Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

muvaazalı satıştan sonra yapılan gerçek satış

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 10-02-2021, 13:59   #1
guney1988

 
Varsayılan muvaazalı satıştan sonra yapılan gerçek satış

Merhabalar
A mirastan mal kaçırma maksadıyla mirasçılarından B'ye 2 taşınmazını muvaazalı satış ile devretmiş. B ise bir süre sonra iyiniyetli 3. kişiye satış yapmış. Daha sonra A vefat etmiş., 2 taşınmazın satışından elde edilen para ise ortada yok. Bu durumda hangi dava açılmalıdır? A'nın diğer mirasçılarının hak kaybı en kesin hangi yolla engellenebilir?
Teşekkürler
Old 12-02-2021, 11:11   #2
av.enesteper

 
Varsayılan

Merhabalar üstadım bu konu hakkında ekte yer Yargıtay kararının işinize yaracağını düşünüyorum. İyi çalışmalar diliyorum.




T.C.
YARGITAY
BİRİNCİ HUKUK DAİRESİ

Esas : 2019/4755
Karar : 2020/80
Tarih : 08.01.2020
MURİS MUVAZAASI HUKUKSAL NEDENİNE DAYALI TAZMİNAT İSTEĞİ
BELİRSİZ ALACAK DAVASI
6100 s. Hukuk Muhakemeleri K107
2644 s. Tapu K26
6098 s. Borçlar K237
4721 s. MK706
ÖZET
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tazminat isteğine ilişkindir. Somut olayda, davacı taraf, dava dilekçesinde, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK) 107. maddesinde düzenlenen belirsiz alacak davası olduğunu belirtmek suretiyle eldeki davayı açmıştır. Dava konusu taşınmazın dava tarihindeki değerinin mahkemece yapılacak keşif sonucu alınacak bilirkişi raporuna bağlı olmakla dava değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafından belirlenmesi mümkün bulunmadığından davanın belirsiz alacak olarak açılması HMK 107. maddesine uygun düşmektedir. Bu nedenle belirsiz alacak davasında davacının talebini arttırmasına ilişkin dilekçesi ıslah niteliğinde olmayıp dava değerinin belirlenmesine yönelik olup eksik harcın tamamlandığı da dosya kapsamıyla sabittir. Hal böyle olunca, dava konusu taşınmazın dava tarihindeki değerinden davacıların miras paylarına isabet eden değer üzerinden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetli değildir.
Taraflar arasında görülen tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar taraflarca ( davacılar vekilince duruşma istekli olarak) yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 19.09.2019 Salı günü saat 10.20 de daireye gelmeleri için taraf vekillerine tebligat yapıldığı halde gelmedikleri anlaşıldı, incelemenin dosya üzerinde yapılmasına, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hakimi ...'un raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tazminat isteğine ilişkindir.

Davacılar, mirasbırakan ...’ın maliki olduğu ... parsel (yenileme ile ... ada ... parsel) sayılı taşınmazı mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak 27.02.1998 tarihinde davalı torunu ...’a (... oğlu); adı geçenin de 27.06.2012 tarihinde dava dışı ...’a (... oğlu) satış yolu ile temlik ettiğini ileri sürerek belirsiz alacak davası olduğu belirtilmek suretiyle dava konusu ... parsel (yenileme ile ... ada ... parsel) sayılı taşınmazın dava tarihindeki güncel değeri üzerinden miras paylarına isabet eden değerin dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalıdan tahsilini istemişler; davacılar vekili 12.10.2015 tarihli dilekçeyle dava değerini 25.866,75 TL olarak arttırmıştır.

Davalı, zamanaşımı süresinin geçtiğini, mirasçı olmadığı için mirasta iade talebinin husumet nedeniyle reddi gerektiğini belirtip davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, muvazaa olgusunun sabit olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1930 doğumlu mirasbırakan ...’ın 04.07.2012 tarihinde ölümü üzerine davacı oğlu ..., 2009 yılında ölen oğlu ...’den olma davacı torunları ..., ..., ... ile dava dışı çocukları ... ve ...’nin mirasçı kaldıkları, davalı ...’ın ise mirasbırakanın dava dışı oğlu ...’den olma torunu olduğu, mirasbırakanın dava konusu ... parsel (yenileme ile ... ada ... parsel) sayılı taşınmazı 27.02.1998 tarihinde davalı torunu ...’a (... oğlu), adı geçenin de 27.06.2012 tarihinde dava dışı ...’a (... oğlu) satış yolu ile temlik ettiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Somut olgular ve deliller yukarıdaki ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, temlikin mirastan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olarak yapıldığı saptanarak tazminat isteğinin kabulüne karar verilmiş olması kural olarak doğrudur.

Bilindiği üzere 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) 107. maddesinin 1. fıkrasında “ Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.” Aynı maddenin 2. fıkrasında “ Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini arttırabilir.” düzenlemesine yer verildiği açıktır.

Somut olayda, davacı taraf, dava dilekçesinde, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK) 107. maddesinde düzenlenen belirsiz alacak davası olduğunu belirtmek suretiyle eldeki davayı açmıştır. Dava konusu taşınmazın dava tarihindeki değerinin mahkemece yapılacak keşif sonucu alınacak bilirkişi raporuna bağlı olmakla dava değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafından belirlenmesi mümkün bulunmadığından davanın belirsiz alacak olarak açılması HMK 107. maddesine uygun düşmektedir. Bu nedenle belirsiz alacak davasında davacının talebini arttırmasına ilişkin dilekçesi ıslah niteliğinde olmayıp dava değerinin belirlenmesine yönelik olup eksik harcın tamamlandığı da dosya kapsamıyla sabittir.

Hal böyle olunca, dava konusu taşınmazın dava tarihindeki değerinden davacıların miras paylarına isabet eden değer üzerinden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetli değildir.

Öte yandan, davacılardan ...’a hüküm kısmında yer verildiği halde gerekçeli karar başlığında yer verilmeyerek infazda tereddüt oluşturacak biçimde karar verilmesi de doğru değildir.

Davacıların değinilen yönlerden yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, davalının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, peşin alınan harcın istek halinde davacıya iadesine, aşağıda yazılı 1.174.55 TL. bakiye onama harcının temyiz eden davalıdan alınmasına 08.01.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kaynak: Corpus
Old 12-02-2021, 15:06   #3
Cumhur Okyay

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan guney1988
Merhabalar
A mirastan mal kaçırma maksadıyla mirasçılarından B'ye 2 taşınmazını muvaazalı satış ile devretmiş. B ise bir süre sonra iyiniyetli 3. kişiye satış yapmış. Daha sonra A vefat etmiş., 2 taşınmazın satışından elde edilen para ise ortada yok. Bu durumda hangi dava açılmalıdır? A'nın diğer mirasçılarının hak kaybı en kesin hangi yolla engellenebilir?
Teşekkürler

Üçüncü kişi iyi niyetli ise :


T.C. YARGITAY
4.Hukuk Dairesi
Esas: 2003/14343 ; Karar: 2004/3876
Karar Tarihi: 29.03.2004

Dava: Davacılar H. H. D. vd. vekili Avukat H.Y. tarafından, davalı P.M. aleyhine 20/5/1999 gününde verilen dilekçe ile muris muvazaası nedeniyle tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 29/11/2002 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Karar: Davacılar, dava konusu olan taşınmazın miras bırakanları tarafından 6/4/1953 tarihinde tapu ile davalıya satıldığını ancak bu satışın danışıklı olduğunu, bu tapu kaydının iptali gerekmekte ise de davalının taşınmazı 24/4/1962 tarihinde üçüncü kişi konumundaki S.C.'ya sattığını belirterek haksız eylem tarihinden itibaren faizle birlikte tazminine hükmedilmesini istemiştir. Davalı süresi içinde ve usulüne uygun olarak zamanaşımı def'inde bulunmuştur. Mahkemece davacıların danışıklı işleme dayanmış olmaları nedeniyle zamanaşımının işlemeyeceği gerekçesiyle bu itiraz reddedilerek işin esası hakkında hüküm kurulmuştur.

Zamanaşımı bir hakkın istenebilirliğini ortadan kaldıran bir def'i olması itibariyle varlığının kabul edilmesi durumunda işin esasına girilmeden davanın bu gerekçe ile reddi gerekmektedir. Bu bakımdan somut olay itibariyle zamanaşımının olup olmadığının incelenmesi gereklidir.

Davacıların iddiası 1953 yılında yapılan devir işleminin danışıklı olduğudur. Davacılar bu işleme karşı ancak miras bırakanlarının 1979'da ölümünden itibaren dava açabilme hakkına sahiptirler. Davacılar böyle bir davayı diğer bir anlatımla tapu iptal davasını devir alan P.M.'na karşı açma olanağı bulunmakta iken dava dilekçesindeki iddia ve dosyadaki kayıtlar itibariyle taşınmazın 24/4/1962 yılında üçüncü kişiye devredilmiş olması nedeniyle üçüncü kişinin mülkiyet hakkını kabul etmiş durumdadırlar. Böylece ilk devir işleminin danışıklı olduğu iddia edilmişse de daha sonra devrin iyiniyete dayalı olması nedeniyle tapu iptali değil danışıklı işlemi yapana karşı istemlerin tazminata yani taşınmazın bedeline dönüştürmüşlerdir. Böyle bir dava somut olayın niteliği itibariyle haksız eylemden kaynaklanan nedensiz zenginleşmedir. Her ne kadar taşınmaz mülkiyetine ilişkin danışıklı işlemlerde zamanaşımı işlememekte ise de davacılar tarafından da kabul edilen bu mülkiyet hakkının üçüncü kişiye devredilme tarihinde istem alacağa dönüştüğünden bu olayda zamanaşımının varlığı kabul edilmelidir. Bu davada istem taşınmazın aynına değil bedeline yönelik olduğundan olayda zamanaşımı gerçekleşmiştir. Davacıda tüm bu nedenleri gözeterek davasını halen tapu maliki olana karşı değil danışıklı işlem yapan kişiye yöneltmiştir. Bu olgular itibariyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerekirken yazılı biçimde işin esası hakkında hüküm kurulması doğru görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Temyiz edilen kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 29.03.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Banka kredisi için yapılan satıştan sonra evin gerçek sahibe devirden kaçınma Av. Gökhan Özs. Meslektaşların Soruları 4 26-02-2017 12:37
satış aşamasından sonra fakat satıştan önce gayrımenkule haciz koyduran kişi, ihale ilanı kendisine gönderilmedi diye ihalenin feshini isteyebilirmi BALDIRAN Meslektaşların Soruları 10 04-02-2013 16:33
gecekondu arazisinde haricen yapılan satış ve kadastrodan sonra istimlak 311 Meslektaşların Soruları 2 25-01-2011 09:14
Diplomatık temsilcinin çalışanların gerçek maaşını ve aylık primleri gerçek dışı beyan etmesi/ Yapılan şikeyete rağmen sonuç alınamaması? umutlaw Meslektaşların Soruları 10 07-10-2010 08:13
ACİL Satış Müdürünün Satıştan Sonra Haczi Kaldırmaması pallanco Meslektaşların Soruları 4 05-06-2009 17:32


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04668188 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.