.nun 640 (Eski MK. 581) maddesi hükümleri uygulanmaz. Buna göre bir mirasçının diğer bir mirasçı aleyhine açtığı davada tüm mirasçıların katılımı veya izni aranmaz. Bu durum ancak mirasçı olmayan biri aleyhine açılacak davalar için söz konusudur. O halde dava açan Elif dışındaki mirasçıların davada taraf olma zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu nedenle diğer mirasçıların da davacı vekiline vekalet vermiş olmaları onlara davacı sıfatı kazandırmaz. Kaldı ki usul hukukunda dahili davacı diye bir kurumda yoktur. Elif dışındaki mirasçıların usulüne uygun biçimde harcı verilerek açılmış bir davaları bulunmadığından onlar yararına karar verilemez. Yerel mahkemece bu yön üzerinde durulmadan diğer mirasçılar yararına hüküm kurulmuş olması bozmayı gerektirir ise de karar onanmış bulunduğundan, davalının karar düzeltme İsteği HUMK.nun 440-442 maddeleri uyarınca kabul edilmeli onama kararı kaldırılmalı ve karar gösterilen nedenlerle bozulmalıdır.
Sonuç : Davalının karar düzeltme İsteğinin kabulüne davacı Elif dışındaki mirasçılarla ilgili onama ilamının kaldırılmasına ve kararın yukarıda (2)sayılı bentte yazılı olan nedenlerle (BOZULMASINA), davalının davacı Elif hakkındaki karar düzeltme İsteğinin ise (1) sayılı bentte gösterilen nedenle reddine ve karar düzeltme İsteyen davalı Kenan´dan önceki onama kararımızda alınan harç ile peşin alınan tashihi karar harcının İstek halinde geri verilmesine, 15.3.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 28-10-2006, 13:40   #4
damista

 
Varsayılan

tamam anladım. tek başına kendine ait hak nedeniyle dava açabiliyor ancak taşınmazın terekeye iadesini istiyorsa diğer mirasçıların katılımı yada miras şirketine temsilci aranıyor...
Old 28-10-2006, 14:14   #5
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Sayın Damista,
Yargıtay 1.HD.si ve HGK.lunun yerleşen içtihatı ile oluşan durum, aynen son yanıtınızda belirttiğiniz şekildedir. Yargıtay 1.HD. Başkanlarından Erasyan ÖZKAYA'nın açıklamaları da aynı doğrultudadır. ( İnançlı işlem ve Muvazaa Davaları 2003 sh: 362 )
Saygılarımla.
Old 28-10-2006, 14:41   #6
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Sayın Kocabaş,

Olayda inançlı işlem, kanuna karşı hile ve muris muvazaası ile taraf muvazaası kavramlarını tartışmamız gereksiz mi olur ,yoksa benim kafam mı çok karıştı...

İlk işlem B ile K arasında. (Ve iptali gereken ilk işlem de bu)

B ile K arasında yapılan işlem görünürde satış işlemi. Ama B nin ölümünü müteakip 10 günlük süre içinde K nın taşınmazı D ye satması, B ile K arasındaki ilişkinin bir inançlı işlem olduğunu düşündürüyor. B ile K nın arasındaki satış işlemi, o an diğer kişilerden gizlemek istedikleri sebeple başka bir işlem ama nihayetinde B ve K nın iradesine uygun. B, ölümünden sonra taşınmazın K tarafından D ye verileceği inancıyla K ya devir işlemini gerçekleştiriyor, nitekim K da ölümden sonra taşınmazı D ye devrediyor.

Ama elbette amaç C den mal kaçırmak olduğu takdirde, bu kez gizlenen amaç hukuka aykırı olduğu için, inançlı işlem değil, kanuna karşı hile ve butlan gündeme gelecek.

İnançlı işlem değil, kanuna karşı hile olduğunu kanıtlamak, C açısından zor olmayacak mı? (Yazılı kanıt gerekmez mi , bu da devamla bizi taraf muvazaasına götürmez mi?)(Yegane kanıt, ölümden 10 gün sonra gerçekleşen satış işlemi çünkü)

Söz konusu olaydaki muvazaa, özü itibariyle tipik bir muris muvazaası, ancak yukarıdaki nedenlerle taraf muvazaası da aklıma geliyor.
Old 28-10-2006, 18:24   #7
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Sayın Demirel,

Taraf muvazaası, muris muvazaası, inançlı işlem, kanuna karşı hile , Nam-müstear kavramları çoğu kez birbiri ile içiçe
,birbirine benzeyen ve çoğu kez de birbirinden farklı kuralları içeren kavramlardır. Takdir edersiniz ki , hangi olaya hangi kuralın uygulanacağı ancak olayın ayrıntılarının bilinmesi ile mümkün olabilmektedir.

Bununla beraber , yanıtınızda bu kuralları bilinçli bir şekilde belirleyip bir temel çerçeve çizmenizden yararlanarak durumu yeniden gözden geçirdiğimde ;

Muris muvazaası , Bir kimsenin mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla gerçekte bağışladığı taşınmazı resmi sözleşme ile satış gibi göstermek suretiyle devir ve temlik etmesi durumunu ifade etmektedir. Burada mirasçılar miras bırakanın halefi sıfatıyla değil kendi miras haklarına dayanarak hak aradıklarından 3. Kişi durumundadırlar. Muris muvazaası nedeniyle iptal ve tescil davaları taşınmazı devralan kişi , mirasçısı veya muvazaalı yahut kötüniyetli olarak taşınmazı devralan ikinci ve ondan sonraki el durumunda olan kişiler aleyhine açılır. Her türlü delille ispat edilebilir.

Sorudaki bilgilerden
ve sorunun amacından ilk bakışta muris muvazaası savına dayanıldığı izlenimi bende doğdu ve ona göre yanıtladım. Buradaki olasılıkta , miras bırakan (B)nin sağlığında mirasçılardan veya (D) dışındakilerden mal kaçırmak maksadı ile taşınmazı (K) ya bağışladığı halde tapuda satış gibi göstermesi ve (D) nin iktisabında kötüniyetli olduğunun veya satıcı ile arasında muvazaa her türlü kanıtla kanıtlanması gerekir.

Bununla beraber çeşitli senaryolara göre, inançlı işlem, taraf muvazaası, kanuna karşı hile, kesin hükümsüzlük durumlarını da inceleyebiliriz.

Taraf muvazaası , miras bırakanın mirasçılardan mal kaçırmak maksadı ile değil başka bir maksatla örneğin alacaklıdan mal kaçırma, kiracısını çıkarmak gibi maksatlarla taşınmazı devretmesi halinde söz konusu olabilir. Burada mirasçılar miras bırakanın halefi sıfatıyla hareket ettiklerinden taraf muvazaası hükümleri uygulanır. Yazılı belge aranır. Sorudaki verilere göre böyle bir durum söz konusu değildir.


İnançlı işlem , inananın bir hakkını belirli süre ve amaçla inanılana geçirmeyi , inanılanın da emir ve talimatlara göre kullanıp amaç gerçekleşince veya süre dolunca bu hakkı tekrar inanana veya inanan tarafından belirlenen kişiye devretmeyi yüklendiği sözleşmelerdir. İspatı için yazılı belge gerekir. Ayrıca inanılan tarafından taşınmaz 3. kişiye temlik edilmişse , 3. kişiye karşı ayni hak ileriye sürülemez. İptal davası açılamaz. Ne var ki inanılan ile 3. kişi arasında muvazaa varsa açılabilir. Bu durum muris muvazaası ile birlikte düşünebilecek ikinci olasılık olarak gözükmektedir.

Eğer miras bırakan (B) ile (K) arasında taşınmazın belirli süre sonunda veya ölüm halinde mirasçı (D) ye iadesi konusunda bir anlaşma varsa ortada inançlı işlem vardır . Yazılı belge ile ispat edilir.

Eğer miras bırakan (B) ile (K) arasında taşınmazın belirli süre sonunda kendisine iadesi konusunda yazılı bir anlaşma varsa ortada gene inançlı işlem vardır . Fakat taşınmaz 3.kişi durumundaki (D) ye satıldığından kural olarak (D) aleyhine tapu iptali davası açılamaz. Fakat (K) ile (D) arasında muvazaa varsa onun aleyhine iptal davası açılabilir. Buradaki muvazaa 3. Kişinin muvazaasıdır.

İnançlı işlemler ile kesin hükümsüzlük ( mutlak butlan) bir arada düşünülemez. Bir hakkın inançlı olarak devri hukuken geçerli bir işlemin bütün sonuçlarını ortaya çıkarır. İnanılan, inanç konusu eşyanın mülkiyetine tam olarak sahip olur. Aynen gerçek bir malik gibi. Oysa kesin hükümsüz işlem, evlenmenin iptali ve ölüme bağlı tasarrufların iptali ayrık tutulduğunda, hukuk düzeninde hiçbir sonuç doğurmaz. Olayda , kesin hükümsüzlüğü gerektirecek bir bilgi de yoktur.

Kanuna karşı hile, emredici hukuk kuralının yasakladığı bir sonuca bir başka hukuk kuralını kullanarak ulaşmaktır.Emredici hukuk kuralının aykırılığın yaptırımı kesin hükümsüzlük olduğu için kanuna karşı hilenin yaptırımı da kesin hükümsüzlüktür.

Kişinin sağlığında tasarruf yetkisi kapsamında yaptığı tasarruf işlemlerini yasaklayan bir emredici hukuk kuralı olmadığı için sorunun aktarıldığı biçimde kanuna karşı hile durumunun da bulunmadığı
ortaya çıkmaktadır...

Soruya dönersek, muris muvazaası nedenine dayalı tapu iptali ve tescil davası nda her paydaşın kendi payı yönünden dava hakkı mevcut olup, tüm paylar yönünden iptali taşınmazın terekeye iadesi istenirse paydaş (A) nında katılımın sağlanması veya temsilci atanması gerekir. İnançlı işlem, kanuna karşı hile, taraf muvazaası , kesin hükümsüzlük gibi nedenlere dayanılır ise , burada miras bırakan adına külli halefiyet esasına göre dava açılacağından , olayda (C) tek başına dava açması imkanı bulunmamaktadır diye düşünüyorum.

Saygılarımla.
Old 28-10-2006, 19:50   #8
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Sayın Kocabaş,

Nazik, detaylı ve son derece yararlı yanıtınız için özellikle teşekkür etmek istiyorum.

Saygılarımla...
Old 14-01-2009, 16:21   #10
Ayfan Pısıl

 
Kitap

bu konuda yazan cevap veren herkese teşekkürler, çok aydınlatıcı olmuş..

ben çok kısa fikrimi söyleyim

1-dava açan mirasçı tasurruf edilen emvalin terekeye dönmesini isterse, tüm mirasçıları davaya dahil etmeli veya muvafakatini almalı ya da terekeye temsilci atamanmasını sağlamalıdır, çünkü yukarıda arkadaşımızın dediği gibi muvazaa, işlemi mutlak butlanla batıl hale getiriyor ve resen gözetilmesi gereken bir durum oluşturuyosa da ortada bir de tarafların yapmayı gerçekten istediği bağış işlemi vardır ve sadece şekil yönünden sakattır, bunu iptal ettirmeyen mirasçılar yönünden geçerliğini korur.
2-her mirasçı süreye bağlı olmaksızın kendi payı oranda işlemin iptali ile kendisi adına tescil isteyebilir ve bunu taktiri dellillerle ispatlayabilir.
Old 13-06-2022, 13:03   #11
eser_29

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Yücel Kocabaş
Sayın Demirel,

Taraf muvazaası, muris muvazaası, inançlı işlem, kanuna karşı hile , Nam-müstear kavramları çoğu kez birbiri ile içiçe
,birbirine benzeyen ve çoğu kez de birbirinden farklı kuralları içeren kavramlardır. Takdir edersiniz ki , hangi olaya hangi kuralın uygulanacağı ancak olayın ayrıntılarının bilinmesi ile mümkün olabilmektedir.

Bununla beraber , yanıtınızda bu kuralları bilinçli bir şekilde belirleyip bir temel çerçeve çizmenizden yararlanarak durumu yeniden gözden geçirdiğimde ;

Muris muvazaası , Bir kimsenin mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla gerçekte bağışladığı taşınmazı resmi sözleşme ile satış gibi göstermek suretiyle devir ve temlik etmesi durumunu ifade etmektedir. Burada mirasçılar miras bırakanın halefi sıfatıyla değil kendi miras haklarına dayanarak hak aradıklarından 3. Kişi durumundadırlar. Muris muvazaası nedeniyle iptal ve tescil davaları taşınmazı devralan kişi , mirasçısı veya muvazaalı yahut kötüniyetli olarak taşınmazı devralan ikinci ve ondan sonraki el durumunda olan kişiler aleyhine açılır. Her türlü delille ispat edilebilir.

Sorudaki bilgilerden
ve sorunun amacından ilk bakışta muris muvazaası savına dayanıldığı izlenimi bende doğdu ve ona göre yanıtladım. Buradaki olasılıkta , miras bırakan (B)nin sağlığında mirasçılardan veya (D) dışındakilerden mal kaçırmak maksadı ile taşınmazı (K) ya bağışladığı halde tapuda satış gibi göstermesi ve (D) nin iktisabında kötüniyetli olduğunun veya satıcı ile arasında muvazaa her türlü kanıtla kanıtlanması gerekir.

Bununla beraber çeşitli senaryolara göre, inançlı işlem, taraf muvazaası, kanuna karşı hile, kesin hükümsüzlük durumlarını da inceleyebiliriz.

Taraf muvazaası , miras bırakanın mirasçılardan mal kaçırmak maksadı ile değil başka bir maksatla örneğin alacaklıdan mal kaçırma, kiracısını çıkarmak gibi maksatlarla taşınmazı devretmesi halinde söz konusu olabilir. Burada mirasçılar miras bırakanın halefi sıfatıyla hareket ettiklerinden taraf muvazaası hükümleri uygulanır. Yazılı belge aranır. Sorudaki verilere göre böyle bir durum söz konusu değildir.


İnançlı işlem , inananın bir hakkını belirli süre ve amaçla inanılana geçirmeyi , inanılanın da emir ve talimatlara göre kullanıp amaç gerçekleşince veya süre dolunca bu hakkı tekrar inanana veya inanan tarafından belirlenen kişiye devretmeyi yüklendiği sözleşmelerdir. İspatı için yazılı belge gerekir. Ayrıca inanılan tarafından taşınmaz 3. kişiye temlik edilmişse , 3. kişiye karşı ayni hak ileriye sürülemez. İptal davası açılamaz. Ne var ki inanılan ile 3. kişi arasında muvazaa varsa açılabilir. Bu durum muris muvazaası ile birlikte düşünebilecek ikinci olasılık olarak gözükmektedir.

Eğer miras bırakan (B) ile (K) arasında taşınmazın belirli süre sonunda veya ölüm halinde mirasçı (D) ye iadesi konusunda bir anlaşma varsa ortada inançlı işlem vardır . Yazılı belge ile ispat edilir.

Eğer miras bırakan (B) ile (K) arasında taşınmazın belirli süre sonunda kendisine iadesi konusunda yazılı bir anlaşma varsa ortada gene inançlı işlem vardır . Fakat taşınmaz 3.kişi durumundaki (D) ye satıldığından kural olarak (D) aleyhine tapu iptali davası açılamaz. Fakat (K) ile (D) arasında muvazaa varsa onun aleyhine iptal davası açılabilir. Buradaki muvazaa 3. Kişinin muvazaasıdır.

İnançlı işlemler ile kesin hükümsüzlük ( mutlak butlan) bir arada düşünülemez. Bir hakkın inançlı olarak devri hukuken geçerli bir işlemin bütün sonuçlarını ortaya çıkarır. İnanılan, inanç konusu eşyanın mülkiyetine tam olarak sahip olur. Aynen gerçek bir malik gibi. Oysa kesin hükümsüz işlem, evlenmenin iptali ve ölüme bağlı tasarrufların iptali ayrık tutulduğunda, hukuk düzeninde hiçbir sonuç doğurmaz. Olayda , kesin hükümsüzlüğü gerektirecek bir bilgi de yoktur.

Kanuna karşı hile, emredici hukuk kuralının yasakladığı bir sonuca bir başka hukuk kuralını kullanarak ulaşmaktır.Emredici hukuk kuralının aykırılığın yaptırımı kesin hükümsüzlük olduğu için kanuna karşı hilenin yaptırımı da kesin hükümsüzlüktür.

Kişinin sağlığında tasarruf yetkisi kapsamında yaptığı tasarruf işlemlerini yasaklayan bir emredici hukuk kuralı olmadığı için sorunun aktarıldığı biçimde kanuna karşı hile durumunun da bulunmadığı
ortaya çıkmaktadır...

Soruya dönersek, muris muvazaası nedenine dayalı tapu iptali ve tescil davası nda her paydaşın kendi payı yönünden dava hakkı mevcut olup, tüm paylar yönünden iptali taşınmazın terekeye iadesi istenirse paydaş (A) nında katılımın sağlanması veya temsilci atanması gerekir. İnançlı işlem, kanuna karşı hile, taraf muvazaası , kesin hükümsüzlük gibi nedenlere dayanılır ise , burada miras bırakan adına külli halefiyet esasına göre dava açılacağından , olayda (C) tek başına dava açması imkanı bulunmamaktadır diye düşünüyorum.

Saygılarımla.

Yazılı belge ile kayıt altına alınmayan inançlı işlemde, "inanılan", 3.kişilere karşı olan borçları nedeniyle, alacaklılardan koruma/kaçırma adına taşınmazı devrettiği bir durumda, inanana devir gerçekleşmeden inananın vefatı halinde ve inanılanın taşınmazı, (İnananın kardeşi olup inanan ile inanılan arasında inançlı işlem olduğunu bilen/bilebilecek durumda olduğu düşünülen) "kötüniyetli" 3.kişiye devrinde, inananın mirasçıları ne türde dava açabilir?

Muriz muvazaasını, murisin, mirasçılara karşı muvazaa niyeti olmadığından açamaz kanaatindeyim.

Miras sebebiyle istihkak davası düşünülemez mi?
Old 13-06-2022, 22:25   #12
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan eser_29
Yazılı belge ile kayıt altına alınmayan inançlı işlemde, "inanılan", 3.kişilere karşı olan borçları nedeniyle, alacaklılardan koruma/kaçırma adına taşınmazı devrettiği bir durumda, inanana devir gerçekleşmeden inananın vefatı halinde ve inanılanın taşınmazı, (İnananın kardeşi olup inanan ile inanılan arasında inançlı işlem olduğunu bilen/bilebilecek durumda olduğu düşünülen) "kötüniyetli" 3.kişiye devrinde, inananın mirasçıları ne türde dava açabilir?
Muriz muvazaasını, murisin, mirasçılara karşı muvazaa niyeti olmadığından açamaz kanaatindeyim.
Miras sebebiyle istihkak davası düşünülemez mi?

İnanç konusu üçüncü bir kişiye temlik edilmişse, inanılan inaç konusunun sahibi ve devre yetkili olduğundan, kural olarak inananın yeni malike (üçüncü kişiye) karşı ileriye sürebileceği bir hakkı yoktur. Ancak koşulları varsa inananın muvazaa, İİK 277 ve müt.maddelerine veya kanuna karşı hile, çok kısıtlı hallerde ise B.K.49/2 maddesine dayanarak dava açmak hakkı vardır.” (Eraslan ÖZKAYA / Yargıtay Onursal Bşk , İnançlı İşlem ve Muvazaa Davaları ,2017, Sh:59)

Yazarın sözünü ettiği muvazaa davası muris muvazaası değil, genel muvazaaya dayalı (TBK m.19) muvazaa davasıdır. İnanan öldüğüne göre bu davaları halefiyet esasına göre mirasçıları açabileceklerdir. Bunlara ek olarak miras sebebiyle istihkak davasının da açılmasının mümkün olacağı görüşündeyim.

Bu davalarda mirasçılar, üçüncü kişiye karşı üstün hak sahibi olduğunu gösteren inançlı işlemin varlığını ispat etme durumundadır.İnançlı işlem ise , 05.02.1947 T. 20/6 sayılı İçt.Brl.Kararı gereği yazılı belgeyle ispat edilebilir. Yazılı delil başlangıcı varsa tanık dinlenebilir.Aksi halde karşı tarafa yemin teklif edilebilir.
Old 14-06-2022, 19:03   #13
eser_29

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Yücel Kocabaş
İnanç konusu üçüncü bir kişiye temlik edilmişse, inanılan inaç konusunun sahibi ve devre yetkili olduğundan, kural olarak inananın yeni malike (üçüncü kişiye) karşı ileriye sürebileceği bir hakkı yoktur. Ancak koşulları varsa inananın muvazaa, İİK 277 ve müt.maddelerine veya kanuna karşı hile, çok kısıtlı hallerde ise B.K.49/2 maddesine dayanarak dava açmak hakkı vardır.” (Eraslan ÖZKAYA / Yargıtay Onursal Bşk , İnançlı İşlem ve Muvazaa Davaları ,2017, Sh:59)

Yazarın sözünü ettiği muvazaa davası muris muvazaası değil, genel muvazaaya dayalı (TBK m.19) muvazaa davasıdır. İnanan öldüğüne göre bu davaları halefiyet esasına göre mirasçıları açabileceklerdir. Bunlara ek olarak miras sebebiyle istihkak davasının da açılmasının mümkün olacağı görüşündeyim.

Bu davalarda mirasçılar, üçüncü kişiye karşı üstün hak sahibi olduğunu gösteren inançlı işlemin varlığını ispat etme durumundadır.İnançlı işlem ise , 05.02.1947 T. 20/6 sayılı İçt.Brl.Kararı gereği yazılı belgeyle ispat edilebilir. Yazılı delil başlangıcı varsa tanık dinlenebilir.Aksi halde karşı tarafa yemin teklif edilebilir.

Yanıtınız için teşekkür ederim.

- İnançlı işlemin varlığını ispata yarar yazılı belge yok.

Sadece inançlı işlemin tarafı "inanılan"ın tanık olarak lehe beyanda bulunacağı yönündeki beyanına güveniliyor. O nedenle ilk işlemin inançlı işlem olduğunu beyanla "miras sebebiyle istihkak" davası açmak sanki isabetli olur gibi düşündüm.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Kanuna KarŞi Hİle Muvazaa Av.Selim HARTAVİ Miras Hukuku Çalışma Grubu 3 26-04-2013 11:59
muvazaa dark Hukuk Soruları Arşivi 1 27-12-2006 23:06


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08493495 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.